(Abdülaziz Bayındır) Bugün Mümtehine suresinin son iki ayetini okuyacağız. kuranı kerimin 60ıncı suresi 552 nci sayfa. Burada Allah-u Teala şöyle buyuruyor:
Mümtehine 60/12 “Ey Nebi; Mümin kadınlar Bey-et etmek üzere sana gelirlerse, Allah a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık etmemek, zina etmemek, evlatlarını öldürmemek, elleri ile ayakları arsında iftira ettikleri bir şey de yapmamak, Maruf ta sana isyan etmemek üzere Bey’et etmek için sana gelirlerse onlarla sözleş. Onların Bey’et ini al. Onlar için Allah tan bağışlanma dile. Çünkü Allah-u Teala Gafur dur (Çok bağışlar), Rahim dir (İkramı boldur).” Şimdi bu ayet i kerime de Bey’et den bahsediliyor. Bu Bey’et bugün için konusu bağlılığını bildirmek ya da bir şekilde seçim gibi düşünülebilir. Tabi tam seçim gibi değil; çünkü bizzat gidiyor başkana bağlılığını bildiriyor desteğini bildiriyor, başkan da onun bağlılığını ve desteğini kabul ediyor. Ey Nebi…. Burada başlangıç olarak Kuran ı Kerim de geçen“Nebi ve Resul” kelimelerinin farkından bahsetmek lazım. Mehmet hoca bu konuda iyi bir çalışma yaptı İnşallah yakında basılacak duruma gelir. Kuran ı Kerim de geçen Nebi ve Resul kelimeleri; bunlar birbirinden farklı anlamlar taşıyor.
Nebi; Peygamber diye vasıflandırdığımız zat oluyor. Resul; de onun görevi oluyor. Elçiliği oluyor yani Allah tan aldığını Allah ın kullarına iletme görevi Resullük ile alakalı, o görevi yapan kişiye de Nebi deniyor. Yani Resul Elçi demek, Nebi de o elçilik görevini yürüten kişi demek.
Peygamber SAV e çoluk çocuğu ile ilgili eşleri ile ilgili kendi yaptığı normal elçilik görevi dışındaki görevleri ile ilgili konularda hitap edildiği zaman hep Nebi kelimesi kullanılıyor. İşte burada da Nebi kelimesi kullanılmış çünkü Peygamber SAV in devlet başkanlığı ile ilgili bir konu burası.
Şimdi burada şuna dikkat etmemiz gerekir; kadınlar Devlet başkanına bağlılıklarını bildirmek için geliyor onunla Bey’et ediyorlar. Son derece önemli bir durumdur. Rivayete göre bu ayetler Mekke nin Fethi sırasında inmiş daha önce indiğine dair de rivayet var, ama Mekke fethedildikten sonra Peygamberimiz kadınlardan Bey’et almıştır. Tabii erkelerden de almış. Kuran ı Kerim e baktığımız zaman Peygamber SAV in bize doğru intikal eden uygulamalarına baktığımız zaman kadın ile erkek arasında bir ayrım gözükmüyor. Mekke yi fethetmiş olan Medine ye hakim geniş bir bölgenin hakimiyetini ele geçirmiş olan Peygamber SAV; O günün Mekke anlayışı içerisinde büyük bir devletin başkanı. Fethettiği Mekke nin hanımlarından kendisi için bağlılık sözü alıyor. Hâlbuki O Mekkeliler kadınları önemseyen insanlar değil. Hani Türkçe de elinin hamuru ile erkek işine karışma derler ya, Mekkeliler de ona benzer bir söz söylüyorlar kadınlar için, şimdi onların bu sözü Kuran ı Kerim de var… Kuran ı Kerim öyle bir kitap ki isterseniz tarih isterseniz hukuk isterseniz ahlak isterseniz sosyoloji isterseniz fen bilimleri. Hakikaten Cenabı Hak oraya her şeyi koymuş. Mekkelilerin kadına bakışını bile koymuş. 43 üncü sureyi bir açın; Kuran ı Kerim de 491 inci sayfa.
Zuhruf 43/17-18 “Onlardan birisine Allah için örnekler verdiği bir kızı olduğu müjdelenirse,” Onlar putlara “Allah ın kızları” diyorlar ve onlara tapıyorlar. Öte yandan birisinin kızının dünyaya geldiği kendisine haber verilince yüzü kapkara kesiliyor kızgınlığını içine gömmeye çalışıyor. Burada “yutkunup duruyor” diye mana vermiş güzle bir mana; yani kızgınlığını gizlemeye çalışıyor ama yüzü simsiyah kesiliyor çünkü kız çocuğu olmuş. Türkiye’de de vardır bazı yerlerde.
“…Süsler içerisinde büyüyecek olan biri mi? Çünkü O savaşma sırasında bir başarı gösteremez ki.” Ben ne yapayım süsler içinde büyüyecek olanı demiş oluyor. Çünkü o savaşma sırasında başarı gösteremez düşmanla çarpışamaz ki ben ne yapayım. Bizde Elinin hamuru ile erkek işine karışma ona benzer bir ifade değil mi? Süsler içinde büyüyecek kılıç kuşanamayacak, savaş ta başarılı olmayacak ben ne yapayım böyle evladı. Bu derece kadının değersiz olduğu bir toplum bilirsiniz öldürüyorlardı çocukları.
“Öldürülmüş kız çocuklarının ne için öldürüldüğü onlara sorulduğu zaman,” Kuran ı Kerim de başka ayetler de var. Şimdi bu durumda olan bir Arap toplumunda Peygamber SAV kadın erkek ayrımı yapmıyor. Muzaffer bir komutan olarak girdiği Mekke de hanımlardan Bey’et alıyor. Yani onları çok önemsediğini göstermiş oluyor erkeklerle aynı seviyeye getiriyor “Bağlılık Yemini” ve serbestler ister bağlılıklarını bildirirler ister bildirmezler zoraki bağlılık yok. Mekke de Safa tepesinde Hacca gidenler bilir Safa ile Merve arasında Say yapılır. Safa tepesinde Mekke nin sosyetesi olan önde gelen ailelerin hanımları Peygamber SAV in yanına gelmiş diğer hanımlardan da Hz Ömer, Peygamberimiz adına Bey et almış tabii mevcut çok herkesle teker teker sözleşemez. Ona da söylenenler bunlar
Mümtehine 60/12 “Ey Peygamber Mümin kadınlar sana Bey’et için gelirler ise; (Onun şartları şu) Allah ı hiçbir şeye ortak koşmayacaklar, hırsızlık yapmayacaklar, zina etmeyecekler,” 13:34 ………….Peygamberimiz zina meselesinde Safa tepesinde hırsızlık yapmayacaksınız dediği zaman Ebu Süfyan ın karısı diyordu ki; (Hz Hamza nın şehid edilmesi olayında) O hindi orada cezalandırmıyor.…
Peygamber SAV diyor ki: “Hırsızlık yapmayacaksınız” Hind diyor ki “Ya Muhammed Ebu Süfyan cimrinin tekidir, ben ev masrafları için onun haberi olmadan para alıyorum bu hırsızlık sayılır mı? Diyor. “İhtiyacından fazlasını alma bir şey olmaz” diyor Peygamberimiz SAV. Ondan sonra “Zina Etmeyeceksiniz” şartını söyleyince yine Hind söze karışıyor:”O ne söz? Hiç hür kadın zina eder mi öyle şey olur mu?” diyor. Şimdi düşünebiliyor musunuz, bize camilerde okullarda çeşitli konuşmalarda Mekke toplumu anlatılırken akla hayale gelmedik ne kadar pislik varsa onların üzerine atarlar. Ondan sonra da
Şöyleydi atarlar öyle değil… Mekke toplumu Arap yarımadasının yıldızı konumunda olan bir toplumdur.. Çünkü Kâbe o zaman da Kabe, İnsanlar o zamanda Hac yapıyor kendini dindar kabul eden bir toplum onların da bir çok ahlaki değeri adetleri var. Esas olan insanların inançlarındaki bozukluğun düzeltilmesidir. Yoksa işin fıkıh tarafına bakarsanız ki ben özellikle öğrencilerime bunu hep okuturum fakültede; fıkıh ile ilgili birçok konuda ancak bazı düzeltmeler yapılmıştır o kadar. Çok köklü değişikliklere gerek kalmamıştır ama köklü değişiklik inanç ta.
İslam’ın insan ilişkilerine getirdiği bir durum da var onu yetiştiriyor, geliştiriyor işte burada olduğu gibi çok gereksiz konumda olan kadını bizzat devlet başkanı ile bir araya gelerek ona bağlılığını bildirecek konuma getiriyor. Senin bağlılığını bildirmen çok önemli demiş oluyor. Bugün bizim kadının seçme seçilme hakkı diye söylediğimiz şeyden daha ileri bir seviye. O seçime gider kimsenin görmediği yerde zarfın içerisine koyduğu seçmen pusulasını getiriyor sandığın içerisine atıyor onun bütün ilişkisi orada bitiyor ama burada öyle değil bak burada bizzat devlet başkanının karşısına çıkıyor onunla konuşuyor. Onunla adeta pazarlık yapıyor.
“…Evlatlarını da öldürmemek üzere,” düşük yapmak çocuk aldırmak o zaman da var tabii usüller gelişmiş olmaz ama var.
“…Elleriyle ayakları arasında olan bir iftirada bulunmamaları,” mesela başkasından kazandığı çocuğu kendi kocasının çocuğu gibi göstermemek.. Ya da birisine iftira etmemeleri çeşitli yalan söz taşıma gibi işlerde bulunmamaları.
“…Hiçbir Maruf ta sana isyan etmemeleri,” burada bak Mehmet hoca Nebi ile Resul Kelimelerinin farkını ortaya çıkarman ne kadar güzel oldu, eğer burada Resul olsaydı Maruf kelimesi kullanılır mıydı? Çünkü Resul olduğu zaman:
Nisa 4/80 “…Elçiye (Resule) İtaat eden Allah a İtaat etmiş olur,” der keser atar. Çünkü elçi kendiliğinden konuşmaz… Elçi (Resul) Allah tan aldığı sözü insanlara ulaştırır o kadar dolayısıyla o söz elçinin sözü değildir Allah ın sözüdür. Sen bizzat Allah ile konuşamıyorsun Allah u Teala nın sözünü O getiriyor sana. Onun için O elçiye itaat Allah a itaattir. Elçiye zeval olmaz da derler hani, Türkçemizde. Fakat Nebi olunca yani insan olarak Muhammed SAV olunca kendi insani ilişkilerinde yanlışlar yapabilir elçilik görevi konusunda hiçbir yanlışlık olmaz, ama insan olarak Nebi olarak bir takım hatalar yanlışlar yapabilir. İşte burada da diyor ki: Maruf ta sana isyan etmemek üzere; Maruf aklın bilginin geleneğin doğru geleneğin ve Kuran ın gereği olan şeylerdir yani objektif kurallardır. Doğru davranışlar doğru davranış yaptığın zaman sana isyan etmeyecek yanlış yaparsan karşına çıkacak demektir. Değil mi?
Tekrar ediyorum Resul olsa kayıtsız şartsız itaat çünkü Resul (elçi) vasfı ile olduğu zaman orada elçilik vasfı ile konuştuğu zaman Allah ın sözleridir orada hiçbir itiraz söz konusu olamaz. Zaten o olduğu gibi maruftur. Ama bir insan olarak devlet başkanı olarak birtakım hatalar yapabilir. O zaman doğru davranışlarında karşı çıkmayacak yanlış yaparsa o zaman karşı çıkabilir. Dolayısıyla biz de Holafa-i Raşyidiyn dönemini bir kenara bırakırsak ondan sonra Devlet başkanlığı sistemini ciddi bir şekilde eleştirmemiz gerekir. Denetim mekanizmasının Kuran ı Kerim in istediği şekilde yapılmadığı gözlemleniyor. Öyle bir hukuki mekanizma olmalı ki insanlar devlet başkanlarını Marufa aykırı davranışlardan dolayı hırpalayabilecek bir pozisyonda olmalılar bu Kuran ı Kerim in emri. Ama biz tarihte görüyoruz ki bırakın onu, eğer tarihte yazılanlar doğru ise tabi adamın tavırlarından hoşlanmadığı zaman kellesini alabilen devlet başkanları olmuş. Bu sistemi kurmak bizlerin vazifesidir. Bu da imtihanın bir parçasıdır. Kuran ı Kerim e bakarsınız Kuran da hiçbir devlet sistemini görmezsiniz. Birçokları çıkıyor diyor ki Kuran aslında Demokrasi yi emreder. Ben şimdi onlara diyorum ki siz bu kelimeleri gidin de Suudi Arabistan da konuşun bakayım? Orada da dersiniz ki Kuran Kraliyeti emreder dersiniz orada ama öyle bir şey konuşun ki her yerde konuşasınız. Böyle birilerine yaranmak için konuşmanın bir anlamı yok. Kuran ne demokrasiyi emreder ne de Krallık sistemini emreder ne Oligarşiyi ne de bir başkasını. Kuranın asla ve kata kabul etmeyeceği tek bir sistem vardır. O da Teokrasi dir. Teokrasi yi hiçbir şekilde Kuran kabul etmez. Ama şimdi çıkarlar Müslümanları Teokratik idare taleplisi olarak da suçlarlar. Teokrasi nedir? Allah adına insanların yönetildiği bir sistemdir. İyilik yaptığınız zaman diyeceksiniz ki bu Allah ın insanlara bir Lütfu dur; kötülük yaptığınız zaman da ne yapayım kardeşim iyi olsaydınız öyle olurdu demek ki siz buna layıksınız Allah beni sizin başınıza musallat etmiş benim elimde ne var. Teokrasi bu… 23:54 Peki İslam tarihinde teokratik idare olmamış mı? Olmuş bu idareyi meşrulaştırmak için de Kuran-i Kerimdeki Meşiyet ile İrade kelimeleri arasındaki fark ortadan kaldırılmıştır. Şimdi ne demek istediğimi biraz açayım Meşiyet kelimesi bir şeyi isteyip var etmektir.
Yunus 10/99 “Eğer Allah’ın Meşiyeti olsaydı yeryüzünde bulunanların tamam inanırdı mümin olurdu.” bu ne demek yani? Allah diyor ki: “Mü’min ol” diyor o imanı kişinin kalbinde yaratıyor. Yani Allah zorlasaydı demektir bu sizin iradenize bağlı kalmaksızın kalbinizde Allah imanı yaratacak olsaydı Mümin olurdunuz.
“…İnsanların Mümin olması için onları sen mi zorlayacaksın?” Bir başka ayet daha var. 143 üncü sayfayı açın,
Enam 6/111 “Eğer Onlara (bazı insanlar Kâfirliği öylesine özümsemişler) Melekleri indirsek, ölüler kalkıp konuşsa her şeyi önlerine delil olarak döksek inanacak değiller. Ancak Allah ın Meşiyeti olursa başka.” Allah da kimseyi zorla imana getirmez. Ama bir de Allah ın iradesi vardır, Her kesin Mümin olmasını ister. İrade bir şeyi istemektir sadece Meşiyet ise isteyip yerine getirmektir yapmaktır.
Yasin 36/82 “O Allah Bir şeyi istediği zaman Ol der,” Ol demezse meydana gelmez, sadece istemesi ile meydana gelmez irade ile olmaz. Ama Meşiet Ol ile İradenin birleşmiş şeklidir.
Şimdi mesela hepinizin bildiği bir ayete gelelim bakın en kolay tarafından hep bu ayete vurgu yapıyoruz. Sizin için de iyi olur açıp okumanız kolaylaşıyor o bakımdan. 256 ıncı sayfa;
İbrahim 14/4 “Gönderdiğimiz her Peygamberi mutlaka kendi kavminin dili ile göndeririz ki onlara her şeyi açık açık anlatsın. Bundan sonra Allah Meşiyeti olanı saptırır (sapıklıkta kalmak isteyen o konuda davranış gösteren), Yola gelmek isteyip te çaba göstereni yola getirir.” Allah kendi meşiyeti ile insanı saptırmaz ama insanın meşieti var ise o zaman Allah ın da meşiyeti olur. Yani insan yola gelmek için bir çaba gösterirse Allah ta onu yola getirir. İnsan yola gelmek istemiyor batılda saplanıp kalmak istiyorsa meşiet ediyorsa Allah da onu orada bırakır. Yani Allah kimseyi zorla yola getirmez. O zaman imtihanın bir anlamı olmaz Ben yola gelmek istiyorum deyip te gereken çabayı göstereni sadece lafla olmaz (Ah keşke biz de Müslüman olsak felan yok öyle) bu konuda çaba göstermesi lazım. Gelirsin Namazına başlarsın, tevbeni edersin Zekatını verirsin Allah ta seni yola getirir. Çaba göstermeden hiçbir şey olmaz. Bu böyle iken irade ile meşiyet kelimeleri arasındaki farkı kaldırmışlar taa o zamanında yani en başta. İrade ile meşiyet arasında Ehli Sünnet e göre hiçbir fark yoktur diyorlar. Bir de adına Ehli Sünnet diyerek herkesin ağzını kapatıyorlar. Milleti suçlama davranışı da ortaya çıkıyor. İrade ile meşiyet arasında bir fark yook.. Öyle olunca bakın bu ayete nasıl mana vermişler “Biz her gönderdiğimiz peygamberi ancak bulunduğu kavmin dili ile gönderdik ki, Onlara iyice açıklasın sonra da Allah dilediğini sapıklıkta bırakır,” dileyeni değil. Öyle dedin mi insanın fonksiyonu yok; böyle dersen Teokratik idareye kapı aralarsın. Zamanında yapılmış olan çok büyük hatalar var O büyük hataları mutlaka düzeltmek zorundayız. Şimdi yanımda Enes hoca var, Doğu Türkistanın en meşhur hocalarından birisi günde üç bin kişi kadar bu arkadaşlarımızla internet vasıtası ile sorular soruyorlar cevaplarını alıyorlar ve ayda 30GByte ın üzerinde bilgi alınıyor sitemizden bu arkadaşlarımızın gayretiyle. Şimdi bana bir şey anlatmıştı kendisi dört arkadaş çalışıyor orada Doğu Türkistan da hataları tespit etmişler benim size anlattım yanlışları… Ne yapalım? Kuran a yönelelim demişler ama problemlerini Kuran dan çözecek kadar bir çalışma yapılamamış. Sonra tekrar eskiye dönmüşler. Çünkü bu sadece bir slogan olarak olmaz ki; çok güzel dağın tepesine bir şekilde çıkarsınız, orada kalmak çıkmak kadar kolay olur mu? 34:52 Şimdi burada bu tenkitleri yapıyoruz da birde doğrusunda göstermek lazım değil mi? Allaha çok şükür biz burada doğruları da gösterme fırsatı bulduk. Hemen her konuda nasıl davranılması gerektiğini de gösterebiliyoruz. Herhalde en büyük sıkıntıları atlattık değil mi? En zor konuları Cenab-ı Hakk’ın yardımı ile hallettik bugüne kadar. İnşallah bundan sonra da tabi bu şeye benziyor bir yere yol yapmak gerekirken oradaki kayalıkları delmeyi viyadükleri yapmaya benziyor ama onun üzerinde ince işi var o daha çok vakit alır. Biz henüz ince işini yapmaya fırsat bulamadık ama inşallah bunu hep beraber yapacağız. Sadece burada yani bir sekiz on kişilik ekibin başarabileceği bir iş değil Yüzlerce insanın çalışması lazım hepimiz buna ne ölçüde destek verebilirim diye kendinizi sonuna kadar zorlamak zorundasınız. Bunu kafanız iyice yerleştirin. Nasıl olsa yürüyor… Ben görüyorum buraya geliyor arkadaşlarımız nasıl olsa yürüyor bunun sıkıntısını km çekiyor hiç kimsenin umurunda değil. Bu olmaz herkes ben ne kadar destek verebilirim diye düşünmek zorunda. Yoksa bu ağır yük başka şekilde yürütülmez çok ciddi manada ağır bir yük.
İrade ile Meşiyet arasında ki farkı kaldırınca bu ayete şu manayı vermişler. Elinizdeki meallerle bakın. Bizim en büyük kolaylığımız şu ispatlamamız çok kolay işte kardeşim bak hangi meale bakıyorsan hangi tefsir Arapça biliyorsan bildiğin bütün tefsirlere bak bunu rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Şimdi elinizdeki meallerden okuyun. Defalarca bu ayeti okumuştuk
İbrahim 14/4 “… Biz her gönderdiğimiz Peygamberi ancak bulunduğu kavmin dili ile gönderdik ki onlara iyice açıklasın,” Peygamberimiz Mekke toplumuna Arap toplumuna geldiği için dili neydi Arapça yoksa Arapçanın kutsallığından falan değil. Türk toplumuna gelseydi Türkçe olurdu. Avrupa da bir topluma gelmiş olsaydı hangi topluma gittiyse onun dilinden olurdu. Neden O dil? Onlara her şeyi açıkça anlatsın diye.
“…Sonra da Allah dilediğini sapıklık içinde bırakır, dilediğini de yola getirir, hidayete erdirir.” Peki peygamberin gelmesinin bir anlamı kaldı mı? Var mı bir anlamı? Gelmeseydi de olurdu. Madem Allah dilediğini saptırıyor dilediğini yola getiriyor insanların hiçbir iradesi yok. Meşiyet ve irade kelimeleri arasında fark yoktur dedikten sonra iş bu noktalara gelmiş o zaman da bu ayetleri okuduğunuzda anlayamıyorsunuz. Halbuki yanlış bu; sonra Allah dileyeni saptırır, dileme de basit bir dileme değil istiyor ona göre davranış yapıyor. Ya da yola gelmek istiyor çaba gösteriyor. Öyle sadece oturmuş ben de Müslüman olmak istiyorum öyle laf yok istiyorsan gereğini yaparsın. O kadar O zaman da Allah seni yola getirir. İşte irade ve meşiyet kelimeleri aynı manadadır diyorlar aynı manadadır demek ne demektir biliyor musunuz? Bir adamın şah damarını jiletle kesmek gibi bir şeydir. Dışarıdan bakınca pek te bir şey gözükmüyor sapasağlam bir şey yapılmamış bu adama ne oldu? Ne güzel pehlivan gibi yürüyordu…. Müslümanlara ne oldu? Deniyor ne olacak kardeşim şah damarı koparılmış. Gayet basit bir şey irade ve meşiyet kelimeleri aynı manadadır dedinmi bitiyor iş . İnsanların bütün aktivite yani uğraşmama ne lüzum var diyor adam ondan sonra da idareciler kandi yaptıkları suçları rahatlıkla Cenabı Hakka yükleyebiliyorlar. “Ne yapalım Allah böyle istemiş?” Tabii yanlış idareciler hepsi öyle yapmış değil elbette ama bizde bir kötü husus var birisi eskiden yapmışsa babam öyle yapmış oğlu da öyle devam ettiriyor. Ya baban hata ettiyse? Ne olacak ona bakılmıyor yok canım o adamları biliyor musunuz nasıl insanlardı falan filan nasıl insansa iyi ise Allah onun karşılığını elbette verecektir kötü ise de cezasını verecektir. Onun ne mükafatını ben vereceğim ne de cezasını Allah ın huzurunda ben kendi hesabımı vereceğim Allah ın kitabı var ya onlar yanıldıysa yanılmış olabilirler tevbe etmiş olabilirler. Evet işte şimdi bakın her defasında ortaya koyuyoruz ki birçok konu kaybedilmiştir. Şimdi kadınlar gününde söyleniyor falanca zamanda seçme hakı verildi filanca zamanda seçilme hakkı verildi deniyor geçende bir toplantıdaydık ben diyorum ki Kuran ı Kerim bütün problemlerimizi çözer. Bir başka ilahiyatçı diyor ki yok kardeşim öyle şey mi olur? Diyor. İşte diyor Gök kubbe nin altında söylenmemiş söz yoktur böyle sloganlar… Tamam kardeşim işte ben de Allah ın Kelamından bahsediyorum söylenmiş söylenmemiş tabii ki söylenmiş sözden bahsediyorum ben çözüyorum desem bu sözü söyle , ben Kuran ı Kerim çözer diyorum. Tabi bu da Allah ın sözü. Ondan sonra yok bizim ulemamız bütün çalışmalarını yapmış bitirmiş falan Şia nın bilmem hangi kolu hangi asırda batıdan şu kadar zaman önce kadınların devlet başkanı olacağını söylemişmiş…. Ben hiçbir yere gitmem Kuran ı kerim in Neml Suresi var: Orada Belkıs ın devlet başkanlığı methedilerek anlatılıyor. Çok detaylı bilgiler veriliyor. Allah ın Kitabı dururken Falanca adam doğru mu söylemiş yanılmış mı ben ne bileyim? Allah ın Kitabı var.
Allah ın Kitabını yeniden keşfetmemiz lazım; arada sırada anlatıyorum tekrar hatırlatmam lazım. Bu Allah ın Kitabını önce hocaların keşfetmesi lazım. Kuran ı Kerimi ezberlemek demek Kuran dan haberdar olmak demek değildir. Kurandan haberdar olabilmek için problemi Kuran ıKerim e göre çözmek gerekir. Mesela şimdi bizim bazı arkadaşlarımızla 1994 ten beri her Pazar toplaşırdık bizim vakıfta artık olmuyor arkadaşlar bazı görevlere getirildiler bazı zamanlarda oluyor. Ekonomik problemleri sırf Kuran ı Kerim e göre çözerdik hala da oluyor ama şimdi zamanı belli değil. “Bugün şöyle bir problem var Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı işsizlik problemi var; nasıl çözülür hadi ilgili Ayetere bakalım… İhracatı nasıl arttırabiliriz? Şu ne olur bu ne olur ilgili ayetleri bulalım.” Hiçbir gün problemi çözmeden katlığımızı da hatırlamıyorum… Biz bunu ezbere konuşmuyoruz ki bu konularla ilgili yazdıklarımızı maalesef çok özet olarak internet sitemizde var, diğerlerini koyacak kadar bir vaktimiz olmuyor ki bütün zamanımız ….. Bir yerlerde konuşurken bana diyorlar ki çok özet konuşuyorsun kardeşlim o kadar çok malzeme var ki piyasaya sürülsün istiyoruz ama karşı taraf ta haklı. O yapılan çalışmaların belki yüzde beşini bile yazıya geçirmiş değiliz. Ama şunu biz çok net olarak görüyoruz ki hangi problem olursa olsun Kuran ı Kerim e göre çözülür hemen çözemeyebilirsin çözebilmek için problemi çok iyi bilmek lazım bir kere. İktisadı çok iyi bilen arkadaşlarımız geliyor benim onlar gibi bilmem mümkün değil. Problemi çok güzel bir şekilde ortaya koyuyor bütün detayları ile ortaya koyuyor. İlgili ayeti buluyorsunuz diyor ki bu ayetin manasında bir yanlışlık var galiba bakıyorsun hakkaten yanlışlık var adam konunun uzmanı hemen fark ediyor. Bakıyorsun mealde hakikaten yanlışlık yapılmış. Sen de öğreniyorsun o arada bir kere problemi çok iyi ortaya koymak lazım iyi çalışmak lazım o zaman her konuda Kuran ı Kerim den çare bulmak mümkün. Size şunu her zaman söylüyorum o etrafınızda bir çok cemaatler var tarikatlar var hocalar var onlra söyleyin o derslerini yaparken her derste bir veya iki tane ayeti de anlamaya çalışsınlar. Bir müddet sonra onun verdiği zevk ile onların şekli değişir. Bir kısmı çizdim oynamıyorum der çeker gider bir kısmı da iyice anlar Kuran ı Kerim i ve doğruya yönelir.
Cami imamları diyanet işleri başkanlığı bu konuda onlara vazife vermiş ama bir çok yerde yapılmadığını görüyoruz Cemaat in teşviki çok önemli bu hususta namazdan sonra bir ayet iki ayet, üç beş ayet anlamaya çalışsınlar. Çok olması gerekmez bir ayeti anlasınlar yeter. Öyle damlaya damlaya göl olur. Kuran ı Kerim in önemini insanlar kavradıktan sonra gerisi gelir.
Yunus Suresinde 99 uncu ayet onu okumuştuk ama bir daha okuyalım; okumadan önce şunu tekrarlayayım, Meşiyet demek bir şeyi isteyip yapmak demektir, meziyet başka bu Arapça bu benzerliğe bakma sen Meşiyet: Bir şeyi isteyip yapmak. Allah ın isteyip te yapamayacağı bir şey var mı? 50:23……ANLAŞILMADI (Kayıt bozuk) …………..50:38 Peki bizim bir şey istediğimiz zaman o istediğmizi yapabilmek için gücümüz olması lazım değil mi? Ayağı kalkmak istiyorum zorluyorum kalkamıyorum ayaklarım tutmuyor, 50:54……..ANLAŞILMADI (Kayıt bozuk)…………52:31 Ama bizim isteğimizin olmasının olmaza olmaz şartı Allah ın da istemesidir. Ama Allah u Teala mesela biz yola gelmek istersek bizi yola getireceğini söz veriyor.
“…Yola gelmek isteyen birisi var sa Allah onu yola getirir.” Sen gelmek iste bir gayret göster Allah o konuda sana söz veriyor, yola getirir. Arkadaşımızın hatırlattığı ayet onu da meallerden bir açıp okuyun bakalım ne anlayacaksınız?
581 inci sayfayı lütfen açın, otuzuncu ayet
Tekvir Suresi Otuzuncu ayet “Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz” ne demektir bu? Bakın dikkat edin Meşiyet yok halbuki burada Ayetin metninde Meşiyet var. Bu ne demektir ayetin manası yani siz bir şeyi yapmayı dilerisniz Allah da o gerekli şartları yaratmaz ise olmaz demektir. Ama Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz dediniz mi bu İrade manasındadır. Allah ın da isteyip yapması aynı şey. Meşiyet bir şeyi isteyip yapmak Allah için de kul için de aynı. Ama Allah ın farkı O bir şey istedi mi yapar. Onun o şeyi yapması için hiçbir şeye muhtaç değildir. Ama kul istediği bir şeyi yapabilmek için Allah ın onayına muhtaçtır. Siz bir şeyi yapmak istediniz Allah da onu isteyecek ki siz yapasınız. Bana bir soru sormak istedin soru sormak için gerekli gücü o ses tellerinin çalışması kafanı bu tarafa çevirmen havanın geçmesi bütün bunları Allah u Teala yaratmıyor mu? Allah o anda onu yaratmazsa senin yapacağın bir şey yok demektir. 56:02 dolayısıyla sen bir şey yapmak istediğin zaman Allah da onun olmasını istiyorsa olur. Ama irade nedir? İrade; sadece istemektir, mesela çok güçsüz bir adam bile kolunu kaldıramaz yanına gelen adama der ki sana bir yumruk vurdum mu yere uzanırsın; der. Şimdi içinden vurmak ister ama vuramaz ki. İrade Allah u Teala irade etiği şeyi yapamayacak güçte değildir haşa; bir şeyi isteyip te ol dediği zaman onun olmaması mümkün değildir. Ama Ol demediği istekleri de vardır. Mesela;
Nisa 4/26 “… Allah sizin tövbenizi kabul etmek ister,” ne mani var ki? Ama burada irade kelimesi var.
-siz tevbe edin ki kabul etsin… O demektir. Yoksa orada meşiyet yok. Meşiyet olduğu zaman kesin olay biter. Onun için Allah u Teala nın irade sıfatı ikiye ayrılmıştır. Birisi tekvini iradedir birisi teşrii iradedir. Tekvini irade; ister ve ol der oluverir. Ama teşrii iradede ister fakat ol demez, herkesin mümin olmasını ister fakat insanları buna zorlamaz. Yani meşiyeti olmaz orada iradesi olur. Nisa Suresi 26 ıncı ayetine bakın onu bir anlarsak. İrade burada meşiyet değil, Yunus suresindeki olduğu gibi.
Nisa 4/26 “ Allah İrade eder, size açıklamayı (irade eder), sizi yola getirmeyi (irade eder), sizden öncekilerin girdiği doğru yola sizi getirmeyi (irade eder)” “Allah sizin yola gelmenizi İrade eder” dedi, şimdi de burada verilen manayı okuyalım;
Yunus 10/99 “ Eğer Rabbin (irade) dileseydi yeryüzünde kim varsa hepsi yola gelirdi” şimdi irade ile meşiyet arasındaki farkı ortadan kaldırırsanız bu iki ayet birbiriyle çelişmez mi? Öbür ayette “yola gelmenizi irade eder” orada verilen manaya bakalım benin kelimelerimle değil; “Allah sizlere bilmediklerinizi bildirmek ve sizden öncekilerin yollarını göstermek, ve hayra erişmenizi görerek günahınızı bağışlamak istiyor”. Yani yola geldiğinizi görerek günahlarınızı bağışlamak istiyor. Burada ne diyor. “Allah isteseydi Yeryüzünde kim varsa hepsi top yekün yola gelirdi.” Orada istiyor burada isteseydi?
Kader meselesi sonradan ortaya çıkarılmış şeydir tabi ince bir mesele olduğu için anlatmakta zorlanıyorum ama zannedersen anlayanlar oluyor, işte Allah ın meşiyeti hidayet konusunda yoktur. Yani hadi yola gel deyip te insanı yola getirmez Cenabı Hak. Ama kişi yola gelmek isterse Allah onu yola getirir, istek insandan kaynaklanacak onun için gerekli faaliyeti gösterecek Allah da yola getirecek dolayısıyla meşiyet ve irade arasındakfarkı oradan kaldırdığınız zaman bazı ayetler de anlaşılmaz oluyor dikkat ediyor musunuz? Kim meşiyet ederse kim yola gelmek için gayret gösterirse Allah da onu yola getirir. Ama buna Allah istediğini yola getirir diye bir mana vermişler her şey bitmiş. Buraya nereden geldik başlangıçta öyle temel makas değişikliği yapılmış ki? Bu da bize Ehl i Sünnet akidesi diye İşte Maturidi ler öyle düşünür, bu kelimeyi benden duyarken belki bazılarınızın tüyleri diken lenmeye başlamış olabilir ama ne yapalım doğruyu söyleyeceğiz. Kim ne derse desin.
Bir insan kendisine ben Bid’at çıyım der mi? Nadiren böyle birkaç tane tipler çıkıp söyleyebilir, ama normal insanlar ben Bid’at çıyım demez. Tabii ki Sunniyim diyecek tabii ki doğru yoldayım diyecek o Önemli değil biz kendi kendimize gelin güvey oluruz da acaba Allah Kabul ediyor mu asıl mesele o. Onun için buraya şeyden geldik tekrar oraya dönelim o ayetleri okumayalım. Çünkü çok fazla vaktimiz yok yakında bir türlü çıkaramadığız bir kitabımız var hep yakında diyoruz kitap yazmak çok zor. Bir de zorluk şuradan kaynaklanıyor, biz kitap yazdığımız zaman eskilerin hatalarını da düzeltmeye çalışarak yazmaya çalışıyoruz. Öyle olunca sıkıntı birken bin oluyor. Şuraya bak şuraya bak yalnızca Kuran Ayetlerinden yaz öyle bir şekilde yaz ki halk da anlasın dedin mi bütün iş zorlaşıyor zaman çok harcamak gerekiyor. İnşallah yakında “Doğru Bildiğimiz Yanlışlar” diye bir kitap çıkacak orada bu meşiyet ve irade konusu bir bölümde yazılı olacak inşallah görürsünüz.
Mümtehine Suresinin 12 inci ve 13 üncü ayetlerine bakalım;
“Ey Peygamber Mümin kadınlar sana geldikleri zaman, sana Bey’et etmek için,” Kadının seçme seçilme hakkı; ne seçme seçilme den çok daha ileri, bunları zaten seçilmiş kabul ediyor peygamberimiz, önceden seçme seçilme hakkı yok her insanın bir insana önem verilmesi için seçilmesi mi gerekiyor? İnsan olması yeter önem vermek için.
Sen şimdi Millet Vekili seçip gönderiyorsun Ankara’ya bunlardan kaç tanesi başbakan ile görüşme imkanı buluyor? Ama bakın Peygamberimiz SAV muzaffer bir komutan olarak Mekke ye vardığı zaman hanımlardan bire bir bağlılık, o da gönüllü olarak geliyorlar kimseye zorlama yok; onlar bağlılıklarını bildirirken tabii Peygamber efendimiz de şartlarını söylüyor. Ayeti kerime ile o da objektif; seçme seçilme hakkı ile kıyas kabul etmeyecek kadar ileri bir nokta burası. 01.05.05
“…Sana geldikleri zaman;” ne diyecekler ben müminim diye gelmiş değil mi bu? Mümin kadın diyor, müminim diye geldi ise şartı var.
“…Allah a ortak koşmayacaksınız, Hırsızlık yapmayacaksınız,” Az önce söylediğim gibi Hz. Hamza nın şehid edilmesinde sebep olan Hind, bu Bey et edenler arasında yok se dün şuydun falan ona bakmıyor bugün ne ise tamam Mümin oldu ya tamam. Hind diyor ki; Ya Muhammed SAV diyor, Ebu Süfyan cimri bir adamdır ben de ev masrafları için cebinden para çalıyorum bu hırsızlık mıdır? Diyor. Peygamberimiz diyor ki “ihtiyacından fazla alma bir şey olmaz.” Sonra; “Zina etmesinler,” bunu söylediği zaman peygamber efendimiz epeyce kadının arasında yine Hind atılıyor; sosyeteden bir hanım Ebu Süfyan ın karısı, “O ne biçim söz” diyor. “Hiç hür kadın zina eder mi? Biz hür kadınlarız cariye değiliz ki zina edelim.” O toplumda hür kadınlar zina etmiyorlar, çok ayıp bir şey zina… Çok istisnai durumlar olabiliyor ama cariyeler zaten toplumda horlanmış belki bir çeşit itibar arıyorlar o yollarda gerçi Kuranı Kerim in onlara getirdiği haklar ayrı; ona girmeyelim onu öğrenmek isteyenler; Muhammed suresi ile ilgili kasetleri dinlerlerse anlarlar, Muhammed suresinin başında.
“…Çocuklarını öldürmesinler,” orada da Hind yine atılıyor tabii biz doğurduk büyüttük sen de öldürdün diyor. Hind in çocuğu öldürülmüş galiba savaşta yani savaşlardaki ölenlere de söylüyor orada… O sırada Hz. Ömer katıla katıla gülüyor gülüyor onun bu tavırlarına.
“…Elleri ile ayakları arasında bir iftira ile de gelmesinler,” başkasıyla ilişkiye girip kazandıkları çocuğu kendi kocalarının çocuğu gibi de göstermesinler. Ya da ona buna iftira atmasınlar.
“…Hiçbir Maruf ta sana karşı gelmesinler,” Maruf demek; aklın geleneğin kitabın istediği doğrular, hiçbir doğru davranışta sana karşı gelmesinler. Bunun anlamı nedir? Yanlış yaparsan sana da karşı gelebilirler demektir. Bakın Allah ın Peygamberine ne diyor Allah CC; “sana doğru yaptığın konularda karşı çıkmayacaklar.” Yanlış yaparsan kadının da erkeğin de karşı çıkma hakkı var.01:09:56 Sivil itaatsizlik falan diye kelimeler var onları ……………………………….ANLAŞILMADI 01:10:10
Marufta dediğiniz zaman belli objektif açık doğru güzel şeylerde sana karşı çıkmayacaklar. Aklın mantığın geleneğin gerektirdiği kitap ve sünnete aykırı olmayan tavırlar. Bu konularda sana karşı çıkmayacaklar yanlış odlumu karşı çıkarlar. Geldiler bu şekilde sana bağlılıklarını bildirirlerse bağlılıklarını kabul et tamam. Şimdi adam yerine konulduğunu gören hanımların,
01:10:50 ………………………………..Anlaşılmadı………………………………01:11:05
Bizim toplumumuzda elinin hamuru ile erkek işine karışma derler falan ama Allah u Teala öyle demiyor. Devlet başkanıyla kadınları Bey et.
“…Onlar için Allah tan bağışlanma dile,” yani ya rabbi sen bunların günahlarını bağışla de bakın Peygamberimiz kimsenin günahını bağışlayamaz, Papaz geliyor insanların günahını bağışlıyor. Kendilerini Allah ın yerine koyuyorlar. Allah a dua et onlar için Allah tan bağışlanma dile… Ya Rabbi, sen bunların günahlarını affet de.
“…Allah Gafur ve Rahim dir,” şurası kesin ki Allah çok bağışlar ve ikramı boldur. Şimdi gelelim senin söylediğin; Nisa Suresi olacak 88 inci sayfayı açıyoruz, şimdi bu ayeti kerimeyi okuyalım sayfanın sonundaki ayet:
Nisa 4/59 “ Ey iman edenler, Allah a İtaat edin Peygambere de itaat edin, sizden olan Ulul emre de, sonra bir şeyde çekiştiniz mi? Hemen onu Allah a ve Resul’une arz edin. Allah ve Ahiret gününe gerçekten inanan Müminlerseniz.”
Çekişme kiminle olur? Yönetici ile buradaki çekişme yönetici ile bu ayette o ama tabii mealden onu anlamanız zor okurken anlamak çok zor. Şimdi O kafalarda olmadığı için meale de yansımıyor. Şimdi Ayetin Metninden okuyayım size özellikle mealden okudum bakayım nasıldır diye. Farklı Mealler var mı?
Nisa 4/59 “Müminler,” Tabii Müminler dediği zaman kadın erkek herkes dahil. Toplumdaki yanlış davranışlardan her bir fert zarar göreceği için mesela Osmanlı da bu uygulanmıştır. Kamu aleyhinde olan her türlü davranışta her vatandaş yetkili sayılır. Yani Osmanlı bunu uygulamıştır sonuna kadar. O konuyu mahkemeye götürür sonuna kadar takip eder ve bu hakka sahiptir. Onun için zaten… kamu davası açma hakkı yani savcılık yoktur Osmanlı yargı hukukunda ben Osmanlıyı incelediğim için söylüyorum… Gerçi o İslam hukukunun eski Hanefi mezhebinin devamıdır ne bir yenilik var ne artı eksi, kamu aleyhine olan davranışların her birinden her vatandaş zarar göreceği için her bir vatandaşın dava açma hakkı vardır. Savcı yok ama her vatandaş gerektiğinde savcı yetkisi ile donatılmıştır. Öyle olduğu için hiç kimse sana ne? diyemiyor. Hiç kimse yanlış bir davranış yapamıyor; son derece huzurlu bir toplum. Biz burada tenkit ediyoruz, tenkidimiz Kuran ı Kerim ile karşılaştırdığımız zaman ortaya çıkandır yoksa başka toplumlarla karşılaştırdığımız zaman değil. Kuran ı Kerim deki o ideal sistemin daraltılmış olmasından dolayı şikayetçi oluyoruz. Burada ne diyor Allah u Teala;
“Müminler, Allah a itaat edin, Elçisine (Resulune) itaat edin ve sizden olan yetkililere de,” O yetkililere de ………..01:06:40 ………… ANLAŞILMADI ………………..01:17:06
Yetkililere itaat Allah ve Resulu nün emrine uygun olması ile kayıtlıdır. Allah ve Resulu ile biz çekişebilir miyiz? O na itaat etmek zorundayız.
“…Herhangi bir konuda nizaya girerseniz,” kiminle? Yetkililer ile nizaya girebileceksiniz demek ki öyle bir ortam olması lazım işte bunun hukukunu yapmak Müslümanlara aittir. Allah bunun Prensibini koymuş Kuran ı Kerim de İslamın Asla kabul edemeyeceği tek devlet sistemi teokrasidir onun dışındaki her türlü sistemi kabul eder. Önemli olan adil olunması insanların Hukukunun yerine getirilmesidir. Teokraaside Hukuk diye bir şey olmaz çünkü. Adam gelir seni döver Allah böyle taktir etmiştir der. Adam hırsızlık yapmış yakalamışlar gelmiş karakola, Niye yaptın diye sormuş karakol komutanı? Komutan ben ne yapayım bu benim kaderimmiş demiş benim elimden ne gelir. Kusura bakma ben de boş bulundum sordum demiş. İçeri gitmiş kalın bir sopa almış başlamış buna vurmaya ne yapıyorsun komutan ne yapayım benim elimden ne gelir bu da benim kaderimmiş demiş…
Evet demek ki yöneticilerle de sürtüşmeye girilebilecek. Böyle bir ortam oluşması lazım. Böyle bir durumda anlaşmazlığı neye göre çözeceksiniz?
“…Olayı Allah ve Resul une götürün,” falan alimin görüşüne göre değil kitap ve sünnet ile çözün. Her şeyden önce İslam Âleminde vatandaş ile devlet arasındaki sürtüşmeleri sonuca bağlayacak özel mahkemelerin olması gerekir. Ve o mahkemeler de sadece kitap ve sünnete göre hüküm verecek mahkemeler olmalı. Şimdi nasıl? Bizim fıkıh kitaplarını bir oku bu ayeti, şurada bitirirler bu kısım hiç yoktur. Ben göremedim görebilen varsa gelsin.
“…Allah a İtaat edin Peygambere itaat edin sizden olan yetkililere de,” gerisi e canım ben hafız mıyım? Bak güzel bir şey daha “Sizden olan” Kelimesi de yok… Yetkililere birçok yerde öyle ondan sonrası?
Niye namaz kılmıyorsun diye sormuşlar birisine yav kardeşim görmedin mi? Kuran ı Kerim de Allah ne buyuruyor? “…Namaza Yaklaşmayın,” diyor Allah böyle demişken ben nasıl yaklaşırım? Ama orada bir ifade daha var “…Sarhoşken”… E Hocam ben hafız mıyım? O kadarını nereden bileyim.
Burada bir soru soruldu Peygamberimiz Kadınlarla yüz yüze görüşmüş müdür? Haremlik var mıydı? O zamanlarda şimdi de var ise olması gerekmez mi?
Bu Haremlik Selamlık İslam ‘ın emri değil. İşte hanımlar burada oturuyor siz burada oturuyorsunuz herhalde biz burada Allah ın kitabını anlatırken yanlış yapmamaya çalışırız.
Peygamberimiz döneminde kadınlar arkada erkekler önde namaz kılardı; Hatta bazı erkeklerin giyecek elbisesi olmadığı için iç çamaşırları falan Peygamberimiz derdi ki; “Hanımlar siz başınızı hemen kaldırmayın secdeden erkekler kalksın sonra siz kalkın.” Dolayısıyla Haremlik selamlık diye bir şey yok ama haremlik selamlık iki tarafı da rahat ettirir. Bu tabii bir şeydir. Şimdi burada hanımlar bakın örtülü onlar da rahat olmak ister daha sonra havalar ısınacak başını açmak isteyecek rahat oturmak isteyecek işin tabiatında var bu haremlik selamlık yoksa dinin emri olarak değil. Peygamberimiz tabii karşılıklı konuşuyor.
“…Onlar için bağışlanma dile Allah Gafur ve Rahim dir.” Allah bağışlar ve merhamet eder. Son ayeti okuyoruz;
Mümtehine 60/13 “Müminler, Allah ın gazap ettiği bir toplumu kendinize veli edinmeyin. (sizin hakkınızda karar verme yetkisi onlara vermeyin) Bunların Ahiret ten bir ümitleri yok, Kâfirlerin ölenlerden ümitlerini kestikleri gibi.” Münafıklar Ehli Kitap olsun diğer Kâfirler olsun, bunların Ahirettten bir ümitleri yoktur. Kâfirlerin bir gurubu gibi tabi bazıları ahreti de kabul eder, mesela Hıristiyanların içinde bir kere vaftiz oldun mu cennet garanti. Bunlar ahrete inanmıyor denmez ama ahreti hiç kabul etmeyen kâfirler de var. O zaman insanlar öldü mü bitti, bütün ilişkileri kesildi. İşte bu Kâfirler ölenlerden ümitlerini kestikleri gibi Ahiret kaygısı olmayan bu kâfirleri başınıza geçirmeyin o zaman size yapacakları kötülüğü de bırakmazlar başka ayetlerde de geçmişti.
Vaktimiz de bitmiş ama bir görüşmemin kısa bir özetini size sunayım: Cumartesi günü İstanbul Üniversitesinin davetlisi olarak gelen Avrupa Birliğinin; “Kültürler Arası Diyalog” Erasmus programı falan birtakım programları var o o program çerçevesinde bizim fakülteye bir Alman Profesör geldi bu hafta sonu. Kendisi Hrıstiyanlık Uzmanı; aynı zamanda da Papazlık yapıyormuş ama iyi bir uzman gerçekten. Onu Cumartesi günü Vakfa çağırdık vakıfta üç saat kadar süren karşılıklı soru cevap tan oluşan bir sohbet yaptık, Onu İnşallah montajı yapılırsa internetten yayınlayacağız. Sohbeti canlı da yayınladık. Burada size söylemek istediğim kısım şu: O zat Lutheryen; Martin Luther duymuşunuzdur Protestan. Protestan ların farkı şu; İncil e aykırı olan Konsil kararlarını kabul etmezler. Diyorlar ki:
01:26:35……..ANLAŞILMADI……………..01:28:25 Dedim ki sohbetin sonunda dedim ki: Buraya kadar olandan ben net olarak şunu anladım İncil bir tarafta; yani bugünkü haliyle İncil; bu kadar tenkit ettiğimiz şu günkü haliyle bir tarafa Kiliseler bir tarafa öyle mi? Bütün kiliseler? Dedim … Evet öyle dedi.
Allahu Teala diyor ki;
Maide 5/68 “Deki: Ey Ehli Kitap, Tevrat ile İncili İkame etmezseniz sizin hiçbir temeliniz olmaz,” Hakikaten ben bunlarla çok karşılaştım her defasında ne kadar doğru yolda olduğumuzu net bir şekilde görüyoruz. Orada şöyle bir baktım elinizde üç beş kuruş para var diye kendinizi bir şey zannediyorsunuz hiçbir şey yok.
BİTTİ