Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdulillahi Rabbil Alemin. Vel akibetu lil muttakin. Vessalatu vessalumu ala Rasulina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Euzubillahimineşşeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim. “Eraeytellezi yukezzibu bid din.
Fe zalikellezi yedu’ul yetim. Ve la yehuddu ala taamil miskin. Fe veylun lil musallin. Ellezine hum an salatihim sahun. Ellezine hum yuraun. Ve yemneunel maun.”
Bugünkü dersimiz dinlediğiniz gibi, Kuranı Kerimin 107. suresi olan Maun suresidir. Surenin meali şöyle: “Hesap verme işini yalan sayanı gördün mü? Yetimi itip kakan işte odur. Çaresizi doyurmak için teşvikte bile bulunmaz. İbadet de eden bu gibi kimselerin çekecekleri var. Bunlar ibadetlerini önemsemezler. Bunlar gösterişte bulunurlar. Küçük yardımlara bile engel olurlar.”
Yedi ayetten oluşan bu kısa surede çok büyük manalar saklı. Yani bu ayetler üzerinde çalışmadan önce, bu kadar geniş manalar olduğunu ben şahsen bilmiyordum. Enes Hoca ve diğer arkadaşlar da aynı şeyi söylediler. Kuran-ı Kerimde yedi ayetli bir başka sure var. Hangisi o? Fatiha suresi. Fatiha suresi ile bu sure arasında ilginç bir bağlantı var. Fatiha suresinin olumlu olarak söylediğini bu sure adeta olumsuz olarak tekrarlıyor. Yani Fatiha suresi Kuranı Kerimdeki olumlulukların bir özeti ise, bu sure de olumsuzların bir özeti şeklindedir. Adeta bu iki sure Kuranı Kerimi bütünü ile özetlemektedir.
“Eraeytellezi yukezzibu bid din.” “Hesap verme işini yalan sayanı gördün mü?” Şimdi, insanlar iki gruba ayrılıyor. Bazıları yaptıkları her şeyin hesabını vereceklerini düşünerek hareket ediyorlar. Bazıları da hesabını vereceğini düşünmüyorlar. Yani ahiret günü var, ahirete inanıyorum dese de düşünmüyor. Mesela şeytanın ahirete inandığını hepimiz biliyoruz değil mi? Cenabı Hakka diyor ki, “Yarabbi bunların yeniden dirilecekleri güne kadar bana süre tanı.” (Hicr 36). Yeniden dirilme gününden şüphesi yok. Allahu Teâlâ, “Cehennemi seninle ve senin gibilerle dolduracağım.” (Sad 85) demesine rağmen hiç umursamıyor. Demek ki, Cehenneme girmeyeceğini düşünüyor.
Yahudiler ve Hıristiyanlar da öyle ya… “Bize o ateş dokunsa dokunsa, birkaç gün dokunur.” (Bakara 80, Al-i İmran 24). Bizim Müslümanların büyük bir çoğunluğu bunu da kabul etmiyor. Cehennemde bizim ne işimiz var diyor. Doğru Cennete. İnşallah öyle olur da… Yalnız, hesap vereceğini bilerek yaşarsan öyle olur. Hesap vereceğini hesaba katmazsan biraz zor Cennete gidersin.
“Eraeytellezi yukezzibu bid din.” “Hesap verme işini yalan sayanı gördün mü?” Şimdi Fatiha suresine bakalım. Bir karşılaştırma yapalım. Cenabı Hak orada diyor ki: “Bismillahirrahmanirrahim. El hamdu lillahi rabbil alemin” “Hamd varlıkların sahibi Allah’a mahsustur.” Bütün hamdler. Yani yaptığı her şeyi güzel yapma Allaha mahsus bir iştir. Allahın dışında hiçbir varlık yaptığı her şeyi güzel yapamaz. “Er rahmanir rahim” “İyiliği sonsuz, ikramı boldur.” Buraya kadar, insanlar pek problem çıkarmadan bu iki ayete inanırlar. Yani Allah her şeyi yaratır, her şeyi güzel yaratır, iyiliği sonsuzdur, ikramı boldur. Bunu herkes söyler. Bunu şeytan da söyler. Herkes söyler.
Fakat sıkıntı ondan sonra başlar. “Maliki yevmid din.” “Hesap gününün maliki.” Şimdi, insanların birçoğunun zihninde hesap günü kendisini kurtaracak biri vardır. Kimden kurtaracak? Allahu Teâlâdan. Hâşâ. Tabi biraz düşündüğü zaman yaptığının yanlış olduğunu anlar ama hesabına geldiği için o şekilde kendini inandırır. Allahu Teâlâ o gün öyle bir şey olmayacağını bir çok ayetinde belirtiyor. O zaman bu kişi hesap vereceğine inanıyor mu? Madem birisi onu kurtaracak. Onun için dikkat ederseniz, “Hesap verme işini yalan sayanı gördün mü?” Kendini hesap vermeye hiç yanaştırmıyor.
“Bahçesine girdi. Ama yanlış yapıyordu.” Yanlışlar içerisindeydi. Dedi ki: Bu bahçenin yok olacağını hiç zannetmiyorum.” Öyle bir bahçe ki sonsuza kadar böyle kalır. “Ben o kıyamet saatinin olacağını hiç zannetmiyorum.” Olmaz. “Ama farzet ki kıyamet oldu, Rabbimin huzuruna götürülsem…” Allahın huzuruna çıkarılsam “… kesinlikle bu bahçelerden daha hayırlısını bulurum.” Rabbimin huzurunda. Yani daha iyisi ile değiştirilmiş olarak bulurum. Allah elimden bu bahçeleri alırsa çok daha iyisini verir.
“Arkadaşı onunla konuşurken şöyle dedi: Sen şimdi seni topraktan yaratmış olan Allahı görmezden mi geliyorsun?” Sen Allahı yok sayıyorsun. Sonra döllenmiş yumurtadan. Sonra seni bir erkek olarak düzenledi.” “Keşke şu bahçene girdiğin zaman deseydin: Bu bahçenin bu güzelliğini yaratan Allahu Teâlâdır.”
(Burada bir ayet atlandığı söyleniyor)
Öyle mi? Sizin gözünüzden de hiçbir şey kaçmıyor. “Ama bana sıra gelince, O Allah benim Rabbimdir. Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam.” O adam neyi ortak koştu? Nefsini. Nefsini. Nefsini. Kendini ortak koştu. Allahın dini ile ilgili Allahın dediğini değil kendi arzu ettiğini söyledi. Kendine göre bir din oluşturdu. Din. Bazı Müslümanların en kolay yaptığı şeydir bu. Yani Allahın hükümlerine kendi kafasına göre şekil verdi. “Bana sıra gelince, O Allah benim Rabbimdir. Ben Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam.” “Şu bahçene girdiğin zaman deseydin ki: Allah ne güzel yaratmış.” “Allahtan başka güç ve kuvvet yok.” Yani veren O. O vermezse ben ne yapabilirim?
“Beni senden daha fakir ve çoluk çocuğu daha az göreceğine böyle yapsaydın daha iyi olmaz mıydı?” “Bakarsın ki Rabbim bana senin bahçenden daha iyisini verir.” “Ve senin bahçene de o gökten onun işini görecek olan bir afet gönderir.” “O zaman böyle işe yaramaz bir toprak parçası haline gelmiş olur.” Şöyle kaygan bir toprak haline gelir. Ya da onun suyu toprağın altındaki o yer altı mağaralarına, hazinelerine gider.” “Oradan bir daha o suyu çıkaramazsın.”
“Sonra onun tüm meyveleri şey yapıldı, bir afetle yakalandı.” “Başladı ellerini ovuşturmaya.” Of bana ne oldu diye perişan vaziyette. “Dünya kadar da mal harcadım, o kadar işçi çalıştırdım, bu kadar masraf yaptım. Hiçbir şey, masrafımı da alamadım. Her şey de gitti.” Böyle verdiklerine perişan vaziyette konuşuyor. O direklerine çökmüş vaziyette bahçesi.” “O zaman diyor ki: Ah kafam keşke Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmasaydım.” Yani kendi kafama göre konuşmasaydım.
Şimdi, burada dikkat ederseniz ahireti inkâr var. Bu şekildeki ahireti inkâr, eline imkân geçen bir çok müminde de olur. Buna çok dikkat etmemiz lazım. Biz genellikle o yanlış şeyleri kendimize hiç yakın etmeyiz. Mesela şirkle ilgili ayetleri bazı arkadaşlara, bazı kimselere okuduğumuz zaman: “Canım bunlar müşriklerle ilgili bana niye okuyorsun” diyor. Senin tavrın bu ayetlere uyuyorsa artık gerisini sen düşün. Şimdi, kendimizi hiçbir zaman garantide görmememiz gerekir.
Mesela şimdi, hepiniz biliyorsunuz Müslümanlar birazcık zenginleşti mi artık faiz haram olmaktan çıkar. Ama ne zaman fakirleşirler, zarar etmeye başlarlar o zaman faiz haram olur. Şimdi, Allaha hesap vereceğini düşünen insan böyle yapar mı? Yani kendi Allahın kitabına uyması gerekirken, o kitabı kendine uydurmaya başlar. Bunun hesabını Allaha vereceğim diyen adam böyle yapar mı? Hâşâ Cenabı Hakkı mı kandıracaksın? Bakın birazcık Müslümanlar iyi duruma geldi diye faize dalmayan yok. Şimdi Cenabı Hak nasıl bir sıkıntı verdi herkes çırpınıp duruyor. Aynen az önce ellerini ovuşturan kişi gibi.
“Deki: Allahın oyunu daha süratli gelir.” “Bizim elçilerimiz sizin bu oyunlarınızın hepsini yazıyor.” Bunların hesabını vereceksiniz. Eline imkân geçinceye kadar… Şahsen benim bu konuda çok sayıda hatıram var. Mesela bazı kimseler vardır, zenginleşinceye kadar hep fetva sorarlar bize. Zenginleştiği günden itibaren artık ne telefonumuza çıkarlar, yolda görseler yollarını çevirirler. Ama ne zaman ki işleri bozulmaya başlar, tekrar gelirler. Bir takım mevki ve makamlara girenleri de görüyoruz bu şekilde. İşte onun ayeti burada. Ellerine imkân geçtiği zaman, hemen dini kendilerine uydurmanın yollarını ararlar.
Şimdi, başkalarını tenkit etmek için bunu söylemiyorum. Bu hepimizin önünde çok ciddi bir tehlikedir. Hepimiz bu tehlikeyle yüz yüzeyiz. Her an düşebiliriz. İşte bir bıçak sırtı gibi. Bir taraftan Fatiha suresi var. Orada “Maliki yevmid din.” “Hesap gününün sahibi.” Hesap gününün sahibi Allahu Teâlâ ise, maliki, hakimi O ise, onun bütün kurallarını O koyar. Sen koyamazsın kardeşim. Sen kendine göre kurallar koyarsan, Allahın belirlediği hesap gününe inanmıyorsun, kafandan yeni bir hesap günü oluşturuyorsun. Bu yeni bir din oluşturmaktır.
O zaman, “Eraeytellezi yukezzibu bid din” olur. “O hesap verme işini yalan söyleyeni gördün mü?” “Fe zalikellezi yedu’ul yetim.” “Yetimi itip kakan işte odur.” Şimdi, kendi kafasına göre hesaba bir kalıp uydurdu ya, “Güçsüzler zaten yok olmak zorundadırlar. Yetimmiş, fakirmiş sizin yaşamaya hakkınız yok zaten.” “Ve la yehuddu ala taamil miskin.” “Çaresizi doyurmak için teşvikte bile bulunmaz.” “Ya şurada bir fakir var. Ben veremiyorum ama sen ver.” Onu bile demez. “Fe veylun lil musallin.” “Musalli olan bu kişilere yazıklar olsun.” Yani bunların çekecekleri var. Musalli ne demek? Ne demek? Namaz kılmak demek.
Şimdi, musallinin çok daha genel bir anlamı var. Mesela Enfal suresinin 35. ayetinde Cenabı Hak Mekkeli müşriklerin salâtını anlatıyor bize. Biz salât neye diyoruz? Namaza değil mi? Salâtın çok genel bir anlamı vardır. İbadet. Mesela Araplar Hıristiyanların kilisede yaptıkları ibadete ne derler Ahmet hoca? Salât derler değil mi? Yani Arapçası salâttır. Kilise ayinine de salât derler. Diğer bütün ayinlere, Budistlerin ayinine de, hepsine de.
İşte, şimdi şu ayette Cenabı Hak Mekkeli müşriklerin yaptıklarına salât diyor. Diyor ki: “Onların o beyt yanında Kâbenin yanındaki salâtları böyle ellerini ağızlarına koyup ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir.” Beyt yanında ne yapıyorlardı, Kâbe yanında? Kâbeyi tavaf ediyor, ibadet yapıyorlardı değil mi? O zaman salât kelimesinin genel anlamı nedir? Efendim? İbadet. İbadet. Genel anlamı ibadettir.
O zaman burada, hani Fatihanın olumlu olarak anlattıklarını olumsuz olarak anlatan bir sure. “Fe veylun lil musallin.” “O ibadet edenlere yazıklar olsun.” Fatihadaki ibadet hangisiydi? “İyyake na’budu.” “Yalnız Sana ibadet ederiz.” “Ve iyyake nestain.” “Yalnız Senden yardım isteriz.” Şimdi, bunlar ne yapıyorlar? El musalli. Bunların hepsi el musalli bu insanlar. Yani hepsi de ibadet eden kimselerdir. “İbadet de yapan bu kimselerin çekecekleri var.” Şimdi, zannetmeyin bunlar ibadet etmiyor. Bu bizim gibi beş vakit namaz kılan birisi de olabilir, Kâbenin yanında o şekilde el çırpan da olabilir. Falan yerde şunu yapan bunu yapan hepsi olabilir. Hepsi girer.
Şimdi, ne yapıyor bunlar? “Ellezine hum an salatihim sahun.” “Bunlar ibadetlerini önemsemezler.” Şimdi, siz “İyyake na’budu.” diyorsunuz. “Yalnız Sana kulluk ederiz.” diye söylüyorsunuz Cenabı Hakka. Yalnız Allaha kulluk ediyorsak, Allah nasıl istiyorsa öyle kulluk etmek lazım. Allahın mutlaka istediği nedir? Samimiyetle kul olmak değil mi? İyi niyetli olmak. Eğer samimi kulluk niyeti olmazsa, Cenabı Hak o ibadeti kabul eder mi? Çünkü insanın kalbini biliyor. İmanın yeri kalptir değil mi? Niyetin yeri de kalptir. Ama bunlar ne yapıyor? “İbadetlerine önem vermezler.”
“Ellezine hum yuraun.” “Bunlar gösteriş yaparlar.” Peki, gösteriş yapan kimi razı etmeye çalışır? Kimi razı etmeye çalışır? Kime gösterişte bulunuyorsa ona değil mi? Niye razı eder? Beklentisi var. O zaman, “İyyake na’budu ve iyyake nestain.”in tam tersi olmuyor mu bu? “Yarabbi yalnız Sana kulluk eder, yardımı yalnız Senden isteriz.” Şimdi, bunlar Allaha mı kulluk ediyorlar yalnız? Belki akıllarında Allaha da kulluk etmek vardır. Ama birileri görsün. E niye görüyor? Çünkü bir takım menfaatler bekliyor da ondan, onun için görüyor. Görsün istiyor. O zaman, “Yalnız Sana ibadet eder, yalnız Senden yardım isteriz.”in manası ne oldu burada? Kayboldu gitti değil mi? Kayboldu gitti. Onun için, yalnız Allah rızası son derece önemli. Ve bu içten olacak. Samimi niyetle olacak.
Dolayısıyla, işte bundan dolayı ki, görünürde dört dörtlük zannettiğimiz Müslümanlar gerçek manada kâfir olabilir. Bunu delili var mı Kuranı Kerimde. Var mı? Var. Munafikun suresinde var ya (4. ayet). “Onları gördüğün zaman görüntüleri seni hayran bırakır.” “Konuştuğu zaman sözlerine kulak verirsin.” “Onlar duvara dayalı kütükler gibidirler.” Sen onları adam mı zannediyorsun? “Her sesi aleyhlerine düşünürler.” Çünkü kendilerini bildikleri için. Samimiyetleri yok. “İşte düşman onlardır.” Bakın, görüntüde dört dörtlük Müslümanlar. İşte bundan dolayı… bundan dolayı bir kimsenin gerçekten Müslüman mı kâfir mi olduğuna karar verecek olan yalnız Allahu Teâlâdır. Çünkü kalbi O biliyor.
Onun için Cenabı Hak Peygamber (S.A.V)e diyor ki: “Sen istediğin kişiyi yola gelmiş sayamazsın.” Görüntüyle olsaydı Peygamber efendimiz bu insanları en iyi Müslüman saymaz mıydı? Çünkü hayran kalıyordu. “Allahu Teâlâ gereken gayreti göstereni hidayete erdirir.” “Çünkü kimin yola geldiğini O bilir.” (Kasas 56). Kalpleri bilen O dur. Onun için kendi kendimizi kandırmamaya çalışalım. Dine kafamıza göre şekil vermeyelim. Dini kendimize uydurmayalım. Kendimiz dine uyalım.
Şimdi, puta tapanlar da aynı durumdalar. Zaten dikkat ederseniz az önce bu Kehf suresinin ilgili ayetlerini okumuştuk. Hani bahçesi… iki tane bahçesi olan. İşte, “Kıyametin olacağını zannetmiyorum. Olsa da Rabbim bana daha iyisini verir” diyen. Kişi kendi kafasına göre dine şekil verdi. Şimdi aklıma geldi. Kendisini çok dindar kabul eden ve bu konuda çok gayret gösterdiğini düşünen birisi ile bundan kaç sene evvel bilmiyorum. İşte, arabasına bindim. Nereden bindim?.. Geldi beni şurada, müze durağında indirdi. Oradan kendisi devam etti. Orada bir şey söylemişti. Ha, işte, büyüklerin himmeti bilmem şöyle… bir şey söyledi yani tam şirk sayılacak bir cümle kullandı. “Niye böyle söylüyorsun” dedim. “E yani bu kadar da naz edebilsinler Cenabı Hakka karşı.”
“Ya kardeşim, Kuranı Kerimde böyle bir şey yok.” Ayetleri okudum. Şimdi, ayeti ne kadar okursanız okuyun, o kendi kafasına göre dine bir kalıp vermiş. Dine bir kalıp vermiş. O kendi zihninde o putlaştırdığı kişi kendini kurtarıyor. Şimdi bunların ahirete inandığı nasıl kabul edilebilir? Falan beni kurtaracak, filan beni kurtaracak; filan şöyle yapacak, böyle yapacak diyenlerin Hıristiyanlardan farkı ne? Onlar da İsa kurtaracak diyor. Onun için dine kendi kafamıza göre şey yapmayalım.
İbrahim (A.S)ın bir sözünü Cenabı Hak bize bildiriyor Kuranı Kerimde. 29. surenin 25. ayeti. Hani, İbrahim (A.S) gidip de putları kırıyor. Baltayı en büyüğün boynuna asıyor. Sonra da işte, putlarımıza bunu kim yaptı diye işte olayların bütün gelişmelerinden sonra. İbrahim (A.S) onlara şunu söylüyor: “Allah ile kendi aranıza bir takım putlar koyarak onlara tutundunuz.” Bunların hiçbir şey olmadığını gayet iyi biliyorsunuz. Zaten İbrahim (A.S)a demişdi… Hani, İbrahim (A.S) demişti ki: “Büyüklerine sorun kimin kırdığını o söylesin.” “Ya İbrahim biliyorsun ki bunlar konuşmaz.” “Konuşmayan şeye niye tapıyorsunuz?” dediği zaman hepsi sus pus olmuştu. (Enbiya 63-66).
Diyor ki İbrahim (A.S): “Siz bu putlara niye tutunuyorsunuz biliyor musunuz? Aranızda bir sevgi bağı oluşsun diye.” “Dünya hayatında.” Ya işte, aslında biz de biliyoruz bunların bir şey olmadığını. Ama işte, toplanmamıza, birlik olmamıza, beraber olmamıza sebep oluyor onun için şey yapıyoruz. Biz de biliyoruz bunların bir şey olmadığını. O zaman, bunlar o putun başına gelirken birbirlerine gösteriş yaparak gelmiyorlar mı?
Bizim sitede şöyle bir şey var. Süleymaniye Vakfı sitesinde. İnşallah hâlâ devam ediyordur. Eski kaynaklardan naklettiğimiz bir husus var. Adamın birisi hayvanlarıyla beraber bir putun yanına gidiyor. O putun orada da kurban kesilmiş. Hayvanlar oradan ürküp kaçıyor. Adam o putun üzerine af edersiniz idrarını yapıyor. Diyor ki: “Zaten senden bir şey bekleyende kabahat. Senden şimdiye kadar ne gördük ki” diyor.
Herkes biliyor. Herkes suçunu gayet iyi biliyor. Ama peki niye vazgeçemiyor. “Ya nasıl vazgeçerim kardeşim. İşte, bir cemaatimiz var. Bir topluluğumuz var. Bundan dolayı bir aradayız. Onu da kaldırırsak herkes dağılır.” Bu ne yapıyor? Kendi kafasına göre bir din uydurmuyor mu? Eğer işi böyle alırsanız, peygamberler geldiği zaman herkes dağılmıştı. Peygamberimiz (S.A.V) Mekkede dini anlatırken babayı oğuldan, karıyı kocadan ayırmadı mı? Eğer fesat buysa, hâşâ dünyanın en müfsit adamları peygamberler olur. Peki, doğrulardan dolayı insanlar ayrılıyorsa ayrılsın kardeşim. Önemli olan haktan yana olmaktır. Batıldan yana değil. E canım, millet çok daha fazla var diye gidin eğlence yerlerine gidin. Niye buraya geliyorsunuz ki değil mi? Çokluğun olduğu yerse… Önemli olan doğrudan yana olmaktır.
Ve şöyle devam ediyor: “O yeniden dirilme gününde, kalkış gününde biriniz diğerinizi tanımazsınız.” “Biri diğerine lanet okur.” “Varıp kalacağınız yer o ateştir.” “Size yardım edecek kimse de yoktur.” (Ankebut 25). İşte müşriklerde yani ibadetlerini yaparken gösteriş için yaparlar. Yani orada toplaşıyorlar. Biri diğerini görecek, birlikte olmaktan doğan bir takım şeyler yapacaklar.
Şimdi mesela, Hıristiyanlığı biliyorsunuz. Bugünkü Hıristiyanlık. Gerçek Hıristiyanlık değil. Adamı vaftiz etti mi Hıristiyan oldu değil mi? Bir papazla yaptığım görüşmeyi zaman zaman anlatıyorum ya size. Hatta… şimdi belki dinliyorlardır. Fransadan bizi sürekli takip eden bir arkadaş evvelki gün dedi ki: “Bunların bir hocası geldi” dedi. Hoca diyor tabi papaza. Papaz geldi demiyor da hocası geldi diyor. Sürekli görüşürüz. Ona demiş ki: “Vaftiz olmayan bir insan çok iyi…” yani bizden duyduğunu ona satmış. “… çok iyi bir hayat yaşasa, sizin inancınızı tamamen paylaşsa cennete gider mi?” “Gitmez” demiş. “Niye?” “Vaftiz olmadı.” “Peki, vaftiz olan kişi hiç kiliseye uğramasa, her türlü pisliği yapsa bu cennete gider mi?” “Gider” demiş. “Nasıl gidiyor?” “Nasıl gidiyor dediğim zaman…” diyor “…durdu düşündü düşündü…” dükkândan çıkmış gitmiş.
Şimdi, şimdi, bakın doğru din ne? Doğru din eşhedü denilerek inanılan dindir. Ben şahidim diyorsun. Gözümle görmüş, elimle tutmuş gibi kesin biliyorum ki Allahtan başka ilah yoktur. Yine ben şahidim, belgelerine dayanarak biliyorum ki, işte Kuranı Kerimi okuyarak biliyorum ki Muhammed Allahın elçisidir. Bu kişinin kendine mal olmuş olan bir inançtır. Bütün dünya bu kişiye sen dininden vazgeç dese vazgeçer mi? Öbürü, hiç sormuyorsunuz, doğduğu gün bir suya batırıp çıkarıyorsunuz, artık bu ölene kadar Hıristiyan’dır diyorsunuz. Ondan sonra da diyorsunuz ki, sizin imanınızı kilise taşıyor diyorsunuz. Şimdi aradaki farkı görüyor musunuz?
Şimdi Fatiha ile ilişkisini biraz daha şey yapalım… Bu şeyin… Ve bitirelim. “Eraeytellezi yukezzibu bid din.” Evet, “Hesap verme işini yalan sayan kişiyi gördün mü?” O din hesap verme işidir. Baştan da söylemiştik ya, din borç demektir. Deyn, din aynı kökten geliyor. Din kişinin Cenabı Hakka olan borcu. Bu borcun hesabını verme ahirette olacak. Onun için “hesap verme günü”, “yevmid din” deniyor. Şeyde de işte, “maliki yevmid din” diye geçiyor Fatiha suresinde. Orada “iyyake na’budu ve iyyake nestain” “Yarabbi ibadeti yalnız Sana yapar, yardımı yalnız Senden isteriz” var. Burada; ibadet yapıyor ama fazla önemsemiyor, birilerine gösteriş yapmak istiyor, birilerinin desteğini bekliyor. Birileri için uğraşıyor.
“İhdinas sıratal mustakim.” “Sıratellezine en’amte aleyhim” “Bizi o doğru yola yönlendir.” “Nimet verdiğin kişilerin yoluna” diye dua ediyoruz. Cenabı Hakkın nimet verdiği kişiler: Özü sözü doğru olanlar, peygamberler ve iyi ilim adamları. Dürüst ilim adamları. Doğru ilim adamları. Şimdi, bunlar ne yapar? Her zaman doğruluktan, iyilikten yanadırlar. Hayır hasenattan yanadırlar. Bunlar öyle değil.
“ğayril mağdubi aleyhim ve lad dallin.” “Gazaba uğramış olanların yoluna değil.” İşte, gazaba uğramış olan Yahudiler diyor ki: Biz affediliriz diyor. Zaten biz Allahın oğullarıyız diyorlar. Dünyada da kendilerini üstte görüyorlar ahirette de. Hıristiyanlar da aynı şekilde… Her ikisi de “Bize ateş dokunsa dokunsa birkaç gün dokunur” diyorlar.
Şimdi bunlar ne yapıyorlar? “Ellezine hum yuraun.” “Bunlar da gösteriş yapıyor.” Ve yemneunel maun.” “Maunu da engelliyorlar” “Yardımlaşmaya da engel oluyorlar.” Küçük yardımlaşmalara. Mesela yüz lirası olan kişi ne kadar zekât verir? İki buçuk lira yüz lira karşısında nedir? Küçük bir şeydir değil mi? Ona da engel olur. Sadakaya engel olur, ufak tefek yardımlaşmalara engel olur. Ona bile engel olur. Kendi yapmaz, yapana da engel olur.
Hakikaten burada şey gibi… Sanki böyle hayat bir ince çizgi ile ayrılmış. Bir tarafı… Yani Kuranı Kerim ince bir çizgi ile ikiye ayrılmış; bir tarafı Fatiha suresinin kapsamına giren ayetler, bir tarafı da Maun suresinin kapsamına giren ayetler gibi. Son derece dikkatli olmamız lazım. Başkalarını tenkit etmek kolaydır. Ama unutmayalım ki, bizim o başkalarından hiç farkımız yoktur.
Yani şunu hiç unutmayalım: Bütün dünya cennetlik olsa biz cehennemlik olsak, onların cennetlik olmalarının bize bir faydası olmaz. Bütün dünyadaki insanlar cehenneme gitse biz cennete gidecek iş yapsak, onun bize zararı olmaz. O zaman bizim asıl dikkat etmemiz gereken kendi şahsımızdır. Kendi paçasını kurtaramayanın başkasının paçasını kurtarması diye bir şey olmaz. Zaten bizim kimseyi kurtarma diye bir yetkimiz de yoktur, gücümüz de yoktur. Biz doğruları yapar, başkalarına da örnek olmaya çalışırız.
Peki, böylece birazcık ara verelim. Tam sekizde buluşuruz inşallah.