Talak suresine devam ediyoruz. Geçen hafta okuduğumuz 4.ayetten başlayalım. Elimdeki mealin 559.sayfasındayız.
“Vellai yeisne minel mahıdı min nisaikum inirtebtum fe iddetuhunne selasetu eşhurin: boşadığınız kadınlardan adetten kesilmiş olanlar, eğer onların ne kadar iddet beklemeleri konusunda şüpheniz varsa onların iddeti üç aydır”. İddet dediğimiz şu: bir erkek karısını boşadığı zaman kadının beklemesi gereken süre. Yani o süre geçmeden kadın ikinci bir kocayla evlenemez. O sürenin geçmesi lazım. O süreye iddet diyoruz. Eğer adet gören bir kadınsa, üç temizlik süresince bekliyor. Hanefiler burada üç adet süresi diye söylerler. Maliki mezhebinden de bu konuda iki görüş var. Şafiler üç temiz süresi diye anlarlar ki Şafiler’in anlayışı daha uygun. Çünkü ayette “vel mutallakatu yeterbbasne bi enfusuhinne selasete kuruin”(BAKARA 228) buyruluyor. Boşanmış kadınlar tek başlarına üç kur beklerler. Kur kelimesi arapçada adet anlamına da geliyor. Temizlik anlamına da geliyor. Yanlız kadın adetliyken zaten kocasıyla birlikte olamaz. Zaten kendi başınadır. Yani karı koca ilişkisi olmaz. Karı koca ilişkisi olabilecek bir sürede kendi başına kalması lazım ki ayetin hükmü yerine gelmiş olsun. O da temizlik süresidir. Adet gören kadın boşandığı zaman üç kere temizlik dönemi geçirmesi lazım. Üçüncü temizlik dönemini bitirdikten sonra artık bir başka koca ile evlenebilir. Bu süreye boşanma ile birlikte başlamak gerekiyor. Ondan dolayı AllahTeala kadınları boşadığınız zaman iddetleri içinde boşayın diyor. Yani öyle bir zamanda boşayın ki kadın hemen iddetini saymaya başlasın. Yani kadın temiz olsun. O temizlik süresinde kocası onunla ilişkiye girmemiş olsun.
“Vellai lem yahidne: hayız görmeyen kadınların bekleme süresi de üç aydır”. Geçen hafta anlatmaya çalışmıştık. Bazı kadınlar düzenli hayız görmezler. Altı ayda bir, senede bir, daha uzun bir süre. Öyle arada hayıza benzer yada normal hayız gibi görürler. Yani çok uzar. Şimdi altı ayda bir, sekiz ayda bir hayız gören bir kadını kocası boşayacak olsa, üç hayız dediğiniz zaman onsekiz ay eder. Hele senede bir yapıyorsa üç sene eder. İşte bu ayet diyor ki; “vellai lem yahıdne”(TALAK 4), hayız görmeyen ki bunlara hayız görmeyen derler. Yani şikayete geldiği zaman, doktor bey ben hayız görmüyorum der kadın. Yada düzenli hayız görmüyorum der. Bunların bekleme süresi de üç aydır.
Bu ayeti çocuklar diye anlamışlar. Çocuklar için hayız görmüyor kelimesi kullanılmaz. Hayız görmüyor kelimesi hayız görebilecek birisi için kullanılır. Hayız görme vasfında olan birisi için kullanılır hayız görmüyor diye. Çocuklar için hayız görme kelimesi kullanılmadığından dolayı bu ayetin çocuklarla bir ilişkisi yoktur. Böyle kelimeleri farklı anlamlara çekerek farklı hükmler çıkarılmış malesef. O konuda geçen hafta epeyce konuşmuştuk. İşte bundan dolayı çocukların evlendirilmesinin caiz olduğunu söylerler. Yani dört mezhebin fıkıh kitabında da bu vardır. Yeni doğmuş kız yada erkek çocuğu bile evlendirilebilir. Ondan sonra diyelim ki evlendirdiniz yeni doğmuş çocuğu, iki tane bebeği evlendirdiniz birbiriyle. Bebeklerden birisi öldü. Diğeri dul kaldı. Yani şimdi gülüyorsunuz ama kitaplarda öyle yazılı. Diğeri dul kaldı. Artık onu üç ay başkasıyla evlendiremeyeceksiniz. O da ağlayıp duracak tabi bu arada. Malesef bu mubarek dini böyle gülünç hale getirmişlerdir. Bunu yaparken de ayeti kerimlerdeki kelimeleri başka taraflara çekerek yapmışlardır. Geçen hafta da okumuştum. Nisa suresinin 6.ayetinde “vebtelul yetame hatta iza belagun nikah: yetim kızları ve yetim erkekleri nikah çağına ulaşıncaya kadar denemeden geçirin” buyuruyor Allah. Bu ne demektir? Nikah çağı dediğine göre demek ki bir nikah çağı var değil mi? Çocuk değil yani bu. Çocukların evlendirileceğine fetva verenler Aişe validemizi delil getirirler. Bunun delil olamayacağını geçen hafta anlatmıştık. Hep geçen haftaya atıfta bulunuyorum. Çünkü bu dersleri birbirinden bağımsız olarak dinleyenler var. Bunu sık sık söylüyorum ki dinleyenler bir önceki dersi de dinlesinler meseleyi tam anlayabilmek için. Bu ayetlerin tamamı Aişe validemizden sonra inmiştir. Peygamber(sav)’in Aile validemizle nikahlanması Mekke’dedir. Bu surelerin tamamı Medine’dedir. Dikkatsiz davrandıkları için malesef çok yaygındır, sünnet ile kuranı nesh ederler. Yani bu fıkıhta çok yaygındır. Usulu fıkhta olmaz falan derler ama fıkıhta çok yaygın olarak kullanılır. Yani Peygamber(sav) kuranı açıklamıştır derler. Açıklama dedikleri öyle bir hale gelir ki kuranın hükümlerini ortadan kaldıracak şekle gelir. Geçtiğimiz hafta bir soru sorulmuştu. İnternet üzerinden sorulmuştu da soruyu buraya getirmedik. Çünkü bize hafta içi sorulan soruları buraya getirecek olsak bir kaç derste bitmez bir haftada sorulan sorular. Ama sizin de zihninize takılır, onun için burada cevabı söylemekte fayda var. Bizim bu son kitapta, “Doğru Bildiğimiz Yanlışlar” kitabında dinden dönenin öldürülmeyeceğini biliyorsunuz oradaki ayetler söylüyor. “Ulaike cezauhum enne aleyhim la’netallahi vel melaiketi ven nasi ecmain halidine fiha la yuhaffefu anhumul azabu ve la hum yunzarun illellezine tabu”(ALİ İMRAN 87-88-89) diyor AllahTeala. Yani dinden dönenlerin cezası Allah’ın laneti, meleklerin laneti ve bütün insanların lanetidir. O lanet altında sürekli kalırlar, ancak tevbe ederlerse başka. Şimdi tevbe ederlerse başkaya gelinceye kadar okuyanlar, yok canım bu ahiretteki lanet diyorlar. Peki ahirette tevbe var mı? Açıkça Allah burada bildiriyor ki; bir insan dininden dönerse hatta onun baş tarafı “keyfe yehdillahu kavmen keferu ba’de imanihim ve şehidu enner resule hakkun ve caehumul beyyinat: Allah bir toplumu nasıl yola getirirki imana geldikten sonra küfre varmışlar, peygamberin hak ve gerçek olduğuna şahid olmuşlar, kendilerine açık açık ayetler gelmiş”(ALİ İMRAN 86). Yani artık islamı iyice içlerine sindirdikten sonra kafir olmuş olan bir kavimden bahsediyor bu. İşte dinden dönmek değil mi? Dinden dönmek. İşte “ulaike cezauhum” derken, bunların cezası Allah’ın laneti, meleklerin laneti ve tüm insanların lanetidir. Tevbe ederlerse kurtulurlar diyor. Şimdi okuyucu sormuş. Efendim diyor, hadisi şerif var. “Membeddelezinehu faktuluhu: kim dinini değiştirirse onu öldürün”. Siz bu kitapta demişsiniz ki; bu mezheplerin neye dayanarak böyle bir fetva verdiğini anlamak mümkün değildir demişsiniz. İşte hadis. Hadise dayanmşlar, hadis de kuranın açıklaması olduğuna göre mezheplerin verdiği fetva doğrudur diye yazmış adam. İfade şeklinden biraz mürekkep yaladığı da belli. Ben de ona cevap olarak yazdım, dedim ki; kardeşim, bir dininden döneni öldürünüz şeklinde Peygamberimizin ifadesi olmaz. Çünkü bu çok genel bir ifade. O zaman hıristiyan müslüman olursa onu da öldürmek gerekir. O da dininden dönmüş olur değil mi? Yani sadece müslüman kafir olursa değil. Bu bir. İkincisi: şimdi zaten bu hadisler problemli, problemli olmasa bile siz bu hadisle ayetin hükmünü ortadan kaldırırsanız hadis ne yapmış olur? Ayeti nesh etmiş olur. O zaman hadisi esas almış olursunuz, kuranı ikinci plana atmış olursunuz. Halbuki sünnet kurana tabidir, kuran sünnete tabi değildir. Aynı şeyi bir çok konuda görüyoruz. Aslında iyi bir usulü fıkıh kitabı yazmaya da ihtiyaç var. Gerçi bu “Doğru Bildiğimiz Yanlışlar” kitabının son bölümünde usulü fıkıh ile ilgili çok güzel bilgile var kuran açısından. Yani esasen şunu yapmak mecburiyetindedir bugün müslümanlar: beyaz bir sayfa açacağız. İşte biz o beyaz sayfayı açtık Allah’a şükür. Geçmiş eskiler ne yapmışsa yapmış, herşeyi sıfırdan kuranı kerime göre değerlendireceğiz ve bizim hizmetteki sloganımız şu olacak: başka kitapları değil, Allah’ın kitabını okuyun. Yani bu cemaatler, tarikatlar, guruplar, şunlar, bunlar: bunların eline Allah’ın kitabını verebilirsek, bunu okuyun diye nların Allah’n kitabını okumalarını başarabilirsek çok büyük bir başarı elde etmiş oluruz. Son derece büyük bir başarı olur. Çünkü o zaman müslümanlar birleşebilirler, güçlü hale gelirler ve karşılarında hiç kimse dayanamaz. Böyle bugünkü gibi yedi milyonluk İsrail islam aleminin ortasında oturmuş, gelene bir yumruk vuruyor, gidene bir yumruk vuruyor. Süpermen gibi. İşte bunlardan kurtulmanın tek yolu Allah’ın kitabına sarılmaktır. Başka kitaplar okudukları zaman o kitaplar onları başka taraflara çekiyor. Bizim bütün gayemiz o, insanları.Allah’ın kitabını vereceksin ve diyeceksin ki; beyler, hiç bir hadis kuranın hükmünü ortadan kaldıramaz. Öyle yaparsanız: hadis uydurmak gayet kolay. Hesabına gelmeyen ayetin karşısına bir hadis uydurursun biter o iş. Ondan sonra da o hadise karşı gelene de peygamber düşmanı dersin tamam. Vay zaten bunlar şöyle böyle! Enes Hoca iki kere nakletti, bizim için bazıları diyormuş ki; onlar kurancı kafir. Yani hangi kafir kurana uyuyor? Bu da normaldir. Biliyorsunuz Firavun Musa(as)’a kafirdemiştir. O da kuranı kerimde var. “İnneke minel kafirin” öyleydi değil mi ayet? “Ve ente minel kafirin”(ŞUARA 19), sen yapacağını yaptın diyor, sen kafirlerdensin diyor Musa(as)’a. Onun için kendine kafir denmeyen bir tek peygamber ben bilmiyorum şahsen. E biz de onların yolunda gidiyorsak bize de diyecekler, bu gayet normal. Demedikleri zaman insan şüphe etmeli. Acaba yanlış mı bir şey yapıyorum diye. Yanlız Allah’a şükür işimiz kolay. Çünkü ben müslümanım diyen hekes kuran konusunda hiç bir şey söyleyemiyor. Ellerine kuranı vermeyi başarırsak problem kendiliğinden halledilir. İşte bu çocukların evlendirilmesi konusunda da böyle. Peygamber(sav)’in Mekke’de Aişe validemizle evlenmesini delil alırlar ki onunla ilgili de bir sürü şüpheli rivayetler vardır. Aişe validemizin 19 yaşında, 17 yaşında olduğuna dair de değerlendirmeler var. Açık ayetleri ona feda ederler. Ona nesh ettirirler yada anlamını başka tarafa çektirirler. Ondan sonra da ortaya küçük çocukların evlendirilmesi gibi bir olay çıkar.
“Ve ulatul ahmali eceluhunne en yada’ne hamlehunn”, hamile kadınların bekleme süresi, yani kocası tarafından boşanmış. Onlar doğum yapıncaya kadardır. Doğum yaptıkları an artık iddetleri bitmiş olur, o andan itibaren başka birisiyle evlenebilirler.
“Ve men yettekıllahe yec’al lehu min emrihi yusra: kim Allah’tan korkarsa Allah onun işinde bir kolaylık yaratır”(TALAK 4).
“Zalike emrullahi enzelehu ileykum”(TALAK 5). Bu önceki ayette C. Hakk şunu söylüyor; yani boşanmak kolay bir şey değil. Bir ev yıkılıyor, bir sürü sıkıntılar ortaya çıkıyor. Ama siz ister erkek olun ister bayan olun Allah’ın emirşlerine uymaya özen gösterirseniz, Allah size mutlaka bir kolaylık açacaktır. İşini kolaylaştırır, zorlaştırmaz.
“Zalike emrullahi enzelehu ileykum: bu Allah’ın emridir, onu size indirmiştir”,” Ve men yettekıllahe yukeffir anhu seyyiatihi: kim Allah’tan korkarsa Allah onun seyyiatının üstünü örter”. “Ve yu’zim lehu ecran: onun ecrini de büyütür”(TALAK 5), alacağı mükafatı da büyütür. Şimdi, “kim Allah’tan korkarsa Allah onun günahlarının üstünü örter”. Allah’tan korkan yani muttaki olan. Müttaki olanın günahı olur mu? Olur. Olmazsa Allah böyle demez değil mi? Allah Peygamberimiz için bile “yagfire lekallahu ma tekaddeme min zembike ve ma teahhar: Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetsin diye bu fethi nasib etti”(FETİH 2) diyor değil mi? Allahteala Nisa suresinin 31.ayetinde ne diyordu? Hatırlarsınız. “İntectenibu kebair ma tunhevne anhu yukessir ankum seyyiatikum: eğer yasaklandığınız günahların büyüklerinden kaçınırsanız, sizin seyyielerinizin üstünü örteriz”, yani diğer günahlarınızın üstünü örteriz. Demek mi o büypk günahlardan kaçınan kişi müttaki olmuş oluyor. Burada da Allah diyor ki; “zalike emrullahi enzelehu ileykum ve men yettekillahe yukeffir anhu seyyiatihi: kim Allah’tan çekinir/Allah’tan korkarsa/müttaki olursa, Allah onun seyyiatının üstünü örter”(TALAK 5). Yani büyük günahları işlemezse diğerlerinin üstünü örter. İnsanlar, çok entetesandır büyük günahı çok kolay işlerler ama küçük günahlarda bakarsınız ki çok dindar kesilmişler. Adamın hakkını yemek konusunda hiç bir sıkıntıları olmaz. İnsanlara kötülük yapma, insanların arasını ayırma, şu, bu konusunda çok rahat işlenen günahlardır. Şirk falan. Ama bakarsınız ki Allah’ın küçük dediği günahlarda kılı kırk yarmaya başmıştır. Ondan dolayı bizim geleneğimizde şöyle bir söz vardır: cahilin sofusu şeytanın maskarasıdır. Hepsi yaparlar. Yani cahilin sofusuyla şeytan eğlenir. Kafayı bulur, doğru. Çünkü bakarsınız ki büyük günahları rahatlıkla yapıyor, ama küçüklerde kılı kırk yarmaya başlamış.
“Ve yu’zım lehu ecra: Allah onun ecrini de büyütür”(TALAK 5). Alacağı mükafatı büyütür.
“Eksinu hunne min haysu sekentum min vucdikum :boşadığınız hanımları bekleme süresi içerisinde imkanlarınıza göre sizin oturduğunuz yerde oturtun”. Hani önce okumuştuk ya, evlerinden çıkarmayın diyordu ya ayette. Onlar da çıkmasınlar. Talak suresinin ilk ayetinde. Boşadığınız kadınları evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar diye ayet. Burada da tekrar ediyor. En az iki tane ayet oluyor ya bir konuda. Sizin gücünüze göre oturduğunuz yerde o kadınları oturtun. Başka bir eve göndermeyin. Çünkü aynı yerde oturacak ki o bekleme süresi içerisinde aradaki problemin çözülmesine hizmet etmiş olsun.
“Ve la tudarruhunne li tudayyıku aleyhinne: hayatı onlara dar etmek için zarar da verici davranışlarda bulunmayın”. İncitmeyin kadınları o bekleme süresi içerisinde. Yani hayatı dar etmeyin onlara. Davranışlarınız iyi olsun.
“Ve in kunne ulati hamlin fe enfiku aleyhinne hatta yada’ne hamle hunne: eğer bu kadınlar hamile ise doğum yapıncaya kadar onların masraflarını da karşılayın”(TALAK 6). Şimdi, hamile kadınların ekstra masrafları da olur. Sadece yeme, içme, barınmayı değil. Onların çünkü bir takım ilave desteğe ihtiyaçları vardır. Doğumla ilgili bir takım şeyler vardır bilyorsunuz yani. Herkes bilir. Yani o masrafları da siz karşılayın demiş oluyor AllahTeala. Şimdi, kadın doğum yaptığı andan itibaren boşanmşsa kocasından, artık ara tamamen ayrılmış olur, istediği bir kocayla evlenebilir. Peki çocuğa bakma görevi kimin? Erkeğin. Ama kadın derse ki ben bakacağım, erkek kadının elinden alamaz çocuğu. Görev erkeğin ama kız çocuğunu kadın isterse buluğ çağına kadar tutar, erkek çocuğunu 7-8 yaşına kadar yanında tutma hakkına sahiptir. Ama istemezse doğduğu andan itibaren babasına teslim eder, ne yaparsan yap. Onun için kuranda gerçekten kadınlara pozitif ayrımcılık vardır. Yani her yerde Allah kadınların hakkını korumuştur.
“Fe in erda’ne lekum” onun için burada diyor ki; eğer kadınlar sizin için çocuğu emzirirlerse. Bak sizin için diyor. O çocuğun annesi o değil mi? O çocuk onun da çocuğu değil mi? Ama emzirdiği zaman sizin için, kocaya diyor. Sizin için emzirirse kadın. Yani bir iyilikte bulunmuş oluyor aynı zamanda.
“Fe atuhunne ucure hunne: ücretlerini verin”. Niye? Çünkü emzirmek zorunda değil. Evli olsa emzirmek zorundadır. Burada bir karıştırma oluyor. Yani evlilik devam ediyorsa kadının görevi çocuğunu emzirmektir. O ayeti biraz sonra okuruz. Evlilik bitmişse emzirmek zorunda değildir. Çünkü kadın gider bir başkasıyla evlenecek olur. Evleneceği kişi çocuk istemeyebilir. “Eğer sizin için o çocuğu emzirirse ücretini verin”. Bedava değil.
“Ve’temiru beynekum bi ma’ruf: bu kadın o çocuğun annesi olduğu için çocukla ilgili olarak da aranızda görüş alış verişinde bulunun marufa uygun olarak”, geleneğe uygun, kitaba, sünnete uygun şekilde, çocuk ile ilgili görüşmeler de yapın, çocuğun büyütülmesi ile alakalı.
“Ve in teasertum: eğer karşılıklı olarak bir takım sıkıntılar oluşuyorsa”, yani çocuğun annesine çocuğu emzirtmek erkek için sıkıntı olabilir. Çünkü uzak bir yerdedir, gidiş geliş falan. Ne ise artık, çeşitli şeyler olabilir. Yada kadın için sıkıntı olabilir. O zaman “fe se turdıu lehum uhra: o zaman erkek için o çocuğu bir başkası emzirir”(TALAK 6). O çocuk gene anne sütü emecek. Ama bu defa bir başka rkadından.
“Li yunfik zu seatin min seatihi: imkanı olan imkanına göre harcamada bulunsun”. Şimdi, iddet bekleyen kadının geçimi de kocasına ait olduğu için yada çocuğu emziren kadının masrafı da kocaya ait olduğu için diyor ki; “li yunfiku zu sea”, bazı insanların eli geniş, imkanları vardır. İmkanı olan imkanına göre harcamada bulunsun.
“Ve men kudire aleyhi rızkıhu: kimin geliri sınırlıysa, ölçülüyse”, yani benim aldığım maaş belli kardeşim der adam. O zaman da “fel yunfik mimma ataullah: Allah’ın ona verdiğinden harcasın”. Gelirine göre ona harcamada bulunsun, daha fazlası değil.
“La yukellifullahu nefsen illa ma ataha: Allah hiç kimseyi verdiğinden fazlasıyla sorumlu tutmaz”. İmkanları ne kadarsa sorumluluk ta o kadardır.
“Seyec’alullahu ba’de usrin yusra: Allah sıkıntıdan sonra bir kolaylık oluşturacaktır”(TALAK 7). Yani boşanmanın bir sıkıntılı dönemi vardır, o sıkıntı aşıldıktan sonra Allah bir kolaylık, bir rahatlık meydana getirir. Yeterki siz doğru davranın.
Şimdi çocukların emzirilmesi ile ilgili olarak Bakara suresinin 233. ayeti.
“Vel validatun yurdı’na evladehunne havleyni kamileyni li men erade en yutimmr radaah: anneler evlatlarını iki tam yıl emzirirler”. “Emzirirler”görev değil mi? “Anneler evlatlarını iki tam yıl emzirirler”. Bakın öbüründe “emzirirlerse” idi. Çünkü boşanmış, boşandıktan sonra koca zorlayamıyor emzirmeye. Ama burada görev. Burada boşanma yok. Anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Kuranı kerime göre bir yıl kaç gündür? 354-355 gün. Çünkü kameri yıla göredir, güneş yılına göre değil. O zaman iki tam yıl da bugünkü iki tam yıldan 21 veya 22 gün daha az olur değil mi? Yani miladi takvime göre. Şemsi takvim yani güneş takvimi denir ona. Ona göre onun iki tam yılı, kameri iki tam yıldan noksandır.
“Li men erade yutimmer redaa: emzirmeyi tamamlamak isteyenler içindir bu. Yani ben çocuğumu tam emzirmek istiyorum diyen iki tam yıl emzirir.
“Ve alel mevludi lehu rızkıhunne ve kısvetuhunne bil ma’ruf”. Şimdi bu kısım daha önce okuduğumuz diğer ayetle bağlantılı. Kadın boşanmış bile olsa, babanın vazifesi o kadınları yedirmek içirmek ve giydirmektir. Nafakası ve giyimi, kuşamı çocuğun babasına aittir. O da marufa göre. Yani geleneğe göre, insanların imkanlarına göre.
“La tukellefu nefsun illa vus’aha: hiç kimse gücünün üstünde bir yükle yükümlü tutulmaz”.
“Ve alel mevludi lehu rızkıhunne ve kisvetuhunne bil ma’ruf”. “Ve alel mevlidu lehu:çocuk kendisi için olanın görevidir”,”rızkıhunne” velediha oluyor, “kısvetihunne” de “validat”a diyor. O kadınların rızkı yani yemesi, içmesi ve giyimi babaya aittir.
“La tukellefu nefsun illa vus’aha: hiç kimse gücünün üstünde bir yükld yükümlü tutulmaz”. Kimseye gücünün üstünde bir yük yüklenmez.
“La tudarra validetun bi velediha ve la mevludu lehu bi veledihi: ne anne çocuğu sebebiyle bir zarara uğratılsın, ne de baba çocuğu sebebiyle bir zarara uğratılsın”. Yani kimseye de zarar vermeden, çocuğa da zarar vermeden işin yürümesi lazım.
“Ve alel varisi mislu zalik: varise düşen de bunun benzeri bir görevdir”, yani baba ölmüş olabilir. Bu defa çocuğu emziren annenin rızkı ve giyimi kuşamı, babanın varisinin görevidir. Yani mirasçının görevidir.
“Fe in erade fisalen en teradi min huma veteşavurin”, karı koca. Şimdi öbür ayette çocukla ilgili karşılıklı görüş alışverişinde bulunsunlar dedi ya, burada da onun biraz daha açılmış şekli var. “Fe in erada fısalen an teradın min huma veteşavurin: karşılıklı görüşmelerle, karşılıklı anlaşmayla çocuğu erken sütten kesmek isterlerse”. Yani anne tek taraflı olarak erken sütten kesemiyor. Babasıyla görüşecek meseleyi. İki seneden önce de kesebilirler sütten yani. Ama karşılıklı görüşmeyle. Karşılıklı görüşecekler ki çocuğun lehine karar alsınlar. Karşılıklı rıza ve görüşmelerle, müşavereyle, danışmayla çocuğu erken sütten kesmek isterlerse “fe la cunaha aleyhima: bundan dolayı annenin de babanın da bir günahı olmaz”. Yani esasen çocuğun hakkı iki sene süt emmektir ama daha erken, karşılıklı anlaşmayla süt emzirme işine son verilerse, bundan dolayı da günahkar olmazlar.
“Ve in eradtum en testerdıu evladekum: siz evladınıza süt anne tutmak isterseniz”. Bakın yukarıda anneye çocuğu emzirme görevini verdi ayet. Burada da diyor ki; isterseniz, şüt anne tutma. Ama orada boşanmış kadınla ilgili olan ayette ne dedi? Kadın isterse emzirmeyi emzirir dedi. Burada kadına emzirme görevi verdi. Ondan sonra çocuğunuz için süt anne tutmayı arzu ederseniz “fe la cunaha aleykum: bunun da size bir günahı yoktur. Niye çocuğu öz annesi dururken süt anne emziriyor? Olabilir. Bunun da bir günahı yok, ver emzirsin.
Katılımcı: Sütü azdır.
“Vettekullah: Allah’tan korkun”,”va’lemu ennellahe bima ta’melune basir: şunu çok iyi bilin ki Allah ne yaptığınızı, ne ettiğinizi görmektedir”(BAKARA 233).
Burada dikkat ediyorsanız, boşanma öyle taraflar birbiriyle dövüşerek, vurma kırma ile yada birbirlerine çeşitli suçlar atmayla olmuyor. Zaten öyle bir şarta bağlıyor ki aynı çatı altında kalacaklar diyor. Bir müddet sonra zaten o kızgınlıklar geçer. Eğer bu aile yürümeyecekse düzgün bir şekilde, güzel bir şekilde ayrılırlar. Sen sağ ben selamet. Yani ayrıldıktan sonra da dost kalırlar en azından. Bu onun eski kocası, o bunun onun eski karısı. O dost kalmanın devamı olarak da çocukların yetiştirilmesi konusunda da birbirleriyle görüş alış verişinde bulunurlar. Anne çocuğunu emzirmek isterse emzirme hakkına sahiptir. İstemezse boşanmış olan anne, zorla emzirilemez. Ama çocuğu emzirme görevi annenindir. Bu demek ki evlilik devam ediyorsa emzirme görevi anneye ait olan bir görevdir. Ama süt anne tutmak istenirse bunun da bir günahı yok. Çocuğun hakkı iki yıl süt emmektir. Anne ile baba karşılıklı görüşmeler ve danışmalarla süt emme süresini daha erken bitirebilirler. Bunda da bir günah yoktur. Yani nasıl evlenirken karşılıklı anlaşmayla güzel bir şekilde evlenmişlerse, ayrılırken de güzel bir şekilde, birbirlerine düşmanlık etmeden ayrılırlar. Sen sağ ben selamet. O gider bir başkasıyla evlenir, bu da gelir bir başkasıyla evlenir. Birbirleriyle anlaşamayan insanlar aynı çatı altında hayatlarını devam ettirmek zorunda olmazlar. Şimdi bir ara verelim.
Bismillahirrahmanirrahim.
Geçen hafta Talak suresinin ilk üç ayetini okumuştuk. Bu ayetleri kısaca bir tekrarlayalım. Sonra devamını okuyalım.
“Ya eyyuhennebiyyu iza tallaktumun nisae ve tallikuhunne li iddetihinne ve ahsul iddeh: Ey Peygamber, kadınları boşadığınız zaman iddetleri içerisinde boşayın”. Yani öyle bir zamanda boşayın ki hemen iddetlerini saymaya başlasınlar. “Ve ahsul iddeh: iddeti de sayın”. “Vettekullahe rabbekum: rabbiniz Allah’tan korkun”,”la tuhricu hunne min buyutihinne ve la yahrucne: onları evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar”,”illa en ye’tine bi fahişetin mubeyyineh: açık bir fahişelik yapmış olurlarsa başka”.”Ve tilke hududullah: bu Allah’ın koyduğu sınırlardır”,”ve men yeteadde hududallahi fe kad zaleme nefseh: kim Allah’ın hududunu çiğnerse, kendini kötü duruma sokmuş olur”. Kötülüğü kendine yapmış olur. “La tedri leallallahe yuhdısu ba’de zalike emra: bilemzsin belki Allah bundan sonra bir durum ortaya çıkaracaktır”(TALAK 1). Demek ki erkekler eşlerini boşamak isterlerse idetleri içerisinde boşamaları lazım. Bunun dışındaki boşamayı Allah’ın gösterdiği boşama olarak kabul etmek mümkün değil. İddetleri içerisinde olması lazım. İddetleri içerisinde olması için de kadının adetli olmaması gerekir. Yani şöyle söyleyelim; eşi boşadığı andan itibaren kadın kendi başına kalmalı. Yani eşiyle ilişkiye girecek durumu olmamalı. Kadın adetliyse zaten kendi başınadır. Çünkü adetliyken ilişki yasaktır. Adetten temizlendikten sonra eşi onunla ilişkiye girmişse kendi başına olamamış demektir. Dolayısıyla kadın adetten temizlenmiş olduğu bir zamanda eşi onunla ilşkiye girmediği bir anda boşamalıdır. Allah’ın emrettiği bu. Eşlerinizi boşamak istediğiniz zama iddetleri içerisinde boşayın. Yani kadın adetli olmasın, adetinden temizlenmişse eşiyle ilişkiye girmemiş olması lazım o temizlik dönemi içerisinde. Sonra iddeti erkek sayıyor. O kadını evinden çıkarmayın. O ev hala o kadının evi sayılıyor. O kadını evden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Yani ben babamın evine gidiyorum diye çekip gitmesin. Açık bir fahişelik yapmış olursa başka. İddeti sayma görevi erkeğe veilen bir görev. Adeti kadın görüyor, sayma işi erkeğe ait. Çünkü o süre içerisinde erkek karısıyla yanından ilgilenme durumunda olacak. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır, kim bu sınırları aşarsa kendine kötülük yapmış olur. Yani evden çıkarır, araya yabancılar girer, ailenin yeniden birleşmesi olayı ortadan kalkar. Kadın çıkar, aynı durum olabilir. Erkek eşinin iddetini saymaz, geri dönmeye niyeti vardır süreyi kaçırmış olur. Kadın da tekrar razı olmayabilir. Kadının bu süre içerisinde kendi başına beklemesi rahminde çocuk olup olmamasıyla ilgili değil. Bunu da ayetten anlıyoruz: “la tedri leallallahe yuhlisu ba’de zalike emra: bilemezsin belki Allah bundan sonra bir şey ortaya çıkaracaktır” (TALAK 1), aralarındaki gerginlik ve kırgınlık ortadan kalkacak aile belki yeniden kurulacaktır.
“Fe iza belagne ecelehunne fe emsikuhunne bi ma’rufin evfarikuhunne bi ma’rufin”, kadınlar bekleme sürelerinin sonuna geldiler, artık son gün. İster güzellikle tutarsını, ister güzellikle onları ayırırsınız. “ve eşhidu zevey adlin minkum: sizden güvenilir iki kişiyi de bu duruma şahit getirin”. Yani hem işin başında hem de sonunda şahit getirin ki yarın ihtilaflar çıktığı zaman halletmek mümkün olsun. “Zalikum yuazu bihi men kane minkum yu’minu billahi vel yevmil ahir: bu size verilen öğüttür, içinizden Allah ve ahiret gününe kim insnıyorsa böyle yapar”. “Ve men yettekıllahe yec’al lehu mahrere: kim Allah’tan korkarsa Allah ona bir çıkış yaratır”(TALAK 2).
“Ve yerzukhu min haysu la yahtesib: hiç beklemediği yerden ona rızık verir”,”ve mrn yetevekkel alellahi fe huve hasbuhu”(TALAK 3).
Evet, internetten gelen sorular var sizden gelen sorular da varsa, onları da cevaplandırmaya çalışalım. Sorulan bir soru var, siz onun hazırlıklarını yaparken, ben öbürüne cevap vereyim.
Hz. Meryem validemizden bahseden kuran ayetlerinden bir kısmı müennes sigasıyla gelirken, bir kısmının müzekker sigasıyla geldiği söyleniyor. Bunun haklılık payı varmıfır, sebepleri ve düşündürdükleriyle ilgili ne söyleyebilirsiniz? Baskın Bey sormuş bunu.
SORU: Geçen hafta kandil vardı diyor. O gece daha önce de olduğu gibi eşim mubarek kandilde olmaz diyerek benimle ilişkiye girmedi. Dinimizde eşin adetli olması dışında şu günlerde ilişki yasak diye bir emir var mı? Var ise hangi günlerdir? Düzceli bir müslüman.
CEVAP: Dinimizde kandil diye bir olay yok. Şimdi bu kandiller sonradan icad edilmiş. Kuranı kerimde sadece kadir gecesi var. Kadir gecesini kutlama olayı da bizim abarttığımız gibi değil. Peygamber(sav) Aişe validemize diyor ki; kadir gecesi olduğunu anlarsan şu duayı yap. Onun sorusu üzerine veriyor bu cevabı. Allahumme inneke afuvvun kerim tuhibbul affe fafu anni”. Bir saatlerinize bakın ne kadar sürecek, çok yavaş oluyacağım. Bakın başlıyorum, “Allahumme inneke afuvvun kerim tuhibbul affe fafu anni” 13 saniye. Olsun 20 saniye, olsun yarım dakika. Olsun bir dakika. Kandil geceleini kutlamak, bilmem uydur da uydur. O gece işte şu kadar namaz kılacaksın. Bir arkadaş diyordu ki; yalan mideye zarar vermez diyordu ama ben zarar vereceğine inanıyorum. Yani bir kere dine zarar veriyor, o kesin. Bazı insanlar, bazı gecelerde bir takım işler yaparak diğer geceleri kurtardıklarını, diğer günleri kurtardıklarını düşünüyorlar. Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır! Tamam. Çünkü o gecede kuranı kerim inmiştir. Ve gerçekten kuranın kendisi bir ömürden çok daha değerlidir. Kuransız geçen ömrün hiç bir değeri olmaz. Fakat bakıyorsunuz ki bu insanlar farz ibadetleri bir kenara bırakmışlar, sünnetlerle, nafilerle, müstehablarla yada bidatlarla meşgul oluyorlar. Bir kere bir farz namazı vaktinde kılmanın sevabı hiç bir şeyle kıyaslanamaz. Kandil gecelerinde camiler dolaşılıyor. Cami ziyaretleri. Sabahleyin Süleymaniye Camine gidiyorum ki; hani olgun başaklar böyle rüzgarda sallanır, yere değer de kalkar ya, öyle başaklar gibi sallanıyor adamlar. Gece sabaha kadar yorgun, oraya gelmişler sabah namazını bekliyorlar. Bunlar en iyileri. Bazıları da sabah namazını bekleyememiş, gitmiş evinde mışıl mışıl yatıyor. Sabah namazı tabi gümbürtüye gidiyor. Dolayısıyla, aşırıya kaçmak gerçekten çok zararlı oluyor. Bu Allah’ın dinidir. Bu dinde söz sahibi olan sadece Allah’dır. Peygamber(sav) de bize , Allah’ın dininin uygulamasını yaparak örnek olmuştur. Dolayısıyla Peygamber efendimizin yapmadığı herhangi bir şeyi din adına yapmaya hiç birimizin hiç bir şekilde hakkı yoktur. Böyle yanlış şeyler yaparak insanları yanlış taraflara yönlendirmeyelim. Kandil günleri kesinlikle oruç tutmayın. Başka bir gün tutun. Çünkü bu yanlış adeti yıkmak için. Kandil gecelerine gitmeyin. Camiye gidin elbette. Camiye mutlaka gideceksiniz ama namaz kılar çıkarsınız. Ne olacak canım, ne olacak diye diye müslümanların kafaları çöp evine döndü. Zaten kadir gecesiyle seksen seneyi kurtarıyor adam. Öbürleri de şirketten! Şimdi rahmetli oldu bir sanayici geldi bana dedi ki; Allah’tan şu kadar namaz alacağım var. Hayırdır dedim? Dedi ki; mescidi harama gittim şu kadar namaz kıldım dedi. İşte Mekke’de bir namaz yüzbin namaza bedelmiş, bende hesabettim bayağa bir alacaklı kaldım. Hakikaten böyle sahih olmayan bir takım görüşlerle insanlar kendilerini avunduruyorlar. Hiç unutmadığım bir olay var. Birgün bir kadın telefon etti. Ben müftülükteyim. Hocam kandil günü ne zaman? Dedim; kardeşim, kandil günü diye bir şey olmaz.
-Yok yok sen söyle.
-Olmayan bir şeyi ben nasıl söyleyeyim ya? Kadir günü, kandil değil. Kadir günü ne zaman? Ramazanda telefon etti. Kardeşim kadir gecesi var kadir günü yok.
-Ya yok Hocam kadir günü ne zaman?
-Ya Allahallah! Kadir gecesi falanca günün akşamı.
-E peki ne zaman oruç tutacağız?
Ramazanda diyor ki; ne zaman oruç tutacağız? Dedim, ramazanın tamamında tutacaksın baştan sona kadar. Hayır o kadir günü tutacak ki seksen seneyi kurtarsın. E şimdi hakikaten bu tür hurafeler halk arasında yayılıyor. Bunlara hiç bir şekilde taviz vermemek lazım.
Bir insanın ilşkiye giremeyeceği bir tek ihramlı olduğu zamandır. Tabi zaten adetli olduğu zamanı biliyoruz. Adetli olduğu zaman kişi eşiyle ilşkiye giremez. Bir de hac veya umre için ihrama girdiği zaman eşiyle ilşkiye giremez. Onun dışında ilişkiye giremeyeceği herhangi bir gün veya gece yoktur. Tabi ramazan günü oruçlu olursa, o zaman da olmaz. Az önceki hanım gibi değil. Oruçlu olursa dememizin sebebi şu: çünkü ramazanda yolcu olan oruç tutmayabilir biliyorsunuz. Hasta olan da tutmayabilir.
SORU: Evet diyor ki; bidat ehli kılın yardan çıktığı gibi dinden çıkar diye bir hadis var. Öyle bir hadis var mı? Nerede gördün Mustafa Bey? Neyse, sen o hadisi bir getir de, ben çünkü görmedim o hadisi. O zaman değerlendirelim.
SORU: Süt annenin çocuklarıyla evlenmek varmıdır? Herhalde bu arkadaşımız şunu sormak istiyor: süt kardeşle evlenebilir mi? Öyle mi? Soruyu soran? Onu soruyorsunuz.
CEVAP: Süt kardeş ile evlenilemez. Nisa suresinin 23.ayetini bir açarsanız.
“Hurremet aleykum ummehatukum: anneleriniz size haram kılınmştır”annelerinizle evlenmek haram kılınmıştır. “Ve benatukum: kızlarınızla”,”ve ahavatukum: kız kardeşlerinizle”,”ve ammatukum: halalarınızla”,”ve halatukum: teyzelerinizle”,ve benatul ahi: erkek kardeşlerinizin kızlarıyla”,”ve benatul uhti: kız kardeşlerinizin kızlarıyla”,”ve ummehatukumullati erda’nekum: ve emzirmiş olan analarınızla evlenmeniz size haram kılınmıştır”. Demek ki süt anneyle evlenmek neymiş? Haram. Ondan sonra, “ve ehavatukum miner radaa: sütten dolayı kardeşiniz olanlarla”, yani süt kardeşlerinizle de evlenmeniz haramdır. Anlatabildim mi? Yani süt annelerinizle de, süt kar kardeşlerinizle de evlenmeyi Allah bu ayetle yasaklamıştır. Süt anne ile süt çocuğun arasında başka bir akrabalığa gerek yok. Yani bir kadın bir çocuğu emzirmişse o çocuğa süt vermiş, o çocuğun süt annesi olmuştur. O çocuk, o kadının çocuklarından biri gibi olur. O kadının çocukları onun süt kardeşi olur. O kadın da onun süt annesi olur. Dolayısıyla evlenemezler. Anlatabildim mi? Yaş konusunda zaten az önce okuduğum ayette süt yaşı iki yıldır. İki yıldan sonra meydana gelen emzirmeler süt kardeşliğini, süt akrabalığını doğurmaz. Ama Aişe validemizden bir rivayet gelir ki o rivayetin doğruluğuna inanmak hemen hemen imkansızdır. O rivayete dayanarak, işte büyük çocuklar da emdiği takdirde süt çocuğu olur falan derler ama o kabul edilemez. Bir çocuk iki yaşına kadar süt emerse emzirenin çocuğu olur ve onun çocuklarıyla kardeş olur. Onun dışında olmaz. Emen çocuğun kardeşleriyle bir alakası yok. Emen kişinin kendisiyle ilgilidir. Emenin kardeşleri ve diğer akrabasıyla bir ilgisi yoktur. Emen kişinin kendisi, emzirenin çocuklarından bir tanesi sayılır. Emzirenin çocuğu gibi olur emen kişi. Siz ona göre düşünürsünüz. Emzirenin 5 tane oğlu varsa, o da 6.sı demektir. Öbürleriyle kardeş olur. Ama o kardeşin kardeşleriyle sütün bir alakası olmaz. Zaten bu nikah konusundadır, başka bir konuda değil. Mirasta bir problem söz konusu değil.
SORU: Nafaka hangi hallerde geçerli? Eşler boşanmış çocuk yok, nafaka var mı?
CEVAP: Şimdi eşler boşandıysa nafaka-okuduk ayeti kerimede-iddet bitinceye kadar gerekiyor. Nafaka iddet bitinceye kadar gerekiyor. Yanlız bir ayet var, o ayet üzerine biraz durmak lazım. Ben şahsen yeteri kadar durduğumu düşünmüyorum. Bu vesileyle burada arkadaşkarıma da meseleyi açmış olurum. Yani o ayet üzerine biraz durmak lazım.
“Ve lil mutallakati metaun bil ma’rufi hakkan alel muttekın”(BAKARA 241). Yani “boşanmış kadınları marufa göre yararlandırmak gereklidir”. Şimdi bu marufa göreyi ayetlerde okuduğumuz iddetle sınırlandırmak ilk akla gelen şeydir. Ama bunun başka bir manası da olabilir. O konuda da biraz çalışmamız gerekir. Orada ilgili başka ayetleri bulabilir de farklı bir şey ortaya çıkarabilirsek , onu da o zaman söyleriz. Ama şu anda yüksek sesle söylüyorum ki içinizde de çok sayıda ilim adamı arkadaşlarımız var, çalışanlar var. Yani bu şöyle akıllarda olsun.
Katılımcı: 01:07:14 duyulmuyor.
Katılımcı: 01:07:44-01:07:52 arası hiç duyulmuyor.
SORU: Eşler boşanmış, çocukları anne istiyor. Baba nafaka verecek mi?
CEVAP: “Çocukları anne istiyor”, ne demek oluyor bu? Anne kendine olsun istiyor. Çocuklarını istiyor anne. Anne çocuklarını istiyorsa, tabi çocukların nafakasını baba verecek. Elbette. Çünkü çocukların nafakası babaya aittir. Anne kendi hakkını kullanarak çocuklarını yetiştirmek istiyorsa, bazen anne evlenmiş olursa eğer baba çocuğuna bakılamayacağı kanaatindeyse vermez. Üvey babanın yanına vermeme hakkı vardır. Ama annenin durumu müsaitse erkek çocuklarını 7 yaşına kadar, kız çocuklarınında buluğa kadar bakma hakkı vardır. Onu istiyorsa, çocukların nafakası babaya aittir. Anneye ait değil. Erkek çocuk 7 yaşına vardıktan sonra baba onu yanına alma hakkına sahiptir. Çünkü artık ondan sonra babaya daha çok ihtiyacı vardır. Hayata alışması lazım. 7 yaşından sonra artık çocuk babanın terbiyesine daha çok muhtaçtır. Kız çocuğu da annenin terbiyesine daha çok muhtaçtır.
Baktınız mı ayetlere? Sadece bunlar müennes diğerleri müzekker mi?
Müzekker erkek demek arapçada. Zamir de zaten türkçede bildiğimiz zamirlerdir. Soru soran arkadaş arapça dili bakımından sormuş. Tahrim suresinin son ayetinde “İmranın kızı Meryem namusunu korumuştu”. “Fe nefahna fihi”, “ahsened ferceha” kelimesi var. “Fihi”deki “hu” zamiri müzekkerdir. O “ferc” kelimesine gidiyor. Meryem ile alakası yok onun. “Fe nefahna fihi” yani “cinsel organına üfledik”. “Min ruhina: ruhumuzdan üfledik” diye ayette buyuruluyor. Dolayısıyla Meryem’in kendisiyle alakalı bir olay değil bu. Tamamen çocuğun oluşumuyla ilgili bir şey. Dolayısıyla orada bir farklı anlam çıkarmak mümkün değil. Aynı ayetin mesanisi yani ikincisi Enbiya suresinde var. “Nelleti ahsened ferceha fe nafahna fi hi”. Buradaki “fiha”daki “ha” zamiri Meryem’e gidiyor, öbüründe “ferc” kelimesine gidiyor. Dolayısıyla manada bir değişiklik yok. Yani netice aynı. “Meryem’e üfledik”,”Meryem’in fercine üfledik”.
Bugün sorular oldukça azdı. Efendim? Var mı? Haa! Yeni sorular geliyor galiba. Şurada atladığım sorular var mı acaba. Bu bilgisayarlardan birisini buraya koymak lazım ki siz yazmakla uğraşmayasınız.
SORU: Mümtahine suresindeki üç kırmızı çizgiyi aşan ve Filistinliler’in topraklarını işgal edip, onları ablukaya alan, onları köleleştiren yahudilere karşı başka çare bulunmadığı durumlarda askeri hedeflere yönelik intihar bombacılığının hükmü nedir? Delili.
CEVAP: İntihar kelimesi bir kere kişinin kendi kendini öldürmesidir. Birkeresinde intihar edenler belki kendi niyetleriyle kendilerine verilen yanlış fetvaya uydukları için onlar şehid olabilirler ama, onlara o fetvayı verenler sorumluluktan kurtulamaz demiştik. Herhalde bu arkadaşımız onunla ilgili soruyor. Mümtahine suresindeki üç kırmızu çizgi şöyle: “la yenhakumullahu anillezine lem yukatilukum fid dini ve lem yuhricukum min diyarikum en teberruhum ve tuksitu ileyhim innallahe yuhubbul muksitin”(MUMTAHINE 8). “İnnema yenhakumullahu anillezine katelikum fid din: Allah sizi din konusunda öldürmeye kalkmış olanlar”,”ve ahrecukum min diyarikum: ve sizi ülkenizden çıkarmış olanlar”,”ve zaheru ala ihracikum: ve çıkarılmanız konusunda destek verenler”(MUMTAHINE 9). Bunlara karşı dostluk kurmanızı Allah yasaklar diyor. Bu bu üç çizgiyi de aşmış yahudile. Yani dinimizden dolayı bizi öldürmeye kalkışmışlar, ülkemizden çıkarmışlar, çıkaranlara destek vermişler, her türlü şeyi yapmışlar. Şimdi bunlara karşı intihar bombacılığı olur mu? Şimdi bu üç çizgiyi aşan Mekkeliler var. Peygamber(sav) böyle bir şey asla yapmamıştır. Bu üç çizgiyi aştıkları kuran ile sabit olan Mekkeliler’e karşı tavrı son derece dostanedir Peygamberimizin. Yani bizim örneğimiz Peygamberimizdir ve biz kurana uyarak hareket ederiz. Kuranda Allah diyor ki; ve la tekulu li men yuktelu fi sebilillahi emvat: Allah yolunda öldürülmüş olanlara ölüler demeyin”(BAKARA 154). Başkası öldürecek! Anlatabildim mi? Allah yolunda öldürülmüş olanlara ölüler demeyin. Kendi kendine öldürene ne diyeceğiz? Peygamberimiz(sav), Medine’ye gelmişlerdi adamlar. Müslümanları tümüyle boğmak için bütün arap yarımadasını Medine’ye dökmüşlerdi. Medine’deki yahudilerle de işbirliği yapmışlardı. Peygamber(sav) canla başla mücadele etti ve başırılı olamadılar, geri döndüler. Başarılı olamayıp geri dönen bu Mekkeliler’e Peygamberimiz o kadar çok iyiliklerde bulundu ki. Bunlar bütün güçlerini harcadılar oraya geldiler. Çevreden de paralı askerler tuttular. Mekke büsbütün iflas etti, büsbütün zayıf kaldı. Çevrede ciddi manada bu işe para harcadığı için, müslmanları yok etmek için. O sene hacca gelen de pek yok. Çünkü Mekkeli müşrikler gelen hacıların parasıyla geçiniyorlar daha çok. Üstelük Yemame’nin reisi de müslüman olmuş. Mekkelilere’e demiş; bundan sonra size buğday yok. Bir de aç kalma tehlikesi içerisine girmişler. Mekke çok ciddi bir sıkıntı içinde. Tam bir bunalım. Peygamberimiz(sav) 500 altın gönderiyor, Mekke’de el altından dağıtıyor fakir fukaraya. Nüfus tabi fazla değil, 500 altın ciddi bir para o zamanın Mekke’si için. Ebu Sufyan’a haber gönderiyor. Diyor ki; sende deri varmış, derilerini şu fiyattan satın alıyorum diyor. Çünkü Mekke’ye gelen hacılar kurban kesiyorlar ya o zaman da. Bir hayli deri birikiyor. Senin derilerini şu fiyattan satın alıyorum diyor. Tabi Ebu Sufyan havalara uçuyor. Buna da biraz maddi imkan sağlıyor. Sonra Yemame kıralına haber gönderiyor. Peygamberimize adam gönderiyorlar. Diyorlar ki; sen bizim soyumuzsun, bizim kardeşimizsin. Bak bu adam bizi acımızdan öldürecek, bize buğday vermiyor. Peygamberimiz haber gönderiyor, bunlara buğday ver diyor ve buğday veriyorlar. Yani bu üç kırmızı çizginin daha fazlasını çiğnemiş olan insanlar bunlar. Buğday veriyorlar. Ondan sonra Peygamber efendimiz umreye gidiyor, onların içlerine giriyor. Şimdi burada müslümanlar şunu çok iyi kavramaları lazım. Esas olan insanların gönlünü kazanmaktır. Oradaki yahudilerin de gönlünü kazanmak lazım. Dolayısıyla, intihar eylemciliği yaptığınız zaman artık düşmanlık öyle bir kalıcı hale gelir ki o insanlara hiç bir şey anlatamazsınız. Hiç bir şey anlatamaz hale gelirsiniz. Zaten bu intihar eylemleri başlamadan önce İsrail karşısında Filistinliler’in durumu çok iyiydi. Devletlerinin istiklalini ilan etme noktasına kadar gelmişlerdi. Nasıl intihar eylemleri olduysa, bütün dünya İsrail’den yana tavır takınmak zorunda kaldı. Müslünanlar bu konularda son derece dikkatli olmaları lazım. Yani biz insanları öldürmeye gelmedik. Biz insanları diriltmeye geldik. Nasıl dirilecekler? İslamda dirilecekler. Hedef bu. Hedefleri yanluş koymayalım. Daha önce Musa(as) örneği var. Adamın evine giriyor, yeni doğmuş çocuğu bıçakla kesiyor, kız çocuğuysa serbest bırakıyor. Bundan daha ağırı düşünülebilir mi? Ne yaptı Musa(as)? Sabırlı olun dedi. Eğer Musa(as) eline küçük bir odun parçasını almış olsaydı yani Firavun’a karşı küçücük bir güç gösterisi yapsaydı, Firavun zaten onu bekliyordu. Tamamını keserdi. Çünkü eline yetki geçecekti. Musa(as) öyle bir şeyle karşısına çıkıyor ki Allah’ın dinine çağırıyor. Firavun bakıyor, bunun söylediklerinin tamamı doğru. Onun karşısında aynı doğruları söyleyemiyor ve mahcup duruma düşüyor. İşte bu şekilde Firavun’un o güçlü saltanatını Musa(as) tek kurşun atmadan, çakı bıçağı bile göstermeden yerlebir etmeyi başarmıştır. Bizim örneğimiz bunlar. Boşuna mı biz kuran ve sünnet diyoruz. Onun için bak size tekrar söylüyorum Allah’a çok şükür bu sahada büyük bir başarı elde ettik. Burada İbrahim Bey kardeşim var. Geçen hafta onun evine gittik. Orada çok güzeş bir sohbet yaptık. Şimdi orada Onun arkadaşlarından birisi vardı. Çalıştığı yer ile ilgili anlattı, büyük bir iş yerinde çalışıyor. Dedi ki; daha önceleri dedi, bir araya gelemezdik. Ben falan tarikattanım, ben falan cemaattenim, ben şundanım, ben bundanım, herkez kendini bir tarafa çeker, iki-üç kişi orada, iki-üç kişi burada. Şimdi Allah’a şükür bir araya gelelim dediğimiz zaman o kendisini laik kabul edenler dahi bizimle beraber olmak istiyorlar. Çok azı bir kenarda ama gayrimüslimler acayip düşmanlık gösteriyorlar dedi. Peki nasıl oluyor? Hiç kimse artık tarikatından, cemaatından bahsetmiyor dedi. Öyleydi değil mi? Peki nasıl oluyor, bu adamlar kuran okuyor mu dedim? Tamamı okuyor dedi. İşte bu! Bizim misyonumuz o. Allah’a çok şükür başarı olmuş. Yıllardır bu konuda çalışıyoruz, hepiniz biliyorsunuz. Sizin her birinizin hafta içerisinde neler yaptığınızı siz kendiniz biliyorsunuz, biz de bazen haberdar oluyoruz. O bizden rahatsız olan cemaatlerin başlarında bulunan bir adam bir kere bana telefon açmıştı. Bundan aşağı yukarı beş sene kadar önce. Sen dedi, Süleymaniye’de ne yaptığını zannediyorsun dedi. Ne yaptığımı sen gayet iyi biliyorsun. Kuranı kerim okuyor ve insanlara anlatıyoruz. Yoo dedi. Sen orada adamları dolduruyorsun, hafta içerisinde dağılıyorlar İstanbul’a her birisi parça tesirli bomba gibi ortalığı yakıp yıkıyorlar biliyormusun dedi. Elhamdulillah bakın sonuçlar alınıyor ve bu insanlar kuran etrafında toplaşıyorlar. Ve artık birlik ve beraberlik olmaya başlamışlar. İşte bizim de vazifemiz müslümanların elindeki diğer kitapları onların elinden almak, Allah’ın kitabını vermek. Biz hiç kimseye demiyoruz gelin bizim etrafımızda cemaat olun. Hayır! Hep birlikte kuranın etrafında toplaşalım. Hep birlikte kurana sarılalım, bizim söylediğimiz o. Biz etrafımızda adam olsun, şu olsun, bu olsun değil. Ben müslümanım diyen, ben kuranın Allah’ın kitabı olduğuna inanıyorum diyenler kurana sarılsınlar. İşte o zaman mücadelemiz son derece onurlu olur, dünyada hiç bir insan bizim tavrımızı, politikamızı tenkid edemez. Bugün Musa(as)’ın Firavun karşısındaki politikasını tenkid edebilecek birisi olabilir mi? Sadece hayran kalırsınız, başka bir şey yapamazsınız. Ve tek fıske vurmadan, Firavun hanedanı yıkılmıştır.
-Efendim, o Allah’ın peygamberiydi!
Elbette. Allah peygamberleri niçin gönderir? Bize örnek olsun diye değil mi? Bizde o yoldan gideriz. Biz de peygamberimizin yolundan gideriz. Peygamberimiz kimseyi öldürmek için harekete geçmediğinden dolayı, hiç kimse Peygamberimize düşmanlık duyamıyordu. Düşmanlık edemiyor, elinde bir gerekçe yok. Onun için karşı tarafa gerekçe vermeye hakkımız yok. Bunlar son derece yanlış şeylerdir. Buyur Mecit Bey.
Mecit Bey: 01:26:10-01:26:19 arası duyulmuyor.
Katılımcı: 01:26:30-01:26:39 arası duyulmuyor.
Katılımcı: 01:27:28-01:27:42 arası duyulmuyor.
Katılımcı: 01:30:07-01:30:23 arası duyulmuyor.
Katılımcı: 1:31:09-1:31:15 arası duyulmuyor.
Katılımcı: 1:32:06-1:32:10 arası duyulmuyor.
Katılmcı: Gönüllerini kazanmaya dair bir ayet var mı?
Katılımcı: Orada mücadele derken kasıt onlar bizi öldürürken güzel bir şekilde mi mücadele edelim?
Evet şimdi az önce bir açıklık getirmem istendi. Bundan sonraki salı günü dersimiz var. Ondan sonraki ders de Allah nasib ederse 5 eylülde. Bundan sonraki salı günü dersimiz var, ondan sonraki ders 5 eylülde. Bugünkü dersimizi de böylece bitirmiş olduk, Allah hepinizden razı olsun.