A.Bayındır: 2012 yılı Ramazanının ilk Salı günü sohbetini yapmaya başlıyoruz. Biliyorsunuz bu Ramazan’ı Şerif diğer iki ramazanlardan farklı olarak bir imsakiye yaparak halkın karşısına çıkmış olduğumuz bir ramazan oldu. Dolayısı ile bugün size Bakara Suresi’nin 187. Ayetini (Ühılle leküm leyletes sıyamir rafesü ila nisaiküm* hünne libasül leküm ve entüm libasül lehünn* alimellahü enneküm küntüm tahtaune enfüseküm fe tabe aleyküm ve afa anküm* fel anebaşiruhünne vevteğu ma ketebellahü leküm*ve külu veşrabu hatta yetebeyyene lekümül hüytul ebyadu minel haytıl esvedi minel fecri sümme etimmüs sıyame ilel leyl* ve la tübaşiruhünne ve entüm akifune fil mesacid* tilke hududüllahi fe la takrabuha* kezalike yübeyyinüllahü ayatihı lin nasi leallehüm yettekun) okuyacağım. Bakara Suresi’nin 183. Ayeti ile beraber okuyacağım konu biraz daha derli toplu anlaşılabilsin. Burada Allahü Teala Bakara Suresi 183. Ayette şöyle buyuruyor. (Ya eyyühellezıne amenu kütibe aleykümüs sıyamü kema kütibe alellezıne min kabliküm lealleküm tettekun) Müminler oruç size farz kılındı burada “Elif Lam” var “O Oruç” şimdi “O Oruç” deyince siz ister mekkede olun ister medinede olun demekki sizin zihninizde bir oruç kavramı var. Burda Elif Lam’lı bir ifade kullanılıyor. “kema kütibe alellezıne min kabliküm” sizden öncekilere farz kılındığı gibi “O Oruç” size de farz kılındı. Şimdi zihninizde oruç kavramı olabilir nasıl yapıldığı olabilir ama bir takım eksikler olur onun için diyor ki “kütibe aleykümüs sıyamü” “O Oruç” size farz kılındı “kema kütibe alellezıne min kabliküm” öncekilere farz kılındığı gibi. Bizden öncekiler derken kimler anlaşılır? Yahudiler, Hıristiyanlar, Mekke’de de İbrahim Aleyhisselam anlaşılır çünki Mekke’liler İbrahim Aleyhisselamın dini üzerine olduklarına inanıyorlardı. “lealleküm tettekun” belki kendinizi korusunuz. Yani size oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi sizede farz kılındı belki kendinizi korursunuz. Bizden öncekilere farz kılınan orucun ne olduğunu Bakara 187. Ayetten anlıyoruz. Burada Allahü Teala diyor ki Estaizübillah “Ühılle leküm leyletes sıyamir rafesü ila nisaiküm* hünne libasül leküm” sizin için helal kılındı sizden öncekiler için değil. Oruçlu bulunduğunuz günlerin gecesinde eşlerinizle ilişkiye girmek sizin için helal kılınmıştır. O zaman bundan ne anlıyoruz? Demek ki daha önce Yahudilerin, Hıristiyanların, İbrahim Aleyhisselamın ve diğer bütün peygamberlerin tutmuş oldukları oruçta oruçlu bulundukları günlerin gecesinde karı koca ilişkisi yok. “hünne libasül leküm ve entüm libasül lehünn” Eşleriniz sizin elbiseniz siz onların elbisesisiniz. “alimellahü enneküm küntüm tahtaune enfüseküm” Allah’ü Teala bildi ki siz kendinizi gizliden gizliye kötü durumda bırakacak işler yapıyorsunuz. “fe tabe aleyküm” tövbenizi kabul etti “ve afa anküm“ ve sizi affetti. Şimdi gizliden gizliye işler yapıyordunuz derken helal kılınan karı koca ilişkisi olduğuna göre ne anlıyoruz buradan? Demekki Müslümanlar başlangıçta eşlerine karşı tahammülsüzlük göstermişler, yanlış şeyler yapmışlar bunuda kimseye söyleyememişler peygamberimize de söyleyememişler. Allah’ü Teala’da onların tövbelerini kabul etmiş ve Müslümanlara mahsus olmak üzere oruçlu bulunulan günlerin gecelerinde karı koca ilişkisini serbest bırakmış. Artık bundan sonra onlarla ilişkide bulunabilirsiniz. Bu bir nesihtir. Nesih biliyorsunuz iki şekilde olur ya misliyle olur bu surenin 183. Ayetinde misli ile nesih vardır. Ne demek önceki kitaplarda intikal eden oruç görevi aynen bize de intikal etmiştir. Nesih nasıl tarif ediyorduk? Şimdi önünüze iki tane kitap koyuyorsunuz birinden bakıp diğerine geçiyorsunuz. Kopyalamak gibi fotokopi çıkarmak gibi bir şey. Bu iki kitapta sizin yazdığınız kitapsa bazı yerlerini değiştirebiliyorsunuz. Değiştiriken de size göre daha iyisini yapıyorsunuz değil mi? Yani mesela birisine bi mektup yazsanız sonra o mektubu temize geçeyim deseniz onun yüzde doksanını aynen yazarsınız yüzde onunda kendinize göre daha iyisi ile değiştirirsiniz. İşte o nesih o dur Allah’ü Teala önceki kitaplara oruç görevini yazmış aynı görevi Müslümanlara da yazmış Bakara Süresi’nin 183. Ayetinde miliyle nesih yani orda ne varsa aynısı burada. Dolayısı ile Kuran’ı Kerim önceki kitapların tümünü nesh etmiştir. Hükümlerinin bir kısmını olduğu gibi almıştır bir kısmını da iyileştirmiştir. İşte Müslümanlar önceki ümmetlerin tuttuğu gibi oruç tutmakla görevlendirilmiştir ve bu oruçta Ramazan ayında eğer samimi olduğunuz Yahudiler varsa görürsünüz ki bu ayda oruç tutmaya başlamıştır ama onlar gizlerler Müslümanların bunu bilmesini hiç istemezler. Nitekim beş vakit namaz kılarlar ama hepsi değil bazıları. Bununda bilinmesini istemezler bazı şekil değişiklikleri yaparak aynı namazı kılmadığımızı göstermeye çalışanlar oldukça çoğunluktadır. Bütün Yahudiler aynı değil eski uygulamayı aynen değiştirenler vardır. Yani eski uygulama dediğim Kuran’ı Kerimde Allah’ü Teâlâ’nın önceki ümmetlere yüklediğini bildirdiği görevleri aynen devam ettirenler vardır. Hıristiyanlar bunu perhize çevirmişlerdir. Süresini artırıp perhize çevirmişlerdir işte hayvansan gıdalar yemiyorlar. Biliyorsunuz bizde de zaman zaman konuşuluyor işte Ramazan ayı niye kameri aydır işte Araplar bu takvimi kullanıyordu da ondan diyenler var hiç alakası yok. Cenabı Hakkın ibadetler için belirlediği bütün hükümler kameri aylara göredir. Bizde de öyledir, Yahudilerde de öyledir, Hıristiyanlarda da öyledir. Hepsinde aynıdır. Onun için ramazan ayıdır oruç ayı bizde de öyle. “Şehrü Ramadan” diye 183. Ayette ifade ediliyor. Demek ki önceki ümmetlerde olan oruçlu bulunan günlerin gecelerinde eşiyle ilişkide bulunmama hükmü başlangıçta Muhammed ümmetinde de vardı. Bakara 187. Ayet ininceye kadar. Bu ikisi arasına mesafe girdiği açıkça anlaşılıyor. Çünkü önce oruç farz kılınıyor. Sonra Müslümanların oruçlu bulunulan günlerin gecelerinde eşlerine karşı dayanıksızlık gösterdikleri anlaşılıyor, sonrada eşle ilişkiye izin veriliyor. Diyor ki Allah’ü Teala “Ühılle leküm” burada “leküm” kelimesi önemli size mahsus olmak üzere sizden öncekilerde değil. “leyletes sıyamir rafesü ila nisaiküm” oruçlu bulunduğunuz günlerin gecelerinde eşlerinizle ilişkide bulunmak size mahsus olmak üzere helal kılınmıştır. “hünne libasül leküm ve entüm libasül lehünn” onlar sizin için bir libas elbise siz onlar için bir elbisesiniz. “alimellahü enneküm küntüm tahtaune enfüseküm fe tabe aleyküm” Allah bildi ki gizliden gizliye yanlış şeyler yapıyorsunuz. Sizin tevbenizi kabul etti ve sizi affetti “fel anebaşiruhünne” artık bu andan sonra onlarla ilişkiye girebilirsiniz. “vevteğu ma ketebellahü leküm” Allahın size farz kıldığını arayın. Yani eşlerinizle ilişkiye girdiğiniz zaman Allahın size farz kıldığını arayın. Allahın size yazdığını arayın. Eşlerinizle ilişkiye girdiğiniz zaman çocuk edinme arzusu ile girin sonra “ve külu veşrabu” ve yiyin için yine Müslümanlara mahsus ne zamana kadar yiyin için “hatta yetebeyyene lekümül hüytul ebyadu minel haytıl esvedi minel fecri” fecir tarafından “haytıl evsedi” ebyattan size göre kesin olarak ayırt edilinceye kadar yiyin için. Şimdi bu Fecir ne nemek? Fecir tarafından bundan önce şunu söyleyeyim. Bizden önceki ümmetlerde iftar olduğu zaman yani akşam vakti olduğu zaman güneş battığı zaman oruç bozuluyor, hava kararıncaya kadar yani yatsı vakti bitinceye kadar orada toplam iki saatlik belki toplamda ikibuçuk saat olur mu olmaz mı? Onun dışındaki tüm süre oruçlu geçiriliyor. Yani yirmibirbuçuk saat oruçlu geçiriliyor o zaman. Ümmeti Muhammed’e mahsus olmak üzere ramazan geceleri karı koca ilişkisine müsaade ediliyor. Yine Ümmeti Muhammed’e mahsus olmak üzere ramazan geceleri tan yeri ağarıncaya kadar yemeye içmeye müsaade ediliyor. Şimdi Tanyeri’nin ağarması ne demektir? Yani doğu ufkunda aydınlığın ortaya çıkması geçen sene biliyorsunuz size tan yerinin ağarmasını anlatmıştım ama bu sene bir değişiklik oldu geçen sene en az kırk dakika diyorduk bu sene yetmiş dakikayı buldu hatta yetmiş dakikayı geçiyor. Peki, bu değişiklik nerden oldu. Bu değişiklik şuradan oldu; seher vaktini keşfetmiş olduk bu dönemde. Biz seher vaktini hep biliriz Kuran-ı Kerimde Allahü Teâlâ seherlerde istiğfar eden bağışlanma dileyen müminleri hep meth eder ama seher vakti ne zaman başlar ne zaman biter sorusunun benim kafamda bir cevabı yoktu. Bu araştırmaları yapınca bu ortaya çıktı Tabi Allahü Teala Vellezine ???????????????? buyuruyor. “Bizim yolumuzda gayret gösterenleri mutlaka yollarımıza yönlendiririz” buyuruyor. Yıllardır durmadan çalışınca Cenabı Hak lutfetti İlgili ayetler ve ilgili hadisler seher vaktini ortaya çıkardı. Seher vakti doğu ufkuna ilk ışıkların gelmeye başladığı vakittir. Arapça da seher gündüzün ışıkları ile gecenin karanlıklarının karışmaya başladığı gündüzden işaretlerin ortaya çıkmaya başladığı zaman dilimi için kullanılıyor. Ufukta ilk aydınlanmayı pek anlayamıyorsunuz çok yukarılarda başlıyor sonra yavaş yavaş aşağıya iniyor sonra bakıyorsunuz şöyle bir dağ gibi bir kubbe oluşmuş yavaş yavaş yukarıya çıkan bir ışık kubbesi o seher vakti ve sahur vakti seherle sahur aynı tabiatın ilk uyanmaya başladığı vakit Vesubhidda teneffes?????? Sabahın nefeslenmeye başladığı vakit ilk soluklanmaya başladığı vakit ufukta güneşten gelen ilk ışıklar yayılıyor bir müddet sonra bakıyorsunuz ki ufkun alt tarafında şöyle enlemesine kalın bir kırmızı çizgi koridoru oluşuyor. Bu kırmızı çizgi ufku yarıyor ya da kırmızı şerit diyelim ya da kuşak diyelim. Parlak ve kırmızı bir kuşak oluşuyor ve o ufku yarıyor. Fecr kelimesinin anlamı bu Fecera yarmak demektir. İnficar patlama manasına geliyor çünki İnficar’da patlayan şeyin cidarı tamamen yarık yarık olur içinden enerji dışarıya çıkar ve patladığında parçacıklar etrafa dağılır işte bomba o şekilde oluşuyor. İşte bu kızıl ışık ufku yarıyor boydan boya ikiye ayırıyor. Peki, bu fecr olduğu zaman oruca başlayacak mıyız? Bu fecr ufkun alt tarafıda siyah çünki o kara parçası bura simsiyah burada kırmızı bir ışık koridoru var oruca başlayacak mıyız? Diyorki Allahü Teala “hatta yetebeyyene lekümül hüytul ebyadu” size göre beyaz çizgi net bir şekilde ortaya çıkıncaya kadar diyor. O beyazlık ufkun üzerinde uzayıp giden bir hat oluşturuyor enlemesine. O üstteki o büyük şey değil onun için peygamberimiz diyor ki; Yayılarak yükselen beyazlık Fecr değildir diyor. Ufku enlemesine yaran kırmızılıktır kızıllıktır diyor. Ama o kızıllıkla da değil o kızıllığın üzerinde bir beyazlık oluştuğu zaman bir beyaz kuşak oluştuğu zaman o da onun üzerine ikinci bir hat şeklinde. Altta zaten siyah bir hat oluşmuş oluyor o anda. İşte bu ayet onu söylüyor. “hatta yetebeyyene lekümül” sizin için net bir şekilde ortaya çıkıncıya kadar Ney? “hüytul ebyadu” bir beyaz şerit ufukta enlemesine “minel haytıl evsedi” ayrılıyor kesin olarak siyah hattan çünki siyah hatta ufku boydan boya bir siyah karanlık bir hat oluşuyor. “minel fecri” dediği de yani kızıllığın kızıl koridorun oluştuğu tarafta üç tane ışık var en az, üst taraftaki o şey hariç üst taraftaki dahil değil yani yayan ufku yaran bu üç ışık. Üste tırmanan ışık ne o Fecri Kazip işte o ana kadar yemeye içmeye devam ediyoruz. Bu ışık öylesine güçlü bir ışık ki Peygamberimiz (SAV) ashabı diyor ki mescitte o vakit olduğu zaman yanımızdakini tanırdık diyor. Lamba yok kapalı bir alan o ışık mescide kadar ulaşmış yanında oturanı tanıyabiliyor. Bu durum bilinmeyince birçok kimseden şu itirazı alıyoruz sizin bu ilan ettiğiniz vakitte çoktan Fecr olmuş oluyor öyle değil biz oraya yarım derecelik bir ihtiyat koyduk. Bu yarım derecenin dakika karşılığı 4 dakikayı bulur. Bir ihtiyat koyduk oraya biz böyle bir şeye hiç alışkın olmadığımız için başta ben mesela yıllardır bu işle uğraşan bir kişi olarak daha bu sene seher vaktini keşfetmek nasip oldu. Fecr-i Kazip’in ne olduğu daha bu sene ortaya çıktı çok ilginç mezheplerin tamamı şunu söylüyor diyorlar ki; her gün üç doğuş ve üç batış olur. Üç doğuş ve üç batış. Bir fecr-i Kazip’in doğuşu ve seher vaktinin doğuşu. İşte o ufukta dağ gibi yükselen ışık. Onun adına Fecr-i Kazip deniyor niye? Sizde bugün baksanız bal gibi Fecr olmuş kardeşim çok geç kaldınız diyebiliyorsunuz. İnsanı aldatıyor ve vakit olmuş diyorsunuz. Oruca başlıyorsunuz namaz kılıyorsunuz o değil o birinci doğuş. İkincisi o ufku yaran bir müddet sonra Fecir denen o kızıllık ufku yarıyor o değil onun üzerinde bir beyaz ışıkta oluşuyor. Aynı durum akşamleyin akşam namazının son vaktinde oluşuyor. O beyaz ışık ortaya çıktı mı o kızıllığın üzerinde bakın mesela akşamleyin çok daha rahat bakarsınız. Beyaz ışık çizgisi ufkun üzerinde ortaya çıktığı zaman anlayacaksınız ki akşam namazının son vaktindeyiz. O beyazlık kayboldumu yatsı başlıyor kızıllıkta devam ediyor. Şimdi Ebu Hanife bunu söylemiş ama Hanefiler bu konudaki bilgiler ciddi manada kaybolduğu için ufuk tamamen kararınca yatsı olur diye kitaplarına yazıyorlar. Hâlbuki Ebu Hanife’nin bu tarifi Kuran-ı Kerime birebir uygun Kuranı kerime tamı tamına uygun yüzde yüz uygun, peygamberimizin tanımlarına da uygun. Yatsı vakti o ufuktaki kızıl ışık koridorunda çıkan beyaz ışık kaybolduğu zaman başlıyor. Sabahleyin de o beyazlık ortaya çıkınca aynı ışık şekli var ufukta o beyazlık ortaya çıktığında sabah namazı vakti başlıyor. Seher Vakti, Yatsı Vakti’nin aşağıdan simetriği. Ufuk kararıncaya kadar yatsı devam ediyor, seher vakti ufkun aydınlanmaya başladığı andan başlıyor. İşte sabahleyin üç doğuş var bir seher vakti başlangıcı. İki Fecr-i Sadık’ın sabah namazının başlangıcı. Üç, güneşin doğuşu. Gündüz güneşin doğması ve batması arasındaki süredir. Güneşin olmadığı yerlerde ne olacak kutup bölgelerinde? Cenabı Hak tabi işte diyorsunuz ki Allah bu yani ilgili her bir ayet her şeyi anlatıyor. Mesela diyor ki Allah’ü Teâlâ Şems Suresi’nde “Veşşemsi ve duhaha.” güneşe ve duhasına yemin olsun. Duha ne demek? Duha yalnızca gündüzleri ortaya çıkan güneş ışınları demek. Güneşin gecede ortaya çıkan ışığı vardı ama yalnız gündüzü. Arkasından ne diyor Ayet-i Kerime “Velkameri iza telaha” Güneşi takip ettiği zaman aya yemin olsun o da dolunay ya da ay başlangıcı ondan sonra “Vennehari iza cellaha.” gündüze yemin olsun onu açığa çıkardığı zaman şimdi bu o kelimesi Arapçada buradaki onu açığa çıkardığı zaman ifadesindeki o kelimesi hem güneşi gösterir hem güneşin Duha’sını gösterir güneşin doğup battığı yerlerde güneş hiç batmadığı yerlerde güneşin duhası. Onun için ben bu ayetleri okuyunca aklım başıma geldi. Geçen sene Tromso’da güneşin hiç batmadığı yerlerde sonradan düşündüm o zaman hiç düşünmemiştim biz gece yattığımız odada gece perdeyi kapatma ihtiyacı hiç duymadık. Uyanıyoruz güneş odanın içini doldurmuş oluyor. Fakat hiç rahatsız olmuyorsun güneşin rahatsız eden ışığı duha. Gece yok o gündüzün var. O Duha’nın olduğu zaman böyle kısa kollu gömlekle dolaşıyorsunuz o Duha’nın olmadığı zaman aydınlık aynı aydınlık. Bu defa sırtınıza bir şeyler giymeye başlıyorsunuz. Yani Allah’ü Teala ayeti öyle bi sevketmiş ki o ayeti kutup bölgesi içinde bizim bulunduğumuz bölge içinde gündüzün başlangıcı ve gecenin başlangıcı olarak çok rahat bir şekilde ve Arapça bakımından hiçbir zorlama olmadan Arapçayı bilenler için tekrar “Veşşemsi ve duhaha Vennehari iza cellaha” onu açığa çıkardığı zaman gündüze yemin olsun dediği zaman o “ha” ikisini de gösterir. Duruma göre hangisi uygunsa onu alırsınız. Ondan sonra “Velleyli iza yağşaha.” Duha’sını kapattığı zaman geceye yemin olsun. O zaman Kutup Bölgesi’nde gece olduğu zaman gece oluyor bunu fizikçiler çok rahatbir şekilde tesbit edebilirler. Bizim bölgemizde de güneş ufukta kaybolduğu zaman gece oluyor. Çünkü gece onu kapatıyor göremiyorsunuz artık güneşi. Şimdi Allahü Teâlâ bu ayette “etimmüs sıyame ilel leyl” diyor sonra orucu geceye kadar tamamlayın diyor. Güneş batana kadar demiyor. Eğer güneş batana kadar tamamlayın deseydi bu ayette o zaman kutup bölgelerinde hiç oruç tutulamazdı yaz günlerinde. Kışında tutulamazdı çünki güneş hiç görünmüyor yazın güneş hiç kaybolmuyor. Ama öyle bir kriter koymuş ki geceye kadar diyor. Geceye kadar dedi mi güneş hiç batmasa da gece şartları oluşuyor çünki güneşi Allah gecenin göstergesi olmaktan çıkardığını İsra Suresi 12. Ayette (Ve cealnel leyle ven nehara ayeteyni fe mehavna ayetel leyli ve cealna ayeten nehari mübsıratel li tebteğu fadlem mir rabbiküm ve li ta’lemu adedes sinıne vel hısab ve külle şey’in fassalnahü tefsıyla) açıkça bildiriyor. Gündüzün göstergesi olmaktan çıkardığını da açıkça bildiriyor. Siz geceyi gündüzü tanımlarken güneşe bakmayın. İşte o bakmayın dediği için de Şems Suresindeki ayet tümüyle hükmünü ortaya koyuyor. Güneşin kendisi varsa Güneş yoksa Duha’sı. Öyle ise güneşsiz gündüzler, güneşli geceler olabilir. Bizim ulema bu işi düşünemediği için bende şahsen hiç hayal edemiyordum. Bir sürü bunun üzerinde çalışmama rağmen orda bu olayı yaşayıncaya kadar anlayamadım ayeti. Elmalılı Hamdi Yazır İsra Suresi’nin 12. Ayeti ile ilgili çeşitli teviller yorumlar yapıyor. Diyor ki; bu ayeti olduğu gibi alsak gecelerin aydınlık olması lazım, aydınlık gecelerinde olması lazım diyor e böyle bir şey yok. Elmalılı gitseydi o kutup bölgesine orda şöyle birkaç gün kalıp gelseydi bu ayeti gayet güzel açıklardı meseleyi gayet güzel anlamış fakat böyle şey olmaz diyor kendisi. İşte oraları da Kutup Bölgesi’nde Cenabı Hakkın çok ayrıntılı bir şekilde anlattığını gördük hamdolsun. Bu ramazan bizim için birçok açıdan bereketli oldu. Tarihte ilk defa tamamen Kuran-ı Kerim Ayetleri ile Kırkbeş Derece Enlemi’nin yukarısı için namaz vakitlerini oranın kendi şartlarına göre tesbit etmek nasip oldu. Çok şükür ve bunun takvimini de yayınladık ama ben çalışmayı Ramazana ancak bir gün kala bitirebildiğim için teknik işlerle uğraşan arkadaşlar da programı tam olarak bitiremediler ama yinede bir program koyduk. O programı kullanabilen insanlar dünyanın her yeri için kendi evlerinin bulunduğu noktanın namaz vakitlerini tespit edebilirler, programı iyi kullananlar. Şimdi burada şu itirazla karşılaşabilirsiniz biz karşılaşıyoruz. Bu kadar aydınlık olmaz diyorlar bu kadar aydınlık olur. Yavaş yavaş alışacağız çünki biz şimdiye kadar Fecr-i Kazib’den eser olmadığı zamanlarda oruç tutmaya başlamışız. Geçen senelere kadar Fecr-i Kaizib’i Fecr-i Sadık zannediyorduk bu sene Allaha şükür her şey yerli yerine oturdu. Üç doğuş üç batış ve bu konuda tekrar edeyim. Şaşırtıcı bir şekilde bütün mezhepler ittifak halindeler ama eski kitaplara gittiğiniz zaman bundan yedi sekiz asır evvel yazılmış kitaplara gittiğiniz zaman bunu görebiliyorsunuz. Daha sonra ki kitaplarda hemen hemen görmek imkânsız gibi bir şey. Birçok kimse fotoğraflarını çekmiş göndermiş ya bu kadarda olur mu diyor. Kutup bölgesinde yaşayan arkadaşlarımız Kırkbeş Derece Enlem’in ötesinde yaşayanlar gönderiyorlar bu iş böyle. Taavi İbrahim En Nakai’den bir şey nakletmiş. Bizim o yazıda var o diyor ki; Peygamber (SAV)’ın ümmeti ufukta aydınlığın kesin olarak netleşmesi konusundaki ittifakları kadar hiçbir konuda ittifak etmemişlerdir. Ufuktaki aydınlık son derece önemli çünkü Allahü Teâlâ’da öyle diyor; “hatta yetebeyyene lekümül” diyor sizin için kesin olarak ortaya çıkıncaya kadar. Şimdi burada bu Ayeti Kerime’yi bitireyim bir başka ayet daha okuyacağım size. Diyor ki Allahü Teala; “ve külu veşrabu” Yiyin için hatta “yetebeyyene lekümül hüytul ebyadu” beyaz çizgi ya da şerit diyelim sizin için kesin olarak ortaya çıkıncıya kadar ayırt edilinceye kadar “minel haytıl evsedi” siyah çizgiden ayırt edilecek beyaz bir çizgi olacak. Ufukta o siyah çizgilerde sürekli bulunur öyle bir netleşecek ki beyaz bir çizgi haline gelecek öyle siyah beyaz kırmızı ışıkların karışımı değil. “Minel Fecr-i” yani Fecr tarafından o ufku yaran kızıl ışık tarafından size göre kesinleşinceye kadar. Şimdi size göre kesinleşinceye kadar dendiğine göre bazı kimseler diyor ki biz diyanet işleri başkanlığının imsakiyesine bakarız. Biz ona uyarız. İnsanların bunu demeye hakları var mı? Var mı? Yok niye? Allah takvime bakın mı dedi? Takvim dediğiniz ne zaman çıktı ki? Size göre Fecr’in olduğu tarafta siyah ışık beyaz ışıktan kesin olarak ayrılıncaya kadar yiyin için. Efendim apartmanların arasında oturuyoruz nerden bilelim? Kardeşim bu üyle güçlü bir ışık ki güneş gibi küçük falan değil. Güneş küçük değil ama bunla kıyasladığınız zaman çok küçük kalıyor güneş. Ufuk boyunca yayılıyor koskocaman bir ışık onu görmemen mümkün değil. İşte peygamberimiz (SAV)’ın ashabı diyor ki; mescidin içinde yanımızda oturanı tanırdık diyor. Namaz bitipte dışarı çıktığımız zaman birisi ok attığında okun düştüğü yeri görürdük diyor. O derece aydınlanmış oluyor. Siz şimdi namaz bitip dışarı çıktığınız zaman camide en uzun okuyan imam okusun elinize bir taş alıp atın eğer benim gibi atarsanız herkes görür de zaten üç beş metre atarım daha fazla ama doğru dürüsy atanlar varsa kolay kolay görülmez evet ama ok dediğiniz zaman epeyce bir mesafe bu. Mesela ben bu okçuluk şeyine baktım dörtyüz metre falan diyorlar o da en beceriksiz kişinin attığı olarak. Bende şöyle düşündüm ooo dörtyüz metre olursa bu gündüz bile gözükmez bu heralde usta okçular içindir o zamanki okçular kısa atıyorlardır herhalde diye kendi kafamda öyle hayaller kurdum. “sümme etimmüs sıyame ilel leyl” Sonra orucu geceye kadar tamamlayın. İşte Cenabı Hak burada orucu geceye kadar tamamlayın dediği için. Gecenin göstergesini de kaldırdığı için bizim Ekvator’dan Kutuplara kadar namaz ve oruç vakitleri yazımızı dikkatle okursanız orda Allah’ü Teâlâ güneşi gecenin göstergesi olmaktan kaldırmış onla ilgili olarak çok sayıda ayet var. Güneş gecenin göstergesi değil güneşli gece olur ama gecenin başladığını tespit etmemizin ölçülerini koymuş. Çok şükür biz o ölçüleri tespit ettiğimizi düşünüyoruz. İnşallah başka kimselerde bu sahaya girer bizi ciddi ciddi tenkid ederler hatalarımız var ise düzeltiriz. “sümme etimmüs sıyame ilel leyl” dediği için ister güneş hiç batmasın ister hiç doğmasın geceyi rahatlıkla tesbit edebiliyorsunuz hiç doğmadığı yerlerde. Güneş’in hiç doğmadığı yerlerde. Gündüz tümü ile yaşanıyor. Biz arkadaşlarımızla gittiğimizde insanlığın yaşadığı en kuzey bölge olan Tromso’da güneş hiç doğmuyordu ama gündüz tümü ile yaşanıyordu ve güneşin doğduğunu rahatlıkla anlayabiliyordunuz. Çünkü sabahleyin doğu tarafında bir ışık yoğunlaşması kırmızılık yoğunlaşması oluyor. Orda oluşan ışıklar batı tarafında net bir şekilde görülmeye başlıyor ve batı ufkunu aydınlatıyor o zaman diyorsunuz ki tamam güneş doğdu. Akşamda batı tarafından ışık yoğunlaşması oluyor doğu tarafından ışıklar çekilmeye başlıyor diyorsunuz ki güneş battı. İşte ayette Allah’ü Teâlâ geceye kadar orucu tamamlayın. Gece güneşin batmasından doğmasına kadar olan zaman dilimidir. “ve la tübaşiruhünne ve entüm akifune fil mesacid” Mescitlerde itikafta iken eşlerinizle ilişkiye girmeyin. Şimdi peygamberimiz (SAV) Medine’de on sene kadar Ramazan’ın son on günüde itikaf’a girerdi. Yani ibadet için mescide kapanır. Tüm vaktini orda geçirir namazlarını orda kılardı. İşte orada senenin her günü gece namazı kılan Peygamberimiz (SAV) ‘ın kendisi için hazırladığı hasır çadır içerisinde namaz kılarken onunla beraber itikafta bulunan Müslümanların onu görüp namaz kılmaya başlamasıyla teravih namazı denen olayın temeli atılmış oldu. Peygamberimiz itikafta iken yani her Ramazan senenin her günü zaten kılması gereken Teeccüd Namazı’nı evde kılamayacağına göre mescide kılıyor. Peygamberimiz farzların dışında hiçbir namazı mescitte kılmazdı, sadece farzları kılardı. Ondan sonra gider evde vakit müsaitse kılardı değilse işine gücüne bakardı. Niye? İnsanlar farz ile sünneti birbirinden ayırsınlar diye. Şimdi ben bazı kimselerden duyuyorum sanki sünnet peygamberimiz için kılınan bir namazmış gibi haşa böyle bir şey olmaz bu bir şirk olur. Sünnet paygamberimizin Allah rızası için kıldığı kendisine emredilmemiş olan namazlardır. Bu Hud Suresi’nin 117. Ayeti bütün Müslümanlar için tavsiye ediyor. Allah’ın rızasına ermenin bir yolu olarak gösteriliyor o da bizin o yazıda var okursunuz. Şimdi ona girmeyeceğim. Biz ona sünnet diyoruz ama Kuran-ı Kerim nafile diyor. Nafile ne demek? Türkçedeki karşılığı değil, yani sizin için zorunlu bir görev olmadığı halde yaparsanız iyi yapmış olursunuz o anlamda ama peygamberimize Teeccüd Namazı farzdı. İsra Suresi 79. Ayeti ile Allah ona farz kılmıştır. Onun için her gece Aişe validemizin rivayetine göre onbir rekat namaz kılıyordu. Mescidin içerisinde şöyle hasırdan bir odacık yapıyordu. Gündüz yayıyor üzerine oturuyordu, gece şöyle bir odacık şeklinde iki tarafını birbirine ekleyerek namaz kılacağı bir mekan oluşturuyordu. Artık bir gün nasıl olmuşsa gece de olmasına rağmen peygamberimizin orada namaz kıldığını fark etmişler. Frakedince onunla birlikte namaz kılmaya başlamışlar arkada bulunan Müslümanlar.
Sunucu: Gece namazlarını sesli kılıyordu
A.Bayındır: Abdullah’ın dediği gibi gece namazlarını sesli kılıyordu ama orada sesli kılmıyordu yani mescitte iken sesli kılmıyor. Çünkü insanlar kendi kafalarından ibadet icat etmesinler diye. Şimdi orda Peygamberimiz (SAV) kendi başına namaz kılarken onu gören müslümanlar ona uyarak namaz kılıyorlar. İkinci gece birbirlerine haber verince daha çok insan toplanıyor. Üçüncü gece toplanmalar artınca peygamberimiz anlıyor ki bişeyler değişti burda birşeyler oldu. Bu defa dönüpte bunları görünce oturduğu yerde namazını kılıyor ayağa kalkmıyor. Sonrada diyor ki bakın bu namazı gidin evinizde kılın diyor. Ben burda kılıyorum ama itikafta olduğum için. Bir kişinin farzlar dışında kıldığı en hayırlı namaz evinde kıldığı namazdır. Sonar bu Teravh diye gereksiz yere tartışılıyor hele bu sene enteresan şeylerle karşılaşıyoruz. Bütün kanallar varsa yoksa Teravih “İlk teravih falan yerde kılındı” iyi güzel hadi. Televizyona çıkan herkes Tervih’e vurgu yapıyor bilmem ne yapıyor. Ya kardeşim bu iş böyle olmaz. Eğer bildiğiniz bi bilgi varsa bizim hatamızı gösterirsiniz biz derhal vaz geçmeye hazırız. Süleymaniye vakfı ile yarışmak değildir din. Din Allahü Tealanın kitabında, Peygamber (SAV)’ın uygulamasında yer alandır. Gösterirsiniz delilleri bizde onu canla başla Kabul ederiz. Adeta biz süleymaniye vakfının biz iktidarına son vereceğiz. Ya kardeşim biz şimdi kusura bakmayın bu süleymaniye vakfını güçlendirir. Çünkü Hak Yol’un peşinde değilsiniz inadın peşindesiniz. Din’de inat olur mu kendi kendinize din mi icat ediyorsunuz? Efendim bunca zaman böyle oluyor da ya kardeşim eğer biz itibar peşinde olsaydık böyle bir konuyu hiçbir zaman gündeme getirmezdik. Çünkü halkın alışkanlıklarına karşı çıkmak demek kendi kendine intihar etmek demektir eğer arzun insanları razı etmek ise. Arzun Cenabı Hakkın rızası ise herşeyi kaybetmeye karşılık bunu yaparsın. Niye? Çünkü Allah’ü Teala “İnnallahü eştera minel mü minine enfusehum ve envalehum inne lehumul cenne” Allah müminlerden canlarını ve mallarını cennete karşılık satın almıştır. Sen Allah için canını vermeye hazır bir kişi olmalısın. Eğer dünyalık hesabı yaparak doğruları söylemessen o zaman Cenabı Hak sana bunun hesabını sorar. E şimdi Ramazan’ın ilk hutbesinde Süleymaniye camisinde hutbeyi dinliyorum. Hoca diyor ki; takvimlerde yazılan imsak vakitlerinde oruca başlayacaksınız diyor. Niye böyle söylüyorsun? Ayet-I Kerime’yi okusana. Eskiden takvim mi vardı ne demek takvimlerde yazılan imsak? Yani bu insanlar bu batıla sarılma konusunda bu kadar hevesli oluyorlar. Tabi ki bu hutbe o imamın yazdığı birşey değil eline verilmiş olan bir metin oda onu okuyor bu ne demek? Niye haktan yana olmuyoruz. Bizim bir yanlışımız varsa söylersin düzeltiriz. Yanlışı siz yapıyorsanız siz düzelteceksiniz. Şimdi Diyanet İşleri Başkanlığı Cenabı Hakka bunun hesabını nasıl verecek. Insanları yetmiş dakika once oruca başlatıyor. Bir saat sonrada yatsı namazını kıldırıyor. Yetmiş dakikaya bir saat ekleyin ne yapar iki saat on dakika yapar değil mi? E bu insanların uykusundan iki saat on dakika çalıyorsunuz. Üstelik yatsı namazını vaktinin dışına taşıyorsunuz. Yatsının bittiği bir vakitte yatsı namazı kıldırıyorsunuz insanlara. Sabah namazını vaktinden önceye alıyorsunuz. Henüz vakit olmadan millet sabah namazını kıldırıyorsunuz. E bunu bile bile yapıyorsunuz bilmeden yapsanız anlarım. Niye bile bile yapıyorsunuz? İşte Diyanet İşleri Başkanlığı’nın takvimini yapan Prof. Dr. Saim Yeprem Bey biliyorsunuz geçen sene canlı yayına katıldı ve yaptığımız hesapların doğruluğunu söyledi. O takvimleri yapan kişi o dur. Dün de yine televizyonda aynı şeyleri söyledi. Bu ana kadar bizde biliyor musunuz televizyonlara çıktık yazılar yazdık bir diyanet yetkilisinin de çıkıpta bizim yaptığımız doğrudur şu şu şu sebeplerden dediğini duydunuz mu? Bunun hesabı Cenabı hakka nasıl verilir. Ortada Allahü Teala’nın iki tane ayeti gizleniyor. Birisi Bakara 187. Ayet biriside İsra 78. Ayet. Şimdi İsra Suresi 78. Ayet’i açalım bir zahmet 17. Sure. Burada Allahü Teala şöyle diyor. “Ekımes salate li düluküş şemsi” Güneşin batıya kaydığı vakitte namazı kıl yani öğle namazını. “ila ğasekıl leyli” Gecenin Ğasak’ine kadar. Bu elimdeki meal Diyanet Vakfı’nın meali bi okuyayım bakalım ne meal vermişler? Gündüzün güneşinin dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar namaz kıl. Gecenin karanlığı bastırıncaya kadar. Yatsı ezanı okunduğu zaman ufukta her hangi bir aydınlık görebilecekmisiniz? Çıkın bakın.bastırıncaya kadar dediğine gore ne zaman sonu olur bunun ufkun karanlığın bastırdığı zaman. Siz o karanlığın bastırdığı zaman ezan okuyorsunuz. Ondan sonar ne diyor ayet ve “kur’anel fecr” Kuran kelimesinin anlamı kümeleşmek demektir. Fecr’in kümeleşmesi sırasına “Fecr El Fecr” Bakara Suresinde okuduğumuz Fecr’in aynısı. Şimdi o kızıl ışık altta bide kümeleşme oluyor üstünde beyaz ışık altta siyah ışık. Biebirinden ayırt edilmiş şekilde bir kümeleşme en üsttede seherden kalma bir ışık, dağ gibi yükselmiş olan bir ışık. İşte o kğmeleşme olduğu vakit ama o kümeleşmede mutlaka kızıl ışık olacak çünki El Fecr deniyor yani kızıl ışık koridoru mutlaka olacak. O beyazlık olacak o beyazlığı da Bakara 187. Ayetten anlayacaksınız. Bu Ayetle o Ayeti birleştirdiğiniz zaman sabah namazı vakti ile imsak vakti birbirinden farklı olabilir mi? Aynı bakın o zaman sabah namazı ve imsak aynı vakittedir Peygamberimiz (SAV)’de öyle diyor ve bütün uygulamaları öyledir. İçinizde köyde yaşayanlar bilir ben çocukluğumda her sene yaz tatilimi köyde geçirirdim. O akşam olduğu zaman Allaha hamd olsun o zamanda namazlarımı kılardım ilk okul talebesi olduğum zaman ilkokulu bitirdikten sonar köye gidişim once bir hafta oldu sonar iki güne düştü sonrada artık gitmez olduk. O yatsı namazını beklemek vary a adamı öldürüyordu herkes için çünki gündüz akşama kadar çalışmış çalışmış çalışmış akşam olmuş akşam namazını kılmış yatıp uyuyacak yatsı bir türlü olmuyor. Halbu ki bu ayeti kerimelere gore oldu. Bak siz akşam birşeyler atıştırıp biraz dinleneyim darken zaten yatsı girer yatsıyı kılar yatarsınız oh ne güzel. Sabah namazı da öyle gecenin ortasından değil güneşe kadar. Şimdi siz şehir yerinde yaşayan insanlarsınız birde köyde bu tarihlerde çiftçilikle uğraşan insanları düşünün. Adamların gece uykusundan iki saat on dakikayı çalıyorsunuz. Iki saat on dakika az birşey mi bu? Ama bunu çalmazsanız hesap ettim İstanbul’da altı saat rahat rahat uyuyabileceğiniz bir vakit var sahura kadar, sehere kadar. Altı saatte normalde yeter bi insana hadi gündüzünde birazcık uyursun olur biter. Ama o altı saatten iki saati çıkardığın zaman system tamamen çöküyor. Onun için bir an once bunun düzelmesi lazım. E bu sade Türkiye için mi böyle? Hayır sadece Türkiye için değil. Dünyanın her yeri için öyle geçen sene Oslo’ya gittik kutuplardan gelirken o kutup bölgesinda Tromso’da iken Oslo’dan kalkıp gelen birkaç kardeşimizden biri Selahattin Koyuncu kendisinin Oslo’da bir pizza dükkanı var. Geldi oraya masrafını da kendi üstlenmek suretiyle bize gayet güzel yemekler pişirdi yedik içtik. Oslo’da da evinde misafir etti. Çok dindar bir hanımı var çocuklarına namaz kıldırıyor, oruçlarına dikkar ediyor. Diyor ki hocam akşam saat onbirde yatsı oluyor e birbuçukta da sabah namazı oluyor. Çoculara yatsıyı kıldırıyorum sabah namazını kıldır ertesi gün çocuklar okula giderken sarhoş gidiyorlar bu sadece Ramazan’a mahsus birşey değil. Kadın da ısrarla kıldırıyor bir müddet sonar çocuklar ibadetten nefret etmeye başlıyorlar. Şimdi Allaha şükür bizim yaptığımız bütün hesaplarla bu sıkıntılar ortadan kalkıyor ama en büyük problem ne biliyor musunuz? En büyük problem asırlardır herkesin ittifakla Kabul ettiği güneş varsa gündüz yoksa gece. Bu anlayışı insanların kafasından silmek kolay olmayacak. O anlayış silininceye kadar bu sıkıntılar devam edecek ama öyle Kabul etseler bile bizim yine o bölgelere gönderdiğimiz ölçüleri tamamen Kuran-I Kerimden çıkarılmış olan namaz vakitleri yine de onları çok ciddi manada rahatlatıyor. Bu Kutup bölgesi için böyle aynı şey mekke için, aynı şey malezya için, aynı şey Dünya’nın her bölgesi için böyle. Neden öyle çünkü Osmanlı’nın etki alanları onlar bizde Osmanlı’nın temsilcisiyiz. Burada yapılan her şey onların hepsini ilgilendiriyor. Dolayısı ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın omuzlarındaki sorumluluk tahminlerden çok daha büyük. İnşallah ümit ediyorum ki bu yanlıştan bir an evvel vaz geçerler. Bana diyorlar ki siz kendi aranızda konuşup ta bu işi halletseniz. Bin dokuzyüz yetmiş sekizden beri bu işin halledilmesi için uğraşıyorum. Artık o makamlarda halledilemeyeceğine kesin olarak inandığım için ortaya çıktım. Allah’a şükür iyi de yaptık hiç olmassa gündeme iyice oturdu bu mesele.