Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdu lillahi rabbil alemin, vel akıbetu lil muttekın, essalatu vesselamu ala resulüne Muahmmedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bu akşam Enam Suresinden okumaya devam ediyoruz. Geçen hafta kaldığımız yerden okuyacağız.
Enam Suresi 31. Ayette Allahu Teala şöyle diyor. “Gad hasirallezîne kezzebû biligâillâh” “Allah ile karşılaşma konusunda yalan söyleyip duranlar kaybetmişlerdir.” (Enam 31) Geçen hafta okuduğumuz ayetlerden birisinde “Ve gâlû in hiye illâ hayâtuned dunyâ” “Hayat bu dünya hayatımızdır.” diyor. Ölünce her şey bitiyor diyenler var. “ve mâ nahnu bimeb’ûsîn” “Tekrar diriltilecek değiliz.”(Enam 29) Başka bir yerde de “İn hiye illâ hayâtuned dunyâ nemûtu ve nahyâ” “Ölürüz tekrar diriliriz.” diyor. Ama bunlar daha çok reenkarnasyonla ilgilidir. Tekrar hayat buluruz diyorlar. “ve mâ nahnu bimeb’ûsîn” (Muminun 37) Yani ölen bir vücut tekrar dirilmeyecek diyorlar. İşte bu ruh göçü dedikleri olay şeklinde şey yapanlarda var. Fakat şöyle bir çevrenize bakın. Önce siz kendinize bakın. Duygularınızı yoklayın. Hayatın bitmesi hiç sizin aklınıza uymaz. Yani bir gün öleceğimizi hepimiz biliriz ama hepimizin planları, projeleri hiç ölmeyecekmiş gibidir. Çünkü vücudumuzun tabi yapısı bunu gerektiriyor. Bundan dolayı herkes öyle bir beklenti içerisindedir. Bir de şöyle yaparsınız. İnanmadığını söyleyen bir adam kendisine yanlış yapan birisine ne der? Bir gün gelecek bunun hesabını senden soracağım der. Peki, o gün hangi gün? Yani insanların doğal yapısı içerisinde ahirete inanma şeyi de var. Zaten inanmazsan ne yaparsan yap yanına kar kalır. Ama hem bu dünyada hayatı kendi arzu ettiği gibi yaşamak istiyor hem de ahireti kendi kafasına göre şekillendirmek istiyorsa bunlarda yalan söyler ve kendi doğal yapılarını bozarlar. Onun için Allahu Teala “Gad hasirallezîne kezzebû biligâillâh” “Allah ile karşılaşacakları konusunda yalan söyleyenler kaybetmiş olurlar” diyor. “hattâ izâ câethumus sâatu bağteten” “hiç beklemedikleri anda o saat geldiği zaman” “gâlû yâ hasratenâ alâ mâ ferratnâ fîhâ” “Yaptığımız yanlış işlerden dolayı bize yazık oldu diyecekler.” “ve hum yahmilûne evzârahum alâ zuhûrihim” “Bunu söyledikleri zamanda günahları sırtlarındadır.” “elâ sâe mâ yezirûn” “dikkat edin ne kadar kötü bir yük taşıyorlar.” (Enam 31) Yani öyle bir şey ki sırtlarındaki günahları bile bile isteyerek yaptıkları günahlar kendilerini ondan kurtaramıyorlar. Yani yanlış bir şey yapmışsınız, o ispatlanmış ya da itiraf etmek zorunda kalmışsınız. Onun psikolojik etkisi altında kalırsınız. Hele ahirette daha kalıcı bir etki getirmiş olur.
“Ve mel hayâtud dunyâ illâ leıbuv ve lehv” “Dünya hayatı oyun ve eğlenceden ibarettir.” (Enam 32) Şöyle dikkat edin. İnsanlar vakitlerini oyun ve eğlenceyle geçirmekten hoşlanırlar. Bu akşam ne yaptık, nereye gidelim, nerede vakit harcayalım falan derler. Fakat şunu düşünmek gerekir. Allahu Teala Asr Suresinde şöyle diyor. “vel asr. İnnel insâne lefî husr” Asr kelimesi ikindi vakti, zaman… Zamanla alakalı bir ayettir. Yani “zamana yemin olsun.” Yani zaman çok önemlidir. Zamanı hafife almayın. “İnsanoğlu gerçekten zarardadır.” “İllellezîne âmenû ve amilus sâlihâti” “Ama inanan ve iyi işler yapanlar hariç” İnanır, iyi işler yaparsa başkadır. “ve tevâsav bil haggı ve tevâsav bis sabr” “Birbirlerine hakkı tavsiye eden ve sabırlı olmayı tavsiye edenler başka” (Asr 1-3) Hakkı tavsiye etmek… Kardeşim dürüst davranın, dürüstlükten asla taviz verme. Ama kardeşim çok sıkıntılı falan derler. Tabi sabırlı ol. Sabır demek oturup durmak değil. Şartlar ne olursa olsun yoluna devam etmek demektir. Kaybettiğiniz her şeyi tekrar kazanabilirsiniz. Para kaybedersiniz tekrar kazanabilirsiniz. Mesela imkânlar, fırsatlar, mevkiler, makamlar kaybedersiniz. Belki daha fazlasını kazanabilirsiniz. Ama kaybettiğiniz bir saniyeyi geri getirme şansınız var mı? Onun için unutmayalım bizim en değerli malımız zamanımızdır. Dolayısıyla onu çok iyi kullanmak zorundayız. Onun için Allahu Teala İnşirah Suresinde şöyle diyor. “Feizâ ferağte fensab” “Bir iş bitince hemen kalk başka bir işte yorul.” (İnşirah 7) Yani boş durma. Bir işin bitince kalk başka bir işe giriş ve yorulana kadar o işte devam et. Hadi boş dolaştın, eline ne geçecek? Ben mesela eskiden Şubat tatilinden sonra derse 1-2 hafta adapte olamazdım. Çünkü insan boş durmaya alışıyor. Boş durmaya alışınca tekrar çalışmak için epey bir zaman geçiyor. Sonra çok şükür Şubat tatillerini ilkokul 4. sınıftan sonra daha hiç boş geçirmedim. Yaz tatilinde bazen senede 2 hafta köye giderdim. Yanıma bir kitap alırdım. Okusan da okumasan da o yanında olduğu zaman mutlaka sana psikolojik bir destek veriyor. İlkokul 4. Sınıftan sonra tatil diye bir şeyimiz olmadı. İstanbul müftülüğüne Müftü Yardımcısı olduk. Çünkü kendimi ona göre ayarladım. Cumartesi olunca kalktım, bir tuhaf oldum. Bugün bir şey yapmayacak mıyım dedim. Bugün tatil… Yan i böyle birkaç saat şaşırdım kaldım. Allah Allah bu ne böyle… Ondan sonra Cumartesi, Pazar da program yaptım. Bir daha şey değil. Onun için dikkat ederseniz insan gerçekten tembelliğe çok alışkın bir yapı içerisindedir. Hiç boş vaktimiz olmaması lazım. Bir işte yorulunca diğer işe geçeceksin. Rahmetli babam dinlenmek istiyorsan iş değiştir derdi. Yeni bir iş yap derdi. O zaman dinlenirsin derdi. Boş durmakla dinlenilmez. Dolayısıyla bizim en değerli şeyimiz vaktimizdir. Bunu asla boşa geçirmememiz lazım. Gittiği zaman tekrar geri gelmiyor. “Ve mel hayâtud dunyâ illâ leıbuv ve lehv” “Dünya hayatı sadece oyun ve eğlenceden ibarettir.” Yani insanlar hep o şekilde vakitlerini boşa geçiriyorlar. “ve leddârul âhıratu hayrul lillezîne yettegûn” “Ama kendilerini yanlışlardan koruyanlar için ahiret yurdu kesinlikle hayırlıdır.” (Enam 32) Yani kendiniz için yatırım yapmak istiyorsanız ahirete de yatırım yapın. Kendisini koruyan diyor. Kendinizi koruduğunuz zaman… “yettegun” Takva kelimesi kendini yanlışlardan korumaktır. Kendinizi yanlışlardan koruduğunuz zaman dünya hayatınızda cennet gibi olur. Çünkü şöyle dersiniz, benim yaptığım bir yanlış yok ki üzüleyim. Yaptığım bir yanlış varsa düzeltirim. Elbette ki yanlış yapabilirsiniz. Hepimiz yaparız. Ama birisinin hakkı geçtiyse gidip konuşur, anlaşırız. Bir hatamız, kusurumuz varsa onları gidip düzeltiriz. Ondan sonra da bir daha yanlış yapmamaya çalışırız. Onun için vücudumuz Allahu Tealanın yarattığı bir varlıktır. Tüm tabiat böyledir. Doğru yaptığınız zaman tüm tabiatla uyum içerisinde yaşarsınız. Hem vücudunuz sağlıklı olur hem çevreyle ilişkileriniz gayet güzel olur. Bu dünyayı da mutlu bir şekilde geçirirsin. “efelâ tağgılûn” “Aklınızı kullanmaz mısınız?” (Enam 32) İyilerle kötüleri birbirinden ayırın, bakın. Yanlışlardan uzak duranlar mı daha mutlu yoksa yanlışların içerisine girenler mi? Yanlış yapan kısa sürede kendisine göre bir rahatlık hisseder. Ama ondan sonra uzun süreli bir sıkıntı… Mesela adam gelip bir yalan söyler. O sıra durumu kurtarır. Ama ondan sonra o yalan onun kendi içerisini kemirir rahatsız eder. Bir de bir gün ortaya çıkacağından korkar. Bu defa insanlardan kaçmaya başlar. Yani zararı kendisine verir. Onun için şuna dikkat edelim. Bir insanın kendisinden daha büyük düşmanı yoktur. Bir insanın kendisine yapacağı yanlışı hiç kimse yapamaz.
Şimdi biliyorsunuz Allahu Teala elçiler gönderiyor. O elçiler insanları önce takvaya davet ediyorlar. Yani yanlışlardan uzak kalmaya davet ediyorlar. Onun için elçilerin getirmiş olduğu din Allah’ın tabiatta yarattığı kanun ve kurallarla birebir uyuşan din olduğu için onların getirdikleri kitaba uyan, onların gösterdiği yola girenler rahat ederler. Fakat insanlar menfaatlerini birinci sıraya koyarak kendilerini zor duruma düşürürler. Bu da Allah’ın resullerini çok üzer. Allah Allah, bu adamların iyiliğinden başka bir şey istemiyoruz, şunların bize gösterdiği tepkiye bak. Biz onların iyiliğini istiyoruz, onlar da bize yapmadık kötülük bırakmıyorlar. Hani halk arasında bir söz vardır. İyilik etme babanın evine gitme derler. Yani iyilik yaparsın kötülük görürsün. Onun için yapacağınız her iyiliği sadece Allah rızası için yapın. Karşı taraftan herhangi bir şey beklemeyin. Herhangi bir şey beklerseniz çok sıkıntıya girersiniz.
“Gad nağlemu” “Çok iyi biliyoruz ki” “innehû leyahzunukellezî yegûlûne” “Onların söyledikleri söz seni gerçekten üzüyor.” (Enam 33) Çünkü insanların iyiliği istiyor. İnsanlara doğru ve güzel şeyler anlatıyor. Kimsenin yanlış diyemeyeceği şeyler anlatıyor. Ama onlar saçma şeylerle Resulullah’a (s.a.v) cevap veriyorlar. O da bundan dolayı üzülüyor. Yani bu sure Mekke’de inen bir suredir. Orada tepkiler büyüktü, Medine’de de büyüktü. Medine’de biraz o bölgenin hakimi haline gelince bu defa münafıklıklar başladı ki daha alttan alttan kötü işlerle meşgul olan insanlar çoğalmışlardı. “Gad nağlemu innehû leyahzunukellezî yegûlûne” “Onların dediklerini çok iyi biliyoruz ki seni üzüyor.” “feinnehum lâ yukezzibûneke” (Enam 33) Bir şey söylüyorsun yanaşmıyorlar, kabul etmiyorlar. Halbuki doğru… Hepinizde bu sıkıntıları çekersiniz. İnsanlara doğru şeyleri söylüyorsunuz bakıyorsunuz ki size karşı acayip davranışları var. Bu da insanı üzüyor. “Onlar seni yalanlamıyorlar.” “ve lâkinnez zâlimîne biâyâtillâhi yechadûn” “Ama o zalimler, o yanlış işlerle meşgul olan insanlar var ya onlar Allah’ın ayetleri karşısında bile bile yalan söylüyorlar.” (Enam 33) Yani senin söylediklerinin yanlış olmadığını gayet iyi biliyorlar. Niye? Çünkü kendi doğal yapılarıyla birebir uyuşuyor. Evet, doğru söylüyor ama menfaatlerine ters düştüğü için karşı çıkıyorlar. Bu defa yalan söylemeye başlıyorlar.
“Ve legad kuzzibet rusulum min gablike” “Sadece sen değil, senden önceki resullerde (Allah’ın ayetlerine insanlara götürüp anlatan kişilerin hepsi de) yalanlandı.” (Enam 34) Sen yalan söylüyorsun dediler. Hâlbuki o yalan söylemiyor. Firavunda öyle yapmıştı. Musa’nın gösterdiği o kadar mucizeler geliyor. Kesin olarak biliyor ki bu Allah’ın elçisidir. Firavunun etrafındakiler… “Ve cehadû bihâ vesteyganethâ enfusuhum” (Neml 14) Firavun ve hanedanı Musa’nın ve Harun’un (a.s) gösterdiği mucizeler, getirdikleri o ayetler… İster mucize olsun, ister okudukları ayetler olsun. Hepsinin doğru olduğunu, haklı olduğunu biliyor. Firavun ve hanedanının, bunların Allah’ın elçisi olduğunda en küçük şüphesi yoktu. “cahd” kelimesi de bile bile yalan söylemek demektir. Yani Arap dilindeki karşılığı budur. Bile bile yalan söylediler. “vesteyganethâ enfusuhum” İçleri, onların doğruyu söylediği, doğru yolda oldukları konusunda kesin bir kanaate sahipti. En küçük şüpheleri yoktu. Peki, niye böyle yaptılar? “zulmev ve uluvvâ” (Neml 14) İlla yanlış yollarına devam edecekler ve üstünlük bizde kalsın… Çünkü o yanlış yolda devam ettikleri zaman üstünlük kendilerinde kalacak zannediyorlar. Tıpkı İblis gibi… “Ve legad kuzzibet rusulum min gablike” “Senden önce de resuller yalanlandılar.” Ama “fesaberû” “onlar sabretti.” Katlandı. Yollarına devam ettiler. Mesela Musa (a.s), Harun (a.s) 5 dk durdu mu? Hele bekleyelim, belki değişir falan dediler mi? Hiç oldu mu öyle bir şey? Hiç beklemeden vazifelerini sonuna kadar yaptılar. “fesaberû alâ mâ kuzzibû ve ûzû” (Enam 34) yalnalanmaları karşılığında da gördükleri eziyet karşılığında da durmadılar, susmadılar görevlerine devam ettiler. Eziyete ve yalanlamalara aldırmadılar. Onun için bunu hepiniz kulağınıza küpe yapmanız lazım. Allah’ın ayetlerini yaşamaya, insanlara anlatmaya çalışıyorsanız sizin başınıza gelecek olan da kesinlikle budur. Siz yalan söylüyorsunuz diyecekler. Hiç kimse bilmiyor da sen biliyorsun diyecekler. Dalga geçecekler, hafife alacaklar. Sizi terk edecekler, yalnız bırakacaklar. Yani bu kesin… Bu yola girdin mi böyle… Çünkü çok yüksek kazançlı bir yol… Bedavadan bu şeyi kazanmak yok. O zaman onları hiç önemsemeyeceksiniz yolunuza devam edeceksiniz. “hattâ etâhum nasrunâ” “nihayet yardımımız onlara geldi.” (Enam 34) Allah’ın yardımı gelince ne oldu? Mesela Musa’yı (a.s) İsrail oğulları ile birlikte tamamen Firavun yok etme noktasına gelmişti. Yani bunlar erkenden çıkıp gittiler. Kızıldeniz kenarında arkadan Firavun geldi. Ön tarafta deniz, arka tarafta deniz gibi ordu… Bunların elinde, ayağında, avucunda bir şey yok. Firavun’un galip geleceği kesin… Peki, ne oldu Firavun? Allah öyle bir yardım etti ki hiç beklemedikleri şekilde denizin içerisinde bir yol açtı ve geçtiler. Tamam sana da Allahu Teala hiç beklemediğin imkanlar verir. Yoluna devam edersen… Peki, kaybeden kim oldu? Firavun ve taraftarları… O kadar büyük zenginlikler falan her şey gitti. Her şey tamamen bunlara kaldı. Mesela siz Mekke’yi düşünün. Muhammed (s.a.v) doğuyor. Daha çocukken annesi vefat ediyor. Doğmadan babası vefat ediyor. Sonra dedesi vefat ediyor. Böyle birisi nasıl başarılı oluyor? Tam tersi olsa… Mekke’nin en zengin kişisini düşünün. En itibarlı kişisi… Onun çocuğu olarak doğdu. El üstünde tutuldu, büyüdü. Ölene kadar ne yapabilirdi? En fazla orada büyük bir ticarethane açardı. Biraz gayrimenkulü olurdu, biraz parası olurdu. Başka da bir şeyi olmazdı. Ama Muhammed (a.s) nebi olduktan sonra Mekke’de 13 sene kaldı. Ne yaptılar? Onu Mekke’de yaşatmadılar. Hayat hakkı tanımadılar. O da Medine’ye kaçtı. Biz hicret etti diyoruz. Hicret etti şüphesiz de… Ama biz hicret etti derken aklımıza bir yerden bir yere gitti gibi geliyor. Canını kurtarmak için Taif yoluna girdi. Orada mağarada kaldı. Kaldığı mağara yerden 1,5 saat yürüyüş mesafesinde yüksekte bir dağdaydı. Sevr mağarasında kaldı. Ortalık düzeldi ondan sonra… Yani biraz şartlar hafifledi, değişti… Oradan Medine’ye gitti. Peki, Medine’ye gittikten sonra ne oldu? Sekiz yıl sonra Mekke’nin tamamına hakim olmadı mı? Yani böyle bir kazanç hayal edilebilir mi? Medine’ye gitti. Daha göçmen… Kısa sürede Medine’nin her şeyine hakim oldu. Medine’nin en zengin… Kuyumculuk, silah, ticaret, para işi ellerinde bulunan Yahudileri kısa sürede Medine’den uzaklaştırmadı mı? Böyle bir şeyi hayal etmek mümkün mü? İşte Allah’ın yoluna girerseniz başınıza gelenlere de Muhammed (a.s) gibi sabrederseniz, hiçbir şey sizi yıldırmazsa sonunda sizde buna benzer başarılar elde edersiniz. Elde etmeseniz ne olur? Zaten ahiret var? Ne olacak ki yani? Sonra Resulullah’ın vefatından sonra İslam, Kuzey Afrika’nın en uç noktalarına, Asya’nın da Çin, bugün Doğu Türkistan’ın olduğu yerlere ulaştı. Ama Ömer’den (r.a) sonra Kurandan ciddi bir uzaklaşma başlayınca Müslümanlar bu defa birbirleriyle dövüşmeye başladılar. Bugün hala Müslümanlar birbirleriyle dövüşmeye devam ediyor. Bundan da yararlananlar Müslümanların düşmanları… Allahu Teala ayette şöyle buyuruyor. “Huvellezî ersele rasûlehû bil hudâ” “Resulünü bu huda (Kuran) ile gönderen odur.” (Tevbe 33) Esas olan Kurandır. Uhud Savaşında Resulullah’ın vefat ettiği haberi yayılınca Allah ayet indirdi. “Ve mâ muhammedun illâ rasûl, gad halet min gablihir rusul” “Muhammed sadece bir resuldür.” Getirdi kitabı tebliğ edip gitti. Kitap elinizde… “efeim mâte ev gutilengalebtum alâ ağgâbikum” “O ölür ya da öldürülürse gerisin geri mi döneceksiniz.” (Ali İmran 144) Tevbe Suresi 33. Ayette de Allahu Teala şöyle diyor. “Huvellezî ersele rasûlehû bil hudâ” “Resulünü bu huda (Kuran) ile gönderen” Kuran elimizde artık… “ve dînil haggı” “hak dinle gönderen” (Tevbe 33) Yani bu öyle bir din ki buna kimse itiraz edemez ama tabi çok çok iyi biliyorsunuz ki bir sürü ayetlere yanlış anlamlar vererek yeni bir din oluşturulmuş. Bunu gayet iyi biliyorsunuz artık… Bir tarafta mezhepler tamamen Kurandan uzak bir din… Öbür tarafta tarikatlar Kurandan tamamen uzak bir din yaşayışı… İşte İslam bu… Adeta sakın ha Müslüman olmayın der gibi bir hava var. Şimdi Allah’a şükür sosyal medya, şu bu falan sebebiyle bunlar tartışılmaya başlandı. Daha önce insanlar bu konularda soru sormaya korkuyorlardı. Bir şey dersem acaba bana kafir derler mi diye… Dün Adana’dan bir genç aradı. Hocam sosyal medyada şu var, falan yerde bu var. Benim zihnim iyice allak bullak oldu dedi. Sorgulamaya başladım. Kafir olurum diye korkuyorum. Niye korkuyorsun dedim. Sen sonuna kadar sorgula dedim. İşte esas böyle mümin olursun dedim. Sonuna kadar sorgula… Kuranı Kerim’in doğru bir mealini oku. Ondan sonra Allah’ın izniyle kurtulursun dedim. “Huvellezî ersele rasûlehû bil hudâ ve dînil haggı” “Resulünü bu kitapla ve hak dinle gönderen odur.” “liyuzhirahû aled dîni kullihî” “Bütün dinler üzerine bunu hakim kılsın diye” (Tevbe 33) Şu ana kadar oldu mu? Olmadı. Eğer Ömer’den (r.a) sonra o çizgi devam ettirilebilseydi kısa sürede olurdu. Ama maalesef Kuran çizgisinden uzaklaşma birden bire önlerine açılan dünyalığa sarılma var. Ömer’in (r.a) çok hoşuma giden bir sözü var. “Zorluklara sabrettik ama zenginlikler karşısında hiç sabredemedik” diyor. Hakikaten elinize maddi imkanlar geçtiği zaman önünüze günahın bütün kapıları açılır. Orada sabretmek kolay değildir. Ama hayatımızı sonuna kadar sabırla geçirmek zorundayız. Yani durum ve şartlar ne olursa olsun asla Allah’ın emrinden uzaklaşmadan yolumuza devam etmemiz lazım. İşte o bizi bekliyor. Bugün artık bu dini bugün ki sosyal medyadan da yararlanarak bütün dünyaya tebliğ etme mecburiyetindeyiz. Çünkü biz ne kadar Allah’ın kuluysak Svalbard’da yaşayanlarda, Norveç’te yaşayanlarda, Görnland’de de, Kanada da… Dünyanın neresi aklınıza gelirse… Yaşayan herkeste aynı şekilde bizim gibi Allah’ın kuludur. Bu Allah’ın kitabına onlarında ihtiyacı vardır. Rusya’da olsun, Avrupa’da olsun, Amerika’da olsun. Yaptığımız sohbetlerde bana yapılmış en küçük itirazı hatırlamıyorum. İnternetten zannedersem tamamına yakını vardır. Bizim sitelerde… Bakın bakalım ki tek kelime ile bir itiraz var mı? Çünkü Kuranı Kerim’den anlattığınız zaman Kuran Allah’ın ayeti, sizler her biriniz Allah’ın ayetisiniz. Onlarda dinleyen insanlarda dünyanın neresinde olursa olsun hepsi Allah’ın ayetidir. İtiraz etmeleri mümkün değil ki… Haklı olduğunu görüyorlar. O zaman bu fırsatı çok iyi kullanarak bütün dünyaya yaymamız lazım. Cenabı Hakkın huzurunda da hiç olmazsa büyük bir işi başarmış olarak gitmek nasip olur. Allahu Teala önceki resullere neler çektiğini anlattıktan sonra şöyle diyor. “ve lâ mubeddile likelimâtillâh” “Allah’ın sözlerini değiştirecek hiçbir şey yoktur.” Allah’ın sözlerinin yerine hiçbir şey geçmez. Allah koyduğu kuralları değiştirmez. Allah’ın sünneti değişmez. Sünnet, Allah’ın elçi gönderdiği toplumlarda uyguladığı kanundur. Dolayısıyla sabredecek, onunla beraber inananlar da sabredecek. Karşı gelenlerde daha öncekilerin başlarına gelenlere katlanacaklar. Onların başlarına da gelecekler. “ve legad câeke min nebeil murselîn” “Sana o elçilerin haberlerinden bir kısmı zaten geldi.” (Enam 34) Kuranı Kerim’de nebiler niye anlatıyor? Bize örnek olsunlar diye…
“Ve in kâne kebura aleyke iğrâduhum” Bak bu çok önemli… Demek ki Muhammed’e (a.s) onların yaptıkları çok ağır gelmiş. “Onların senden yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse eğer” “feinistetağte” “Eğer gücünde yetiyorsa” “en tebteğıye nefegan fil ardı” “yerin içerisine bir tünel açmaya gücün yetiyorsa” “ev sullemen fis semâi” “ya da göğe merdiven dayamaya gücün yetiyorsa” “feteé’tiyehum biâyeh” “Onlara bir mucize getirebilecek durumdaysan” Yap hadi bakalım. Yapamazsın. Böyle bir şeye senin gücün yetmez. Demek ki Muhammed’i (a.s) o kadar üzüyorlarmış ki bunun karşısında ne yapacağını şaşırdığı için Allahu Teala bu derece ağır bir ifadeyle onu şey yapıyor. Ayetin bitişi de çok önemli… “ve lev şâallâhu lecemeahum alel hudâ” “tercihi Allah yapsaydı elbette ki onların hepsini doğru yolda toparlardı.” (Enam 35) Ama tercihi onlara bıraktı. Sen onları zorla yola getiremezsin. “felâ tekûnenne minel câhilîn” “Sakın cahillik yapanlardan olma.” (Enam 35) Bunu kime söylüyor? Muhammed’e (a.s). Bize öğretilen bir nebinin böyle bir davranışı olur mu? Bize böyle bir nebi öğrettiler mi? Ama böyle birisi bize örnek olur. Bakın insanlara Allah’ın dinini anlattığınız zaman karşınıza çıkan tepkileri Allahu Teala burada kimin adıyla bize anlatıyor? Muhammed’in (a.s) adıyla… Demek ki hepimiz bu tür sıkıntılarla karşılaşabiliriz. Yani demek ki bazen o kadar sıkıyorlar ki bu adamlara karşı ben ne yapayım diyecek noktaya geliyor. Onun için sakın ha cahillerden olma. Ne diyor? Tercihi Allah yapsaydı herkes mümin olurdu, sen insanları mümin yapmak zorunda değilsin ki… Kimseyi mümin yapmak senin görevin değil. Sen sadece tebliğde bulun. O onun kararı… İster kabul eder, ister etmez.
“İnnemâ yestecîbullezîne yesmeûn” “Sana kulak veren anlamak için dinleyenler sana olumlu cevap verirler.” (Enam 36) Gerçekten anlamak için… Geçende birisi geldi. İçeride bana soru soruyor. Cevap verirken hemen başka tarafa çekiyor. Kardeşim bu soruyu sorma ya da dinle… Niyeti yok. Dinlemek istemiyor. Onun kafası da farklı işte… Suudi Arabistan’dan biri gelmiş. Hisham ve Cemal Hocayla aralarında geçen şey… Sen ayet okuyunca ne diyordu?
Hisham ALABED: Sizin görüşünüz diyordu.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ayet okuyor… Adam Medine’de üniversitede hoca… O sizin görüşünüz diyor. Cemal Hoca yani bizim Arapça sitenin yöneticisi… Hisham bizim Fransızca sitenin yöneticisidir. Her ne kadar Arap olsa da… Fransızlar onun Fransızcasını çok beğeniyorlar. Arapça sitenin yöneticisi olan Cemal Hoca ilgili ayetlerle sistemi anlatınca ona ne dedi?
Hisham ALABED: Bu ayetleri biliyorum dedi.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Hayır, arkasından ne dedi? Ne yani biz millete Abdülaziz BAYINDIR mezhebine girin mi diyeceğiz dedi. Ya da Süleymaniye Vakfına uyun mu diyeceğiz? Yani buranın da adını ezberlemiş. Bunlar ayet okuyor, bende ayet okuyorum adam da böyle diyor. Kapıdan çıkarken ne demişti? Ben buraya tartışmak için gelmedim gibi bir şeyler dedi.
Hisham ALABED: Biz anlattık her şeyi sende ne var dedik. Onda bir şey yok ki… Tartışmak için gelmedim dedi.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bir de şu var. Hiç susmuyor. Yani iyi niyetli olmak var, kötü niyetli olmak var. Ne yaparsan yap insanları yola getiremezsin. Senin vazifen doğruları anlatmaktır. Onun için Allahu Teala şöyle diyor. “İnnemâ yestecîbullezîne yesmeûn” “Dinleyenler sana olumlu cevap verirler.” Adam dinliyor muydu? Kesinlikle dinlemek istemiyordu. Ayetleri okuyoruz kesinlikle dinlemek istemiyordu. “vel mevtâ” “ölüler” Adamlar ölü gibi davranıyor. “yeb’asuhumullâhu” “Allah o ölüleri tekrar diriltecek.” “summe ileyhi yurceûn” “Sonra onun huzuruna döndürülecekler.” (Enam 36)
Allah hepimize doğru yolda gitmeyi nasip eylesin. Hepimizi rızasına 38:08 sn. anlaşılmıyor. eylesin. İşte burada görüyorsunuz. Çok ciddi bir imtihandayız. Cenabı Hakka tam güvenmemiz lazım. Allah ile aramıza hiçbir şeyi sokmamamız lazım. Allah ne diyorsa o deyip hayatımızı sürdürmemiz lazım. Bunu yaparken de etraftan çok büyük tepkiler alacağımızı unutmayalım. İşte Allah’ın bütün resulleri bu tepkileri almıştır. Onu da baştan bilirsek başımıza gelen olaylardan dolayı asla rahatsız olmayız. Sonuç kimin? “vel âgıbetu lilmuttegîn” “Sonuç müttakiler içindir.” (Kasas 83) Yani sonuç kendisini yanlışlardan koruyan insanlar içindir. Yani sonuna kadar kendimizi yanlışlardan koruduk mu Allah’ın izniyle dünyamızı da başarmış oluruz, ahireti de… Zaten burada kim kalacak ki? Şöyle zihninizi yoklayıp bakın. Hiç o büyük, büyük insanlardan kim kaldı? Herkes gidiyor. Ölmeyen yok ki… Herkes ölüyor. O zaman ölümsüz olan ahireti öncelemek lazım.
Geçen haftada söylemiştim. Çok hoşuma gittiği için gene size tekrar söyleyeyim. Büyük Larousse ansiklopedisinin bende yazarlarındanım. 1985’de çıkmıştı. 12 Eylül ihtilali daha yeni olmuştu. Türkiye’de gazeteler her gün şu kadar kişi şöyle oldu, bu kadar kişi böyle oldu… Ateizm, dinden uzaklaşma, Hıristiyan olma haberleriyle doluydu. O gazetenin önemli yazarları da bu ekip içerisinde bulunuyordu. Hoca bu haberlere inanıyor musun diyorlardı. Merkezdeki adamlardı. Hiçbirisine inanma diyorlardı. O haberlerle gençlerin zihinlerini karıştırmak istiyorlardı. Şu kadar genç Hıristiyan oldu, bu kadar genç böyle oldu, şöyle oldu… Tabi orada çok hatıram var da… Bir gün onların başı olan Adanan BENK bey bana gelip… Bu dediğim 1985’den önce… 1983 veya 1984 olabilir. Bunlar kendilerine ateist yani dinsiz diyorlar. Ya hoca düşünüyorum da eğer ahiret varsa her şeyi bırakıp ömrü ibadetle geçirmeye değer… Tabi şurada ne kadar ömrümüz var ki.. En fazla 150 sene yaşayan bile duymuyoruz, 100 sene dedim. Bırak Allah’ını seversen, 100 milyon sene olsa ne olur? Bir gün bitmeyecek mi dedi. Matematikte bir kural vardır. Sonsuz karşısında bütün rakamların değeri sıfırdır. Bu öyle bir kumardır ki böyle karlı bir kumar yeryüzünde yoktur dedi. Hadi bir kumar oyna da göreyim dedim. Yanımdan kalkıp gitti. Ama bana çok güzel bir ders oldu. Şimdi okuduğumuz ayetlerin arasına bakın. Ben ateistim diyen kişi ahiretin varlığına inanmış mı, inanmamış mı? İnanmış. Bu kadar… Yani çevrenize bakın. Herkes biraz duygusallıktan uzaklaştığı zaman bunu ortaya koyar. Onun için biz kendi hayatımızı ona göre şey yapalım. Bir gün bitecek. Öldükten sonra kimse arkamızdan yanlışlarımızı söylemesin. Şöyleydi, böyleydi diye anılsın. Allah’ın huzurunda da güzel karşılanalım. Allah cümlemize huzurunda güzel bir şekilde karşılanmayı nasip eylesin. Cehennemin hışırtısını bile duymadan doğru cennete giden kullarından olmayı nasip eylesin.