Euzu billahi mineş şeytanir racim
Bismillahirrahmanirrahim.
Bu gün Talak suresine başlıyoruz. Her surenin başında yer alan besmelelerin kısaca bir mealini veriyoruz biliyorsunuz.
Bismillahirrahmanirrahim; rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla.
Rahman kelimesi yanlız Allah’ta olan bir özelliği anlatan Allah’ın merhametini belirten bir kelimedir. Merhameti sonsuz demektir. Güçlü olan birinin merhameti yapacağı iyilikle ortaya çıkar. Dolayısıyla buna iyiliği sonsuz diyebiliriz. Çünkü insanlardan hiç kimse iyiliği sonsuz olamaz. İyiliği sonsuz olmak sadece Allah’a mahsus olan bir iyiliktir.
Rahim kelimesi insanlar için de kullanılabilir. Ona da ikramı bol diyebiliriz. Böylece bismillahirrahmanirrahimin meali: iyiliği sonsuz ikramı bol Allah’ın adıyla şeklinde olur. İyiliği sonsuz ikramı bol Allah’ın adıyla.
“Ya eyyuhen nebiyyu: ey peygamber”
“İza tallaktumul nisae fe tallikuhunne li iddetihinne: kadınları boşadığınız zaman iddetleri içerisinde boşayın”.
“Ve ahsul iddete: ve iddeti sayın”
“Vettekullahe rabbekum: rabbiniz Allah’tan çekinin”.
“La tuhricuhunne min buyutuhinne: onları evlerinden çıkarmayın”
“Ve la yahrucna: onlar da çıkmasınlar”
“İlla en’yetine bi fahişetin mubeyyineh: açık bir fahişelik olarak yapmış olarak gelirlerse başka”.
“Ve tilke hududullah: bu Allah’ın koyduğu sınırlardır”
“Ve men yetadde hududullahi fe kad zaleme nefsehu: kim Allah’ın koyduğu sınırları aşarsa kendine kötülük yapmış olur, kendini kötü duruma sokmuş olur”.
“La tedri: bilemezsin”
“Lealallahe yuhdısu ba’de zalike emra: belki Allah bundan sonra bir şey ortaya çıkaracaktır”(TALAK 1).
“Fe iza belagne ecelehunne: sürelerinin sonuna ulaştıkları zaman”
Yani bekleme sürelerinin sonuna ulaştıkları zaman.
“Fe emsikuhunne ma’rufin: kadınları güzellikle tutun”
“Evfarikuhunne bi ma’ruf: yada güzellikle ayırın”.
Yani örfe, geleneğe ve kuranda anlatılan hükümlere göre tutun yada ayırın.
“Ve eşhidu zevey adlin minkum: içinizden güvenilir iki kişiyi de şahit getirin”.
“Ve ekımuş şehadete lillahi: şahitliği de Allah için doğru yapın”.
“Zalikum yuazu bihi men kane yu’minu billahi vel yevmil ahir: işte bu size yapılan öğüttür, Allah’a ve ahiret gününe inanana yapılan bir öğüttür”.
“Ve men yettekillahe yec’al lehu mahraca: kim Allah’tan korkarsa Allah ona bir çıkış kapısı açar, çıkış oluşturur”(TALAK 2).
“Ve yerzukhu min haysu la yahtesib: hiç beklemediği yerden Allah onu rızıklandırır”.
“Ve men yetevekkel alallahi: kim Allah’a güvenirse, Allah’a dayanırsa kendini Allah’ın koruması altına sokarsa”
“Fe huve hasbuhu: Allah ona yeter”.
“İnnallahe baligu emrihi: Allah işini sonuna ulaştırır”.
“Kad cealallahu li kulli şey’in kadra: şurası kesin ki Allah her şey için bir ölçü, bir standart koymuştur”(TALAK 3).
İşte buraya kadar anlatılanlar da talakın bir kimsenin eşini boşamasının standardıdır.
Şimdi kısa bir özetle hızlı bir şekilde okuduk ayetleri. Okuduklarımızın kısa bir özetini çıkaralım. Sonra detaya geçeriz.
Bir insan karısını boşamak istiyor. İddeti içerisinde boşaması lazım. İddet kadının boşamdıktan sonraki bekleme süresidir. Bu süre içerisinde kadın kendi başına kalabilecektir. Kendi başına kalması demek eşiyle ilişkiye girmemesi demektir. Kadın adetliyken zaten kendi başınadır değil mi? Eşiyle birlikte olamaz. O zaman adetliyken kadın boşanamaz. Adetten temizlenmiş de eşiyle ilişkiye bir kere olsun girmişse o dönem içerisinde kendi başına olamamışır. Daha sonra bunların ayetlerini de okuyacağım. Şimdi başlangıç olarak anlatıyorum. Dolayısıyla eşiyle ilişkiye girdiği temizlik döneminde de kadın boşanamaz. Yani bir kimse karısını adetliyken boşarsa boşama geçersizdir. Karısıyla ilişkide bulunduğu temizlik süresi içinde boşarsa boşama gene geçersizdir. Eşiyle ilişkiye girmediği temizlik döneminde karısını boşamak isteyen boşar. Sonra iddeti saymaya başlar. Kim? Erkek, boşayan. Eğer kadın adet görüyorsa kadının üç kere temizlik süresinin geçmesi lazım. Yani eşiyle ilişkiye girmeden üç temizlik süresi geçirmesi lazım. Bu temizlik süresinin ne zaman başlayıp ne zaman bittiğini kadın mı bilir? Erkek mi bilir? Kadın bilir! Kadın bilir ama Allah sayma görevini erkeğe vermiştir. Üç kere temizlik dönemi geçirecek, bu süreyi erkek sayacak.
Hamile ise doğuma kadar. Adetten kesilmişse yada adet görmüyorsa. Yani bazı hanımlar vardır normal adet görmez. Uzar da gider. Bunlar da üç ay iddet beklerler. Bu süreyi sayma görevi erkeğe verilmiştir. Erkek eşini ilişkiye girmediği temizlik döneminde boşar. O andan itibaren iddeti saymaya başlar. Bu süre içerisinde eşini evden çıkaramaz. Eşi o evde kalmak zorundadır. Eşi de çıkamaz. “Hadi ben babamın evine gidiyorum” diyemez. Yada erkek;”hadi babanın evine” diyemez. Ancak kadın açık bir fahişelik yapmışsa yani ıspatlanabilir, dört şahitli ıspatlanabilir bir fahişelik yapmışsa, o zaman evden çıkarılır. Yada kocanın kendisinin görmesi lazım gayrı meşru ilişkiyi, o zaman çıkarılır. Başka yok efendim pencereden baktk, telefonla konuştu, mesajlaştı, onunla olmaz. Bu süre içerisinde kadın yani bu bekleme süresini kocasının evinde geçirir.
Şimdi bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Yani bir kadını boşadığı zaman iddetini erkeğin sayması. Evden çıkarmaması kadının da çıkmaması. Fahişelik yapmışsa ancak o zaman çıkması Allah’ın koyduğu sınırladır. Kim bu sınırları aşarsa kötülüğü kendisine yapar. Çünkü Allah belki bir çözüm ortaya çıkaracaktır. Yani boşanmış olan kadın ve erkek. Erkek karısını boşadıktan sonra o süre içerisinde kadın kocasıyla aynı evde kalınca bir müddet sonra koca boşamaktan vazgeçebilir. Çünkü bu süre içerisinde kadının kocasını ikna etmesi için her türlü imkan kendi elindedir. Kaç göç yok. Kocasına karşı kendisini istediği kadar güzel gösterebilir. Kocasına kendini celbetmek için her şey yapabilir. Yani bu üç aylık süre içerisinde yani yaklaşık üç ay. Bu süre içerisinde eğer problem hala çözülememişse artık ondan sonra fazla ısrar etmenin bir anlamı kalmaz.
Bir de şahit tutmak gerekiyor. Hem boşamanın başında hem de sonunda.
“Fe iza belagne ecelehunne: kadınlar sürelerinin sonuna vardılar mı”. Yani o bekleme sürelerinin son noktasına geldiler mi
“Fe emsikuhunne bil ma’ruf: isterseniz o kadınları marufa göre ( iyilikle, güzellikle, dinin koyduğu kurallara uygun bir şekilde aileyi yürütme kaydıyla) tutarsınız”. Yani boşanmaktan vaz geçersiniz.
“Evfarikihunne bi ma’ruf: yada güzellikle onları ayırırsınız”.
“Ve eşhidu zevey adlin minkum: içinizden güvenilir iki kişiyi de şahit tutun”(TALAK 2). Güvenilir iki şahit.
İşte boşama bu. Bunların tamamı kişinin karısını bir kere boşamasıdır. Okuduğumuz ayetlerin sonunda AllahTeala;
“Kad cealallahu li kulli şey’in kadra: Allah herşeyin standardını koymuştur”
Buyuruyor. Şimdi bakın, insanların bir standardı vardır değil mi? Hatta değişik ırkların, değişik soyların, değişik boylarında kendine göre standardı vardır. İşte meyvelerinki, her türlü meyvenin, kainata bakın C.Hakk herşeye bir standart koymuştur.
“Kad cealallahu li kulli şey’in kadra”(TALAK 3)
Bir ölçüsü var. Bu ölçü olmazsa olmaz. İşte boşanmanın ölçüsü de burada anlatılandır. Buna göre demek ki bir insan, bunun tamamı bir tek boşama. Bir kişi bu şekilde boşamayı bir kere daha yapabilir. Üçüncü kez karısını boşarsa tekrar onu geri alma imkanını kaybeder. Zaten örfte de öyledir. Hani insan bir kere hata yapar bağışlanır. İkinci hatasında da bağışlanır mı? Bağışlanır değil mi? Üçüncüsünde? Artık kusura bakma bir değil iki değil üç denir, değil mi? İşte bu Talak suresinde anlatılan talak bu. Yani adetli değilken. Eşiyle ilişkiye girmediği temizlik döneminde bir kere boşar. Üç kere temizlik döneminin geçmesinin sonuna kadar eşi evden çıkmaz. Koca da çıkaramaz. Eşi de çıkamaz Allah’ın koyduğu yasaktır. Bu süre sonunda isterse eşine döner, isterse güzellikle ayrılırlar. Bu bir kere boşamadır. Böyle bir kere daha yapar. Ama üçüncü kere boşadığı zaman, artık bu şartlara uyulmaz. Üçüncü kez boşadığı zaman artık o evde durmasına gerek yok kadının. Bir daha bunlar geriye dönemeyecekleri için bu şartların tamamına uymak gerekmez.
Kuranı kerimde evlenme ile ilgili ayetler var. Bu ayetlerden herhangi birinde evlenirken şahit tutun diye bir şey okudunuz mu? Okuyan var mı? Hafızlar da var. Burada da var mesela, hafız kızlar var. Okudun mu öyle bir şey? Kuranda evlenme sırasında şahit tutma ile ilgili bir emir yok. Peygamberimizin bize ulaşan sahih hadislerinde de yok. Şimdi mezhepler evlenmede şahitliği esas almışlardır. Peygamber(sav)’in söylediği şudur;
“Nikahı ilan edin”.
İlan için de def çalınır. Şimdi böyle bir çalgı aleti yani def çaldığınız zaman; bir düğün var. Kim evlenmiş? Falan ile falan. Sizin istediğiniz de duyar istemediğinizde. Değil mi? Öyle değil mi? Evliliği herkesin duyması lazım. Ama evliliği iki şahitle sınırlandırırsanız, o zaman bugün olduğu gibi aman kimseye söylemeyin dersiniz gizli nikahlar olur. Evliliğin ilan edilmesi lazım. Bir de ailenin onayı lazım. Aile yoksa yetkili makamın onayı lazım. Evlilik öyle. Orada zaten bir sürü yanlışlıklar var. O tarafa şey yapmayalım zaman zaman onu anlatıyoruz zaten. İşte kuranı kerimde AllahTeala talak adıyla, yani erkeğin boşama hakkını anlatan bir sure indirmiş. İşte bu suredeki hükümler böyle.
Tekrar başlıyorum ayetlere.
“Ya eyyuhen nebiyyu: ey peygamber”
“İza tallaktumun nisae”. “tallaktum” filinin faili erkeklerdir. Kadınlar mefuldur. Onun için talak erkeklere ait bir boşama hakkıdır. Kursnı kerim kadınlara da boşama hakkı vermiştir, onun adı talak değildir. Adı nedir? İftida!
Onun sistemi farklı. Çünkü evlenme sırasında erkek karısına bir mal verir. Erkek karısını geçindirir. Dolayısıyla geri dönüşte, yani siz buraya bir yoldan geldiniz değil mi? Aynı yolu takip etmezseniz başka yere gidersiniz. Geri dönüş de o yoldan. Kadın kocasında mal aldığı için kendi ayrılacaksa o malı verir ondan sonra ayrılır. Ve onun sistemi farklıdır. Kadınların istismar edilmemesi için de C.Hakk hükümler koymuştur o ayrı bir konu.
Geleneğimizde iftida “hul” adıyla anılır, bu hul kelimesi erkeğin onayına bağlı olarak kadının mal vererek kocasından ayrılması şeklinde olur. Yani sonuçta onaylayan erkektir. Yani kadına boşama hakkı verilmemiş gelenekte. Ama kuran ve sünnette bu vardır. Erkeğin onayına bağlı kalmaksızın mahkeme kararıyla yada hakemlerin kararıyla kadın kocasından aldığını geri vermek şartıyla, durum ve şartlara göre kocasının baskısı falan varsa o zaman durum değişir. Bunun şartları ayrı. Kadının boşama hakkı var. Ama talak erkeğin boşama hakkıdır. Şimdi bizim geleneğimizde kadına hakkı verilmediği için bu defa şaşırtıcı bir uygulama yapılmıştır. Evlenme sırasında erkeğin karısına boşama hakkını vermesi gibi bir şey var. Böyle bir saçmalık olmaz. Yani evlenme sıradında Allah’ın verdiği hakkı bir insan tutup da başka tarafa veremez. Kadının hakkı belli, boşama hakkı. Erkeğin hakkı belli. Talak erkeğe ait olan bir boşama hakkıdır. Şimdi bizim gelenekte, nasıl olsa bizim cemaatimiz bu tür sözlere alıştı. Yavaş yavaş halkımız da alışacak, başka çaresi yok. Yani bu toplum da alışacak. İslam alemi de bu kelimelere alışacak. Ama siz epeyce alıştınız Allah’a şükür. Bizim geleneğimiz kuranı kerim dışında oluşmuştur malesef. Zaten bugün çektiğimiz sıkıntıların temelinde de o var. Fıkhımız kuranın dışında oluşmuş, kelamımız kuranın dışında oluşmuş, tefsirimiz bile kuranın dışında oluşmuş. Onun için bu fıkıh mezheplerinin hiç birinde sistem kurulurken şu okuduğumuz sure esas alınmamıştır. Şimdi burada Allah ben bir standart koydum diyor ya, değil mi? Bu standardın dışına çıkılır mı? Ne dersiniz? Çıkılır mı? Ondan sonra “hududullah” diyor “Allah’ın çizdiği sınırlar” diyor. Kuranı kerimde hududullah kelimesi fazla geçmez, bir kaç yerde geçer. Bunlardan bir tanesi mirasda geçiyor hududullah kelimesi. Mirasta Allah’ın hududu ciddi anlamda çiğnenmiştir. Gerçi biz onu hiç anlatmadık burada. Çünkü miras meselesi zor bir mesele. Talebelere anlatıyoruz anlatıyoruz anlamakta zorlanıyorlar. Zor bir konu, onun için burada onu pek anlatmak istemiyorum. Orada çiğnenmiştir C.Hakkın koyduğu sınırlar, ciddi manada,çiğnenmiştir. Ondan sonra en fazla talak konusunda hududullah kelimesi geçer; Allah’ın koyduğu sınırlar. Ve bu sınırlar talakta tümüyle aşılmıştır. Yani erkeğin boşama hakkı denen olayda hududullah diye bir şey kalmamıştır tamamı aşılmıştır. En başta bizim meşhur mezhepler talak sistemlerini kurarken talak suresine göre kurmaları gerekirken bu sureyi cımbızla bir iki cümlesini almak suretiyle olması gereken yerde değil başka yerlerde kullanmışlar, bu sureyi esas almamışlardır. Bu sureyi esas almayınca Bakara suresinde geçen talak ayetlerini de doğru değerlendirme imkanlarını elden kaçırmışlardır. Onu doğru değerlendirmeyince talak ile ilgili hadislerin doğru değerlendirilmesi mümkün olmamıştır. Sonuçta müslümanların karşısına hilkat garibesi bir ucube şekline bir talak sistemi çıkmıştır. Adamın kafası bozuldu karısına, şimdi ben bugün camiden çıktım birisi geldi. Hocam dedi birisi karısını üç talak ile boşadı. Yani karısına demiş boşsun boşsun boşsun demiş. Şimdi bunlar tekrar kurulabilir mi bu aile. Mevcut dört mezhebe göre bu aile bitmiştir. Tekrar kurulma imkanı yoktur. Ama bu fetvanın ne kuran ile, ne sünnet ile, ne fıtrat ile en küçük bir ilgisi de yoktur. İşte elinizde kuranı kerim var siz kendiniz okuyorsunuz. Talak suresi diye bir sure. Onun için her derste görüyorsunuz yani. İşimiz çok büyük gerçekten, çok yapmamız gereken şeyler var. Çok şeyler yapmamız gerekiyor. Mesela dört mezhebe göre de bir insan karısını adetliyken boşarsa boşama geçerlidir. Bir insan karısını ilişkiye girdiği temizlik süresinde boşarsa boşama geçerlidir. Haramdır ama geçerlidir derler. Acayip bir şey. Bir anda üç kere boşarsa bitti, zaten evlenme imkanı yok. Böyle olunca da bu defa başka oyuna şey yaparlar. Kadını anlaşmalı bir şekilde başkasıyla evlendirirler. O evlenir gerdeğe girer sonra boşar, bu da son derece çirkin. Tabi mizahlara konu oluyor, hulleci diye anlatılıyor. Haklı, haklı. Yani mubarek islam dininin o büyük güzelliği bizim yanlış davranışlarımız sebebiyle mizahlara konu edilecek hale getiriliyor. Bugün müslümanlar olarak bütün hayatımızı kuranı kerime göre yeniden şekillendirme mecburiyetimiz var. İşte kefere karşısında ayakta duramamamızın sebeplerinden bir tanesi de bu. O kadar çok sebepler var ki bir tanesi de bu.
“Ya eyyuhen nebiyyu iza tallaktumun nisae: ey peygamber kadınlarınızı boşamak istediğiniz zaman”
“Tallikuhunne li iddetihinne: iddetleri içinde ” fi iddetihinne” demektir “iddetleri içinde boşayın”.
Bu talak ile ilgili olarak en sahih olarak kabul edilen bir hadis vardır. Yani Peygamberimize ait olduğu konusu aşağı yukarı ittifakla kabul edilen bir hadis vardır. Abdullah Bin Ömer halife ömerin oğlu Abdullah. Karısını adetliyken boşamış. Durum Peygamber(sav)’e bildirilince Ömer’e diyor ki. Hz.Ömer demiyorum. Hazret kelimesi şu anda Türkiye’de farklı bir mana kazanmıştır, sayın anlamına geliyor da. Ama aslında hazret demek hazır olan manasınadır. Yani bir inanç vardır; büyükler zikredildiği zaman ruhları hazır olur. Şimdi Ömer dediğiniz zaman hemen ruhu buraya gelir. Onun için hazret derler. Bu da tam bir iftiradır, hurafedir, yanlıştır. Bu yanlışa alet olmamak için hazret kelimesini kullanmamak lazım ama alışmışız bazen farkına varmadan kullanıyoruz. Bu hazret kelimesi arapça da falsn kullanılmaz. Arapça da kullanırlar, nasıl kullanır; adam yanında bulunan kişiye der. Hazratek der yani sen buradasın ya anlamına. Türkçe de hazret şu anda hazır olma manasında kullanılmıyor. Artık sayın manasına gelmiştir de, fakat bu işin böyle bir geçmişi var. Bu geçmişin kalıntılarını temizleme uğruna bu kelimeyi kullanmamakta fayda var. Yoksa bugün Türkiye’de hazret kelimesini kullananlar, ama hazreti kullananlar da mesela sıradan bir insana hazret derseniz hemen itiraz ederler değil mi? Mesela hazreti Ahmet, arkadaşına Hazreti Ahmet desen, Hazreti Mehmet desen ne derler? Olurmu öyle şey derler değil mi? Yani ancak kutsal kişilere hazret denir. Dolayısıyla bu kelimeyi kullanmamak gerekir. (Salondan bir şey söylendi, duyulmadı32:07 dk). Efendim. Allah heryerde hazırdır da AllahTeala için pek problem yok. Fakat diğerleri için esasen kullanılıyor. AllahuTeala zaten her yerde hazır ve nazırdır. (Salondan bir şey söylendi duyulmuyor 32:30.dk). Dil bakımından itiraz etti, arapça bakımından.
Şimdi Ömer, mesela bizim kitaplara bakın eski kitaplara Ömer der, en fazla r.a der Allah razı olsun der, o kadar. Başka bir şey yok. Bizde başına bir şey katmadın mı eksik kalır. Bu gelenek böyle oluşmuş ya. Bir de kutsallaştıracaksınız.
Ömer geliyor Peygamber(sav)’e diyor ki; bizim Abdullah böyle böyle yaptı ya Rasulallah. Peygamberimiz sinirleniyor, söyle ona karısına dönsün diyor. Adetliyken karısını boşamış ya. Kadın temizlensin, bir daha adet görsün, tekrar temizlensin eğer boşamak istiyorsa o zaman ilişkiye girmeden boşasın. Bu Allah’ın (işte bu ayeti okuyor) emrettiği boşamadır. Şimdi o adetliyken boşadığı zaman demiyor ki temizlensin, temizlendikten sonra boşasın demiyor Peygamberimiz. Sen bir an önce kadından ayrılmak istiyorsun, yani boşamaman gereken bir zamanda boşuyorsun ya sana bir ceza vereyim sen de geciktir. Bu temizlik süresinde değil bundan sonraki temizlik süresinde ancak boşayabilirsin diyor Peygamberimizin ifadesi. Bu Allah’ın emrettiğidir diyor. Bir de şöyle şey yapın. Şimdi bir insanın karısını boşamasıyla ilgili olarak çok ciddi bir şey yok. Yani mahkemelerde insanlar boşamak için uğraşmıyorlar, karısını boşamak isteyen. Kocasından ayrılmak isteyenin bir mahkeme safhası var onu daha önce anlatmıştık. Yani birbirlerinin kirli çamaşırlarını ortaya çıkarmak, aleyhte şahitler bulmak falan, filan. Gerek yok gayet kolay. Kolay ama uygulaması çok zor. Şimdi, öyle bir zamanda Allah erkeğe boşama yetkisi veriyor ki karısı adetten temizlenmiş, karısına olan arzusu en üst noktaya çıkmış. Demek ki öyle kafam bozuldu, sinirlendim, bilmem ne, falan filan, böyle bir kadın boşama yok. Ve ondan sonra da yaklaşık üç ay aynı evde kalıyorlar. Aynı evde kalıyorlar, tabi ayrı yataklarda yatıyorlar. Çünkü kadın kendi başına bekleyecek. Ama erkek isterse bu süre içerisinde vazgeçebilir. Ama vazgeçmesi de şarta bağlı.
“Ve buuletuhunne ehakku bi reddihinne fi zalike in eradu ıslaha”(BAKARA 228). Kocaları bu süre içerisinde karılarına dönme hakkına sahiptirler. Madem süre sonunda dönebiliyorlar süre içinde öncelikle dönebilirler. Ama bir şartla; iyi niyetle yapıyorlarsa. Kadın kötü niyeti keşfederse, o zaman dönüşü kabul etmeyebilir. Ama kötü niyeti keşfetmek çok zordur, ayetlerde AllahTeala bu konuda çok ağır uyarılarda bulunuyor. Az önce sınırlardan bahsettik hududullah kelimesi bir mirasta geçiyor. Bir zıhar vardır, orada geçiyor. Bakara 187’de oruç ile ilgilidir, bir de orada geçiyor. Oruç ike ilgili olarak geçiyor. Ondan sonra, onun dışında da hep talak ile ilgili. Onun dışındakilerin hepsi talak ile ilgili. Bu sınırları sakın aşmayın diyor. Ama sınırların hiç birisi kalmamıştır. AllahTeala ısrarla bu sınırları aşmayın diyor, hepsi aşılmıştır.
Aynı evde kalacaklar, erkek iddeti sayacak. Karısına soracak, adet oldun mu? Boşadığı karısına. Temizlendin mi? Allah öyle bir görev veriyor ki erkeğe kadının cinselliğiyle alakalı bir görev veriyor. Ona ilgisini ateşleyecek görevler veriyor. Sayma görevi erkeğe ait. Bazıları diyor ki, efendim diyor kadının bu beklemesi hamile olup olmamasının anlaşılmasıyla alakalıdır. Kadının hamile olup olmaması üç kere adet görüp temizlenmenin birincisinde anlaşılır zaten. İkinciye, üçüncüye gerek yok. AllahTeala burada diyor ki bunun sebebini anlatırken;
“La tedri leallallahe yuhdısu ba’de zalike emra: Bilemezsin belki Allah bundan sonra bir şey ortaya çıkaracaktır”(TALAK 1).
Yani aileyi yeniden kuracaktır. Yani bunun sebebi kadının hamile olup olmaması değil. Sebep ailenin yeniden kurulması için ortamın hazırlanmasıdır. Evet boşamaya müsade etmiş ama öyle şartlar koşmuş ki hadi boşayabiliyorsan boşa. Ha boşadın, tamam boşa. Ondan sonra da AllahTeala garanti veriyor, diyor ki; siz eğer diyor; “Ve men yettekullahe: kim Allah’tan korkarsa” boşanan karı kocadan hangisi. Boşamayı haram kılmıyor. Tamam yapın. Ama Allah’tan korkarsanız üzülmeyin. Allah ona bir çıkış yolu açar, ister kadın ister erkek olsun. Hiç beklemediği yerden ona rızık verir. Böyle de bir garanti veriyor. Yeter ki siz bu şartlara uyun.
Bu süre içerisinde kadın çıkar babasının evine giderse yada erkek karısını kovarsa bu defa ne olur? Araya başkaları girer değil mi? Başkaları girer. Mesela bir gazetede okumuştum. Adam karısından ayrılmış. Boşanmamışlar ama karısı babasının evine gitmiş. O da karısını getirmek için evin kapısına gitmiş. Adamı orada kadının kardeşleri öldürmüşler. Araya başkaları girdiği zaman problem iyice çözümsüz hale geliyor. Başkalarını sokmuyor C.Hakk. Onları aynı çatının altında üç ay içerisinde yaşıyorlar. Üç ay geçmiş hala problemleri giderilmemişse artık birlikte yaşamalarının bir anlamı yok. Demek ki birbirlerine karşı sevgileri saygıları kalmamış. En azından erkeğin kalmamıştır. Bu aile öyle birşeydir ki tek taraflı yürümez. Sadece kadından olmaz sadece erkekten olmaz, iki taraflı olması lazım. Ve kuranı kerimde evlenmede şahit şartı yok ama boşanmada şahit şartı vardır. İşte ayeti okuduk. Hem başlangıçta tespit edeceksiniz hem bitişte. Çünkü yarın birisi der ki beni falanca zaman boşadı birisi der ki filan zaman boşadım. Birisi der ki yok efendim boşadığı zaman ben adetliydim, birisi diyor yok değildin. Yok olmaz, bu çok ciddi bir iş. Onun için hem başta hem sonda şahşitle tespiti gerekir. Bunu nereden çıkarıyoruz? Eğer burada “fe eşhidu” olsaydı, arapça bilenler için diyorum. “Fe işhidu” fa harfi kullanılsaydı bir sıralama anlamı taşırdı. Ama “vav” harfi kullanıldığı için burada sıralama yok. Bu işin hem başı hem sonuyla alakalıdır. Çünkü her ikisininde tespite ihtiyacı vardır. Sürenin bitimiyle alakalı, başlangıcıyla alakalı, aradaki geçen şeylerle ilgili şahitle tespit edilir. Ondan sonra da ayrılma meydana gelirse gelir. Ayrıldıktan sonra isterlerse yeni bir nikah ile tekrar birleşebilirler. Sonra bir daha ayrılırlarsa bir daha birleşebilirler. Şimdi şöyle bir düşünün, bugünkü yaygın uygulama islam aleminde asrlardır yapılan uygulama. Bir adam ben karımı üç talakla boşadım yada Anadolu’da üçten dokuza şart olsun ben seni boşadım. Yada sadece şart olsun gibi kelimeler kullanılarak adam karısını boşadımı artık o andan itibaren kadın bu kişiye haram. Haram olunca ne yapacaklar? Mecburen ayrılacaklar, evden çıkıp gidecek. Haram, aynı çatı altında yaşayamazlar ki. Yabancı. Bunların pişman olma imkanı var mı? Yok. Ya böyle şey olur mu? Allah insana bir çıkış yolu göstermez mi? Pişman olsa da faydası yok. Bin defa pişman ol neye yarar ki? Kadın orada ağlayacak, erkek burada ağlayacak. Ondan sonra dolaşacaklar. Bu tür adamlar dolaşır dolaşır en son bize gelirler ondan sonra sevinerek giderler. Bu senemiydi geçen senemiydi, daha iyi bilir bizim çocuklar da. Şimdi ben tarihi tam hatırlamıyorum. Birisi bir kavanozla bal göndermiş. İşte kendi ürettiğim baldır diye. Nereden? Kastamonudan mı, Zonguldaktan mıydı neydi. Birisi getirdi, hiç tanımadığım bir adam. Hocam bizim köyde falanca adam siz tanımazsınız size bir bal gönderdi. İyi Allah razı olsun, hayırdır? Niye? Dedi ki bu adam karısınınüç talakla boşamış. Fakat ne kadın ayrılıyor ne erkek ayrılıyor. Aynı evi ikiye bölmüşler, bir tarafta kadın yaşıyor bir tarafta erkek yaşıyor. Altı yedi sene böyle yaşamışlar. Fetva aramış aramış en son gelmiş bana. Ben demişim ya bunda birşey yok gidin de birlikte yaşamaya devam edin. Adam da sevinmiş. Benim için o bal çok tatlı oldu. Çünkü sembolik değeri başka yani onun. Bal değil artık o. Bir sembolik değeri var. Yani bu sıkıntılar ne acayip şeylerdir. Bu islam aleminde dert çekiyorlar. Şimdi, islam alemi bir adım daha ileri attı, İbni Teymiye’nin fetvasına dayanarak bir mecliste verilen üç talakı bir talak saymaya başladılar. Yani adam bir anda karısına boşsun boşsun boşsun derse bir talak olur. Peki burada karısına boşsun dedi, ondan sonra gitti mutfakta boşsun dedi, ondan sonra da gitti öbür odada dedi bunun da çaresi yok. Gerçi bak şunu söyleyelim; İbni Teymiye’nin hakkını yememek lazım. İbni Teymiye’nin fetvası şu talak suresine dayanıyor. Tamı tamına burada anlatılan gibi. Fakat ben şeye hayret ediyorum; Suudlular İbni Teymiye’yi yere göğe bırakmazlar. Ama bu fetvalarından hiç mi haberleri yok. Hayret ediyorum yani. Onu nereden bulmuşlar. Onu uyguluyorlar. Halbuki İbni Teymiye’nin fetvasına da luzum yok, ya Allah’ın ayeti var. Şimdi bana gelenlere veriyorum Talak suresini oku bakayım buradan kardeşim. Okuyor! Ne anladın? Haa diyor, buna göre biz hiç boşanmamışız ki diyor. Mesela geçende öyle oldu. Hah bak gördünmü sen anladın.(Salından bir şey söylendi duyulmadı 46:52dk). Ütü, yemek işlerini daha sonra konuşuruz özel olarak)
Şimdi, işte tekrar edeyim. Süre bitiyor. Bir insan burada anlatıldığı gibi karısını boşamış. Üç ay aynı çatı altında kalmışlar. Üç ayın sonunda ayrılmaya karar vermişler yada dönmüş. Bu üç ay kelimesini yaklaşık olarak söylüyorum. Çünkü üç kere temizlik kadının yaklaşık üç ay sürer. Eğer adetten kesilmişse zaten üç ay. Hamileyse doğuma kadar. Adet görmüyorsa yani bazı kadınlar düzenli adet görmezler, o da üç ay. Bu kadar süre aynı çatı altında kalmış ve ayrılmışlar. Sonra tekrar nikahlanmışlar. İkinci kez adam boşamış kadını. Gene aynı şartlarla birbirlerinden uzak kalmışlar. Sonra tekrar birleşmişler. Bir daha boşamış. Böyle bir adam sizin yanınıza gelse buna ne dersiniz? Dese ki; ya işte. Fıtrat olarak ne dersiniz? Ya kardeşim bu oyuncak mı? Böyle şeymi olur hadi yürü demezmisiniz? Bak fıtrat bunu gerektiriyor. Bunun kuranı kerimde yeri var mı? Var. Hatırlayın, Musa(as) hızırla arkadaşlık etti. Hızır ne demişti ona? Sen dayanamazsın demişti. Ya dayanırım! O zaman bana bir şey sormayacaksın ha dedi değil mi? Birincisinde sordu. Ne dedi Hızır? Ben sana dememişmiydim dayanamazsın diye. Ne dedi? Ya unuttum kusura bakma dedi. E peki dedi, tamam unuttuysan unuttun. Şimdi bunu birinci boşama gibi düşünün. İkincisinde sordu. Ben dememişmiydim dayanamazsın diye. Haa dedi bir daha sorarsam benimle arkadaşlık etme. Artık özrün sonuna ulaşmış oldu. Bir dahası kaçıncı olur? Üçüncü! Üçüncüyü sorunca Hızır dedi ki; “haza firaku beyni ve beynik: bu benimle seni ayırır artık”(KEHF 78). Ondan sonra artık daha birlikte olamadılar değil mi? Fıtrat. Yani Allah insanları böyle yaratmış. Bütün dünyada böyle. O adam üç ayrı kez karısıyla birleşmiş, ondan sonra hiç onun yüzüne bakmaz kimse. Ama o Zonguldağın mı? Artık Kastamonu’nun köyünde olan kişiye herkes üzülür, acır ya böyle şey mi olur der. Çünkü adam bir türlü içine sindirememiş karısından ayrıldığını. Kadın da sindirememiş. Böyle ayrılma olmaması lazım diye düşünüyorlar, 5-6 yıl habire araştırmışlar, nihayet bize geldiler. Ve aslında bizim yaptığımız da hiç bir şey yok. Bizim yaptığımız tek şey var, biz diyoruz ki Allah ne demişse doğrudur o kadar. Buyrun Allah’ın kitabı. Ve siz bir kitabı açtığınız zaman o kitapta bir konuyu araştırıyorsanız, bir yerde konu başlığı varsa oraya bakarsınız değil mi? İşte konu başlığı. Surenin adı Talak. Adı öyle. Oraya bakmayıp da nereye bakacaksınız. Ve şimdi siz islam aleminin hali perişanının sebeplerinden bir tanesini daha görmüş oldunuz değil mi? Malesef durum böyle. AllahTeala’nın kuranda anlattığı talak öyle bir talak ki siz bunu dünyanın her yerinde alnı açık yüzü ak olarak anlatırsınız, dinleyen herkes hayran kalmak zorundadır. Çünkü fıtrata uygun. Son derece tabii. Herkesin kafasına yatan bir şekildedir. Bu sene Çekoslovakya’dan bir öğrenci gelmişti bize. Çek Cumhuriyeti’nden. Çek Cumhuriyeti’nden bir öğrenci gelmişti. Benim derslerime de girdi. Yüksek lisans öğrencisiydi. Ben ona islam hukukuyla ilgili her anlattığımda şunu söylüyordum; bak diyordum, tabiatta gördüğün her şey, yani fıtri olan. Senin mantığında soru kalmayacak şekilde anlayabileceğin şeydir islam hukuku. Eğer fıtrata ters geliyorsa anlayamamış olabilirsin, o islam hukuku değildir. Sonra boşanmayı anlattım bu şeyi. Kendisine de verdim ingilizce bir kuranı kerim. Şimdi buradan sen de takip et dedim. Güzelce bir takım sorular sordu. Tamam mı dedi, tamam. Şaşırdı kaldı. Şimdi siz kuranda olan şekilde anlatırsanız adam karısını boşadığı zaman adetli olmayacak karısı. Eğer adetten temizlenmiş de eşiyle ilişkiye girmemiş olacak. Çünkü kadın adetliyken boşamak kolaydır. Kadın da sinirli olur, erkek de yaklaşamadığı için eşine erkek de sinirli olur. O zaman kolayca boşarsın karıyı. Allah o zaman boşamayı geçersiz saymış. Eşin temizlendi, temizlik döneminde ilişkiye girerse zaten adam muradını almış olur, boşaması kolay olur. Gene kolay boşar. Allah öyle bir an’a bağlıyor ki erkeğin eşine arzusu doruk noktasında. O zaman boşama kararını veriyorsa mutlaka arada ciddi bir problem var. Kadın adetten yeni temizlenmiş. Eşiyle ilişkiye girmemiş, o anda boşayacak. Ondan sonra da iddet sonuna kadar aynı çatı altında kalacaksın, kadının adet görüp görmediğini erkek sorup o sayacak. Yani o süre içerisinde de Allah erkeği kadının cinselliğiyle, yani karısının cinselliğiyle irtibatlı olarak görevlendiriyor. O sürenin sonuna kadar kadın evden çıkmayacak, siz de çıkaramayacaksınız. Eğer bunların tekrar birleşme ümidi varsa birleşirler. Yoksa süre bitti güzellikle ya ayıracaksın yada tutacaksın. Tutmana fırsat veriyor. Bu mezheplerin talak meselesi kuranı kerimib hiç bir ayetine uymaz. Peygambere efendimizin hadislerine de uymaz. İşte bunun tamamı, Allah da diyor; ben bunun standardını belirledim diyor. Ayette okudum ya;
“Kad ceaallahu kulli şey’in kadra”(TALAK 3).
Ve şahit tutacaksın, baştan ve sondan şahit tutacaksın. Şahitler de tabi doğrulukla şahitlik yapacaklar. Bunun tamamı bir talak olacak. Adam aynı şeyi bir kere daha yaparsa aynı şartlara uygun olarak, o ikinci talak olacak. Ama artık üçüncüsünde aynı şartlara gerek yok. Tıpkı Hızır(as) olayında olduğu gibi üçüncüsünde artık kusura bakma denir bitti. Bir değil iki değil üç. Çünkü Hızır(as) üçüncüyü de yaptıktan sonra Musa(as)’dan hemen ayrıldılar değil mi? Sadece gerekçelerini anlattı o kadar. Peki şimdi bu talak suresinde olan talak.
SORULAR VE CEVAPLAR
Bismillahirrahmanirrahim
SORU: Elimdeki mealde şöyle yazıyor; “Onları evlerinizden kovmayın”. Yani ” La tuhricuhunne min buyutihinne” ayeti “evlerinden çıkarmayın”(TALAK 1).
Bu hangi meal. Muhammed Esed’in mealimi? Eğer bir tercüme hatası değilse bu bağışlanması imkansız bir suç dememiz lazım. Yani buna hata demek mümkün değil. Ben şimdi size izah edeceğim. Muhammed Esad’in meali değil mi? Eminsiniz. Tamam.
Şimdi bak, “Onları evlerinizden kovmayın”. Bir kere burada kovma kelimesi yok ayette.
“La tuhricuhunne: onları çıkarmayın”.”Min buyutuhinne: kendi evlerinden”.
Yani o eve kadının evi diyor Allah, kocanın evi demiyor. Onun için evlerinizden değil evlerinden. Çünkü süre bitene kadar o ev o kadının evidir. Kocasının evi değil. Tabi kocasının da evidir. Süre bitene kadar o evi o kadının evi sayıyor AllahTeala. Onun için “kovmayın” kelimesinin kullanılması mümkün değil. Zaten “ve la yahrucne” var “onlarda kendilerini kovmasınlar” mı denecek.
Şöyleymiş; “onları evlerinizden kovmayın ve açıkça hayasız davranışlarda bulunmadıkça onlar ayrılmak zorunda bırakılmasın”. Tabi parantez içerisinde, “zorunda bırakılmasın” kısmı parantez içerisinde. Böyle bir anlam olamaz. Ayrılmasın’ı ayrılmak zorunda bırakılmasın şeklinde almış. Böyle bir anlam olamaz. Yani bu hata falan değil. Buna hata demek hatadır. Böyle bir tercümeye hata demek hatadır. Bu bir hata falan değil.
Açıklama kısmında da şöyle yazılıymış; mesela kocalarının onların hayatlarını idameyi teminden vazgeçmeleri suretiyle, bu özel talimat boşanan kadının evini kendi iradesiyle terk etmesini yasak olduğunu göstermez. Yani hangi tarafını şey yapalım. Deveye demişler ki boynun eğri. O da demiş ki nerem düz. Onun gibi bir şey.
Ayette AllahTeala diyor ki;
“La tuhricuhunne min buyutihinne”. Kendi evleri diyor kadınlara. Evlerinizden demiyor, evlerinden çıkarmayın. “Ve la yahrucne: onlar da çıkmasınlar”. “İlla en ye’tine bi fahişetin mubeyyineh: açık bir fahişelik yapmış olurlarsa başka”.
Sonra bu Allah’ın koyduğu sınırlardır diyor. Sınırda muhayyerlik olur mu? İstersem çıkarım istersem çıkmam olur mu? Çıkarsan ne olur? Zararı kendine yaparsın. Bu aile yeniden kurulacakken başkaları devreye girer kurulma imkanı ortadan kalkar. Fitne girer araya. Anlatabildim mi? Yani böyle bir meal olmaz.
SORU: Finans kurumlarının vermiş olduğu kar payları kafamızı karıştırdı. Faiz mi? Şayet faiz ise kullandığımız bu miktarı fakirlere mi vermemiz gerekir?
CEVAP: Finans kurumları bankalara ait kanuna tabi tutuldular. Bankalarla şu anda aynı kanun geçerli finans kurumlarında. Finans kurumlarının yapıp bankaların yapamayacağı bir tek iş var, finans kurumları bankaların yaptığı her işi yapar ama bankalar leasing yapamazlar. Yani finansal kiralama dediğimiz işlemi yapamazlar. Bir de finans kurumlarına ruhsat verilen murabahadır,mudarebedir,müşarekedir. Yani ticari ortaklık, sermaye ortaklığı, ve ticaret yapamazlar. Şimdi bunun manası şu; finans kurumları bu günkü kanuna rağmen isterlerse faize girmeden işlem yapabilirler. Ama isterlerse bankaların yaptığı bütün işlemleri yasal olarak yaparlar. Daha önce yapamıyorlardı. Ama biz onların içlerinde uzun süre kaldığımız için sürekli işi ticaretten faize doğru kaydırdılar. Onun için benim şahsen güvenim yok. Ama şu anda böyle yapmıyorlar şunu yapıyorlar diye kesin olarak söylememiz mümkün değil. Yani söyleyebileceğimiz şu; onların kendi zorlamalarıyla ki bende ilgili yerlere müdahale ettim başarılı olamadık onlar başarılı oldular. Bankaların yapabileceği bütün işlemleri yapabilecek konuma getirdiler kendilerini. Ve bankaların yapamayacakları leasingi de yapabiliyorlar. Ayrıca isterlerse ticaret de yapabilirler. Bankalar onu da yapamazlar. Ama hangisini yapıyorlar? Bu konuda kesin bir şey söyleyemediğimiz için artık kendilerine soracaksınız ama bilmiyorum artık ne ölçüde güvenebilirsiniz verdikleri cevaplara, o size kalmış bir şey. Şimdi şu anda verecekleri şey tamamen faizdir demek kolay değil. İsterlerse faize girmeden işlerini yürütebilirler. Ama ne yapıyorlar onu bilmiyorum.
Evet sorulan iki tane soru böylece bitti. Başka soru kalmadıysa. Var mı Ataullah? İnternetten gelen sorular.
Aynı soruyu sormuşlar. Finans kurumlarıyla ilgili. İşte üç aylık elde edilen faizmidir diye. Ben şimdi geçen hafta söyledim ya. Benim bu kurumlarla herhangi bir ilişkim kalmamıştır yani. Aşağı yukarı iki sene oldu. Herhangi bir ilişkim kalmadı. Dolayısıyla onların yaptıkları hiç bir işlemde benim en küçük bir sorumluluğum yok. Bana sordukları herhangi bir şey yok. Onu çok açık ve net olarak. Çünkü piyasada hala bunu böyle zannedenler varmış. Onu duyduğum için geçen hafta söyledim. Ama az önce söylediğimin aynısını söyleyeceğim. Yani şimdi bu kendilerine verilen yetkiyi nasıl kullanıyorlar, o konuda bir şey söylememiz mümkün değil. Ama o kanunun olmaması lazımdı. O kanun asla çıkmamalıydı o şekilde. Asla çıkmamalıydı. Çünkü daha önceki faizciliği yasaklayan hükümlere rağmen faize doğru ciddi manada zorlama vardı, şimdi nasıl güvenebileceğiz.
Peki, bu arada çay esnasında bir arkadaşımız soru sordu bunlar internetten gelenleri not etmeye devam ederken. Konuşma sırasında Allah heryerde nazır ve hazırdır ifadesini kullanmıştım. Selefilerin, işte, Allah göktedir şeklinde birşeyleri var. Allah gökte değildir diyenlere çok kötü şeyler söylüyorlar. Allah heryerdedir ifadesini söyleyen AllahTeala’dır.
“Ve huve meakum eyne ma kuntum: siz nered olursanız olun O sizinle beraberdir”(HADİD 4)diyor.
Allah sizinle beraberdir demek ne olur? Her yerde vardır demektir değil mi? Ondan sonra;
“Ve nahnu akrabu ileyhi min hablil velidi: biz ona şah damarından daha yakınız”(KAF 16).
Bu da Allah Teala’nın sözü. Allah semadadır! Tamam da sema ne? Dünya nerede peki? Dünya nerede? O zaman Allah yücedir demektir. Allah semadadır demek Allah yücedir demek. Elbetteki yücedir. Bunu zaten inkar eden birşey yok. Bir de
“Er rahmanu alel arşisteva: arşın üzerine istiva etmiştir”(KAF 5)
ayeti kerimesi var. Bu tür şeyler Peygamberimiz(sav) zamanında hiç problem olmamış. Çünkü kuranı kerim halkın konuştuğu dille inmiştir. Yani herkesin anlaması lazım. AllahTeala diyor ki;
“Ve ma erselna min rasulin illa bi lisani kavmihi li yubeyyine lehum: gönderdiğimiz her peygamberi mutlaka kavminin diliyle göndermişizdir ki onlara her şeyi açıklayabilsin”(İBRAHİM 4).
Halkın konuşmadığı dili peygamber kullanırsa, mesela işte bir yüksek dil kullanırsa, ne bileyim ilim adamlaronın, şairlerin kullandığı dili kullanırsa vatandaş anlar mı? Halkn diliyle. Onun için kuranı kerime bakın. Kuranı kerimde bir tane uzun cümle bulamazsınız. Çok kısa cümlelerdir. Çok kısa. Çünkü insanlar kısa cümleleri anlarlar. Evet uzun uzun ayetleri görürsünüz ama onların hepsi kısa kısa cümlelerden oluşmuştur. Sokakta uzun cümlelerle kimse konuşamaz. Siz bir arkadaşınızla konuşurken de uzun cümle kuramazsınız. Onu yazarken insanlar düşünür düşünür uzun uzun cümleler yazar. Ondan sonra okutsn da anlayamaz.
– Anlayamadım!
– Senin seviyen buna yetmez kardeşim
Bu bir birlerine karşı şey yapmak içindir. Kuranı kerim kısa cümlelerledir ve sokaktaki insanın, halkın diliyledir.
Arş kelimesi kuranı kerimde Belkıs ile ilgili olarak da geçer.
“Ve leha arşun azim: onun büyük de bir arşı var”(NEML 23).
Yani? Tahtı var. Türkçemizde de koltuk derler bugün. Başbakanlık koltuğunda kim oturuyor. Tayyip Erdoğan lturuyor! Peki başbakanlık koltuğu diye bir koltuk var mı? Hiç öyle bir koltuk duydunuz mu şimdiye kadar? Ama öyle denir değil mi? Başbakanlık koltuğunda şu kişi oturuyor! Öyle bir koltuk yok ama. Cumhurbaşkanlığı koltuğunda falanca adam oturuyor! Burada kastedilen nedir? Makamdır! Yani başbakanın oturduğu koltukla falancanın oturduğu koltuk aynıdır aslında, ne fark eder. Yani maddi olarak. Dolayısıyla bu tip şeylerde,
– Efendim rahman arşa istiva etti, istivanın manası şudur, istivanın manadı şudur,arşın manası budur, falan filan. Yok şöyledir.
Bu tür şeylere gerek yok. Bunu herkes rahatlıkla anlıyordu Peygamberimiz zamanında, hiç kimse soru sormuyordu. Ne zaman ki arapça bilmeyenler işin içine girdi, bir de işi karıştıranlar. Zaten karıştırmaya başladınmı önce mecazdan başlayacaksın. Ancak öyle karıştırabilirsin. Öylece, yok efendim arş arştır, istiva istivadır, kelime malumdur keyfiyet meçhuldur falan… Ne gerek var kardeşim. Madem Allah’a
“melikin nas”(NAS 2) diyorsun “insanların kralı” diyorsun.
Allah öyle diyor kendisine.
“Ve lillahi mulkus semavatı vel ard: göklerin ve yerin mülkiyeti Allah’a aittir”(NUR 42)
diyorsun, tamam. Yani bir insan, sokakta konuşan böyle anlar. Bir insan başbakansa, cumhurbaşkanıysa koltuğa o oturuyor denir. İşte “er rahman arşisteva” da o dur. Sokakta konuşulan dil budur. Bunu tutupta sağa sola çekmenin bir anlamı yok.
SORU: Ergenik çağına girmemiş 13 yaşındaki kız çocukların ( Her halde kızın kendisi sormuş galiba) günahları yazılmaya başlamışmıdır?
CEVAP: Bunun yaşla alakası yok. Dokuz yaşından itibaren de kız adet görmeye başlayabilir, 13’de de olur, 15’de de olur. Ama 15 yaşını tamamlayıp da hala adet görmeye başlamamışsa onu adet görmeye başlamış sayarız.
Ne zaman günahları yazılır? Adet görmeye başladığı andan itibaren. Çünkü artık o andan itibaren daha çocuk değildir, büyüktür. Büyüklerin bütün sorumluluklarıyla sorumludur. O zaman başlar.
SORU: Akşam sakız çiğnemek günahmıdır?
CEVAP: Sakız çiğnemenin hiç bir zaman günahı yoktur da belki akşam millet evde toplandığı için, birisi sevmiyordur çiğneme demek yerine kızım günahtır diyerek işi kapatmaya çalışmıştır.
SORU: Aliİmran 7’deki müteşabih ayetlerin tevilini Allah’tan başkasının bilebileceğini söylemek küfürmüdür?
CEVAP: Yani müteşabih ayetlerin tevilini Allah’tan başkası bilir diyen bir adam kafir olur mu?
Şimdi bu soru oldukça iyi bir soru. Aliİmran 7. ayeti bir açalım. Şimdi bu ayette hemen sorunun cevabını verelim de sonra detaya geçeriz. Bu ayette AllahTeala diyor ki;
“Ve ma ya’lemu te’vilehu illallah: O ayetin tevilini Allah’tan başkası bilmez”.
Allah’tan başkası bilmez dediğine göre bunu kabul etmek lazım değil mi? Başkası da bilir dersen ne olur? Yanlış yapmış olursun, günaha girersin. Kafir olur mu? Adamın tabi niyetine bağlı olarak kafir olduğunu da söylenebilir. Çünkü ondan sonra gelen ayeti kerimeye değişik manalar vermişlerdir. Vermelerinin de sebebi farklı. Çünkü bu ayet öteden beri islam aleminde en yanlış anlaşılan ayetlerin başlarında gelir. Son derece yanlış bir anlam verilmiş ve bu yanlış üzerine sistemler kurulmuştur. Yani hakikaten bu kadar yapılan affedilmez hatalara rağmen hala müslümanlardan dünyada bahsediliyor olması Allah’ın çok büyük bir ikramı. Çok büyük bir ikramı. Biz şimdi “yok bu savaşta niye böyle oluyor, bu savaşta niye böyle oluyor” diyoruz, müslüman diye bir cemaatin olduğuna siz şükredin. Elinizde Allah’ın kitabı var, ona yapmadığınızı bırakmayacaksınız. Bunu ben sokaktaki vatandaştan bahsetmiyorum ilim adamlarından bahsediyorum. Bizim o saygı değer! kitaplardan bahsediyorum. Sokaktaki adamın yaptığı sadece kendini bağlar ama bir ilim adamı hata yaparsa bütün ümmeti sıkıntıya sokar.
“Huvellezi enzele aleykel kitab: sana bu kitabı indirmiş olan AllahTeala’dır”.
“Min hu ayatun muhkematun kunne ummul kitab: onun bir kısmı muhkem ayetlerdir”.
Muhkem demek; hükmü belli açık,net,rahat bir şekilde anlıyorsun.
“Onlar kitabın anasıdır”.
Ana. Bir yerde ana mı çok olur diğerleri mi? Diğerleri! Ana azdır. Bir evde bir tane ana vardır, diğerleri çok sayıdadır değil mi? Yada bir binada ana taşıyıcı vardır diğerleri çoktur. Her yerde ana azdır.
“Ve uharu muteşabihat: diğerleri de müteşabih ayetlerdir”.
Müteşabihlerdir. Müteşabih demek; benzerler demektir. O ana ayete benzer ayetlerdir. Teşabuh kelimesi iki şey arasındaki benzerlik için kullanılır. Kuranı kerimde sekiz ayette geçer bu teşabüh kelimesi. Biri diğerine benzeyen iki şey için kullanılır. Fakat bizim ulema yedi tanesinde biri diğerine benzeyen iki şey diye mana vermiştir. Bu ayette hiç bir şeye benzemeyen diye bir mana vermiştir müteşabihe. Yani o kadar çok şeye benziyor ki anlayamıyorum manasını; manası anlaşamayan ayet. Özeti bu. Peki muhkemler ana diğerleri muteşabih. O zaman kuranı kerimden bir kaç tane ayet anlayacaksın diğerlerini anlayamayacaksın demektir öyle değil mi? Çok açık bu. Öyle olunca bakmışlar ki bu çok şey, kırpa kırpa getirmişler surelerin başındaki elif-lam-mim, ha-mim gibi kelimeler; bunlar müteşabih demişler. O zaman büsbütün kötü birşey yaptın. Çünkü ana, anayı çoğalttın bu defa işi tam tersine çevirdin. Bir evde on tane ana koydun, bir tane yavru koydun. Hatta yüz tane ana koydun, bin tane ana koydun küçücük bir yavru koydun. Çünkü ayetlere bakıyorsunuz 6000 küsür ayet var, o senin müteşabih dediğin bir kaç tane. Bu daha ters bir şey. Yani öyle bir mana vermişlerdir ki müteşabihe, ne sözlük manasına uyar, ne kuranı kerimde belirtilen anlama uyar, ne fıtrata utar, ne akıla uyar, ne bu konuda Peygamberimizin söylediği bir söz vardır. Hiç. Acayip bir şey. Kendileri çalmış kendileri oynamışlar. Müteşabih demek biri diğerine benzeyen iki şey demektir. İşte burada bir muhkem ayet var, bir ona benzeyen ayet var. Bir de o ikisine benzeyen var. Sonra o ikisine benzeyen, benzeyen,benzeyen o benzerliklerden hareket ederek sistemi kurarsınız. Bir ayet, bakarsınız bir ayet buldun mu, onun ikincisi mutlaka vardır. Onu biraz daha açıklayan. Açıkladığını anlaman için arada benzerlik olması lazım ki bakasın. Ondan sonra onları açıklayan vardır. Sonra onları, sonra onları.. öyle gider. Kuranı kerimde bir de “mesani” kelimesi vardır.
“Allahu ..hadis: Allah sözlerin en güzelini indirmiştir”
“Kitaben muteşabihen mesaniye: bir birine benzeyen ve ikişerlilerden oluşan bir kitap halinde indirmiştir”.
Birbirine benzeyen en az iki şey olur değil mi? Bunlar iki, dört,altı,sekiz,on,oniki,onaltı,onsekiz,yirmi diye gider, siz o benzer ayetleri bulduğunuz an her konudaki en detaylı hükümleri bulursunuz. Yani şimdi vaktimiz olsa da keşke Talak suresinde bunu bir uygulasak. Baksanız ki ne kadar detaylı hükümler var. Bizim bu doğru bildiğimiz yanlışlar kitabında okursanız orada bunu görürsünüz. Doğru Bildiğimiz Yanlışlar kitabının son bölümünde bu müteşabih- mesani konusu izah ediliyor. İlgili kişiler oraya bakabilirler.
Tevil demek; tevil kelimesine de o kadar yanlış anlam vermişlerdir ki bizim ulema. Efendim diyor bir ayetin on tane manası var, bunlardan hangisi doğru. İşte bunlardan bir tanesini bulacaksın. Çünkü gizli bunlar açık değil. Gizli anlamlar. Gizli olduğu için de herkes bulamaz.”Ve ma ya’lemu tevilehu illallah” demişler. Ondan sonra orada dur “rasihune fil ilmihi” yi oraya atfetmişler. “İllallahu rasihune fil ilm: Allah ve ilimde derinlemesine olanlar bilir” demişler. Ki o da metne uymuyor. Hani bizim şeylerde vardır, yöneticiler yönetmelik çıkarır ondan sonra adama dersiniz ki şunu yap. Yönetmelik böyle emrediyor der. Ya sen çıkardın, değiştir! Kendileri yaptı şimdi işin içinden çıkamıyorlar, bir o tarafa bir bu tarafa. Tevil ile ilgili olarak da; ikişerliler diye bir sistem var kuranı kerimde o sistem son derece önemlidir. Bizim zaten size burada farklı şeyler anlatmamızın temelinde bu var. Kurandaki bu ikişerliler sistemiyle biz gittiğimiz için her konuda hiç kimsenin itiraz edemeyeceği ama herkesin hop oturup hop kalktığı sonuçlara varıyoruz. Öyle bir kötü ki, adam bakıyor itiraz imkanı yok.
Eski Tunus müftüsü Muhammed Muhtar Es Sellami vardır Allah selamet versin, uzun ömürler versin. Çok iyi bir alimdir. Yani islam aleminde en önde gelen bir kaç kişiden biridir. Medyatik tarafı yoktur. Çünkü konuşurken çok hızlı konuşur. Öyle halkın anlaması zor. Bir gün Bahreyn’den beraber geldik Türkiye’ye. Onun kırmızı pasaportu var uçaktan inerken ayırdılar bizi de tekrar binerken de beraberdik inetken sonra da beraber. Şehzadebaşında bir yerde kaldı, vakfa da bir kaç kere gitti geldi. Yanına faiz konusunda yazdığım bir yazıyı verdim. Dedim şunu bir okurmusun. Aldı yazıyı Tunus’a gitti. Tekrar Bahreyn’e beraber mi gittik, yok beraber gitmedik galiba. Gene bir Bahreyn’de toplantıya giriyormuş telefon etti geliyorum diye geldi. Gene vakıfta oturduk, Süleymaniye vakfında. Dedi ki; ya senin yazını okudum dedi. Kardeşim dedi, öyle yazmışsın ki kabul etmek mümkün değil. Çünkü tüm geleneğe ters şeyler anlatıyorsun. Diyorsun ki fıkıh kitaplarının anlattığı faiz kuranı kerimin kabul ettiği faiz değildir. Ama öyle bir delillendirmişsin ki itiraz mümkün değil dedi. Hem kabul etmek mümkün değil, hem itiraz etmek mümkün değil. İşte bu noktaya varmanın sebebi kuranı kerimdeki o metoddur. O müteşabih var ya muhteşem bir şeydir. Siz düşünün sosyal hayatta kümeleşmeler hep müteşabihler arasındadır. Yani bir birine benzeyenler. İlimler hep birbirine benzer şeylerin birleştirmesiyle oluşur,değişik ilim dalları. İlişkiler hep öyle olur. Peki tevil ne? Kuranı kerimde tevil ile ilgili de dört tane ayet vardır. Yani dört ayrı şekilde anlatılmıştır. Bak iki,iki mesani. İki tane iki, dört. Tevil bir şeyi hedefine bağlamak demektir. Muhkem ayetin hedefi müteşabihtir. Aslında muhkem de bir yönüyle müteşabih ayettir. Çünkü o buna benziyorsa, bu da ona benziyor demektir. Dolayısıyla iki ayet aradındaki bağ Allah tarafından tespit edilmiştir. O bağı kurmak için ayetler arasında benzerliği koyan Allah’tır. Mesela kısaca bir örnek vereyim ki anlaşılsın. Yani bilenler anlar diğerleriniz artın kusura bakmayın. Zaten bilenler anlasın yeter. Arapça bilenler açısından diyorum. Mesela “et talaku merretan”. Kısa özlü bir hüküm. “O talak iki kerredir”. Arapçada “merre” kelimesi kullanıldığı zaman bir zaman dilimi anlaşılır ondan. “O talak iki keredir”.” Et talak” elif- lam’lı; o talak. Hangi, nerede? Bir yerde anlatıyor demek ki AllahTeala. İşte az önce onuduğumuz;
“Ya eyyuhen nebiyyu iza tallaktumun nisae” anlatıyor, şuraya kadar olan talak. Yani tekrar bittiği zaman dönebiliyorsun. Bütün detaylarını veriyor mu? İşte bu ona benzedi mi? Birinci ayet kısa ikincisi detaylı. Bütün detaylar burada var. Burada anlatılan şekildeki talak iki kere olur. Burada anlatılanın dışındaki talakı zaten Allah kabul etmiyor asla. Öyle bir talak yok. Onun için babanın evine gidersen boşsun, bilmem yağmur yağarsa boşsun, böyle saçmalıklar olmaz. Böyle şey olmaz. Bunlar hiç bir şekilde hüküm ifade edecek şeyler değildir. Çünkü AllahTeala “o talak iki keredir” diyerek sınırlıyor. Üçüncü kez olursa artık talak suresindeki gibi değil. Onu da anlatıyor zaten.
“Fe in tallakaha fe la tahıllu lehu min ba’du hatta tenkiha zevcen gayrah” diyor. “Üçüncü kez boşarsa artık bu kadın ona helal olmaz, kadın ikinci bir kocayla evleninceye kadar”(BAKARA 230).
Bak “et talak”(BAKARA 229) diyor, “İza tallaktum”(TALAK 1)diyor. İkisinde de “talak” kelimesini zikrederek birbirine benzerliklerini ortaya koyuyor. İşte ayetler arası benzerlikleri kuran Allah’tır. Allah’tan başkası bu benzerliği kuramaz. Onun için “ve ma ya’lemu te’vilehu illallah”(ALİ İMRAN 7) der. Yani bu ayetle öbür ayet arasındaki bağlantıyı Allah’tan başkası bilmez. Allah o bağlantıyı kurmuş ve arada benzerlikler koyarak bize gösteriyor. O zaman o bağlantıyı biz oluşturamayız Allah’ın kurduğu o bağlantıları biz ortaya çıkarırız. Ulema kendisi yorum yapamaz. Allah zaten kuranı kerimde her şeyi açıklamış ama o bağlarla açıklamış. İkili ilişkiler. Şimdi mesela bu telefon cihazı değil mi? Bunun üzerinde on tane rakam var. Bu on rakamla kaç tane telefon numarası çevirebilirim? Sonsuz. Bunu için bilmem gereken şey rakamlar arası ilişkiler o kadar. Ayetler arası ilişkiyi de bilip orataya koyabildiğimiz zaman da sonsuz açıklamalar bizim önümüzdedir demektir. İşte bu müteşabih ve tevil ayetler arası ilişkiyi gösterir. Onu kuran AllahTeala’dır, ortaya çıkarma görevi de bize aittir. Ama bunu sıradan vatandaş yapamaz. Bunu kim yapar? AllahTeala diyor ki;
“Kitabun uhkimet ayatuhu sümme fussilet: bu bir kitaptır ki ayetleri muhkem kılınmış”.
Yani kısa özlü şekilde. “Sonra açıklanmıştır”. Açıklayan kim?
“Min ledun hakimin habir: hakim ve habir olan Allah tarafından”(HUD 11).
Peygamber tarafından açıklanmamıştır. Peygamberimiz kuranı açıklamaz. Peygamberimizin hadislerini okursanız, bir de ayetler arası ilişkiye bakarsanız o hadislerin kuranda zaten olduğunu görürsünüz. Yeter ki bu ilişkileri kurun. Kuranda var olanı bize zaten söylemiştir Peygamberimiz. Ve Peygamberimizle ilgili olarak C.Hakk ne diyor;
“Le kad kane lekum fi resulillahi usvetun hasene: Allah’ın resulünde sizin için güzel bir örnek vardır”(AHZAB 21). Dolayısıyla Allah’ın rasulünün her sözü, her uygulaması kuranın uygulamasıdır. Kuranda zaten var olanı bize gösteriyor ama bunu araştırıp orataya çıkarmak bizim için kolay olmadığından dolayı Peygamberimizin söylediklerine uyar, kolay yoldan işimizi hallederiz. Ondan sonra;
“Kitabun fussilet ayatuhu: bu bir kitaptır ki ayetleri açıklanmıştır”
“Kur’anen arabiyyen: arapça okuyuş olarak açıklanmıştır”
Kimin için açıktır?
“Li kavmin ya’lemun: bilenler topluluğu için”(FUSSİLET 3).
Ondan dolayı biz vakıfta hiç bir çalışmayı tek başımıza yapmayız. Bak burada da üç kişi çıkıyoruz sizin karşınıza. Çünkü hemen birşeyde Enes Hoca yada Yahya hemen müdahale ederek bana yardımcı oluyorlar. Ama bizim geleneğimizde alim tek başına çalışır. Onun için de bir sonuca varamamışlardır. Kuranı anlamak istiyorsanız çok iyi arapça bilenlerle ekip çalışması yapacaksınız. Herkesin arapça bilmesine lüzum yok. Şimdi mesela biz burada Rasim hocayla kuran üzerine çalışıyoruz. Rasim hoca hiç arapça bilmez. Hiç arapça bilmez. Ama kendi ilim dalında uzmandır. İyi bir felsefecidir. Bizim arapça bilmiş olmamız yetiyor onn için. Yani o ekibin içerisinde herkesin arapça bilmesine gerek yok ki. Ama ekibin içerisinde mutlaka iyi arapça bilenler olması lazım. Çünkü kuranı kerim arapça olduğu için. O zaman kuran demek ki ekip çalışmasıyla ancak anlaşılabilir. Anlaşılabilir dediğim yani detaylı anlama. Yoksa gene anlarız. Bunu şuna benzetebiliriz; bir ormana girdiniz. Yeni doğmuş bir çocukla gidin o çocuk ormandan istifade eder mi? Eder, temiz havasından. Biraz büyük bir çocuksa o da oynar, zıplar, çiçeklerini toplar daha çok istifade eder. Bir başkası gelir odununu götürür istifade eder. Bir başkası suyundan istifade eder, oradaki ağaçların meyvelerinden istifade eder. Ama bir de orman uzmanı geldiği zaman, bir de ağaç uzmanı geldiği zaman onlar daha başka istifade ederler. Yani burada şu anlaşılmasın; kuranı kerimden herkes anlamaz manası değil. Detaylı açıklamalara varmak herkesin işi değildir. İşte orada ilim adamlarına gerek var. AllahTeala diyor ki;
“Ve nezzelna aleykel kitabe tibyanen li kulli şey: sana biz bu kitabı herşeyi açıklasın diye indirdik”(NAHL 89).
O zaman herşey kelimesinden ne anlıyorsanız o dur. İşte bu şekilde baktığınız zaman, mesela işte Rasim hoca bir felsefeci gözüyle bakıyor ve kurandaki felsefeye hayran kalıyor. Bir başka rakadaşımız geliyor iktisatçı gözüyle bakıyor şaşırıp gidiyor. Her defasında ya Allah Allah diyor, biz bunlardan hiç haberdar değildik diyor. Bir üçüncüsü geliyor bir hukukçu gözüyle bakıyor öyle. Kurana yeter ki uzmanları, çünkü kişi o işin uzmanı değilse bulduğu bilginin farkına varamaz. Zaten bulamaz da. Uzmanlar yaklaştığı zaman bütün bilimsel çalışmaların merkezinde olması gereken kitaptır kuranı kerim. Çünkü kainatı yaratan Allah’ın kitabıdır bu. Ama kuranın metoduna göre yaklaşırsanız herşeyi en detaylı şekilde kuranı kerimde bulursunuz. Ama başka şekilde yaklaşırsanız kuranda genel prensipler vardır dersiniz ve çıkarsınız işin içinden.
(Salondan müdahale var duyulmuyor 1:33:23)
İyiki sordunuz orayı. Biriniz sorarsınız diye, yok müfessir değil peygamber efendimiz. Tekrar edeyim, çünkü internetten dinleyenler var.
“Enzelna ileykez zikre li tubeyyine lin nasi ma nunzile ileyhim: sana bu zikri indirdik(kuranı) ki insanlara kendilerine indirileni açıklayasın”(NAHL 44). “Kendilerine indirileni açıklayasın”. Şimdi burada bu “tebyin” kelimesi açıklama manasına da gelir konuşma manasına da gelir. Şimdi AllahTeala diyor ki, şimdi ben sana söyleyeceğim. Aslnda bu sözün cevabını demin verdim ama sorduğun çok iyi oldu.
“Summe inne aleyna beyaneh” de buyuruyor AllahTeala. “Kuranı açıklamak bize aittir”(KIYAMET 19) diyor. Ondan sonra;
“Kitabun uhkimet ayatuhu sümme fussilet min ledun hakimin habir: bu bir kitaptır ki ayetleri muhkem, sonra açıklanmıştır”(HUD 1)
Kimin tarafından? Hakim ve habir tarafından açıklanmıştır. Şimdi peygamberimiz ayetler arası ilişkiyi en iyi bilendir. O iyi anlaşılmamış demek ki. Mesela şöyle bir çalışma yapıyoruz, bizim Doğru Bildiğimiz Yanlışlar kitabına bakarsanız görürsünüz. Ayetler arası ilişkileri kurduğunuz zaman Peygamber Efendimizin söylediği sözleri o ayetlerin içinde zaten görüyorsunuz. Anlatabildim mi? Yani Peygamberimizin sözlerini,onun için bizim konuşmamızda sünneti kurandan ayırma diye bir mantık yoktur. Çünkü sünnet kurana tabidir. Ondan ayırmanın bir anlamı yok. Uymuyorsa zaten değil demektir. Beklersin biraz, anlayamamış olabilirsin. Siz ayetler arası ilişkileri takip ettiğiniz zaman Peygamberimizin sözlerini onun içerisinde görüyorsunuz zaten. Orada zaten var. O var olanı Peygamberimiz anlattığı için, Peygamberimiz kendiliğinden bir şey katmıyor kuranda olanı size aktarıyor. Ama siz bulamamış olabiliyorsunuz. O bir beyandır, açıklamadır doğru, o manada doğru. Ama kuranda olanı açıklıyor size kendiliğinden de bir şey katmış olmuyor. Bizim hangi konuya bakarsanız bakın ulemanın almadığı hadislerin, mesela bir konu ile ilgili Peygamberimizin ağızından çıkan hadislerin biz hemen hemen tamamını kullanırız. Niye kullanırız? Çünkü o ayetler o hadisleri istiyor zaten. Yani o hadisler o ayeti doğru anlayıp anlamadığınızın da bir kontrolü halinde oluyor. Ama mesela bakıyorsunuz, şimdi siz içinizde, siz de hocasınız diğer hoca arkadaşlar için de söyleyeyim. Mesela gidin siz hanefilerin en meşhur kitabı Hidaye vardır. Bugün okuduğumuz konuyla ilgili olarak Hidaye’nin Talak bahsine bakın. Bakın ki burada okuduğumuz ayetlerden herhangş biri o talak bahsinde geçiyor mu? Bir bakın. Gözünüzle görün. Benim burada söylediğim gibi olmasın, lütfen bir bakın. Bakın ki hangi ayet geçiyor. Hiç bir ayetin geçmediğini göreceksiniz. Küçücük bir ayete hiç alakası olmayan bir olay nedeniyle değinilmiştir o kadar. Ve bir bakın ki Peygamberimizin hangi hadisi geçiyor. Ondan sonra da bizim yazdığımız Talak bölümüne bakın, orada bütüm Peygamberimizin ağızından çıkan bütün hadisleri bulacaksınız. İlgili bütün ayetleri de bulacaksınız.
Sonuç şu; Peygamberimiz tabiki açıklıyor ama Peygamberimiz bir ilave yaparak açıklamıyor. Allah’ın zaten kurana yerleştirdiği ama ancak uzman kişilerin bulabileceklerini bize anlatıyor. O da ciddi mana da bir açıklamadır, en güzel bir açıklamadır. Fakat bir ilave yok yani, kurana herhangi bir ilave söz konusu değil. Herhangi bir ilavesi yok Peygamber efendimizin. Onun için;
“Ve ma aler resuli illel belag”(ANKEBUT 18).
Peygamberimizin yaptığı da bize tebliğden ibarettir, başka bir şey değil. Tabi bu dersin son kısmı oldukça ağır yani şeyler, çok uzun saatlerde anlatılması gerekeni bir kaç dakikaya sıkıştırdığımız için elbetteki bir çok şeyi açıklayamadık. Ama tekrar edeyim bunların genişçe açıklanması bizim Doğru Bildiğimiz Yanlışlar kitabında vardır.
SORU: Bugünkü mahkemelerde boşanan insanlar okuduğumuz ayetlere göre boşanmış sayılmıyorlar. İstedikleri zamsn tekrar aile olabilirler mi?
CEVAP: Hayır, boşanmış sayılabilirler de bugünkü mahkemelerde boşananlar. Sayılmazlar dememiz biraz zor. Yani hemen çalakalem bir şey değil. Boşanmış sayılabilirler de sayılmayabilirler de ama genellikle sayılırlar. Tekrar evlenebilirlermiye sıra gelince, zaten bir kere boşandıktan sonra tekrar evlenilebiliyor. İkincisinden sonra tekrar evlenilebiliyor, üçüncüsünden sonra evlenilmiyor. Dolayısıyla bir problem yok tekrar evlenme konusunda.