Vakti Dışında Namaz, Süresinden Fazla Oruç

28 Haziran 2014 tarihinde yayınlandı. görüntülenme Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri

Katılımcı: Öncelikle, bizleri tekrar ramazana kavuşturan Allah’a sonsuz hamd ve şükürler olsun. Hepinizin, bütün İslam aleminin de ramazan aylarının hayırlı ve bereketli olmasını diliyerek başlıyoruz. Bugün farklı bir toplantı yapacağız burada. Biliyorsunuz Süleymaniye Vakfı Din Ve Fıtrat Araştırmaları Merkezi ve Prof. Dr. A. Bayındır Hocamız’ın yıllardır üzerinde çalıştıkları, bu konuda dünyanın çeşitli bölgelerine gidip gözlemler yapyıkları. Allah’ın indirdiği ve yarattığı ayetleri birlikte okumaya çalışarak hükme varmaya, neticeye varmaya çalıştıkları bir çalışmaları var imsak vakitleri ile alakalı. Ve son bir kaç senedir de özellikle ramazan aylarında bu konu oldukça etkili bir şekilde gündeme geliyor. Bu yıl da bugün ramazanın ilk günü olması itibarıyla bu çalışmalarla ilgili hem son durumu öğrenmek hem imsak vakitleri konusunda müslmanları, Allah’ın ayetleri ile bilgilendirmek maksadı ile burada sizlere, bu toplantıyı düzenlemiş bulunuyoruz. Bugün burada hem çeşitli katılımcılarımız internet üzerinden bağlantılarla bizlerle birlikte olacaklar. Hem değerli Hocamız, Prof.Dr. A. Bayındır Hocam, konu ile ilgili gelişmeleri ve çalışmalarını bizimle paylaşacak. Hem de basında çıkmış bir takım fikirleri yada düşünceleri, buradaki çalşmalar ile ilgili değerlendirmeleri de alıp onlarla ilgili görüşleri de burada değerlendirmeye çalışacağız. İlk olarak, geçtiğimiz sene DiyanetTv’de bir konuşma ile Hayrettin Karaman Hoca’nın yaptığı bir konuşma ile başlamak istiyoruz. Orada neden bu kadar kesin bir şekilde bu tavrı takındığımız şeklinde bir soru yöneltiliyor. Onu bir dinleyelim. Daha sonra Hocam’ın bu konu ile ilgili değerlendirmelerini alalım. Evet Hayrettin Karaman Hoca’yı dinliyoruz.

Hayrettin Karaman: İnsanlar kendilerine göre bir takım deliller oluşturup dese ki evet, böyle bir görüş var. Bu cumhurun görüşü ama biz bunu kabul etmiyoruz şu, şu, şu, sebeplerle. Biz bunun daha sonra işte aydınkandığında başladığını kabul ediyoruz. Bu bize göre böyledir ama farklı görüş, farklı içtihatlara da saygımız vardır deseler problem olmaz. Ama böyle olmayıp da tek doğru bizimki, bunun dışında doğru yok, bunun dışındaki görüşler hem batıl hem yanlıştır hem bunu savunanlar, bildikleri halde batılı yanlış savunuyorlar derse işte o zaman polemik oluyor, o zaman hadise çıkıyor, problem o zaman oluyor. İnsanlar, bunu terketmeliler benim şahsi kanaatim.

Diyanet Tv Sunucusu:Yani bir ilim ahlakının olması gerektiğini söylüyorsunuz.

Hayrettin Karaman: Evet. Yani hoşgörülü, musamahakâr, birbirine saygılı, görüşlere saygılı olduğunuz zaman problem kalmaz. İnsanlar bakar ederler, halk bakar eder, kime itimat ediyorsa ona göre ibadetini yapar.

Katılımcı: Evet, Hayrettin Karaman Hoca’yı Diyanet Tv’de yaptığı bu konuşma ile dinledik. Hocam buyrun.

Abdulaziz Bayındır: Şimdi Hayrettin Karaman Hoca, orada sanki konu içtihat ile ilgili bir konuymuş gibi bir değerlendirme yaptı. İşte onların görüşleri doğrudur ama bize göre de doğrudur. Ben şimdi çok iyi biliyorum ki Hayrettin Karaman Hoca, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görüşünün yüzde yüz yanlış olduğundan emindir. Böyle bir konuşma yapmış olmasından da doğrusu hayret ediyorum. Geçen sene yapmıştı. Çünkü biz, Hayrettin Karaman Hoca ile beraber Ayvalık’ta gözleme çıktık. Neyse, o işin başka tarafı. Başka bir yönüne geçelim. Öncelikle, diyorlar ki; neden ramazanda insanların canını sıkıyorsunuz? Bu imsak konusunu ramazanda gündeme getiriyorsunuz. Peki imsak konusu, başka ne zaman gündeme gelebilir? İnsanlar, oruca ramazanda başlıyorlar. Biz bunu yılın her günü zaten sitemizde yayınlıyoruz. Soru soran insanlara her gün söylüyoruz. Ayrıca , geçenlerde biz bir toplantı yaptık. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı toplantıya çağırdık. Geçtiğimiz pazar günü. Her zaman olduğu gibi gene gelmediler. Ondan sonra onlar toplantı yaptılar, her zaman olduğu gibi gene bizi çağırmadılar. Orada Diyanet İşleri Başkanı’nın söylediği çok doğru bir söz var. Uznan olmayanlar bu konuda konuşmasın diyor. Gerçekten, bugünkü sohbette şunu çok iyi öğreneceksiniz ki Diyanet İşleri Başkanlığı, bu konuyu asla bilmiyor. Bak çok net bir şekilde ifade ediyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı, namaz vakitleri konusunu asla bilmiyor. Bunu, burada çok net bir şekilde göreceksiniz. Lütfen bu konularda bundan sonra konuşmasınlar. Lütfen halkın karşısına çıkıp da takvim makvim yayınlamasınlar. Bu milletin dini ile oynamasınlar. Diyanet İşleri Başkanlığı, dini konularda insanları aydınlatmak için kurulmuş bir kuruluştur. Dini konularda insanları yanlışa sürüklemek için kurulmamıştır. Aslında, kuruluş kanununa aykırı hareket ediyor şu anda Diyanet İşleri Başkanlığı. Şu anda değil yıllardır hareket ediyor.

Şimdi öncelikle bir. Bugün göreceğimiz hususları size özetleyeyim. Sacit Özdemir, bir astronom olarak, Diyanet İşleri Başkanı’nın yanında çıkıyor. Diyor ki; eksi 18 derecede fecri sadık olur. Gösterdikleri resimleri de biraz sonra hep beraber izleyeceğiz. Bir kere, bu söz: eksi 18 derecede ufuk aydınlanır sözü, astronomi bilimine yüzde yüz aykırıdır. Hayrettin Karaman Hoca diyor ki; niye bu kadar kesin konuşuyor? Yani şimdi iki kere iki, bazılarına göre dört eder ama bazılarına göre dört onda bir eder desem, herkes bana deli der değil mi? Bu, içtihada konu olan meselelerden değil ki. Bu, çok açık ve net. Dünyanın hiç bir yerinde, hiç bir atmosferik şartta eksi 18 derecede ufukta her hangi bir ışığın belirlenme ihtimali yoktur. Bunu, aslında astronomi bilim adamları, Sacit Özdmir’e şey yapıp kendi aralarından çıkarmaları gerekir. Böyle bir kişi, astronom olamaz. Kendi bilimine ihanet ederek çıkıyor konuşuyor. Bir de bu kadar müslümanın, kaç milyon müslümanın günahını üstleniyor. Bu öyle bir noktaya gelmiştir ki, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu tavrı, bu, C. Hakkın ayetleri ile savaş noktasına gelmiştir. Bu kadar açıkça konuşuyorum. Biraz sonra her şeyi göreceksiniz. Şimdi bu işin bir tarihçesi var. Yani isterseniz o tarihçesi üzerinden konuşalım.

Katılımcı: Takvimin değiştirilmesi ile alakalı Gazi Ahmet Muhtar Paşa. Bu konuda ilk çalışmayı yapan hatta kendisi Osmanlı’da büyük astronom, büyük matematikçi unvanlarıyla anılıyor. 1912 tarihinde de sadrazamlığa getirilmiş.

Abdulaziz Bayındır: Sadrazam, bugünkü başbakan anlamına geliyor.

Katılımcı: Sadrazamlık yapmış bir şahıs. Bu kişinin yaptığı çalışmalar, astronomi ile matematik ile ilgili yaptığı çalışmalarla yeni gözlemler yapılıyor ve bu gözlemlerle hicri, miladi, kameri takvimler, birbirine çevrilme sistemleri oluşturulmaya çalışılıyor. Bu şekilde çalışmaları var Hocam. Ama yani 1900’lü yılların başlarında.

Abdulaziz Bayındır: Ama isterseniz en başta, bugün yapacağımız programı şey yapın da izleyicilerimiz neler izleyeceklerini şimdiden öğrensinler. Bugün, Ekrem Keleş’in HaberürkTv’de yaptığı bir konuşma var, onu da izleyeceğiz. Adnan Ökten Hoca’ya bağlanacağız. Prof. Dr. Adnan Ökden’e bağlanacağız. Kendisi, İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Uzay Bilimleri Ana Bölüm Dalı’nda öğretim üyesi. Yardımcı Doçent Doktor Fatih Orum’a bağlanacağız. O da bize yatsı namazı ile ilgili bilgiler verecek bu konuda. Dr. Hakan Ertok ile bağlantı kuracağız. Kendisi, sahurda vücudun yemek yeme isteği, kısa günlerde gündüz uykusunun etkisi ile ilgili bizi bilgilendirecek. Ve yine Almanya’da ve Avrupa’nın kuzeyinden Almanya civarına kadar Hollanda, Norveç vs. gibi yerlerde bir çalışma gurubu kurup orada gözlemler yapan ve bu kişileri organize eden, onlarla sürekli haberleşme halinde olan Asiye Türkan hanımefendi bizlerle bağlantıya geçecek. O da oradaki gözlemleri neticesinde, orada nasıl, hangi vakitlerde oruç tuttuklarını bizimle paylaşacak. Böyle ilerleyeceğiz.

Abdulaziz Bayındır: Peki tamam teşekkür ediyorum. Şimdi öncelikle şunu şey yapalım. Gazi Ahmet Muhtar Paşa, namaz vakitleri takvimini ilk yapan kişidir. İşte 20.asrın başlarında vefat etmiş olan bir zattır. Gazi Ahmet Muhtar Paşa, takvim yaparken astronominin kurallarına göre hareket ettiğini ifade ediyor. Ve kendi kitabında şunu yazıyor, diyor ki; ben, şimdiye kadar hiç bir şekilde çıkıp gözlem yapmadım. Gazi Ahmet Muhtar Paşa gözlem yapmamış. Fıkıh kitapkarındaki bilgileri veriyor. İşte fecri kazib nasıl olur. Fecri sadık nasıl olur falan. Ondan sonra da tamamen Avrupalı astronomların bilgilerine göre hareket ediyor. Astronomi, bildiğiniz gibi uzay gözlemleriyle meşgul olan bir ilim dalıdır. Onlar için tan demek güneş ışınlarının yıldızlarla kendi aralarına girmeye başlaması demektir ki o vakitte her hangi bir yerde bir ışık göremezsiniz. İşte onu eksi 18 derece olarak tespit etmişler. Eksi 18 derece, ufkun tamamen karanlık olduğu, kue’anın gasakıl leyl dediği zamandır. Yani gecenin en karanlık ve en serin zamanıdır. A. Muhrat Paşa, eksi 18’i almamış. Bazı astronomlar, buna eksi 19 demiş. Onun üzerine 2 buçuk derece daha eklemiş 21.5 dereceye çıkarmış. O da yetmemiş, ona 20 dakika da bir temkin katmışlar falan. Derken, yatsı namazı konusunda da malesef vaktinin dışına taşırılmış yatsı namazı da. Dolayısıyla insanların, geceleri ellerinden alınmış. Bilhassa köy yerlerinde insanlar, yatsı namazı için bekleyemez hale gelmişlerdir. Şimdi, gecenin ortasında ibadet yapılır hale gelmiştir. Bu konuyla ben, 1976’dan beri uğraşıyorum. 1976, şu anda 2014’deyiz. Kaç sene ediyor? 38 sene olmuş. 38 senedir bu konu üzerinde duruyorum. Peki niye duruyorum? İstanbul Müftülüğü’nde fetva işleri ile görevlendirildiğim zaman, şimdi sorumluluk sizin üzerinizde olduğu zaman iş değişiyor. Ben,çıktım bakayım dedim: imsak oluyor mu olmuyor mu? O zamana kadar hiç aklıma gelmemişti yani. Çünkü insanlara fetva veriyorsunuz. Bir de fetvada  olmanın çok büyük bir avantajı var. Bazı zeki insanlar, bazı araştırma meraklısı olan insanlar, kitapları okuyorlar, çıkıp o saatte ufukta gözlem yapıyor, fetvaya soruyorlar; Hocam, siz diyorsunuz ki; imsak vaktinde tan yeri ağarır. Ben çıktım, hiç bir şey göremedim diyorlar. Öyle dşyorlar. Yok ya, öyle değildir falan deyince, bu defa bizim içimize de bir kuşku düşüyor. Bu defa çıkıp bakıyoruz. Onun için ben, çok uzun yıllar İstanbul’un içerisinde, İstanbul’un çevresinde gözlemler yapmışımdır. Bunların çoğusunu tek başıma yapmışımdır. Hakikaten tan yeri ağarması diye bir şey yok. Bu tanyeri ağarması diye bir şey olmadığını iyice tesbit ettikten sonra, işte 78’den sonra İstanbul Müftüsü olmuştu Selehattin Kaya Hoca. O zaman Tayyar Altıkulaç, Diyanet İşleri Başkanı. Ben burada çok ciddi yanlışlar olduğunu söyledim. Bunu, Ankara’ya taşıdı. Ankara’ya, Avrupa’dan da bazı bu konuda itirazlar gelmiş. O sıra bir toplantı yaptılar ve 1982’de toplantıyla eksi 18 dereceye düşürdüler imsak vaktini. Yani astronomların imsakına düşürdüler. Ondan sonra, epey bir rahatlama oldu. Yani temkini falan da kaldırdılar. Böyle olunca, işte Türkiye gazetesi takvimi, diğer Fazilet takvimi falan gibi bazı takvim kuruluşları da kendi aralarında ciddi problemler çıktı. O ilk zaman beni çağırmadılar. Çünkü bir unvanım faşan yoktu. Ama daha sonra bir gün Tayyar Altıkulaç, bana şunu söyledi. Dedi ki; Abdulaziz Bey, eğer ben Diyanet İşleri Başkanı olduğum zaman bu problemin, bu derece büyük olduğunu bilseydim kesin çözerdim dedi. Tabi o zaman bizi çağırıp dinlememişlerdi. Ama gerçekten de çözerdi. Çünkü Allah razı olsun, bu hilâl ile ilgili problemi O çözmüştür İslam aleminde. Sonra mecburen bizi 1987’de Ankara’ya davet ettiler. Ankaraya gittim. Orada, eski yeni bütün Diyanet İşleri Yüksrk Kurulu üyeleri toplandı. Ondan sonra Albay Arif Çöklü vardı, Onu da çağırmışlar. Esas takvimi yapan şahıs. Şimdi Albay Arif Çöklü, hem Diyanet’in takvimini yapıyor eksi 18 derece ile hem Fazilet takvimini yapıyor eksi 21,5 derece ile hem de Türkiye gazetesi takvimini yapanlarla son derece iyi bir şekilde şey yapıyor. Dolayısıyla her tararın da güvendiği bir kişi. Oradaki toplantıya gitmeden önce ben, Kandilli rasathanesine gittim. Kandilli rasathanesindeki yetkililere dedim ki; fecri kazib ne demektir size göre? Zodyak ışınlarıdır. Peki zodyak ışınları nedir? Zodyak ışnları, biraz sonra Adnan Ökten Bey’den öğreniriz. Zodyak ışınlarının fecir ile herhangi bir alakası yok. İşte bir takım toz bulutları üzerinde güneş ışınlarının oluşturduğu ve bazı zamanlarda ve bazı bölgelerde gözüken ışınlardır. Şimdi, zodyak ışınlarına fecri kazib diyen Ahmet Muhtar Paşa’dır. A. Muhtar Paşa, şunu da söylüyor, çok ilginç gerçekten. A. Muhtar Paşa’nın kitabı, baştan aşağı çelişkilerle doludur. Yani birbirini naks eden ifadelerle dolu bir kitabı var. A. Muhtar Paşa’nın iki tane kitabı vardı benim okuduğum. Başka da olabilir tabi. Zodyak ışınları konusunda, bqk A. Muhtar Paşa diyor ki; zodyak ışınları, akşam da gözükebilir, sabah da gözükebilir. Bu zodyak ışınları akşam da gözükebildiği için bir de şafakı kazib vardır diyor. Fecri kazibin yanına onu da ilave ediyor kendisi. Ondan sonra diyor ki; bu ışık diyor, 30 derece enlemin kuzeyinde görülemez diyor. 30 derece enlem, Kâhire. Kuzeyi dediğimiz zaman, Türkiye oraya geliyor. Ondan sonra da diyor ki A. Muhtar Paşa; İngiltere’nin Osmanlı büyük elçiliğinde çalışan, doğu dilleri uzmanı Redhouse: Redhouse sözlüğü vardır ya. O sözlüğü yazan kişi. İşte İstanbul’da görevliyken diyor, Büyükdere camisinin minaresine çıkmış, gözlem yapmış, fecri kazibin zodyak ışınlarından başka bir şey olmadığını tespit etmiş. Kardeşim, Redhouse bir kere, dilci. Bu adam astronom değil. Zodyak ışınlarını astronomlar bile kolay kolay bulamıyorlar. Hem diyorsun ki; 30 derece enlemin kuzeyinde olmaz. E Türkiye 41 derece enlem? Ondan sonra da, Büyükdere’yi biliyorsunuz: boğazın iki yüksek tepesi arasında, iki taraftan tepeler yükseliyor, küçücük bir minare. Sabahleyin minareye çıkıyor, zodyak ışınlarını görüyor da ondan başkası olmadığını söylüyor. Ya bir kere bu adam Müslüman değil, bir. Konunun uzmanı değil, iki. Bu gözlem orada yapılamaz, üç. Ondan sonra da diyorsunuz ki; İstanbul’da gözlem şartları oluşmuyor diyorsunuz, dört. Peki bunun hangisine inanacağız? Ben bunları, rasathanedeki yetkililerle konuştum. Onlar da bu defa işin içinden çıkamamaya başladılar. İşte o sıra şeye çağırdılar. 1919’da ölmüş Gazi Ahmet Muhtar Paşa. 1839’da doğmuş. Ankara’ya çağırdılar. İşte gittim. Orada eski yeni bütün şeyler toplanmış, Arif Çöklü de orada. Mustafa Said Yazıcıoğlu da Diyanet İşleri Başkanı. Orada onlara şunu söyledim. Dedim ki; siz, 1982’de bir değişiklik yaptınız. Ama bu değişikliği bilerek yapmadınız. Bakın Diyenet’in bu konuda uzmanlığı yoktur derken ezbere dayanmıyorum. Yani burada 38 senelik bir çalışmanın ürünü. Gerçekten Diyanet, bu işi bilmez. Mehmet Görmez’in bu hafta sonu söylediği en doğru söz odur. Bilmeyenler konuşmasın. Bu konuda, lütfen Diyanet konuşmasın. Yani bu namaz vakitleri konusunda Diyanet lütfen konuşmasın. Zaten Diyanet, bir ilmi kuruluş değil. İdari kuruluştur. Herkes bilir, ben şimdi o zaman İslami İlimler Araştırma Vakfı’nın genel sekreterliğini yapıyordum. İslami İlimler Araştırma Vakfı da öyle zannediyorum ki İslam aleminde, konuları ilmi tartışmaya açan ilk vakıftı. O da bize nasio olmuştu Allah’a çok şükür. 1983’de başlamıştık. Bizden önce bir toplantı daha yapmışlardı 76’larda falan, 75’lerde. Bir daha 83’de, ondan sonra başladık. Aylık toplantılar falan. Çok yoğun toplantılar yapıyorduk. Çünkü niye? Bana gelen sorulara cevap vermekte zorlandığım için o soruları tüm Türkiye’ye yayıyordum. Bütün uzmanları topluyordum İstambul’da ve onlardan yararlanıyorduk. Tartışmalı ilmi toplantılar yapıyorduk. Doçent de olmuştum tabi o şeye çağırdıkları zaman. Artık üniversitelerde doçent oldunmu, bilimsel yeterliliğini ıspat etmiş kabul edilirsin. Profesörlük, bir kadro işidir, bilimsel gelişmişliği fazlaca göstemez. Şimdi oraya gittik. Gitmeden, beni çağırdıkları zaman dedim ki; bak, ben, Diyanet personeli olarak oraya gelmem dedim. Çünkü gideceğim, benim karşımda amirlik yapacaksınız. Ondan sonra zaten ben, buna tahammül edemem. Öyle bir şeyi kabl etmem. Yapmazlar, biliyorum. Bana karşı tavırları hiç bir zaman öyle olmadı ama gene de öyle söyledim. İslami İlimler Araştırma Vakfı Genel Sekreteri sıfatı ile çağırırsanız gelirim dedim. Öyle çağırdılar gittim. Bütün kayıtlarda, o vardır. Orada dedim ki; 1982’de bir değişiklik yaptınız. Aslında faydalı oldu. Fakat o değişikliği niye yaptığınızı bilmiyordunuz. Tesadüfen iyi yaptınız dedim. Aynen bu cümleleri orada konuştum. Aynen. Mehmet Savaş Hoca’yı hatırlamıyorum ama Halil Gönenç Hoca da vardı orada. Sonra tabi Arif Çöklü kendisini savunmaya başladı. Dedim ki; fecri kazibi bana bir anlatırmısın dedim. Anlatmaya başladı orada. Allah’tan ki gitmeden, Süleymaniye kütüphanesine gidip İngilizce bir yazı bulmuştum zodyak ile ilgili. Tam onu anlatırken çıkardım, sen bunu mu anlatıyorsun diye gösterdim. Bak dedim, bu senin dediğini anlatmıyor. Onu deyince hava tamamen değişti. Belgeyi gösterdim orada. Ondan sonra karar alındı, dendi ki; Türkiye’nin her tarafında bu konuyu gözlemleyelim. Yani Diyanet’in yanlış yaptığı herkes tarafından görüldü orada. Ve, Türkiye’nin her tarafında gözlemler yaptık. Bütün gözlemlerde yanlışları belgeledik. Bütün gözlemlerde. Sonra işte Mehmet Nuri Yılmaz, Diyanet İşleri Başkanı oldu. Mehmet Nuri Yılmaz ile çocukluktan beri tanışıyorum. Yani bizim mahallede, benden yaşı büyüktü ama mahallede gider gelir yani arada sırada görüşürdük. Çok yakın bir dostluğumuz yoktu ama yani görüşürdük. Bir selamlaşırdık en azından. Şimdi M. Nuri Yılmaz’a dedim ki; şu işi bir düzeltin. Bak yanlış. Valla dedi Abdulaziz Bey, bende dedi imsak vaktinde çıktım, gerçekten zifiri karanlıktı. Öyle bir fecir olmaz dedi. Tamam işte düzelt dedim. Bizim dedim, bir sürü raporlarımız var onlara da dayanırsın. Beni de çağır ben de gelir yardımcı olurum sana. Yapmadı. Arkasından Ali Bardakoğlu geldi, yapmadı. Şimdi Mehmet Görmez Bey, bana iki kere telefon açtı. Hocam, sizi bir dinleyeceğiz diye. Sonra biz çağırdık gelmediler. Onlar toplantılar yaptı bizi çağırmadılar. Şimdi çıkıp diyorlar ki; işte bu konuda bilmeyenler konuşmasın. Evet çok doğru söylüyorsunuz. Gerçekten, bilmeyenler konuşmasın bu konuda. Şimdi isterseniz bağlantılara geçebiliriz.

Kaılımcı: İlk bağlantımızı Prof. Dr. Adnan Öktem Beyefendi ile yapacağız. Kendisi astronom biliyorsunuz.

Abdulaziz Bayındır: Diyanet Tv’de bir fecri sadık resmi göstermişlerdi, bir de fecri kazib resmi göstermişlerdi. Onları bir alalım. Onu biraz büyütebilirmisiniz?

Katılımcı: Şimdi Hocam, orjinal hali şu.

Abdulaziz Bayındır: Orjinali bu. Bu, Mexico City’de çekilmişti değil mi? Evet. Şimdi aslında böyle bir resim Mexico City’de olmaz. Adnan Ökten Hoca, geçen pazar günkü toplantıda bunu izah etti. En az üç tane resim üst üste birleştirilmiş ve Nasa tarafından oluşturulmuş bir resim. Tek bir resim değil. Onlar, Arap çöllerinde diye gösterdiler. Böyle bir olay yok. Biraz sonra izleyeceğiz, orada kendi kendi ağızlarından kendiniz dinleyeceksiniz. Kendilerinin çektiğini söylediler. Bu, imkansız bir olay. Görüyormusunuz, ufuk tamamen yıldızlarla dolu. Görüyormusunuz yıldızları? O yıldızlarla dolu olan bir ortam hele ufkun orası, yıldızlarla dolu olması için gecenin ortası olması lazım. Gündüzün ağarma falan başladığı zaman o yıldızlar gözükmez. Bunlar, bir kaç tane resimün üst üste birleştirilmesinden oluşturulmuştur. Aslında normal bir zodyak resmi de değil. Ve bunun fecri kazib olma ihtimali tamamen sıfır. Çünkü fecri kazib, dünyanın her yerinde her sabah mutlaka oluşur. Ufuk bulutla kaplıdır, göremeyebilirsiniz ama kesinlikle oluşur. Seher vaktidir fecri kazib. Evet şimdi dinleyebiliriz. Dinleyelim isterseniz.

Katılımcı: DiyanetTv’deki Sacit Özdemir’in konuşmasını dinleyelim. Fotoğraf ile alakalı olan. Şimdi alamıyormuyuz? Daha sonra. Peki Adnan Hoca’nın bağlantısı ne durumda?

Abdulaziz Bayındır: Siz, ona bakarken Adnan Hoca’yı yenileyelim. Yani bu zodyak ışınları ile ilgili konuşuyordu.

Katılımcı: Buyurun Hocam, zodyak ışınları ile ilgili sizi dinliyoruz.

Adnan Ökten: Çekilen görüntüyü ben, ekrandan gördüm. Onu bir incelemek lazım. Çünkü orada zemin de görünmüyor. Yanda bir teleskop görünüyor. Büyük ihtimalle, üç ayak üstüne kurulmuş ve çok uzun bir poz süresi verilerek çekilmiş olabilir. Yani 5-10 dakikalık poz süresi ile çekilmiş olabilir ama insan gözünün bu şekilde görme ihtimali sıfır.

Abdulaziz Bayındır: Tekrar edelim. İnsan gözünün bunu görme ihtimali sıfır. Bak bunun üzerinde duralum lütfen.

Adnan Ökten: Tabi bu görüntüyü göremez. O şekilde, o görüntüyü göremez. Şimdi şeye gelelim. Asıl ben, az önce de bahsediyordum yani bu, zodyak ışıklarının olmadığı hakkında hemfikir olduk. Asıl daha önce de bahsettiğim gibi Diyanet İşleri yetkillerinden sayın Doktor Ekrem Keleş’in geçen sene bir tv kanalında gösterdiği görüntüler vardı.

Abdulaziz Bayındır: Şimdi onu göreceğiz.

Adnan Ökten: Yani o görüntülerde, bizim Abdulaziz Bey’in koyduğu kriterde, fecir kızarıklığını görüyorduk. O görüntünün hangi saatte, hangi tarihte, nerede çekildiğini söylemediler. Çekildiği saati ve tarihi bilsek. Bir de enlemini, boylamını. Biz o anda güneşin, ufkun ne kadar altında olduğunu hesaplayabilirdik.

Abdulaziz Bayındır: Hocam, bir şey sorabilirmiyim? Siz, geçen sene Afyın toplantısını yaptığınızda Sacit Bey aynı görüntüyü göstermişmiydi?

Adnan Ökten: Orada 6 tane görüntü vardı. İşte zifiri karanlıktan çeşitli tonları vardı yani ufuktaki yatay çizgilerin. Onlardan hangisini seçtikleri hakında da kesin bir yorumlarını hatırlamıyorum. Ama benim teklifim vardı. Üçüncü veya dördüncü görüntünün uygun olduğunu ama orada da bize yine saatleri hakkında bilgi vermediler.

Abdulaziz Bayındır: Saatler hakkında bilgi vermediler. Siz, onlara sordunuz mu bu resinleri nerede, hangi saatte çektiniz?

Adnan Ökten: Çektiği yerler belli ama saatini vermedi veremedi bilemiyorum. Belki vermek istemedi.

Abdulaziz Bayındır: Daha sonra görüştünüz mü oturumun hemen arkasından? Üç günlük bir oturumdu. İlk günde Sacit Bey konuştu değil mi?

Adnan Ökten: Evet ama künyesinin olmadığını söyledi. Görüntüleri yapıştırmışlar. Biliyorsunuz o çektiği saatleri görmek mümkündür.

Abdulaziz Bayındır: Sormaya lüzum yok. Tıkladığın zaman saati belli olur. Niye gizliyor.

Adnan Ökten: Sonuçta ben elde edemedim saatlerini. Ama saatlerini elde etmiş olsaydık, onu görecktik ki güneş öyle ufkun 18 derece altında olmadığını kesin görecektik. Şimdi de şey yapabiliriz. Sacit Bey’den bu görüntülerin saatlerini isteyebiliriz. Çünkü Sacit Bey’den istenen farklı bir şey, yapılan farklı bir şey. Yani bizim kriterimize göre bizim anladığımız ve bizim gözlemlerimizde dikkat ettiğimiz, ufuktaki kızıllığın belirmesi. Bir kuşak halinde belirmesi, daha sonra da bu kuşağın kaybolması. O anda ufkun bi 8,5-9 derece altında oluyor.

Abdulaziz Bayındır: Yani daha fazla olma imkanı yok değil mi Hocam?

Adnan Ökten: Şimdi 12 derecede biliyorsunuz denizcilik tanı orada bitiyor. Yani gökyüzü ve karayı ancak 12 derecedeyken ayırabiliyoruz. Güneş, ufkun 12 derece altındayken denizde veya karada baktığımızda, gözyüzü ile zemini yani ufku anca görebiliyorsunuz. Orada herhangi bir aydınlık yok. Öyle bir kızıllık yok.

Abdulaziz Bayındır: Hocam, müsade edemisiniz ben şu şeyi almanaktan okuyayım. Tabi sizin dediğiniz tamamen bilimsel de biliyorsunuz insanlara yani siz ayı gökten indirseniz inanmak istemeyen inanmıyor ama gene de şey yapalım. Bakın şurada ekranda var. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Oşinografi Dairesi Başkanlığının yayınlamış olduğu almanak. Az önce Hoca, notik almanak dedi eksi 12 derece. Şimdi burada diyor ki; notik alacakaranlık eksi 12 derecede olduğu anlardır diyor. Sivil alacakaranlık için verilen vakitlerde, sivil eksi altı derece. Sivil alacakaranlık için verilen vakitlerde gökyüzünün aydınlanma derecesi, başka aydınlanma olmadığı ve iyi görüş koşullarında en parlak yıldızların görülebileceği ve çevrenin açık olarak seçilebileceği kadardır. Çevren, ufuk demek değil mi?

Adnan Ökten: Evet.

Abdulaziz Bayındır: Yani ufku çok açık bir şekilde seçebilirsiniz diyor eksi altı derecede. Ama notik alacakaranlık dediğimiz zaman, denizcilerin uyguladığı alacakaranlık. Yani karayı görüyorlar ama net göremiyorlar. Değil mi öyle.

Adnan Ökten: Evet, aynen öyle.

Abdulaziz Bayındır: Karayı görüyorlar. Şimdi diyor ki; notic alacakaranlık için verilen vakitlerde ise genel olarak çevrenin çizgisi görülmez. Ve hava, gözlem yapılamayacak kadar karanlıktır. Çevren çizgisi dediği, ufuk görülmez diyor. Ufuk çizgisini göremezsiniz diyor. Ve diyor, hava, gözlem yapılamayacak kadar karanlıktır. Bu, evrensel nitelikte bir bilgi değil mi Hocam? Dünyada herkesin kabul ettiği bir bilgidir. Bunlar, eksi 18 derecede tan yerinin ağardığını söylüyorlar. Bilimsl olarak bunun yani milyar da bir ihtimali var mı?

Adnan Ökten: Eksi onsekizde, bence çıksınlar baksınlar kendileri de baksınlar görsünler.

Abdulaziz Bayındır: Biz, bunları defalarca davet ettik gene davet ediyoruz ama gelmek istemiyorlar. Siz biliyorsunuz, beraberce ne kadar çağırdık.

Adnan Ökten: Oradaki sıkıntı bir kere bu fecir tanımında. Feciri tanımlattıramadık oradaki hocalara. Yani bunun tanımını yaparlarsa bu problem çözülmüş olacak.

Abdulaziz Bayındır: Bakın, Adnan Ökten Bey’in bu sözü çok önemli. Daha önce konuştuk, geçen hafta da konştu. Diyor ki; Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Ankara’da yaptığı toplantı. Ben, onlar bu işi bilmez derken boşuna söylemiyorum. Gerçekten bilmezler. Bunu nasıl değerlendiriyorlarsa değerlendirsinler ama bilmden bu milletin günahına girmesinler. Şimdi bakın, Adnan Ökten Hoca, bana telefon açtı. Son derece rahatsız olmuş. Bunlar kur’anı hiç okumuyorlar mı diye bana telefon açtı. Afyon toplantısına beni çağırmadılar. Adnan Ökten Hoca’yı çağırdılar, Servet Bayındır’ı çağırdılar. Ali Rıza Demircan’ı çağırdılar. Ve orada bakın şimdi Hoca, daha önce defalarca konuştuk bunu. Hoca, her çıkan kişiye soruyor; lütfen bana, fecri tanımlayın diyor. Konuşma yapan değil, yemekte karşılaştığı kişiye, lobide karşılaştığı kişiye değil mi Hocam?

Adnan Ökten: Evet. Ben bir 6-7 kişiye hele ilgili olanlara da sordum.

Abdulaziz Bayındır: Fecir, nedir diye soruyor. Cevap var mı?

Adnan Ökten: Ben, alamadım. Hatta Hocam, gözlem yaptınız mı diye sorduğumda da biz gözleme çıkmadık dediler.

Abdulaziz Bayındır: Gözlem yaptınız mı diye soruyorlar, yapmadık diyorlar adamlar. Yani şimdi ondan sonra kalkın, ya sayısız gözlemler yapmış, bak biz bu ekip olarak Adnan Bey ile beraber gittik Konya’ya. Konya’da gözlem yapmak için Karapınar’da gözlem yapmak için gittik ve Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan çağırdık, gelmediler. Ayvalık’a gittik, gelmediler. Kutplara giderken her defasında çağırdık gelmediler. En sonunda Saim Yeprem Hoca’yı götürdük. Saim Yeprem Hoca biraz rahatsız olduğu için toplantıya katılamadı. Son toplantımızı kastediyorum. Daha önce beraberdik. Şimdi, kendileri gözleme çıkmıyorlar. Astronom Sacit Bey, astronomi bilmine yüzde yüz ters beyanlarda bulunuyor. Eksi 18’de görüldüğünü ifade ettiği bir görüntü. Şimdi o görüntüyü şey yapabilirmiyiz. Hocam, şimdi görüntüyü veriyoruz ekrana. O görüntü üzerinden lütfen bir sizin yorumunuzu alalım. Ekrem Keleş’in konuşmasını vereceksiniz. İşte burası. Konuşmayı ver.

Adnan Ökten: Hocam bu görüntü.

Abdulaziz Bayındır: Ekrem Keleş bey, herkes gayet iyi biliyor ki Divan adlı program. Onların kendi televizyonundan alınmış olan bir resim bu. Fecri sadık diyorlar. Siz, onu lütfen yorumlarmısınız.

Adnan Ökten: Şimdi tabi bu görüntü, çok iyi görülmemekle beraber ufuk biraz kızarık görünüyor. Hemen üstünde de bir beyazlık var. Onun üstü de açık mavi. Gökyüzü mavisi var. Bunun tabi çekildiği saati bize söylemeleri gerekiyor. Yani bunun eksi 18’de çekilmesi mümkün değil. Ayrıca poz süresini de söylemeleri gerekiyor. Çünkü biliyorsunuz insan gözü gördüğünü nakleder. Bir rotoğraf makinesi gibi. Uzun poz süresi verirseniz 5 saniye, 10 saniye gibi, oradaki fotonları toplayıp görüntüye çevirmez insan gözü. Burada kamerada bir şey de olmuş olabilir. Uzun poz süresi verilerek bunu çekmiş olabilirler.

Abdulaziz Bayındır: Eksi 18’de bu olmaz ama Hocam.

Adnan Ökten: Olmaz. Eksi 18’de olmaz ama..

Abdulaziz Bayındır: Mümükün değil. Uzun poz süresi de verseler eksi 18’de olamaz.

Adnan Ökten: Eksi 11 olabilir. 11-11,5 olabilir.

Abdulaziz Bayındır: Eksi 10 olabilir Hocam. Eksi 10.

Adnan Ökten: Uzun pozdan dolayı diyorum. 10 olsun. Bize mutlaka bunun künyesini vermeleri lazım. Bu fotoğrafın çekildiği saati, günü ve çekildiği yerin enlemini versinler. Biz  güneşin nerede olduğunu tespit ederiz. Madem buna fecri sadık diyorlar, o künyeleri versinler biz de hesabını yapalım güneşin nerede olduğunu söyleyelim. Bakalım eksi 18’de mi çıkıyor yoksa başka bir yerde mi çıkıyor. Bence bunun yapılması gerekiyor.

Abdulaziz Bayındır: Hocam, şimdi bir kere bu şey, eksi 12’de asla olmaz. Çünkü notic olarak bu imkansızdır. Çıplak gözle biz kabul edelim bunu, çıplak gözle bu görüntüleri biz defalarca yakaladık biliyorsunuz. Defalarca gördük. Çıplak gözle bu, eksi 8,5 ile 8 arasında gözüküyor değil mi?

Adnan Ökten: Evet. Ama pozu biraz uzun tutarsanız, belki..

Abdulaziz Bayındır: Çıplak göz kastediyorum, diğerleri değil. Çıplak göz bizim için önemli olan. Eksi 8,5-9 arası. Daha fazla olması mümkün değil.

Adnan Ökten: Bunun saatini versinler bize. Biz hesabını yapalım, onlara da söyleyelim.

Abdulaziz Bayındır: Biz, bu resime razıyız. Ama Hocam, televizyona çıkıp Sacit Bey, bunun eksi 18 olduğunu söyledi. Bunun, bilimsel olarak imkan ve ihtimali var mı? Pozu ne kadar uzun tutarlarsa tutsunlar.

Adnan Ökten: Hayır, orada Hoca bunu söylerken, Ekrem Hoca, Sacit Bey ses çıkarmadı. İtiraz etmesi gerekiyordu.

Abdulaziz Bayındır: Bunu kabul etmemesi lazımdı. Hayır bak geçende Diyanet İşleri Başkanı ile yaptıkları gözlemde de öyle iğneleyici sözler söylemişler ki isterseniz Hocam, o sözleri dinleyelim Erdem Bey’den. Diyanet İşleri Başkanı’nın en son yapmış olduğu Sepetçiler Kasrı’nda yapmış olduğu konuşma vardı. Mesela geçende Erşet Bey de. Biliyorsunuz Erşet Bey’i. Bana email göndermişti. Zaten bu bilimsel. Diyor ki; dünyanın hiç bir atmosferik şartında, hiç bir bölgede, eksi 18’de.. Sizin için değil de halk için okutuyorum. Erşet Bey biliyorsunuz fizik sahasında dünyada en önde gelen uzmanlardan. Amerika’da daha çok yaşıyor.

Erdem Uygan: Şöyle demiş. Kendisi bu arada özellikle güneş pilleri üzerinde çalışan ve matematik konusunda uzmanlaşmış. Bu konuda da bir çok aplikasyonu ve kendisinin almış olduğu patentler var. Dünyanın üzerindeki noktasal bulunma yerleri ile alakalı veya işte güneş ışınlarının bulunduğu yerler ile ilgili. Şöyle demiş. Diyor ki; bu konuda teklifim şu. Biz, matemstiksel ve fiziksel olarak dünyanın hiç bir yerinde, hiç bir yükseklikte güneş ufkun altına 18 derece indiğinde hiç bir zaman ufukta kızıllık olmayacağının ıspatını yapabiliriz. Yani istedikleri kadar gözlem yapsınlar bu olamaz. Bu, matematiksel ve fiziksel imkansız. Bu matematiksel ve fiziksel açıdan çok kaliteli bir çalışma olur. Bu makale, sizin dediğiniz gibi bilim dalının ilk makalesi olacağı gibi herkesin de refere etmesi gereken bir çalışma olur.

Abdulaziz Bayındır: Bakın yani yeni bir bilim dalı doğuyor diye konuşmuştuk geçende. Şimdi Hayrettin Karaman Hoca’ya, ben burada şey yapayım. Yani fiziksel olarak, matematiksel olarak imkansız bir şeyi Diyanet İşleri Başkanlığı bu takvimdir diye sunuyor. Ondan sonra çıkıyorlar bazı vaizler, bizim dinimiz diyanettir diyorlar. Dininiz mubarek olsun. Bizim dinimiz Allah’ın kitabıdır. Şimdi AllahTeala diyor ki; “fe in tenâza’tum fi şey’in fe rudduhu ilallahi ver resuli: bir konuda eğer nizaya girerseniz, bunu Allah’a ve Resulü’ne götürün”(NİSA 59) diyor. Biz bunlara yıllardır diyoruz ki; gelin kur’an ve sünnet üzerinde bu işi çözelim. Diyanet İşleri Başkanlığı eğer kendine güveniyor da niye kaçıyor? Bak tekrar ediyorum. Meydan da okuyorum kendilerine. Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuyu bilmez. Bilyorsa hodri meydan çıksın. Niye yıllardır çıkamıyor? Şimdi istersen Ekrem Keleş’in konuşmasını verebilirsin. Verebiliyormusun? Habertürk’deki. Peki Adnan Hocam, teşekkür ediyoruz, Allah razı olsun. Sağolun.

Adnan Ökten: Bir de şehir ışıkları vardı.

Abdulaziz Bayındır: Haaa, eveeet! O çok önemli. Bir de diyorlar ki. Bu lafı da Ahmet Yaman söylemiş. Ben hakikaten Ahmet Yaman’ın bu konuda niye konuştuğunu da anlayabilmiş değilim ya. Şimdi diyor ki; şehir ışıkları, görüntüye engel olur.

Erdem Uygan: İsterseniz bir iki dakika sonra bu konu ile ilgili görüşünüzü alalım. Sonra sizinle vedalaşalım. Olur mu Hocam? Çok kısa Ekrem Keleş ile ilgili görüntü, onu izleyelim.

Abdulaziz Bayındır: Evet, Ekrem Keleş, Habertürk’ten bizimle görüşeceğini söylemişti.

Ekrem Keleş: İnsanların dini tefriş edeck konulara girmeyi doğru bulmuyorum. Yani bunu inşallah bizzat oturup sütüdyoda da tabi buradan telefonla bu iş olmayacak. Sütüdyoda oturuş konuşuruz inşallah.

Erdem Uygan: Geçen sene Habertürk kanalında, ramazan ayında tam bir yıl önce yapılmış bir teklif.

Abdulaziz Bayındır: Yani bizimle oturup konuşacaklar dediler ama ondan sonra bu şeyin Afyon toplantısı oldu çağırmadılar. Oturup konuşmadık yani nasıl olacak bu iş? Yani çıkıp da halkın karşısında yani nasıl olsa televizyonlara bizi çıkartmıyorlar. Çıkardıkları zaman da tam yerine rast gelip manzara koyuyorlar. Ondan sonra şimdi müthiş bir fırsat eşitliği var. Yani radyolar, televizyonlar, şunlar, bunlar bize kapalı. Onlar sırtlarını devlete verdiği için güçlü gözüküyorlar ve malesef çok büyük bir yanlış ile ortalığı şey yapıyorlar. Bir de şurada şey var. Hakan Bey’e de bağlanacağız. Ondan önce şunu söyleyelim. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayınlamış olduğu takvimlerde fecri kazib diye bir kavram yok. Seher vakti diye bir vakit de ortadan kalkmıştır. Halbuki seher vaktinin sahur vakti olduğu hadislerde de bütün kitaplarda vardır. Seher vakti, dünyaya, güneş ışınlarının gelmeye başladığı vakittir. Güneş ışınları geldiği andan itibaren tüm tabiat uyanmaya başlar. O saatte insanlar da uyanmaya başlar. Şimdi kutup bölgelerinde bulunan vatandaşlarımız, güneş olmasına rağmen seher vaktine kadar tüm tabiatın uyuduğunu kendilerinin gönderdiği gözlemlerle bize bildirdiler. Biraz sonra bağlantıda da dinleyeceğiz. Tüm tabiat uyuyor seher  vaktinde. Vücudumuz da uyuyor. Siz, kendiniz de gözlem yapın lütfen. Bizim Süleymaniye Vakfı’nın takviminde ilan edilen seher vaktinde vücudunuza bakın, ısındığını göreceksiniz vücudunuzun. O, vücuttaki ısınma, biraz sonra işte Hakan Bey bize şey yapacak. Hemen Hakan Bey’e bağlanalım. Bu konuda bize bilgi verecek. Seher vaktinde yenilen sahur yemeğinin ne kadar önemli olduğunu bilimsel olarak bize anlatacak. Doktor Hakan Ertok.

Erdem Uygan: Hakan Bey, merhabalar.

Hakan Ertok: Merhaba. Sesim geliyor mu?

Abdulaziz Bayındır: Geliyor. Hakan Bey istersen bir kaç kelimeyle kendini bir tanıt.

Hakan Ertok: Tabiki. Şu anda seste bir problem yok değil mi?

Görüntü de ses de çok güzel HakanBey.

Hakan Ertok: Ben, Doktor Hakan Ertok. Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Uygulama Araştırma Eğitim Biriminde de dersler vermekteyim. Özellikle hormonal aktivite yönünden ve uyku hastalıkları yönünden problemleri yönünden bir takım akupunktur uygulamaları da yapmaktayım. Özellikle ramazan ayında kur’anı kerime uygun, Allah’ın indirdiği ayetlere uygun bir şekilde oruç tutmanın insan bedeninde ne derecede güzel, olumlu sonuçlara yarayacağını bizzat kendim de deneyimlediğim için, yaşadığım için bu konuya biraz el atayım dedim ve C. Allah’ın izni ile Allah’ın indirdiği ayetler ile yarattığı ayetlerin ne kadar örtüştüğünü de ortaya koymuş olduk. Şimdi ben, isterseniz daha fazla sözü uzatmadan özellikle seher vaktinde yemek yemenin, sahur yemeği yemenin ne derece önemli olduğunu, bundan daha öncesi, yemk yemenin de vücuda bir takım zararlar oluşturduğu, daha doğrusu olumsuzluklar oluşturabileceği konusunda bazı özet bilgiler vermek istiyorum. Şimdi bakın seher vakti ile birlikte oruç olayına sahur yemeğini yememiz bizim çok önemli 4 tane unsurun oluşması ile uyumlu hale geliyor. Nedir bunlar? Bir tanesi, kortizon hormonu. Diğeri insulin hormon. Diğeri de adrenalin hormonu ve bununla bağlantılı olarak da vücut ısısı. Şimdi insulin hormonuna bakacak olursak. Şimdi bu saydığımız dört tane unsur, esas itibarıyla seher vaktinde aktifleşmekte, vücudu, günün yorgunluğuna hazırlamakta. İnsulin hormonu, özellikle yediğimiz gıdalarda mevcut olan karbonhidratın özellikle glikozun hücreler tarafından farklı bir şekilde kullanılmasını sağlayan çok önemli bir hormonumuz. Bu beta hücrelerinden salgılanıyor. Peki bu salgı öncelikle ilk etapta günün hangi bölümünde salgılanıyor. Yapılan bilimsel çalışmalarda insulin hormonu özellikle seher vakti döneminde salgısının arttığı ve bu salgısının artışıyla birlikte bedende bir uyanış, eş zamanlı olarak kortizon hormonuyla da ve eş zamanlı olarak adrenalin hormonuyla da ilşkili. Bedenin canlılığını, bedenin metabolik süreçlerinin başlamasını, yani bir bakıma arabanın kontağı açması gibi. Nasıl biz, arabayı çalıştırırken kontağa basıyoruz, aynen o şekilde vücudun çalışır hale gelmesinde zindelik sağlamakta. Eğer biz, insulin hormonu salgılamadan önce yani seher vaktinden önce bir şeyler yemeye kalkarsak o zaman normalde salgılanmaması gereken dönemde insulin hormonu salgılamış olacak. Yani pankreas dokusunun çalışması için zorlamış olacağız. Ve beraberinde karbonhidrat metabolizması ve diğer metabolik süreçler olumsuz etkilenecek. Bu neye benzer? Henüz daha yürüme aşamasına gelmemiş bir bebeği zorla yürütmeye benzer. Tabiki o çocuk, yüremeye daha başlamadığı için düşecektir, bir yerini mutlaka yaralayacaktır. Şimdi diğer hormonumuz da kortizon hormonu. Pardon, şimdi kortizon hormonuna geçmezden önce bir hususu belirteyim hemen. Yapılan son bilimsel çalışmalarda denilen bir takım hormon 52:42-52:45 arası ses bozuluyor. Önemli bir hormon. Biz eğer insulin hormonunu zorla salgılamaya çalışır isek seher vaktinden önce, gün boyu çok fazla dayanamayız. Çünkü insulin hormonu, bu zorlamadan dolayı o da aktifleşmeye başlayacaktır ve açlık duygusunun, dayanamama duygusunun oluşmasına büyük katkıda bulunacaktır.

Diğer hormonumuz, kortizon hormonu. Kortizon da ana hormonlardan bir tanesi. Bunların hepsini bakın parçacı olarak düşünmemek lazım. Eş zamanlı, bunlar devreye giriyor. Aynen insulin gibi seher vaktinde salgılanmaya başlıyor. Peki bunun görevi ne? Gün boyu, enerjimizi ve proteinlerimizi hücreye sunma konusunda çok büyük organizasyonları var. Eğe biz, gene seher vaktinden önce bir şeyler yiyip de bu yeme döngüsünü bu tarz destekleyecek olur isek kortizonun salgılanması da olumsuz etkilenecektir. Ve dolayısıyla bizim için gerekli olan enerjinin ve proteinlerin aksamasına yol açacaktır ve bir şekilde biyolojik bedenimizde bir takım olumsuzluklar ortaya çıkacaktır. Ne demiştik? Hormon da salgılanıyor. O zaten açlıkta yardımcı oluyor.

Diğer hormonumuz adrenalin hormonu. 53:15-53:18 ses bozuluyor. Seher vaktinden önce bir takım yemekler yiyecek olur isek glikoliz dediğimiz süreçleri yönetiyor bu hormonlar. Nedir glikoliz? Yağların parçalanması. Glikoliz de bir karbonhidratların yakılması. Yine siz eğer seher  aktinden önce yani o hormonun salgılanmasından önce zorla adrenalin salgılamaya çalışırsanız gereksiz yere vücudunuza adrenalin salışı yaptırmış olursunuz ve dolayıdıyla glikoliz adını verdiğimiz bu iki tane biokimyasal süreçten erkenden başladığı için erkenden bitme yoluna girecektir. Dolayısıyla karbonhidratların kullanılması sağlıklı olmayacaktır, erken acıkmalar daha bir erkene gelecektir ve enerji tüketimi erken olacağı için vücutta bitkinlik, tükeniklik gibi bedensel arazlar ortaya çıkacaktır.

Bir diğeri vücut ısısı. Tabi bunları aslında özet geçiyorum. Bunlar aslında çok deri  konular. Gene yapılan çalışmalarda, özellikle vücut ısısı, gecenin zifiri karanlığında en düşük seviyeye indiği ve seher vakti yükselmeye başladığı tespit edildi. Burası önemli. En düşük vücut ısısı 36,5 derece, seher vaktinin yükselttiği düzey de..-34:52-35:00 arası ses bozuluyor- gerçekleşeceği ısı ortamı. 55:10-55:28 arası ses bozuluyor. Gelelim uyku olayına. Hayatımızın yaklaşık 3’te biri uykuda geçiyor. Yani bu ne demek? Yılda 3000 saatlik bir uykuya ihtiyacımız var demektir. Yaşa göre değişmekle birlikte, ortalama 6 saat civarında bir uyku, 5 saatlik bir uyku bile yeterli olabilmekte. Uykuyu düzenleyen nedir? Beynimizde bulunan epiks adını verdiğimiz yani pineal bez adını verdiğimiz küçük organ var. Melatolin adını verdiğimiz çok önemli bir hormonumuz var. Şimdi uyku konusunda gerçekten çok yoğun araştırmalara rağmen henüz uyku konusunda çok uzmanlaşmış düzeyde değil ne yazık ki. Gerçek biyolojik fizyolojik anlamı konusunda bir olmamakla birlikte daha henüz çok netleşmiş bilgiler yok. Uykunun bu pineal bezin melatolin hormonunu üretiminde hipotalamusta bulunan bir saat merkezinin gerçekten bir saat merkezi tespit edilmiş. 56:49-56:49 arası ses bozuluyor. Şimdi bu hormon nasıl çalışıyor? Özellikle bu hormon karanlıkta aktivasyon gösteriyor. Ayadınlanmaya yakın dönemde 57:03-57:05 ses bozuluyor. Özellikle yapılan çalışmalarda melatolin salgısının zirveye ulaştığı saat dilimi, saat 2 ile 4 aralığı olduğu tespit edildi. Dolayısıyla biz eğer saat 4’den önce kalkıp da melatolin salgısının tam zirvede olması gerektiği dönemde melatolini birden çöküşe uğratırsak, çünkü kişinin uyandırılması ile birlikte veya uyanmasıyla melatolin hemen dibe düşer. Bu da dengesini bozan bir olaydır. Çünkü saat 4’ten sonra melatolin artış göstemesi lazım. Bu yönden de seher vaktinde uyanmanın, beslenmenin önemi ortaya çıkmakta. İnşallah ben, süremi aşmamışımdır.

Erdem Uygan: Duyabiliyormusunuz bizi.

Hakan Ertok: Duyuyorum.

Erdem Uygan: Çok teşekkür ediyoruz. İsterseniz bu konuda siz, müstakil bir video da yapıp bize ulaştırabilirseniz bunu sitelerimizde paylaşma imkanı olur. Bu bilgileri daha rahat ulaşılabilir hale getirmiş oluruz.

Abdulaziz Bayındır: Çünkü ses kalitesi biraz düşüktü de.

Hakan Ertok: İnşallah.

Erdem Uygan: Bazı yerlerde, internetten kaynaklanan problemler olabildi. Ama genel hatlarıyla konu anlaşıldı. Çok teşekkür ediyoruz katılımınızdan dolayı.

Hakan Ertok: Ben teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. Hayırlı ramazanlar diliyorum.

Abdulaziz Bayındır: Allah razı olsun Hakan Bey, çok teşekkür ediyoruz. Sağolun, var olun.

Erdem Uygan: Fatih Hocamız’a bağlanalım mı?

Abdulaziz Bayındır: Yok. Şu anda bağlanmayalım. Adnan Ökten Hoca, şehir ışıkları ile ilgili konuşacaktı da. Bir şey daha şey yapayım. Bak görüyormusunuz? Allah’ın indirdiği ayetler ile yarattığı ayetler nasıl örtüşüyor. Geçende bir televizyon kanalında, işte doktorun, hastasına oruç tutmamasının daha uygun olacağını söylediğini ifade etmişler ve bana soru sormuşlardı. Şimdi Hakan Bey’i dinledik, şunu gördük: Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ilan etmiş olduğu bu imsak vakitlerinde, insanlar yemek yememeleri gereken bir saatte yemek yedikleri için bir kere vücut, çok büyük sıkıntılar içerisine giriyor. Herkes akşama doğru halsizleşiyor. Performansı düşüyor. Acıkma hissi oluyor ve dikkat ederseniz, ben bir şey daha ilave edeyim, ramazanda insanlar şişmanlıyorlar. Neden? Çünkü vücut, onu özümseyemiyor, alınan gıdaları. Yapısı bozuluyor, sistemi bozuluyor. Halbuki seher ve sahur, aynı kökten kaynaklanan iki kelimedir. Seher vaktinde sahur yemeği yenir ise o zaman bizim takvime göre bu oruçlarını tutan insanlar, akşamın olduğunun farkına bile varmazlar. Ben şahsen öyle şey yapıyorum. Hasta olanlar da bu takvime göre oruç tuttukları zaman çok rahat bir şekilde iftar edeler. Çünkü vücudun dengesini düzgün hale getirmiş oluyor. Tekrar ediyorum. Malesef bu, Ahmet Muhtar Paşa’nın yapmış olduğu çok büyük yanlışlar vardır. Yani o kitabında çok çok büyük yanlışlar vardır. Onları saymakla bitmez. O konuya girmiyorum. A. Muhtar Paşa’nın yapmış olduğu bu takvim, malesef bütün İslam alemini etkilemiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tek dayandığı şey: efendim, bütün İslam alemiyle biz aynı noktadayız falan. Yani şimdi bütün dünya iki kere iki beş eder diyor ise gerçekten iki kere iki beş mi edecek? Kardeşim, AllahTeala diyor ki; eğer herhangi bir konuda nizaya düşerseniz, Allah’a ve Resulü’ne götürün diyor. Dünyaya götürün dediği zaman ne diyor AllahTeala? “Ve in tu’tı eksere min ardı sebilillah: yeryüzünde bulunanların çoğuna boyun eğersen seni Allah’ın yolundan uzaklaştırırlar/saptırırlar”. Yani böyle bir şey olur mu? Çoğunluk bizden yana! Kardeşim, biz demokrasiden bahsetmiyoruz. Seçimden de bahsetmiyoruz. Biz, Allah’ın kitabından bahsediyoruz.

Adnan Bey’i şey yapabiliyor musunuz? Şehir ışıkları ile ilgili isterseniz dinleyelim. Diyorlar, efendim şehir ışıkları buna imkan vermez. Bir kere şehir ışıkları sözü, kur’anı kerime yüzde yüz aykırıdır. Hayrettin Karaman Hoca, bundan sonra konuşurken dikkatli konuşsun lütfen. Beni de çok iyi tanıyan birisidir. Yani ben, meseleleri konuşurken ne kadar dikkatli olduğumu da gayet iyi bilir. Öyle içtihat yapmadığımızı da çok iyi bilmesi lazım. AllahTeala, ayette diyor ki; “hatta yetebeyyene lekum”. “Hatta yetebeyyene lekum: sizin için açık ve net bir şekilde ortaya çıkarsa” diyor. “Sizin için”. Nedir? Ben, sahur yemeğini yiyorum, sahur yemeği yerken bakmam lazım değil mi? Ne? “El haytul ebyadu: beyaz çizgi” o beyaz çizgi çok önemlidir. O kızıllığın üzerine. Sabahtan beri ufukta kızıllık olur. Ama o beyaz çizginin oluşması son haddır. Kızıllığın üzerindeki o beyaz çizginin oluşması en son olur. O zaman kırmızı beyaz karışımı falan vardır ama beyaz çizginin netleşmesi en son olur. Size göre netleşinceye kadar yiyin için diyor. E ben şimdi orucu tutmak için Bala ormanlarına mı çıkacağım? Ben nerede yaşıyorsam, orucu orada tutarım. Size göre dediğine göre, bulunduğum yerde tabiki ışık kirliliği de olacak.

Erdem Uygan: Bağlantılarımız var ama süremizi iyi kullanmamız lazım. Fatih Hoca..

Abdulaziz Bayındır: Tamam, Fatih Hoca ayrı bir konu yapar. Fatih Hoca ile şey yapmayalım ama bak buraya gelmişken bakın, İslam Ansiklopedisi’nden istersniz siz şurayı bir okuyun. Bu da Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi tamam mı. Kendi yayınladıkları ansiklopedi. Şimdi bu ansiklopedi de fecri kazib, fecri sadık meselesini nasıl anlatmış. Şurayı bir zahmet okurmusun. Ansiklopedinin Yakup Çiçek tarafından yazılmış olan fecir maddesi.

Erdem Uygan: Hz. Peygamber, İbni Ümmü Mektum’un fecir vaktinde okuduğu ezandan önce Bilal-i Habeşi’nin uyarı maksadıyla okuduğu ezanı kastederek, “Bilal’in ezanı, hiç birinizi sahur yemeğinden alıkoymasın. Çünkü Bilal, henüz geceyken ezan okur. Onun bu ezanı, sizden ibadette bulunana yani teheccüd namazı kılana haber vermek, uykuda olanı da uyandırmak içindir” dedikten sonra fecir vaktinin iyice anlaşılması için parmaklarını yukarıya kaldırıp aşağıya diker ve fecir, “beyazlığın böyle açığa çıkması değildir”.

Abdulaziz Bayındır: Bak şimdi böyle yapıyor. Yani bakın şöyle. Gözüküyor mu? Barış beni göster. Şimdi şöyle yapıyor buradaki ifadye göre: diyor ki; “fecir, yukarıdan aşağıya olan. Böyle yapıyor, beyazlığın böyle yukarıdan aşağı çıkması değildir. Yani siz, ufka baktığınız zaman ufku böyle büyük bir kubbe şeklinde beyaz görebilirsiniz. Fecir, o değil. O, fecri kazibdir. Ama Diyanet’in ilan ettiği vakitte bunun da olması imnansızdır. Böyle bir şey asla olamaz. Yani fecri kazib de gözükemez Diyanet’in şeyinde.

Erdem Uygan: “Tâki şöyle olmayınca” der. Bunu söylerken de şehadet-orta parmağını üst üste bindirip sağa sola uzattığı rivayet edilir.

Abdulaziz Bayındır: Bak, şöyle yapıyor. Bu şekilde. Şimdi şahadet ve orta parmağı üst üste çünkü altta kızıllık var, üstte beyazlık var. Böyle olacak diyor Resulullah. Yani ufuk boyunca. Peki böyle bir şey var mı Diyanet’in şeyinde. Ama gösterdikleri resimde var. O resim, bizim kabulümüz. Madem Diyanet Tv’de o resmi gösterdiler: bak işte burada fecri sadık diye gösterdiler. Tamam, o resim bizim kabulümüz. Hadi buyurun. İşte buyur. Bunun eksi 8,5-9 derece arasında, başka bir zaman olması mümkün değil. Yani onlar 18 diyorlar. Yani bu şeyde derecelerin dakikaya dökülmesi de çok farklı bir hesaptır. Yani o astronomik hesaplar çok farklıdır. Mesela bugün, ramazanın birinci günü, tam 75dakika fark var. Yani Diyanet İşleri Başkanlığı’nın fecri sadık diye ikan ettiği vakit ile, gerçek fecri sadık arasında tam 75 dakika fark var. Efendim ne olacak diyorlar, biz erken başlarız oruca. Tamam, sen başlıyorsan başla. İstersen hiç tutma. Yada hiç açma. O seni ilgilendirir. Ama bizim vazifemiz, insanlara dini doğru anlatmaktır. Bak işte burada Doktor Hakan Ertok anlattı. Ne kadar büyük zararları olduğunu söyledi. Bir başka büyük zarar da mesela ben bu sabah, Süleymaniye camisine gittim. Her sabah namazına giden bir kişiyim, bu sabah malesef namazı tek başıma kılmak zorunda kaldım. Niye? Çünkü Süleymaniye camisinde sabah namazı kılınmadı. Teheccüd namazı kılındı. Ben burada size bir kaç şey daha söylemek isterdim ondan sonra diğer bağlantılara geçeriz. Bazı şeyler eksik kaldı. Yani ben, Allah’a şükür bu konuda elimden geleni ardıma komadım. İslam Fıkıh Akademisi vardır Cidde’de. Habib Hoca diye bir başkanı vardı. Oraya gittim. Tunuslu idi o zat, öyle hatırlıyorum. Oraya gittim. Bu namaz vakitleri konusundaki problemi anlattım. Dinledi, dinledi, dinledi, ondan sonra bu defa Türkiye ile ilgili sorular sormaya başladı. Ya kardeşim, bak problem gayet büyük: şöyle şöyle. Hiç duymazlıktan geldi. Peki. Haremde, bir de burada şu var: bizim İstanbul Müftülüğü fetva kurulu başkanı falan filan bir şeyimiz olduğu için oralarda bayağa itibarlı zamanlarımızdı, şimdi yanımıza yaklaşmıyorlar bakmayın. O zaman herkes bizi dikkatle dinliyordu yani. Şimdi hareme gittim. Haremdeki yetkili ile görüştüm. Dedim ki bak, sizin takvimlerinizi küm yapıyor onlarla bir görüşelim. Takvimlerde şöyle şöyle yanlışlar var. Ben burada sabah namazlarını kılarken teheccüde niyet ediyorum. Anlattım, anlattım, dinledi. Eee Abdulaziz Bey, başka ne var ne yok Türkiye’de? Dedim senin çocuğun mu var? Ben ne konuşuyorum, sen ne konuşuyorsun. Öyle sertleşince, e işte falanca bir adam var dedi şeyde, onunla seni bir görüştürelim dedi. Daha görüştürmedi. Ondan sonra Medine’ye gittik. Medine’de kendim gözlem yaptım. Geçende anlatmıştım. Sabahleyin gittim bir gözlem yeri tespit ettim. Bizim Türkler’den birisi de erkendn geldi arabasını aldı, benimle beraber bir kaç kişi daha ki Prof. Mehmet Yazıcı Bey de beraberdi o zaman. Muhasebe profesörü. O da meraklıdır böyle şeylere. Gittik. Şeyin sesi geliyor minareden namazı verdikleri için. Mescidi Nebevi’de namazı kıldılar, uzunca süre geçti, sonra ufukta fecri kazib ışıkları gözükmeye başladı. Sonra fecri sadık oldu, biz orada namazımızı kıldık ve geldik. Ben, bu defa Medine’nin bu konuda e  yerkili kişisine telefon açtım. O da aaa, buradamısın dedi. Evet. Nerdesin falan. Hemen dedi bir araba gönderip seni aldırayım. Gönderdi bir araba gittik. Adamla görüştük. Adam dedi ki; valla bende şüpheleniyorum bu konudan dedi. Adam gerçekten zaten onunla dostluğumuz hala devam eder. Çok ciddi bir şekilde meseleyi ele aldı. Üç ay sonra Türkiye’ye geldi. Uzunca bir yazısı bende vardır. Dedi valla senin dediklerin doğru, yanlışları var ben tespit ettim. İşte sana raporu dedi. Düzeltin dedim. Bizim gücümüz yetmez dedi. Bir uluslar arası toplantı lazım. Yapın dedim. Yapamayız dedi. E biz yapalım. Olmadı. Sonra Ekmeleddin İhsanoğlu, İslam Konferansı Genel Sekreteri oldu. Ekmeleddin İhsanoğlu ile de 1977’den beri tanışırız. Toplantılarda sık sık beraber olduğumuz bir zattır. Bugünlerde cumhurbaşkanı adayı biliyorsunuz. Onum için tanıdığınızdan dolayı söylüyorum onu. Ekmeleddin İhsanoğlu’na gittim ki Ekmeleddin İhsanoğlu, bu konuda uzman olan Yemenli, aynı zamanda da parlamenter, 3-4 gün önce de bir mektup gelmişti bize hilâl ile alakalı. Gayet güzel tespitleri var. Bilmiyorum herhalde cevap gitti mi gitmedi mi. Gitmemiş henüz. Daha yeni geldi bir mektubu. Ekmeleddin Bey, onu bana göndermiş. O da namaz vakitleri konusunda demiş ki; Türkiye’de Abdulaziz Bey uzmandır, git onunla görüş demiş. Geldi, burada uzun uzun konuştuk. Ve adam, benimle konuşurken; Diyanet İşleri neden seni dinlemiyor dedi. Ben, Diyanete gittim. Onlarla uzun uzun konuştum, onlara bayağa bu konuda sitem ettim dedi. Onun ifadesi. Ben fazla detay bilmem. Onu, Ankara’dakiler bilirler. Şimdi biz, Ekmeleddin İhsanoğlu’na gittik. Bizi çok iyi tanıyan bir zat, o açıdan diyorum. Dedik ki; bakın biz, kutuplara gidiyoruz arkadaşlarımızla. İşte Mustafa Evli, Halit Mollaoğlu ve ben üçümüz gittik. Sadece üçümüzdük değil mi başka kimse yoktu? Gittik oraya. Sağolsun bizi kabul etti, dinledi. Uzun uzun konuştuk. Fakat dedi işte Diyanet İşleri Başkanlığı dedi, işte resmi bir kuruluş olarak başvurursa biz bununla ilgileniriz. Ben dedim ki; Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu konuda başvurmayacağını siz gayet iyi bilirsiniz. Yani biz yıllardır çalışmaları yapıyoruz. Çalışmaların evveliyatından Ekmel Bey’in de haberi var. Fakat olmadı. Yani onu da devreye sokamadık. Daha sonra işte Halit Eren Bey ile İrsika başkanıdır. Siz bu işi yapın, Türkiye’de bir toplantı yapın dedik. Halit, benim çok eski arkadaşımdır. O da dedi ki; yapalım dedi ama malesef gerçekleşmedi. Yani şunu söylemek istiyorum; biz, olabilecek bütün yollara baş vurduk. Artık burada çok büyük bir vebal var. Vatandaşlar, biz diyanete bağlıyız falan diyorlarsa kusura bakmasın, bir müslüman sadece Allah’ın kitabına bağlanır. Başka hiç bir şeye bağlanamazsınız. İslam’da devlet diye ayrı bir kavram yoktur. Allah’ın kitabı vardır, Resulullah’ın sünneti vardır. Bağlanılacaksa oraya bağlanılacaktır. İşte görüyorsunuz, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayınladığı hesabın iler tutar tarafı yoktur. Yatsı namazını çok geç kıldırıyorlar, onu ben, kendi kitaplarından okumak istiyorum. Ama yatsı namazının ayrıntısını da inşallah haftaya daha ayrıntılı olarak veremim. Çünkü bugün, bu kadar şeyler karıştı.

Erdem Uygan: Asiye Hanım’a bağlanıyoruz.

Abdulaziz Bayındır: Asiye Hanım’a bağlanırız da. O zaman Asiye Hanım’a bağlanalım. Almanya’ya. Almanya’nın neresiydi.

Erdem Uygan: Asiye Hanım, 51 derece enlemde Köln’e yakın Oberhavzun diye bir bölgede yaşıyor.

Abdulaziz Bayındır: 51, 5 derece.

Erdem Uygan: 51, 5 derecede, Almanya’da. Şimdi bize, orada yaptıkları sadece orada değil kuzey Avrupa’da pek çok yerde yapılan gözlemlerle ilgili bilgileri alalım. Asiye Hanım, bizi duyabiliyormusunuz?

Asiye Hanım: Evet, Ben duyuyorum. Selamun aleykum.

Erdem Uygan: Aleykum selam. Hoş geldiniz. Biraz önce isterseniz kendinizi kısaca bir tanıtın izleyenlere. Daha sonra da sizin oradaki çalışmalarınızı alalım.

Abdulaziz Bayındır: Ama önce şunu söyleyeyim. Artık yatsı namazı vaktine sıra gelmedi. Onu haftaya konuşacağız. Şunu göreceksiniz ki yatsı namazını çok geç kıldırmalarından, sabahı erken kıldırmalarından dolayı her insandan, Türkiye’de ikibuçuk saat, Türkiye’nin dışına çıktığınız zaman da artık ne kadar ıstırahatlerinden çalındıklarını hesap edin. İkibuçuk saat müslümanlara verilen bir sıkıntı vardır. Bu sıkıntı asla kabul edilemez. Ben, Asiye Hanım’ın şeyini çok defalarca dinlediğim için ben şimdi hemen Çaytv’ye gitmek üzere ayrılıyorum. Saat 1’de orada canlı yayın olacak. Yetişebildiğim yerden devam ederim. Ve sorulara Yahya Şenol Hoca cevap verecek. Evet, Asiye Hanım ile sizi başbaşa bırakıyorum. Buyrun.

Asiye Türkan: Hocam biz, iki yıldır araştırma yapıyoruz eşim ile birlkte. Şuanda da bir araştırma gurubu oluşturduk. Bu araştırma gurubumuzun içinde, Norveç’ten, Viyana’dan, Hollanda’dan, Belçika’dan, Almanya’nın Berlin, Köln, Şutudgard ve Hannofer, Lübek’ten oluşan bir 15 kişilik bir çalışma gurubumuz var şuanda. Arkadaşlarla istişare halindeyiz. Onların verilerini de size vermeye çalışacağım. Öncelikle Hakan Bey’in anlattıkları doğrultusunda arkadaşların bana sunduğu ki kendi tecrübelerimi de anlatmak isterim. Biz, geçen sene tuttuk. Bir önceki sene de ramazanın 26.gününe kadar günü takip ederek idare ettik.

Erdem Uygan: Süleymaniye Vakfı’nın saatlerine göre tuttunuz değil mi? Bizim burada yapılan çalışmalara göre.

Asiye Türkan: Geçen sene, Süleymaniye Vakfı’na göre tuttuk. Ama ondan önceki sene 26. Güne kadar tam bir araştırma içerisindeydik. 26.günü kalbimiz mutmain oldu. Yüksek bir yerde oturduğum için hergün günün doğumunu ve günün batımını görüyoruz. O gün doğumuna, kızılın oluşuna göre imsak yaptık. Güneşin batımına göre de iftarı yapmıştık. Diyanetin takvimi bizi tatmin etmemişti. Vereikleri saatler. Yani biz kendi vücudumuzda Hakan Bey’in dediği gibi gerçekten bir rahatlık hissettik. Özellikle geçen sene ve bu sene. Araştırma gurubumuzdaki arkadaşlardan Lübek’teki inşaat mühendisi olan bir arkadaşımız var, firması olan bir arkadaşımız. O arkadaş dedi. Hep ramazanı zorlukla geçirirdim. İlk defa çok güzel bir ramazan geçirdim. Geçen sene uyduğunu söyledi. Geçen sene bir arkadaşımız da çok şiddetli migren ağrısı var. O arkadaşımızda geçen sene kesinlikle migren ağrısı çekmedi. Süleymaniye’nin verdiği imsak vaktinde sahur etmesi, iftar etmesi sayesinde. Sanırım böyle bir güzellik yaşadı arkadaşlar. Sanırım bu da fıtratla bağlı olduğundandır. Şimdi burada ben, kendi gözlemlerimizi bir yetiştirmeye çalışıyorum. Güneşin doğuşu ile güneşin batımı dediğimiz zaman güneş doğmuş oluyor Süleymaniye Vakfı’nın verdiği imsak zamanı ve akşam yukarıda oluyor kırmızı ışık 6-7 derece yukarıda mı oluyor diyeyim. Dereceleri tam bilemesem de ama gözümüzün önünde koca bir top görüyoruz ama güneşin ziyası ve duhası, Hocamız’ın verdiği o bilgiler bize çok fayda verdi. Rahatsız etmeyen bir güneş ışığı ile karşı karşıyayız sabah doğduğunda ve akşam battığında. Bu önemli bir veri. Ve horozları çok takip ettik. Özellikle, Berlin’de bir hocamız var. Hocamızın kendi horozu var. Horoz, imsakta ve sabah namazının vaktinde 01:18:09-01:18:12 arası ses bozuluyor. Her fırsatı değerlendiriyoruz. Kainat ile tamamen içiçeyiz. Bu horozlar gerçekten uyuyor yani bu sistemde. Mesela koyunlara bakıyoruz toplanma saatine. Tam akşam namazı vaktinde toplandıklarını biliyoruz koyunların. Gölgeleri takip ettik fazla. Mesela öğlen çok küçük bir gölge yani belki hiç gölge yok gibi. İkindide bir insan boyu kadar ama akşam namazı vaktinde gölgemiz, bizim 13 katı kadar, bir insan boyunun 13 katı kadar. Hani bununla belki bir şey olabilir incelemeye alırsanız diye düşünüyorum. Sonra güneş yukarıdayken güneş batmadan önce termometreyi bir süre koymuştuk. Buranın akşam namazı vaktinde ki saat 10’da diyanetin verdiği vakit. Saat 9’da 3 derece kadar bir düşüşü direk hissediyoruz. Kainatta tabi sakinleşmeyi hissediyoruz.

Erdem Uygan: Bütün çevresel etkenleri değerlendiriyorsunuz yaptığınız gözlem ve bu tarz çalışmalarla.

Asiye Türkan: Sesinizi tam alamadım sanırım. Bir daha sorabilirmisiniz. Özür dilerim.

Erdem Uygan: Etrafınızdaki kainatın, doğanın bütün değişimini hissedebiliyorsunuz bu saatlerde. Öyle değil mi? Bu bizim yaptığımız, burada yapılan takvime baktığınızda bütün kainatta değişiklikten mi bahsediyorsunuz?

Asiye Türkan: Şimdi sabahleyin gün doğduğunda yani güneşi görüyoruz. Ortada bir güneş var ama kainat canlı değil. Tamamen uyuyor. İmsak zamanında kuş sesleri çok canlı. Ama imsak vaktinin çıkışına doğru hafif azalmalar yaşıyor kuş seslerinde. Ama tabi kuşlar çok fazla olduğu için. Ormanlık bir alanda oturuyorum. Çok ayırt edemiyorum ama bir arkadaşımın araştırma gurubundaki bir arkadaşımın kendi kuşu var. Özellikle akşam vaktinde Süleymaniye Vakfı’nın verdiği o zamanda tamamen yuvasına çekiliş yaşadığını anlatıyor. Güneş olduğu halde tamamen çekildiğini söylüyor arkadaşımız. Arkadaşın söylediği çok ilginç bir şey var. Hannover tarafında oturuyor Engin Bey. Süleymaniye Vakfı’nın verdiği saatlerde normalde kilise çanları bir defa her saat başı çalarken namaz vakitlerinde tam bir defa tın yapıyor dedi ve bu her zaman oluyor dedi. Çok ilginç. Bir senedir bunu araştırdığını söyledi. İnşallah o kilise ile gidip konuşacak. Birkaç denemeleri oldu ama yapamadı. Denk gelmedi bir türlü.

Erdem Uygan: Asiye Hanım, çok teşekkür ediyoruz katkınızdan dolayı. Sağolun. Biz şimdi soru cevap kısmına geçmek zorundayız. İnşallah tekrar daha ayrıntılı görüşmeler de yaparız. Herkese çok selamlar, hoşçakalın.

Asiye Türkan: Teşekkürler, hayırlı ramazanlar herkese.

Erdem Uygan: Şimdi bağlantımız yok. Fatih Hoca’nın bağlantısı vardı. Onu önümüzdeki hafta müstakil bir konu yapacağız.

Yahya Şenol: Soru cevaba geçmeden önce bir ilave birşey söylemeye çalışayım ben. Her ramazan tabi aynı tartışmalar. Bir çok insan belki bıktı bu konudan ama çoğu insan da yeni yeni haberdar oluyor. Hocamız ifade etti biraz önce. Dedi ki; 76 yılından beri aslında bu tip şeyler devam ediyor. Sosyal medya, son yıllarda özellikle popüler olduğu için Türkiye’de, orada yeni yeni meseleyi duyanlar var. Şöyle bir serzenişle karşılaşıyoruz. Hocam, şimdi siz de nereden çıkardınız böyle şeyleri. Şimdiye kadar hiç de böyle şey söylemiyordunuz. Şimdi adamın profiline falan bakıyoruz, 18-19 yaşında genç delikanlı. Sen, daha annenin karnında yokken bunlar söyleniyordu bu Türkiye’de. Ama sen, son bir yıldır twitter veya facebook kullanmaya başladın, yeni yeni duydun. Hocanı: ya Hocam, şimdiye kadar böyle şeyleri söylemiyordun da çıktın bu ramazan, niye insnların kafasını katıştırıyorsun diye söylemeye hakkın yok. Şimdi bu ufak bir giriş kabilinden olsun. Esas benim temas etmek istediğim mesle şu: geçtiğimiz yıl 17 Temmuz günü, Diyanet İşleri Başkanlığı, bu imsak vakti ve yatsı namazı konsunda yaşanan tartışmalara bir basın açıklamasıyla cevap verdi. İnşallah bu temmuz ayında çıkaracağımız Kitap Ve Hikmet dergisinin 6.sayısında Ben, tam da onunla alakalı bir yazı yazmıştım. Oradan kısa bir özet sunmak istiyorum. Demişti ki Diyanet İşleri Başkanlığı. Şu an önümde. Şöyle bir ifade kullandı. Bir cümlesini sadece aktarmak isteğim. Diyor ki; söz konusu iddia sahipleri yani kastettiği Süleymaniye Vakfı ve özelinde de Prof. Dr. A.Bayındır. Diyor ki; söz konusu iddia sahiplerinin dile getirdiği görüşleri, İslam tarihi boyunca. Bakın, İslam tarihi dediğiniz 14 asır yapar değil mi? Resulullah’a kadar götürebilrsiniz bu olayı. En kısa. İslam tarihi boynca kabul eden hiç bir ciddi ilim insanı olmadığı gibi günümüz İslam dünyasında bu alanda söz sahibi olan hiç bir ilim insanı ve astronom da benimsememektedir. Yani bu, Diyanet’in haklılığına bir gerekçe olarak sunuluyor. Diyor ki; bir şey söylüyorsun da ne senden önc bunu kimse söyledi 14 asırlık İslam tarihi boyunca ne de günümüzde senin bu görüşlerini benimseyen insanlar var. Şimdi bir defa 14 asırdır söylenmemiş diye bir iddia kesinlikle doğru değil. Niye? Bakara suresinin 187.ayetinin nüzulü ile birlikte bütün İslam alimleri, oruca fecri sadığın doğuşu ile başlandığı konusunda müttefik zaten. Yani ne demek? Güneşin fecri kazib dediğimiz o yalancı ışıklarından sonra doğu ufkunda 187.ayette belirtilen “hatta yutebeyyene lekum haytul ebyadu minel haytıl esvedi minel fecr”,fecr tarafından siyah iplik ki kastedilen kara, beyaz iplikten, kastedilen gök sizce net bir şekilde tam olarak ayrılıncaya kadar yemeye, içmeye devam edin. Ayet böyle. Resulullah’tan nakledilen o kadar çok hadis var ki tam bu zamanlarda oruca başlandığına dair. Hatta bir tanesi, biraz önce Enes Hocam göstermişti. Sahabeler birbirine soruyorlar. Diyorlar ki; sen hiç Resulullah ile beraber sahur yaptın mı? Evet diyor. Vakti bana bir tarif edermisin. Nasıl bir vakitti? Diyor ki; öyle bir vakitte sahur yapyık ki birimiz bir ok attımış olsa,okun düşeceği mesafeyi net bir şekilde görecek kadar ortalık aydınlanmıştı. Güneş henüz doğmamış ama sanki gündüz olmuştu. O kadar net bir zamana kadar Resulullah yemeye, içmeye devam ediyor. Ondan sonra gelen ulema, gerek Hanefi mezhebi, Şafi mezhebi olsun, mezhep kuramayacak kadar  müntesibi olmayan ulemanın görüşleri olsun hepnde bir defa fecri sadık ile beraber oruca başlanacağı konusunda hiç bir fikir ayrılığı yok. Dolayısıyla İslam tarihi boyunca bu görüşleri hiç bir ilim insanı benimsememktedir iddiası temelden yanlış. Ama varsayalım ki gerçekten durum böyle. 14 asırdır ulemadan yani şurada kitapları olan, bugün bizim ilim diye onların kitaplarını okuduğumuz insanlardan hiç kimse o görüşü söylememiş olsun. Bugün yani 2000’li yıllarda veya 1976’da en erken, birilerinin kalkıp eskiye muhalefet ederek bir şeyler söylemesi, eskiden söylenmedi gerekçesi ile yanlışlanabilir mi? Böyle bir şey var mı bilimsel açıdan. Yani sen, şimdiye kadar kimsenin söylemediği bir şeyi söylüyorsun dolayısıyla senin görüşün bilimsel açıdan dikkate alınamaz. Böyle bir şey mümkün mü? Bir defa bu, bilimselliğe aykırı bir görüştür. Bilimsel bir görüş nedir? Eskiden var olan bir şeyi söylüyorsan, yeni bir şey ortaya koymuyorsun sen zaten bilimsel olarak. Önceden söylenmemiş bir şeyi söylemek, bir defa bilimselliğin en bariz özelliklerinden biridir. Şimdi kur’ana biz baktığımız zaman, bir defa normal bir kur’an okuyucusu, C.Hakk’ın insanları irşad etmeleri için gönderdi peygamberlerin hayatlarını okuduğunda, onların da hep “ma semi’na bi haza fi abainel evvelin”(MU’MİNUN 24)yani sen ne söylüyorsun, senin söylediğini biz hiç önceki babalarımızdan, atalarımızdan falan hiç duymadık, düşünmedik. Sen hep yeni şeyler söylüyorsun diye eleştirildiklerine şahit olacaklardır zaten. Yani peygamberler bile hep, vahiy almış olmalarına rağmen yeni bir şey söylemekle reddedildiler. Dediler ki yani eskiden hiç duymadık. Duysaydın ne olacaktı? Kabul edecekmiydin sanki? Ki vardı zaten. Yani Musa(as) geldiğinde, kendisinden önce diğer peygamberlerin söylemediği şeyleri mi söyledi? Yok aynı şeyleri söyledi. Resulullah, peygamberlik zincirinin son halkası. Geldiğinde Allah’ın vahyini insanlara tebliğ ettiğinde, acaba kendisinden önce hiç bir peygamberin söylemediği bir şeymi söyledi? Hayır. Onların söylediklerini bir kez daha tekrarladı. Ama Ona ne dediler? Sen, hiç babalarımızdan duymadığımız şeyleri söylüyorsun. O yüzden biz, babalarımızdan bulduğumuz dine tabi oluruz, senin sözlerine değil. Dolayısıyla yeni bir şey söylüyor olmak bir şeyin yanlış olduğunun alameti olamaz. Siz, karşısına güçlü bir delil ile çıkmak zorundasınız. Peygamberlerden sonra bizim mezhep ulemamız da aynı şekilde tenkide tutulmuşlardır. Bunları net bir şekilde yazdım. İnşallah dergi çıktığında okuyabileceksiniz. Mesela sadece bir örnek vermek istiyorum. Türkiye’de müntesibi çok olduğu için Hanefi mezhebinin temel direği Ebu Hanife’den bir örnek vereyim. Şimdi, kendi doktora tezim de olduğu için örneğe daha yakın olduğum için tabi onu seçiyorum. Kur’anı kerimde C. Hakk, yenilmesi haram kılınan hayvansal gıdaları dört ayette anlatmış. Bakara surenin 173.ayetinde, Maide suresinin 3.ayetinde, En’am suresinin 145.ayetinde ve Nahl suresinin 115.ayetinde. Bunların dördünde de dört ayette de dört haram saymış. Demiş ki; “innema harrema aleykum meytete” size, kendiğinden ölmüş hayvan yani kesilmeden ölmüş insan haramdır, akıtılmış kan haramdır, domuz eti haramdır ve kesilirmen Allah’tan başkasının adı anılan hayvan haramdır. Peki siz, bir hayvanı kestiniz. Diyelim ki koyunu kurban ettiniz, bir de baktınız ki karnından yavrusu çıktı hayvanın. Hameymiş, gebeymiş ama farkedemediz. Kesilen hayvan da ölü haliyle. Ne olur bu hayvanın hükmü? Ölü bir hayvan ile karşılaştınız. Haram olması gerekir değil mi? Niye? Çünkü Allah dedi ki; ölmüş olan hayvan yani “harreme aleykum meyte”. Dört ayette de meyte olarak nitelendirilen hayvan budur işte. Kesildiğinde annesinin karnında ölü yani bir cenin buldunuz. Zaten hadislerde cenin olarak ifade ediliyor. Bir cenin ile karşılaştınız ve hayat emaresi yok, ölmüş. Hani yaşıyor falan olsa bir nebze. Yani alıp kesmiş olsanız da hayatına son vermiş olsanız tamam ama öyle değil. Kestiniz ölmüş veya hiç canlanamamış cenin ile karşılaştınız. Mantıken bunun haram olması gerekir. Bu 4 ayete göre. Şöyle ifade edeyim: muhalifleri tarafından söylenen söz ile ifade edeyim. Ebu Hanife’nin muhalifleri tarafından. Diyorlar ki onlar; fi tarihinde Numan Bin Sabit adında biri dünyaya gelinceye kadar İslam tarihi boyunca hiç bir ilim adamı, anne karnında ölü olarak bulunan ceninin haram olduğunu söylememiştir. Evet. İbni Kudame’nin El Muğnisi’ne baktığınız zaman veya İbnul Munzir’in Kitabul İcma’na balktığınız zaman veya İmam Nevevi’nin Kitabul Mecmu’na baktığınız zaman bu ifadeyi aynen görürsünüz. Diyorlar ki; Numan Bin Sabit adında biri geldi, ilk defa o söyledi anne karnında ölü olarak bulunan hayvan: napıyorsunuz ya, ölü hayvan haramdır. Bu hayvan ölmüş zaten. Belki canlanamamış bile, cenin. Yenir mi hiç bu? Haramdır. Biz diyor ilk defa Ebu Hanife’den duyduk bunu. Şimdiye kadar Ebu Hanife’den önce hiç kimse diyor, bunun haram olduğunu söylemedi. Yani helal olarak yiyorlardı. Yiyebiliyorlar nasıl canları çekiyorlarsa. Peki o günün diyaneti olsaydı, bir basın açıklamasıyla Ebu Hanif nasıl karşı çıkardı? Aynen şunu demezmiydi; söz konusu iddia sahibinin yani anne karnında ölü olarak bulunan ceninin yenilmeyeceğini öne süren Ebu Hanife’nin/Numan Bin Sabit’in dile getirdiği bu görüşü, İslam tarihi boyunca kabul eden hiç bir ciddi ilim insanı olmadığı gibi günümüz dünyasında yani Ebu Hanife’nin zamanında da bunu kabul eden hiç kims yok. İnanırmısınız Ebu Hanife’nin en meşhur iki talebesi İmam Muhammed ve Ebu Yusuf, onlar da bu konuda gerçekten hocasına muhalefet ediyorlar. Yani diğer mezheplerin görüşleri ile amel ediyorlar. Diyorlar ki; yenir, o da helaldir. Onun yaşadığı dünyada, topraklarda da, o zamanda da Ebu Hanife’den başka bu görüşü öne süren yok. Adam tek kalmış. Peki Ebu Hanife, tek kalma pahasına yani İslami terim ile söyleyecek olursak ki Diyanet bizim vakıfı o şekilde nitelendirdi, şaz kalmak, tek kalmak ile itham etti. Şaz kalmak pahasına bu görüşünü ifade etmekten, açıkça söylemekten çekindi mi Ebu Hanife? Evet, benden önce hiç kimse bunu söylememişti ama ben, bunun böyle olduğunu görüyorum diyor. Haramdır. Bu sözünden vazgeçmişmidir? Hayır. Peki bugün ne oldu? Bakın Ebu Hanife’nin vefatından sonra 1300 yıl, 1250 yıl, neyse artık zaman geçti ama bugün Ebu Hanife’nin o gün ileri sürdüğü görüşün doğruluğunu savunan binlerce belki milyonlarca insan var. Hatta belki bir denemek için Diyanet’e mesaj bile atılabilir. Sizin bu konudaki görüşünüz ne? İnanıyorum ki ve öyle hissediyorum ki Ebu Hanife’nin görüşünü orada fetvaya esas olan görüş olarak görüş olarak kabul edeceklerdir. Yani anne karnında bulunan ceninin haram olduğunu söyleyeceklerdir. Peki kendisinden önce hiç kimse bunu söylememişti? Bu, onun yanlış olduğunu gösteriyor mu? Göstemiyor. Peki Ebu Hanife, bu görüşünü söylemekten çekindi mi? Çekinmedi. Peki bugün onların izinden giden ulemanın bu konuda gecesini gündüzünü ortaya katıp bir çok çalışmaya ortak olmuş insanların, Diyanet veya başka bir kurum tarafından, geçmişte senden önce hiç kimse böyle bir şey söylemedi eleştirilerinden korkarak inandığı ve doğruluğuna son derece güvendiği görüşlerini söylemekten vaz geçmesi gerekecek? Hayır. Neden? Çünkü Bakara suresinin 159.ayeti var. İlim adamlarına, en büyük sorumluluğu bizzat C. Hakk yüklüyor zaten. Ne buyuruyor orada? Bizim derslerde çok sık tekrar ediliyor. “İnnellezine yektumune mâ enzelnâ minel beyyinâti vel hudâ min bâ’di mâ beyyennâhu lin nâsi fil kitâb” bu kitapta, kur’anda doğruları insanlara sın derece açık seçik olarak anlattığımız halde onları gizleyenler var ya yani sen, Allah’ın ayetini görüyorsun Bakara suresinin 187.ayetinde. Diyor ki Allah; net bir şekilde kara ile gök ayrılacak. O zamana kadar yiyin için. Görüyorsun, yaşadığın dönemde bundan çok zaman önce insanlar oruca başlatılıyor. Daha korkuncu, vakti girmeden 1 saat veya mevsimine göre 50 dk-70 dk aralığında insanlar, vakti girmeden sabah namazı insanlara kıldırılıyor. Bunu göreceksiniz, Bakara suresinin 159.ayetini de okuyacaksınız, bileceksiniz ama Allah’ın bu ayetini gizleyeceksiniz. O zaman sizin cezanız ne olur? “Ulâike yel’anuhumullâh: işte onlara, Allah lanet edecek”,”ve yel’anuhumul lâinun” ve lanet etme potansiyelinde olan herkes ki iki ayet sonra bunların, melekler, bütün insanlar olduğu net bir şekilde beyan ediliyor. Dolayısıyla, inandığınız doğruları 159.ayet çerçevesinde söylemek ile yükmlüsünüz aslında. Bu ayet, sadece Süleymaniye Vakfını  bağlıyor değil. Müslümanım diyen herkes, bu ayetin muhatabı. Dolayısıyla bir devlet refleksiyle yanlışı savunmanın hiç bir mantıki izahı yoktur. Şimdi insanların da şöyle bir bakış açısı var: diyorlar ki; neden bunca açık seçik ayetlere, hadislere rağmen, mezhp görüşlerine rağmen Diyanet niye peki yanlışından geri adım atmıyor? Şunu bilmemiz lazım. Diyanet, bir defa resmi bir kuruluş. Bu çok çok önemli. Bunun altını defalarca kalın çizgiyle çizmemiz lazım. İlmi kuruluştan öte resmi bir kuruluş. Ve resmen nereye bağlı. Devlete bağlı. Dolayısıyla devlet reflekslerine bağlı olan bir kurum. Diyanet’in bunca yıldır yaptığı yanlıştan, sadece bir yanlıştan ama onun dışında yanlışı yok mu? Dağlar kadar bulabiliriz. Sadece bir yanlıştan geri adım atması, devletin aslında hata yaptığının kabul edilmesi anlamına gelecek. Bunlar, devletin sorgulanabilirliğini  zedeleyebilecekleri için malesef bu gerçeklerin önünü kapatıyorlar. Bizim inancımız bu yönde. Gerçekten bunların yanlış olduğunu falan düşünmüyorlar bunlar. Çünkü onlar da bizim okuduğumuz kur’anı okuyor. Onlar da bizim okuduğumuz hadisleri okuyorlar. Onlar da bizim okuduğumuz şu kitapları okuyorlar. Bilmemeleri mümkün değil. Fakat yarın bir gün, kalkıp, evet ya bugüne kadar biz yanlış yapmışız. Süleymaniye Vakfı’nın takvimi doğruymuş dediklerinde, kalkıp 60-70 milyon insanın, peki bunca yıldır bizim kıldığımız sabah namazlarının vebalini kim ödeyecek sorusuna bir muhatab bulamayacakları için aslında bugün yanlışı devam ettirmek zorunda kalıyorlar. Kim gerçekten bu işin muhatabı? Gerçek bir muhatabı yok. Çünkü devlet dediğimiz kurum, tüzel bir kişiliktir. Bugün devleti yönetenler, yarın seçimle gider bir başkaları gelir, devleti onlar yönetirler. Peki hesabını kim verecek? Hesabını verecek bir kurum bulamıyorsunuz. Ama gerçek bir kişi olsa hesabını sorarsınız. Yanlışını anlayınca da bundan vaz geçer. O yüzden ben, en azından bizi takip edenlere şu çağrıda bulunmak istiyorum. Her yıl Diyanet’in geri adım atmasını beklemeyin. Bu, kolay kolay mümkün bir şey değil. Biz, inandığımız doğruları her platformda sadece söyleyelim. Çünkü bu tür değişimler, tavandan tabana doğru olmaz. Tabandan tavana doğru olur. Bakın Resulullah, Mekke’de siyasi idareyi ele alıp mı İslamiyet’i tebliğ etti? Hayır. Aşağıdan başladı ama Medine’ye gittiğinde ne oldu? Bütün devlet Resulullah’ın eline geçmişti. Bunlar, zamanla düzelecek olan şeylerdir. Gerçekten yani 2014 yılunda, 3:23 İstanbul için imsak vakti ilan ediliyor. 2015 takviminde bu adam kalkıp bunu 04:40 diye gösteremez. Bu kolay değil. Neden? Yine aynı şeyi vurguluyorum. Devlet refleksi. Devletin sorgulanabilirliği açığa çıkacak. Hesap verecek birileri aranacak ve bulunamayacak. Bundan dolayı bütün kurumlarda bir güvensizlik ortamı ortaya çıkacak diye malesef yanlışlar savunuluyor. Ne yapılabilir peki? Çok küçük bir çözüm önerisi olarak belki söyleyebilirim. Kalkıp bunu bir basın toplantısı ile yanlışlarından geri dönmeleri de şart değil. Şahısların şart belki ama kurumların şart değil. Siz zaten ramazan ayı dışında takvimde aksi yazmasına rağmen sabah ezanları zaten bir saat geç okuyorsunuz. Dolayısıyla 2015’in, 2016’nın takvimini hazırlarken bu oynamaları yaptığınız zaman zaten ortalıkta hiç kimsenin farkına bile varamayacağı büyük bir değişiklik otomatikman ortaya çıkacak. Çok korkuyorlarsa böyle yapabilirler. Yani bir sonraki takvimde, 2015 takviminde, 2016 yılı takviminde sabah ezanı 04:40 olarak gösterilse ne olur? Hiç kimse farkına varamaz. Neden? Çünkü ramazandan bir gün önce arafe günüde zaten 04:40 civarında ezan okunuyor. O yüzden aman niye Diyanet? Ya Diyanet geri adım atsa anca o zaman mı sen doğruluğunu kabul edeceksin bu görüşün? Bir şeyi Diyanet onaylarsa mı, devlet onaylarsa mı biz bunun doğruluğunu kabul edeceğiz? Bundan yıllar önce 28 Şubat dönemlerinde Diyanet, hadi Diyanet demeyeyim, devlet eli ile bir çok hoca, kur’anda kadınların asla baş örtüsüne dair bir şey yok diye zangır zungur ortaları titretmediler mi? Devlet eliyle gelmedi mi bunlar? Her tarafta konferanslar, paneller düzenlenmedi mi? 28 Şubat’tan önce hazırlanan meallerde, 28 Şubat döneminde baş örtüsü ifadesi kaldırılıp atılmadı mı? Bunlar yapıldı. Peki bunu devlet yaptı diye mi biz kabul edecektik bu yanlışı? Hayır. Dolayısıyla bugün devlet, bizim doğrumuzu kabul ederse doğru olacak değil bu görüş. Herkes bir gün sadece bir gününü ayırarak bunu tespit edebilir. Bakarsınız, İstanbul’da yaşayanlar için gerçekten 03:23’te mi siyah iplik beyaz iplikten yani gök ile yer net bir şekilde ayrılıyor yoksa Süleymaniye Vakfı’nın ilan ettiği 04:40’da mı? Bir gün ya sadece bir gün bunu tespit edebilir. Herkes ama. Çıkarsınız bakarsınız. Yanlış ise biz geri adım atmaya bugünden razıyız. Bakarsınız dersiniz ki; hiç kusura bakmayın kardeşim, 03:23’de ortalık aydınlanmıştı zaten. Ama hayır, değil ise? O zaman bunun vebalini kim verecek? Devleti mi biz sorumlu tutacağız. Yarın C. Hakk, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni mi sorguya çekecek? Hayır. O zaman siz, devletten böyle bir şey beklemeyin. Beyhude bir bekleyiş olur bu. O adamlar gider, yarın başkaları gelir ama tabandan tavana doğru bu yükselirse yarın orayı yöneten insanlar da otomatikman zaten bu fikre sahip bireyler olarak oraya çıkarlar. Ve bir bakarsınız ki herşey aslına, doğruya doğru yönelmiş olur. Bu, dediğim gibi inşallah bir sonraki Kitap Ve Hikmet derginizi de yaklaşık 6 sayfalık yazı şeklinde bunu bulabilirsiniz. Bunu özellikle ifade etmek istedim. Bir iki soru alarak herhalde bitirelim.

Şöyle bir soru sorulmuş. Denmiş ki; ufuk dediğiniz yer, güneşin doğduğu yer mi yoksa semaya doğru mu bakacağız. Hayır. Bakara suresi 187.ayette ifade edilen şey ne? “Hatta yetebeyyene lekumul haytul ebyadu minel haytıl esvedi minel fecr”. Fecr, güneşin doğduğu taraf. O tarafa doğru bakacaksınız. Orada gök ile yer, çok net bir şekilde ışıkla ayrılmış olacak. Dolayısıyla semaya bakmanıza gerek yok. Sema, çok daha geç bir vakitte aydınlanır. O aydınlık, ufuktan yukarıya doğru gider. Bakma imkanımız yok, peki ne yapacağız? Büyük apartmanlarda falan yaşıyoruz diyenler, işte takvim zaten bu tür ihtiyaçlardan dolayı doğuyor. Bakın biz, Diyanet takvimini eleştirirken kendimiz mecburen bir takvim yapmak zorunda kaldık. Niye? Bu sıkıntıyı yaşayanlara çözüm olsun diye. Dolayısıyla süleymaniyevakfitakvimi.com. Adresimiz bu. Oraya girdiniz mi nerede yaşıyorsanız, bulunduğunuz yerin noktasal olarak imsak vakitlerini net bir şekilde orada görebilirsiniz. Ben gözlem yapamıyorum yanlış da yapmak istemiyorum diyenler, oradan yardım alabilirler. Konu ile ilgili başka hani bugün ile alakalı soru varsa onu şey yapayım. Fazla da vaktinizi almadan bitirelim.

Annem, şeker hastası ve insülin kullanıyor. Acaba sizin verdiğiniz takvime göre oruç tutarsa sağlık açısından bir zararı olur mu? Zaten devamında Yusuf Bey kendi sorusunun cevabını vermiş. Bunu bize değil hocalara ama hangi hocalara? Tıp hocalarına yani hocalar karışmasın burada. Doktorlar eğer sağlık açısından bir sakınca yoktur diyorlarsa bu tip insanların oruçlarını tutabilirler. Dinen bir sakıncası olmayacaktır. Ama hayır, mutlaka arada insülin kullanmaları gerekir veya ilaç almaları gerekir falan diyorlarsa doktorlar, o zaman C. Hakk’ın Bakara suresi 184 ve 185.ayetlerinde verdiği ruhsattan yararlanarak oruç tutmayabilirler. İyileşirlerse tutarlar. İyileşmezlerse zaten mükellefiyet kendilerinden kalkmış olur. Başka hiç bir şey de yapmalarına gerek yok.

Diyanet’in yeni hazırlanan meallerindeki “sizce” kısmını çıkarmış olmasına da lütfen değinirmisiniz diyor. Gerçekten bunu biz tespit ettik. Yani bundan önceki meallerde, “hatta yetebeyyene lekum” sizce tam olarak net bir şekilde ayrılıncaya kadar ifadesi, son yıllarda yapılan meallerde kaldırılmış. Bu ne demek? Sizce demesi C. Hakk’ın, bu işi bireyselliğe indirgemesidir. Yani herbiriniz kalkın bakın, tan yerinin ağardığını görünce imsak vakti girmiştir, sabah namazını kılarsınız demektir. Ama siz, oradaki “sizce” lafzını kaldırırsanız, bu işi bireysellikten kaldırır toplumsallığa hatta siyasallığa kadar çıkartabilirsiniz. Yani “bizce” ilan edikecek vakte kadar yiyin için. Yani Diyenetçe diye kocaman bir boşluğu doldurma imkanı yakalamış olursunuz. Halbuki bu ne olur? Ayetin metnini değil ama manasını tahrif olur o zaman. O yüzden geçen sene solganik bir şeyle bunu duyurmuştuk. Dedik ki; evet siz, kur’anın metninde bir tahrif olmadığından emin olabilirsiniz ama ya manasında? Manasında tahrifat yapılmadığından emin olabilirmisiniz? “Sizce” ifadesini kaldırdığınız zaman ha ayetinden “lekum” ifadesini arapçasından at, ha Türkçesin’den ne farkeder? Şimdi onu okuyan, Allah kelamını okuyor. Ama sen oraya “sizce” ifadesini kaldırarak müdahalede bulunuyorsun. Ne olmuş oluyor o zaman? Metinde yapamadığın tahrifi manada yapmış oluyorsun. Dolayısıyla lanet, metinden değil de manadan tekrar senin üstüne geliyor. Neticede lanetten kurtulmuş olamıyorsunuz.

Vakti de doldurduk. Evet süremiz de bitti. O yüzden bizden bu kadar diyelim.

Tüm Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri
# İçerik Adı Yayınladığı Tarih Görüntülenme
1 Kitaba Çağrı 16 Eylül 2017
2 Kurban İbadeti 24 Ağustos 2017
3 Hadislerin Derlenmesinde İran Etkisi 19 Ağustos 2017
4 Diyanetin Fetö Raporu: Bu din bu hale nasıl geldi? 14 Ağustos 2017
5 Hilal, Fitre ve Bayram 28 Haziran 2017
6 Nebi’mizin Ramazan Hayatı 12 Haziran 2017
7 İmsak Ölçüleri 27 Mayıs 2017
8 Dini Siyasete Alet Etmek 20 Mayıs 2017
9 Nebilere Yüklenen Olağanüstü Özellikler 13 Mayıs 2017
10 Tarih Boyunca Nebilere Gösterilen Tepkiler 6 Mayıs 2017
11 Yanlış Şeriat Algısı Suç ve Ceza 29 Nisan 2017
12 Kapitalizmin Sonu 15 Nisan 2017
13 Faiz Bağlamında Modern Finansal Ürünler 8 Nisan 2017
14 Hadislere Bakışımız Nasıl Olmalı 1 Nisan 2017
15 Haram Aylar 25 Mart 2017
16 Kur’an’cılık Tehlikesi 1.Bölüm 20 Mart 2017
17 Din ve Devlet İlişkileri 1.Bölüm 11 Mart 2017
18 Cuma Namazı ve Hutbe’si 4 Mart 2017
19 Kur’an’a Göre Sihir Kavramı 25 Şubat 2017
20 Abese Suresi Bağlamında Nebi’mizin Korunmuşluğu 18 Şubat 2017
21 Ev İçi Mahremiyet Kuralları 11 Şubat 2017
22 Örtünme İle İlgili Hükümler 4 Şubat 2017
23 Baş Örtüsü ve Örtünme 28 Ocak 2017
24 Kur’an’nın Çözüm Üretmedeki Yeri 21 Ocak 2017
25 Yahudileri Gölgede Bırakan Hileler 16 Ocak 2017
26 Müslümanlar’da Allah’a Güven Krizi 31 Aralık 2016
27 Müslümanlığımızı Gözden Geçirme İhtiyacı 24 Aralık 2016
28 Ümmet Olamamanın Ağır Bedeli 17 Aralık 2016
29 Tarihsellik İddialarında Cezalar Örneği 10 Aralık 2016
30 Mezhepçiliğin Doğurduğu Acı Sonuçlar 3 Aralık 2016
31 Kur’an’nın Tarihselliği İddiası ve Miras Konusu 26 Kasım 2016
32 Takiye (Kimliği Gizleme) 19 Kasım 2016
33 Faiz ve Güncel Meseleler 12 Kasım 2016
34 Mehdi Gelicek mi ? 7 Kasım 2016
35 Hz.İsa Gelicekmi? 31 Ekim 2016
36 Çağdaş Ulemanın Usulsüzlüğü 22 Ekim 2016
37 Dinsel Çoğulculuk 15 Ekim 2016
38 Son Kitabı Devre Dışı Bırakma Projesi, Dialog 8 Ekim 2016
39 Fıtrat Zemininde Buluşma 1 Ekim 2016
40 Nisa 34. Ayet Bağlamında Kadına Şiddet 24 Eylül 2016
41 Kurban İbadeti 10 Eylül 2016
42 Kadının Dövülmesi 3 Eylül 2016
43 Kur’an’a Göre Hükmetmek 27 Ağustos 2016
44 15 Temmuz Darbe Gecesine Kurani Bir Bakış 20 Ağustos 2016
45 Paralel Dinin Olmazsa Olmazı Aracılık – 1 13 Ağustos 2016
46 Müslüman Gayrimüslim İlişkileri 2 Temmuz 2016
47 Zekat 25 Haziran 2016
48 Oruçla İlgili Hükümler 18 Haziran 2016
49 Uydurulan Dinde Yatsı Sonu, Seher ve İmsak Vakti 4 Haziran 2016
50 Uydurulan Dinde Mut’a Nikahı 28 Mayıs 2016
51 Uydurulan Dinde Şartlı Talak 21 Mayıs 2016
52 Uydurulan Dinin Dayatması Olarak Çocukların Evlendirilmesi 7 Mayıs 2016
53 Kölelik ve Cariyelik Mezheplerin Dayatması mı? 30 Nisan 2016
54 Musa Hızır Kıssasının Evrensel Mesajı 23 Nisan 2016
55 Sünnetin Delil Değeri 16 Nisan 2016
56 Kira Sertifikaları Faizsiz Ürün mü? 9 Nisan 2016
57 Suç-Ceza Dengesi Açısından Cinsel İstismar 2 Nisan 2016
58 Boşanma Konusunda Allah’ın Koyduğu Sınırlar 26 Mart 2016
59 Allah’ın Koyduğu Sınırlar Nasıl Aşıldı 19 Mart 2016
60 Muhsana, Kadına Pozitif Ayrımcılık 13 Mart 2016
61 İnsanlar ile Cinlerin Ortak Özellikleri 5 Mart 2016
62 Nebiler Günahtan Korunmuş mudur? 27 Şubat 2016
63 Bedir Savaşı Örneğinde Nebi ve Resul Farkı 20 Şubat 2016
64 Dinde Haram-Helal Koyma Yetkisi 13 Şubat 2016
65 Cinler 6 Şubat 2016
66 İlk İnsanın Yaratılışı 30 Ocak 2016
67 İnsanı İnsan Yapan Özellikler 23 Ocak 2016
68 Allah’ı İkinci Sıraya Koymak 16 Ocak 2016
69 Şirkle İman Arasındaki Kararsızlık 9 Ocak 2016
70 Mehdi Beklentisi 2 Ocak 2016
71 Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
72 Fıkıh Müzakereleri | Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
73 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik – 2 19 Aralık 2015
74 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik 12 Aralık 2015
75 Kur’ân’da Dindarlık 5 Aralık 2015
76 Tarih Boyunca Bir Siyasi Baskı ve Ötekileştirme Aracı Olarak Zındıklık 28 Kasım 2015
77 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 2) 21 Kasım 2015
78 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 1) 21 Kasım 2015
79 Kur’an’a Göre Dinden Dönmenin Hükmü 16 Kasım 2015
80 Kur’an’da Zina Suçu Ve Cezası 7 Kasım 2015
81 Tağut Doğru Yolun Üstünde Oturur 31 Ekim 2015
82 Hadis Uydurma Faaliyetleri 24 Ekim 2015
83 Kader İnancı Ve Nesih 17 Ekim 2015
84 Resulullah Sonrası Siyasi Gelişmeler 10 Ekim 2015
85 Nesih 3 Ekim 2015
86 Hac Ve Kurban 19 Eylül 2015
87 Terör Olayları Karşısında Nebevi Siyaset 12 Eylül 2015
88 Dinde Özgürlük 5 Eylül 2015
89 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 4 “Cariyelik” 29 Ağustos 2015
90 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 3 “Cariyelik” 22 Ağustos 2015
91 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 2 “Kitap Algısı” 15 Ağustos 2015
92 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 8 Ağustos 2015
93 Nebimizin Yürüttüğü Dış Politika 1 Ağustos 2015
94 Kadir Gecesi ve İmsak Vaktine Tavırlar 11 Temmuz 2015
95 Zekat 4 Temmuz 2015
96 Oruç İbadeti 2 27 Haziran 2015
97 Oruç İbadeti 20 Haziran 2015
98 Kutup Bölgelerinde İftar ve İmsak Vakitleri 13 Haziran 2015
99 Emtia Borsalarındaki İşlemlerin Fıkhi Hükmü 6 Haziran 2015
100 Kur’ân’a Göre Gece-Gündüz 30 Mayıs 2015
101 Prof. V. A. Yefimov’la Yapılan Toplantının Değerlendirilmesi 23 Mayıs 2015
102 İsra ve Mirac 16 Mayıs 2015
103 Berzah Alemi 2 9 Mayıs 2015
104 Berzah Alemi 2 Mayıs 2015
105 Enflasyon ve Faiz 25 Nisan 2015
106 İşsizlik Probleminin Kaynağı 18 Nisan 2015
107 Peygamberimizin Öldürülmesini Emrettiği Kişiler Hakkındaki Rivayetler 4 Nisan 2015
108 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Zekat-Faiz Karşılaştırması) 28 Mart 2015
109 Faizsiz Sistemin İlkeleri – Faizsiz Bankacılık 28 Mart 2015
110 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Enflasyon) 21 Mart 2015
111 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Bankacılık) 14 Mart 2015
112 Faizsiz Sistemin İlkeleri 7 Mart 2015
113 Tecavüz Suçunun Cezası 28 Şubat 2015
114 İdam Cezası ve Kıssas Tartışmaları 21 Şubat 2015
115 Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 14 Şubat 2015
116 Kur’ân’da Ruh Kavramı 7 Şubat 2015
117 İcmanın Delilleri ve Değerlendirilmesi 24 Ocak 2015
118 Fıkıh Müzakereleri | Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 17 Ocak 2015
119 Nebiye Hakaretin Cezası 10 Ocak 2015
120 Noel ve Mevlid Kandili Kutlamalari 3 Ocak 2015
121 Kelime Oyunları ve Şeb-i Arus 27 Aralık 2014
122 Evlilik Nedeniyle Ortaya Çıkan Haramlık 20 Aralık 2014
123 Talak’ın Şarta Bağlanması 13 Aralık 2014
124 Kadının Boşanma Hakkı 6 Aralık 2014
125 Boşanmanın Hükümleri 29 Kasım 2014
126 Küçüklerin Evlendirilmesi 22 Kasım 2014
127 İslam Hukuku-Roma Hukuku Karşılaştırması 15 Kasım 2014
128 Beni Kureyza Yahudileri ve Esirlerin Öldürülmesi 8 Kasım 2014
129 İslâm Miras Hukukunda Kelâle 3 Kasım 2014
130 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı – 2 25 Ekim 2014
131 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı 18 Ekim 2014
132 İslam Alimlerinin Işid’e Gönderdikleri Mektubun Eleştirisi 11 Ekim 2014
133 Kurban İbadeti 27 Eylül 2014
134 Birbirimizden yardım istemek şirk midir? 9 Ağustos 2014
135 Nafile Oruç 2 Ağustos 2014
136 Zekat ve Fitre 26 Temmuz 2014
137 Kadir Gecesi 19 Temmuz 2014
138 Tarihi gelişimi ve Hükümleri Açısından İtikaf 12 Temmuz 2014
139 Yatsının Son Vakti 5 Temmuz 2014
140 Vakti Dışında Namaz, Süresinden Fazla Oruç 28 Haziran 2014
141 Bakara 187. Ayet Işığında Oruç İbadeti 21 Haziran 2014
142 Kimler Oruç Tutabilir 14 Haziran 2014
143 Orucun Tarihi ve Meşruiyeti 7 Haziran 2014
144 Ecel ve Şehitlik – Sorular ve Cevaplar 24 Mayıs 2014
145 Ecel ve Şehitlik 17 Mayıs 2014
146 Seferilik Mesafesi ve Müddeti 10 Mayıs 2014
147 Yolculukta Namaz – 2 26 Nisan 2014
148 Dinden Dönmek 19 Nisan 2014
149 Yolculukta Namaz 5 Nisan 2014
150 Namazı Terketmenin Hükmü 29 Mart 2014
151 Namazda Zikir 8 Mart 2014
152 Kadınların Cemaate Katılması 1 Mart 2014
153 Cemaatle Namaz – 2 22 Şubat 2014
154 Cemaatle Namaz 15 Şubat 2014
155 Sehiv Secdesi 8 Şubat 2014
156 Namazı Bozan Haller – 2 1 Şubat 2014
157 Namazı Bozan Haller 18 Ocak 2014
158 Cumanın Farzından Önceki ve Sonraki Sünnetler 11 Ocak 2014
159 Cuma Hutbesi 4 Ocak 2014
160 Cuma Namazı 28 Aralık 2013
161 Sünnet Namazları 21 Aralık 2013
162 Vitir Namazı 14 Aralık 2013
163 Teheccüd Namazı 7 Aralık 2013
164 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – Sorular 23 Kasım 2013
165 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – 2 18 Kasım 2013
166 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları 2 Kasım 2013
167 Cezanın Amacı Açısından Mağdur Hakları 26 Ekim 2013
168 Bayram Namazı ve Teşrik Tekbirleri 12 Ekim 2013
169 Tarihi, Amacı ve Ahkamı Yönüyle Kurban 5 Ekim 2013
170 Kur’an’da Münafıkların Durumu – 2 28 Eylül 2013
171 Kur’an’da Münafıkların Durumu 21 Eylül 2013
172 Günümüz İslam Dünyasının Problemleri 14 Eylül 2013
173 Bedel Hac – Doç.Dr. Servet Bayındır 7 Eylül 2013
174 Allah’ın Bilgisi ve Kader 24 Ağustos 2013
175 Mısırdaki Müslümanların Durumu 17 Ağustos 2013
176 Kadir Gecesi 3 Ağustos 2013
177 İmsak Tartışmaları 27 Temmuz 2013
178 Kutup Bölgelerinde İbadet Vakitleri 20 Temmuz 2013
179 Kader 19 Ocak 2013
180 Kıyamet Alametleri 22 Aralık 2012
181 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Kurban İbadeti 20 Ekim 2012
182 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Hac İbadeti 13 Ekim 2012
183 Faiz-Zekat İlişkisi 6 Ekim 2012
184 Namazların Birleştirilmesi 29 Eylül 2012
185 İslama Yönelik Saldırılar 22 Eylül 2012
186 Alternatif Bir Finansal Ürün Olarak Kira Sertifikaları(SUKUK) 15 Eylül 2012
187 Öğle ve İkindi Namazlarının Vakitleri 8 Eylül 2012
188 Yatsı Namazı Vaktinin Bitişi 1 Eylül 2012
189 Kur’an’a Göre Gelenek 25 Ağustos 2012
190 Bayram Namazı ve Fitre 18 Ağustos 2012
191 Televizyondan Kabe İmamına Uyulabilir mi? 11 Ağustos 2012
192 Ramazan Ayının İnsana Sunduğu Fırsatlar 4 Ağustos 2012
193 İmsak Vakti ve Seher – 2 28 Temmuz 2012
194 İmsak Vakti ve Seher 21 Temmuz 2012
195 Nesih, Kıblenin Değişmesi Örneği 23 Haziran 2012
196 İsra ve Miraç 16 Haziran 2012
197 Uydurma Hadisler – Harun Ünal 9 Haziran 2012
198 Sezaryen Doğum 2 Haziran 2012
199 Vahiy – Sünnet İlişkisi 26 Mayıs 2012
200 Nesih Kavramı 19 Mayıs 2012
201 Din ve Tıp Açısından Sünnet 14 Mayıs 2012
202 Din ve Müzik 5 Mayıs 2012
203 Hadislerin Kur’an’a Arzı 28 Nisan 2012
204 Türkiye’de Kutlu Doğum Etkinlikleri 21 Nisan 2012
205 Allah’ın Elçisini Doğru Anlamak 14 Nisan 2012
206 Kur’an Öncesi Mekke Toplumu 7 Nisan 2012
207 Faizsiz Bankacılğın Problemleri 31 Mart 2012
208 Hz.Muhammed’in(S.A.V.) Tebyin Görevi 24 Mart 2012
209 İslam ve Türk Medeni Kanunu(TMK) Miras Sistemlerinin Mukayesesi 17 Mart 2012
210 Kur’an’a Göre Tağut Kavramı 10 Mart 2012
211 Farklı İnançların Birlikte Yaşamasının Doğal Kuralları 3 Mart 2012
212 Kur’an’a Göre Resule İman, İtaat ve İttiba 25 Şubat 2012
213 Organ Nakli 18 Şubat 2012
214 Sebeb-i Nüzul Meselesi 11 Şubat 2012
215 Daru’l-Harbde Faiz 4 Şubat 2012
216 İftida 28 Ocak 2012
217 Talak (Boşanma) 21 Ocak 2012
218 Gayrimüslimlerle Evlilik 14 Ocak 2012
219 A’raf Ehli 7 Ocak 2012
220 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? – 2 31 Aralık 2011
221 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? 24 Aralık 2011
222 Çocukların Evlendirilmesi 17 Aralık 2011
223 İnanç Özgürlüğü 10 Aralık 2011
224 Evliliğin Denetlenmesi 3 Aralık 2011
225 Adetli Kadın Kur’an’a Dokunabilir mi? 26 Kasım 2011
226 Hz.İsa’yı(a.s.) Geri Getirmek İsteyenlerin Hedefi 19 Kasım 2011
227 Nebi ve Resul Kavramları 12 Kasım 2011
228 Kurban Bayramına Nasıl Hazırlanmalıyız? 5 Kasım 2011
229 İcma Delili ve Değerlendirilmesi 22 Ekim 2011
230 Vekaletle(Bedel) Hac 15 Ekim 2011
231 İhram Yasakları 8 Ekim 2011
232 Kadınların Yolcuğu 1 Ekim 2011
233 Kur’an ve Sünnet Işığında Hac İbadeti 24 Eylül 2011
234 Faiz Anlayışı 10 Eylül 2011
235 Bayram Namazı 27 Ağustos 2011
236 İmsak Vakti 20 Ağustos 2011
237 Teravih Namazı Konusunda Diyanet’e Cevap 13 Ağustos 2011
238 Oruç Tutamayanlar Ne Yapmalı? 6 Ağustos 2011
239 Güneşin Batmadığı Yerlerde Namaz Vakitleri 2 Temmuz 2011
240 Yatsı Namazının Vakti 7 Mayıs 2011
241 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler – 2 30 Nisan 2011
242 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler 23 Nisan 2011
243 Günahlarla İlgili Kavramlar – 2 2 Nisan 2011
244 Günahlarla İlgili Kavramlar 26 Mart 2011
245 Büyük Günahlar – 3 19 Mart 2011
246 Büyük Günahlar Nelerdir? 12 Mart 2011
247 Büyük Günah İşleyenlerin Durumu 5 Mart 2011
248 Ye’cüc ve Me’cüc 26 Şubat 2011
249 Dabbetü’l-Arz 19 Şubat 2011
250 Tarikatlarda Vesile ve Tevessül 12 Şubat 2011
251 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar – 2 5 Şubat 2011
252 Kutuplarda Namaz Vaktinin Tespiti 29 Ocak 2011
253 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar 22 Ocak 2011
254 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular – 2 1 Ocak 2011
255 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular 25 Aralık 2010
256 Mehdi İnancı 18 Aralık 2010
257 Kur’an’a Göre Zekat Oranları 4 Aralık 2010
258 Artan Malı İnfak Etme 27 Kasım 2010
259 Vitr Namazı 13 Kasım 2010
260 Bayram Namazları 6 Kasım 2010
261 Sehiv Secdesi – Mukayeseli Fıkıh Dersleri 30 Ekim 2010
262 Kurban İle Alakalı Sorular 23 Ekim 2010
263 Hac Farklı Aylarda Yapılabilir mi? – Fıkıh Dersi 9 Ekim 2010
264 Başkasının Yerine Hacc Yapmak 2 Ekim 2010
265 Hilal İle İlgili Sorulan Sorular 25 Eylül 2010
266 Cariyeler İle İlgili Sorulan Sorular 18 Eylül 2010
267 ORUÇ BOZMANIN CEZASI 4 Eylül 2010
268 Zekat 28 Ağustos 2010
269 İmsak ve Yatsı Vakitleri – 2 21 Ağustos 2010
270 İmsak ve Yatsı Vakitleri 14 Ağustos 2010
271 İsra ve Miraç -2 10 Temmuz 2010
272 İsra ve Miraç -1 3 Temmuz 2010
273 İcma’a Delil Getirilen Hadisler 26 Haziran 2010
274 İcma 19 Haziran 2010
275 Başörtüsü ve Örtünme 12 Haziran 2010
276 Mezheplerin Tutarlılığı 29 Mayıs 2010
277 Asabe Siyaset İlişkisi (Kızın Çocuklarının Mirasçılığı Örneği) 22 Mayıs 2010
278 Kur’an’ı Açıklama Usulü 15 Mayıs 2010
279 Kartepe Programı Değerlendirme 5 Mayıs 2010
280 Abdestte Ayakların Mesh Edilmesi 24 Nisan 2010
281 Hudeybiye’den Geri Kalanlar 13 Nisan 2010
282 Peygamberimizin Zeynep (ranha) ile Evliliği 3 Nisan 2010
283 Bedir Savaşı 20 Mart 2010
284 Kur’an Sünnet Bütünlüğü: Allah’ın İzni Meselesi 13 Mart 2010
285 Vahiy Çeşitleri 6 Mart 2010
286 Kadınların Özel Halleri 11 Şubat 2010
287 Kur’an’a Göre Zekat Nispeti 6 Şubat 2010
288 Vahy-i Gayr-i Metlüv’e Dair Getirilen Deliller -1 30 Ocak 2010
289 Iskat (Ölen Kimseyi İbadet Borçlarından Kurtarmak) 16 Ocak 2010
290 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrailin Rolü -2 2 Ocak 2010
291 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrail’in Rolü 26 Aralık 2009
292 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kurban 21 Kasım 2009
293 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -2 14 Kasım 2009
294 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -1 7 Kasım 2009
295 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kur’anı Anlama 31 Ekim 2009
296 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Yolculukta Namazin Kısaltılması Örneği 24 Ekim 2009
297 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? -2 17 Ekim 2009
298 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-1 10 Ekim 2009
299 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-2 10 Ekim 2009
300 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -1 3 Ekim 2009
301 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -2 3 Ekim 2009
302 Mirasta Avliye Meselesi -1 26 Eylül 2009
303 Mirasta Avliye Meselesi -2 26 Eylül 2009
304 Kasten Orucu Bozanın Cezası -1 12 Eylül 2009
305 Kasten Orucu Bozanın Cezası -2 12 Eylül 2009
306 Oruç Keffareti -2 29 Ağustos 2009
307 Oruç Keffareti -1 29 Ağustos 2009
308 Adetli Kadının Orucu -1 22 Ağustos 2009
309 Adetli Kadının Orucu -2 22 Ağustos 2009
310 Hastaların Orucu -1 15 Ağustos 2009
311 Hastaların Orucu -2 15 Ağustos 2009
312 Namazda Örtünme / 2-1 8 Ağustos 2009
313 Namazda Örtünme / 2-2 8 Ağustos 2009
314 Namazda Örtünme / 1-1 1 Ağustos 2009
315 Namazda Örtünme / 1-2 1 Ağustos 2009
316 Kur’an’da Örtünme -1 18 Temmuz 2009
317 Kur’an’da Örtünme -2 18 Temmuz 2009
318 Gayrimüslimlerle Evlilik -1 11 Temmuz 2009
319 Gayrimüslimlerle Evlilik -2 11 Temmuz 2009
320 Müşriklerle Evlilik -1 4 Temmuz 2009
321 Müşriklerle Evlilik -2 4 Temmuz 2009
322 Ehli Kitap ve Müşrikler -1 27 Haziran 2009
323 Ehli Kitap ve Müşrikler -2 27 Haziran 2009
324 Hayvan Kesimi / 2-1 20 Haziran 2009
325 Hayvan Kesimi / 2-2 20 Haziran 2009
326 Hayvan Kesimi -1 13 Haziran 2009
327 Hayvan Kesimi -2 13 Haziran 2009
328 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -1 6 Haziran 2009
329 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -2 6 Haziran 2009
330 Nafile Namazlar -1 9 Mayıs 2009
331 Nafile Namazlar -2 9 Mayıs 2009
332 Vitir Namazı -1 2 Mayıs 2009
333 Vitir Namazı -2 2 Mayıs 2009
334 Kur’an’ın Genel Açıklaması -1 25 Nisan 2009
335 Kur’an’ın Genel Açıklaması -2 25 Nisan 2009
336 Namazın Mekruhları -1 11 Nisan 2009
337 Namazın Mekruhları -2 11 Nisan 2009
338 Namazı Bozan Şeyler -1 4 Nisan 2009
339 Namazı Bozan Şeyler -2 4 Nisan 2009
340 Namazda Konuşmak -1 28 Mart 2009
341 Namazda Konuşmak -2 28 Mart 2009
342 Namazda Abdestin Bozulması / 2-1 21 Mart 2009
343 Namazda Abdestin Bozulması / 2-2 21 Mart 2009
344 Namazda Abdestin Bozulması / 1-1 14 Mart 2009
345 Namazda Abdestin Bozulması / 1-2 14 Mart 2009
346 Namazda İmamlık / 3-1 28 Şubat 2009
347 Namazda İmamlık / 3-2 28 Şubat 2009
348 Namazda Saf Düzeni -1 21 Şubat 2009
349 Namazda Saf Düzeni -2 21 Şubat 2009
350 Namazda İmamlık / 2-1 14 Şubat 2009
351 Namazda İmamlık / 2-2 14 Şubat 2009
352 Namazda İmamlık / 1-1 7 Şubat 2009
353 Namazda İmamlık / 1-2 7 Şubat 2009
354 İmamın Arkasında Kıraat -1 24 Ocak 2009
355 İmamın Arkasında Kıraat -2 24 Ocak 2009
356 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-1 17 Ocak 2009
357 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-2 17 Ocak 2009
358 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-1 10 Ocak 2009
359 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-2 10 Ocak 2009
360 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-1 3 Ocak 2009
361 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-2 3 Ocak 2009
Kuran Dersi Canlı Yayın