(… Aynısı var. Sadece çok kısa şekilde… Metni Arapçasından okuyor. Anlaşılmıyor.)
Hah, işte burada senin dediğin. Bizden birisi temizlendiği zaman… Demek ki adetliyken, o zaman bu rivayetlerin hepsini birleştirirsek bu kadın sorduğuna göre adetliyken namaz kılınmayacağını anladım demiş oluyor. Yani adetliyken bize namaz emredilmezdi, oruç emredilirdi diyor ya Ayşe validemiz. Tamam anladık, namaz kılmıyorsun. Peki daha sonra kılmamız emredilir miydi demiş oluyor bu kadın.
(İkinci bir soru mu?)
Bu ikinci bir soru oluyor.
(Şeyde bir anlıyorlar bunu ya.)
Tamam da bu farklı bir soru. Orada da o farklılık var. Orada da tecri kelimesine, ilk anda anlam vermekte zorlandığımız ifade var ya, o. Şimdi bu kadın Ayşe validemize sordu ya, adetliyken neden namaz kılmıyor da oruç tutuyor? O da dedi ki tamam, oruç tutmamız emredilirdi ama namaz kılmamız emredilmezdi. Şimdi ikinci bir soru soruyor. Peki, adetten temizlendikten sonra onun cezası olarak, karşılığı olarak yani, karşılık manasına, o günlerde kılmadığınız namazlara karşılık namaz kılıyor muydunuz?
Şimdi burada öyle olsaydı tutmadığınız oruca karşılık tutuyor muydunuz diye de sorması gerekirdi. Burada ne diyor, devam et.
Sen haruralı mısın?
(Bir daha o soruyu sormaz zaten.)
Sorar, sorar haruralı mısın? Çünkü o zaman farz olmayan şey başka zaman nasıl farz olur?
(Allah o zaman kıldırıyor zaten, bir daha niçin?..)
Kıldırıyor da burada bir bit yeniği buluyor. Böyle bir soru sorulur mu demiş oluyor.
(… Arka planda yarım yamalak konuşmalar, birbirinin sözünü kesmeler, daha yüksek tonda anlaşılmaz sözler. Sözcükleri gelişigüzel kullanıp bir anlama gelmeyecek biçimde tümce kurmalar…)
Ya bu rivayetler Ayşe validemizin ağzından çıktığı şekilde gelmiyor ki. Buhari 205 senesinde doğmuş bir insan. Bu konuşmanın yapılmasından en az 200 sene sonra bunu yazmış oluyor. Dolayısıyla o arada o kadar karışıklık olur. Yani bunları şey yaparken harriyetün en ti’ye fazla takılma. İşin özüne bak. Zihinlerde kalmıştır, oraya eklenmiştir. Biz adetli olduğumuz günlerden sonra oruç tutmamız emredilirdi, namaz kılmamız emredilmezdi. Onun yerine başka bir zaman da namaz kılmamız emredilmezdi. İşte hepsini bir araya getirmek gerekir. Lügatte getireceksin, ayette getireceksin.
(Bu ceza kelimesi alternatif bir terim olabilir o zaman.)
Kaza yerine neyi kullanır, cezayı kullanabilirlerdi yani. Ceza da çok da güzel bir karşılık. Evet peki başka?
(Hocam, burada adam çok güzel bir şey söylemiş de bize bir laf atıyor aslında. -Arapçasından metni okuyor.)
Diyor ki bu bir tabudidir diyor, bunun hikmetini, işin içinden çıkamıyorlar ya. Ne zaman yazılmış?
(En sonunda şöyle diyor, aciz olduk diyor, düşünemiyorlar, hadisleri falan anlamıyorlar, sonra da sırt çeviriyorlar.)
Ha, ibadetlere sırt çeviriyorlar diyor. Kim o? Ebu Davut şerhi değil mi? Tirmizi. Şimdi işin içinden çıkamamış demiş ki bu bir tabudidir. Bu anlaşılamaz. Yani ibadet gereği tabudiyse bunu Allah emreder kardeşim. Diyor ki Ebu Davut’ta o kadın gelip hayızlı günlerde kadın namaz kılar mı? O soru soranın problemi oruçla ilgili değil, namazla ilgili. Dikkat edersen hep vurgular namazla ilgili. O da diyor sen haruralı mısın? Biz diyor adetli günlerimizde namaz kılmazdık, kılmamız da emredilmezdi. Yani ne biz kılardık ne de bize kıl denirdi.
(Ama ilk akla gelen daha sonra kılması…)
Daha sonra gelmez.
(Ama kendileri kendi başlarına yapmıyorlarmış, Peygamberimizin onlara telkini de yokmuş.)
Bak şimdi niye biliyor musun?
(Ne zamanında kılıyorduk, ne sonra kılmamız emrediliyordu.)
O olmaz, o manaya gelmez o. Şimdi sen namaz kılmıyorsan, baktın ki işte hanım namaza kalkmadı. Kalk diyorsun. E adetliyim. Olsun kalk da kıl. Peygamber efendimizin eşi değil mi? Biz kılmazdık, kılmamız da emredilmezdi. Öyle olması lazım. Biz kılmazdık, bizim bu kararımız demek ki doğru ki Peygamberimiz kıl demedi. O başka şekilde anlaşılmaz. Yani çünkü namaz emri zaten Allah’ın emridir. Ve bunlar da ne yapmış oluyorlar? Namaz kılmıyorlar çünkü temiz değiller. Temiz olmadıklarında namaz kılmamaları bunların bir içtihadıdır. O zaman Peygamber efendimiz de namaz kıl demediğine göre bunların içtihadını tasdik etmiş oluyor. Başka şekilde olmaz o. Yani Kuran-ı Kerim’de açıkça var mı adetli kadın namaz kılmaz diye? Ama anlaşılıyor, temiz olmadığı ve onlar böyle anlamışlar ayetten ve namaz kılmıyorlarmış. Peygamberimiz de namaz kılın diye emretmediğine göre demek ki bunların anlayışlarını tasdik etmiş oluyor. Yoksa namaz kılmanın emredilmesi zaten Allah’ın emridir. İstisnai bir durum söz konusudur burada.
Oruca gelince, oruçta bunların hiçbirisi yok. Zaten o harruralı kadının oruçla bir ilgisi yok. O da oruç tuttuğu için onu şey yapmıyor. Sadece neden oruç tutuyoruz da namaz kılmıyoruz diye soruyor o kadar.
(Hz. Ayşe’nin vermiş olduğu cevap da nedeni belirtme değil de sadece olanı anlatıyor. Biz böyle yapardık, böyle olurdu diyor.)
Nedeni belirtmiyor tabi. Çünkü gerçekten nedeni anlatmak bak burada görüyorsunuz. İlletini anlattığınız zaman muhatabın bunu anlaması ne kadar zor oluyor. O kadar kolay bir şey mi? Zor. Sıradan bir kadın gelmiş, buna ne anlatacaksın?
(… Anlaşılmayan bir katılımcı konuşması)
Ha, bunun dışında diyorsun. Şimdi şöyle olmuş olabilir yani Ayşe validemizden şüphelenmiş olabilir Peygamberimiz. Adetliyiz, oruç tutmamızda bir şey var mı falan diye sormuş olabilir. Bu gayet normaldir yani namaz kılmadığına göre acaba bunun oruçla da bir ilgisi var mıdır diye sormuş olabilir. Tutun demiştir o da.
(… Anlaşılmayan bir katılımcı konuşması)
Senin bu dediğin detaylar hangi hadiste var ki bunda olsun? Bir şey bize emrolunuyorsa bunun öncesini sen kendin tahmin edeceksin. Hadisler o kadar detaylı olacak, yoksa bu şekliyle… Bu sadece neticeyi bildiriyor. Mesela karşılaştırabilirsin: biz namaz kılmıyorduk. Bu kesin. Bak mesela biz oruç tutmuyorduk, tutmamız emredildi demiyor. Çünkü oruç tutmamak için hiçbir gerekçe yok. Belki küçük bir şüphe oluşmuştur, onu da Peygamberimize sormuştur. O da oruç tutun demiştir.
Kaza kelimesinin şu andaki eda manasında kullanılmış olduğu çıkacak gibi geliyor yine… anlaşılmıyor.)
Tamam da bir delilin var mı? Delil olursa tamam. Nerede var o vaktin dışında… Ya kardeşim az önce, şimdi bir kere herkesin ittifakla kabul ettiği şu husus yok mu? Hadisler lafzen değil mana itibarıyla nakledilmiştir. Bunda ihtilaf var mı? İhtilaf yok, tamam. Şimdi o rivayet eden kişi de bir ravi değil mi? Kendi kafasındaki kelimeyi orada söylemiş oluyor. Hadislerin bir çoğunda var bu. O zaman bu kelimenin anlamının ne olduğunu ilgili ayetlerle birlikte şey yapacaksın. Sonradan oluşmuş, bak bizim zihnimizde eğer bu kaza kelimesi yanlış yerleşmiş olmasaydı biz hiç bu kadar uğraşır mıydık bununla ilgili olarak? Yani derler işte bir deli bir kuyuya bir taş atar, kırk akıllı çıkaramaz. Biz o atılmış taşı çıkarmaya çalışıyoruz. Kuyuya taş atılmamış olsaydı hiç böyle bir problemimiz olmazdı ki. O adam da o rivayeti yazarken kuyuya taş atıldığı zaman yazıyor.
(… Anlaşılmayan bir katılımcı konuşması)
Verilebiliyor mu, mümkün mü o manayı vermek? Vermek mümkün olmadığı için tabudidir diyorlar. Nebevi’nin burada nasıl böyle sağa sola saptığını yazmıştım şimdi bak. Ya kardeşim bu adamlar yaptıklarının hata olduğunu yüzde yüz biliyorlar. En küçük şüpheleri yok. Ama o geleneğe aykırı fetva veremiyorlar.
Bizim arkadaşlarımızdan ve diğerlerinden cumhur dedi ki adetli kadın oruç emriyle muhatap değildir. Adetliyken yani, adetli kadın dememiz o. Onun kaza etmesi yani onların dediği anlamda kaza yeni bir emirle vacip olur. Bizim arkadaşlarımızdan bazısı buna bir delil olarak ortaya koydu. Bunu tamamen diyor bazı arkadaşları demiş ki -Nebevi’den okuyorsun değil mi?- yani Şafii Mezhebinden bazıları şunu dedi. Adetli kadın ramazanda oruç tutmakla yükümlüdür. Ama bu orucunu başka zamana aktarma konusu kendisine emredilmiştir. Bu emirden dolayı başka zamanda tutacaktır demiştir. Bu tıpkı abdestsiz olan bir kimsenin namaz kılmakla emredilmesi gibidir. Abdesti yok, abdest alma imkanı yok, teyemmüm etme imkanı yok, ona da namaz farzdır. Abdestsiz olarak namaz kıldığı zaman namazı sahih olmayacak. O zaman ne yapacak abdestsizlik gittikten sonra namazını kılacak. Bunun hiçbir anlamı yok diyor, çünkü oruç için emredilen yeme, içme ve cinsel ilişkidir. Ama abdestte emir vardır, kıyas yapılamaz ki. Bu kadının gidermeye imkanı yok yani adetli olmamak istemesi de olamaz. Gücünün yetmediği bir sebepten dolayı tutuyorsunuz önce bir yasaklıyorsunuz, sonra tutmayı farz kılıyorsunuz. Böyle şey olur mu? Mesela abdestsiz öyle değil ki. Abdest alabilir. Teyemmüm de edebilir. Ama bu kadın adetinden dışarı çıkamaz ki. O süre bitene kadar mecbur beklemek zorunda. Ha, bitti bak. Kendi kendini çürütüyor. Ben onun için diyorum yani bu Nebevi çok iyi, kendi adı gibi biliyor ki bu fetva yanlış. Ama veriyor. İcma vardır diyerek işin içinden çıkıyor, orada vardır o.
(Var.)
İcma ne demek? Peygamberimiz zamanında icma var mı? Peygamberimiz zamanında yoktu icma.
(… Onların söylediği icma bir de onların yaptıkları şarta baktılar. Mesela şu anda yok.)
(… Anlaşılmayan bir katılımcı konuşması – Enes Hoca- Tümceler uçmuş.)
(… anlaşılmıyor. En güçlü delil demiş bundan önce kimse söylememiş demiş.)
Kuran-ı Kerim söylemiş ya, hadis söylemiş ya. Yani şimdi burada olayı bilmeyenler vardır. Açıklayalım. Enes Hoca, islamonline’a ki başında Yusuf Kardavi var. Bir yazı yazdı, dedi ki işte burada bir hoca var, adetli kadın oruç tutar diyor. Arkasından gelen cevapta hocaya epey hakaretler olmuş değil mi? O hoca, hoca değildir diye. Ondan sonra delilleri yazdı. Şu şu delilleri şey yapıyor. Biz buna karşı ne cevap verelim, bize bir delil gönderin de hocaya karşı savunalım kendimizi dedi. Bu defa tabi epeyce sürdü değil mi? Epeyce bir zaman aldı cevap hazırlamaları. 200 kişilik bir ekipleri varmış onların duyduğumuza göre. Neyse en sonunda, ikincisine ne cevap verdiler?
(İkincisi o İmam Haremeyn haram demiş, bunun hikmeti bilinmez demiş.)
Burada da öyle söylüyor. Hikmeti bilinmez. Ondan sonra da diyor ki bu icmayla sabittir diyor. Peki icma ne? Peygamberimizden sonra ortaya çıkmış. O zaman da soruyor diyor ki Peygamberimiz zamanında o icma yapılıncaya kadar bunlar ne yaptılar? Yani siz bu icma kararını alana kadar ne yapıyordu bu kadınlar?
(Dedikleri gibi “Senden önce bunu söyleyenler var mı?”)
Senden önce bunu söyleyenler var mı? Bunu diyenlere açın işte Kuran. Allah söylüyor kardeşim. Bu görüşü reddetmenin tek delili şu islamonline’da: Sözünü güvenilir hiç kimse bunu söylememiştir daha önce.
(Demek ki icma, Enes Hoca tek olduğu için onu kabul etmiyorlar.)
Şimdi sözüne güvenilir hiç kimse söylemiyor! Ayet var kardeşim. Allah iki kişiye oruç tutmama ruhsatı veriyor. Birisi hasta, birisi yolcu. Ki onlara da tutarsanız daha iyi olur diyor. Ondan sonra ayette Allahü Teâlâ orucu bozan üç şey söylüyor: Yeme, içme ve cinsel ilişki. Ondan sonra da diyor ki bu Allah’ın koyduğu sınırlardır, ona yaklaşmayın. Peki, şimdi adetli kadın oruç tutamaz dediğin zaman bu sınırı aşmış olmuyor musunuz? Allah’ın yaklaşmayın dediği sınıra yaklaşılmış oluyor. İşte Allah söylemiş, daha ne istiyorsunuz? Bizim dediğimiz de bu. Ayşe validemizin hadisini de getiremiyorlar çünkü onlar da çok iyi biliyor ki Arap olduklarından dolayı kaza kelimesi ibadeti zamanında yapmak manasında.
(Bir hadis var Hocam burada, Ebu Davut’ta yine. -Arapçasından okuyor metni.-)
O şudur bak. Hayızlıyken namaz kılmalarını emrediyor kadınlara. Onlar namaz kılmazlar dedi. Yani diyor Peygamberimizin eşleri 40 gün nifas olurlardı, zaten 40 gün Arapça bakımından o gelen kana derler. Dolayısıyla adet için de nifas için de aynı şey kullanılıyor. Yani 40 gün bu kan gelirdi ama namaz kılmaları emredilmezdi bu 40 gün içinde.
(İcma yoktur dediniz ya, onların bir de icma şartları var. …anlaşılmıyor. İcmanın olabilmesi için o etraf civarındaki herkesin aynı görüşte olması lazım.)
Şurada mesela biz bir şey söyleriz, siz sesinizi çıkarmazsınız. Kabul ettiğiniz manasına mı geliyor? Olur mu öyle şey? Niye? Aslında çok mantıklı bulmuşsundur da şüpheleniyorsunuz, düşüneyim bakayım, nedir, ne değildir, değil mi? Ya da mantıksız bulmuşsundur da cevap veremiyorsun. Yok, kabul etti denir mi öyle şey?
(Bütün dünya yanlış üzerinde birleşemez mi yani?)
Ya kardeşim Allahü Teâlâ sizin dininizi tamamladım demiyor mu? Bu tamamlanmış bir şey. Şu bardağı tam doldurdum, üstüne bir damla damlatsan ne olur? Taşar. Yani şimdi o zaman bu olmaz yani. Zeval başlamış demektir. Demek ki Allah yalan söylemiş haşa, siz ondan sonra icmalarınızla bu işi halletmiş, eksiklikleri tamamlamaya çalışıyorsunuz. Öyle saçmalık olur mu?
Bak burada görülüyor yani bu fetvaları verenler de yanlışlarını gayet iyi biliyorlar.
(… Anlaşılmayan bir katılımcı konuşması)
Yani o orucu tutması gerekmez mi? Yani başka bir günde tutması gerekmez. Yani oruç değil onun…
(… Anlaşılmayan bir katılımcı konuşması)
Yani şimdi senin o anlamdaki kada aklına gelir de o anlamda değil. O orucu tutması gerekmez. Kim unutarak yer ya da unutarak içerse o kişinin oruç tutması gerekmez. O kişinin o orucunu tutması gerekmez. Ne anlarsınız? Zaten adam oruç. Zaten bu sözden de başka zamanda tutması gerekmez anlaşılır. Bu da kaza terimi başka bir şey. Kazayı terimleştirdiğin zaman farklı bir mana. Evet her kelimenin bir vazi manası vardır yani sözlükteki manası vardır. Bir de o sözlükteki manayı veremediğiniz zaman verdiğin ikinci bir mana vardır. Ona mecazi mana denir. O adam o gün zaten orucu tutuyor. Dolayısıyla onun tutması gerekmez diyorsa o gün gerekmez değil. Başka gün gerekmez diye mana verirsin. O da mecburiyetten verirsin. O cümlede o kelimeye o manayı veremiyorsun. Ama o demek değildir ki yani tamam o yönüyle bu ulemanın koyduğu anlamı tabi ki hatırlatır. Orada problem yok. Kelimenin tahrifi odur. Yani öyle bir tarafa çekeceksin ki çekmesi mümkün olabilsin.
Onun için bak kaza kelimesini daha sonra vaktinde yapılmayan bir ibadetin daha sonra yapılması, edası manasında kullanıyorlar. Yine kazaya eda manasını veriyor. Öyle bir mana veriyor ki sen karşı çıktığın zaman işte ben eda dedim kardeşim diyebilsin. İşte tahrif o. Uç noktaya getiriyor ve onu oraya yerleştiriyor. Halbuki kelimenin yerleştiği yer burası. Kelime bazen bu noktalara kadar gelebilir. Ama bunu sen sürekli burada kabul ettiğin zaman iş değişiyor.
Şimdi, eza kelimesi üzerine duralım. Bu, Bakara 222’de “Adetli kadını sana soruyorlar. De ki o bir eziyettir.” Şimdi, bu eziyet kelimesi birçok ayeti kerimede geçiyor. Eziyet, hastalık mı değil mi? Mesela Bakara 196’da geçiyor. Bir kadın itiraz etmiş. Siz adetliye hastalık diyorsunuz. Esas adet görmemek hastalıktır, adet görmediği için kadınlar hastaneye gider diye. Biz de teşekkür ettik. Valla doğru söyledin dedik yani. Hiç aklımıza gelmemişti. Kadın adet görmüyorsa kendisini hasta sayar, hastaneye, doktora gider. Adet gördüğü için doktora gitmez ki. Ha, adetliyken sancı çekiyorsa, ağrılı adet varsa yine gider. Yani o da yeni bir hastalık noktasına getirir işi.
İşte ayetlere baktığımız zaman bak ne diyor Bakara 196? “Sizden kim hasta olur ya da onda bir eziyet olursa, başında bir eziyet olursa” Mesela bit taramış başını. “başında bir sıkıntı olur…” ve tıraş olursa demektir. Demek ki bu hüküm her ikisinde de müşterekleşebiliyor. Yani eziyetten dolayı da saç tıraş edilebiliyor, hastalıktan dolayı da saç tıraş edilebiliyor ve ikisine de aynı hüküm burada verilmiş oluyor. Mazeret olma bakımından müşterekleşebiliyor. Ama eziyetin hastalık olmadığı da anlaşılıyor. Yani adetin hastalık olmadığı da anlaşılabiliyor. Ama bir sıkıntıdır. Sıkıntı da bazı olaylara sebebiyet verir. Ama hastalık değildir. Ondan sonra bir başka ayet.
(Oruç konusunda eşit oluyorlar mı? … anlaşılmıyor.)
Oruç konusunda eşit olur mu? Sadece merigan diyor, ezen demiyor evet. Ama o zaman şu akla geliyor, benim aklıma gelen o yani. Adet her kadında aynı şekilde seyretmiyor. Bazı kadınlar gerçekten hasta oluyor. Yani vücut normal seyrinden çıkıyor. Diğer adetli kadınlar gibi olmuyor. Bazen ilaç alması da gerekiyor o kadınların. Sancıya dayanamıyor. Ne olur? Buradaki ezen kelimesinin yardımıyla zaten bu hastadır yani. Adetli olduğu için almıyor bu ilacı, hasta olduğu için alıyor. Hastalığının sebebi bu adet olabilir. Çünkü o adet vücudundaki dengeyi tamamen bozmuş olabilir. Ama hepsi böyle değil. Yani size birkaç kere anlatmışımdır. Rahmetli annem söylüyordu. Ben hayatımda bir kere olsun bir yudum su içmiş değilim derdi yani. Bu uzun günlerde tarlada ekin biçerken bile yanımda buz gibi sular akardı, tek damla içmemişimdir derdi. Demek ki onun vücudu sağlammış. Ama bazı kadınlar vardır ki evinde yatarken dayanamaz. Mecburen ilaç alacak. Bu da çok önemli yani eziyetle hastalığı Cenabı Hak hep birlikte zikrediyor birçok yerde. Hep birlikte demeyelim de yanlış olmasın. Birçok yerde birlikte zikrediyor. Nisa Suresinde de öyle.
Diyor ki mesela “Arapça olarak ayeti okuyor.” eziyet hastalık değil ama hastalıktan biraz aşağıda. Yani demek ki kadın adetli olduğu için orucu bırakamaz. Tutmak zorunda. Ama ilave bir rahatsızlığı varsa o zaman hasta olur, tutar. Orucu tutmamız emredilirdi diyor hadiste. Tutmak zorundayız.
(Gerçi o hadislerdeki her zaman emir anlamına da gelmiyor.)
Önemli değil. Tutun demiş olması zaten Kuran’ın o konuda emri olduğu için ikisini birleştirdiğin zaman tam bir emir haline geliyor.
(İfade o zaman yanlış oluyor değil mi? İsterse tutar, istemezse tutmaz.)
Biz onun isterlerini değiştirdik.
(Çünkü bana da birkaç gün önce bir arkadaş böyle bir mesaj yolladı. Öyle bir şey söylemişsiniz hem emirdir demişsiniz hem de tutmayabilir demişsiniz)
Ya bizim en büyük sıkıntımız ne biliyor musunuz? Kendi kendimize yarışmak zorunda kalıyoruz. Ama en büyük kazancımız da şu soru soran insanlar. Allah razı olsun.
(Hastalık derecesine gelirse tutmaz, kaza yapar.)
Hastalıktan dolayı daha sonra tutar.
(O zaman o ya eyyühellezine amenu’da kutubu aleyküm’da o hayızlı kadın da var.)
Tabi canım.
(Ama onun içinde sadece iki kişi istisna ediliyor.)
İki kişiye ruhsat veriliyor, onlara da diyor ki tutarsanız daha hayırlıdır. Şimdi sen hiç ayette olmayan bir kadını oraya alıyorsun diyorsun tutarsan haramdır. Allah’tan kork ya, öyle saçmalık olur mu? Ama şimdi geçende Yahya’ya bir eposta gelmiş. Adam ya bu kadar basit bir şey olur mu falan diye, bir kaza kelimesine verilen anlamdan dolayı… Sen anlatsana.
(Yani ayetlerde geçen kaza kelimesine klasik anlamda kaza anlamı hiç vermemişler alimler. Hep eda anlamı vermişlerdir. Niye hadislerdekini kalkmışlar ikiye ayırmışlar, eda kaza diye? Kaza kelimesinin anlamının öyle olmadığını biliyorlar diyor da ona niye öyle anlam vermişler?)
Bir de bu kadar basit bir şeyden değil, başka bir sebepten dolayı olmalı diye okuyordun ya. Ya bu kadar basit bir sebepten dolayı bir kadının oruç tutamamasına hükmedemezler, bir başka sebebi olmalı falan gibi bir şey vardı. E şimdi hep böyle yapıyorlar, bize diyorlar ki ya bu kadar da basit olur mu? Maalesef bu kadar basit.
(Niye o ayetlerde diyor o kaza anlamını vermemişler. Ayette vermiyor tamam, hadise niye veriyor?)
Yani onların dedikleri ayette de yok, hadiste de yok, sözlükte de yok. Hiçbir yerde yok. O hadislerde az önce Muhammet’in dediği gibi manayı hakikiyi anlama imkanı olmayan yerlerde tabi ki öbürünü şey yapabilirsin. Sen bugün oruç tutuyorsun, unutarak yedin, benim bu orucu tutmam gerekir mi? Daha sonra kelimesini zikretmemiş olabilir adam. Tutman gerekmez dersin. O, daha sonra demektir. Çünkü adam zaten o gün oruçlu olduğu için orada tutman gerekmez sözü o günle alakalı anlaşılmaz. Bu tür şeyler yani dinin tabi kurallarıdır. Ona dayanarak bir hüküm verilemez.
(Geçen gün birisi mesaj çekmiş Almanya’dan. Ben sizi 2 senedir takip ediyorum diyor. Peki, bundan önce bırakılan oruçlar ne olacak diyor?)
Ondan sorumlu olmaz. Olmaz o.
(Daha sonra tutarız diye ama onları da tutmamış.)
Onları tutacak. Şimdi tutacak.
(1 senelik falan oruç var diyor.)
Onları tutacak, imkanı olduğu sürece tutacak.
(Bilmediği ana kadar mı yoksa şu ana kadar tutmayacağını biliyor.)
(Son 2 senedir tutuyorum diyor ama…)
Kaza edileceğini de bilmiyor, kendini hasta gibi sayıyor. Onun bir kere geçmişi olduğu gibi bırakmak gerekir. Bundan sonra dikkat edecek. Onları ödedikten sonra. Ahirette Allahü Teâlâ o kişiyi sorumlu tutacak mı tutmayacak mı biz onu bilemeyiz. Ama bizim söyleyebileceğimiz budur.
(Ama o günlerde yerken sonradan tutacağını bilerek… İkincisi … var. İkisini bir arada düşündüğümüz zaman ne diyeceğiz?)
İşte onu aslında ayetten gördük ki adetli kadını hasta gibi sayamayacağız. Ama öyle olmuş, böyle gelmiş, böyle yerleşmiş, o zaman da yapacağımız başka bir şey yok. Sen bundan sonra tut, dikkat et.
(Hocam peki şöyle bir itirazda bulunulabilir mi? Şu anda ulaşılan netice sahabe döneminde Müslüman kadınların oruç tuttuğu, emredildiği ama belli bir zamandan sonra kaza kelimesinin anlam kaymasından dolayı farklı bir anlam verildiği ve o kadınların oruç tutmaması gerektiği, haram olduğu şeklinde bir kanaat oluşuyor.)
Kitaplara da geçiyor bu. Aşağı yukarı ittifak var yani İslam aleminde neredeyse bu konuda.
(Hatta yani sonraki dönemlerde kadının oruç tutmasının gerektiği konusunda hiçbir şeye rastlanmıyor. Sonraki dönemlerde böyle bir şeye rastlanmıyor. O zaman şöyle bir şey ortaya çıkıyor. Yani tarihte bir kırılma noktası olması lazım ve bunun da uzun bir sürece yayılması gerekiyor. Çünkü bu bir anda olacak bir şey değil. O ibadet olduğuna göre pratik bir şey, insanların hayatında var olan bir şey. Dolayısıyla belli bir dönemde epeyce bir tartışma konusu olması lazım. Ama böyle bir şey görmüyoruz.)
Böyle bir şey oluyor. Bak şimdi biz yani tarih üzerinde çalışınca ortaya çıkıyor. Ben şimdi sana bir örnek vereyim. Önce bu soruyu sordun ya sen. Rastlayacağın belgelerde bunların karşılığını bulursun. Bilhassa o günün şiiri. O zamanın gazetesi, şiiridir. Yani yazılan birtakım yazılardır. Tarih kitaplarında bunlar fazlaca bulunamıyor ama o günün şiirinde, birtakım şeylerde bulunabiliyor. Tarih kitaplarında da olabilir, mümkün. Şimdi şunu söyleyeyim. Bizim Abdurrahman Yazıcı miras konusunda doktora yapıyor. Mirasta çok ciddi sapmaların olduğunu okumuş muyduk size? Mesele dede yetimi diye bir olay çıkarmışlar. Kızın çocuklarına mal verilmiyor, oğulların çocuklarına veriliyor. Hatta bir adamın iki tane oğlundan birisi kendinden önce ölse bütün malı kendinden önce olana veriliyor, önce ölenin çocuklarına bir şey yok. Önce ölenin çocuklarından da 6/1 pay alıyor. Dolayısıyla çok büyük mahrumiyetlere, ızdıraplara sebebiyet veriyor. Bunun sebebi ilgili ayetlerin dikkate alınmaması. Ama bu işin tarihi arka planı da olmalı diye birkaç yıldır burada konuşuyoruz.
Şimdi Abdurrahman bir belge bulmuş. Bir mektup bulmuş vasilerle ilgili. Abbasiler kendilerini ehlibeyt olarak sayıyorlar. Ama Hz. Ali ve çocuklarını kullanarak iktidarı ele geçirdiler. İktidarı ele geçirdikten sonra en büyük düşmanları da onlar oldu ve onları öldürmeyle işe başladılar. Ve burada şunu iddia ettiler. Asıl ehlibeyt biziz, bunlar değil. Ali’nin çocukları ehlibeyt değil, biziz. İktidarı ele geçirdiler ya. Diyorlar ki kızla sülale devam etmez. Bu Peygamberin çocukları aslında Fatma’nın çocuklarıdır. O da Peygamberin kızıdır, orada asabe kesilir. Kızla sülale devam etmez. Peki, erkekte ise Ali işte Peygamber efendimizin amcasının oğlu. Siz nasıl Abbas’ın çocukları olduğunuzu söylüyorsanız Ali de Ebu Talip’in. Kafir işi keser diyor. Ebu Talip kafirdi, Abbas Müslüman. Ve orada miras devam etmez diyorlar.
Bunu yerleştirmek için de tutmuşlar kafire mirasçı olunmaz diye bir hüküm koymuşlar, orada mirasa bir müdahale yapmışlar. Kızın çocukları mirasçı olmaz diye bir hüküm koymuşlar, orada müdahale yapmışlar. Şimdi bunlarla ilgili geçtiğimiz hafta Abdurrahman dedi ki o kadar çok şiir buldum ki dedi. Halifelerden para almak için şiir yazanlar hep bunlara vurgu yaparak halifenin haklı olduğunu söylüyor. Abbasi halifelerinin. Şimdi nerede yara varsa oraya vurgu yapılır ya. Yarayı yakalamışlar. Onlar da zaten ondan dolayı ezik hissediyorlar, o taraftan kendilerine kim destek veriyorsa al parayı. Şimdi bunu Abdurrahman gayretiyle buldu. Bu hususların tamamıyla alakalı o günün şiiri, edebiyatı, şusu busu okunacak. Çünkü o zamanın gazetesi onlar. Bugünkü gibi basın yayın şeyleri olsa oradan çıkarılabilir ama o zamanın gazetesi onlar. Bu mutlaka çıkar. Sadece bu konuda değil, biliyorsunuz yani 2 senedir bizim derslere mi geliyorsun? 1 sene mi? 1 senedir hangi şey yeni olarak ortaya konmadı? Bir tane var mı bir örneğin?
(Ama benim söylediğim olay yani insanlar ne isterseniz söyleyecek…)
Dolayısıyla bu işin tarihi arka planı bu şekilde ortaya konuyor. İşte o şiirlere falan bakmak gerekir. Bakın bu kitaplarda sıkıntıyı görüyoruz. Bak o kitaplar işi izah edemeyince topu taca atıyorlar. Hepsi atıyor işte. Nebevi sanki keyfine göre mi yazmış onu? Nebevi hele aksini yazsaydı zındık diye hemen onu öldürürlerdi. Yazamazdı ki. Çünkü adamlar zındıklık şeyi de kurmuşlar. Mezheplere yerleştirmişler. O yerleşik görüşe yani bugün ne diyorlar? Resmi ideoloji. Resmi ideolojiye aykırı bir şey söylediği an sen zındık oldun diye öldürüyorlar. Adam özel mahkeme kurmuş. Mezalim mahkemeleri. Bu iş için özel mahkeme kurmuş. Başında da kendileri bulunuyor hakimler yanlış bir karar vermesin diye. Öyle bir ortamda her şey yapılır. Siz doğruyu bilirsiniz ama yutkunur durursunuz, başka bir şey olmaz. Yazanlar da ancak böyle yazar, başka bir şey yazamaz.
Başka bir şey var mı? Yoksa burada bırakabiliriz.