Elhamdülillahi rabbil alemin vessalatu vessalamu ala rasulina Muhammedin ve ala alihi vessahbihi ecmain.
Bu gün ilan edilen konu, vitir namazı ve bayram namazları. Onların işte Kur’an’ı Kerim’de bir kaynağı var mı, yok mu? Biz daha önce kurbanla ilgili olarak yaptığımız derste, kurbanın hangi cins hayvandan kesileceği, hangi günlerde kesileceği, kimlerin keseceği, eti üzerinde neler yapılacağı konusundaki bütün ayetleri burada sıralamıştık. Bu arada Kurban Bayram namazını da emreden ayetleri okumuştuk. Ama bu gün hem o konuya hem de Ramazan Bayram namazı ile ilgili konuya özel bir yer vermiş olacağız ve dersimiz tamamen onun üzerinde olacak. Bizim açımızdan bu yeni bir ders, ilk defa böyle bir konu üzerinde duruyoruz. İnşaallah doğru bir neticeye varırız. Cenabı Hak’tan doğruları göstermesini, hakkı hak olarak bilip hakka uymayı nasip etmesini, batılı batıl olarak bilip ondan kaçınmamızı lütfetmesini ondan niyaz ederiz.
Şimdi, yani olay zihinlere iyice yerleşmesi için metodolojinin ana beynini oluşturan ayeti kerimeyi tekrar okumakta fayda var. Biliyorsunuz Hud Suresinin ilk iki ayetinde Allahu Teala metodolojinin ana gövdesini ortaya koyuyor. Diyor ki:
“Esteuzubillah. Kitabün uhkimet ayatühu sümme füssılet mil ledün hakımin habır, bu bir kitaptır ki ayetleri muhkem kılınmış sonra Hakim ve Habir tarafından açıklanmıştır. Ella ta’büdu illellah, bu açıklama Allah’tan başkasına kul olmayasınız diyedir, innenı leküm minhü, ben de sizin için Ondan” Allah’tan ya da Allah’ın kitabından diye de mana verilebilir. Allah’ın kitabından verilen hüküm yine Allah’tan verilen hükümdür. “Ben de sizin için Allah’tan beşir ve nezirim.” Yani uyarıda bulunuyorum ve müjdeler veriyorum. Şimdi burada herkesin rolünü Allahu Teala net olarak ortaya koyuyor. Allah ayetleri ikiye ayırmış, muhkem ayetler ve onları açıklayan ayetler. Açıklamayı da kendisinin yapmasının sebebini anlatmış, başkasına kul olursunuz diye. Çünkü herhangi bir kimse Allah adına açıklama yaparsa -haşa- o kişi orada kendisini Allah’ın yerine koymuş olur. İnsanlar da Allah’a kul oluyorum diye ona kul olmuş olurlar. Bu çok ağır bir sorumluluktur. Şimdi Allahu Teala böyle bir açıklamayı Peygamberimiz’e de vermiyor böyle bir yetkiyi, kendisi yapıyor. Peygamberimiz (s.a.v.)’in de yaptığı Kur’an’ı Kerim’de bulunan açıklamaları bize göstermektir. Yani bunu şöyle şey yapabiliriz: Allah, buğdayı yaratıyor, suyu yaratıyor, ateşi yaratıyor, tuzu yaratıyor. İnsanlar da bunları birleştirerek, Allah’ın yarattığı bu şeyleri birleştirerek ekmek yapıyorlar. İşte Peygamber (s.a.v.)’in yaptığı, o ekmeği yapmaktır. Peygamberimiz o ekmeği yapıyor. Yani şuranın buğdayını alıyor, öğütüyor, suranın suyunu alıyor, buna katıyor, şurdan tuzu alıyor, tuzu katıyor, ordan maya alıyor bir yerden, mayayı katıyor, hamuru hazırladıktan sonra şurada ateş yakıyor, şurada tandır yapıyor ve ya da fırın yapıp orada ekmeği pişirip bize sunuyor. Bu sefer Peygamberimiz’in hadisleri tamamen Kur’an’ı Kerim’den onun yapmış olduğu çıkarımlardır. Böyle olunca da her bir hadisin dayandığı ayetler olması gerekiyor. İşte biz buradaki, Süleymaniye Vakfı’ndaki bütün çalışmalarda buna önem veriyoruz. Kitap sünnet bütünlüğü diyoruz buna. Allah’a hamdolsun, Cenabı Hak çok büyük bir yardım lütfederek bu güne kadar hemen her çalışmada bunu başarmayı nasip etti. Çok şükürler olsun. Şimdi de Ramazan ve Kurban Bayram Namazlarının ve bu bayramların Kur’an’ı Kerim’deki yerlerine bakacağız.
Önce Ramazan geldiği için Ramazan’a bakalım. Bir kere gelenekte, yani mevcut kitapların hiç birinde bu namazların Kur’an’ı Kerim’le irtibatı kurulmuyor. Rastladınız mı siz, bakıyordunuz Yahya?
Yahya Şenol: Neye hocam?
Yani, Ramazan ve Kurban bayram namazlarının ayetlerle irtibatını kuran var mı?
Katılımcı: Hocam var. Şu şekilde var.
Fakihlerden?
Katılımcı: Fakihlerden mesela İmam-ı Şafi, bahsederken bayram namazından, “Ve li tükebbirullahe ala ma hedaküm ve lealleküm eşkürun” (Bakara 2/185) ayetini getirip daha sonra bayram namazlarından bahsediyor.
Pekiyi, “veli tukebbirullahe ala ma hadakum” dedikten sonra bu ayeti kerime sebebiyle bayram namazının hükmü şudur diyor mu?
Katılımcı: Yok..!
İşte asıl mesele o. “Veli tukebbirullahe” ile bayram namazı içerisinde getirilen tekbirler arasında irtibat kuruyor mu?
Katılımcı: Onu tam olarak açık bir şekilde ifade etmiyor. Daha çok, hani ayeti söyleyip kim nasıl anlıyorsa anlasın. Devamında ise yani o ayetten de şunun anlaşılması gerektiği ifade ediliyor gibi. Bayram namazından önce getirilen tekbirler olarak anlaşılıyor.
İyi ya namazın kendisiyle ilgili bir şey yok
Katılımcı: Yok! Ama şöyle bir şey de var, İmam Şafi’ye nispet edilen: İşte Cuma Namazı kime farz ise ya da Cuma Namazı müslümanlar için neyi ifade ediyorsa Bayram Namazı da odur diyor. Buna Şafiler, bunu farklı yorumluyorlar. Aslında öyle değil de Cuma Namazı nasıl farz ise Bayram Namazları da o şekilde sünnettir diyorlar.
İşte bak bu çok… Burada işin şeyi yakalanmış ama netice alınmamış. Yani şimdi cuma ile bayramı aynı hizaya koyuyorsanız, birisi farzsa diğeri de farzdır. İşte şimdi biz burada ilgili ayetleri ve hadisleri, Peygamber Efendimizin uygulamalarını bir arada zikretmeye çalışarak, bayram konusunda bir ön çalışma yapmış olacağız. Ön çalışma dememizin sebebi bunu ilk defa yapıyor olmamızdır. Bundan sonra belki bir çok eksiklerimiz olabilir, onları inşaallah bulmaya çalışırız. Bu çalışmaya da Fikret Ekim sebep oldu, ona da teşekkür ederiz. O da kendisi bir çalışma yapmış göndermiş.
Şimdi Bakara Suresinin, şeyle ilgili, oruçla ilgili olan ayetlerini bir okuyalım. O ayetlerden, o ayetleri bayram mantığı ile anlamaya çalışalım. Çünkü hangi taraftan bakarsanız değil mi, bir şeye onu görürsünüz. Burdan bakın şöyle;
“Esteuzubillah. Ya eyyühellezıne amenu kütibe aleykümüs sıyamü kema kütibe alellezıne min kabliküm lealleküm tettekun. Eyyamem ma’dudat. Mü’minler size oruç farz kılındı, sizden öncekilere de, belki korunursunuz, sayılı günlerde.” (Bakara 2/183-184). Şimdi bu sayılı günlerde mü’minler hep birlikte oruç tutuyorlar değil mi? Hep beraber ayrım yapmaksızın. Topluca oruç tutuyorlar. Yani mesela, namazı cemaatle kılmak gibi bir şey bu. Çünkü aynı saatte herkes iftar ediyor, aynı saatte oruca başlıyor. Sonra diyor ki Allahu Teala: “Fe men kane minküm merıdan ev ala seferin fe ıddetüm min eyyamin uhar. Kim içinizde hasta ya da yolculuk halinde olursa, oruç tutamazsa başka zamanlar tutsun” demiş oluyor burada. Sonra şunu söylüyor Allahu Teala: “Ve alellezıne yütıykunehu fidyetün taamü miskın.”
“Ve alellezıne yütıykunehu.” Şimdi bak buradan cemaatten ferde geldi dikkat ediyor musunuz, Enes Hoca? Yukarıda mü’minler hepinize dedi, tüm müslümanlardan bu defa tek tek kişilere indi. Bunu söylememin sebebi şu: Şey arasında bir farkı gözlemleyebilmek için. Yani Kurban Bayramında bir kurban kesme olayı var. Kurban bayramında ferde inilmiyor. Ümmette kalınıyor. “Li kulli ümmetin cealna menseken” diyor Allahu Teala. Her ümmet için bir kurban ibadeti koyduk diyor. Ümmet..! Burada da cemaatten başladı sonra “ve alellezıne yütıykunehu” derken ona şey yapan, her ne kadar burada tek şey değilse de her ne kadar “siga cemiyse” de burada “yütıykunehu” o onu tutabilenler, hüküm ferde göre geliyor yani hüküm itibariyle fert oluyor. Yoksa kelime itibariyle değil.
Katılımcı: Bir de fidye olacağı için…
Hah, fidye
Katılımcı: O ister istemez…
Fidye, ister istemez ferde düşüyor o iş, görev. “Ve alellezıne yütıykunehu, o oruca gücü yetenler,” oruca gücü yetenler. Şimdi oruca gücü yetenler derken, oruç tutabilenler ya da şöyle diyelim: Oruç tutması farz olanlar. Daha güzel olur o. Yolcunun oruç tutması farz mı?
Katılımcı: Farz, ama…
Farz! O anda edası değil. Hastanın oruç tutması farz mı?
Katılımcı: Farzdır.
Farzdır. O zaman oruç tutabilenlere, oruç tutması farz olanlara, akıllı, bülüğa ermiş, oruç tutabilecek güçte olan kişilerin hepsi. Ne gerekir? “Fidyetün, bir fidye gerekir. taamu miskin, bir miskin taamı” fidye gerekir. Yani bir çaresiz kişiyi doğuracak bir fidye gerekir. Şimdi oruç tutmaya gücünüzün yettiğini ne zaman anlarsınız? Ramazan orucunu tutmaya gücünüz yetti?
Katılımcı: Ay bitince.
Ay bitmeden anlaşılmaz değil mi? Ay bitince anlaşılır gücünüzün yettiği.
Katılımcı: En son günü tutar.
En son gün bilirsiniz ki gücüm yetmiş, tamam. Yani son gün iftarına kadar hayattaysanız gücünüz yetmiştir. “Ve alellezıne yütıykunehu, o oruca gücü yetenlere farzdır.” Ney? “Fidyetün taamu miskin. Miskin taamı bir fidye.” Şimdi burada şuna dikkat çekmekte fayda var. O Bizim Doğru Bildiğimiz Yanlışlar’ı getirsene, orada fitre ile ilgili şey var ya hadisi şerifi okuyalım orada.
Katılımcı: Burada hocam Ebu Davut’ta geçiyor. Şey bu, bayram namazından önce ödeyin mi?
O değil, o başka, ona da bakacağız. Ona da bakacağız da şimdi şu anda o hadis şu anda önemli olan sırada, senin o çıkardığın hadis. Şimdi burada, sen o hadisi bul, biraz sonra sen okursun. Yani oruç tutabilen kişilere farzdır diye geçiyor ya Peygamber Efendimizin sözünde. Bu dediğimiz olay biliyorsunuz yani “Ve alellezıne yütıykunehu” ayeti kerimesine tefsirlerde, meallerde çok ters bir mana verirler. Çünkü olayın bayramla ilişkisini kurmazsanız, Enes Hoca! Yani, “Ve alellezıne yütıykunehu” ayeti neyle alakalı olduğunu bilemezseniz ister istemez ters mana vereceksiniz yani. Çünkü zihninizde bir şey yapamıyor.“Ve alellezıne yütıykunehu’ya, “Ve alellezıne la yütıykunehu” diye mana verirler bizim bütün tefsirler, mealler. Halbuki burada “la” olumluyu olumsuza çeviriyor. Allah olumsuz mu söylemiş, sen bunu nasıl olumsuza çevirirsiniz. “La yütıykunehu” dediğiniz zaman takat getiremeyenler şunu yapacak. Halbuki Allah diyor ki: Takat getiremeyenlere ben bir sorumluluk yüklemem ki diyor. “La yükellifüllahü nefsen illa vüs’aha” (Bakara 2/286) diyor. Dolayısiyle yani acaib bir anlam veriliyor, işte şu önümüzdeki meallerde de böyledir bakayım? 184. ayet. “Ona güç yetiremeyenler” diyor. “Yütıykunehu”ya nasıl “La yütıykunehu” manası verirsiniz? Yüzde yüz yanlış bir mana. Hep bütün tefsir ve meallerde de maalesef böyle. Öyle olunca da tabii her şey kayboluyor. Ama Peygamberimiz (s.a.v.)’in, hah böyle olmadığı için de mesela, Ramazan Bayramında fitreyi Hanefiler hiç oruç tutmayacak kişilere de verdirirler. Mesela, yeni doğmuş bir çocuğa fitre verdirirler. Ona da vaciptir derler. Ayetle irtibat yok. Ayetle irtibat kesildiği an zaten hadisle de irtibat kesilir. Çünkü Peygamberimiz Kur’an’dan şey yapmıştır. Şey orada mı? İstersen ver ben okuyayım.
Yahya Şenol: Arapçası yok ama sadece Türkçesi var.
Tamam Türkçesi olsun, Arapçası önemli değil.
Katılımcı: Diğer hadis….
Yahya Şenol: Hangisi? Ne zaman verilmesi gerektiği mi?
Katılımcı: Bayram namazından önce.
Yahya Şenol: Var. Onu okuyalım mı?
Yok, bayram namazından öncesi daha gelmedi. Bundan sonrası olacak. Şimdi bu Buhari hadisi, Buhari zekat 77. O da mı aynı?
Yahya Şenol: Bu şey namazdan çıkmadan önce verilmesi gerekir.
Namazdan çıkmadan önce verilmesi… Bak şimdi Buhari hadisi: “Allah’ın Elçisi (s.a.v.) fıtır veya ramazan sadakasını” ne dedik az önce, ramazan bitmeden bu görev zaten olmaz. Ramazan bitecek ki oruca takatının olup olmadığı anlaşılsın. Onun için “Fıtır veya ramazan sadakasını, erkeğe, kadına, hüre ve köleye hurmadan bir saa, arpadan bir saa olarak farz kıldı.”
Yahya Şenol: Tamam burda da, Ebu Davut’ta da var.
Ebu Davut’ta da var değil mi aynısı.
Yahya Şenol: Ebu Davut 19-20.
Kitabuz zekat’ta 19-20, tamam. Peygamberimiz farz kıldı diyor. Aslında Allah’ın elçisi farz kıldı diyor. Nebi demiyor. Onun için eskiler, dikkat ediyor musunuz eskiler Kur’an’ı, Sünneti öyle güzel anlamışlar ki kullandıkları kelimeler bile özenle seçilmiş. Ama bizde her şey kayboluyor. Allah’ın Elçisi diyor. Allah’ın Elçisi’nin farz kılması kimin farz kılması olur? Allah’ın. Çünkü elçi kendi sözünü mü söyler? Kendi sözünü söyleyene elçi denmez ki.. Allah’ın Elçisi ise Allah ne dediyse onu söyler. O zaman Allah’ın Elçisi farz kıldı demek ne demektir? Allah farz kıldı demektir. O da Allah’ın farz kıldığı şeyi bize bildirdi demektir, değil mi? Diyor ki: “Allah’ın Elçisi (s.a.v.) fıtır veya ramazan sadakasını, erkeğe, kadına, hüre ve köleye” çocuk yok “hurmadan bir saa, arpadan bir saa olarak farz kıldı. İnsanlar bunu yarım saa buğdayla denkleştirdi.” Abdullah Bin Ömer’den gelen rivayet. Farz kıldı. Kadın, hür, köle; bak köle de mü’minse oruçla sorumlu olan kişidir. Ve farz kıldı. “Galellezine yutikunehu” işte onun tam kitap ve sünnet bütünlüğü içerisindeki şeyidir. Bunu ne zaman veriyor? Ramazan bayramında veriyor. Her fert veriyor. İster fakir olsun ister zengin olsun veriyor. Fakir de olsa bir başka fakire verir o da başkasına verir. Dolayısıyle herkes bir şey vermenin zevkini yaşıyor. Ve Allah rızası için bir şey vermenin sevabını alıyor, bunu da şunun için yaptığını yine Peygamber Efendimiz söylüyor:
Yahya Şenol: O şeyde: “Fereda Rasulullah zekatel fıtri tuğretel lisai ve minel lağvi verrafefi ve tuğmeten min mesakin.”
Şey mi?
Yahya Şenol: Ebu Davut.
Ebu Davut 18, Zekat 18 mi? Buraya yazmışız.
Yahya Şenol: 17, 18.
“Peygamberimiz fitreyi oruçlunun ağzından çıkabilecek olan boş ve çirkin sözler için bir temizlik,” zaten fidye kelimesinin manası o. Burada “fidyetun” diyor ya Allahu Teala. Burada yine kendiliğinden söylemiş değil Peygamber Efendimiz. Kur’an’da olanı söylüyor, başka bir şey söylemiyor. Ve diyor: “Fitreyi oruçlunun ağzından çıkabilecek olan boş ve çirkin sözler için bir temizlik ve çaresiz kalmış kimseler için yemek olsun diye farz kılmıştır. Kim onu bayram günü namazdan önce verirse makbul bir zekat olur, kim de namazdan sonra verirse sadakalardan bir sadaka olur.”
Pekiyi şimdi o kelimeye gelelim. Diyor ki: Namazdan önce verirse, Bayram günü sabah namazından sonra verirse demiyor. Sabah namazından önce de verirse demiyor. Şimdi Hanefiler’in o konuda şeyi var, burada Büyük İslam İlmihalini şey yapar mısınız? Orada bir bak bakalım, sadakayı fıtra ne zaman için koymuş, oradan okuyalım. Şimdi bu bayram namazına gitmeden önce, güneş doğduktan sonra, bayram namazına gitmeden önce verirse verebilir. Niye o saatte de daha erken değil? Niye akşamdan değil? Çünkü aslında Ramazan ayı ertesi gün güneş doğarken bitiyor. Ramazan ayının otuzu ya da yirmi dokuzu, kaç günde çıkıyorsa ertesi günü yani bayram günü güneş doğarken bitiyor. Güneş doğduktan sonra bayram başlıyor. Yani Şevval’in birinci günü başlıyor. O anda -artık bitmiş her şey- o anda başlıyor. Onun için o güneş doğduktan sonra bayram namazı kılınıyor. Güneş doğduktan sonra bayram namazının kılınabileceği ilk vakit kerahat vaktinin bitimidir değil mi? Yani namazın kılınabileceği, bayram namazı demiyelim de namazın kılınabileceği ilk vakit kerahatin bitimidir. O anda bir kerahat vakti var. İşte Peygamberimiz (s.a.v.) o saatte kılıyor. İşte ondan önce de kerahat vaktinde şey vermeye bir mani yok, sadaka vermeye bir mani yok, onu verdiriyor. Evet…
Katılımcı: Hocam Sadakayı fıtır diyor, Ramazanı şerifin sonuna yetişen ve havarici asliyeden başka en az nisab miktarı bir mala malik bulunan her hür müslüman için verilmesi vacip olan bir sadakadır. Buna yalnız fitre de denir ki, Fıtır sadakası yani sevap için verilen yaratılış atiyesi demektir.
Bak! Yaratılış atiyesi diyor. Orucu tutmaktan dolayı demiyor. Bak! Bir kere anlamı tamamen kaydırdı.
Katılımcı: Hatta bizde şöyle bir inanış vardır hocam, mesela bizde traktör vardır, traktörün fitresi, ondan sonra toprağın fitresi…
E buyurun şimdi! Anlam tamamen kaydı. Halbuki Allahu Teala burada orucu tutmaya karşı bir fidye diyor burada. Evet.
Katılımcı: Sonra sadakayı fıtır, ramazan bayramının birinci günü fecrin tuluğundan itibaren vacip olursa da bundan bir kaç gün hatta bir kaç ay veya sene evvel de sonra da verilebilir.
Bak fecrin tuluğundan itibaren vacip olur, halbuki bunun hiç bir kaynağı, dayanağı yoktur. Nereden çıkarıyorsun, fecir, tan yerinin ağarmasından önce.
Katılımcı: Orucun başlamasıyla…
Hiç bir alakası yok. Oruçla irtibatını kurmuyor ki. Devam et!
Katılımcı: Ta ki fakirler bununla bayram namazına çıkmadan evvel noksanlarını tedarik edebilsinler.
Ve ondan önce doğan çocuklara da gerekir diyor.
Katılımcı: Doğru.
Bak oraya bak, orada görürsünüz. Yani yeni doğan çocuklara da şeyden önce…
Katılımcı: Ramazanı şerif bayramının ilk günü fecrin tuluğundan evvel vefat eden veya fakir düşen veya tuluğundan sonra doğan veya ihtida eden bir müslümana sadakayı fıtır vacip olmaz.
Neye dayanıyorsun? Hiç bir delil yok! Ne hadis var ne ayet var bu konuda, tamam mı?
Katılımcı: Fakat tuluğdan sonra vefat eden bir müslümana vacip olmuş olur. Binaenaleyh, vasiyet etmiş ise terekesinin sülüsünden verilir. Varislerin kendi mallarından vermeleri de caizdir.
Evet, tamam, yani bunun hiç bir delili yok. Çünkü ramazan orucu ile irtibat kuramamış, o irtibatı kuramadıysanız bunu ramazan bayramıyla da zaten irtibatlandırma şansınız yoktur. Şimdi az önce…
Katılımcı: Bir de nisabdan da bahsediyor hocam.
Hiç nisab, burada nisab yok ki. Bir de nisab ortaya koymuşlar, onun da hiç bir delili yok işte anlatmana lüzum yok. O delilsiz bir şey. Bak Allahu teala da ayeti kerimede de Cenabı Hak nisabdan bahsetmiyor. Oruca takatı gelenler bir miskin doyuracaklar. Yani çaresiz bir kişiyi doyuracaklar, çaresiz bir kişi ekmek buldumu o gün bayram eder değil mi? Sadece ekmek bulsa bayram eder, başkasına lüzum yok. Karnına koyacak herhangi bir şey bulsun bayram eder. Daha onun yanına başka bir şey istemez. Onun için en az miktarlardadır. Hep de itiraz ederler ramazanda, biz eskiden işte yirmi yıl boyunca ben belirledim o fitre miktarlarını yirmibir sene boyunca. Herkes itiraz eder, canım bu kadar da az fitre olur mu? E sen fazla ver kardeşim. Bak Allahu Teala bir çaresizin doyurulmasını esas aldığı için herkes verebilir onu. Ne demek? Bu çaresize iki üç kişi verir, o da onlardan birini kaldırır başkasına verir. O kadar da yoksa zaten Allah “La yukellifullahe nefsen illa vusaha, Allah kimseyi gücünün yettiğinden fazlasıyla sorumlu tutmaz.” (Bakara 2/286) Adam kurtulur. Şimdi…
Yahya Şenol: O biraz önceki hani o yaratılıştan gelen şey, hani baş vergisi gibi şey yapılıyor ya! Onunla ilgili bir hadis var da herhalde onlara uyarak…
Ne diyor o hadis?
Yahya Şenol: Ebu Davut’ta, Abdullah Bin Salebe Bin Sair diye bir adam Nebi ile ilgili “Gale game Rasulullah hatiben fe emare bi sadakatil fıtri saat emrin em saaşirin an kulli ra’sin.”
O “ra’s” kelimesinde?
Yahya Şenol: “Anis sağiri vel kebiri vel havli vel abdi” diye de açıklamışlar.
Tabii ki bu konularda o hadislere zamanla bir takım ilaveler yapılabiliyor. “An kulli ra’sin” kısmı kolay da o “sağir,” “kebir” kelimesi ayet ve hadisleri birleştirdiğin zaman uymuyor. Bak işte Buhari hadisi…
Yahya Şenıol: Şimdi zaten, bir alttaki hadiste sadakayı fıtırın niye olduğunu açıklıyor zaten. “Ahricu sadakate savmikum.”
E işte buyur. Bak orada sadece “ra’s” kelimesinden hareketle doğuş bilmem ne diyor, burada orucunuzun sadakası diyor Peygamber Efendimiz. Tabii, çünkü ayetin gereği bu. Siz bu “Galellezine yutikunehu” ya yanlış mana verirseniz, o hadisleri de hiç bir yere oturtamazsınız, ondan sonra da öyle acaib acaib fetvalar verirsiniz.
Yani burada ayetle hadisler arasında irtibatı kurduğunuz zaman hiç bir pürüz kalmıyor. Hiç bir pürüz kalmıyor. İşte orucunuzun sadakasını çıkarın zaten Allahu Teala da öyle söylüyor ayeti kerimede.
Katılımcı: Yani bu ayetle bizlerde sadakatil fıtır demek yani bir ay oruç tuttuktan sonra iftar etmenin sadakası olarak anlaşılıyor ama bu kitapta, turuncu kitapta yani fıtrat diye anlamışlar. Yaratılış sadakası diye, öyle mi?
Yaratılış sadakası, fıtrattır. “Fatara” kelimesinden hareket etmiş. Halbuki o iftardır. Evet “fatara” yarmak manasına çünkü bir gün önce yemek yiyemiyordun, bir gün sonra yiyorsun. O iftarın sadakasıdır. Ama oradan “fıtır” kelimesinden hareketle sadece, ama pekiyi orucunuzun zekatı ne? Bu kadar ayetler ne?
Katılımcı: Aslında hocam dediniz de aklıma geldi, bu yemek yemekle ilgili bu sadakatıl fıtrın güneş batımından sonra farz olduğunu söyleyenler buna da delil dayandırıyorlar. Diyorlar ki: Nasıl yani insan güneşin batmasıyla iftarını açıyorsa bunun adı da sadakatıl fıtırdır dolayısıyla güneş batımından sonra insan o sadakayı verebilir. Daha doğrusu vacip olur güneşin batmasıyla.
Evet. Şimdi ama hadislerin tamamını birleştirdiğin zaman olay değişiyor. Zaten hadislerle ayetleri birleştirdiğin zaman da değişiyor. Şimdi bu şeyde, ramazan ayı diyor ya Allahu Teala, önce sayılı günler diyor sonra ramazan ayı diyor. Ramazan ayının son günü ne zaman biter? Çünkü ayeti kerimede, Yasin Suresinde Allahu Teala diyor ki: “Esteuzubillah, leşşemsu yen baği leha en tudrikel kamer velel leylu sabikun nehar.” Kaçıncı ayetti, 30. ayet mi bir baksana? “Esteuzubillah, leşşemsu yen baği leha en tudrikel kamer velel leylu sabikun nehar.” Ne demek? Bu kırkıncı ayetmiş. 36. sure 40. ayet. “Güneşe ayı yakalamak yaraşmaz, gece de gündüzü geçemez.” Gece gündüzü geçemez demek ne demektir? Yani gece gündüzün önüne geçemez?
Katılımcı: Önce gündüz olur, sonra gece olur.
Önce gündüz sonra gece olur. Gündüz de güneşin doğmasıyla başlar. Güneşin çünkü Allahu Teala güneşi gündüze alamet kıldığını söylüyor. Tabii bu konu başka derslerde defalarca anlattık burada tekrarlamaya girmeye gerek yok. Güneşin doğmasıyla gün başladığına göre gece de sonradan geldiğine göre o zaman güneş doğuncaya kadar Şehru Ramazan bitmiş oluyor mu? Bitmiyor. İşte güneşin doğuşundan sonra ramazan bitmiş oluyor, doğuşundan sonra fitre vacip oluyor, onun için Peygamber Efendimiz (s.a.v.) diyor ki şeyden önce, namazdan önce kimse şeyi verirse çünkü güneş doğdu artık fitreyi verme zamanı başladı. Namazdan önce de verecek ki adam daha rahat namaz kılsın, üç beş kuruş paramız var işte gider bayram yaparız. Gerçekten de bir bayram oluyor yani bir fakirlerin ellerine mal geçiyor, herkes de zengin fakir ayrımı olmaksızın herkes de Allah rızası için bir sadaka vermenin zevkini yaşıyor. Büyük bir ibadet yapmışsınız bir ay boyu, o ibadeti başarıyla tamamlamış olmanın zevkini yaşıyorsunuz. Bir de bir gün önce yemek yemiyordunuz şimdi yiyebiliyorsunuz, “fıtır” denen olay yani iftar dediğimiz olay ki bu gün Araplar sabah kahvaltısına ne diyorlar? “Futur” diyorlar, aynı kelimeden hareketle işte aynı kelimeden hareketle söylüyorlar.
Katılımcı: Hocam, bu günün uygulamasında bayram namazından sonra, bayram namazına sadece erkekler geliyor, kadınlar gelmiyor. Dolayısıyla fıtır sadakasını uygulamak mümkün değil bu günün uygulamasında.
Evet O uygulamayı değiştirmek üzerimize farz. Şimdi onunla ilgili hadislere geçeceğiz. Ama o hadislere geçmeden önce şu şeyi tamamlayalım da, şu ayetleri. Bir kere şeyi çıkardık değil mi, fitre konusunu çıkardık. Mesela ramazan bayramında fitre var, kurban bayramında da kurban var. Her ikisi de fakir fukarayı rahatlatan, bayramın toplumun bütün fertleri tarafından yaşanmasına sebep olan bir şey, bir uygulama. İşte burada her ferdin tek tek, oruç tutabilen her ferdin tek tek vermesi gerektiği için çok yaygın bir yardım. Öbür tarafta da ümmete farz kılındığından dolayı hem farz hem de herkesin tek tek kesmesi gereken bir kurban. Yani her ikisinde de, birisinde milletin et yeme fırsatı oluyor, öbüründe de fakir fukaranın cebi para görüyor. İhtiyaçlarını karşılayabiliyor. Gerçek manada bir bayram oluyor. Yani zaten bayram günü şunu yapın, bunu yapın diyen bir şey yok. Burada zaten asıl istenen bu fitrenin ulaşması, etin ulaşmasıdır. O da deseniz de demeseniz de bir rahatlık doğuruyor. Bu her sene tekrarlandığı için adına “iid” deniyor. Yani, ade, yaudu, audeten, iid, bayram. Tekrarlanmasından dolayı bu kelime kullanılıyor. Evet. Mesela cumaya da bayram deniliyor, o da tekrarlanıyor her hafta cuma günü de “Feiza kudıyetissalatu fenteşiru fiyl’ardı vebteğu min fadlillahi.” (Cuma 62/10). Dağılıyorsunuz ve Cenabı Hak’kın ikramını arıyorsunuz. O da yani tekrarlanmaktan dolayı ona da iid kelimesi kullanılıyor, her hafta tekrarlandığı için.
Şimdi o ayeti kerimede Allahu Teala diyor ki, 185. ayete geldik. Ha şunu tamamlayalım teberrük olsun diye:
“Ve alellezıne yütıykunehu fidyetün taamü miskın, oruca gücü yetenler,” yani oruç tutabilenlere.
Abdurrahman Hoca sen oradan, seni böyle alalım. Olsun başka gelecekler de olur. Pekiyi. Evet
Katılımcı: Hocam son olarak aklımda bir şey var. Onu söylemek istiyorum.
Evet söyle!
Katılımcı: Bu gecenin gündüze bağlı mıdır yoksa gündüz mü geceye bağlıdır. Bu kurban kesiminde hiç kimse yani arefe gecesi dediğimiz gece bayram gecesi normal insanlar arasında bayram gecesi olarak bilinen gecede hiç kimse kalkıp demiyor kurban keseceğim falan, sabah olmayana kadar.
Zaten kesemez ki. Yani şimdi bizde gelenekte güneş battığı zaman günü başlatırlar. Yani geceyi öne alırlar, gece öne alınır gündüz geriye bırakılır. O zaman tüm şeyler değişiyor. Sistem tamamen değişiyor. Ondan dolayı da bu zaman anlayışındaki bu Kur’an’ı Kerim’e ve Peygamberimizin uygulamalarına aykırı anlayış tüm sistemi bozuyor. Biz bunu her yerde görüyoruz bu yanlışlıkları. Madem öyleyse o zaman niye akşam güneş battığı andan itibaren şey yapmıyorsunuz? Şeyde bayram namazını da o zaman kılın, sabah namazıyla beraber kılın. Değil mi? Evet yani bunlar sanki başlangıçta basitmiş gibi geliyor da ama biraz uygulamalara geçtiğiniz zaman önü sonu alınmayacak hatalar oluyor. Peş peşe böyle seri hatalar. E bu fıkha yansıyor, tefsirlere yansıyor, sosyal hayata yansıyor, anlayışlara yansıyor, öyle gidiyor.
Şimdi “Esteuzubillah. Fe men tetavvea hayran fe hüve hayrul leh.” Hani Allahu Teala diyor ki, ben bir size bir miskin taamı farz kılıyorum yani çaresiz kalmış bir kişi. Ama “siz gönlünüzden gelerek daha fazla yardım yaparsanız kim bunu yaparsa kendisinin hayrına olmuş olur.” İlla da bir fakir doyuracak kadar değil, daha fazla ver. Ama herkese farz olduğu için en alt seviyeyi Cenabı Hak farz kılmış. Dolayısıyla dünyanın en zengin adamı tutsa da bir miskin taamı kadar, yani bir çaresiz kişiyi doyuracak kadar sadakayı fıtır verse vazifesini yapmış olur. Ama Allahu Teala’nın istediği daha üst seviyede vermesidir. “Ve en tesumu hayrul leküm in küntüm ta’lemun. Oruç tutmanız sizin için hayırlıdır.” Bu şey için yani hasta ve yolculara ruhsat veriyor burada “daha hayırlıdır” diyor. “Eğer bunu bilirseniz.”
Şimdi yukarıda sayılı günler dedi, aşağıda da bunu daha da açıklıyor.
“Şehru ramedan, ramazan ayı, ellezı ünzile fıhil kur’an, onun içinde Kur’an’ın indirilmiş olduğu ay.” Zaten bu müpteda gelecek haberi şey yapacak. “Hüdel lin nasi ve beyyinatim minel hüda vel fürkan.” işte “insanlara doğruyu gösteren, yani hedefi açıklayan, hakla batılı birbirinden ayıran Kur’an. Fe men şehide minkümüş şehra felyesumh. Sizden kim o ayda bulunursa,” o ayda yani sağlığı sıhhati yerinde ise “o ayı oruçlu geçirsin.” Sağlık demeyelim, o ayda hayatta ise yani. İşter hasta olsun ister olmasın değil mi? Çünkü hasta olan da o ayda oruçlu geçirme farziyeti var. Yolcu olana da farz. Ondan sonra diyor ki:
“Ve em kane merıdan ev ala seferin fe ıddetüm min eyyamin uhar. Kim hasta ya da yolculuk halinde olursa başka günlerde aynı sayıda tutar.” E pekiyi ya rabbi niye böyle diyorsun? “Yürıdüllahü biküml yüsra ve la yürıdu bi külüm usr. Allah size kolaylık diler zorluk dilemez.” Onun için. “Ve li tükmilül ıddete.” Pekiyi bir de hem kolaylık tanıyor hem de daha sonra tutun diyor. Daha sonra tutmak “sayıyı tamamlamanız içindir.” Bir de aynı zamanda ramazan ayını oruçlu geçirmek “ve li tükmilül ıddete” herkesindir yukardan beri. “Eyyamen ma’dudat” dedi ya yukarıda, sayılı günler. Orada sayı vermedi. Kaç gün demedi. Şimdi birileri çıkıyormuş “eyyamen ma’dudat,” ma’dudat kelimesi cem’idir, cem’i de en az üçtür dolayısıyle ramazanda üç gün oruç tutsan yeter diyormuş. Ama Allahu Teala ne diyor: “Şehruramazan” dedikten sonra “li tükmilül ıddete” sayıyı tamamlamanız için ramazanı oruçlu geçireceksiniz.
Katılımcı: Hocam, farzda en az diye bir şey olur mu? Farzın sınırlarının belli olması lazım.
Sınırlarının belli olması lazım. Hayır, belli olmazsa diyebilirsin en az üç diyebilirsin ama belli. Allah her şeyi anlatmış burada. Felyesum, ramazan ayında yaşayan bir kişi, şehide hadara manasındadır. Yani canlı olarak orada bulunuyorsa hazırsa, buluğa ermişse, akil ise o ayı oruçlu geçirsin. Niye? “Li tükmilül ıddeh” sayıyı tamamlayasınız diye. Yine ramazanda yolcu olur, hasta olursa başka zamanda orucu tutsun. Niçin? “Li tükmilül ıddeh.” Pekiyi ben ramazanda sağlıklıyım orucu tutmuyorum? Kusura bakma san bir şey yok, sen git, sen kervanı kaçırdın. Sen bütün ömrün boyunca oruç tutsan o kaçırdığını yerine getiremezsin, sana yok. Senin yapacağın şey tevbe edip bir daha da oruç tutmamaktan, oruç tutmama diye bir şeyi aklına getirmemektir. Öyle keffaretle meffaretle kurtulamazsın.
Evet, şimdi ondan sonra bakın! “Li tükmilül iddeh”den sonra ne diyor Allah? Bak sayıyı tamamladık mı? Tamamladığımız ne zaman tamı tamına netleşiyordu? Ramazanın bitiminde değil mi? Çünkü ramazan ayı dedi. Ondan sonra, ramazan ayı bittikten sonra “Ve li tükebbirullahe ala ma hedaküm. Size bu gösterdiği yol sebebi ile Allah’ı tekbir edesiniz diye.” Tekbir getiresiniz diye tamam mı? Demek ki orucu tutmanın neticelerinden bir tanesi de tekbir getirmektir. Tekbir dur bakalım ne olacak? Tekbir. “Ve lealleküm teşkürun, belki teşekkür edersiniz, şükredersiniz.” Şimdi bu ayet açık kalsın, hemen 337. sayfa bendeki mealde Haç Suresi 37. ayete geçelim.
Allahu Teala diyor ki: “Ley yenalellahe lühumüha ve la dimaüha.” Bu da Kurban Bayramı ile alakalı. “O kestiğiniz hayvanların ne eti ne kanları,” şimdi bizde cem’i kullanılmaz. Etleri kanları değil de bizde her dilin kendine göre bir yapısı var yani onu cem’i kullanırsan hoş, güzel bir ifade olmaz. “Kestiğiniz hayvanların ne eti ne kanı Cenabı Hak’ka ulaşacaktır.” Yani Allah onun etinde kanında değil. “Ve lakiy yenalühüt takva minküm. Allah’a ait olan sizin takvanızdır, sizin korunmanızdır.” Yani kurban kesmek sizin takvanız içindir. Şirkten korunursunuz. Oruç için de Cenabı Hak ne dedi? “Le allekum tettekun” dedi değil mi? Orucu da o takva için, korunmak için farz kıldı. Ondan sonra diyor ki: “Kezalike sehharaha leküm, Allah o hayvanları sizin için müsahhar kıldı” emrinize verdi. Onun da günlerini zaten belirlemiş. Onu bu surenin 28. ayetinde de onu malum günlerde diye günlerini de belirmiş. Orada da yine gün güneşin doğmasıyla başlıyor o malum günde. Yani yevmin nah dediğimiz güneşin doğmasıyla birlikte başlıyor. O şey vakti geçtikten sonra, kerahat vakti geçtikten sonra duha vaktinde namaz kılınıyor. İşte duha vaktinde o hayvanlar kesildiği için adına uthiyye deniyor. Uthiyye deniyor. Yani o vakitte kesildiği için uthiyye deniyor yani şey kuşluk vakti diyoruz biz Türkçe’de. Gerçi ilk ismi o öyle alıyor sonra hepsine aynı isim veriliyor.
Şimdi ondan sonra diyor ki Allahu Teala: “Li tükebbirullahe ala ma hedaküm.” Şimdi aynı ifadeye bakın, geri çevirin, “Li tükebbirullahe ala ma hedaküm.” Aynı mı? “Li tükebbirullahe ala ma hedaküm.” Hem ramazan bitiminde “Li tükebbirullahe ala ma hedaküm” diyor, hem Kurban bayramının başlangıcında “Li tükebbirullahe ala ma hedaküm” diyor.
Pekiyi “Li tükebbirullahe ala ma hedaküm” nedir?
Katılımcı: Anlaşılmıyor.
Tekbir getireceksin. Şimdi bir de bakalım Peygamberimiz ne yapmış? Oku bakayım o adetli kadınlarla ilgili hadisi!
Katılımcı: Müslim’de de geçiyormuş,şimdi gördüm.
Müslüm’de, Buhari’de her tarafta geçen çok sahih bir hadis. Bak şimdi küçük dilinize sahip olun yutarsınız bak ona göre! Bak Peygamberimiz ne demiş, ben hiç açıklama yapmayacağım, Peygamberimizden dinleyeceğiz.
Katılımcı: Hadisin öncesinde bir şeylerden bahsediyor, hayızlı kadından bahsediyor. “Ve galetüm ve atiyyen kunna nu’meru en yehruce suyyedu ve yukebbirne bi tekbirihi ve yedune.”
Bak diyor ki, Buhari’de, Müslüm’de, Ebu Davut’ta hepsinde olan sahih bir hadis. Peygamberimiz (s.a.v.) bayram yerine adetli kadınları da çıkarırmış. Hadiste “gelin siz de gelin” diyor. Adetli kadın namaz kılamaz abdest olmadığı için. Tekbir getirebilir mi? Allah’ın emrettiği ne? Tekbir getirin. Onun için diyor ki: “Siz arkada durun bizimle beraber tekbir getirin” diyor.
Katılımcı: Hatta başka hadislerde de var hocam, örtüsü olmayan kardeşinin örtüsüyle örtünsün o şekilde.
Yahya Şenol: “Emarena Rasulullah, en nuhrice zevatel huduru yevmel id.”
Peygamber (s.a.v.), O zevatel hudur şey böyle tembeller manasına geliyor galiba. Baktınız mı ne diyor zevatel hudur ile ilgili bir…
Yahya Şenol: Açıklama yok Arapça’da.
Katılımcı: Herhalde şeydir bu yani ergenlik çağına gelmiş kızlardır.
Yok başka.
Katılımcı: Dışarı çıkmamış olan yani
Hah.., dışarı çıkmamış olan.
Katılımcı: Anlaşılmıyor.
Hah.., Erzurum’un içerisinde gün görmemiş güzel vardır diyor ya işte öyle derler. O türkü aklıma gelir ben buradan okurken. Şimdi o işte o gün görmemiş yani evlerden çıkmayanları da çıkarmamızı emrederdi Peygamber Efendimiz yani evlerden çıkmayan bazı kadınlar vardır.
Yahya Şenol: “Gile felhıyyedu gale yeşednel hayre ve davetel müslimin.”
Evet, bak hayızlılar hayızlılar da çıkardı. Okuduğunda yer buldun mu kelimeyi?
Yahya Şenol: Burada yok.
Açıklama yapmamışlar, ha…
Yahya Şenol: Ondan sonra “fegaletimratun ya Rasulallah illemyekun yehdahunne sağun keyfe tesna.”
Tamam…
Yahya Şenol: Eğer elbiseleri yoksa.
Pekiyi diyor, sen bizi bayram yerine çağırıyorsunuz ama bazılarımızın üstünü örtecek elbisesi yok. Yani evde bulunan, o evde oturanları da getirin, tembelini, yaşlısını hepsini de getirin diyor Peygamber Efendimiz (s.a.v.). E pekiyi başlarını örtecek örtüleri de yok. O da diyor ki, arkadaşının örtüsünden yararlansın. Arkadaşının örtüsünden yararlansın.
Yahya Şenol: “Fektühliha uhtiha min celabihinne.”
Hah, belki büyükçe örtünün içerisine ikisi girer kolkola girer giderler. Şey değil yani yoksa yok. Olmasa bile getirin diyor. Bu neyin ifadesidir? Bu namazın sünnet olduğunu mu gösterir?
Katılımcı: Hanefiler’in deyişiyle, vücubiyetini.
Hanefiler’in vacibi başka bir kelime.
Katılımcı: Bir de o adetli kadınların oruç tutmasının da zorunlu olduğunu çıkarır burdan.
Bak bak, çok güzel yakaladın. Burada adetli kadının oruç tutmasının farziyyeti de ortaya çıkıyor. Adetli kadınlar oruç tutamaz diyenlerin zaten hiç bir delilleri yok. Herşey onların aleyhinde ama nasıl olmuşsa olmuş.
Yahya Şenol: Öyle, “hiyyedu yekunne halfennasi ve yukebbirunne mainnas.”
Hah, hayız olan kadınlar en arkada, safların en arkasında durur ama bu insanlar namaz kılarken tekbir getiriyorlar ya şeyde. Zaten bayram namazının farkı tekbirlerdir değil mi? Kuşluk namazı zaten vardır müslümanlarda, zaten vardır bayram olsun olmasın hergün kılınabilir. Farz değildir ama kılınabilir. İşte orada Peygamber Efendimiz, bunun en asgarisi de iki rekattır. Peygamberimiz (s.a.v.) bu tekbirleri o namazın içerisinde getiriyor.Esas olan da o tekbirlerdir. Pekiyi o namazı kılamayacak durumda olanlar da ne yapacak? Tekbir getirecek. Demek ki esas farz tekbir. O tekbiri adetli de olsa getirecek. Cemaatin arkasında, “veli tukebbiru” da bak şimdi şurada şey yapalım. Geçenlerde ona Enes Hoca dikkat çekmişti. Burada onun hakkını da teslim etmek lazım. “Li tukebbiru” da cemi’dir. Yani topluca getirme manasına o tekbiri. Orada savm ile ilgili emir de cemi’dir değil mi? Öbür şeyle ilgili olarak, “li külli ümmetin cealna men seker” o da cemi’dir. Tüm topluma verilen bir emirdir. Şimdi dolayısıyla “Li tukebbirullahe ala ma hadakum” ayeti kerimesi de tıpkı şeye benziyor mu? Bak bir şey daha söyliyeyim. Allahu Teala dedi ki Hac Suresinin 34. ayetinde diyor ki: “Ve li külli ümmetin cealna mensekel li yezkürüsmellahi ala ma razekahüm mim behımetil en’am. Her ümmete bir kurban ibadeti koyduk ki Allah’ın onlara rızık olarak verdiği enam cinsi hayvan üzerine” -yani bizim kestiğimiz hayvanlar- “Allah’ın adını ansınlar.” Allah’ın adını anmak, öyle bir hayvan üzerine Allah’ın adını anmanın hükmü ne? Farz. “Veli tukebbirullahe” ve “li tukebbirullahe ma hadakum” da aynı şekilde değil mi? Aynı ifade biçiminde değil mi?
Şimdi bayram tekbirlerini getirmek farz olmasaydı, Peygamberimiz evlerde oturan kadınları, dışarıya hiç çıkmamış olan kadınları, örtüsü olmayan kardeşinin, arkadaşının örtüsünden yararlansın diyerek adetli olduğu halde bayram yerine çağırıp siz arkada durun tekbirleri getirin der miydi?
Katılımcı: Bu namaz cemaatsiz kılınmıyor değil mi?
Bu namaz cemaatsiz olmuyor ve orada kadın erkek ayrımı yok. Oruç tutacak durumda olan herkez, Kurban Bayramında da bütün mükellefler gelecek ister adetli olsun, ister olmasın. Arkada duracak ve tekbir getirecekler.
Katılımcı: Diğer ibadetler ferdi olduğu halde cuma namazı ve bayram namazı..?
Cemaatle. O zaman demek ki burada farz olan tekbirleri getirmektir. Adetli olanlar namaza girmeden getirecekler, adetli olmayanlar da ya da erkekler de namazı kılarak getirecekler bu tekbirleri. O zaman, işte Kur’an ve Sünneti birleştirdiğiniz zaman görüyor musunuz neler ortaya çıkıyor? Ayetle hadis nasıl bire bir uydu? Ve bu hadis ne kadar sahih bir hadis? Bütün kitaplarda var. İşte bizim Peygamberimiz (s.a.v.)’i doğru tanımanın tek yolu Kur’an ve Sünnet bütünlüğüdür. Başka şekilde olmaz.
Katılımcı: Hudur diyor el buyut hocam.
Hudur, buyut. Yani evlerinden çıkmayanlar yani. Biz de zaten öyle bir mana verdik.
Katılımcı: El buyut yani onların odaları demektir. Kendi odaları.
Yani işte bazı kadınlar dışarı çıkmaz. Haaa, evet öyle bir kelime fıkıhta da var ya. Tamam, tamam şimdi ben oradan intikal ettim, evet.
Yahya Şenol: Bu “litukebbiru” fiillerinden
Mukadderat, mukadderat hah tamam mukadderat diye geçer. Tembel manası da var o kelimenin.
Yahya Şenol: “Li tukebbiru”da bu bayram namazlarındaki her rekatta alınan tekbirlerin birden fazla olmasını anlamak olur mu demiş?
Yav bu arkadaş çok dikkatli bir takipçi yani ona buradan teşekkür ederim. Ne dedi?
Yahya Şenol: Birden fazla yani “litukebbiru” tekbirler getiresiniz diye, teksir anlamında?
Her halde o mana olması…
Yahya Şenol: Bir defa tekbir değil de birden fazla.
O mana olmasaydı, Peygamberimiz (s.a.v.) şey yapmazdı. Mesela biz hanefiler altı tane fazla tekbir getirirler biliyorsunuz, diğerleri on bir tane. Onbir miydi, oniki?
Yahya Şenol: Hanefiler dokuz.
Dokuz diyorlar ama altı.
Katılımcı: O girişi de alıyorlar.
Dokuz tekbir demeleri değil zaten diğerleri namazın kendi tekbiri.
Katılımcı: Bunlar biraz kafayı karıştırıyor işte rukuyu saymasak, tekbiri iftitahı saymasak, halbuki doğrudan söylese şu kadar tekbir daha net olmuş olur.
Dokuz tekbir değil, altı tane tekbir. Birinci rekatta Subhaneke’yi okuyor, arkasından üç tekbir getiriyor, ikinci rekatta fatiha zamlı sure okuyor arkasından üç tekbir getiriyor. Ama Peygamberimiz’in hadislerinde olan ne? Oku bakalım o hadisleri.
Yahya Şenol: Tirmizi’den okuyorum. Birinci hadiste: “Ennennebiyye (s.a.v.), kebbere fil ideyni fil ula sab an kavlel kerae.”
Peygamberimiz (s.a.v.) Kurban Bayramı namazlarında birinci rekatta Fatiha’yı okumadan önce yedi tekbir.
Yahya Şenol: “Ve fil ahirati hamsen kable kerae.”
İkinci rekatta da yine fatihayı okumadan beş tekbir. Ne yapıyor? Oniki tekbir. Evet bu nerede geçti?
Yahya Şenol: Bu Tirmizi’de geçiyor.
Tirmizi’de geçen hadis evet.
Yahya Şenol: Burada Tirmiz demiş: “Vel amilü ala haza inde ba’di eymu mines sabiin nebi.” Ama Hanefiler’in delil aldığı Abdullah İbni Mesud’un uygulaması. “O gale fit tekbiri fil ide tis tekbiratin.”
Abdullah İbni Mesud iki bayramda dokuz tekbir var demiş. Abdulah İbni Mesud tabii Iraklılar’ın esas takip ettiği sahabi.
Yahya Şenol: “Fil rekkatil ula hamsen velel kırae.”
Birinci rekatta kıraatten önce beş.
Yahya Şenol: “Ve fil rekatis saniyeti yebdeu bil kırae summe yeşuddu erbaen ma tekbirtur ruku.”
Rüku tekbiriyle beraber dört. Şimdi birincisinde kıraatten önce beş tekbir tekbir dediği zaman o zaman Abdullah İbni Mesud’a da uymuş olmuyor Hanefiler. Ama bu kez şeyde dokuz tekbir ile denir.
Yahya Şenol: Burada da öyle demiş işte.
Ama olmuyor yani uygulama dokuz tekbir değil. O zaman iftitah tekbirini de katıyorlar, rukuya giderken yapılan tekbiri de katıyorlar.
Yahya Şenol: Ama kablel kırae?
Kablel kıraeye de uymuyor, kıraatten önceye de uymuyor.
Yahya Şenol: Burada şey demiş: Görüldüğü üzere demiş burada ikinci rekatta ziyade tekbirlerin kıraattan sonra rukuya gitmeden önce okunacağı dördüncü tekbir olarak da ruku tekbirinin okunacağı açık olarak ifade etmiştir. Diye ifade edilmiştir. İbni Mesud’un bu mevkuf rivayetini Abdurrezzak ve Ebu Davut rivayet etmiştir. Ebu Davut’ta da geçiyor demekki. Rivayetin aslına bakıldığı zaman İbni Mesud bu açıklamayı yaptığında yanında Huzeyfe İbnul Yeman, Ebu Musa El Eşari, Said İbnul As gibi başka sahabeler de vardı. Said İbnul As, bayram tekbirleri hakkında tekbir getirilir sonra kıraata geçilir, sonra tekbir getirilir rukuya gidilir, ikinci rekata kalkınca kıraat yapılır, kıraattan sonra dört tekbir getirilir, dördüncüsü ile rukuya gidilir. Hanefiler başka rivayetlerle de takviye edilmiş olan bu hadisle ameli esas almışlardır.
Tamam, demek ki Hanefiler Abdullah İbni Mesud hadisini, rivayetini esas alarak hareket ediyorlar. O, nerede geçiyormuş o?
Yahya Şenol: Valla, bunu şeyden okudum ben şimdi, İbrahim Canan hocanın Kütüb-i Sitte’sinden.
Kaynak, kaynak söylüyor mu?
Yahya Şenol: Burada vermemiş de.., Ebu Davud’la kim demişti..? Abdurrezzak geçiyor herhalde?
Tamam şimdi diğerlerinde, diğer mezhepler, o Ebu Davud hadisi miydi senin o az önce okuduğun? Tirmizi, Tirmizi. Tirmizi hadisinde her ikisinde Fatiha’dan önce birinci rekatta yedi, ikinci rekatta beş tekbir alınıyor.
Yahya Şenol: O yedi ve beşte de siga, “tekbirateir ruku” diyor.
Evet, ruku tekbirleri hariç diyor.
Yahya Şenol: “Et tekbiru fil fıtri sebiun fil ula ve hamsun fil ahirah vel kıraeti bade vema kınte…”
Tamam.
Yahya Şenol: Her ikisinde de kıraat sonra geliyor.
Evet. İşte şimdi şeylerin, oradan şu anlaşılıyor: Peygamberimiz (s.a.v.) bu tekbirler için o iki rekat namazı kılmış değil mi? Yani esas olan tekbirler. O vakit de zaten namaz kılma vaktidir. Şey olarak, kuşluk vakti, Duha Namazı ki bu bütün dinlerde de var yani Yahudiler’de de falan var. Müslümanlık’ta var, Hıristiyanlık’da var, gerçi unutmuşlar onlar. Kur’an’ı Kerim’de de o vakitlerde ibadet yapılmasıyla ilgili ayetler var. Yani işte Kur’an’da namaz vakitleri yoktur diyorlar, halbuki Kur’an’da nafile namazların vakitleri bile var yani bırakın beş vakit namazı. Tabii siz bu ayetlere böyle, ayetleri yok sayarsanız olmaz. Var sayarsanız bak gördünüz mü neler çıktı bu gün ortaya? Kitaplarımızda hiç olmayan ne hükümler çıktı. Ama Kur’an’da ve sahih sünnette olan fakat mevcut kitapların hiç birinde olmayan ne hükümler ortaya çıktı. Yok deniyor, eh tamam ne güzel.
Evet. “Veleallekum teşkurun, ve belki böylece şükretmiş olursunuz.” Evet, şimdi burada eksik bir şey kaldı mı söylediği?
Yahya Şenol: Burada eksik bir şey değil de ben ilave olarak şunu söyleyeyim, hani bu kadınların da çıkması gerektiği; bu şurada belki hafta içinde tercüme etmemiz gereken bir yazı gördüm, ben bunu ilk defa gördüm. Bu Tirmizi’nin tahkikini yapan Ahmet Muhammed Şakir: “Baht fi salati ilm fil musalla ve fi kurucun nisai ileyha” diye bir yazı yazmış.
Tamam sen o tarafa çevir de o onu tercüme ederken…
Yahya Şenol: Yok! Uzun yazı bu şimdi olacak iş değil. Bayağı iki üç sayfa hani makale tercümesi olarak yapılabilir. Orada kısaca bir göz attım; Bu günkü kılındığı şekliyle diyor, bayram namazlarının camilerde kılınması bitaddır. Peygamber Efendimiz ve ashabı hiç bir şekilde camide bayram namazı kılmamış, ayrı bir musalla, işte namazgah edinmişler ki kadınlar da çok rahat bir şekilde oraya gelebilsinler diye. Bu gün şu an uygulandığı şekil doğru olmadığı için kadınların camiye gitmesi de mümkün değil işte. Buradaki gibi hani bu yazıyı diyorum o yüzden belki de tercüme etmek lazım. Bayram için özel bir namazgah tekrar kurulması lazım yani o gelirse o zaman işte kadınların da çoluk çocuğun herkesin toplanması mümkün olabilir.
Evet, Yav o şey değil mesela şu anda Süleymaniye Camii var. Aslında o camileri o namazgah olacak şekilde yapmışlar. Şimdi siz şu Süleymaniye’yi düşünün, Süleymaniya’nin bahçesini, şu çevresini, dış bahçeyi düşünün, daha dış sokakları düşünün bunların hepsini kattığınız zaman işte hiç problem olmaz. Fatih Camisi’ni düşünün, tüm çevresini, büyük bir namazgah haline gelir. Sultanahmet’i düşünün, büyük bir namazgah haline gelir. Ama mahalle camilerinde buna müsaade etmemek lazım. Yani mahalle camilerinde kılınmaması gerekir bu namazlar.
Yahya Şenol: Bu hadisleri vedikten sonra şöyle demiş:
Çünkü Peygamberimiz de o mahalle camilerinde kıldırmamış merkezde kıldırmıştır.
Yahya Şenol: “Külli ulaike yedullu ala enne salate la ideyni an fil mesacidi bid’a.”
Şu an mescitlerde kılınan iki bayram namazı bitattır bütün deliller onu gösteriyor demiş, evet?
Yahya Şenol: Ondan sonra devam ediyor: “Ve in hazihis sünne, yani sünnetis salatis fis sahra leha hikmetun azimetun baliğa. En yekune lil müslimine yevmani fis seneh. Yectima fihima ehli kulli bende ricalen ve nisaen ve sıbyanen feteveccehune ilallahı bi kulibihim tecmauhum kelimetun vahideh. Veyusallune halfe imamin vahidin yukebbirune ve yuhellune ve yed’unallahe muhlisine ke ennhum ala kalbi raculin vahidin ferihine müstevşirine bi ni’metillahi aleyhim fe yekunul ıdu indehum ıde.”
Çok güzel. Fakat tabii o zatın söylediği benim az önce söylediğimden çok farklı ki doğrusu onun dediği yani bizim dediğimiz değil. Orada diyor ki, demek ki diyor müslümanlara Peygamber (s.a.v.)’in yaptığı gibi sünnet olan, o da o sünnet kelimesini bizim fıkıhtaki manada kullanmıyor. O manada kullanmıyor yani Peygamberimiz’in oradaki sünnet farz manasına gelir yani Peygamber’in koyduğu kanun. Ya da Allah’ın kanunu zaten bu ayetlerde okuduk onu. Peygamberimiz zaten Allah’ın dediğinden başka bir şey asla şey yapmaz yani Kur’an’da ne varsa onu uygular. Müslümanlar şehirlerinin dışında senede iki kere kadın erkek, çoluk çocuk bütünüyle toplaşacakları ve bayramı bayram yapacakları iki gün yaşamaları lazım. Hep birlikte, topyekün, bir şehrin tüm halkı orada toplaşacak ve bayram namazını kılacak. O şekilde söylüyor.
Yahya Şenol: Yani diyor, üstünde giyecek elbisesi olmayan kadına bile “lem yurahhis limen lem yekun ideha ma tel vesvihi kulucuha.”
Orada farz diyememiş ama farz demiş. Senin okuduğun kısımları diyorum. Aslında farz demiş. Oradaki sünnet kelimesini doğru kullanarak, onun manasını doğru vererek farz demiş. Çünkü sünnet kelimesi Kur’an ve Sünnette geçen sünnet hiç bir zaman bizim anladığımız manada değildir. O farz demektir. Allah’ın koyduğu kanun demektir. Kanun yani.
Yahya Şenol: En sonunda bitirirken şey ayetiyle bitirmiş: “Ya eyyühellezine amenustecibu lillahi velil rasuli….”
Evet. “Allah ve rasuli size hayat veren can veren şeye sizi çağırdığı zaman onun davetine icabet edin.”
Katılımcı: Anlaşılmıyor.
E tabii zaten Kurban da
Katılımcı: Anlaşılmıyor.
Herşey otomatik şeye bağlanmış, evet doğru.
Katılımcı: Anlaşılmıyor.
Dediğin doğru. İstersen o ayetlere bir bakalım şurada, şimdi şu anda. Burada biz Kurban ve Ramazan Bayramı, Ramazan Bayramı ile ilgili ayetlerden başladık ikisini müştereken anlattık. Biraz sonra da Kurban Bayramı ile ilgili ayetleri okuruz da ama önce senin söylediğinle ilgili ayete bakalım. 337. sayfa bende Kur’an’ı Kerim’in iki sayfa fark edebiliyor baskılara göre. 34. ayet Hac Suresi.
Diyor ki Allahu Teala: “Ve li külli ümmetin cealna mensekel, her bir ümmet için mensek koyduk” diyor. Şimdi mensek üç manaya gelir. Kurban kesme zamanı, kurban kesme yeri, kurban. Değil mi? Şimdi kurban kesme zamanı olarak şeyde, Hac Suresnin 28. ayetinde belli günler diyor ki o günleri söylemiyor. Çünkü bütün dinlerde Allah aynı günde kurbanı meşru kılmış ve o günler hac ibadetinin yapıldığı günler olduğu zaten ayette de belli. Yani şu anda bizim kurban bayramı bir, iki, üç, dördüncü günler, gerçi Hanefiler dördüncü günü kabul etmiyor. Çünkü üç gün diyorlar, Şafiler dördüncü günü de şey yapıyor. Şimdi pekiyi bu kurban kesmenin zamanı, kurban kesmenin yeri var mı? Onun için şu şeye bakıyoruz. 36. ayete bakıyoruz.
Burada diyor ki Allahu Teala: “Vel büdne”, bu gün burada yapılan manada değil tabii, buradaki kurbanlık deve diyor. Kesinlikle deve manasında değil. Çünkü Büdün deve ise o zaman müslümanlar deve dışında herhangi bir hayvan kesemezler. Büdün Peygamberimiz’in de belirttiği gibi ki sözlük manası da bu şekilde bir sözlük manası da var. Misil yani bedeni gelişimini tamamlamış olan hayvanlar.
Katılımcı: Hocam, Şafilerden Mavardi El Havi kitabında tam da bu dediğiniz şeylerden bahsediyor.
Yav onları alın işte şimdi millet zannediyor ki biz uydurduk bunları. Gerçekten yani alalım da koyalım kitaplara da bizim uydurduğumuzu başka söyleyenler de olsun yani. Bizim uydurduğumuzu zannediyorlar diyorlar ki, şimdiye kadar hiç kimse görmedi de siz mi gördünüz? Yav kardeşim, bu kelime işte sözlüğe de biz yazmadık ki.
Katılımcı: Hatta aradım belli bir cüsseye sahip olan, bir yaşa gelmiş olan hayvanlardır diyor.
İyi ne güzel, onu şey yap ta koyalım şeylere yani. Şimdi bu bedeni gelişimini tamamlamış olan hayvan. İşte Peygamber, Peygamber bu. Bak bir kelime söylüyor Peygamber Efendimiz, “el misin” diyor, misin de bu cümlenin tam karşılığı. Eş anlamlısı. Ama insanlar büdün kelimesini de başka sağa sola çekiyorlar ya misini çekemiyorlar. Misin ne senesini tamamlamış, yani bülüğa ermiş diyebiliriz yani Türkçe’ye tam karşılamak için. Ayını söylemiyor. Ondan sonrasını uzmanlar söylüyor. İşte sınır iki yaşını tamamlamış olmalı, o misil olması için gerekiyor. Yani ana baba olabileceği yaş. Efendim keçi bir yaşını tamamlamış olmalıdır. E koyun daha erken olabildiği için ona altı ayını tamamlamış ama anası gibi gözüküyorsa deniliyor. Ondan sonra, deve beş yaşını deniyor. Bak Peygamberimiz bunların hiç birini söylememiş, tek bir kelime söylemiş ama hepsini içine alıyor. İşte Peygamber bu. Onun söylediği söz de tamı tamına Kur’an’ı Kerim, başka bir şey değil. Şimdi, işte burada kurban kesme yeri var mı?
Diyor ki Allahu Teala: “Fezkürüsmellahi aleyha savaf. Kurbanlar sıra sıra dizildiği zaman Allah’ın adını üzerine anın.” Bu ne demek oluyor o zaman? Şimdi mensek kelimesi? İsmi mekan da oluyor. Yani bir kurbanları kesme yeri olması gerekiyor. Orada sıra sıra diziliyor ve kurbanlar ayakta kesiliyor. Ben bu hafta, bir tane veteriner vardı şeyde ders dinleyeneler, Ensar Vakfında verdiğimiz sohbette. O veterinere dedim ki, şu ayakta kesimle alakalı bak bakalım dedim şu hayvanların şeyleri o iki tane atar ve toplar damarlar şurdan bıçak girdiği zaman bütün hayvanlar kesiliyor mu? Onun bir araştırmasını yapıp gelecek. Böyle olması gerekiyor. Şimdi onu hiç olmazsa netleştiririz. O da onu getirirse belki slayt mılayt da getirirse gösteririz.
Diyor ki burada, ayakta kesileceğini ifade ediyor bütün hayvanların Allahu Teala, sıra sıra diziliyor. Çünkü ayakta kestiğiniz zaman hayvanı, hayvan kesildiğini farketmesi mümkün değil. İşte biz burada gördük. Yirminin üzerinde deveyi adam otuz saniyede kesti. Ve hiç birisini bağlamadı, hiç birisi kesildiğinin farkına varmadı. Küt diye düşüyorlar. Yani siz bakın, elinizi keskin bıçakla kesin hiç farkedemezsiniz kesildiğini.
Yahya Şenol: E onu denemek için kimse yapmaz ki.
Kardeşim bak ben, benim şimdi rahmetli babamın mesleği odun, kömür, kereste. Benim şimdi ellerime ayaklarıma bakın her taraf, ya bir kereste tomruğu vurmuştur, ya mesela bir keresinde ben odun kesiyordum o şeyde, şerit hızarlar vardır. O odunu böyle bir büktü elimin üzerinde falan, derken onu bıraktım çıktım kenara baktım üstüm başım kan. Allah Allah dedim, ne oldu, ne var falan? Bak şu parmağım üçe parçalanmış. Üst üstedir baksana. Kemikte bir şey yok ama şey üzerindeki kısım. İnsan fark edemiyor o anda.
Yahya Şenol: Bunu ben geçenlerde size anlatmıştım. İki sene önce metroda bir olay olmuştu. Bir tinerci güvenlik görevlisine şey, ücretsiz geçiş yapmak istiyor. Adam izin vermeyince bıçağı çıkarıp söyle boynuna adamın şey yaptı. Şimdi görüntülerde adam hala şey yapıyor, tam ilerleyince bir başlıyor kan boşalmaya o zaman ancak farkediyor. Yani o anda sıyırdı geçti zannediyor. Ama kesilmiş, hareket edince kan boşalınca bir anda bıraktı hemen yere yattı, falan.
Katılımcı: Anlaşılmıyor.
Çok enteresan ya. Hiç dikkatimi çekmemişti.
Katılımcı: Anlaşılmıyor.
Valla müthiş yav. Ben inan ki şu dersi hazırlarken dedim ki şimdi bayram hutbelerini bana sorarlarsa, Kur’an’la alakası ne, ben nereden bulacağım diye. Bak Allah razı olsun sen buldun o ikisini de. Bayram hutbelerini ben Kur’an’ı Kerim’den nasıl göstereceğim diye böyle kara kara düşünüyordum. Şimdi sen ikisini de buldun, Allah razı olsun.
Katılımcı: Anlaşılmıyor.
Tamam şimdi şunu bir bitireyim.
Yahya Şenol: O “fela yuneziunne fil” emri üzerinde tartışma yapılsın falan çıkar mı? Ayette yapmasınlar diyor. Yani yapılıyor muymuş müslümanlarla şey arasında?
Katılımcı: Anlaşılmıyor.
Yahya Şenol: Ama müslüman olmayanlara verilmiş emir, müslüman olanlara değil ki. Yani oradaki tartıştığı gayri müslüm olan insanlar. Son ayet ama diğerlerini demiyorum. “Fela yunezineu fil emri”de.
Ama onun öyle anlaşılması öbür şekilde anlaşılmasına mani değil. Neyse şimdi şunu bitirelim de ondan sonra bu senin dediğin çok güzel şeylerin üzerinde duralım.
Katılımcı: Hocam, biraz önce okuduğumuz şekliyle bayram namazı tekbirlerinden oluşuyor ya da başka bir şekliyle tekbirler farz. Bunu Peygamberimiz namazla birlikte yapmış.
O saat zaten namaz saati.
Katılımcı: İsra Suresinin son iki ayetinde önce namaz var sonra tekbir var.
Bir oku ayeti!
Katılımcı: “Kulid’ullahe evid’ur rahman eyyem ma ted’u fe lehül esmaül husna ve la techer bi salatike ve la tühafit biha vebteğı beyne zalike sebıla. Ve kulil hamdü lillahillezı lem yettehız veledev ve lem yekül lehu şerıkün fil mülki ve lem yekül lehu veliyyüm minez zülli ve kebbirhü tekbıra.”
O önceki anlattığı namazda okunan kıraatla alakalı. Namazla ilgili değil.
Yahya Şenol: “Vela teca” diyor zaten, bayram namazıyla uyuşmuyor.
Bayram namazıyla uymuyor. Neyse şimdi o ayetleri okuyacağız ama önce şu Suat hocanın söylediği kısmı bir bitirelim de ondan sonra öbür taraflar ama Allah razı olsun Enes hocada çok güzel ufuk açıcı şeyler oldu. Şimdi zaten Allahu Teala bu ayetleri ancak cemaat halinde anlayabileceğimizi bildiriyor yani ne diyor?
Esteuzubillah, Fussilet Suresinde: “Kitabün fussılet ayatühu kur’anen arabiyyel. Bu ki ayetleri Arapça Kur’an olarak açıklanmıştır.” Kur’an da ilgili ayetlerin bir araya getirilmesi manasına geliyor. Li kavmiy ya’lemun, bilenler topluluğu için.” (Fussilet 41/3)Yani bu topluluğu oluşturmazsan Allah sana açıklamayı da vermez. Ben yapacağım dersen havanı alırsın hiç kusura bakma. Cenabı Hak bu nimeti ancak bilenler topluluğuna verir, bir ferde vermez yani.
Evet şimdi, evet Suat hocanın söylediği, hatırlattığı şeyde “Fezkürüsmellahi aleyha savaf” ki Suat hocanın bu dediği de benim açımdan yepyeni bir bilgi, onu söyliyeyim yani daha önce hiç düşünmemiştim, çok güzel oldu yani. O da yepyeni bir bilgi. Çünkü biz bu dikkat eder, hatırlarsanız “mensek” kelimesinin iki manasını veriyorduk, üçüncüsünü veremiyorduk. Yani ismi zaman olarak Hac Suresinin 28. ayetini veriyorduk, şu günlerde diye. Mastar olarak zaten belli. Ama ismi mekanını veremiyorduk. Yani kurban kesme yeri olarak. İşte Allahu Teala burada onu da açıklamış. Demek ki bir kurban kesme yeri olacak, orada hayvanlar sıra sıra dizilecek, ayakta kesildiği zaman da herkes keser. Kadın da keser, erkek de keser, herkez de keser. Onu işte o veteriner arkadaşımız gerekli çalışmayı yapar gelirse bu hafta onu da konuşuruz inşallah, salı günü saat yedi dokuz arası akşam. İşte diyor ki: “Sıra sıra dizili olduğu zaman Allah’ın adını anın.” Burada mekan olarak da şu oluyor yani falanca yerde demiyor da her yerde belli bir kurban kesme mekanı ifade etmiş oluyor. Yani mesela Yahudiler diyor ki: Bizim kurbanımız ancak Beyti Maktis’te olur, Beyti Maktis de yıkıldı, kurban kesmiyoruz diyorlar. O manada değil yani. Kurban kesilen yerlerde kurbanlar belli bir noktada kesilecek demek ki sıra sıra diziliyken Allah’ın adını anın. “Fe iza vecebet cünubüha, yan üstüne düştüğü zaman.”
Katılımcı: O zaman insanların, belediyenin belli yerler hazırlamasını fıtrat gereği olarak kullandığını mı bulmuş oluyor?
Tabii belediye fıtrat gereği bunları hazırlamış, zaten fıtrat ta Kur’an. Birbiriyle tamı tamına uyuşmuş oluyor.
Katılımcı: Herkez kendi bahçesinde kurban kesmek değil de topluca bir yerde kesmek…
Toplu halde kesecek ki millet de gelsin görsün. Çoluk, çocuk görsün. Sen kapalı bir yerde kesersin, insan kurban kesildiğini görmez ki. Onun da bir şeyi var.
Katılımcı: Şiarillah.
Şiar olmuyor yani. Şiar olması lazım. Simge olması lazım.
Katılımcı: Hatırlıyorum, Buhari’de bununla ilgili İbni Ömer’den gelen hadisi de delil göstermiştik.
Hadis var, hadis olarak biz söyledik de mendek kelimesiyle ilişki kurmadık. Yeni olan o. Şimdi sen o hadisi oku o zaman. O hadis olduğunu biliyorum. Peygamber Efendimiz onu uygulamış elbette. Yani şurada tekrar edeyim; Peygamberimiz ne yapmışsa mutlaka Kur’an’ı Kerim’de vardır. Mutlaka, hiç Kur’an’ı Kerim’in zerrece dışına çıkmış değildir. Ama biz tabii Kur’an’ı Kerim’e bakmanın metodolojisini bilmediğimiz an Peygamberimiz’in davranışlarına da bir anlam veremiyoruz.
Katılımcı: “O’nun ahlakı Kur’an’dı” derken bizim anladığımız anlamda bir ahlak değil.
Her şeyi Kur’an ya her şeyi Kur’an. Ahlak tabii, dolayısıyle Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerini bir kenara bırakarak hiç bir şey yapamazsınız. Bu ne demektir? Ben üstada ihtiyaç duymadan sanatkarlık yapacağım demektir. E yap bakalım, tamam yapabiliyorsan yap! İşte Peygamberimiz de bu konuda herkezin üstadıdır.
Evet şimdi o belli olduktan sonra ve bu ayeti kerimesinde etin üçe ayrılmasını da Cenabı Hak belirtiyor. Ne diyor, esteuzubillah, “Fe külu minha, bir kere siz yiyin onu.” Bu bir. “Ve at’ımül, yedirin, elkania, kanaatkar kişiye.” Tamam olmasada olur diyor ama e tabii olsa daha güzel olur.
Katılımcı: Muhtaç olduğunu bildiğin yer değil mi?
Belki muhtaç da değil, bilmiyorsun sen. İşte Peygamberimiz ne demiş, konu komşuya, eşe dosta demiş. Bak ne güzel bir şey anlatmış meseleyi. Ondan sonra, “Vel mu’terr.” O da artık yok, et yok yani bekliyor kurban gelsin de bir et yiyelim. Ona da verin diyor. O zaman sen de yiyorsun. O zaman bu bir sadaka olsa sen yiyemezsin. Verdiğin sadakadan yenir mi? Başka bir şey bu. Sen de yiyeceksin. Sadaka olsa, eşe dosta veremezsin. Ona da yedireceksin, fakir fukaraya da yedireceksin. Bak Peygamberimiz’in o hadisi de bu ayeti kerimenin gereğiymiş demekki.
Ha namaz konusunda şey var. Salli ayeti, fesalli lirabbike…
Yahya Şenol: Yok o değil. Hani gündüz namazları sessiz normalde okunuyor ama bayram…
Zaten ben onu birisi sorar diye korktum ama onun inşallah cevabını da bulmuşsunuzdur. Sorduğunuz soruların da cevabını bulmuşsunuzdur inşaallah. Cevabını bulmadan niye soruyorsun kardeşim bak Enes hoca cevabını buldu.
Katılımcı: Fıkıh kitaplarında derler ki: Eğer Cuma namazı ile Bayram namazı aynı güne denk düşerse bayram namazını kıldığında cumayı kılamıyabiliyorsun.
Yok hadiste var o, sahih hadistir.
Yahya Şenol: Mesela o da var. Hanefiler kabul etmiyor biliyorsunuz bunu. Çok mantıklı gerekçeleri var yani ben bir iki baktım.
Neyi kabul etmiyorlar?
Yahya Şenol: Yani ister aynı günde olsun bir namazın kılınması diğer namazı düşürmez.
Şimdi tamam. Ona cevap vermek kolay. Bu çok kolay da o senin ilk sorduğuna cevap vermek kolay değil. Ya da şu anda benim ona cevap verecek bilgim yok, onu da söyliyeyim açıkça.
Katılımcı: Hocam, “Fe külu minha ve at’ımül elkania vel mu’terr” emrinden vekaletle kurban mümkün olmadığı söylenebilir mi?
Vekaletle kurbanın mümkün olmaması diye birşey yok, o kesmeyle alakalıdır.
Katılımcı: Yiyin diyor.
Bu kestikten sonraki kısım.
Yahya Şenol: Ama emir değil ki yeme ya.
Yiyebilirsiniz demektir. Yemek zorunda değilsin. Mesela şeyde, “fe iza haleltüm festadiu” da olduğu gibi.
Yahya Şenol: Hayır orada da şey şartı getirmiş olacaksın ama illa ki herkez kendi kessin.
Herkes kendi kesmesi lazım dersen, Peygamberimiz’in o konuda uygulaması var, eşlerinin kurbanını kendisi kesmiş. Demek ki caiz.
Yahya Şenol: Oradaki emir Allah’ın anılması. Ha kesen anmış ha kestiren yani farketmez.
Ama yok ilk anlaşılan kişinin kendisinin yapmasıdır da öyle de olabildiği anlaşılıyor.
Şimdi Enes hocanın o güzel buluşu eminim ki tabii dinleyiciler tarafından tam anlaşılmamıştır. Onun üzerinde birazcık duralım. Hakikaten çok ilginç. Yani Kur’an’ı Kerim’de hiç bir kelime, hiç bir harf boşuna değil. Boşuna değil bunların her birisinin mutlaka bir yeri var. Şimdi burada dedi ki bak! “Size verdiği hidayete karşılık tekbir getirin.” Peygamberimizin uygulamasından da adetli kadınların bile gelip tekbir getirmelerini şart koşmuş mu? Adet çünkü tekbire mani değil. Arkasından da hutbe okumuş. E cuma günü hutbe önce okunuyor. Evelki gün de arkadaş sordu, hocam hutbe ne zaman sonraya bırakılmıştır. Bazıları çıkarıp diyorlar ki işte Emeviler zamanında Cuma hutbesi…
Yahya Şenol: Cuma! Cumaya dokunmuyorlar, bayrama dokunmuşlar ama. Şimdi cumayı kıyasla söylüyor, Yaşar Nuri’nin iddiası o. Yaşar Nuri bayramı karıştırmış Mepsut’u Kaynak gösteriyor. Diyor ki Cuma hutbelerini değiştirmişler. Cumaya kimsenin dokunduğu yok, bayramı değiştirmişler onlar sadece. Rivayetlerde bayram geçiyor açık bir şekilde yani.
Neyse tamam, yani Yaşar Nuri söylüyorsa o zaman o da çünkü insanlar üzerinde etkili bir adam. Denilmesinde fayda var işte o geçende İzmit’den Ceyhun sordu; Şeyde hutbe namazdan sonra imiş, millet hutbeyi dinlesin diye Emeviler namazdan önceye almışlar. Yaşar Nuri’nin iddiası o. Senin dediğin gibi o kaynakta öyle bir ibare yok.
Yahya Şenol: Kaynakta bayramdan bahsediyor.
Şimdi ayeti kerimede de öyle bir şey yok. Çünkü ayeti kerimede diyor ki: “Fe iza guziyetissalati fen teşiru fil ard. Namaz bittiği zaman yeryüzüne dağılın.” (Cuma 62/10). O yüzden de namaz bitti mi ibadette bitmiş oluyor, dağılıyorsunuz. Ayeti kerime zaten bunu böyle söylüyor. Şimdi o şeydeki Emeviler bayram hutbesini değiştirmişler diyebilirler ama bu ayeti kerimede o gözüküyor. “Allah’ı tekbir edesiniz, vebeşşiril muhsinin, muhsinlere müjde ver.” Muhsinler kim, muhsin kim olacak bu şeyde? Kurban bayramında?
Katılımcı: Müttakiler, kurban kesenler.
Kurban kesenler olacak. Bir de şu bayram günü fakir fukaraya yardım edin diyecek.
Katılımcı: Oradaki emredilen şeylerden hepsini yapan mükellefler.
Eee hepsini yapan. Öyleyse orada namazdan sonra Peygamberimiz çıkıyor, o bayram günü yapılacak güzellikleri, neler yapılacağını iyi davrananlara, emir vermiş Allah. Muhsinlere müjde ver diye. Neyi müjde verecek, Kur’an’da olanları müjde verecek. Çıkıp konuşması lazım orada öyle değil mi? O zaman işte hutbe de buradan ortaya çıktı. Bu Kurban bayramıyla ilgili. Ramazan bayramıyla ilgili de bakalım şeyden. Bakara 186 mıydı?
Burada mesela diyor ki: “Ve leallekum teşkurun” dedikten sonra, “Ve iza seeleke ıbadı annı fe innı karıb ücıbü da’veted daı iza deani felyestecıbu lı vel yü’minu bı leallehüm yarşüdun.” Burada Peygamberimiz’e direk bir emir vermiyor ama burada diyor ki, “Sana beni soracak olurlarsa ben onlara yakınım, onların dualarına karşılık veririm. Onlar da benim çağrıma karşılık versinler ve bana icabet etsinler.” Ben onların dediklerini yapıyorum da onlar niye benim dediklerimi yapmıyor demiş oluyor Cenabı Hak. “Ve bana inansın güvensinler, belki olgunlaşırlar.” İşte bu ayetten de ramazan bayramı hutbesi anlaşılabilir.
Evet… Bir de son olarak şunu söyleyelim de. Ha sen o hadisi buldun mu?
Katılımcı: Buldum hocam.
Oku bakayım! Yani Peygamber Efendimiz kurbanı nerede kesmiş? Hangi hadis kitabı o?
Katılımcı: Buhari kitabı. Buhari Kurban bölümü. “Enne edün Ömer (r.a.) ahberahu gale rasulullahi (s.a.v.) yezbehu ve yenharu bil musalla.”
Hah. Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’tan geliyor. “Peygamberimiz (s.a.v.) hayvanları musallada keserdi diyor.” Yani namaz kılınan yer. Çünkü insanlar zaten oraya toplaşmışlar. Demek ki oraya hayvanlar da getiriliyor. Enteresan bir şey tam bir mahşer yaşanıyor yani. Şeyde mahşerde de hayvanlar da dirilecek ya insanlar, enteresan yani.
Katılımcı: Onun bir öncesinde hocam, herhalde bunlar birbirini açıklayan hadislerdir. “Kane abdullah yenharu fil menharin, gale ubeydullah yani menharun nebi (s.a.v.).”
Menhar, yani kurban kesme yeri var. Bir mekan tayin edilmiş oraya mensek manasına ve Abdullah İbni Ömer gidip orada kesermiş kurbanını. Evet, Peygamberimiz de orada kesiyormuş.
Yahya Şenol: O bayram hutbelerinin değiştiği de Buhari ve Müslim hadisiyle sabit. Mervan zamanında değişmiş.
Ne diyor orada?
Yahya Şenol: Yani Peygamber Efendimizin diyor, şeyde hadiste: “Kane Rasulullahe ve Ebubekir ve Ömer yusallune fil idini kablel hutbeti sümme yahtubun.” Yani önce namaz sonra hutbe. Buhari’de de Müslim’de de bunu diyor ilk şey değiştirdi, Mervan değiştirdi. “İnnen nase lem yekunu yeclisune lena badessalah fecialtuha kablelsalah.” İnsanlar bizi dinlemiyor, namazdan sonra kaçıp gidiyorlar ben de o yüzden aldım bunu namazdan önceye diyor.
Katılımcı: Günümüzdeki uygulama sonradan değil mi?
Yahya Şenol: Sonra tabii tekrar orjinale dönmüş.
Tekrar eski haline dönmüş.
Yahya Şenol: Bunu kalkıp diyor ki işte Cuma hutbesi de böyle. Ama Cuma kalmış diyor. Hala namazdan önce.
E tamam o zaman yani ayeti kerimelerde anlatılan da zaten sonradan olması gerektiğini gösteriyor.
Yahya Şenol: Tamam işte uygun yani burada dediği doğru işte.
Kur’an Sünnet nasıl işte burada da tamı tamına uyuşuyor. Yani bak Kur’an’ı Kerim’den hutbenin zamanı bile çıkıyor.
Pekiyi onlar tamamlandı. Şimdi bir iki eksik zihnimizde kalmasın. Burada onu da tekrarlamış olalım. Çünkü konu bayram namazları olduğu için. Şimdi Allahu Teala Kevser Suresinde ne diyor Peygamberimiz (s.a.v.)’e?
“Bismillahirrahmanirrahim, İnna a’tayna kel kevser, sana çok şeyler verdik, çok iyilikte bulunduk” diyor. Ondan sonra “fesalli li rabbike venhar. Rabbin için namaz kıl, kurban kes.” Önce namaz sonra kurban. Şimdi önce namaz sonra kurban olduğu için namazdan önce kurban kesenlerin Peygamber Efendimiz kurbanlarını iade etmelerini söylüyor. Zaten güneş doğmasından önce kurban kesmek kimsenin aklından, hayalinden geçmiyor. O zaman meseleyi çok iyi biliyormuş demek ki sahabe. Günün ne zaman başladığını. Güneş doğduktan ama namaz kılınmadan önce kurban kesenler varsa Peygamberimiz bunu namazdan sonra tekrar kesin diyor. Çünkü önce namaz sonra kurban. Ama şeyde, ramazan bayramı için böyle bir ifade yok. Ondan dolayı şeye gelmeden önce fitrelerinizi verin diyor. Ondan sonra Enam Suresinin 162. ayetinde de bu tekrarlanıyor.
Katılımcı: Anlaşılmıyor.
Ney yok?
Katılımcı: Ramazan bayramında bayram namazından önce Efendimiz verin dediğine göre…
Yahya Şenol: Namazdan önce verilir diyor işte.
Katılımcı: Namazdan önce verilmesi emredildiği için zaten.
Bak şimdi, kurban bayramında, önce namaz sonra kurban. Ama ramazan bayramında önce fitreyle namaz arasında bir şey yok. Allah orada bir sıralama koymadığı için güneş doğduğu an artık fitre size farz oluyor. Dolayısıyle farz ibadetin artık zamanı gelmiş. Ama kurbanda, “salli, venhar” önce namaz sonra şey. Dolayısıyla o ramazan bayramında namaza gelmeden önce fitrenizi verin ifadesi de ayetin gereğidir. Ayetin gereğidir yani o da. Şeyde Peygamber (s.a.v.)’in kurbanı namazdan sonra kestirmesi de ayetin gereğidir. Kur’an’ı Kerim’de Allahu teala hiç bir ayrıntıyı es geçmemiştir. Bütün ayrıntılar Kur’an’ı Kerim’de var ama biz onu hemen anlayamıyoruz. Onu anlamamız ancak Peygamber Efendimiz’in desteğiyle oluyor. Yani şunu peşinen bilirsek Peygamberimiz ne yapmışsa Kur’an’ı uygulamıştır. O zaman senin bilmen gerekmez. Mesela ben şimdi akşam eve gidiyorum, yemek pişirmişler, yiyorum. Olur hiç fark etmez ama eve bir misafir geldiği zaman yav bunu nasıl pişirdiniz diye soruyor. Çünkü o kendi de pişirecek ya. Ben çünkü ben nasıl olsa pişiremem, sormama da lüzum yok. Güzel yemek işte gelmiş yiyorum. Onun için bu dini yaşayacak olan insanlar Peygamberimiz nasıl yaşamışsa öyle yaşarlar. Bu hangi ayetten çıkarılmış? Sana ne kardeşim. Yani sen şey mi yapacaksın? O ancak ilim adamları topluluğunun bilebileceği bir şeydir. Onun için vatandaşlar hemen ikide bir soruyorlar, bu hadis hangi ayetten çıkarılmış? Sana ne, seni ne ilgilendirilir? Yani sen bir lokantaya gitsen, adamı çağırsan, yav bu yemeği nelerden pişirdin? Adam der ki siz aşçı mısınız? Değil. E o zaman ne olacak ben sana anlatamam ki der değil mi?
Dolayısıyla vatandaş Peygamberimiz nasıl yaşamışsa o dini öyle yaşamalı. Ama ilim adamları kendi ekipleri içerisinde meseleyi araştırırlarsa, Kur’an’ı Kerim’de Cenabı Hak’kın gösterdiği şekilde araştırdılar mı bakacaklar ki Peygamberimiz bütün ayrıntıları Kur’an’ı Kerim’den çıkarmıştır.
Şimdi burada 162. ayette Allahu Teala, Peygamberimiz’e yeni bir emir veriyor. Tabii bize de vermiş oluyor. “Kul inne salati ve nüsükı,” yine namaz ve kurban. “De ki benim namazım ve kurbanım, ve mahyaye ve mematı, yaşamam ve ölmem, lillahi rabbil alemın, yani hayatım ve ölümüm varlıkların sahibi olan Allah içindir. De ki; La şerıke leh, O’nun hiç bir ortağı yoktur ve bi zalike ümirtü, ben böyle emir aldım.” Emri nerede almıştı Peygamberimiz? “Fe salli li rabbike venhar.” Ben böyle emir aldım diyor, o da Kur’an’da var yani hayali bir şey yok. “Fe salli li rabbike venhar. Rabbin için namaz kıl oruç tut” dedi işte. Bu da “innessalati ve nusiki” diyor. “Ben böyle emir aldım. Ve ene evvelül müslimın, Allah’a ilk teslim olan benim.” Yani bu emri ilk önce ben uyguluyorum.
Evet şimdi burada bir tek soru kaldı, Yahya’nın söylediği.
Yahya Şenol: Vaktini de belki sorabiliriz.
Vaktini söyledik canım. Söyledik vaktini.
Yahya Şenol: Hangi ayetten dolayı?
En başta vakti uzun uzun anlattım ama tekrar söyleyeyim. Şimdi ramazan bayramı nerede bitiyor? Yani ramazan dediğimiz.
Yahya Şenol: Niye öğlende falan değil de hemen kırk, kırkbeş dakika sonra?
Tamam işte onu söylüyorum. Şimdi ramazan ayı ne zaman bitiyor?
Katılımcı: Güneşin doğduğu zaman.
Güneşin doğduğu zaman. Güneşin doğuşundan sonra namaz kılınabilecek ilk vakit hangi vakit? Çünkü emri hemen en yakın zamanda yerine getirmek lazım. Kuşluk vakti değil mi? Kuşluk vakti. O kuşluk vaktinde Peygamberimiz namazla birlikte tekbir, çünkü bütün millet toplaşıyor, orada namazla birlikte tekbir getiriyor, o vakitte de işte kadınları da topluyor, onlara da tekbiri getirtiyor. Aynı şey kurban bayramının birinci günü yine ayeti kerimeden anladığımız gibi Zilhicce’nin onuncu günü. Orada güneşin doğuşu ile başlar, namaz kılınabilecek ilk vakit kuşluk vaktidir ve orada kılıyor.
Yahya Şenol: Yani daha geciktirse olmuyor mu?
Emir var, emri niye geciktirsin?
Yahya Şenol: Saat on’da yapsa mesela aynı emir yerine gelmiş olmuyor mu?
On’da olursa olur yani, ben ilk başını söylüyorum. On’da da olsa olur tabii niye olmasın?
Katılımcılar: Anlaşılmıyor.
Zeval vaktine kadar var zaten şey.
Katılımcı: İkinci bir farzın ya da namazın vaktinin girmesine kadar, o da öğleye kadar?
Zeval vaktine kadar olmaz değil yani şimdi ilk başlangıcı belirtiriz, son vakti zaten…
Katılımcı: Öbür namazın vakti girene kadar.
Öbür namazın vakti gelene kadar olur.
Şimdi neden yüksek sesle okunuyor? Hem cuma için söz konusu bu ama oraya geçmeden önce belki unuturum diye şunu söyleyeyim. O iki bayram diye hadis var. İki bayram bir arada olursa… Hani Hanefiler’in gerekçeleri var diyordun ya az önce? Ben o hadisi şuradan okuyayım da.
“Muaviye Şam’da Zeyd bin Elkam’a, Allah’ın elçisi zamanında iki bayramın bir güne rastladığına şahit oldun mu diye sordu.” Bu iki bayram cuma ve bizim bildiğimiz bayram yani. “Zeyd evet dedi. Nasıl davrandı diye sordu. Dedi ki, bayramı kıldırdı cumayı serbest bıraktı, dedi ki, kılmak isteyen kılsın.”
“Ebu Hureyre Allah’ın elçisinin şöyle dediğini rivayet etti: Bu gün iki bayram bir araya geldi, isteyen cumayı kılmayabilir ama biz kılacağız.” Ebu Davut’daymış her iki hadis de. Ama biz kılacağız diyor. Şimdi burada şu var. Şimdi sabahleyin kuşluk vaktine insanlar geldi, evlerine döndüler. Tekrar cumaya gelmeleri sıkıntı doğurur mu? Doğurur mu?
Yahya Şenol: Yok!
Katılımcı: Belki hocam kurban işi biraz uzarsa.
Sen şimdi tabii caminin üst katında oturan adam için problem değil.
Katılımcı: Bayram namazıyla cuma namazının vakti hemen hemen yakın olduğu için mi sıkıntı doğurur?
Çok ciddi sıkıntı doğurur.
Katılımcı: Biz sadece erkekler gittiğimiz için çok da problem olmayacağını düşünüyorum.
Oluyor, olmaz olur mu? Bak o cumaya geldiği zaman bir gözlem yapın. Ben yapmışımdır yani sıkıntı oluyor. Şimdi cuma namazı farklı bir namaz, cumayla ilgili şartlar var. Mesela buradan sadece bir şey okuyayım size.
Buhari hadisi bu okuduğum. “Peygamber (s.a.v.)’in eşi Aişe validemiz şöyle buyuruyor: Halk menzillerinden ve avaliden,” avali yani yukarı yerler demek, bizde hep yukarı mahalle derler ya köylerde. Yukarı mahalleden, yukarıdan, Medine’nin yukarısından. O bir bölgenin adı, şu anda kabristanın da olduğu o çevresinin adı, avali o isimle anılıyor. “Ve avaliden nöbetleşe cumaya gelirlerdi.” O avalide tarım yapılıyor ki ben hacca ilk gittiğim zamanlar yine orada tarım yaptıklarını gördüm. Bir kaç kere gördüm yani. Son zamanlarda artık o demek iyi bir tohum attılar ki binalar çıkmaya başladı yerine. Müthiş binalar yetiştirmişler o tarlalarda. Tarım artık yok oralarda. “Avaliden nöbetleşe cumaya gelirlerdi. Tozlar içinde gelir, toz, toprak ve ter içinde kendilerinden ter akardı. Peygamber (s.a.v.) yanımda iken onlardan biri gelmişti, O diyordu ki, keşke bu gün için temizlenmiş olsaydı.” O değil, dur başka birşey söyleyeceğim. Ben yanlış okudum bunu.
“Abdullah Bin Abbas yağmurlu bir günde müezzine dedi ki, ezan okurken, Eşhedü enne Muhammden Rasulullah’tan sonra Hayya alessalah deme namazlarınızı evlerinizde kılın de. İnsanlar bu davranışı yadırgar gibi oldular. Dedi ki, bunu benden daha hayırlı olan biri yapmıştır. Cuma bir görevdir, size sıkıntı vermek istemedim. Yoksa çamurlu ve kaygan bir zeminde yürüyecektiniz.”
Evet. Ama Ayşe validemizle ilgili bir rivayet vardı. Bu da nöbetleşe gelirdik diyor.
Katılımcı: O zaten geçti hocam avali hadisinde.
Yahya Şenol: Avalide okudunuz zaten onu.
Okudum mu ben onu. Aaa!!! ne güzel ya ben okuduğumu görememişim ya, insan ne kadar… “Halk nöbetleşe cumaya gelirlerdi.” Nöbetleşe gelmesi ne demek? Demek bir hafta gelen öbür hafta gelmiyordu. Yani hem işleri görüyor hem cumaya geliyorlar. Ama mesela öğle namazı için böyle bir şey söz konusu olmaz. Nöbetleşe öğle namazını kılmak olmaz. İşte cumada insanlara sıkıntı verme söz konusu olduğu için Peygamberimiz onu söylemiş olur.
Yahya Şenol: Hanefiler iki hadisi de kabul ediyor. Hanefiler diyor ki, burada diyor siz Peygamberimiz’in hitap ettiği kitleyi diyor ıskalarsanız bu hadisi yanlış anlarsınız. Peygamber Efendimiz Medineli olmayan yani kendilerine cuma zaten farz olmayan kişilere dedi bunu.
Avali için.
Yahya Şenol: Biz kılacağız siz gidin isterseniz. Ama isterseniz kalın bizimle kılın. Biz derken, biz yani Medineliler, buranın halkı biz kılacağız diyor bu cumayı, bize farz. Ama siz istemeyecekseniz gidebilirsiniz anlamında. Yoksa diyor, bayramı kılmış olmaları cumayı düşürmez. Ve gerçekten de öyle cuma namazı yani ayetle sabit bir şey. Ayetle sabit olan bir şey Muaviye’den gelen bir rivayetle nasıl kaldırılabilir?
Şimdi bak avali, avali şeyse, Medine’nin dışıysa hiç cumaya gelmelerine gerek yoktu ki, hep orada kılarlardı.
Yahya Şenol: Bayrama gelmişler işte.
Ne fark eder? Farketmez yani.
Yahya Şenol: Bayrama gelmişler cumaya isterseniz kalın diyor.
İyi ya cumaya nöbetleşe geliyor bu insanlar, bak cumaya da geliyorlar. Ve nöbetleşe geliyorlar.
Yahya Şenol: Ama nöbetleşe geliyorlar işte, hepsi birden gelmiyorlar.
İyi ya yani demek ki geliyorlar. Gelmiyebilirsiniz derdi Peygamberimiz. Onlara hiç öyle bir şey dememiş.
Yahya Şenol: Cumaya?
Cumaya gelmeyebilirsiniz derdi.
Yahya Şenol: Cuma onlara zaten farz değil diyor.
Zaten farz değil o şey, bak Peygamberimiz diyor ki, ezanı işiten herkese farzdır. O avali ezanı rahatlıkla işitir. Bu çok uzak bir yer değil. Hadiste ezanı işiten herkese farzdır diyor.
Yahya Şenol: Tamam yani aynı şeyi söylüyoruz. Medineliler’e cuma siz kılmazsınız demiyor yani biz kılarız diyor.
İşte iyi ya, ezanı işiten avali nöbetleşe geliyordu demek istiyorum yani ezanı işiten avali nöbetleşe geliyordu. Yoksa o dışarıdan gelen insanlar değil yani orada yorumda bir eksiklik, hata var.
Katılımcı: Şöyle bir hadis naklediyor ama; Hz.Aişe validemizden, Uzaktan Medine’nin dışında olan insanlar cumaya nöbetleşe gelirler, akşam döndüğünde de Rasulullah ne buyurdu şeklinde birbirlerinden öğrenirlerdi.
O cumayla alakalı değil, o diğer bütün namazlar, her günle ilgili o. Cumayla ilgili değil.
Pekiyi burada bir eksiğimiz sadece o niye cehridir, sadece o soru kaldı. O soru da inşallah bakarsın bir gün cevabını buluruz. O soruyla, Yahya’nın sorusuyla ilgili bir şey söyleyecek kişi var mı? Niye açık, yüksek sesle okunur diye? Haa, başka sorular mı var?
Yahya Şenol: Konuyla ilgisi olan hiç bir tane yok.
Öncesiz olan Allah’a karşı bu önceden yazılmıştır demek ne kadar doğrudur?
Canım önceden yazılmıştı, Allah’tan önce yazılmıştı. Haşa! kimsenin aklına gelmez ki. Kendine göre öncelik ifade ediyor yani, benden önce yazılmıştı manasına ya da bu olay olmadan önce yazılmıştı. Onda bir sakıncası yok. Zaten Allahu Teala ayeti kerimede her şeyi “min kabli en nebreeha ” diyor yani, “Ma esabe min musıybetin fiyl’ardı ve la fiy enfusikum illa fiy kitabin min kabli en nebreeha. Başınıza” işte “kendi içinizde ve çevrenizde herhangi bir olay meydana gelmez ki onu yaratmadan önce yazmış olmayalım.” Bu işin yaratılmasından önce mutlaka kayda geçer sonra yaratılır. Bu öncesi, haşa! Allah’tan öncesi değil, kimsenin, hiç kimsenin aklına gelmez bu. İsviçre’den sormuşlar o birinci soruyu. Gökhan Koca sormuştur.
Ömer Dilen İstanbul’dan soruyor: İETT şöförüyüm direksiyonda giderken aynaya bakma ve kapıları açma ve kapama durumum var. Bu şekilde namaz kılabilir miyim? Kılabilirsin kardeşim. Tabii inip aşağıda kılma şansın olmadığı zaman, namazın geçme tehlikesi olduğu zaman tabii hem şöförlüğünü yaparsın hem de namazını kılarsın. Böyle direksiyonda secdeye varırsan bütün cemaati secdeye vardırırsın. Orada öyle bir secde yapacaksın ki hem arabayı süreceksin hem de namazını kılacaksın.
Eray Eren Bursa’dan sormuş: Sorum yok, yalnız konuyla ilgili şu ayeti bildirmek isterim: Taha 59. Ha evet Enes hoca şey yaptı. Buluşma vaktimiz bayram günü insanların toplandığı kuşluk vaktidir. Evet. Bir dakika ayet neydi?
Yahya Şenol: “Kale mev’ıdüküm yevmüz zıneti, ve ey yuhşeran nasü duha”
Ha, “yevmüz zıneti.” Zinet günü dendiği için bayram günü, evet yani o da aslında az önce sen o vakit dedin ya vakit açısından da o yien bir teyit yapmış oluyor, bu ayeti kerime yani. Bayramın vaktiyle alakalı bir teyitte bulunmuş oluyor.
Yahya Şenol: Bir tane de orada var.
Mehmet Türkmen sormuş: Peygamber Efendimiz abdesti sırasında aldığına ve burnuna su almadığı olmuş mudur? Ben onu bilmiyorum. Var mı öyle bir şey? Yani almadığına dair benim her hangi bir bilgim yok doğrusu. Her halde bir şey olsaydı, siz de herhangi biriniz hatırlardı. Evet hep aldığı şeklindedir, evet. Oruçlu olduğumuz zaman ağzımıza ve burnumuza su almamamız bizi Peygamber Efendimizin daha fazla dine yönelmemiz anlamına gelme tehlikesi ile karşı karşıya bırakabilir mi?
Elbette ki öyle. Yani şimdi bazıları ağzına su alır, tükürür. Niye tükürüyorsun, suyu biraktın bitti. Ağzında kalan? Ağzında zaten birşey kalmaz, onun serinliği kalır. E kalıyorsa kalır ne yapalım? O ağzında kaldığı zaman bir adam yiyor, içiyor denir mi ona? Özellikle tutmuşsa başka! Tamam bir daha tükürmeye hiç lüzum yok.
Katılımcı: Orada bizi meşakkate sürüklüyor.
Evet yani sıkıntıya sokmaktır. Yani dolayısıyla, efendim ben oruçluyum ağzıma su almam, bu tabii ki Peygamber Efendimiz’in sünnetine aykırı bir davranış olmuş olur.
Dedik ve bu gün vitir namazına hiç sıra gelmedi. Ama daha iyi oldu. Ama bu gün benim açımdan çok güzel oldu. Ben güzel deyim ki sizin kötü deme şansınız olmasın, o bakımdan yani yoksa başka bir şeyden dolayı değil.
Pekiyi hepinize çok teşekkür ederiz.