ORUÇ BOZMANIN CEZASI

4 Eylül 2010 tarihinde yayınlandı. görüntülenme Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri

Bismillâhirrahmânirrahîm.

Subhâneke lâ ilme lenâ illâ mâ allemtenâ inneke entel alîmul hakîm.

Elhamdulillâhi Rabbil Âlemin. Vessalâtu vessâlumu alâ Rasulina Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihi ecmaîn.

Abdulaziz Bayındır: Oruçla ilgili ayeti kerimeyi bir daha hatırlayalım. Bugünkü dersimiz oruç…

Yahya Şenol: Kasten oruç bozmanın cezası.

Abdulaziz Bayındır: Kasten oruç bozmanın cezası. Şimdi bu oruçla ilgili ayetlerde Allah-u Teâlâ… Yani şöyle bir tekrar hatırlayalım da, şöyle buyuruyor:

Estauzubillah. “Yâ eyyuhâllezîne âmenû kutibe aleykumus sıyâmu kemâ kutibe alellezîne min kablikum leallekum tettekûn.” “Sizden öncekilere yazıldığı gibi size de oruç yazıldı. Bu sayede belki kendinizi korursunuz.” (Bakara 183). Eyyâmen ma’dûdât.” “Orucu sayılı günlerde tutmak üzere yazılmıştır.” (Bakara 184). Demek ki bu sayılı günler de… Yani kutibe eyyâmen ma’dûdat, diğer ümmetlere de  eyyâmen ma’dûdatda yazılmış, sayılı günlerde yazılmış.

“fe men kâne minkum marîdan ev alâ seferin” “Sizden kim hasta ya da yolculuk halinde olursa” “fe iddetun min eyyâmin uhar.” “Tutamadığı günler sayısında başka günlerde oruç tutar.” “alellezîne yutîkûnehu” “O oruca gücü yetenler” (Bakara 184). Yani tâkat getirebilecek durumda olanlar… Oruç tutmaya gücü yetenlere bir miskin taamı fidye gerekir. Yani işsiz kalmış bir kişiyi doyuracak kadar bir fidye vermek gerekir.

“fe men tatavvaa hayran” “Bir hayrı gönülden yapan insanlar…” Kim yaparsa, o onun için… “fe huve hayrun leh.” “O onun için hayır olur.” (Bakara 184). Çünkü, şöyle söyleyelim, bu bir miskin doyuracak fidye zaten görev. Onun muhakkak yapacaksın. Tatavvu olan ona ilave yapacağın bir şey. İçten gelerek, ilave olarak kim yaparsa o onun için daha hayırlı olur.

Şimdi en çok itirazlar fitrelerde şu oluyor; işte mesela diyorsun ki adama iki lira fidye versen yeter diyorsunuz. Bugün iki liraya kaç tane ekmek alınıyor? 

Yahya Şenol: İki. İki buçuk. Seksen kuruş ya.

Abdulaziz Bayındır: Tamam, seksen kuruşsa iki buçuk ekmek alınıyor. O zaman, mesela iki buçuk lira dersiniz. Üç ekmek olur değil mi o zaman? Üç ekmek bir adama bir gün yeter. Katığa ihtiyaç olmaksızın. Yani akşama kadar karnını doyurur bugünkü üç ekmek. Şimdi diyorsunuz ki işte iki buçuk lira bir kişinin fitresi olur. Dediğiniz zaman hemen itiraz ediyor, “İki buçuk liraya karın mı doyar?” diyor. Şimdi karın mı doyar derken adam ekmeği düşünmüyor, yanındaki katıkları düşünüyor, işte ilave şeyleri düşünüyor. Tamam. Ha, mesela İstanbul gibi yerde su da parayla alınıyorsa suyun parasını da katmak lazım kenarına.

E şimdi buradaki çaresiz kalmış bir kimsenin doyumudur. Hele senin cebinde para kalmasın, işin gücün olmasın o bir ekmek senin için dünyanın en değerli yiyeceğidir. Onu bulduğun zaman zaten bayram edersin değil mi? E buradaki ayette emredilen de o. bir miskin, çaresiz kalmış bir kişiyi doyurmaktır.

Yahya Şenol: Geçen hafta konuştuğumuz miskinle bunun bir şeyi var mı?

Abdulaziz Bayındır: Aynı. Aynı.

Yahya Şenol: En düşük seviye mi hepsi?

Abdulaziz Bayındır: Yani şimdi…

Yahya Şenol: …siz de olabilir.

Abdulaziz Bayındır: Burası  en düşük seviye olduğu buradaki şeylerden belli yani. Yani her kelime biliyorsunuz kullanıldığı cümleyle bağlantılı olarak anlam taşır. Yani ondan dolayı sözlüğü açtığınız zaman bir kelimenin sekiz on tane manası var. Yoksa her kelimenin bir tek manası olur aslında. Dolayısıyla burada belli ki artık… Şey… Yani “Ev miskînen zâ metrabeh. (Beled 16) var ya ayeti kerimede; onu gösteriyor. Yani artık yapacağı bir şey yok. Yatak olarak toprağı kullanıyor, yorgan olarak da gökyüzünü kullanıyor. Böyle bir çaresiz olan kişi.

Şimdi bunda da büyük hikmet var. Allah-u Teâlâ burada diyor ki oruç tutmaya kimin gücü yeterse o verecek. E bu miskin de oruç tutmaya gücü yeten bir kişidir. Demek ki onun da vermesi gerekecek. E ne olacak? O da kendine verilenlerden verecek. E burada o da Allah-u Teâlânın, Estaizubillah “Ve enfikû mimmâ rezaknâkum.” “Size rızık olarak verdiğim şeylerden infak edin” emrini yerine getirmiş olacak değil mi? (Munâfikûn 10).

Mesela bu kişiye diyelim ki birisi getirdi iki buçuk lira verdi. Ona o gün yetecek. İkinci bir kişi de getirdi iki buçuk lira verdi. Bu onun rızkı. O ikinci iki buçuk lirayı tutup da bir başkasına verdiği zaman “Ve enfikû mimmâ rezaknâkum.” emrini yerine getirmiş olur değil mi? Böylece o da veren el durumuna gelmiş olur. Ve yarın Allah-u Teâlânın huzuruna giderken, onun da bir şeyler vermiş olmaktan dolayı sevap hanesinde şeyi bulunur, yani kaydı bulunur.

Bu bakımdan Şafii Mezhebi’nin görüşü çok uygun düşüyor bu ayeti kerimeye. Hanefiler biliyorsunuz şey oluşturuyor, işte bir nisap şartını getiriyorlar. Ki o nisap şartının şeysi de yok. Yani her hangi bir dayanağı da yok.

Yahya Şenol: Kıyas… (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Zekâta kıyas ediyorlar ama zekâta kıyas edilmesi mümkün değil. Çünkü oradakinde bir malın ver onun bir parçasını veriyorsun. Zekâtta. Burada adamın bir şeyi yok. Burada oruç tutan kişi verecek. Tabi burada bir de “ve alellezîne yutîkûnehu”ya ve alellezîne yutîkûnehu diye mana veriyorlar.

Yahya Şenol: O hadislerdeki zekâta…. kelimesi… (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Evet, yani şimdi hakikaten çok ilginç bir şey Kur’an-ı Kerim Müslümanların hayatından tamamen çıkmış. Müslümanların hayatından derken, işte şeye bakıyorsunuz; mesela İmam Şafii’nin risaleleri var,  bir doçentlik çalışması olarak birisi göndermiş. Bu vesileyle baktım. Kur’an-ı Kerim… Şey yapıyor, Allahla Rasulu arası ayırt ediliyor. Mesela Rasul ayrı bir kaynak kabul ediliyor. E kendi adına konuşan kişiye rasul denir mi? Başkasının sözünü söyleyene rasul denir.

Derken her şey birbirine karışmış, ondan dolayı işin içinden çıkılmıyor. Zaten hükümleri Kur’an-ı Kerime göre değil sünnete göre ortaya koyuyorlar. Dolayısıyla hadis… Gerçi hadislerde de… (ses kesikliği var). Hadisin Arapçasını koymamış mı buraya? Arapçasını koymamış hadislere.

Abdullah bin Ömer demiştir ki: “Allah’ın Elçisi (s.a.v) fıtır veya Ramazan sadakasını erkeğe, kadına, hüre ve köleye hurmadan bir sa veya arpadan bir sa olarak farz kıldı. İnsanlar bunu yarım sa buğdayla denkleştirdi.” Allah’ın Rasulu farz kıldı dendiği zaman, tabi ki bu Arapça bilen bir insan için farz kılan o değil, çünkü rasul.

Yahya Şenol: Farz olduğunu söyleyen.

Abdulaziz Bayındır: Farz olduğunu ifade etti demektir yani. Allah’ın hükmünü tebliğ etmiş. Çünkü Mâ aler rasûli illel belâg” değil mi? (Mâide 99). Şimdi, Allah’ın Rasulu farz kıldı. Yani Abdullah bin Ömer’e atfedilen bu rivayette hiç bir yanlışlık yok. Son derece doğru. Çünkü zaten şeyde, ayeti kerimede de var, “Ve mâ kâne li mu’minin ve lâ mu’minetin izâ kadallâhu ve resûluhu emren en yekûne lehumul hıyeretu min emrihim.” değil mi? “Hiç bir erkek ve kadın müminin yetkisi altında değildir ki, Allah ve Rasulu bir konuda karar verdi mi o konuda o muhayyer olsun.” (Ahzâb 36).  Bu Ahzâb suresindeydi galiba.

Şimdi,  “izâ kadallâhu ve resûluhu”da aslında Allah karar veriyor, Rasul onu tebliğ ediyor. “Mâ aler rasûli illel belâg.” Rasulun tebliğden başka bir görevi yok. Şimdi öyle olunca Abdullah bin Ömer’in sözü son derece doğrudur. Gerçekten çok ilginç, yani Sahabeye doğru gidebiliyorsanız, Sahabenin meseleyi kavrayışı çok güzel, çok sağlam, çok iyi. İşte zaman zaman rivayetlerde meydana gelen yanlışlıklar tabi işi karıştırıyor.

Şimdi bakın diyor ki, Allah’ın Elçisi (s.a.v) fıtır veya Ramazan sadakasını erkeğe, kadına, hüre ve köleye… Şimdi bak erkek, kadın; hiç burada zenginlik şeyi var mı? Erkek ve kadın, hür, köle. Farkı yok, herkes. Yani ister hür ister köle olsun erkeğe ve kadına farz kıldı diyor. Farz kıldı. Farz kılan kim? Farz kılan Allah. Allah’ın Rasulu Allah’ın bunu farz kıldığını ona bildirmiş. Peki farz ne? “ve alellezîne yutîkûnehu” Alâ bir görev yüklemez mi? Oruca tâkati getirenlerin üzerinde bir borçtur. Ne borç? “fidyetun…”

Enes Hoca: … büyük küçük diye yok değil mi?

Abdulaziz Bayındır: Büyük küçük yok. Küçüğe farz olmaz ki.

Bir katılımcı: … oruç tutabilenler… (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Küçük de çıkar. Küçük de bu işin dışına çıkar. Bir de tâkati kesilmiş ihtiyardan da çıkar. Yapacağı yok. Yani yapacağı bir şey yok onun. Ha, ilerde iyeleşir de şey yaparsa o ayrı. Hasta sayılır.

Yahya Şenol: Nisabı söyle.

Abdulaziz Bayındır: Ha ha. Ya bak burada nisap diye bir şey yok.

Rüstem Hoca: Oruç tutup tutmamakla ilgili “ve alellezîne yutîkûnehu” oruç tutamayanlar diyorlar … şartıyla “ve en tesûmû hayrun lekum” yani “oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır” cümlesinde baştaki cümlesi oruç tutamayanlar fidye versin diye anlıyoruz diyorlar.

Abdulaziz Bayındır: Olur. Önce şu meseleyi… Şu şeyi… Yani nisap… Burada nisap söz konusu değil. Dolayısıyla mesela şurada, işte hür olsun köle olsun… Yani köle esirdir. Esirlerin genellikle beş kuruş parası olmaz. Ama o da verecek. Oruç tutuyor ya, o da verecek. E nereden vereyim?  Hiçbir şeyin yoksa zaten Allah mükellef tutmaz. “Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ” (Bakara 286).

Onun için ve enfikû mimmâ razaknâkum” diyor değil mi? (Bakara 254). İşte rızık olarak verdiği bir şey olacak ki ondan infak edesin. E burada da bir sistem kurmuş; mutlaka bir iki tane Müslüman sana… Maddi durumu iyi olan Müslüman sana şey getirecek, fitre getirecek, sen de onlardan bir tanesini kaldıracaksın başkasına vereceksin.

Rüstem Hoca: Merzuk değilse bir şey vermez.

Abdulaziz Bayındır: Merzuk değilse bir şey vermesi gerekmeyecek. Yani sistem bak saat gibi değil mi? Hiç şeysi yok. Onun için burada, yani Hanefilerin şey yapmaları, bir nisap aramaları, işte şu kadar malı olan kişi yapar falan; bu yanlış, bunun temeli yok, bir dayanağı yok. Şimdi hem bunu… Mesela ne derler? İbadet konularında kıyas olmaz derler değil mi? Hı?

Bir katılımcı: İbadet konusunda kıyas olmaz.

Abdulaziz Bayındır: Derler. Doğru, olmaz. Ama ne yapmışlar? Neyle tespit etmişler burada nisabı?

Bir katılımcı: Zekatla kıyas ederek.

Abdulaziz Bayındır: Zekatla kıyas ederek tespit etmişler. Zekata da kıyas etmiyorlar, havaic-i asliye diyorlar. Havaic-i asliyesi olacak diyorlar. Zekatta havaic-i asliyeden fazla nâmi olan bir malı bulunursa burada nâmi olma şartı yok diyor. Havaic-i asliyeden fazla nisap miktarı bir malı olursa diyor. Ona da kıyas etmiyor. Onu neye dayandırıyorsun.

Bir katılımcı: (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Kıyas da değil, yani buna kıyas da denmez. Kıyas edebilmek için, bak şimdi  zekat nema şartına bağlı değil mi? Yani şey yapan, artan maldan verilir. Çünkü “gulil afv” (Bakara 219) diyor Allah-u Teâlâ, “artan maldan.”  Burada havaic-i asliyeden fazla olmak üzere artan deniyor. Tamam. Şimdi havaic-i asliyeden fazla nema şartı olmayan bir malı varsa diyor.

Bak şurada şey, Büyük İslam İlmihalini şey yapalım.

Bir katılımcı: (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Yok, Şafii mezhebinin görüşü bu konuda doğru.

Katılımcı: O da aynı, yani birbirine yakın şey… (anlaşılmıyor)

Yok yok. Havaic-i asliye Şafii mezhebinde yok.

Katılımcı: Şafii mezhebine göre… (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Tamam işte. Az önce dedik ya, Şafii mezhebinin dediği doğru. Burada Şafii mezhebi doğruyu yakalamış. Şu anda Hanefi mezhebinden bahsediyoruz.

Şurada değil miydi Büyük İslam..? Ha şu, tam karşıda karşıda… Sağda sağda sağda… Üstte… Altta… (ansiklopedi bulunup verilir). (gülerek) Tamam.

(Enes Hoca’ya hitaben) Sen oradan bak başka  delillerden bahsetmişler mi? Ama delilleri yok ellerinde, neden bahsedecekler.

Evet, şimdi burada diyor ki, “Fitre sadakası nisap miktarı bir mala sahip olan her Müslüman için vaciptir. İster çocuk olsun ister mecnun olsun. Bunların velileri bunların mallarından bu sadakayı vermezlerse kendileri bâli olduktan veya iyileştikten sonra bu sadakayı ödemekle yükümlü bulunurlar. Bu mesele İmamı Azam ve İmam Ebu Yusuf’a göredir. İmam Muhammed ile İmam Züfer’e göre bunlara fitre sadakası vacip olmaz, bu gibilerin babaları veya vasileri bu sadakayı onların mallarından verirlerse ona ödemek zorunda kalırlar. Bu sadakayı onlar adına vermek babalar üzerine vacip olur. Fitrelerini babalar kendi mallarından verirler.”

Şimdi, bir başkasının ibadet görevi başkasına nasıl düşer?

Rüstem Hoca: (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Yani şimdi benim çocuğuma farz olacak değil mi sadaka-i fıtır? Hayır çocuğa niye farz olsun?

Enes Hoca: Bütün ahkamlarda akıl bâli olması şart…

Abdulaziz Bayındır: Bütün ahkamlarda, sen bütün hükümlerde akıl bâli olmasının gerektiğini… Ben yani burada kıyasın da olmadığını anlatmak için bunları söylüyorum.

Bir katılımcı: (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Hayır, bak şimdi. Şimdi bu mesela… İşte bir hadise dayanarak söylüyorlar. İşte çocuğa da verilir, büyüğe de verilir diye. Şimdi bakın işte mesela az önce okuduğum hadis Buhari hadisidir; bu da Kur’an-ı Kerimin ayeti. İkisi de birbiriyle yüzde yüz uyumlu değil mi? Yani Kur’an-Sünnet bütünlüğü dediğimiz şey yüzde yüz uyumlu.

Rüstem Hoca: Zaten… (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Tabi işte.  Bir kere Kur’anla ilişki kesilmiş. Kur’anla ilişkiyi kesince hadisi şerifi anlamak da ciddi manada zorlaşıyor.

Bir katılımcı: (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Evet. Yani hadi o hadisleri de… Biz hadisleri de kabul edelim; fakat burada söylediklerinin kendi içinde hiç bir tutarlı tarafı yok.

Bir katılımcı: (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Yok Şafii böyle değil.

Katılımcı: (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Ha çocuklara da veriyor mu Şafiiler? Ha, onu bilmiyorum.

Bir katılımcı: (anlaşılmıyor) … malı olan çocuklarmış. Malı ol…

Abdulaziz Bayındır: Tamam işte burada da öyle diyor. Çocuğun malı varsa malından verilecek. Bak burada diyor ki: “Fitre sadakası, bir nisap miktarı  mala sahip olan her hür Müslüman  için vaciptir.” Bu hadiste ne dedi? Köleye de vaciptir dedi değil mi? “Bayramdan sonraya bırakılmasıyla bu sadaka düşmez.” Ha bir dakika, öyle yanlış söyledim. Dur. “Fitre sadakası, nisap miktarı bir mala sahip olan…”

Bunun sadeleştirilmemiş olanı yok mu yav? Bizim odadaydı. Şimdi … kendi öz ifadelerinden bakmak lazım. Çünkü sadeleştirilen şeylerde bazı kayıplar oluyor. “Fitre sadakası, nisap miktarı bir mala sahip olan her hür Müslüman için vaciptir. İster çocuk olsun ister mecnun olsun.” Deliye de vacip!

Bir katılımcı: O zekat olmuyor mu? … (tam anlaşılmadı)

Abdulaziz Bayındır: Hayır bakın Hanefiler çocuklara zekatı farz kılmıyorlar.

Yahya Şenol: Orada mükellefe göre değerlendiriyorlar…

Katılımcı: Çocuğun malı varsa.

Abdulaziz Bayındır: Yok, Şafiide o. Hanefide yok.

Yahya Şenol: (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Tamam oruç fidyesi işte Ramazan fitresi. Bak “Zekat verecek kimse Müslüman, hür, akıl ve bâli olmalıdır” diyor. Burada buluğ şartı var. Zaten “Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ” dır yani. Bu vus’u kelimesi akli melekenin oluşmasıyla da alakalıdır. Neyse, yani burada bir şey de yok kıyas da yok, onu demek istiyorum. Kıyas da yok. E hadis dersen, işte bak sahih hadis var. Hür de olsa köle de olsa erkek, kadın herkese farz.

Bu ayeti kerimede de öyle. “ve alellezîne yutîkûnehu” (Bakara 184). Oruca gücü yetenlere bir miskin doyuracak kadar bir fidye gerekir. Zaten burada anlatılan miktarlar da odur. Yani ne diyor şeyde… Mesela diyor ki: “Erkeğe, kadına, hüre hurmadan bir sa, arpadan bir sa olarak farz kıldı.” O zaman ki yiyecekleri demek ki bunlarmış. Bir sa hurma. Adam onu bir gün yediği zaman doyuyor. Arpayı aldığı zaman da demek ki öğütüyor, onu ekmek olarak pişirip yiyor. Ha bugün şehir yerinde siz arpa buğday veremezsiniz. Adam öğütemez, bir şey yapamaz. Onun şartları yok.

Bir katılımcı: İşkenceye dönüşür.

Abdulaziz Bayındır: İşkenceye dönüşür ve ekmek olarak ancak verebilirsiniz. Yani altyapısı yok.

Bir katılımcı: Hurma…

Abdulaziz Bayındır: Ha hurma verebilirsiniz de bizim yaşadığımız bölgede insanlar hurmayla doymuyorlar. Yani bu bir alışkanlık meselesi. Alışmadığın şeyle sen karnını doyursan kendini rahatsız hissedersin. Vücut rahat edemez.

Bir katılımcı: (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: (burada bir hadisi şerifin Arapçasını söylüyor)

Katılımcı: (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Güzel de ganî ne demek?

Katılımcı: … ganînin … (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Ganî ne demek? Ha işte gani o ayeti kerime ile ilişkilendirirseniz “Ve enfikû mimmâ rezaknâkum.” (Munâfikûn 10).  Sana rızık verdi, sen karnını doyurdun mu o gün için ganîsin. … ganiyye. Ondan artanı vermiş olacaksın. Yani ganî kelimesini de ayetlerle şey yapmak lazım. Çünkü “Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ” da var ya. Mesela orada var mı? İşte havaic-i asliyesi olacak, bilmem oradan artan nisap miktarı da şu kadar mal olacak falan ifadesi var mı? Onu nereden çıkarıyorlar.

Katılımcı: “Ve enfikû mimmâ rezaknâkum.” ayetini şey yaparsak, bu zekatın da …. (tam anlaşılmadı)

Abdulaziz Bayındır: Zekat ayrı bir konu. Zekatta az önce ayeti okuduk ya zekat konusu ile ilgili değil. Yani bu insanlar “Ve enfikû mimmâ rezaknâkum.”dan yararlanmış oluyorlar. Orada da işte bak farz sadak vermiş olmanın sevabını alıyorlar. Farz sadaka vermenin sevabı başkadır, nâfilenin başkadır.

Bir katılımcı: (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Zekat tamamen ticaret mallarıyla alakalı evet. Biz daha önce burada ders yaptığımız için ona şey yapmıyorum. Zaten diyor ki, “gulil afv” diyor (Bakara 219). Artandan vereceksin. Gerçi artanda da gene aynı anzahrin ganiyyin şeyine bu da girer. Ama onu diğer ayetlerle birleştirdiğin zaman zekatta durum farklı. Zekatta ticaret mallarından kırkta bir. Burada ayetleri okumuştuk. E diğerlerinden de onda bir olması gerekiyor. Şimdi o sadece istisnai olarak masrafta yirmide bire falan düşüyor. O öyle.

Şimdi yani burada şunu bir kere daha görmüş olalım. Bizim fukahanın elimizdeki kitaplarda vermiş oldukları fetvaların maalesef  çoğu zaman dayanaklarını bulamıyoruz. Yani en sağlam dayanaklar değil, son derece zayıf dayanaklarla fetvalar verdirmişler.

Yani hiç kimse kendi çocuğu için buluğa ermemiş…  Buluğa ersin ermesin sadakai fıtır vermek zorunda değil. Çünkü herkesin kendine farzdır. Öyle değil mi? Kendine farzdır, o versin. O da bir vermenin… Yeni buluğa ermiş, nereden versin? Tamam, ver ona para o versin götürsün. O versin, sen verme. Onun fitresini o versin. Sen niye veriyorsun?

Bir katılımcı: Sonuçta aynı şey olmuyor mu? Bir insan nasıl ibadetini kendi… (anlaşılmıyor)    … on yaşında çocuk oruç tutabilir…

Abdulaziz Bayındır: Yok, buluğa ermiş olması gerekiyor.

Katılımcı: Şu an on on bir yaşında çocuk buluğa …

Abdulaziz Bayındır: Hani ermişse diyelim. Yani yaş söyleme de buluğa ermekten bahset.

Katılımcı: Onun bir farzı yok. Yine o cebinden babasının çıkarıp … sadakai fıtır ver diye. Sanki kendi söylemiş oldu burada. … (tam anlaşılmadı)

Abdulaziz Bayındır: Bak şimdi. Buluğa ermişse… Bu sadakai fıtır verme emri kime yöneliktir? O çocuğa değil mi? Buluğa ermiş olan çocuğa. O emri onun yerine getirmesi lazım değil mi? Ha hiç bir şeyi yoksa yapacağı bir şey de yoktur. Ama babası ona zaman zaman başka şeyler için harçlık vermiyor mu? Bir de bunun için verir. Babası ona harçlık vermiş olur, o da kendi harçlığından Allah rızası için bir mal vermenin… Bir mal vermenin görevini yaşamış olur. Allah’ın emrini yerine getirmiş olur.

Aynı şey, şimdi şurada bir fakir adam var; diyelim beş kişilik bir ailesiniz, diyorsunuz ki biz beş tane fitre bu adama verelim. Şimdi siz o adama deseniz ki, senin adına bir fitreyi de falancaya verdim. Böyle bir şeye hakkınız var mı? Senin vermen gereken fitreyi de ben senin adına şuna veriyorum diyebilir misin? 31:00

Katılımcı: Bir de Hocam, eğer nisap şeyi olmasa. Diyeli bir…

Abdulaziz Bayındır: Bir dakika sen öbürüne şey… Bunu diyebilir misin?

Katılımcı: Diyemiyorum.

Abdulaziz Bayındır: E diyemiyorsan bitti. O çocuğun kendine verirsin parayı o verir. Onun adına sen veremezsin, olur mu öyle şey?

Rüstem Hoca: (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Şimdi çocukların ondaki nasibi nedir?

Rüstem Hoca: Ya ben çocuklara bakmakla mükellef olduğum için…

Abdulaziz Bayındır: Bakmakla mükellef dediğin nedir? Onlara fazla bir mal vermen gerekmez ki. Onların sadece ihtiyaçlarını karşılaman gerekir.

Rüstem Hoca: Benim kazandığım parada yani eşimin çocuklarımın hakkı vardır.

Abdulaziz Bayındır: Hakkı var. Nedir? Onu geçindirme hakkı. Onu geçindiriyorsun. Yani ona farz olan ibadeti yapma senin görevin mi? Senin görevin değil işte, o da farz bir ibadettir, o yapacak, sen ona para verirsin o yapar. O yapacak.

Katılımcı: … diyelim dört beş kişilik bir aile… (anlaşılmıyor)

Rüstem Hoca:  Fakirler elde etmiş olduğu, fıtır yoluyla elde etmiş olduğu parayı kendisi sadakai fıtır olarak verirse, o zaman ne anlamı var fıtır vermenin..?

Bir katılımcı: Hani siz şey diyorsunuz ya, gücü yeten herkes verecek.

Abdulaziz Bayındır: Yahu kardeşim sen bir malı bir adama ver; verdiğin zaman sadakai fıtır olarak değil hangi maksatla verirsen ver, verdiğin andan itibaren o mal o adamın değil mi? Geriye alma şansın var mı onu oradan?

Katılımcı: Yok.

Abdulaziz Bayındır: Bitti. Onun malı. Artık o anda onun malı. O mal meşru yoldan bu adama gelmiş bir kazançtır.

Enes Hoca: Bu sefer o … verecek hale gelmiş olur değil mi?

Abdulaziz Bayındır: Gelmiş olur.

Katılımcı: Elindeki parayı başkalarına verirse … (anlaşılmıyor) (sadaka verilen miskin elindekini bir başkasına sadaka olarak verirse kendisine bir şey kalmayacağını söylüyor)

Abdulaziz Bayındır: Kardeşim bak, bir günlük karnını doyurmadan bahsediyor bu ayet değil mi? Sen şimdi burada bu emrin yerine getirilmesi meselesi. Şurada hiç bir şeyi olmayan bir fakir var. Ramazanda oruç tutmuş ve son gün akşam iftarda her şeyi yemişler bitmiş. Yarın bayram, evde bir tek buğday tanesi bile yok. Bayram sabahı getirdin sen bir sadaka verdin. Şimdi bu adam oruç tuttuğu için bu adam da “fidyetun taâmu miskîn” görevi giriyor mu?

Ha sen bir kişilik sadaka götürüp verdiğin zaman, onu o gün o yiyecek. Ondan dolayı bir şey vermesi gerekmiyor. Ama Mehmet Hoca da götürüp verdiği zaman, o ikinciyi Allah rızası için çıkarıp verecek. Çünkü onu artık verecek duruma gelmiştir o gün için. Tamam mı? “ve alellezîne yutîkûnehu fidyetun taâmu miskîn” (Bakara 184). Efendim?

Rüstem Hoca: (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Alırsın verirsin farz görevi yerine getirmiş olursun. Almazsan farzı yerine getirmemiş olursun. Sevapsız kalır… Allah’a…

Rüstem Hoca: … soruya cevap bulmuş… Adam almayacağım derse bu verme sevabından mahrum kalır.

Abdulaziz Bayındır: Emri yerine getirmemiş olacak.

Rüstem Hoca: Dediğiniz gibi kendi malı Hocam bu. Verdiği zaman kendi malından veriyor.

Rüstem Hoca: Kendi malından vermiş olacak tabi. Tabi. Yani kolay mı? Şimdi birisine… Siz kendi çocuğunuza harçlık verdiğiniz zaman, sen şu harçlıktan git harca dediğiniz zaman, senin harçlığından git bir tane ekmek al getir dediğin zaman, yapıyor mu?

Bir katılımcı: Şeyi anlayamadım. Almak da farz mı?

Abdulaziz Bayındır: Almak farz olmaz tabi. Niye farz olsun? Ama almak zaten insanların fıtratında var.

Bir katılımcı: Ama adam… (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Canım isteme o da gider başkasına verir. Valla orada adama bakmazsın elindekine bakarsın.

Katılımcı: (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Yani o sen değilsen öbürüsü daha…

Katılımcı: Üç yüz altmış beş gün gözümün önünde … (anlaşılmıyor)

Bir katılımcı: Peki verilen kişi Müslüman olmak zorunda mı?

Abdulaziz Bayındır: Burada Müslüman kelimesi yok. “taâmu miskîn” diyor. Miskin. Çaresiz kalmış mı doyuracaksın. Müslüman değilse o da başkasına vermesi gerekmeyecek.

Peki, ondan sonra “fe men tatavvaa hayran fe huve hayrun leh.” (Bakara 184). Tabi bu bir miskin taamından daha fazlasını verirsen senin hayrınadır. Daha çok sevap alırsın.  “ve en tesûmû hayrun lekum in kuntum ta’lemûn.” Bilirseniz oruç tutmanız sizin için hayırlıdır.” (Bakara 184). Evet

Rüstem Hoca: İşte burada bir soru ortaya çıkıyor.  “tesûmû hayrun lekum” “oruç tutmanız daha hayırlıdır” cümlesinden, baştaki cümlenin oruç tutmayanlara diye açıklama yapılıyor.

Abdulaziz Bayındır: Güzel. Öyle tabi. Oruç tutmayanlar … “fe men kâne minkum marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar.”  Oruç tutamayacak olan kim? Hasta ve yolcu. Onlarla ilgilidir. Yoksa diğerleriyle ilgili değil.

Yahya Şenol: Diğerleriyle de ilgili olsa problem oluyor mu? … ondan daha hayırlıdır diyeceğimiz bir ifade yok. Tutmamanızdan daha hayırlı diyebiliyor muyuz kesin? Aynı Cuma suresindeki gibi “bilseniz bu sizin için ne kadar hayırlı” diyor (Cuma 9).

Abdulaziz Bayındır: Yalnız şimdi bak, “ve en tesûmû hayrun lekum” ifadesi var ya. Bir kere Allah-u Teâlâ orucu farz kıldı. Bitti. Onu tutacaksın. Bunun hayırlısı şerlisi yok. Bunu tutacaksın.

Rüstem Hoca: Cümlenin siyakı da bedelen, min …

Abdulaziz Bayındır: Evet. Yani dolayısıyla bu “ve en tesûmû hayrun lekum” oruç tutmayanlara hitap etmesi gerekiyor. Bir kere “kutibe aleykum” dedikten sonra bitti o. Onun sağı solu yok.

Yahya Şenol: İşte o şey ama benzer ifade Cuma için de aynı.

Abdulaziz Bayındır: Cumada öyle değil bak, Cumada diyor ki… Açalım Cuma ayetini.

Yahya Şenol: Yani orada da ben kılmam diyebilir mi adam, hayırlıysa …

Abdulaziz Bayındır: Bak, Cuma ayetini açalım şimdi. Bak burada diyor ki, “Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ nûdiye lis salâti min yevmil cumuati fes’av ilâ zikrillâhi ve zerûl bey’a.” (Cuma 9).  Tamam mı? Cuma günü namaza çağrı yapılıyor. Allah’ı zikre koşun ve alışverişi bırakın. “zâlikum hayrun lekum in kuntum ta’lemûn.” “Bilirseniz bu sizin için hayırlıdır.” (Cuma 9).

Bu sadece belli konumlarda olan Müslümanlar için verilen bir emirdir. Bütün Müslümanlar için değil.

Yahya Şenol: Ticaret yapabilir bir konumda olan adam gitmesem de hayırlı diyebilir mi ..?

Abdulaziz Bayındır: Gitmesem de hayırlı diyemez.

Yahya Şenol: Onu demek istiyorum. Burada da…

Abdulaziz Bayındır: Yok, sizin için hayırlı olan budur diyor.

Yahya Şenol: Burada da aynısı yani. Tutmanız sizin için hayırlı, tutmamanız hayırlı değil yani.

Abdulaziz Bayındır: Hayır. Bak bu adam Cumaya gitmediği takdirde farz kılmak zorunda. Bir kere o vaktin namazını kılacak. O vaktin namazı her halükarda öğlen namazı bütün Müslümanların üzerine farz. Ama bu kişi bu konumdaysa, Cuma namazı için çağrı yapılıyorsa oraya gidecektir.  “fes’av ilâ zikrillâhi ve zerûl bey’a.” “Alışverişi bırakın Allah’ı zikre koşun.”

Yahya Şenol: Bu daha hayırlı mıdır, öyle mi anlayacağız ayeti? Yoksa hayırlı olan budur mu anlayacağız?

Abdulaziz Bayındır: Bu daha hayırlıdır.

Yahya Şenol: Yani kılmasa olur o zaman adam.

Abdulaziz Bayındır: E oluyor zaten. Peygamberimiz zamanında herkes gitmiyordu ki Cumaya.

Yahya Şenol: Hayır. Oradakiler köyden gelenler. Uzaktan gelenler.

Abdulaziz Bayındır: Yok. Bak şimdi “kutibe aleykumus sıyâm”da gücü yeten herkes orucu tutuyor. Ama burada  “izâ nûdiye lis salâti”de sadece nidayı duyanlar alışverişi bırakıp gidiyorlar. İkisi arasında fark var.

Yahya Şenol: Sonuç açısından fark etmiyor da…

Rüstem Hoca: Aynı ifade. Öyle anlaşılmaz mı bu cümle ayetin. Ezan okunduğu zaman alışverişi bırakıp gitmek daha hayırlıdır. Cuma namazını kıldığı zaman yetişebilirsiniz ama ilk ezanda … bırakıp gitmek daha hayırlıdır.

Abdulaziz Bayındır: İlk ezan … Ezan okunduğu zaman hemen zikir başlıyor. Türkiye’deki gibi değil ki.

(konuşmalar anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Tabi asıl ezan yani. Asıl ezan.

Bir katılımcı: Türkiye’de ezan okunuyor ya caminin içinde, ikinci ezan dediğimiz. O kastediliyor.

Abdulaziz Bayındır: O caminin içinde okunan ezanı kimsenin duyduğu yok bizde yani. O gizli ezan.

Enes Hoca: Bid’at olan daha …

Abdulaziz Bayındır: Ha, evet. Zaten bir tane ezan var. o ezan okundun mu şey başlıyor. Şimdi burada asıl mesela alışverişi bırakma… Alışverişi bırakın ve koşun meselesidir. Alışverişi bırakıp koşmanız sizin için hayırlıdır. İyi canım ben zaten bugün öğle namazını zaten kılacağım da der, bunun alternatifi o.

Bir katılımcı: Burada okunan ezan kastediliyor. Çünkü diğer, mescidin içerisindekini sadece oradakiler duyar. Zaten gelmiş. Dolayısıyla dışarıdan…

Abdulaziz Bayındır: Tamam da kardeşim bizim Türkiye’de orada iki ezan arasında büyük şey var. Bekleme süresi, şu bu var.

Rüstem Hoca: (anlaşılıyor)

Abdulaziz Bayındır: Tamam canım bir tane ezan var, iki tane ezan yok. Sonradan iki ezan ilave edilmiş.

Bir katılımcı: Bu meseleye niye öyle bakıyorsunuz ki? Orada cuma namazının önemi vurgulanıyor. Öyle iç ezan dış ezan…

Bir katılımcı: Çarşıda birisi dese ki esnafın birisi, hadi kalkıp Cumaya namaza gidiyorum, oradan bir tane… (tam anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Yok, o değil. O nidadan şey yapılan ezan herkesin çağrıldığıdır yani.

Bir katılımcı: Yani Allah’ı zikre koşmak ticaretten hayırlı oluyor yani, öyle anlaşılıyor.

Abdulaziz Bayındır: Evet. Peki. Şimdi burada “ve en tesûmû hayrun lekum” meselesi bu ayette yukarıda oruç tutmamasına müsaade edilen bir gruptan bahsediliyor ayetin üst tarafında. Bunlar hastalar ve yolculardır. Dolayısıyla “ve en tesûmû hayrun lekum” o grup için ifade edilen bir şeydir.

Enes Hoca: Şimdi o oruç tutmaması için ruhsat verilenler ile o  “en tesûmû hayrun lekum” arasında “ve alellezîne yutîkûnehu” içinde var. Hepsi girmiş. Ayrılmışlar. Onun için tavsiye mahiyetinde … Hepsini kapsayan … (tam anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: İşte Yahya da onu söylüyor. Şimdi bak orada tavsiye olmaz ki; farz, emrettim bitti. Bunu yapacaksın. Bunun sağı solu yok. “kutibe aleykumus sıyâmu kemâ kutibe alellezîne min kablikum leallekum tettekûn.” Bitti o. (Bakara 183).

Yahya Şenol: Oradaki “hayrun lekum”dan tutmayabilirsiniz de çıkmıyor zaten. O sadece önemini belirtiyor. Yani bir bilseniz bunu, hayırlı bu sizin için. Yani yapın bunu. Yoksa yapmazsanız da olur değil.

Rüstem Hoca: “ve en tesûmû hayrun lekum”dan tutmamak gerekmez diye anlayanlar için sorun yok zaten. Onlar için sorulan soru değil. Yani bu çıkıyor diyenler için verilen bir cevap istiyoruz yani. Bunu öyle anlayanlar için zaten sorun yok yani. “ve en tesûmû hayrun lekum”dan oruç tutmamak gerektiği veya oruç tutmayabilenler anlaşılmaz diyenler için sorun yok. Sorum sorun olanlar için… (!)

Abdulaziz Bayındır: Onlar için de var…

Rüstem Hoca: … yarıdan fazlası … anladığım için. Onun cevabını istiyorum.

Abdulaziz Bayındır: Hayır hayır. Öbürü de o şey var ya, “ve en tesûmû hayrun lekum”da, burada “ve alellezîne yutîkûnehu” şeklinde fetva verenler de var. Yani  bu lâ yutîkûnehu değil de…

Rüstem Hoca: … anlayanlar var. Onlar için sorun teşkil…

Abdulaziz Bayındır: Yok. “ve alellezîne yutîkûnehu”yu oruca güç yetirenler tutmazlarsa fidye verecekler. Ama oruca gücü yetmeyenler tutmazlarsa başka gün tutacaklar diye anlayanlar var.

Rüstem Hoca: (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Ya öyle bir anlayışın yanlış olduğu ortada yani. Yanlış olduğu ortada. Ayetin manasını bozuyorsun,  ve alellezîne yutîkûnehu diye bozuyorsun, ondan sonra işin içerisinden çıkamıyorsun. Mesela işte şeyde, Diyanet’in Kur’an Yolu tefsirinde var. İşte asfaltta çalışan, futbolcudur bilmem ne böyle ağır işlerde çalışan… Ondan sonra da bir ifade kullanmış, diyor ki… ( kitabı gösteriyor) Bak o senin arkanda var.

Rüstem Hoca: Bu senede aynı şeyi söyledi. … Zorlananlar tutmayabilir.

Abdulaziz Bayındır: Kim dedi?

Rüstem Hoca: … Diyanet İşleri …

Abdulaziz Bayındır: Zorlananlar tutmayabilir…

Rüstem Hoca: Ben dinlemedim de, dinleyenler var.

Abdulaziz Bayındır: İşte o zaman ne oluyor. Zorlananlar tutmayabilir dediğin an herkes der ki ben, cık… Mesela evvelki gün birisi dedi ki, ya dedi Ramazandan önce ne yapacağız falan diye gara gara  düşünürken Ramazan bitti, nasıl geçtiğinin farkına bile varamadık dedi.

Bir katılımcı: … Ramazanın ilk haftasında o kadar istek vardı ki … içeride oturanlar… (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Hayır. Bakın o fetva var ya, o Diyanet’in vermiş olduğu fetva kabul edilebilir bir fetva değil. Asla. Yani herkes kendini onun kapsamına sokar. Ve ondan sonra, bir müddet sonra da oruç paraya döner.

Yahya Şenol: Bir iki üç sene sonra tam geldik Temmuz’un ortasına kimse tutmaz.

(burada katılımcılar çeşitli yorumlar yapıyor)

Abdulaziz Bayındır: İşte  lâ yutîkûnehu ifadesine… Ayetin önce manasını bozuyorlar sonra da işin içinden çıkamıyorlar.

Bir katılımcı: Hocam … (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Bir yerdeki eksiği gediği kapatan şeye fidye denir.

Yahya Şenol: Hadisten delili var.

Bir katılımcı: Hayır şimdi Hocam burada bir hadis var…

Abdulaziz Bayındır: Ne var dedin?

Katılımcı: Bir hadis var orada. İkrime’nin ibni Abbas’tan rivayetinden geliyor. “Peygamberimiz fitreyi oruçlunun ağzından çıkabilecek olan boş ve çirkin sözler için bir temizlik ve çaresiz kalmış kişiler (miskinler) için yemek olsun diye farz kılmıştır.” Bu Ebu Davud’da  geçiyormuş. … on sekiz. Buradan anlaşılan şey, yani oruçlu ağzından kötü sözler sarf etmiş; onu bir nevi dezenfekte ediyorsa o verdiği şey, dolayısıyla … o  yutîkûnehu yine şeyi götürüyor, orucu gücü yetenlere götürüyor.

Abdulaziz Bayındır: İyi ya bak şimdi işte. Tabi. Bak hepsini birleştirdiğin zaman, işte o hadis de oruç tutanın… Ayette ne diyor? Yani şeyde…  “Uhılle lekum leyletes sıyâmir refesu” diyor değil mi? (Bakara 187). O rafes kelimesi aslında cinsel ilişki değil esas manası. Böyle kaba saba sözler söylemektir. Ama mecazen cinsel ilişki olarak şey yapılıyor, tamam. Ama o mecazın aslıyla da ilişkisi büsbütün kesilmiyor. 

Dolayısıyla adam oruçlu sırada bir takım yanlışlar yapmış olabilir…

Bir katılımcı: Tabi … o da olabilir yani. (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Hah. Şimdi bütün bunların… Ve de Allah-u Teâlâ bu ayetin sonunda da diyor ki, bak “tilke hudûdullâhi fe lâ takrabûhâ” diyor (Bakara 187).

Enes Hoca: … “fe men farada fîhinnel hacca fe lâ refese” (Bakara 197). Hac ederken. Burada da refes çirkin söz söylediğin zaman,  … refes ise gündüz yapmak haramdır diyor. Haram işliyor, günahkâr olur ama oruç bozulmaz.

Abdulaziz Bayındır: Evet. Oruç bozulmaz.

Enes Hoca: Bunun fidyesi olarak da o hadis…

Abdulaziz Bayındır: İşte o oluyor,  “fe lâ takrabûhâ” diyor ya… Yani adam bir takım eksikler, kusurlar, şunlar bunlar yapmıştır. İşte o hadisi şerif de bu oruç tutabilenlerin vermesi gerektiğini şey yapıyor.

Yani tekrar ediyorum, biz Kitap-Sünnet bütünlüğü diyoruz ya. Bakın ne güzel tamamlıyor değil mi? “tilke hudûdullâhi fe lâ takrabûhâ”, yani bu sınırlara yaklaşmayın diyor. Sınıra kadar geldiğin zaman şey yapabilirsin. Nedir “lâ takrabûhâ”? Evet, eşinle cinsel ilişki gece yaparsın; gündüz yapamazsın. Ama sen o sınıra kadar yaklaşırsan “lâ takrabûhâ”nın şeyini yerine getirmiş olmazsın değil mi? Hükmünü yerine getirmiyor.

Peki onun… İşte o da bir fidyeyi gerektiriyor. Aynı şey bir çok hususlarda da vardır. Yani adam acizlik gösterir, başka şeyler yapabilir, ne bileyim artık ne olursa. Onların yerine fidye gerekmiş oluyor zaten. “ve alellezîne yutîkûnehu fidyetun taâmu miskîn” ile hadis birebir örtüşüyor.

Yahya Şenol: … gücü yettiği halde tutmuyorsa tutmuyorsa fitre verir mi demiş?…

Abdulaziz Bayındır: Tamam bugünkü asıl soru o. Tutmaya gücü yeten kişi. Şimdi ayeti devam ettirelim, o sorunun cevabı…

Yahya Şenol: (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Tamam. Şimdi bu ayeti devam ettirelim. Bakın diyor ki Allah-u Teâlâ: “Şehru ramadânellezî unzile fîhil kur’ân” “Ramazan ayı kendisinde Kur’an indirilmiş olan aydır.” “huden lin nâsi ve beyyinâtin minel hudâ vel furkân” İnsanlara doğru yolu gösteren Kur’an… İşte hidayeti açıklayan… Hidayet ve furkandan beyyineler taşıyan bir Kur’an. Yani hedefi gösteriyor ve doğru ile yanlışı birbirinden ayırıyor. (Bakara 185).

Şimdi bir çokları son zamanlarda şey yapmış, işte Ramazanda Kur’an indiği için Allah orucu o zaman farz kılmıştır diye böyle aşırı gidenler var maalesef. Yani aşırılığı insanlar çok seviyor. Ya kardeşim Ramazan evet Kur’anın indiği aydır, güzel bir aydır ama ondan dolayı oruçlu geçilmiyor ki; sebebi o değil.

Rüstem Hoca: Kur’an inmeden önce de Ramazandı. Sonrasında da…

Abdulaziz Bayındır: Evet. Her zaman da Ramazandı.

Bir katılımcı: Önceki ümmetlere de zaten orucu farz kıldık diyor…

Abdulaziz Bayındır: Ha onlara da farz kılmış. Onlara da farz kılmıştı. Yani onlara illâ da diğer kitaplar o ayda indiğine dair bir şey yok.

Yahya Şenol: O geçen dersin konusu geçti ya, bir iki mail gönderen oldu. Şu “Eyyâmen ma’dûdât.”ı diyorlar ki, sayılı bir kaç gün, işte üçle dokuz arası; “Şehru ramadân”da, hani Ramazanı kök anlamıyla alıyor ve kavurucu sıcaktaki bir ayda bir kaç gün tutmaktır diyorlar. Bu şekilde açıklıyorlar.

Abdulaziz Bayındır: Onu şey yapmış, ben Bayraktar Bayraklı’nın Habertürk’de söylediğini ben bir arkadaştan duydum.

Yahya Şenol: Yani bir ay değildir oruç diyor. Birkaç gün sadece.

Abdulaziz Bayındır: O söylemiş bunu.

Bir katılımcı: (anlaşılmıyor)

Yahya Şenol: Özel bir isim değil diyor yani.

Enes Hoca: Kış ayına geldiği zaman kavurucu olmaz ki.

Yahya Şenol: O da olmaz işte. O yüzden sabitlemek lazım yani. Yazda bir kaç gün.

Abdulaziz Bayındır: Şimdi şey işte orada demiş ki, “Eyyâmen ma’dûdât.” Eyyam en az üç gündür demiş. Onun için en az farz olan üç gündür demiş. Şeyde yani…

Bir katılımcı: … yüzyılda Araplar Ramazan ayına Ramazan demiyorlar mıydı? Bugünkü gibi.

Yahya Şenol: Ha öyle dese bile burada diyor ki yani Ramazan ayında üç gün.

Katılımcı: Şubat demek yani. Özel isim. Haziran … Şubat …

Abdulaziz Bayındır: Neyse şimdi yani şimdi biraz sonra ayeti kerimeden bunun yanlışlığını ortaya koyacağız. Soru şu yani adam çıkmış, Bayraktar Bayraklı, Habertürk’de, yani bana anlatan kişinin ifadesine göre, demiş ki bu “Eyyâmen ma’dûdât.” Ben Kur’an-ı Kerimde de bir ay oruç göremiyorum demiş. Bir ay oruç yok demiş. Dolayısıyla işte bir kaç gün, üç gün tutarsan tamam farz yerine gelmiş olur.

Şimdi bakalım görüyor muyuz, görmüyor muyuz? “Şehru ramadânellezî unzile fîhil kur’ân” değil mi? “İçinde…” Hı?

Bir katılımcı: (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Ha. “Ramazan ayı kendisinde Kur’an indirilmiş olan aydır.” Zaten şehr kelimesi belli. “İnne iddeteş şuhûri indallâhisnâ aşera şehren” değil mi? (Tevbe 36). Şehr kelimesinin ay olduğu çok açık ve net. Ondan diyor, ne diyor? “fe men şehide minkumuş şehra fel yesumhu” “O ayı oruçlu geçirsin” diyor (Bakara 185). Ayı. O zaman yukarıdaki “Eyyâmen ma’dûdât.” burada ne oldu? Aya dönüştü.

Yahya Şenol: O aydan bedel de üç gündür mü diyor? Öyle mi açıklıyor? O ayı…

Abdulaziz Bayındır: Yok ondan hiç bahsetmemiş. O ayetten bahsetmemiş, ikinci ayetten.

Yahya Şenol: Öyle anlaşılabilir mi? Yani mümkün mü?..

Abdulaziz Bayındır: O mümkün değil.

Yahya Şenol: O ay tutsun. O aydan da en az üç gün olduğu yukarıda belli. Demek ki bir ayda Ramazanda üç gün tuttum mu oluyor.

Abdulaziz Bayındır: “fel yesumhu” olmaz. Olmaz.

Enes Hoca: Şimdi orada “Şehru ramadânellezî” …

Abdulaziz Bayındır: O “Şehru” oluşu …

Enes Hoca: … “Eyyâmen ma’dûdât.” …  “hiye” “Şehru ramadân”… (anlaşılmıyor)

Yahya Şenol: “Eyyâmen ma’dûdât.”a gider.

Enes Hoca: Ha. O “Eyyâmen ma’dûdât.” “Şehru ramadân”dır. … “Şehru ramadân” (anlaşılmıyor)

Bir katılımcı: (anlaşılmıyor)

Yahya Şenol: Dil açısından da mümkün değil.

Abdulaziz Bayındır: Ya imkân ve ihtimal yok tabi yani. Şimdi öyle olsaydı aslında eyyâmen ma’dûdâtin min hu demesi lazımdı.

Enes Hoca: “Eyyâmen ma’dûdât.”ın ne olduğunu… Zaten “Şehru ramadân” olduğunu Allah kendisi açıklıyor.

Abdulaziz Bayındır: Tabi. Evet.

Bir katılımcı: … aksine bedel.

Abdulaziz Bayındır: Aksine bedel. Yani o “Eyyâmen ma’dûdât.” “Şehru ramadân”dır. Ramazan ayıdır yani. Sayılı günler…

Birkatılımcı: (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Ay işte ay. Onun için diyor ki, “fe men şehide minkumuş şehra…” “Kim o aya şahit olursa…” (Bakara 185). Şey de ne demek oluyor? Âkil bâli şekilde, çünkü buluğa ermeden şahitlik olmaz.  Âkil bâli bir durumda o ayda bulunursa o ayı oruçlu geçirsin. Bir ay oruç tutacaksın. Başka şeyi yok yani. Çaresi yok.

Ondan sonra tekrar ediyor,  “ve men kâne marîdan” “Kim hasta olur”  “ev alâ seferin” “ve yolculuk halinde olursa” “fe iddetun min eyyâmin uhar” “Diğer günlerde tutamadıkları günler kadar tutar.” (Bakara 185).

Bir katılımcı: İşte burada bütün bir ay olduğunu …

Abdulaziz Bayındır: Bir ay olduğunu bir kere daha vurgulamış oluyor, evet. “yurîdullâhu bikumul yusra ve lâ yurîdu bikumul usr” “Allah size kolaylık ister zorluk istemez.” (Bakara 185). Ne demek? Yani aslında ey hasta ve yolcular siz oruç tutabilirsiniz demektir. Oruca takatiniz yeter demektir. Ama ben sizi zorlamıyorum.

Rüstem Hoca: “tukmilûl iddete” tam can alıcı şey. Orayı niye okumadınız? “ve li tukmilûl iddete” “Sayıyı tamamlayın.”

Abdulaziz Bayındır: Hah. “ve li tukmilûl iddete” Sizin başka zamanlarda siz oruç tutarsınız diye size bir fırsat veriyoruz ya, “Sayıyı tamamlayasınız diye” (Bakara 185). Neden? Yani yarın… Sen hastasın yolcusun, sen oruç tutmayabilirsin dedik. Güzel. Ama yarın Cenabı Hakkın huzuruna gideceğiz, Enes Hoca otuz gün oruç tutmuş olmanın sevabıyla gidecek, ben hasta olduğum için on beş gün oruç tutmanın sevabıyla gideceğim. Benim on beş gün zararım var. Eğer Allah-u Teâlâ bana başka zamanda oruç tutma fırsatı vermeseydi bu ayetle benim o on beş günlük kayıp… Devamlı kaybolacaktı. Ben onu kapatamayacaktım. Telafi imkânı yoktu.

Dolayısıyla diyor ki Allah, “ve li tukmilûl iddete” Sayıyı tamamlayıp telafi edesin. Yani yarın da sen Allah’ın huzuruna gittiğin zaman Enes gibi senin de otuz gün orucun olsun. Yani orada sana haksızlık yapılmış olmasın. Yani şurada sana verilen bir ruhsat zarara dönüşmesin.

Peki o zaman ben şimdi size bir soru sorayım. Keyfi olarak orucu bozan kişiye  “ve li tukmilûl iddete” ikramı verilir mi?

Yahya Şenol: Verilmez. Zaten yukarıda belli kimin kaza edebileceği.

Abdulaziz Bayındır: Bitti.

Rüstem Hoca: O ancak tövbe ederse telafisi var.

Yahya Şenol: Arttırırsak biz müdahale etmiş oluruz ayete. Değil mi? Yolcu, hasta; ben bir de tutmayan dersem ben ilave etmiş olurum.

Abdulaziz Bayındır: Ya neye dayanarak diyorsun? Nasıl diyorsun? Bu Allah’ın kelâmı. Yani Cenabı Hak… Bak Allah çok açık ve net olarak demiş, hasta ve yolcu. Bitti. Sen daha orada… Adam kasten orucunu bozmuş. Bozduysa bozdu, bana ne kardeşim, hesabını Cenabı Hakka versin. Yarın Cenabı Hakkın huzuruna giderken orucu eksik olarak gidecektir. Bitti.

Ben şimdi şey yapmıyorum, tutmuyorum, niyetlenmiyorum diyor. Bir de sanki öyle bir yetkisi varmış gibi… Ama kardeşim bütün bunların sebepleri işte bizim şu kitaplar.

Yahya Şenol: O kefaret Hocam. Tutarsam, arada bozarsam altmış bir tutacağım diyor. O yüzden…

Abdulaziz Bayındır: Hiç tutmayım diyor. Bir gün tutarım diyor. Nasıl olsa hesap yapıyor kârlı çıkacak.

Bir katılımcı: …  altmış bir gün; tutmazsa, bir gün.

Yahya Şenol: Öyle ya şeyde, kitapta öyle ya.

Abdulaziz Bayındır: Öyle, kitaplarda öyle. Niyet edecek, başlayacak.

Katılımcı: Ama hadisi bilse…

Abdulaziz Bayındır: Ya işte… Efendim?

Katılımcı: Bir gün kasten…

Abdulaziz Bayındır: Tabi bir gün kasten… Ama bak ayetten de o çıkar. Sen şimdi bir gün oruç tutmadın, o bir gün oruç tutmamanın yerine geçecek bir şey var mı burada? Ne para var, ne pul var. Adam mazeretsiz olarak bir gün oruç tutmasa da onun yerine bütün dünya onun olsa, hepsini fidye olarak dağıtsa…

Katılımcı: Mazeretsiz…

Abdulaziz Bayındır: Evet. Özürsüz yere oruç tutmadı; bütün dünyadaki fukaraların hepsine birer tane ev yaptırıyorum dese onun yerine geçer mi? Geçmez.

Yahya Şenol: Emredilen o değil.

Abdulaziz Bayındır: Emredilen o değil.

Bir katılımcı: Kasten tutmayan üzerine …  edilmiş şeyi yerine getirmemiş oluyor.

Abdulaziz Bayındır: Getirmemiş oluyor. Kasten tutmamış olan kişi ömrünün sonuna kadar bugünü karşılamak için bir oruç tutsa Allah bunu kabul eder mi? Kabul eder demek için bir ayet olması lazım. Ya da bir hadis olması lazım. Hadis de yok ayet de yok. Ayette olmadığı için zaten Peygamberimiz…

Bir katılımcı: Hocam zaten hadis de diyor ya, ömür boyu tutsa onu karşılayamaz.

Abdulaziz Bayındır: Tabi hadisi şerifte de diyor, ömür boyu… Burada almış mıyız o hadisi buraya? Ömür boyu tutsa onun yerine geçmez. Buraya almamışız onu evet.

Enes Hoca: “Men eftara yevmen min ramadàne min gayri ruhsatin velâ maradin…”

Abdulaziz Bayındır: Buhari hadisi değil mi?

Enes Hoca: “…lem yakdıhî savmüd-dehri küllihî ve in sàmehû.”

Abdulaziz Bayındır: (kitabı alıyor) Ver bana bak. Nerede? Evet bak Ramazan orucuyla ilgili olarak diyor ki, kim Ramazanda diyor… Fakat enteresan bir şey bak, kefaretle ilgili bölümde yazıyor. Yarabbi!.. Peki sen bu hadisi yazarsan öbürünü nasıl yazıyorsun mübarek adam? Kim Ramazanda bir gün orucunu bozarsa, bir hastalığı yok, bir meşru sebebi yok…

Enes Hoca: Orucunu bozarsa… Oruç tutmazsa demek daha uygun olur.

Abdulaziz Bayındır: Burada eftara… Ha tabi ikisine de gider. İkisine de gider. Oruca başlamış bozmuş, hiç oruç tutmamış. Ramazan günü eftara ne demek? Bir şeyler yiyor demektir. Niyet etsin etmesin.

Bir katılımcı: Zaten kahvaltı yapmak da iftar derler.

Abdulaziz Bayındır: Futur…

Bir katılımcı: (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Özürsüz yere Ramazan günü bir şeyler yiyip içiyor. Özrü yok. Yolcu değil, hasta değil. O kadar, akşamdan niyet etmemiş öyle bir olay yok.  Özürsüz yere Ramazan günü yiyip içiyorsun. Bütün zamanlarını, onun dışında ölene kadar geçen tüm zamanlarını oruçlu geçirecek olsa şey yapmaz. Evet o bir günün yerini tutmaz. Zaten ayette onu söylüyor.

E peki…

Bir katılımcı: Tutuyor ama değil mi? Hasta ve seyahatte olan tutuyor.

Abdulaziz Bayındır: Hasta ve seyahatte olanı Allah bak burada açıkça söylüyor. Diyor ki ben size diyor… Ben sizin sıkıntı çekmenizi istemedim bir, ikincisi de sayıyı tamamlayasınız diye.

 Katılımcı: Adam Ramazan gelince … seyahate giderse?

Abdulaziz Bayındır: Giderse gitsin ne yapalım? Allah ruhsat verdiyse verdi.

Katılımcı: Öyle bile yapsa olur yani. Şubatta da gelip tutsa.

Abdulaziz Bayındır: Olur. Yolcuysa tutmayabilir yani. Ya onun işin esası hesabı Cenabı Hakka vereceğine göre ne yaparsa yapsın bana ne.

İddeti tamamlayasınız  “ve li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum” “Allahın size verdiği hidayet sebebiyle Cenabı Hakkın büyüklüğünü ortaya koyasınız diye.” “ve leallekum teşkurûn.” “ve belki şükredersiniz.” (Bakara 185). Yani onun için. Dolayısıyla orucu tutmama ruhsatı sadece hasta ve yolcular içindir.

Peki buradan… Ne dedi dediniz Bardakoğlu?

Bir katılımcı: Zorlananlar tutmayabilir. Oruç bir nefis terbiyesidir.

Abdulaziz Bayındır: Peki zorlananlar tutmayabilir ifadesi burada var mı?

Bir katılımcı: (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Bak orucu zorlananlar daha sonra oruç tutmuyor fidye veriyor, hasta ve yolcu daha sonra oruç tutuyor. Mantık bu. İsterseniz o şeyi bir getirin. Bak orada…

Rüstem Hoca: Aslında fidye verilmesi gerekirse onlar vermesi gerekir değil mi hasta ve şey? Tutamadığı için zaten.

Abdulaziz Bayındır: Bak orada Kur’an Yolu tefsiri var. Bak senin arkanda. (kitap bulunup verilir) Çok enteresan şeyler var yani.

Yahya Şenol: Var burada var (önceki kitabı kastediyor) …

Abdulaziz Bayındır: Nerede var?

Yahya Şenol: Son tarafında.

Abdulaziz Bayındır: Burada mı?

Yahya Şenol: Oruç fidyesinin son sayfasında …

Abdulaziz Bayındır: Biz mi yazmışız?

Yahya Şenol: (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Hı. Ha buradan almışız doğru bak. “Günümüzde dökümcü, maden ve yol işçisi, tellak, hamal gibi ağır işlerde çalışan kimselerin de oruç tutmakta zorlananlar sınıfına dahi edileceği hükmü bir çok fıkıhçı tarafından benimsenmiştir. Bunlar da zarar gördükleri takdirde oruç tutmak yerine fidye verebileceklerdir” diyor.

Yahya Şenol: Ha sonra da tutmayacaklar.

Abdulaziz Bayındır: Evet sonra da tutmayacak.

Bir katılımcı: Bunlar daha şanslı aslında.

Abdulaziz Bayındır: Bunlar daha şanslı. Hastaysa sonra tutacak, böyle zorlanıyorum dedi mi tutmasına lüzum yok para verecek.

Yahya Şenol: Neyse parasını veririz,

(gülüşmeler)

Abdulaziz Bayındır: Neyse parasını veririz evet. Yani şu mantığa bakın. Bu din ne hale geliyor. Şimdi biz… Hı?

Bir katılımcı: … gelir. (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: (güler)

Bir katılımcı: Bu ifade orada var mı? Bir çok kimse tarafından benimsenmiştir.

Abdulaziz Bayındır: Burada burada. Şeyde, buradan naklen almışız.

Yahya Şenol: Sonra fitre veriyor mu Hocam … o kişi? (tam anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Ha o kişi… O kişi “ve alellezîne yutîkûnehu” gruptan… Niye versin ki fitre oruç tutmamış? 

Yahya Şenol: Gücü yetmiş ama tutmamış.

Abdulaziz Bayındır: Gücü yetmiş ama tutmamış. Bilmiyorum onu… Yani ne dedi Peygamber efendimiz? O işi çok güzel… “tilke hudûdullâhi fe lâ takrabûhâ” demiş, bu zaten hudut mudut bırakmamış, hepsini aşmış. Bu adamın tövbeden başka yapacağı bir şey yok. Belki bir tevbenin bir vesilesi olarak…

Enes Hoca: … takat getiren nasıl?.. Takat getiren olmadığı için. Getirmesi gerekiyor değil mi?

Abdulaziz Bayındır: Evet yani. Ya da ruhsat verilen birisi olması lazım. Tutmayabilirsin demesi lazım. Yani bu adam kayrılan bir adam değildir. Ramazan bayramında fitre vermek de farz bir görevdir. O görev de çok büyük bir itibar verir adama.

Yahya Şenol: Hasta ve yolcu olup da tutmayan veriyor mu fitre?

Abdulaziz Bayındır: O “ve alellezîne yutîkûnehu”ya girer diye düşünüyorum.

Yahya Şenol: Takat orada var ama yapmayabiliyor.

Abdulaziz Bayındır: Yapmayabiliyor.

Enes Hoca: … zaman o gün günler atlayıp buraya geliyor ya (?)

Bir katılımcı: Onu yerine getirmiş oluyor daha sonra.

Bir katılımcı: Bu soruyu soran şunu düşünmüş olamaz mı? Hani dedi ya … hadiste tutan tutmayan ifadesi geçtiğine göre onu düşünerek soruyu ..?

Abdulaziz Bayındır: Ama o erkek, kadın, hür, köle oruç tutan kişiler onlar.

Katılımcı: Öyle mi? O zaman sorun yok.

Abdulaziz Bayındır: Hepsi oruç tutan kimseler. Bak buradaki ifadeyi ben aynen okuyayım. Fegâni. Şeyin, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsiri ilk baskısı bu. Gerçi son baskısında da aynı ibareler var. Bu iki bin üçte basılmış.

Yahya Şenol: … sayfa numarası ver…

Abdulaziz Bayındır: Sayfa numarası yüz seksen bir. Ya sayfa önemli değil, 184. ayeti kerimenin açıklamalarına bakarlarsa bulurlar ilgili olanlar. Burada diyor ki: “Oruç tutmakta zorlananlar şeklinde tercüme ettiğimiz kısımda geçen “yutîkûnehu” fiili gerek dil bilimi gerekse kıraat şekilleri bakımından farklı manalara müsait olduğu için”… Böyle bir ifade kullanılır mı Allahını seversen?

Bir katılımcı: Farklı manalara müsait olduğu zaman o bir baskı …

Abdulaziz Bayındır: Sizin dediğiniz manaya müsait değil kardeşim. Farklı mana… Bak yanlış mana vermiş, diyor farklı manaya müsait. Ya “yutîkûnehu”ya  yutîkûnehu diye mana verilir mi? Olumlu cümle olumsuz şekilde manalandırılır mı? Bir de gelmişsin farklı manaya müsait olduğu için diyorsun.

Bir katılımcı: Yutabikûne … (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Ha, yutabikûne, boyunlarına şey yaparlar.

Evet. Diyor ki, burada diyor “Orucu tutabilecek durumda olanlar şeklinde anlayanlar da olmuştur.” Zaten manası bu.

Enes Hoca: … demesi gerekir aslında.

Abdulaziz Bayındır: “Bu ikinci anlayışa göre başlangıçta müminler oruca alışıncaya kadar böyle bir seçenek getirilmiş, oruç tutabilecek durumda olanların da isterlerse fidye vererek bu ibadeti yerine getirmelerine izin verilmiş.” Oruç tutamayacak durumda olanlar daha sonra tutacak, tutacak durumda olanlar isterse para verecek. Ayetler tamamen alt üst oluyor. Her şey bitiyor. Ondan sonra da burada nesih iddia ediyorlar. Bu kelime neshedilmiştir diyorlar.

Yani gerçekten şu İslam dinini insanlar böyle, beyler sakın ha… Karadenizli’nin söylediği gibi, dininizin kıymetini bilin gelmeyin buraya, hâşâ. Sanki öyle bir hava oluşuyor.

“Bizim tercüme ettiğimiz şekil ve katıldığımız manaya göre ya bünyesi ya da içinde bulunduğu durum ve şartlar sebebiyle orucu zor tutan…” Şimdi Ramazanın başında herkes bu sene ne yapacağız diye, zor tutacağız diye kara kara düşünüyordu değil mi? Ne oldu? Bana bir kaç kere sordular; asfaltta çalışıyor, işte bir güneşin sıcaklığı var, bir asfaltın sıcaklığı var, bir de orada su kaybı var; işte oruç tutmayabilir miyiz? Kardeşim tutacaksın.

Yahya Şenol: (anlaşılmıyor)

Tutacaksın bunun sağı solu yok.

Ve şeyde, TRT’de bir dökümhanede çekim yapmış, orada altı yüz derecelik sıcağın başında adam şey yapıyor, demir haddehanesinde şey yapıyor, çalışıyor, çekiyor. Onlara soruyor TRT muhabiri, oruç tutuyor musunuz? Elhamdulillah tutuyoruz diyor.

Bir katılımcı: (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Elhamdulillah diyor, tutuyoruz. Hayır sıcak açısından diyor. Orada diyor ki ya… Orada içerisinde, bu altı yüz derece diyor. Yok diyor, benim bulunduğum yer yüz derece diyor. Sanki soğuktur diğeri, benim bulunduğum yer yüz derece diyor tamam mı? Basit bir şeymiş gibi. Serinlemek için güneşe çıkıyorlarmış onlar.

Şimdi, peki zorlanıyor musunuz diyor. Hayır diyor, niye zorlanayım? Yani soruya şaşırıyor.

Bir katılımcı: Zaten Hocam bünye alışıyor bir süre sonra yani. …

Abdulaziz Bayındır: O kadar. Hayır diyor, niye zorlanayım diyor adam ya. Elhamdulillah diyor, çok rahat tutuyoruz orucumuzu.

Bir katılımcı: Başlangıçta insanların psikolojik olarak kendisini hazırlaması…

Abdulaziz Bayındır: Ya kafaya bu emri verdim mi bitti.

Yahya Şenol: İş bitiyor.

Abdulaziz Bayındır: İş orada bitiyor. İş orada bitiyor.

Bir katılımcı: … itiraz gibi bir şey oluyor..

Abdulaziz Bayındır: İtiraz gibi bir şey oluyor.

Katılımcı: … bazı şeyler daha yazardı …  (anlaşılmadı)

Bir katılımcı: Hocam televizyonda doktorun birisi demiş ki, ben diyor … ama beynimle o … şeyleri ikiye ayırıyorum. Tedavi ediyorum, beynimle yönlendiriyorum; ben hasta değilim. Ona göre yani psikolojik olarak kişinin…

Abdulaziz Bayındır: Ya bizim bir arkadaşımız vardı Müftülükte çalışırken. Çok hassastı. Bazen birisi muziplik olmak üzere derdi ki, işte falanca hoca; rengini bir şey görüyorum falan, sararmışsın ya.  (gülerek) Hemen gider bir sevk kağıdı alır doğru hastaneye. Arkasından yok yok şaka yaptım, artık bitti. Kafaya o emri verdi. Mümkün değil, şakası makası daha şey yapmaz.

Evet, şimdi burada bak öyle diyor. Oruç kalır mı burada? “… orucu zor tutan, oruç tutmakta zorlanan, devam etiği takdirde hasta olmaktan veya mecbur olduğu işini yapamamaktan korkan…” Yapamayan değil, yapamamaktan korkan. Herkes girer buraya, hiç kimse dışarıda kalmaz. “… kimseler oruç tutmak yerine her gün için bir fidye verebileceklerdir.” Bu Diyanet’in yazısı ya.

Bir katılımcı: Bozma sıkıntısı da var ya ondan kaynaklanıyor. …

Abdulaziz Bayındır: Yok. Tuttuktan sonra bozuyor. O da veriyor.

Katılımcı: Yok yani o korkudan dolayı önceden tutmamaya karar verdiği …. yönlendirmiş … Halbuki adam … geldiği zaman bozabileceğini bilse … (tam anlaşılmadı)

Yahya Şenol: Hastalıktan dolayı olacak.

Abdulaziz Bayındır: Hastaysan tabi. Hastalandığın zaman bozabilirsin.

Bak diyor ki, “Eski zamanlarda yaşlılık yüzünden zayıf düşmüş kimselerle emzikli ve hamile kadınlar oruç tutmakta zorlananlara örnek olarak zikredilmişlerdir. Bunlardan yaşlıların oruç yerine fidye vereceklerinde ittifak vardır. Diğer ikisine…” Halbuki yaşlıların fidye vereceklerinin hiç bir delili yok. Ayeti kerimeyi adam… Yani yaşlılar gücü hiç yetmeyenler. Gücü yetmeyenlere Allah bir sorumluluk yüklemiyor ki. Sen nasıl yüklersin buna? O fidyenin oruç yerine geçeceğini nereden çıkarıyorsun? Ya bu… Yani… Daha oku… İnsan… Yeter işte bu kadar. Daha fazla okumaya gerek yok. Ya hakikaten şu mübarek dini ne hale getirmişler ya?

Enes Hoca: Geçen sene aynı konuyu işlediğimize göre …. hamile kadında, emzikli kadında oruç tutabiliri kaldırmıştı. (tam anlaşılmadı)

(aradaki konuşmalar iyi anlaşılmıyor) 

Abdulaziz Bayındır: Ya hamile ve emzikli hasta sınıfına girebilir. Orada ne geçiyor?

Bir katılımcı: (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Tamam. Çünkü bak…

Enes Hoca: … tutmayabilir.

Abdulaziz Bayındır: Tutmayabilir. Şimdi bak hamile kadın eğer gücü yetmiyorsa o işe, onu zorladığın zaman onun karnındaki çocuğu da zorlamış oluyorsun.

Rüstem Hoca: Zaten hamile kadında hamilelik süresi hepsi hastalıklı geçiyor. 

Abdulaziz Bayındır: Hayır, onun karnındaki çocuğu da zorlamış oluyorsun. O emzikli kadını şey yaptığın zaman o çocuğa da… Dolayısıyla bunları demek Peygamber efendimiz… Mesela biz bunlarda fetva bize bırakılsa ihtilaf ederiz. Ama Peygamberimiz onu bildirdiği için tamam diyoruz hadis-i şerife dayanarak.

Enes Hoca: … tutmayabilir diyor.

Abdulaziz Bayındır: Tutmayabilir diyor. Ama öbür hadis yanlış.

Yahya Şenol: Sonra? Sonra?

Abdulaziz Bayındır: Sonra kaza edecek.

Enes Hoca: Zamanında biraz çaba gösterirse tutabilecek durumdaki kazasını tutabilir mi? Hasta …

Abdulaziz Bayındır: O da hasta ve yolcu durumuna düşmüş olur.

Yahya Şenol: Hangi mezhep bilmiyorum, Şafiilerde mi var kimde? O hamilelik döneminde kadınların tutmadığı oruçlarına fidye verip borç kapatıyorlarmış.

Abdulaziz Bayındır: Canım onu hastada…

Yahya Şenol: … tutmamış şimdi tutuyor. Yani olmuş doğum…

Abdulaziz Bayındır: Şafii mezhebinde fidye de verilir.

Yahya Şenol: Ödedim deyip yırtabiliyor mu?

Abdulaziz Bayındır: Yok. Kaza edecek. Eğer o kaza…

Yahya Şenol: Tamam. Kaza ederken bir fidye veriyor.

Abdulaziz Bayındır: Bir sene geciktirmişse bir de fidye verecek.

Enes Hoca: O hadis, benim dediğim de burada var. “İnnallâhe azze ve celle vedaa … musâfiri … salâti, … musâfiri ve hâmili ve mûdi essevme.”

Abdulaziz Bayındır: Hangi o şey mi?

Enes Hoca: İbn-i Mâce

Abdulaziz Bayındır: Ha İbn-i Mâce. Başka bir yerde yok ama o. Tek rivayet. O hiç şeye uygun değil yani. Sisteme uygun değil. Uygun olan Buhâri rivayeti.

Neyse, şimdi soru cevaplandı mı? Burada şeyi bir daha tekrarlayalım isterseniz. Keffaret ile ilgili olan görüşleri. Yani orucu kasten bozan kişi altmış gün oruç tutar ceza olmak üzere, bir gün de kaza altmış bir gün tutar deniyor. Ya da işte iki ay tutar. İki ay, yirmi dokuz gelebilir elli sekiz eder. Artı bir gün. Şimdi bunun hiç bir delili yok maalesef. Yani ne Kur’an-ı Kerim’den delili var ne Sünnet’ten delili var. İkisinden de delili yok.

Şimdi o şeyde, Buhâri’de o bölüm var. Ha, buraya getirdiniz mi? Ver tamam.

Yahya Şenol: Birincisi onların delil olarak kullandığı hadis.

Abdulaziz Bayındır: Şimdi delil olarak kullanılan hadise bir bakalım o yeter. Başkasına gitmeye lüzum yok. Bu Ebu Hureyre’den rivayet ediliyor. Diyor ki, biz oturuyorduk… Bir de arkadaşlar Peygamber (s.a.v)in meclisi böyle üç beş kişiyle oluşan değil, Mescid-i Nebevî’de en az bin kişi namaz kılıyor. Millet mescide sığmadığı için böyle omuz omuza şey yapıyorlar. Yani tıklım tıklım olan bir yer.

Şimdi öyle bir yere birisi gelip de Peygamber efendimize bir şey sorduğu zaman, dediğini eksik duyan da olur tam duyan da olur. Çok yakınında olanları dışında… Hatta çok yakında olan bile tam duyamayabilir. Birisi oradan bastırır, ben de… Ne diyor ne diyor? Ya, bir dakika der, orada bir cümleyi kaçırır. Tamam. Şimdi bunu da göz önünde bulundurmak lazım.

Ebu Hureyre’den gelen rivayet. Diyor ki, biz Peygamberin (s.a.v) yanında oturuyorduk bir kişi geldi diyor. Dedi ki ya Resulallah, helâk oldum mahvoldum dedi. Neyin var dedi Peygamberimiz. Dedi ki oruçlu iken eşimle ilişkiye girdim. Oruçlu iken eşimle… Bu tek bir rivayet bu. Başka yok. Peygamberimiz (s.a.v) dedi ki, bir köle var mı, azat edebilir misin dedi. Dedi ki hayır. Dedi ki, peki iki ay peş peşe oruç tutabilir misin? Dedi ki hayır.

Rüstem Hoca: Bir gün dayanamadım da altmış gün nasıl dayanayım?

Abdulaziz Bayındır: Bu rivayette o yok. Dedi ki altmış tane yoksulu doyurabilir misin? Hayır dedi. Biraz bekledi. Bir diyor içerisinde hurma olan bir kap getirildi. Bir ölçek hurma getirildi. Peygamberimiz dedi ki, soruyu soran nerede? Benim ya Resulallah dedi. Al bunu götür sadaka olarak dağıt dedi Peygamber efendimiz. Adam dedi ki benden daha fakirine mi vereyim ya Resulallah? Allaha yemin ederim ki bu şeyin, Mekke’nin bu lavları arasında…

Enes Hoca: Medine’nin.

Abdulaziz Bayındır: Medine’nin bu lav taşları arasında… Yani yanardağdan şey yapılmış. Harre diyor ya. Kara taşları arasında benden daha fakiri yok dedi diyor. Peygamber efendimiz güldü, dedi ki o zaman git ailene ikram et dedi.

Şimdi burada bu adama… Bak eşimle ilişkiye girdim dedi … Hani karısıyla ilgili hüküm? Peki bu adama dedi mi ki Peygamberimiz bir gün de kaza tut? Dedi mi yani? Bak, şunu götür ver, ayrıca bir gün de kaza tut dedi mi burada? Demedi değil mi? Ondan sonra, karın da şunu yapsın dedi mi?

Rüstem Hoca: En azından adama söylese karısı için de aynı şey…

Abdulaziz Bayındır: Aynı şey onun için de geçerli olacaktı. Ama karısı da demesi lazım burada. Çünkü ilişkiye karısıyla girmiş. Ondan sonra hani kadın adetlidir de diyemezsin, adetli olsa ilişkiye giremez. Ondan sonra bu adam ne yaptı peki neticede? Hiçbir şey yapmadan gitti, bir de kârlı çıkmış oldu. Böyle bir ibadet olur mu?

Enes Hoca: Şu anda…

Abdulaziz Bayındır: Ben şimdi şu anda… Bir dakika. Peki fıkıh kitaplarına yazanlar bunu da yazsınlar. Son cümleyi de yazsınlar.

Enes Hoca: Yok şey, o köle azat etmekle altmış bir … etmek var mı kefarette şu andaki? Yoksa sadece altmış bir gün oruç tutmak mı var?

Abdulaziz Bayındır: Var var o da var.

Bir katılımcı: (anlaşılmıyor)

Yahya Şenol: Ha, kadını ayırıyor.

Abdulaziz Bayındır: Şafii mezhebi ama ne diyor? Diyor ki, erkek kefaret verir kadın bir gün tutar diyor. Onu nereden çıkarıyor?

Bir katılımcı: (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Tamam, delil ne delil?

Katılımcı: Delil … Sadece ondan dolayı değil, normal olarak orucu bozulduğu için…

Abdulaziz Bayındır: Nereden çıkarıyorsunuz? Bir delil yok.

Yahya Şenol: Hanefiler bu hadisi delil olarak kullanıyor. Hadisteki olay karı koca ilişkisi. Yeme içmeye de…

Abdulaziz Bayındır: Yeme içmeye de kıyasla şey yapıyorlar. Hani ibadet…

Yahya Şenol: … sadece bunda kefaret.

Abdulaziz Bayındır: Yok, Mâlikî’de de öyle.

Yahya Şenol: Şâfii de değil ama.

Abdulaziz Bayındır: Şâfii … Şâfii o. Ama Şâfii de öbürüne bir gün oruç tutturuyor. Buna da bir gün oruç tutturuyor. Neye dayanarak yapıyorsun, var mı bu hadiste o?

Yahya Şenol: Yine yani bir adım önde diğerine göre.

Abdulaziz Bayındır: Hah, neyse.

Yahya Şenol: Kıyas yapmamış.

Bir katılımcı: Burada sorma … böyle bir soruyu sormuş olabileceği akla … (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Bak şimdi asıl şey, asıl konu, olay başından geçmiş olan adam anlatıyor. Asıl olay o. Şimdi burada, burada şeyin, Ebu Hureyre bu işin ne kadarını duymuş ne kadarını duymamış, ne ölçüde şey yapmış asıl…

Enes Hoca: … kim olduğunu da söylemiyor orada.

Abdulaziz Bayındır: Bu adam kim belli değil. Ama burada asıl adam kendi başından… Olayı kendi başından geçen kişi anlatıyor. Bak ne diyor? Diyor ki, ben diyor, yani kadınlara çok fazla düşkündüm diyor. Yani başka, başka… Beyâdi diye bir adam.

Enes Hoca: Seleme tebni Sahrin veya Salman bin Sahra.

Abdulaziz Bayındır: Evet. Seleme ya da Salman bin Sahra. Evet. Ha, burada yukarıda yazıyor. Suleyman bin Yesar an Seleme tebni Sahrin gâle Ebul Alâ El Beyâdi. Bu da El Beyâdi o da El Beyâdi; yani beyaz kabilesinden. Evet.

Yani ben… Fazlaca düşkünmüş eşine yani… Ya bizim bir tane şeyimiz vardı, Müftülükte bir memurumuz vardı. Yani onun karısı gelip bize yalvarıyordu, ne olur bu adamı evlendirin. Dayanamıyorum artık diyordu. (gülerek) Yani sayı mayı yok yani. Acayip bir adam.

Şimdi burada diyor ki, şey yaptım, eşime ayın sonuna kadar ziharda bulundum. Yani diyor ki, eğer diyor seninle ilişkiye girersem sen annemin sırtı gibi ol diyor bu ay içerinde. Yani bir aylık bir ziharda bulunuyor. Çünkü ziharın bir müddeti oluyor, yani süresi oluyor. Yani ilişkiye girmemek üzere yemin ediyor. Ziharda bulunuyor. Ondan sonra diyor ki, bir gece diyor, bak gündüzün değil, bana hizmet ediyordu bir yeri açıldı. Ben de dayanamadım diyor. Hiç beklemedim diyor, hiç fırsat vermeden diyor onun üzerine daldım diyor.

Sabah olunca kavmimin yanına çıktım diyor. Böyle böyle oldu diye onlara söyledim. Yani zihar yapmış ya, ziharı bozmuş. Dedim ki benimle beraber gelin Peygamber efendimize gidelim meseleyi soralım. Yok valla bizi karıştırma işin içerisine demişler. Gittim Peygamberimize durumu haber verdim diyor. Seleme sen böyle mi yaptın diyor. Vallahi öyle ya Resulallah. İki kere böyle söyledim diyor. Tamam Allah’ın emri neyse ben ona hazırım diyor. Yani boynum kıldan ince. Neyse o. Allah sana ne gösterdiyse diyor.

Peygamberimiz diyor ki, bir köle azat et. Vallahi diyor benim şu boynumdan başka boyunum yok diyor. Yani bir köle azat… (boynunu göstererek) Bundan başka kölem yok, ben neyi azat edeceğim. Peygamberimiz demiş ki, iki ay peş peşe oruç tut. Zaten bu başıma gelen oruçtan gelmedi mi diyor. Orucu rahat tutayım diye bu yemini ettim. O zaman iki ayda ne yapacağım?

“Gâle featem vesken min temrin beyne sittîne miskîn.” Bak işte, tam. Tamı tamına yerinde bir şey. Öbüründe bu eksik. Mesela orada, o hadise dayananlar altmış tane fakire yiyecek diyor… Ha, orada ha… Yok yok, orada var. O ifade var da… Neyse şimdi bak, altmış tane fakire bir vesk temri altmış fakire arasında… Yaklaşık iki yüz kilodur galiba. Altmış fakir arasında dağıt diyor. Yüz seksen kilo falan. Yüz seksenden fazla yüz doksan, iki yüze yakın.

Vallahi bu gece yani geceyi geçirdik ama hiç yiyeceğimiz yoktu diyor.

Bir katılımcı: Tabi … için boş kalmıştır. (tam anlaşılmadı)

Abdulaziz Bayındır: Benu Zureyk de onun kendi oymağı. Benu Zureyk’in de sadaka sahibine git. Bak bütün detaylar var burada. Sana o bir vesk versin. Bu vesken yanlış burada yav. Şey, “saan min temrin” olması lazım. Burada bir hata var. Altmış tane fakire bir sa hurma ver. Artanını da sen ailenle beraber ye. Ki bir sekiz on kilo kadar da artar şeyden. Artanını da sen ye. Kavmime gittim. Bak burada veriyor. Altmış tane fakirin yiyeceğini veriyor. Hepsini alıp evine götürmüyor.

Bak ben size geldim siz beni yokuşa sürdünüz diyor. Ama Peygamber’e (s.a.v) gittim, bana genişlik ve güzel görüşle muamele etti. Ve bana emretti size sadaka vermemi. (gülerek) Bak siz de kârlı çıktınız demiş oluyor.

Evet şimdi burada, bu işte zihar. Bu zihar keffareti ayeti kerimede var. Mücadele suresinde var.

Enes Hoca: Gece olduğunu söylüyor açıkça.

Abdulaziz Bayındır: Gece olmuş tabi. Hayır tamamen sureye yüzde yüz uyuyor. Bunu niye böyle yapıyorlar?

Bak mesela 541. sayfada. Ne diyor burada Allah-u Teâlâ? “Vellezîne yuzâhirûne min nisâihim” (Mucâdele 3). Eşlerine ziharda bulunanlar, senin sırtın benim annem gibi.. Anamın sırtı gibidir diyenler. “summe yeûdûne li mâ kâlû” “Sonra söylediklerinden dönerlerse”  “fe tahrîru rekabetin min kabli en yetemâssâ” İlişkiye girmeden önce bir köle azat etmesi lazım. “zâlikum tûazûne bihî” Bu Cenab-ı Hakkın size… Sizin öğütlendiğiniz budur.  “vallâhu bi mâ ta’melûne habîr”

“Fe men lem yecid” Bir köleyi bulamazsa,  “fe siyâmu şehreyni mutetâbiayni” “Peş peşe iki ay…” (Mucâdele 4). Bak aynı. Hadiste geçen. “min kabli en yetemâssâ” “İlişkiye girmeden önce.” Bu adam ilişkiye girmiş ama suç işleyerek girmiş. Ondan sonra … çaresini

  “fe men lem yestetı’ fe ıt’amu sittîne miskînâ” “Ona da gücü yetmezse…” İki ay oruç… Ha…  “Fe men lem yecid fe siyâmu şehreyni mutetâbiayni min kabli en yetemâssâ” İki ay peş peşe oruç tutacak. Ona da gücü yetmezse altmış tane fakiri doyuracak.

Bitti. Burada bitiyor. Bunlardan birisini yapması lazım. E peki o delil olarak aldıkları hadiste bunların hiç birisini yapmıyor adam. Kârlı çıkıyor. Ve ziharda, ziharı yapan erkek olduğu için, suç ona ait olduğu için kadına her hangi bir şey yok. Onun için, bakın bu hadisler… İşte… Yani bütün bu fetvaları veren insanlar bu Kuran-ı Kerim’e baksalardı, Sünnetin işte az önce Buhari’de okuduğumuz o hadis, bütün ömrünü oruçlu geçirse onun yerini tutmaza baksalardı bu noktalara gelmezlerdi ki.

Yahya Şenol: Bu gece olan olay. Bir de gündüz kasten orucunu bozanla ilgili hadis var.

Abdulaziz Bayındır: (kâğıdı alır) Ha, ver.

Yahya Şenol: Ondan çıkmıyor öyle bir şey. …

Bir katılımcı: Şimdi okuduğunuz ayet var ya. Şimdi okuduğunuz ayette zaten o kadınla hiç ilgili bir durum yok. Sade erkekle ilgili hüküm var.

Abdulaziz Bayındır: Tabi, kadın… Cima dediğin kadınla erkek arasında olur. İkisi de mükellef. Sadece tek taraflı şey yapılmaz ki. Ama zihar sade erkeğin yaptığı şeydir.

Alttaki onun meali mi?

Yahya Şenol: Evet.

Abdulaziz Bayındır: O zaman yukarıyı okumaya lüzum yok. “Bir adam Ramazan’da mescitteyken Resulullah’ın (s.a.v) yanına gelerek ‘Ya Resulullah! Yandım yandım yandım’ dedi. Resulullah (s.a.v) ona başına geleni sordu. Adam ‘Oruçluyken eşimle ilişkiye girdim’ dedi…” Oruçluyken… Bu gündüz, oruçluyken girmiş.

Bak öbüründe adam kendini anlatırken gece diyor. Burada da adamın kendisi anlatıyor. Adamın kendi ifadeleriyle anlatılıyor daha doğrusu. “… Peygamber (s.a.v) ‘Sadaka ver.’ buyurdular…”

Yahya Şenol: Hiç başka şeyi yok.

Abdulaziz Bayındır: Sadaka ver.

Yahya Şenol: … iki ay oruç tut bilmem ne falan yok yani.

Abdulaziz Bayındır: Çünkü sadaka… 

Yahya Şenol: Kasten bozmuş. 

Abdulaziz Bayındır: Kasten bozmuş. Sadaka ne yapar? “tutahhirum ve tuzekkîhim bihâ” (Tevbe 103). Sadaka onları temizler ve arındırır. O zaman bize bu tür soru soranlara da diyeceğiz ki sadaka ver. Bak gününe gün tut demiyor.

Yahya Şenol: Tövbe istiğfar, onun kabulü için de… 

Abdulaziz Bayındır: Tevbe is… Zaten bu adamın tevbe ettiği belli. Gelmiş yandım yandım diyor. Tevbe etmiş bu adam. Bu adam tevbe etmiş. Tevbe tamam. Tevbeden sonra ne yapayım diyor. Peygamberimiz sadaka ver diyor.

“ … Adam ‘Vallahi ya Nebiallah hiç bir şeyim yoktur. Ben buna kâdir değilim.’ Resulullah (s.a.v) otur emrini verdi. O da oturdu. Bu haldeyken bir adam üzerinde yiyecek yüklü bir eşeği sürerek çıka geldi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v) ‘Nerede demin yanan zat?’ diye sordu. Adam hemen ayağa kalktı. Resulullah (s.a.v) ‘Al bunu sadaka olarak dağıt’ buyurdu. O zat da ‘Ya Resulallah bizden başkasına mı?…’

Bak bu iki hadis arasında birleşme olmuş, birinin birazını birinden almışlar bir hadis oluşturmuşlar.

… “ …Gerçekten açız hiç bir şeyimiz yok.’ Resulullah (s.a.v) ‘Öyleyse onu siz yiyin’ buyurdular.” Bu da Buhari hadisi.

Enes Hoca: Tevbede … verme zorunluluğu yok değil mi?

Abdulaziz Bayındır: Tevbe etmiş, gücü yetmiyor. Sadaka zorunlu olmadığı için kendisine sadaka vermiş oluyor Peygamber efendimiz. Şimdi o zaman… Bak bir gün oruç tut da yok burada.

Yahya Şenol: İki gün de yok.

Abdulaziz Bayındır: Ha iki gün de yok. (gülerek) Tamam iki gün de yok.

Bir katılımcı: (anlaşılmadı)

Abdulaziz Bayındır: İşte onu tekrar söyleyeceğiz ya, Yahya orada müdahale etti. Şimdi burada ayeti kerime ile Peygamberimizin bu sözü ne kadar güzel bir şekilde örtüşüyor. Mesela “Huz min emvâlihim sadakaten tutahhiruhum ve tuzekkîhim bihâ” (Tevbe 103). Adamın malı olacak ki sadaka alasın. Bu adamın malı yok. O zaman ondan sadaka madaka alamazsın. Peki bu adam tevbe etmiş… Hı?

(Burada Enes Hoca ayetin devamını gösteriyor)

Yahya Şenol: Devamı da önemli “E lem ya’lemû ennallâhe huve yakbelut tevbete…”

Abdulaziz Bayındır: “Huz min emvâlihim sadakaten tutahhiruhum ve tuzekkîhim bihâ ve salli aleyhim.” Onlara da dua et diyor.  “inne salâteke sekenun lehum.” “Çünkü senin duan onları rahatlatır.”  “vallâhu semîun alîm.” (Tevbe 103).

“E lem ya’lemû” “Bilmiyorlar mı?” “ennallâhe huve yakbelut tevbete an ibâdihî”… (Tevbe 104).

Bir katılımcı: (anlaşılmıyor)

Abdulaziz Bayındır: Evet. Allah…  “ve ye’huzus…” “Sadakalar alarak…” Onu hâl yaparsak. Allah sadaka alarak kullarının tevbesini kabul eder, bunu bilmiyor mu? O zaman bize soranlara diyeceğiz ki, sadaka ver ve tevbe et. Yapacağı başka bir şey yok.

Bir katılımcı: Zaten hadiste de tövbeden önce sadaka verilmesi tavsiye edilmiş.

Abdulaziz Bayındır: Evet. Tamamen bu ayeti uygulamış Peygamber efendimiz (s.a.v). Peygamberimiz buna orucunu kaza et diyemezdi. Öyle bir yetkisi yok. Çünkü Allah-u Teâlâ oruç kazasını sadece hasta ve yolcular için bir ikram olarak veriyor. Bu bir ikram.

Bir katılımcı: Ne hastalık sayılıyor ne yolculuk sayılıyor.

Abdulaziz Bayındır: Bu adam ne hasta ne yolcu.

Bir katılımcı: Tevbe ve sadaka.

Abdulaziz Bayındır: Tevbe ve sadaka, yapacağı başka bir şey yok.

Yahya Şenol: Bu ayet bir … ayette okuduk … “Ve âharûne’terefû bi zunûbihim…”

Abdulaziz Bayındır: Haaa!

Yahya Şenol: Aynısı.

Abdulaziz Bayındır: Aynı. Suçlarını itiraf emişler.

Yahya Şenol: “haletû amelen sâlihan ve âhara seyyiâ, asâllâhu en yetûbe aleyhim.” (Tevbe 102). Sonra o emir geliyor işte.

Abdulaziz Bayındır: Ne muhteşem.

Yahya Şenol: Yani günahın affı için sadaka.

Abdulaziz Bayındır: Tamı tamına o ayeti uygulamış Peygamberimiz (s.a.v). O zaman netice ne oldu?

Yahya Şenol: O günkü soruda, kişinin kendi kendine tatmininden sonra ne olur diye soruldu.

Abdulaziz Bayındır: Ha, onun üzerinde biraz durmak lazım. Neyse şu…

Yahya Şenol: Yer, içer ve yani orucun o üç büyük yasağını yaparsa; tevbe istiğfar ve sadaka ver…

Abdulaziz Bayındır: Yani şimdi kendi kendine tatmin oruç bozar mı bozmaz mı?..

Yahya Şenol: Geçen sene onu da şey yaptık burada.

Abdulaziz Bayındır: Ne? Nasıl şeye varmıştık?

Yahya Şenol: O “fe lâ takrabûhâ”yı (Bakara 187), hani yaklaşmayı bırak, o durumu çoktan geçmiştir. Dolayısıyla bozar diye ben geçen dersi biraz dinledim bu dersten önce.

Abdulaziz Bayındır: Öyle mi demişiz?

Rüstem Hoca: O cinsel ilişkiden alacağı …

Yahya Şenol: Haz, evet…

Rüstem Hoca: Hasıl olmuş demek …

Abdulaziz Bayındır: Yalnız “ve lâ tubâşirûhunne” (Bakara 187) meselesi var. Tev tubâşir.

Yahya Şenol: Yemek içmek…

Abdulaziz Bayındır: Beşârenin beşâreye dokunması meselesi.

Yahya Şenol: Yemek içmek ve cinsel ilişki bozar. Peki aslen yemek içmek olmadığı halde o kapsama girecek şeyler yok mu?

Abdulaziz Bayındır: İşte o “fe lâ takrabûhâ”ya girer. Başka bir şeye girmez.

Yahya Şenol: Yani mesela sigara demiştik. Bu yemek mi?.. Gerçek manada içmek değil. Sıvı bir şeyi mideye indirmiyorsun. Veya adam gidip serum yöntemiyle kendisine gıda da alabilir. Bunu içmiş olmaz. Ama orucu bozulur mu? Bozulur dedik.

Abdulaziz Bayındır: “fe lâ takrabûhâ”ya soktuk.

Yahya Şenol: Evet yani hududu aştığı için. İstimnâda da aynı olay var.

Bir katılımcı: Oruçluyken kendi arzusuyla değil de…

Abdulaziz Bayındır: O zaman yapacağı şey… Mesela o gün böyle bir şey yaptıysa akşama kadar hiç bir şey yiyip içemez, tevbe edecek. Başka bir şey…

Yahya Şenol: Ha bir de o var.

Abdulaziz Bayındır: Yiyemez yani, çünkü o gün bir şey yemeye ruhsatı yok bu adamın.

Katılımcı: Şimdi adam oruç tutuyordur. Gündüzün çok … (anlaşılmıyor)

Yaha Şenol: O hasta.

Abdulaziz Bayındır: O başka. Vücudun denge… Zaten hastalık ne demektir? Vücudun dengesinin bozulması demektir.

Katılımcı: Şimdi bu kişi o zaman sonradan uygun bir zamanda…

Abdulaziz Bayındır: O hasta. Hasta başka. Vücudun dengesinin bozulmasıdır hasta. O hasta.

Bir katılımcı: Yani o da orucu bozdu o da orucu bozdu, şeyinde değil … hastalık…

Abdulaziz Bayındır: Tabi. Hasta başka öbürü başka.

Bir katılımcı: Hocam … (anlaşılmadı)

Yahya Şenol: (kâğıdı vererek) … iki tane soru var.

Abdulaziz Bayındır: Şener Nusret Er sormuş. “Ruhsatı kullanarak orucunu daha sonra kaza eden kişi sayıyı tamamlamış oluyor. Peki Ramazanda oruç tutanla aynı sevabı alacağına dair bir rivayet var mı?” Bu da güzel bir soru. Ama şimdi bak burada o ruhsatı veren Allah olduğu için… Ama bu arkadaşımıza şunu söylersek şey yapılmış olur. “ve en tesûmû hayrun lekum” “Oruç tutarsanız daha hayırlıdır” (Bakara 184) ifadesi olduğuna göre bu öbürünün biraz değerini düşürüyor olabilir yani. Bu arkadaşın sorusu oldukça güzel bir soru.

“ve en tesûmû hayrun lekum” ifadesi, “Oruç tutmanız daha hayırlıdır”. Ben size ruhsat veriyorum ama daha hayırlıdır. Demek ki oruç tuttukları zaman alacakları sevap kaza ettikleri zaman alacakları sevaba denk olmayacaktır. O zaman burada vaktinde…

Yahya Şenol: Adam gerçekten hastaysa. Şimdi Allah da onu…

Abdulaziz Bayındır: Ya şartlarına bağlı. Şartlarına göre. “yurîdullâhu bikumul yusra ve lâ yurîdu bikumul usr.” (Bakara 185).

Yahya Şenol: Yani öyle bir durumda olan aynı sevabı alması lazım.

Abdulaziz Bayındır: Ya sevap işine biz karışmayalım. Onu Cenab-ı Hak nasıl olsa haksızlık yapmaz. Sevap işini Cenab-ı Hakka bırakalım. O işe biz karışmayalım.

Abdulaziz Bayındır: Evet. Şimdi. Hakan Çerçi, İstanbul’dan sormuş…

Yahya Şenol: (anlaşılmadı)

Abdulaziz Bayındır: O peki, Alay Afiyev’in sorusu var ona bir şey yapalım. “Müslüman bir kişi oruç tutmaya güç yetirdiği halde oruç tutmuyorsa o kişiye fitre gerekiyor mu?” Gerekmiyor. Onun zaten anlaşıldı, önemli değil. Tevbe edecek, sadaka verecek, bir daha da böyle bir şey yapmayacak.

Yani burada şunu tekrarlamakta fayda var; benim orucum nasıl olsa bozuldu, artık yiyebilirim içebilirim değil, Ramazan günü yemeye içmeye ruhsatın yok kardeşim. Hiç kusura bakma. Sadece hasta ve yolcular için var, onun dışındakiler için yok.

“Bakara 1 diyor. “Elif Lâm Mîm”, Âli İmrân, “Elif Lâm Râ”, “Elif Lâm Mîm Sâd” kelimeleri ne anlama geliyor?”  Bunlar sadece dikkat çekmek için. Yani o şey, insanların zihinlerindeki dikkatlerini toparlayarak ayeti kerimeleri, gelen ayetleri daha doğru anlamaları için şey yapmış, oraya konmuş olan harflerdir.

“Bakara 174-175’i nasıl anlamalıyız?” Ha “İnnellezîne…”, bunu şey yapmıştık evet.

Yahya Şenol: Geçen haftaki dersti.

Abdulaziz Bayındır: Geçen haftaki derste bunları… Bundan önceki Salı dersinde bu konuda… Bir çok derste şey yapıyoruz tabi. Yani şöyle söyleyelim, bir kere bu kardeşimizin bundan önceki iki dersi dinlemesini tavsiye ederiz, bir. İkincisi de  “İnnellezîne yektumûne mâ enzelallâhu minel kitâbî ve yeşterûne bihî semenen kalîle.” (Bakara 174). Yani insanlar gerçekten karşı taraftan bir semen almak… Yani nedir? Yani bana kötü demesinler de bir karşılığıdır. Yani şurada huzuru bozmayalım.

Bir katılımcı: İmaj yapalım.

Abdulaziz Bayındır: Bir imaj yakalayalım. Belli mevkilere gelmek istiyoruz, bu mevkilerde kalmak istiyoruz. Bunların hepsi bir bedeldir. Allah-u Teâlâ’nın bir ayetini söylemeye sıra geldiği zaman yutkunuyor söylemiyorsa ve bunun karşılığında da insan bir şey bekliyorsa bu ayeti kerimeye girer. Onun için bu tür insanların tevbe etmeleri lazım. Tevbe ne demek? Söylemeleri, sonra da Yarabbi! Beni affet demeleri lazım. Ve bu maalesef en çok işlenen günahlardandır.

Peki böylece bu dersi de bitirmiş olduk.

Tüm Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri
# İçerik Adı Yayınladığı Tarih Görüntülenme
1 Kitaba Çağrı 16 Eylül 2017
2 Kurban İbadeti 24 Ağustos 2017
3 Hadislerin Derlenmesinde İran Etkisi 19 Ağustos 2017
4 Diyanetin Fetö Raporu: Bu din bu hale nasıl geldi? 14 Ağustos 2017
5 Hilal, Fitre ve Bayram 28 Haziran 2017
6 Nebi’mizin Ramazan Hayatı 12 Haziran 2017
7 İmsak Ölçüleri 27 Mayıs 2017
8 Dini Siyasete Alet Etmek 20 Mayıs 2017
9 Nebilere Yüklenen Olağanüstü Özellikler 13 Mayıs 2017
10 Tarih Boyunca Nebilere Gösterilen Tepkiler 6 Mayıs 2017
11 Yanlış Şeriat Algısı Suç ve Ceza 29 Nisan 2017
12 Kapitalizmin Sonu 15 Nisan 2017
13 Faiz Bağlamında Modern Finansal Ürünler 8 Nisan 2017
14 Hadislere Bakışımız Nasıl Olmalı 1 Nisan 2017
15 Haram Aylar 25 Mart 2017
16 Kur’an’cılık Tehlikesi 1.Bölüm 20 Mart 2017
17 Din ve Devlet İlişkileri 1.Bölüm 11 Mart 2017
18 Cuma Namazı ve Hutbe’si 4 Mart 2017
19 Kur’an’a Göre Sihir Kavramı 25 Şubat 2017
20 Abese Suresi Bağlamında Nebi’mizin Korunmuşluğu 18 Şubat 2017
21 Ev İçi Mahremiyet Kuralları 11 Şubat 2017
22 Örtünme İle İlgili Hükümler 4 Şubat 2017
23 Baş Örtüsü ve Örtünme 28 Ocak 2017
24 Kur’an’nın Çözüm Üretmedeki Yeri 21 Ocak 2017
25 Yahudileri Gölgede Bırakan Hileler 16 Ocak 2017
26 Müslümanlar’da Allah’a Güven Krizi 31 Aralık 2016
27 Müslümanlığımızı Gözden Geçirme İhtiyacı 24 Aralık 2016
28 Ümmet Olamamanın Ağır Bedeli 17 Aralık 2016
29 Tarihsellik İddialarında Cezalar Örneği 10 Aralık 2016
30 Mezhepçiliğin Doğurduğu Acı Sonuçlar 3 Aralık 2016
31 Kur’an’nın Tarihselliği İddiası ve Miras Konusu 26 Kasım 2016
32 Takiye (Kimliği Gizleme) 19 Kasım 2016
33 Faiz ve Güncel Meseleler 12 Kasım 2016
34 Mehdi Gelicek mi ? 7 Kasım 2016
35 Hz.İsa Gelicekmi? 31 Ekim 2016
36 Çağdaş Ulemanın Usulsüzlüğü 22 Ekim 2016
37 Dinsel Çoğulculuk 15 Ekim 2016
38 Son Kitabı Devre Dışı Bırakma Projesi, Dialog 8 Ekim 2016
39 Fıtrat Zemininde Buluşma 1 Ekim 2016
40 Nisa 34. Ayet Bağlamında Kadına Şiddet 24 Eylül 2016
41 Kurban İbadeti 10 Eylül 2016
42 Kadının Dövülmesi 3 Eylül 2016
43 Kur’an’a Göre Hükmetmek 27 Ağustos 2016
44 15 Temmuz Darbe Gecesine Kurani Bir Bakış 20 Ağustos 2016
45 Paralel Dinin Olmazsa Olmazı Aracılık – 1 13 Ağustos 2016
46 Müslüman Gayrimüslim İlişkileri 2 Temmuz 2016
47 Zekat 25 Haziran 2016
48 Oruçla İlgili Hükümler 18 Haziran 2016
49 Uydurulan Dinde Yatsı Sonu, Seher ve İmsak Vakti 4 Haziran 2016
50 Uydurulan Dinde Mut’a Nikahı 28 Mayıs 2016
51 Uydurulan Dinde Şartlı Talak 21 Mayıs 2016
52 Uydurulan Dinin Dayatması Olarak Çocukların Evlendirilmesi 7 Mayıs 2016
53 Kölelik ve Cariyelik Mezheplerin Dayatması mı? 30 Nisan 2016
54 Musa Hızır Kıssasının Evrensel Mesajı 23 Nisan 2016
55 Sünnetin Delil Değeri 16 Nisan 2016
56 Kira Sertifikaları Faizsiz Ürün mü? 9 Nisan 2016
57 Suç-Ceza Dengesi Açısından Cinsel İstismar 2 Nisan 2016
58 Boşanma Konusunda Allah’ın Koyduğu Sınırlar 26 Mart 2016
59 Allah’ın Koyduğu Sınırlar Nasıl Aşıldı 19 Mart 2016
60 Muhsana, Kadına Pozitif Ayrımcılık 13 Mart 2016
61 İnsanlar ile Cinlerin Ortak Özellikleri 5 Mart 2016
62 Nebiler Günahtan Korunmuş mudur? 27 Şubat 2016
63 Bedir Savaşı Örneğinde Nebi ve Resul Farkı 20 Şubat 2016
64 Dinde Haram-Helal Koyma Yetkisi 13 Şubat 2016
65 Cinler 6 Şubat 2016
66 İlk İnsanın Yaratılışı 30 Ocak 2016
67 İnsanı İnsan Yapan Özellikler 23 Ocak 2016
68 Allah’ı İkinci Sıraya Koymak 16 Ocak 2016
69 Şirkle İman Arasındaki Kararsızlık 9 Ocak 2016
70 Mehdi Beklentisi 2 Ocak 2016
71 Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
72 Fıkıh Müzakereleri | Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
73 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik – 2 19 Aralık 2015
74 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik 12 Aralık 2015
75 Kur’ân’da Dindarlık 5 Aralık 2015
76 Tarih Boyunca Bir Siyasi Baskı ve Ötekileştirme Aracı Olarak Zındıklık 28 Kasım 2015
77 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 2) 21 Kasım 2015
78 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 1) 21 Kasım 2015
79 Kur’an’a Göre Dinden Dönmenin Hükmü 16 Kasım 2015
80 Kur’an’da Zina Suçu Ve Cezası 7 Kasım 2015
81 Tağut Doğru Yolun Üstünde Oturur 31 Ekim 2015
82 Hadis Uydurma Faaliyetleri 24 Ekim 2015
83 Kader İnancı Ve Nesih 17 Ekim 2015
84 Resulullah Sonrası Siyasi Gelişmeler 10 Ekim 2015
85 Nesih 3 Ekim 2015
86 Hac Ve Kurban 19 Eylül 2015
87 Terör Olayları Karşısında Nebevi Siyaset 12 Eylül 2015
88 Dinde Özgürlük 5 Eylül 2015
89 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 4 “Cariyelik” 29 Ağustos 2015
90 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 3 “Cariyelik” 22 Ağustos 2015
91 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 2 “Kitap Algısı” 15 Ağustos 2015
92 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 8 Ağustos 2015
93 Nebimizin Yürüttüğü Dış Politika 1 Ağustos 2015
94 Kadir Gecesi ve İmsak Vaktine Tavırlar 11 Temmuz 2015
95 Zekat 4 Temmuz 2015
96 Oruç İbadeti 2 27 Haziran 2015
97 Oruç İbadeti 20 Haziran 2015
98 Kutup Bölgelerinde İftar ve İmsak Vakitleri 13 Haziran 2015
99 Emtia Borsalarındaki İşlemlerin Fıkhi Hükmü 6 Haziran 2015
100 Kur’ân’a Göre Gece-Gündüz 30 Mayıs 2015
101 Prof. V. A. Yefimov’la Yapılan Toplantının Değerlendirilmesi 23 Mayıs 2015
102 İsra ve Mirac 16 Mayıs 2015
103 Berzah Alemi 2 9 Mayıs 2015
104 Berzah Alemi 2 Mayıs 2015
105 Enflasyon ve Faiz 25 Nisan 2015
106 İşsizlik Probleminin Kaynağı 18 Nisan 2015
107 Peygamberimizin Öldürülmesini Emrettiği Kişiler Hakkındaki Rivayetler 4 Nisan 2015
108 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Zekat-Faiz Karşılaştırması) 28 Mart 2015
109 Faizsiz Sistemin İlkeleri – Faizsiz Bankacılık 28 Mart 2015
110 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Enflasyon) 21 Mart 2015
111 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Bankacılık) 14 Mart 2015
112 Faizsiz Sistemin İlkeleri 7 Mart 2015
113 Tecavüz Suçunun Cezası 28 Şubat 2015
114 İdam Cezası ve Kıssas Tartışmaları 21 Şubat 2015
115 Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 14 Şubat 2015
116 Kur’ân’da Ruh Kavramı 7 Şubat 2015
117 İcmanın Delilleri ve Değerlendirilmesi 24 Ocak 2015
118 Fıkıh Müzakereleri | Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 17 Ocak 2015
119 Nebiye Hakaretin Cezası 10 Ocak 2015
120 Noel ve Mevlid Kandili Kutlamalari 3 Ocak 2015
121 Kelime Oyunları ve Şeb-i Arus 27 Aralık 2014
122 Evlilik Nedeniyle Ortaya Çıkan Haramlık 20 Aralık 2014
123 Talak’ın Şarta Bağlanması 13 Aralık 2014
124 Kadının Boşanma Hakkı 6 Aralık 2014
125 Boşanmanın Hükümleri 29 Kasım 2014
126 Küçüklerin Evlendirilmesi 22 Kasım 2014
127 İslam Hukuku-Roma Hukuku Karşılaştırması 15 Kasım 2014
128 Beni Kureyza Yahudileri ve Esirlerin Öldürülmesi 8 Kasım 2014
129 İslâm Miras Hukukunda Kelâle 3 Kasım 2014
130 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı – 2 25 Ekim 2014
131 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı 18 Ekim 2014
132 İslam Alimlerinin Işid’e Gönderdikleri Mektubun Eleştirisi 11 Ekim 2014
133 Kurban İbadeti 27 Eylül 2014
134 Birbirimizden yardım istemek şirk midir? 9 Ağustos 2014
135 Nafile Oruç 2 Ağustos 2014
136 Zekat ve Fitre 26 Temmuz 2014
137 Kadir Gecesi 19 Temmuz 2014
138 Tarihi gelişimi ve Hükümleri Açısından İtikaf 12 Temmuz 2014
139 Yatsının Son Vakti 5 Temmuz 2014
140 Vakti Dışında Namaz, Süresinden Fazla Oruç 28 Haziran 2014
141 Bakara 187. Ayet Işığında Oruç İbadeti 21 Haziran 2014
142 Kimler Oruç Tutabilir 14 Haziran 2014
143 Orucun Tarihi ve Meşruiyeti 7 Haziran 2014
144 Ecel ve Şehitlik – Sorular ve Cevaplar 24 Mayıs 2014
145 Ecel ve Şehitlik 17 Mayıs 2014
146 Seferilik Mesafesi ve Müddeti 10 Mayıs 2014
147 Yolculukta Namaz – 2 26 Nisan 2014
148 Dinden Dönmek 19 Nisan 2014
149 Yolculukta Namaz 5 Nisan 2014
150 Namazı Terketmenin Hükmü 29 Mart 2014
151 Namazda Zikir 8 Mart 2014
152 Kadınların Cemaate Katılması 1 Mart 2014
153 Cemaatle Namaz – 2 22 Şubat 2014
154 Cemaatle Namaz 15 Şubat 2014
155 Sehiv Secdesi 8 Şubat 2014
156 Namazı Bozan Haller – 2 1 Şubat 2014
157 Namazı Bozan Haller 18 Ocak 2014
158 Cumanın Farzından Önceki ve Sonraki Sünnetler 11 Ocak 2014
159 Cuma Hutbesi 4 Ocak 2014
160 Cuma Namazı 28 Aralık 2013
161 Sünnet Namazları 21 Aralık 2013
162 Vitir Namazı 14 Aralık 2013
163 Teheccüd Namazı 7 Aralık 2013
164 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – Sorular 23 Kasım 2013
165 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – 2 18 Kasım 2013
166 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları 2 Kasım 2013
167 Cezanın Amacı Açısından Mağdur Hakları 26 Ekim 2013
168 Bayram Namazı ve Teşrik Tekbirleri 12 Ekim 2013
169 Tarihi, Amacı ve Ahkamı Yönüyle Kurban 5 Ekim 2013
170 Kur’an’da Münafıkların Durumu – 2 28 Eylül 2013
171 Kur’an’da Münafıkların Durumu 21 Eylül 2013
172 Günümüz İslam Dünyasının Problemleri 14 Eylül 2013
173 Bedel Hac – Doç.Dr. Servet Bayındır 7 Eylül 2013
174 Allah’ın Bilgisi ve Kader 24 Ağustos 2013
175 Mısırdaki Müslümanların Durumu 17 Ağustos 2013
176 Kadir Gecesi 3 Ağustos 2013
177 İmsak Tartışmaları 27 Temmuz 2013
178 Kutup Bölgelerinde İbadet Vakitleri 20 Temmuz 2013
179 Kader 19 Ocak 2013
180 Kıyamet Alametleri 22 Aralık 2012
181 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Kurban İbadeti 20 Ekim 2012
182 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Hac İbadeti 13 Ekim 2012
183 Faiz-Zekat İlişkisi 6 Ekim 2012
184 Namazların Birleştirilmesi 29 Eylül 2012
185 İslama Yönelik Saldırılar 22 Eylül 2012
186 Alternatif Bir Finansal Ürün Olarak Kira Sertifikaları(SUKUK) 15 Eylül 2012
187 Öğle ve İkindi Namazlarının Vakitleri 8 Eylül 2012
188 Yatsı Namazı Vaktinin Bitişi 1 Eylül 2012
189 Kur’an’a Göre Gelenek 25 Ağustos 2012
190 Bayram Namazı ve Fitre 18 Ağustos 2012
191 Televizyondan Kabe İmamına Uyulabilir mi? 11 Ağustos 2012
192 Ramazan Ayının İnsana Sunduğu Fırsatlar 4 Ağustos 2012
193 İmsak Vakti ve Seher – 2 28 Temmuz 2012
194 İmsak Vakti ve Seher 21 Temmuz 2012
195 Nesih, Kıblenin Değişmesi Örneği 23 Haziran 2012
196 İsra ve Miraç 16 Haziran 2012
197 Uydurma Hadisler – Harun Ünal 9 Haziran 2012
198 Sezaryen Doğum 2 Haziran 2012
199 Vahiy – Sünnet İlişkisi 26 Mayıs 2012
200 Nesih Kavramı 19 Mayıs 2012
201 Din ve Tıp Açısından Sünnet 14 Mayıs 2012
202 Din ve Müzik 5 Mayıs 2012
203 Hadislerin Kur’an’a Arzı 28 Nisan 2012
204 Türkiye’de Kutlu Doğum Etkinlikleri 21 Nisan 2012
205 Allah’ın Elçisini Doğru Anlamak 14 Nisan 2012
206 Kur’an Öncesi Mekke Toplumu 7 Nisan 2012
207 Faizsiz Bankacılğın Problemleri 31 Mart 2012
208 Hz.Muhammed’in(S.A.V.) Tebyin Görevi 24 Mart 2012
209 İslam ve Türk Medeni Kanunu(TMK) Miras Sistemlerinin Mukayesesi 17 Mart 2012
210 Kur’an’a Göre Tağut Kavramı 10 Mart 2012
211 Farklı İnançların Birlikte Yaşamasının Doğal Kuralları 3 Mart 2012
212 Kur’an’a Göre Resule İman, İtaat ve İttiba 25 Şubat 2012
213 Organ Nakli 18 Şubat 2012
214 Sebeb-i Nüzul Meselesi 11 Şubat 2012
215 Daru’l-Harbde Faiz 4 Şubat 2012
216 İftida 28 Ocak 2012
217 Talak (Boşanma) 21 Ocak 2012
218 Gayrimüslimlerle Evlilik 14 Ocak 2012
219 A’raf Ehli 7 Ocak 2012
220 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? – 2 31 Aralık 2011
221 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? 24 Aralık 2011
222 Çocukların Evlendirilmesi 17 Aralık 2011
223 İnanç Özgürlüğü 10 Aralık 2011
224 Evliliğin Denetlenmesi 3 Aralık 2011
225 Adetli Kadın Kur’an’a Dokunabilir mi? 26 Kasım 2011
226 Hz.İsa’yı(a.s.) Geri Getirmek İsteyenlerin Hedefi 19 Kasım 2011
227 Nebi ve Resul Kavramları 12 Kasım 2011
228 Kurban Bayramına Nasıl Hazırlanmalıyız? 5 Kasım 2011
229 İcma Delili ve Değerlendirilmesi 22 Ekim 2011
230 Vekaletle(Bedel) Hac 15 Ekim 2011
231 İhram Yasakları 8 Ekim 2011
232 Kadınların Yolcuğu 1 Ekim 2011
233 Kur’an ve Sünnet Işığında Hac İbadeti 24 Eylül 2011
234 Faiz Anlayışı 10 Eylül 2011
235 Bayram Namazı 27 Ağustos 2011
236 İmsak Vakti 20 Ağustos 2011
237 Teravih Namazı Konusunda Diyanet’e Cevap 13 Ağustos 2011
238 Oruç Tutamayanlar Ne Yapmalı? 6 Ağustos 2011
239 Güneşin Batmadığı Yerlerde Namaz Vakitleri 2 Temmuz 2011
240 Yatsı Namazının Vakti 7 Mayıs 2011
241 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler – 2 30 Nisan 2011
242 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler 23 Nisan 2011
243 Günahlarla İlgili Kavramlar – 2 2 Nisan 2011
244 Günahlarla İlgili Kavramlar 26 Mart 2011
245 Büyük Günahlar – 3 19 Mart 2011
246 Büyük Günahlar Nelerdir? 12 Mart 2011
247 Büyük Günah İşleyenlerin Durumu 5 Mart 2011
248 Ye’cüc ve Me’cüc 26 Şubat 2011
249 Dabbetü’l-Arz 19 Şubat 2011
250 Tarikatlarda Vesile ve Tevessül 12 Şubat 2011
251 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar – 2 5 Şubat 2011
252 Kutuplarda Namaz Vaktinin Tespiti 29 Ocak 2011
253 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar 22 Ocak 2011
254 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular – 2 1 Ocak 2011
255 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular 25 Aralık 2010
256 Mehdi İnancı 18 Aralık 2010
257 Kur’an’a Göre Zekat Oranları 4 Aralık 2010
258 Artan Malı İnfak Etme 27 Kasım 2010
259 Vitr Namazı 13 Kasım 2010
260 Bayram Namazları 6 Kasım 2010
261 Sehiv Secdesi – Mukayeseli Fıkıh Dersleri 30 Ekim 2010
262 Kurban İle Alakalı Sorular 23 Ekim 2010
263 Hac Farklı Aylarda Yapılabilir mi? – Fıkıh Dersi 9 Ekim 2010
264 Başkasının Yerine Hacc Yapmak 2 Ekim 2010
265 Hilal İle İlgili Sorulan Sorular 25 Eylül 2010
266 Cariyeler İle İlgili Sorulan Sorular 18 Eylül 2010
267 ORUÇ BOZMANIN CEZASI 4 Eylül 2010
268 Zekat 28 Ağustos 2010
269 İmsak ve Yatsı Vakitleri – 2 21 Ağustos 2010
270 İmsak ve Yatsı Vakitleri 14 Ağustos 2010
271 İsra ve Miraç -2 10 Temmuz 2010
272 İsra ve Miraç -1 3 Temmuz 2010
273 İcma’a Delil Getirilen Hadisler 26 Haziran 2010
274 İcma 19 Haziran 2010
275 Başörtüsü ve Örtünme 12 Haziran 2010
276 Mezheplerin Tutarlılığı 29 Mayıs 2010
277 Asabe Siyaset İlişkisi (Kızın Çocuklarının Mirasçılığı Örneği) 22 Mayıs 2010
278 Kur’an’ı Açıklama Usulü 15 Mayıs 2010
279 Kartepe Programı Değerlendirme 5 Mayıs 2010
280 Abdestte Ayakların Mesh Edilmesi 24 Nisan 2010
281 Hudeybiye’den Geri Kalanlar 13 Nisan 2010
282 Peygamberimizin Zeynep (ranha) ile Evliliği 3 Nisan 2010
283 Bedir Savaşı 20 Mart 2010
284 Kur’an Sünnet Bütünlüğü: Allah’ın İzni Meselesi 13 Mart 2010
285 Vahiy Çeşitleri 6 Mart 2010
286 Kadınların Özel Halleri 11 Şubat 2010
287 Kur’an’a Göre Zekat Nispeti 6 Şubat 2010
288 Vahy-i Gayr-i Metlüv’e Dair Getirilen Deliller -1 30 Ocak 2010
289 Iskat (Ölen Kimseyi İbadet Borçlarından Kurtarmak) 16 Ocak 2010
290 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrailin Rolü -2 2 Ocak 2010
291 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrail’in Rolü 26 Aralık 2009
292 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kurban 21 Kasım 2009
293 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -2 14 Kasım 2009
294 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -1 7 Kasım 2009
295 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kur’anı Anlama 31 Ekim 2009
296 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Yolculukta Namazin Kısaltılması Örneği 24 Ekim 2009
297 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? -2 17 Ekim 2009
298 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-1 10 Ekim 2009
299 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-2 10 Ekim 2009
300 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -1 3 Ekim 2009
301 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -2 3 Ekim 2009
302 Mirasta Avliye Meselesi -1 26 Eylül 2009
303 Mirasta Avliye Meselesi -2 26 Eylül 2009
304 Kasten Orucu Bozanın Cezası -1 12 Eylül 2009
305 Kasten Orucu Bozanın Cezası -2 12 Eylül 2009
306 Oruç Keffareti -2 29 Ağustos 2009
307 Oruç Keffareti -1 29 Ağustos 2009
308 Adetli Kadının Orucu -1 22 Ağustos 2009
309 Adetli Kadının Orucu -2 22 Ağustos 2009
310 Hastaların Orucu -1 15 Ağustos 2009
311 Hastaların Orucu -2 15 Ağustos 2009
312 Namazda Örtünme / 2-1 8 Ağustos 2009
313 Namazda Örtünme / 2-2 8 Ağustos 2009
314 Namazda Örtünme / 1-1 1 Ağustos 2009
315 Namazda Örtünme / 1-2 1 Ağustos 2009
316 Kur’an’da Örtünme -1 18 Temmuz 2009
317 Kur’an’da Örtünme -2 18 Temmuz 2009
318 Gayrimüslimlerle Evlilik -1 11 Temmuz 2009
319 Gayrimüslimlerle Evlilik -2 11 Temmuz 2009
320 Müşriklerle Evlilik -1 4 Temmuz 2009
321 Müşriklerle Evlilik -2 4 Temmuz 2009
322 Ehli Kitap ve Müşrikler -1 27 Haziran 2009
323 Ehli Kitap ve Müşrikler -2 27 Haziran 2009
324 Hayvan Kesimi / 2-1 20 Haziran 2009
325 Hayvan Kesimi / 2-2 20 Haziran 2009
326 Hayvan Kesimi -1 13 Haziran 2009
327 Hayvan Kesimi -2 13 Haziran 2009
328 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -1 6 Haziran 2009
329 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -2 6 Haziran 2009
330 Nafile Namazlar -1 9 Mayıs 2009
331 Nafile Namazlar -2 9 Mayıs 2009
332 Vitir Namazı -1 2 Mayıs 2009
333 Vitir Namazı -2 2 Mayıs 2009
334 Kur’an’ın Genel Açıklaması -1 25 Nisan 2009
335 Kur’an’ın Genel Açıklaması -2 25 Nisan 2009
336 Namazın Mekruhları -1 11 Nisan 2009
337 Namazın Mekruhları -2 11 Nisan 2009
338 Namazı Bozan Şeyler -1 4 Nisan 2009
339 Namazı Bozan Şeyler -2 4 Nisan 2009
340 Namazda Konuşmak -1 28 Mart 2009
341 Namazda Konuşmak -2 28 Mart 2009
342 Namazda Abdestin Bozulması / 2-1 21 Mart 2009
343 Namazda Abdestin Bozulması / 2-2 21 Mart 2009
344 Namazda Abdestin Bozulması / 1-1 14 Mart 2009
345 Namazda Abdestin Bozulması / 1-2 14 Mart 2009
346 Namazda İmamlık / 3-1 28 Şubat 2009
347 Namazda İmamlık / 3-2 28 Şubat 2009
348 Namazda Saf Düzeni -1 21 Şubat 2009
349 Namazda Saf Düzeni -2 21 Şubat 2009
350 Namazda İmamlık / 2-1 14 Şubat 2009
351 Namazda İmamlık / 2-2 14 Şubat 2009
352 Namazda İmamlık / 1-1 7 Şubat 2009
353 Namazda İmamlık / 1-2 7 Şubat 2009
354 İmamın Arkasında Kıraat -1 24 Ocak 2009
355 İmamın Arkasında Kıraat -2 24 Ocak 2009
356 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-1 17 Ocak 2009
357 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-2 17 Ocak 2009
358 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-1 10 Ocak 2009
359 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-2 10 Ocak 2009
360 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-1 3 Ocak 2009
361 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-2 3 Ocak 2009
Kuran Dersi Canlı Yayın