Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları

2 Kasım 2013 tarihinde yayınlandı. görüntülenme Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri

Uzun süredir cin-melek ilişkisi konusunda ilgili ayetler üzerinde çalıştık. Kendi açımdan belli bir noktaya ulaştım, onun için bugün onu sizinle paylaşmaya çalışacağım. Dün de burada arkadaşlarımızla konuyu müzakere ettik. Yavaş yavaş tabi, tam bir ittifak sağlanmış değil ama bu tür meseleler böyle oluyor birden bire olgunlaşmıyor. Şimdi bugün genel bir giriş yapacağız Allah nadip ederse. Daha sonra inşallah konunun ayrıntıları üzerinde dururuz. Çünkü bu cin-melek, cin-insan ilişkisi çok önemli. Biliyorsunuz kuranı kerime bütüncül bakmanın niğmetlerini her defasında hep birlikte paylaşıyoruz. Geçmiş asırlar içerisinde çözümsüz olan, çözülmesi beklenemeyen problemletin kolayca çözüldüğünü biz burada sıklıkla yaşıyoruz. İnşallah C.Hakkın gösterdiği metodla bana göre bu problem de çödülmüş vaziyettedir. İnşallah güzel bir netice hasıl olacaktır.

Şimdi AllahTeala kuranı kerimde şuurlu olan, kendisine ibadet eden ve Allah’a karşı sorumluluk içerisinde olan iki varlıktan bahsetmektedir. İşte diyor ki; “ve ma halaktul cinne vel inse illa li ya’budun”(ZARİYAT 56) Zariyat suresinde: insanları ve cinleri sadece bana ibadet etsinler diye yarattım diyor. İnsanları ve cinleri sadece bana ibadet etsinler diye yarattım. Sonra önce cinleri yarattığını bildiriyor. Daha sonra da insanları yaratıyor. İnsanları yarattığında yani Adem(as)’ı yaratıyor biliyorsunuz. Kuranı kerimin beş ayetinde AllahTeala Adem(as)’a secde edilmesini emrediyor. “Ve iz kale rabbuke lil melaiketiscudu li Ademe fe secedu illa iblis: bir gün rabbin meleklere Adem’e secde edin dedi, hepsi secde etti ama iblis hariç. “Kane minel cinni fe feseka emri rabbih: iblis cinlerdendi ama rabbinin emrinden çıktı”(KEHF 50). Şimdi iblisin cinlerden olduğu konusunda kimsenin şüphesi yok. Ama eğer iblis meleklerden de değilse bu emir onu hiç bir şekilde ilgilendirmez. “Ve iz kale rabbuke lil melaiketiscudu li Ademe” dediği zaman meleklere Adem’e secde edin dediği zaman iblis secde etmediyse C.Hakk ona sormaz “ma meneake ella tescude iz amertuk: sana emrettiğim halde bana secde etmene engel nedir?”(ARAF 12) diye soracak değildir. O zaman iblis diyecek ki; bana emretmedin ki ya rabbi, sen meleklere emrettin. Eğer ayrı bir varlıksa. Halbuki öyle bir şey demiyor. Ben daha hayırlıyım diyor, beni ateşten yarattın onu çamurdan yarattın diyor. Şimdi meleklere Adem’e secde edin emrinden kendisini istisna eden sadece iblis. Peki “fe feseke emri rabbihi”(KEHF 50) ne demek? Yani “men kane minel cinni fe feseka anil rabbihi” AllahTeala meleklere Adem’e secde edin dedi, hepsi secde etti iblis yapmadı. O da cinlerdendi ama rabbinin emrinden çıktı. Şimdi buradan iki şeyi de anlayabilirsiniz. Mesela ben bu ayeti kerimeyi cinler ile meleklerin aynı olduğunun en sağlam delili olarak düşünürken bir çok tefsirde: işte cin başka bir varlıkmıydı? Yoksa,işte bir ayrı kabilenin adımıydı? Şeklinde değişik yorumlar var. Şimdi orada rabbimizin emrinden çıkan sadece iblis ise emre uyanlar da tüm melekler olduğuna göre, bana göre bu ayet iblis ile meleklerin aynı olduğunun çok kesin bir delilidir.

Şimdi ayrıca meleklerin de sorumlu varlıklar olduğu, Allah’a ibadetle görevli oldukları çok sayıda ayette geçmekte. Bütün bunları inşallah bu şeyleri de göreceğiz de şimdi öyle anlaşılıyor ki nasıl insanlar kendi aralarında çeşitli guruplara ayrılıyorlarsa, işte bunlar salih insanlar, bunlar orta halli insanlar, bunlar fasık kimseler, bunlar münafıklar diye nasıl insanlar guruplara ayrılıyorlarsa cinler de o şekilde guruplara ayrılmış. Bir gurubu melek olarak C.Hakk tarafından görevlendirilmiş. Melek kelimesinin anlamı da elçi. Yani AllahTeala’nın meleklere elçilük görevi verdiği yani yeryüzünde bir takım görevlerle görevlendirdiğini de kuranı kerimden öğreniyoruz. Yada başka yerlerden.

Şimdi bugünkü dersimizde konuya genel bir giriş olması açısından cin kelimesinin anlamı üzerinde duracağız. Şimdi “el cennu” yada “el cinnu” “setru şey’i anil hasseti” diyor araplar. Yani “bir şeyi duyu organlarından gizlemek” anlamına geliyor. Mesela “cennehu el leylu” diyorlar “ve ecennehu” diyorlar, “cenne aleyhi” diyorlar. Yani “gece onu gizledi” anlamına. Mesela İbrahim(as) ile ilgili bir ayeti kerimede “fe lem ma cenne aleyhil leylu rea kevkeba” Enam suresindeydi. Burada o ayetin arapçası yazılmamış. Enam suresi 76.ayet. İbrahim(as)’ı gece örttüğü zaman. İşte burada “cin”gece oluyor”, örten şey manasına oluyor. O zaman bir yıldız gördü “kale haza rabbi: dedi ki benim rabbim bu olmalıdır dedi”. Çünkü İbrahim(as)’ın yetiştiği toplumda insanlar gök cisimlerine tapıyorlardı. Yani o gök cisimlerine birer ruhaniyet düşünüyorlar, onu Allah ile kendi aralarına koyuyorlardı. İbrahim(as) da işte buluğa erme yaşlarında bu konuda kendine göre bir araştırma yaptı ve onların ilah olamayacağı kanatine vardı. Bu tamamen kendi araştırmasıdır. Yani her insanın başından buna benzer araştırmalar geçmiştir ve her insan bu tür şeylerden geçtikten sonra gözlemlerden Allah’ın varlığı ve birliği konusunda tam bir kanaate varır. İşte “fe lemma efela kale la uhıbbul afilin: o yıldızın battığını görünce ben batanları sevmem dedi”. Ve onun tanrı olamayacağına karar verdi.

Şimdi evet bu slayt konusunda zayıf olduğumuz için malesef şey yapamadık. Peki getir bakalım yenisini. Bu bayatladı mı?

Şimdi bir de şey var, yani ben bu gayb kelimesiyle de birlikte bunu anlatmak istedim. Çünkü bu kader konusuna girdikten sonra insanların sığınacakları hiç bir şey kalmadı. Bu defa “gayb” kelimesiyle işi karşılamaya çalışıyorlar. Bu vesileyle onu da şey yapmış olalım.

Şimdi bir de “gayb” kelimesi var. Mesela “gayb” kelimesi de aslında cin kelimesiyle çok yakın anlamda olan bir kelimedir. Mesela cin kelimesi sizi örter, siz gecenin karanlığında kaybolursunuz. İşte “gayb” da gözden uzak şey anlamına geliyor. Cin kelimesi bütün duyu organlarından uzak kalan şey için söyleniyor, gayb da işte gözden uzak kalan için söyleniyor ama biraz daha detaya indiğiniz zaman işte insanın bilgisinden uzak olan, bilemeyeceği, göremeyeceği, hissedemeyeceği yani duyu organlarından uzak olan şeyler için de gayb deniyor. Mesela şimdi “gaybetus şemsu” deniyor mesela güneş kayboldu. Biz türkçemizde de aynısını kullanırız. Güneşin battığına ne deriz? Güneş kayboldu deriz. Yani gözden uzaklaştı manasına. Ya bu adam nereye gitti kayboldu. Mesela işte Neml suresinde de geçiyor. 27. Sure 20. Ayette. Süleyman(as)’ın hani kuşlardan orduları vardı. Kuşlardan olan orduları denetledi. “Maliye la eral hudhude em kane minel gaibin” diyor. Ben Hüdhüd’ü göremiyorum, o nerede? Yoksa kayıp mı oldu. Biz de türkçede aynısını kullanırız. “Ya bu adam nereye kayboldu!” deriz değil mi? Yani arapçada olanın aynısı türkçede de var. Şimdi bilinmeyen şeye de gayb denir. Niye ben buradan oraya geldim? Çünkü biraz sonra cinlerle ilgili olarak da onu şey yapacağız. Mesela Bakara suresindeki meleklerin Adem(as)’a secdsiyle ilgili ayeti kerimede AllahTeala Adem(as)’a bütün isimleri öğretiyor. Öğrettikten sonra meleklere diyor ki; şunların isimlerini bana söyleyin bakalım diyor. Eşyanın bilgisini. “Kalu subhaneke la ilme lena illa ma allemtena inneke entel alimul hakim: dediler ki; biz sana boyun eğeriz, bizim bilgimiz olmaz. Sen biz ne öğrettiysen onu biliriz”(BAKARA 32) . Yani bilmediğimiz şey nedir bizim için? Gaybdır. Hepimiz aynı şeyiz. Yani o bana gayb, ben onu bilmiyorum. Peki falan adam nereye kayboldu dediğiniz zaman, o adam yok mu? Yada henüz doğmamış bir çocuk: ya bu nereye gitti denir mi? Şimdi buradan hemen şeye geçmeye çalışıyorlar: kader konusunsa insanlar yani illa da cebriyeci olmak için böyle çırpınıp duruyorlar. Ondan sonra diyorsunuz ki; sen cebriyecimisin? Hayır asla! İşte AllahTeala olacakları bilir! Yani imtihanla ilgili olarak. Kendisi bilmediğini söylüyor. Sen bakma , aslında falan filan.. O kelimenin manası öyle değildir. Yani ayeti kerimeleri evirip çevirip kendi o kötü arzularına uydurarak akide konusunda insanları bir hale getiriyorlar.

Şimdi AllahTeala Adem(as)’a ne dedi? “Kale ya Ademu en’bihum bi esmaihim: Adem(as)’a dedi ki; ey adem! Onlara şunların isimlerini haber ver dedi. “En’bihum bi esmaihim fe lem ma enbeehum bi esmaihim: ne zaman onlara isimlerini haber verdi”(BAKARA 33) ki buradaki “hum” zamiri akıllı varlıklar için kullanılır, bu konuyu biz ayrıntılı olarak anlatmıştık sohbetlerimizde. Yani eşyanın kendisi değil, eşyanın şu taştır, şu ağaçtır kısmı değil. Bunlar neye yaradığı Adem(as)’a öğretilmişti. Mesela insanlar eğer eşyanın neye yaradığını bilmeselerdi ne bu mikrofonu icade edebilirdi ne de bu bilgisayarı ne de şu dağdaki ağaçlar bir mobilya haline  gelebilirdi. İşte yeryüzünde meleklerin kurduğu bir medeniyetten bahsediliyor mu? Yada cinlein kurduğu bir medeniyet var mı? Hiç öyle bir şey duydunuz mu şimdiye kadar? Ama insanların kurduğu medeniyetler var. İşte böyle efendim dağlarda ağaç kovuklarında, şurada, burada yaşarlar deniyor cinler için ama insanlar oralarda yaşamaz. İnsanlar işte böyle binalar içerisinde yaşar. İnsanlar bilim üretirler, insanlar medeniyet üretirler ve insanlar geliştirirler her şeyi. Bunun ilk kaynağı da Adem(as)’dır. AllahTeala Adem(as)’a bu eşyanın bilgisini öğretmiştir. Eşyanın bilgisini öğretmiştir AllahTeala Adem(as)’a. Dolayısıyla işte bu farktan dolayı AllahTeala Adem’e secde edin demiştir. İşte “fe lemma enbeuhum esmaihim”ne zaman ki onlara o eşyanın isimlerini yani onlardaki bilgiyi Adem(as) haber verdi, “kele e lem ekul lekum inni a’lemu gaybes semavati vel ard: dedi ki; ben size dememişmiydim, ben göklerin ve yerin gaybını bilirim” işte buradaki göklerin ve yerin gaybı kelimesini hemen “ben size dememişmiydim ben olacakları bilirim”(BAKARA 33) diye anlamlandırıyorlar. Hakikaten insanların Allah’ın ayetlerini kendilerine uydurma konusundaki gayretlerine hayret etmemek mümkün değil. Yani cehenneme gitmek için bu kadar yarışa gerek yok. Gidiyorsan sadece sen git. Niye başkadını arkana katıyorsun kardeşim. İlla bir çok kimseyi de saptıracak cehennemde yanlız kalmamak için. Allah’ın ayetleri ona uymak için indirilmiştir, kendinize uydurmak için değil. İşte bak burada ne diyor AllahTeala: “fe lemma enbeehum bi esmaihim”, kale ya Ademu enbi’hum bi esmaihim, kale e lem ekul lekum inni a’lemu gaybes semavati vel ard: göklerin ve yerin gaybını ben bilirim dememişmiydim”. İşte o göklerde ve yerde olan ama bilmediği şey gayb oluyor. Meleklere göre gayb olan Adem’e ne oluyor? Gayb olmuyor, artık ilim oluyor. Ondan sonra diyor ki; “ve a’lemu ma tubdune ve ma kuntum tektumun: sizin ortaya koyduğunudu da biliyorum”(BAKARA 33). Açıkça bir şey söylüyorsunuz ama içinizde de söylemedikleriniz var. Yani sizin gaybınızı da bilir. Yani sizin de gaybınız var. Yani sizin kimseye göstermediğiniz bir takım bilgiler var. O da sizin gaybınızdır. Onun için herkezin kendi içinde bir gaybı vardır. Onu melekler de bilmez. Melekler ağızımızdan laf çıktığı zaman anlar. O kalbimizdeki o gaybı AllahTeala bilir. Biz onun için insanlar hakkında hep iyi düşünürüz ama gerçeğini sadece C.Hakk bilir. İşte bu sebeple gayb kelimesi de aynen cin kelimesi gibi duyu organlarından tamamen uzak olan şeyler için kullanılır. Şimdi burada çok önemli bir husus var: yani insan-melek ilişkisinde. Bakın o bilgiden dolayı melekler Adem(as)’a secde etmişler. O bilgi insana verilmiştir. Şimdi kuranı kerimde, inşallah önümüzdeki haftalardaki derslerde bununla ilgili ayrıntılı ayetleri okuyacağız. Kuranı kerimde hiç bir ayette meleklerden nebi gönderildiğine dair ifade yoktur. Ama meleklerden resul gönderildiğine dair ifade vardır. Nebi ile resulün farkı ne? Nebi kendisine kitap inendir. Resul o inmiş kitabı tebliğ edendir. Onun için her nebi mutlaka resul olmak zorundadır ama her resul nebi değildir. Geleneğin tam tersine bu. Malesef işte gelenek de kuranı kerime göre oluşmadığı için bu çok ciddi bir sıkıntı oluşturuyor. Mesla gelenek İsmail(as)’a ne der? Ne diyor? Nebi derler, resul demezler değil mi? Demezler. Ama kuranı kerim ne diyor: “vezkuru fi-kitabi İsmaile innehu ev kane sadıkal vaadi vekane resulen nebiyya”(MERYEM 54) o “sadıkal vaad” dedi, sözünde duran bir kişiydi İsmail(as). O nebi ve resul idi. Şimdi mesela gelenekte şu da tartışılmıştır: hakikaten hayret ediyorum. Efendim kurban edilen İsmail’miydi, İsmak’mıydı. “Seteciduni inşaallahu mines sabirin”(SAFFAT 37( diyen kim? İşte “sadıkal vaad”(MERYEM 54) olan kim ise o! Yani işte seni rüyamda kurban ederken görüyorum dedi İbrahim(as). Hangi çocuğuna dediği orada belirtilmiyor. Ama diğer ayetle, ayetleri tek tek alırsanız işin içinden çıkamazsınız. Malesef gelenek o şekilde oluşmuştur. Ayetleri tek tek alırlar. Bu olmaz. Allah’ın asla kabul etmediği bir yöntemdir. İşte orada benim sözümde durduğumu, sadık olduğumu göreceksin diyor. Burada ne diyor AllahTeala: “ve kane sadıkal vaad: sözünde duran birisiydi”(MERYEM 54) diyor. Buyur! Kim kurbanlıkmış? İsmail (as). Şimdi burada yani şunu da gördük: yani demek ki  her nebi resuldür. İsmail(as) nebi. Niye resul? Çünkü Allah’ın kitabını tebliğ etmesi lazım. Hadi ben nebiyinim! Peki ne anlatacaksın? Anlatacak bir şey yok. Öyle nebi olunur mu? Nebiysen sana bir kitap indirilmiş olur yada verilmiş olur. Ama sen onu mutlaka tebliğ etmek zorundasın. İşte o zaman da resul olursun. Meleklerle ilgili hiç böyle bir ifade yok. Ama meleklerin Allah’ın indirmiş olduğu kitaplara uyduğuna dair dökümler var, onu inşallah daha sonraki derslerimizde şey yapacağız. Şu anda anlatırsam yerine oturmaz. Çünkü onun önünde bir çok bilgileri bilmek lazım yoksa hemen anlaşılmaz. Şimdi göklerde ve yerdeki bütün gaybları AllahTeala bilir. Ama Allah’tan başka bütün gaybları bilen yoktur. Az önce söyledim, medeniyet kuran sadce insanlardır. Onun için melekler Adem(as)’a secde etmişlerdir. İnsanlar esas olduğu için insanlara inen kitaplara onlar da inanmak zorunda. İnsanlara gelen nebilere onlar da inanmak zorundadırlar. Yerüzüne gelmiş en bilgili insan da Adem(as)’dır. Mesela biz bugün Nuh(as)’ın gemisini hayal edemediğimiz için kuranı kerimde bütün dünyayı kapsadığı söylenen Nuh tufanını bir sel baskını diye anlatmaya çalışan kimseler var. Niye? Efendim öyle bir gemi olmaz diyorlar. Tabi sana göre olmaz. Sana göre birinci kat semaya bile çıkamazsın. En fazla gittiğin neresi? İşte Mars’a şey gönderildi diyorlar. Halbuki Nuh(as) kendi ümmetine ne demişti? “Elemterav keyfe halakallahu seb’a semavatin tıbaka”. Nuh suresinde. “Görmediniz mi Allah yedi göğü nasıl tabaka tabaka yaratmıştır”(NUH 15). Biz daha yedi göğü bırakın dünyamızın farkında değiliz. Bakın güneş uzayı aydınlatmıyor dünyayı aydınlatıyor. Niye acaba dünyayı aydınlatıyor da uzayı aydınlatmıyor? Daha bunun farkında değiliz. Yani daha işin elif-basında bile değiliz. Ama Nuh(as)’da öyle bilgi vardır. Tabi yıldızlarla ilgili geniş bilgi olursa çok daha büyük gemileri hareket ettirebilirsiniz. Çünkü gemilerin hareketinin yıldızlarla yakın ilişkisi var. Yani onun rotasını belirleme, gidiş-geliş falan açısından. Şimdi bakın mesela bir insanın kalbi nedir? Onun gaybıdır, az önce okuduk ya ayette. Arapçada kalbe “cenan” deniyor. Şimdi bak mesela soldaki resimde kalbi göremiyorsunuz. Sağdaki resim sadece görülsün diye yapılıyor. Görülmediği için “cenan” deniyor. Kalp de insanın gaybıdır. Evet mesela ayeti kerimede vardır. “Ellezine yahşevna rabbehum bil gaybi” kendi gaybında “bil gaybi” “fi gaybihim” yani elif-lam.  Arapçada elif-lam “muzafilleyh”den “gıaz” olabilir. “El gayb” kendi gaybına verilecek şeydir. Yani “ellezine yahşevna rabbehum bil gaybihim”(ENBİYA 49) “ellezine kane haşyetum fi gaybihim” demek lazım burada. Yani Allah’tan içten korkanlar. Kalpten korkanlar. Şimdi bunu tutup, bakın bu ilişkileri niye anlatıyorum, şundan dolayı anlatıyorum: şimdi kelimeler üzerinde ayetlerle birlikte çalışmadığınız zaman ne deniyor: kimsenin olmadığı yerde Allah’tan korkan. Ya sen ne biliyorsun Allah’tan korktuğunu ki? Esas herkesin olduğu yerde Allah’tan korkmak zordur. Kimsenin olmadığı yerde Allah’tan korkmak çok kolaydır. Çünkü hava atacağın kimse yok ki. Gösteriş yapacağın kimse yok. İnsanlar ne zaman yoldan çıkarlar? Ne zaman dünya menfaatlerini öne alırlarsa o zaman. Kimsenin olmadığı yerde adam dünya menfastlerini ne.. hırsızlık yaparsa başka, o istisnai durumlar. Ama herkesin sizi ayıpladığı bir noktada ben Allah’ın emirlerinden asla taviz vermem diyebiliyormusun? İşte gaybında Allah’tan korkan o dur. “Ellezine yahşevna rabbehum bil gayb”. “Men haşiyer rahmane bil gayb”(KAF 33) yani o Allah korkusunu içinde saklayan. Bakın o kalp ile “cenan” aynı anlamda kullanılıyor. Cin! Biz cin kelimesi kullanıldığı zaman sadece tek bir anlam üzerinde duruyoruz. Mesela şimdi müslüman kim? Gayba inanan! Ohh ne güzel. Yani müslüman kim: aptalın teki demektir afedersiniz. Çünkü onların anlattığı manada iman olmaz. Gayba inanırız değil, imanımız gaybdadır. Yani bilmediğimiz, görmediğimiz şeye nasıl inanacağız? Sen eşhedü diyorsun. Nasıl eşhedü diyorsun? Ben şahidim diyorsun. C.Hakk ne diyor: “li yehlike men heleke an beyyinetin ve yahya men hayye beyyineh”(ENFAL 42) diyor. Yaşayan açık net delil ile yaşasın, ölen de açın ve net delille ölsün. O zaman “ellezine yu’minune bil gayb”(BAKARA 3) ne demek? Şimdi arapça bilenler vardır. Yani “ellezine yu’minune bil gayb” “ellezine yudhilune imanehum fi gaybihim” demektir. “Fi kulubihim” demektir. Şimdi “el gayb” tabi arapça bakımından da açıklamak zorundayız, “muzafun ileyh”den “ilgaz” yaparsanız “gayb”ı: kendi gaybı kendisinindir. Az önce içinizde gizlediğinizi de bilirim dedi ya AllahTeala meleklere. Biz şimdilik cin demeyelim, melek diyelimde ortaya çıkacak nasıl olsa. Şimdi “yu’minune bil gayb” de, yani “yudhilune imanuhum fi gaybihim”dir. Bak mesela Hucurat suresinde yani imanı kalbine girmiş kişi demektir. Onun için o arkasında, mesela o ayetlerin devamında der ki; “ve minen nasi men yekulu  amenna billahi ve bil yevmil ahiri ve ma hum bil mu’minin” insanların içerisinde Allah ve ahiret gününe inandım diyenler vardı ama inanmazlar”(BAKARA 8) niye? Dille olmuyor çünkü. Kalpten olması lazım. Dille olsa tamam. Mesela hıristiyanlıkla bizim aramızdaki temel farklardan birisi budur. Onlar vaftiz ederler, tamam sen hıristiyan oldun. Kayda da geçerler. Ondan sonra adam bir daha da kiliseye uğramaz, kilisenin aleyhinde de konuşur. Yok bizim kaydımıza geçtin ya müminsin. Sani kendileri Allah olmuş haşa. Ama bakın mesla Hucurat’da C.Hakk ne diyor: “kaketil a’rabu amenna kul lem tu’minu ve lakin kulu eslemna” çöl bedevileri inandık dediler. Deki inanmadınız, siz teslim olduk deyin. Müslümanlara teslim oldunuz. Müslümanların korumadı altına girdiniz. “Ve lemma yedhulil imanu fi kulubikum: bahsettiğiniz iman kalbinize girmedi”(HUCURAT 14). İşte “ellezine yu’minune bil gaybi” o dur. “Yudhuline imanuhum fi gaybihim”. Yani kalpten, içten inanan kimseler manasınadır. Mesela onun için AllahTeala Resulullah(sav)’e şöle diyor; “inneke la tehti men ahtabte: ya Muhammed sen sevdin diye bir adamı yola gelmiş kabul edemezsin” sen dış tarafına bakarsın. Namaz kıkıyor, oruç tutuyor, oruç tuttuğunu söylüyor. Yani inanmayan oruç tutmaz da oruç tuttuğunu söyler ama namaz kılar. Çünkü o gödüken bir davranıştır. Ya Muhammed diyor, sen sevdiğini, istediğin kişiyi mümin olarak kabul edemezsin diyor. “Ve lakinnallahe yehdi men yeşa: ama AllahTeala imanı tercih edenin hidayetine karar verir”.”Ve huve a’lemu bil muhtedin: muhtedileri o bilir”(KASAS 56). Niye? Çünkü iman kimin kalbindedir kimin değildir en iyi bilen Allah’tır. Sen tahmin yürütürsün. İşte burada ondan dolayı da AllahTeala demiştir ki yani siz müslümanca selam veren bir kişiye sen müslüman değilsin deme. Siz onu bilemezsiniz ki. Siz dış tarafa bakarsınız tamam. Müslümansa müslümansın. Aksini söyleme imkanımız yok.

Şimdi mesela bir de cin şeyinden kalkan vardır. Mesela burada arkadaşlarımız üç tane kalkan resmi şey yapmışlar. Kalkanları biliyorsunuz, insanı örter ve korur. Ona da araplar “cünne” diyorlar. Evet, “el mecenne” deniyor. Ayeti kerimede var:”ittehazu imanehum cünneten: yeminlerini kendilerine kalkan edindiler” diye. Hadisi şerifte vardı;”essıyamu cünnetun: oruç kalkandır insanı korur” diye. Yani gene o cin kelimesinin kavranması için. Şimdi bir de cennet kelimesi vardır aynı kökten. Bu cennet dünyada da vardır ahirette de vardır. Şimdi onun için Adem(as)’ın cenneti: cennet dediniz mi türkçede hemen ahiretteki cennet akla gelir. Çünkü cennet kelimesi türkçe olmadığı için, yani arapçadan bizim türkçeye geçmiş bir kelimedir. Ama araplar her türlü bahçeye cennet derler. Yani ağaçlık olacak, ağaçları toprağı örtecek. Yani ortü onu cennet galine getiriyor. Mesla Sebe suresinde “le kad kane li sebe in fi meskenihim ayeh: sebenin kendi bulundukları yerde onlar için bir ayet vardı” bir ibret, belge vardı. “Cennetani an yeminin ve şimal: sağda ve solda iki tane cennet”(SEBE 15). Bu da işte ortadan yol giden iki tane cennet bu, sağda ve solda. Mesela bir başka ayette isyankar olan kişinin bahçesinin nasıl yandığını ifade ediyor onların iki bahçesine karşı, işte “beddennehum bi cenneteyhim cenneteyni zevata ukulin hamtin”(SEBE 16) yani onların bahçelerine karşılık iki tane böyle bahçe verdik, o güzel bahçeler yerine böyle tadı güzel olmayan yiyecekleri olan bahçeler verdik diyor isyankarlıklarından dolayı. Yani demek ki bu cennet kelimesi dünyadaki bahçeye de kullanılıyor. Ahiretteki bahçeye de cennet deniyor. Zaten ahiretti biz dünyadaki şeyleri görmezsek ahireti hayal edemeyiz ki. Bildiğimiz şeylerden hareketle ancak onu düşünebiliriz. Ondan dolayı oradaki de öyle. Peki niye bahçeye cennet deniyor tekrar söyleyeyim: çünkü toprağın üstünü bitkileri örtüyor. İşin temelinde örtmek vardır. İşte mesela şey manasına da kullanılıyor, diyorlar ki; işte kendisini bizden örttüğü için de deniyor. Yani göremediğimiz için de oraya cennet denir şeklinde yorumlayanlar da var. Yani “fe la ta’lemu nefsun: hiç kimse bilmez”, “ma uhfiye lehum min kurreti a’yun: onlar için neler gizlenmiş”(SECDE 17) gözleri parlatacak neler gizlenmiş hiç kimse bilmez. İşte gizli olduğu için de ona cennet deniyor. Yani biz ahiretteki cenneti de ancak dünyadaki cenneti bilerek hayal edebiliriz. İşte Adem(as)’ın cenneti de böyle bir yerdi. Bir bahçeydi yani. Şimdi mesela “cenin” kelimesini hepimiz kullanırız. Aynı kökten. Ana rahmindeki cenin. Evet mesela “ve iz entum ecinnetun fi butuni ummehatikum: annelerinizin karnında cenin halinde bulunduğunuz zamanlar”(NECM 53).

Şimdi bütün bunlar neyi gösteriyor: “cin” kelimesi nedenmiş? Yani o varlıkların ayrı bir şeyi olduğundan değil. Biz göremediğimiz içindir. Başka şeyden dolayı değil yani. Mesela kabire de “cenin” deniyor. Yani ana rahminde nasıl çocuk örtülüyorsa öldüğümüz zaman da kabir bizi örtüyor işte. Ama bu defa örten manasına cenin kullanılıyor. Yani örtülen manasına değil de örten manasına kullanılıyor.

Evet şimdi, cin kelimesi de iki şekilde kullanılıyor. Birisi bütün ruhani varlıklar için kullanılan “cin”. Mesela işte hayal ettiğiniz, hayali, işte melek ve cin gibi gerçek varlığı olsun ister olmasın insanların hayal ettiği tüm varlıklar için de “cin” kelimesi kullanılır. Onun için insanlar mesela şey yapar: yetiş ya Abdulkadir Geylani dedim yetişti benim işimi gördü falan. Ölmüş bir adam seni nereden duyacak. Seni duysa bile burada yanında olan adamdan yardım istiyorsun kılını kıpırdatmıyor. Yani hakikaten insanlar böyle. Ama ne oluyor: kendisine göre hayal ediyor, hayalinde bir varlık canlandırıyor. Eğer problemi çözülmüşse o yaptı. Tabiki elbette bir gün bir problemi çözülecek. Mesela Eyüp Sultan’a gidiyor, yüz tane çocuk gidiyorsa iki tanesi kazanıyor. Diyor ki Eyüp Sultan’a gittim de kazandım. Gitmeseydin kayıp mı edecektin? Yani illa bir tarafa şey yapacak. Gittim diyor ev sahibi oldum. E peki gitmeyen dünya kadar adam var. Diyor ki işte falanca yere gittik. Eee? Kötürüm olarak gittik diyor, işte Adana’nın bilmem neresindeki bir yatıra. O yatırda dua ettik. Yürüyerek geldik diyor. Öyle bir şey olsa oraya dünyanın en büyük tesisleri yapılır deği mi? Yani müthiş bir turizm çeker. Kötürümler gelir yürüyerek giderler. Yani niye yalan söylüyorsunuz kardeşim. İşte bunlar ruhaniler. Kendi hayallerini tanrılaştırarak tapan insanlar. Hayallerine tapan insanlar. Şimdi işte bu hayallerden birisi de cinler oluyor. Bak şimdi arapları biliyorsunuz. Araplar meleklere taptıklarını söylüyorlardı. Onu biz şeyde görüyoruz. Mesela 53.sureyi açalım oradan 19.ayetten itibaren. “E fe reeytumul late vel uzza”(19) diyor. Lat, Uzza arapların taptıkları iki büyük tanrıları. “Ve menates salitesel uhra: ve üçüncüsü olan Menat”(20). Diğer üçüncüsü olan Menat. “E lekumuz zekeru ve lehul unsa: erkekler sizin de dişiler Allah’ın mı?”(21). Yani şimdi araplar biliyorsunuz kızları olduğu zaman çok üzülürlerdi. Ama Allah’ın kızları diyorlardı meleklere. Ve onları kendilerine tanrı yapıyorlardı. “Tilke izen kısmetun diza: o zaman bu haksız bir paylaşmadır”(22). Yani iyileri siz kendinize alıyorsunuz beğenmediklerinizi C.Hakka mal ediyorsunuz. Bak “in hiye illa esmaun semmeytumuha entum ve abaukum: bunlar sizin adlandırdığınız şeylerdir. Babalarınız da böyle yapmıştır”. Bunlar ne Allah’ın kızıdır ne melektir ne şudur ne budur. Sizin kendi hayallerinizdir. “Ma enzelallahu biha min sultan: Allah bu konuda herhangi bir belge de indirmemiştir”. “İn yettebiune illez ve zanne ve ma tehvel enfus: işte bunlar zanlarına ve canlarının çektiği, hoşlandıkları şeylere uyuyorlar”(23). Yani tanrısını kendisi yapıyor kendisi tapıyor. E tabi şimdi mesela Lat dedikleri orada bir put. Menat dedikleri put. Uzza dedikleri put. Ama arapların hiç birisi o taşlara tapmıyor. Mesela bugün Türkiye’de biliyorsunuz resmi bayramlarda Atatürk’ün büstünün karşısında saygı duruşu yapılır. Orada saygı duruşunda bulunanlardan hangisi o büste saygıda bulunuyor? Ben o büste saygı duyduğum için karşısında duruyorum diyen var mı? O büstün temsil ettiği Atatürk’ün manevi kişiliği. Onun için onun manevi kişiliğinin önünde saygı duyduk deniyor. Aynı şekilde o şeyler, bu da asla tasvip edilecek bir şey değildir bunu da söylemiş olalım. Yani bunlar çok yanlış şeylerdir. Evet oradan bir şey isteyen yok, ibadet eden pek gödükmüyor bu güne kadar ama ikinci adım o dur. Başlangıçta böyle başlamıştır Huh(as)’ın zamanındaki putlar. Önce büyük ve saygın insanların resimlerini bulundurmuşlar. Arkadan gelen kişiler babalarımız buna saygı duyar demişler, başlamışlar onun ruhaniyetinden istekte bulunmaya. Şimdi de biliyorsunuz Atatürk’ten bir sürü istekte bulnanlar artık ortaya çıktı. Yani bir kaç adım sonra o tanrılaştırılıyor. Onun için bunlara asla müsade etmemek lazım.

Evet şimdi, burada diyor ki AllahTeala “le kad caehum min rabbihümul huda”(NECM 23) işte rablerinden kendilerine doğruyu gösteren şey gelmiştir. Mekkeliler de o putlara asla tapmamışlardı. Yeryüzünde ağaca, taşa tapan bir tek insan çıkmaz. Peki o ağaçta ve taşta bir ruhaniyeti hayal ediyorlar ve o ruhaniyete tapıyorlar. Mekkeliler Allah’ın kızları diyerek meleklere tapıyorlardı. Allah ile kendi aralarına melekleri koyuyorlardı. Mesela bugün hıristiyanlar da Allah’ın oğlu diyerek ne yaparlar? Allah ile kendi aralarına İsa(as)’ı koyarlar. Bir çon yerde de Allah’ın dostları denerek işte Allah’ın evliyası diye bir takım şeylere taparlar. İşte bu araya konanların tamamına C.Hakk şeytanlar diyor. Yani insanları yoldan çıkaran şeylerdir. İşter hayali varlıklar olsun ister gerçekten şeytan olsun ister insanları aldatan hayali varlıklar olsun. İşte bu hayali varlıklara da cin denir. Zaten onun hayali varlıklar olduğunu bu ayet söylüyor. Ben tekrar dikkatinizi çekeyim oradan. Enes Hoca burada mı? Gelmedi mi? Haa oradasın. Tamam. Bak şimdi esas bu ayeti kerime o sen dün şey yapıyordun ya, “cin”in ne demek olduğunu bu ayet açıklıyor. Diyor ki, yani siz böyle diyorsunuz ama bunlar melekler falan değil. Yani mesela “el lat” Allah’ın müennesi, El Lat müennes. Yani Cemil, babasının adı Cemil kızının adı Cemile oluyor değil mi? Onun gibi yani. İşte El Uzza: Elaziz’in müennesi. Allah’ın Aziz sıfatı. Ondan sonra Elmenat El Mennan’ın müennesi. O da C.Hakkın sıfatı. Aynen Cemil- Cemile, Hüsnü- Hüsnüye, işte Fikri- Fikriye gibi şeyler. İşte burada AllahTeala diyor ki; siz böyle isimler veriyorsunuz, melekler diyorsunuz, ona taptığınızı söylüyorsunuz. Asla siz meleklere, şuna, buna taptığınız yok. Çünkü melek gelsede ne yapıyorsunuz dese hemen kovarlar yanlarından. Yani bugün mesela ben şuna kesin inanıyorum İsa(as) gerçekten gelse bu hıristiyanlara dese ki ya ne tapıyorsunuz? Kesinlikle öldürürler. Resulullah bugün gelse gerçekten bugün Resulullah gelse kuranı kerime uyun dese kendine müslüman diyenlerin %90’dan fazlasının onu kesinlikle reddedeceğine ben inanıyorum. İşte burada AllahTeala diyor ki; “in hiye illa esmaun semmeytumuha entum ve abaukum: bunlar sizin ve babalarınızın isimlendirdiği şeyler” hayali varlıklar. Yani işte cin. O da cin oluyor. Kendinize göre bir ruhaniyet hayal ediyorsunuz. “Ve ma tehvel enfus: ve canlarıbın çektiği hoşunuza gittiği şey”(NECM 23). Çünkü ona siz istediğiniz gibi rol yüklüyorsunuz. Mesela şimdi kilise ne diyor? İsa’nın ruhaniyeti diyor, bu kilisededir. E güzel, peki. Bu aslında bir şey değil, ikinci adım önemli. Kilise onu temsil eder. Şimdi İsa Allah’ın oğlu. Allah emekli olmuş bütün yetkilerini oğluna bırakmış. Dükkanın anahtarı onda. Çünkü gökte ve yerde bütün yetkiler bana verilmiştir dedirtiyorlar ya şeyde, anahtar onda. E peki İsa da kilise de. Yetkiyi kime vermiş? Kiliseye vermiş. O zaman Allah kim oluyor. Aslında İsa falan değil. Kilise oluyor Allah. Kilise Allah olduğu için hem şunu derler: Allah’tan başka kimse günahları affedemez derler. E peki siz nasıl günah çıkartıyorsunuz? İşte kendilerine verilen yetki sebebiyle. Peki nasıl insanları dine kabul ediyorsunuz? Nasıl dinden çıkarıyorsunuz? Evet işte bu ne İsa(as)’ın kabul edebileceği, söyleyebileceği herhangi bir sözdür ne de herhangi bir dinin kabul edeceği şeydir. Ama böyle bir yapı oluşturulmuş, o yapı sebebiyle insanların inançları sömürülüyor. Çünkü herkeste bir inanç vardır. İşte bu bir hayali şeydir. İşte ruhaniyet denen bu. Onun ruhaniyetine sığındım denir. Öyle bir şey var mı? Yok. O zaman sen hayallerine sığınıyorsun. İşte burada da aynı şey ahirette melekler tarafından söylenecek. “Ve yevme yahşuruhum cemia” Sebe suresinin 40 ve 41.ayetleri. “Ve yevme yahşuruhum cemian: AllahTeala onları hep bir araya topladığı günde”,”summe yekulu lil melaiketi: sonra meleklere şöyle diyecektir”,”e haulai iyyakum kanu ya’budun: bunlar size mi tapıyorlardı?”(SEBE 40).”Mesela AllahTeala İsa(as)’a sorsa bunlar sana mı tapıyorlardı diye, ne diyecek? Kendi hayallerine tapıyorlardı diyecek. Ama ahirette C.Hakk İsa(as)’a sen dedin mi ki beni ve annemi ilah edinin diyor. Çünkü İsa(as)’a öyle bir ithamda bulunuluyor. Dolayısıyla İsa(as) ondan sorumlu olduğu için ona o soru soruluyor. Bunlar sana mı tapıyorlardı diye C.Hakk sormaz. Çünkü İsa(as)’ın vefatından sonra bu işler olmuş. Vefatından sonra da herhangi bir şeyden haberdar olması mümkün değil İsa(as)’ın. Ama melekler öyle değil. Onun için C.Hakk “ve yevme yahşuruhum cemian: onların hepsini bir araya topladığı gün”,”summe yekulu lil melaiketi: meleklere şöyle der”,”e haulai eyyakum ya’budun: bunlar size mi tapıyorlardı?”(SEBE 40). “Kalu subhaneke: melekler diyecek ki; ya Rabbi biz sana boyun eğeriz”,”ente veliyyuna min dunihim: onlar değil bizim velimiz sensin ya Rabbi”,”bel kanu ya’budunel cinn: onlar cinlere ibadet ediyorlardı”. Yani cin derken bizim cin kelimesinden anladığımız şey değil. O da olabilir. Ama kendi hayallerinde düşündükleri şeylere tapıyorlardı. Hayallerine tapıyorlardı. Bu hatal ruhaniler kelimesiyle ifade edilince hep anlaşılıyor. Yani aslında onların dedikleri gibi varlığın olup olmaması hiç önemli değil. Böyle bir şeyi hayal edip tapıyorlar. “Ekseruhum bihim mu’minun: onların çoğu o cinlere(yani hayallerine) inanıyorlardı”(SEBE 41). Çünkü öbür ayette de ne dedi; böyle bir şey yok. Sizin boşuna adlandırdığınız şeylerdir. Yani aksi takdirde siz şeytana tapıyordunuz derdi C.Hakk o ayette. Yani burası çok mühim. Belki yani “ya’budunel cinn” bizim geleneksel anlamda anladığımız cinleri düşünürsünüz şeytana tapıyorlar dersiniz. Değil o. Çünkü bu ayeti kerime onun ne olduğunu anlatıyor. Bu sizin adlandırdığınız şeylerdir. Gerçeği olmayan ama hayal ettiğiniz şeylerdir diyor. Evet şimdi o araya koydukları her şeye C.Hakk şeytan diyor bir başka ayette de. Mesela Araf suresinin 30.ayetinde diyor ki; “ferikan hada ve ferikan hakka aleyhumud dalale: AllahTeala bir gurubunu kendi yoluna kabul etti, bir gurup da sapıklığı haketti”. Peki sapıklığı hakedenler kimler? “İnnehumuttehazuş şeyatine evliyae min dunillah: onlar Allah ile kendi aralarında şeytanı evliya edindiler”. Şimdi bu “dun” kelimesi çok enteresan bir kelime. İngilizlerin “dawn” kelimesine çok benziyor. Yani Allah yukarıda insan aşağıda, arada bir şey. Peki şeytan niye şeytan? Çünkü Allah’a giden yolun üzerinde oturan şeytandır. Onlara bu hayallerine taptırmayı şeytan sağlamıştır. Zaten Allah’tan o konuda izin aldığı için “la ak’udenne lehum sıratekel mustakim”(ARAF 16) demiştir. Yani bu hayali varlıkları onlara cazip gösteren, onlara tanrılaştıran şeytan olduğu için orada işin gerçeği o, öbürleri hayalleri. Gerçeği şeytanın kendi. Şeytan bana tapın demez. Çünkü kimsenin ona tapmayacağını bilir. Gerçi bazı yerlerde var. İşte bizim güneydoğuda şeytanı tanrılaştıran insanlar var ama onların sayısı çok azdır. Yani şeyde mesela hatırlayın Adem(as)’a gel de benin sözüme uy demedi hiç bir zaman için. Önüne çok cazio teklifler çıkardı, çok hoşuna giden şeyler çıkardı. Şimdi Adem(as) C.Hakk tarafından bilgiyle donatılmış, bulunduğu yer mükemmel bir yer, ne çek var, ne senet var, ne kredi kartı var, ne ödeme derdi var, ne fatura var, hiç bir şey yok yani. Efendim kira derdi de yok, trafik yok, hiçbir şey yok yani. Bütün istekleri yerinde. E orada kendisine rakip olacak hiç bir şey kalmamış. Melekler de ona secde etmiş. E ne kaldı geriye? İnsanın bitmez tükenmez bir arzusu vardır. Yani siz ne kadar zenginleşseniz gönlünüz o kadar fakirleşir. Tam bir ters ilişki vardır. Şimdi Adem(as)’a, İblis çünkü o “mele-i ala”da insanların özelliklerini gayet iyi öğrenmiş çok iyi biliyor. Onun için neden etkilendiklerini de iyi biliyor. Diyor ki; bak sana diyor ölümsüzlük ağacını göstereyim mi? Ne bekler: ölmemek. E şimdi ölümlü bir dünyada. Ölmemek ister. Ya kardeşim Allah burada “fi ha tahyevna fiha temutune ve min ha tuhracun”(ARAF 25) diyor: orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan tekrar çıkarılacaksınız. Yok o ağaçtan yedimmi ölmeyecekmiş! Allah’ın vermediğini ağaç mı verecek? Ama çok cadio bir şey. Bana uyun demiyor. Ondan sonra da diyor ki; yok olmayacak bir saltanat da göstereyim mi? Ondan sonra da yemin ediyor: vallahi ben sizin iyiliğinizi istiyorum. Yalan yok hilaf yok. Yalan yok hilaf yok diyor evet. Bizim Teo Pervan varya Erzurum’da. Churchıll ile İsmet İnönü kumar oynuyormuş. İsmet İnönü kaybetmiş. Demiş Türkiye’yi koyuyorum ama Teo Pervan’in evi hariç. Churchıll demiş ki; gerisini ne edecağam ki demiş Teo Pervan’ın evi olmadıktan sonra. Kendisini böyle anlatıyor yani. Onun için yalan yok hilaf yok yani. Yemin ediyor İblis. Şimdi akıllı davranılırsa hiç kimse İblis’e uymaz, hiç kimse ama. Ondan dolayı AllahTeala diyor ki “ve yec’alur ricse ellezine la ya’kilun: Allah aklını kullanmayanlar üstüne pisliği yağdırır”(YUNUS 100) diyor. İşte Adem(as) gibi o kadar büyük bilgiye sahip olan duygusallaştığı an kaybediyor. Öğretmeni kim? AllahTeala! İmkanlar?  Hiç kimsenin hayal edemeyeceği kadar imkanları var ama duygusallaştığında kaybeder. Hepimiz için bu tehlike duruyor. Çok dikkatli olmamız lazım. İşte burada bunlar cinlere tapardı derken hayallerine tapar. Bak şeytanlara tapardı demiyor, cinlere tapardı diyor. Ama öbür ayette asıl şeytanlar diyor çünkü saptırması manasında şeytanlar. Ama bunların taptıkları kişiler manasında. Yani birisi İblis’i görüp de ona taptığı yok. Hayal ediyor yani. Bir varlık hayal ediyor, o varlık Allah ile arasında bir bağlantı kuruyor, bir ilişki kuruyor. Bir nesep oluşturuyor C.Hakk ile onun arasında. Yani Allah’ın oğlu diyor, kızı diyor. Mesela bak bu Saffat suresinde. Saffat suresinin 158.ayetin de ne diyor? Diyor ki “ve cealu beynehu ve beynel cinneti neseba: Allah ile o cinler arasında bir neseb bağı oluşturdular”. “Ve lekad alimetil cinnetu innehum la muhdarun: halbuki o cinler çok iyi biliyorlar ki Allah’ın huzuruna çıkarılacak ve hesap sorulacak kendilerinden”. Peki arasa neseb bağı kurdukları şeytanlarmıydı arapların? Bunun cevabını ancak kurandan bulacağız. Eğer kuranın dışına çıkarsanız başka yollara baş vurursunuz yanlış olur. Çünkü AllahTeala ayetleri kuranda açıklamıştır. Mesela şimdi aynı surede yine Saffat suresinin 149’dan itibaren diyor ki:” festeftihim: onlardan şöyle sağlam bir görüş iste, bir delilli görüş olsun” fetva da bu kökten gelir. “E li rabbikel benatu..benun: kızlar Allah’ın da oğlanlar onların mı”? Az önce Necm suresinden okuduk ya. Lat, Menat, Uzza Allah’ın kızları diyorlar ve onlara tapıyorlar. Allah kızlarını kırmaz diyorlar. İşte öbürleri de Allah oğlunu kırmaz diyor. Bir gurup da Allah evliyasını kırmaz diyor. Ben birisine anlattım, ya bunlar işte tanlış, bunlar şirktir falan. Ya Hocam yapma Allah’ını seversen. O da naz makamıdır. Haşa, tevbe estağrurullah. Sanki yani bir kadın kocasına naz yapıyormuş gibi yani. İnanılır şeyler değil. Bir de naz makamı çıkarıyorlar. “Festeftihim e li rabbikel benatu ve lehumul benun: onlara bir sor bakalım kızlar Rabbinin de oğlanlar onların mı?(SAFFAT 149). “Em halaknel melaikete inasen”(SAFFFAT 150) bak melekler! “Melekleri dişi varlıklar olarak mı yarattık?” Meleklerin erkeği var mı? Bana göre erkekli ve dişilidir. Yani benim anladığım o. Benim anladığıma göre onların da çoluğu çocuğu vardır. Peki niye şeyde. Birisi dese ki insanlar hep erkek, yani bir başka gezegende bir varlık dese ki; insanlar hep erkek. Aynı tepki onlara da gösterilmez mi? Nereden biliyorsun? Hepsini kontrol mü ettin denir yani adama. “Ela innehum min ifkihim le yekulun: onlar kendi iftiralarından dolayı (yani uydurdukları yalandan dolayı) şöyle derler”(SAFFAT 151),”veledallah: Allah çocuk sahihi oldu”. Kiminle ilgili bu? Meleklerle ilgili değil mi? Allah’ın kızları işte. “ve innehum le kazibun”(SAFFAT 152),” astefel benati elel benin: Allah kızları oğlanlara tercih mi etti?”(SAFFAT 153) C. Hakk tercih etmez hepsini de eşit şartlarda ortaya koyar, insanları takvayla tercih eder. Ne cinsiyetiyle tercih eder ne hangi aileye mensup olduğuyla ne şununla ne bununla. “İnne ekremekum indallahi etkakum: Allah katında en değerliniz ona karşı en saygılı olan, kendini en çok koruyandır”(HUCURAT 13) o kadar. İşte burada aynı surede dikkat edin “ve cealu beynehu ve beynel cinneti neseba: araplar Allah ile cinler arasında nesep bağı kurdular” o zaman bu cinler kim ayetlere göre? Siz söyleyin bakalım. Melekler değil mi? Melekler işte. “Ve lekad alimetil cinnetu innehum le muhdarun: halbuki o cinler Allah’ın huzuruna çıkarılacaklarını da çok iyi biliyorlar”(SAFFAT 158). Yani bununla ilgili çok sayıda ayetler var. İnşallah ilerleyen zamanlarda onları ayrıntılı okuruz ama şimdiden aklınızda olsun. Mesla Nebe suresinde de vardır. Nebe suresinde var “yevme yekumur ruhu vel melaiketu saffa”(NEBE 38) bak şimdi mahşer yerinden bahsediliyor. İnsanları ve cinleri sadece kulluk yapsınlar diye yarattık. Haşrolunuyor. Bizim insanların hayalindeki meleklerin hesap yerinde toplanmaması gerekir. Çünkü onlar hiç isyan etmezlermiş. Hiç isyan etmeyenler sadece cehennmde görevli olanlardır. Onları da inşallah ilerisinde okuyacağız. Şimdi öbürlerini her birisinde isyan etme imkanı vardır, fırsatı vardır. İşte İblis de isyan eden bir melekten başkası değildir. Orada ne diyor “yevme yekumur ruhu vel melaiketu saffa” ruhun(bütün ruhların yani) tabi o ruhtan maksat: bütün bilgileri ruh taşıdığı için insanlar olmuş oluyor. Bir de melekler. Sıra sıra duruyor. Ayakta “la yetekellemun: hiçbirisi konşmuyor” ne insanlar ne cinler. Yani cinler işte. Burada melek deniyor onlara. İlla men ezine lehur rahman: rahmanın izin verdiği hariç”. Hiç birisi ağızını açmaz. “Ve kale sevabe: o da doğruyu söyler”. İşte az önce okuduğumuz: meleklere C.Hakk soruyor; bunlar size mi tapıyorlardı diye. Hayır ya Rabbi bunlar hayali varlıklara tapıyorlardı diye cevap veriyorlar. İşte orada sorulan sorulardan bir tanesi. Fecr suresinde de var. “Ve cae rabbuke vel meleku saffen saffa: melekler sıra sıra dizilmişken Rabbin gelecek”(FECR 22) yani rabbinin emri gelmiş olacak. AllahTeala orada hesap görecek. Peki şimdi, o ayette de cin kelimesi hiç geçmez. Peki cinler nerede? Başka bir yerde mi haşrediliyorlar. Yani insanların hayalinde cin ile meleği bir birinden ayırıyorsanız, bak bir yerde cinlere de melek diyor bir yerde de meleklere cin diyor.

Evet bu Necm suresini daha önce okumuştuk. Eniya suresinde bakın burada ne diyor AllahTeala: “ve kaluttehazer rahmanu veleda: Rahman çocuk edindi dediler”. İşte kızları diyor birisi, birisi oğulları diyor. “Subhanehu bel ibadun mukremun: AllahuTeala böyle şeyden uzaktır, onlar kendilerine ikram edilmiş kullardan başkası değildir”(ENBİYA 26). İkram görmüş kullardır onlar. “La yesbikunehu bil kavli ve hum bi emrihi ya’melun”. Bak “ibad” kelimesine dikkat edin. “İbad”,”abd”. “Ve ma halaktul cinne vel inse illa li ya’budun: insanları ve cinleri sadece ibadet etsinler diye yarattık”(ZARİYAT 56). İnsanların ibadetinden bahsedilir kuranı kerimde, meleklerin yani cin ve meleklerin farklıbolduğunu düşünelim ve cinlerin ibadetinden bahsedilir. İşte İblis onun için “eba vestekbera ve kane minel kafirin”(BAKARA 34) diyor. Yani direndi, büyük gördü ve kafirlerden oldu ama ondan önce müminlerdendi. İşte emre uydu. İbadet ne demektir: kayıtsız şartsız emre uymak demektir. “Liscudul ademe” de bütün melekler secde etti, işte ibadet etmiş oldular. Adem’e değil Allah’a. Çünkü emri veren Adem değil, emri veren Allah. O zaman, mesela sen götürüyorsun Allah rızası için bir fakire para verdiğin zaman kime ibadet etmiş oluyorsun? Allah’a! O kadar. “Bel ibadun mukremun”(ENBİYA 26) bu “abd” “a-be-de” “ibadet” kelimesi hayvanlar için hiç kullanılmaz. Bitkiler için kullanılmaz, diğer dağ taş için kullanılmaz. Çünkü ibadet şuurlu olarak boyun eğmektir. Boyun eğebilmek için de isyan edebilme imkanınız olması lazım. İsyan etme imkanı olmayan kişinin ibadetinden bahsedilir mi?

Fatih Orum: Teslimiyet.

Abdulaziz Bayındır: Teslim olmasa da olacak. Zaten “tavhan ev kerhen” dedi göklere ve yere. “eteyna  taiın”(FUSSİLET 11) dediler onlar, isteyerek geldik. İstemesen de geleceksin zaten, başka bir seçeneğin yok ki. Mesela bizde dikkat ederseniz işte kader anlayışı her şeyi ortadan kaldırıyor. Yok efendim bir insan anasının karnında şaki ise şakimiş, anasının karnında sait ise saitmiş. Eğer anasının karnında bu adam şaki sayılmışsa ömür boyu iyilikler yapsa da sonunda kafir olarak ölürmüş. Anasının karnında sait ise ömür boyu kötülük de yapsa sonunda iyi olarak ölürmüş. E ne oldu? Buna ibadet denir mi? Şuurlu olarak isyan imkanı olan birisi ancak ibadet edebilir. Yani şuurlu bir ibadette bulunabilir. Onun için bak “bel ibadun mukremun”(ENBİYA 26) bak burada şuur, melekler şuurlu olarak mı ibadet ediyor şuursuz mu? Bakın şimdi burada. Kendilerine ikram edilmiş kullardır. Bak biz de eğer mümin olursak ikram gören kullarız. Niye? AllahTeala ne diyor: “men cae bil haseneti fe lehu aşru emsaliha: bir iyilikle gelene on katı var”(ENAM 160). Peki o dokuz tanesi nedir? Hadi bir taneyi hak ettin. Dokuz tanesi ne? İkram işte! Biz ikram edilmil kullar değilmiyiz? Yani bütün müminler öyledir. “La yesbikunehul bil kavli ve hum bi emrihi ya’melun”(ENBİYA 27) yani söz de C.Hakkı sebgat etmezler. Yani Allah’ın sözünün önüne geçmezler. Bugün bir çoğunun yaptığı gibi. C Hakk efendim diyor ki; “ve le nebluvennekum” diyor “sizi kesinlikle imtihandan geçireceğiz”(MUHAMMED 31) diyor, öbür tarafta müfessir diyor ki, kurana tefsir yazmış adam diyor ki; Allah’ın bir kimseyi imtihan etmesi mümkün değildir diyor. Öyle şey mi olur diyor. Eee? Ya bu mecazdır diyor. Tevbe estağfurullah! Allah gökleri yeri imtihan için yarattım diyor. Ya ne oluyor sana? İşte Allah’ın sözünün önüne geçmektir bu. “Ve le nebluvennekum hatta na’lemel mücadihine minkum ves sabirin”(MUHAMMED 31) efendim, sizden mücahit olanları bilene kadar, sabredenleri bilene kadar?

-Yok canım bu Allah değil, Allah evliyasına bildirecek.

Peki bu cihad edenler Allah’ın eşkiyası mı haşa. Allah’ın düşmanları mı bu cihad edenler? İşte müminler böyle değildir. “La yesbikunehu bil kavli” Allah öyle mi diyor? Başüstüne! Tamam. Şimdi bir felsefe yapıyorlar, C.Hakkı kendi kafalarına göre tanımlıyorlar, o tanıma uymayan ayetleri o tarada bu tarafa çekiyorlar. Allah ne diyorsa o, o kadar! “Ve hum bi emrihi ya’melun: onlar Allah’ın emriyle iş yaparlar”(ENBİYA 27). “Ya’lemu ma beyne eydihim ve ma halfehum: o meleklerin önünde olanı da arkasında olanı da AllahTeala bilir” yani onların Allah’ın çocuğu dedikleri varlıklar bunlar. “Ve la yeşfeune illa li menirteda: Allah’ın razı olduğundan başkasına da destek olmazlar”(ENBİYA 28). Şimdi buradaki şefaat, bu dünyada melekler bize destek olurlar. Yani nasıl destek olur? Hepimize destek olur. Ben kendim şahsen çook görüyorum. Hepiniz de bunu çok görüyorsunuzdur. Ayetleri var, işte “huvellezi yusalli aleykum ve melaiketuhu” Ahzab kaçıncı ayetti bir baksana. “Huvellezi yusalli aleykum: Allah size destek verendir”. Nasıl? Çünkü bir iyilik yaptığınız zaman Allah önünzü sürekli açar. Ahzab 43. Bir iyilik yaptığınız zaman Allah sizin önünüzü sürekli açar. Ne diyor:” fe emma men a’ta vetteka ve saddeka bil husna: kim verir kendini korur ve en güzeli de tasdik ederse, “fe seniyessiruhu lil yusra”(LEYL 5-6-7) onu hep en kolaya, yani kolayca gitmesini sağlarız sürekli onun önünü açarız. Bizim için de aynı şey söz konusudur yani. İşte melekler bize destek verirler. Allah destek verir “huvellezi sallu aleykum” başka? “Ve melaiketehu: ve melekler”(AHZAB 43) Allah’ın melekleri de bize destek verirler. Ama hangi konuda destek verirler? Allah’ın razı olduğu konularda. Allah’ın razı olmadığı konularda destek veren kimdir? İblis’tir, şeytandır. Yoldan çıkmştır. “Ve hum min haşyetihi muşfikun: Allah korkusundan titrerler melekler”(ENBİYA 28). Şimdi, bir gün bir toplantıdayız. Kutlu Doğum Haftası sebebiyle. O zaman Eminönü Müftülüğü vardı. Eminönü Müftülüğü bir toplantı düzenlemişti o aşağıda belediyenin tesisleri var ya. Lokantası falan var, orada Cankurtaran’da. Orada bir toplantı vardı. Büyükçe bir salonu vardır oranın. Şimdi meşhur hocalardan birisi de davetliydi, biz de orada konuşmacıydık. Bir soru soruldu. İşte “levlake levlek ve ma halaktul eflak: sen olmasaydın kainatı yaratmazdım”. Bu hadis konusunda ne dersiniz? Tabi ben uydurma olduğunu söyledim de ama sırayla herkes teker teker konuşuyor. Üç-dört tane konuşmacı vardı. Şimdi o hocalardan bir tanesi, o meşhur dediğim hoca. Medyada meşhur ama ilahiyatçı değil yanlız onu da söyleyeyim. Orada dedi ki; ben dedi bu hadisin doğru oduğuna inanıyorum dedi. Niye? Madem ki Allah “innallahe melaiketu sallune alen nebiy”(AHZAB 56) diyor, her ne kadar senet bakımından zayıf olsa, bir çok kimse uydurma dese de mana bakımından bu hadisin doğru olduğuna ibanıyorum. Çünkü AllahTeala demiştir ki; Allah ve resulu ona salat eder. Allah ve resulu ona salat ediyorsa elbetteki kainat onun sebebine yaratılmıştır, o olmasaydı yaratılmazdı dedi, işim var dedi. Benim cevabımı beklemeden salondan çıkmaya yöneldi. O sırada bana sıra geldi. Salon büyük hemen çıkamadı. Zaten yavaş da yürür kendisi. Hemen bir dakika dedim. Öyle çıkmak yok, dinle ondan sonra çık dedim. Şimdi dedim AllahTeala bakın aynı surede bir kaç ayet önce yani 43.ayette. Bu da aynı surenin kaçıncı ayetiydi? 56.ayeti öbürü 43.ayeti. Yani 13 ayet önce. Dedim AllahTeala aynı surede, aynı ifadelerle bizim için diyor ki; “huvellezi yusalli aleykum ve melaiketehu”, size salat ediyor O, melekleri de. Peki Resulullah’a ne diyor: “innallahe ve melaiketehu yusalline alen nebiy: Allah ve melekleri bu nebiye salat ediyor”. Dedim ki; Allah ve melekleri bize de salat ediyor, O’na da. Söyle bakalım bu yeryüzü bizim yüzü suyu hürmetimize mi yaratıldı Resulullah’ın yüzü suyu hürmetine mi yaratıldı? Dışarıya çıkıyor Eminönü Müftüsü de ona eşlik etmişti, Eminönü Müftüsü’ne diyor ki; dememişmiydim bu adamın olduğu yere beni çağırmayın diye. Zaten ondan sonra da bir daha televizyonlara falan filan benimle çıkacağını duyunca hiç çıkmaz oldu kaç sene. Şimdi daha televizyonlar artık bizi boşadılar büyük ölçüde.

Evet şimdi diyor ki AllahTeala burada. Bak orada Allah’ın korkusundan titrerler. Şimdi “le men yekul minhum: bu meleklerden herhangi birisi şöyle derse”,”inni ilahun min dunihi: ben Allah’tan önce ilahım derse”,tıpkı İblis’in yaptığı gibi. “Fe zalike neczihi cehnnem: onu cehennemle cezalandırırız”(ENBİYA 29). Bu kim? Bu melek! Peki bu hayali bir cümle mi? Böyle bir kelime taş toprak için kullanılıyor mu? Hayvanlar için kullanılıyor mu? İşte “ve lekad zere’na li cehenneme kesiran minel cinni vel insi”(ARAF 179) diyor. Yani “insanların ve cinlerin çoğunu cehennem için beslemiş olduk” diyor C.Hakk ayetinde. İşte itaatten çıkarsa bu hale gelirse hakettiği yer cehennem olur. Ondan sonra ne diyor? “Kezalika necziz zalimin: zalimlere bu cezayı veririz”(ENBİYA 29). İblis de bu zalimlerden olur. Melekken yoldan çıkmıştır.

Ama biz burada bak mesela Maturidi tefsiri, dün Yahya olarak çok haklı olarak bir şey söyledi. Dedi ki Hocam ya bu tefsirlerden de delil gösterelim. Şimdi millet diyor ki; şimdiye kadar kimse bilmedi de siz mi biliyorsunuz. Ya kardeşim yani farzet ki öyle, bu bir suç mu? Hiç kimse demiyor ki yani şimdiye kadar bilgisayarı kimse üretmedi de siz mi ürettiniz kardeşim, ben almıyorum demiyor kimse. Efendim işte elektiriği şimdiye kadar kimse bilmiyordu da siz mi biliyordunuz ben yakmayacağım. Arabayı şimdiye kadar kimse, atalatımız binmedi ben at ile gideceğim diyen yok, ama yok şimdiye kadar kimse bilmedi de siz mi bildiniz. Öyle demeyin kardeşim, deyin ki şurası yanlış. O kadar. Şundan dolayı. Şimdi tabi bak mesela Maturidi tefsirinde şöyle diyor: “vece’alu beynehu ve beynel cinneti neseben” ayeti kerimesi “Allah ile cinler arasında bir nesep bağı oluşturdular”(SAFFAT 158) ayetiyle ilgili diyor ki; “tefsircilerin çoğusu cinlerin melekler olduğunu söylemişlerdir”. Buradaki cinlerin melekler olduğunu söylemişlerdir. Tefsircilerin çoğunun sözü bu. Evet. Aynı şeyi Tabeti tefsiri de söylüyor. Burada fazla ayrıntıya girmeye lüzum yok.

Bir de “mecnun” kelimesi var, onu da okuyalım. İyi ki burada şey yaptı, onu da ben söyleyeyim. Mesela bu medyumlar böyle. “Mecnun” kelimesinin asıl anlamı “medyum”dur. Resulullah’a mecnun diyorlar. Yani bizim mealler ona deli diye tercüme veriyorlar. Ya Resulullah deli olsa hiç kimse onunla uğraşmaz. Yani deli dedikleri insan ile uğraşır mı insanlar? O çağda cinlerle irtibatı olduğuna inandıkları kahinler vardı. Resulullah(sav) de hiç duymadıkları sözlerden söylüyor. E bu kimden öğrenmiş olur? Olsa olsa cinlerden öğrenmiş. İşte mecnun kelimesinin anlamı cinlerin etkisi altında bulunan kişi demekrir. “Ve kalu muallemun mecnun” bak işte burada Duhan suresinin 14.ayeti. Bu iyi yetiştirilmiş mecnun. İyi yetiştirilmiş bir medyum deniyor şu anda. İşte bu iyi yetiştirilmiş bir mecnun. Dolayısıyla bu ayetlere de meal verirken evet “embihi cinneh” de var. Delilik mi var falan diye. Bu adam deli mi kardeşim. Bu nedir yani. Bu kadar toplumun karşısına çıkılır mı? Yani herkez Mersin’e giderken  bu tersine gidiyor, bu adam delirdi mi? O da var. Ama şey de var: bir de söylediklerine cevap veremeyince bu hakikaten akıllı birşeyler de söylüyor ya bu, gelecekle ilgili bir takım beyanatları da var. Yakında şöyle olacak, böyle olacak diye ayetler var ya. Yoksa bu tam iyi eğitilmiş bir mecnun diyorlar. Yani cinlerin etkisine girmiş ve cinler tarafından eğitilmiş diyorlar. Şimdi tam yeri gelmişken şu ayeti kerimeyi okuyalım da. Bak bu Nisa suresinin 4.surenin 172 ve 173.ayetleri. Burada diyor ki AllahTeala; “len yestenkifel mesihu en yekune abden lillahi ve lal melaiketul mukarrabun: Mesih Allah’a kul olmaktan geri durmaz”, “istinkaf” şöyle: bizim türkçede ona ne karşılık verelim? Burun bükme falan derler değil mi? Kibirden şey başka, tabi kibir ile birlikte oluyor o. Yüz çevirme. Mesela İblis ne yaptı? “Eba” aynı şey. Tenezzül etmemek yani. O kim ben kim, beni ateşten yarattın onu çamurdan yarattın, o kim ben kim ya. Ben ona tenezzül mü ederim. Ya bırak ya. Yok ya biz ona tenezzül mü ederiz, o kim ya. Bize kim derler bilmiyormusunuz, işte “istinkaf” bu. Böbürlenme ama kibirle beraber olacak. Tamam mı? Şimdi Adem(as) da Allah’ın emrini tutmadı ama istinkaf ederek değil. Kendini suçlu saydı değil mi? Peki istinkaf etseydi Adem(as) ne olurdu? Kafir olurdu! Kendini büyük görseydi. “Len yestenkifel mesihu en yekunu abden lillahi ve lal melaiketul mukarrabun: Mesih Allah’a kul olmaktan istinkaf etmez”. Yani Allah’a kul olmayı küçümsemez. Öyle diyelim yani, daha güzel olur. Allah’a kul olmayı küçümsemez. İşte İblis küçümsemiş oldu. Adem’i küçümsüyor gibi gösterdi de, Allah’a kulluğu küçümsedi. Onun için AllahTeala ona dedi ki “fe ma yekunu leke en tetekebbere fiha: senin burada büyüklenmeye hakkın yok”. “Fuhruc inneke mines sagırin: çık sen alçaklardansın”(ARAF 13) dedi. Yani kibirlenmenin cezası ne oldu? On santim kendini büyük gösterdiyse on santim küçüldü. “Ve men yestenkife anil ibadetihi” niye on santime on santim dedim? Çünkü AllahTeala’nın da bir kanunu vardır. “Men cae bil hasaneti fe lehu aşru emsaliha” diyor: bir iyilik yapana on kat ama “ve men cae bis seyyieti: kim de kötülük yaparsa”,”fela yucza illa misleha: kötülük yapanlar ancak yaptıkları kadar ceza görürler”(ENAM 160) daha fazla değil. Yani cezada artış yok ama ikramda, sevap da artış var. Burada ne diyor AllahTeala: “ve men yestenkif an ibadetihi ve yestekbir: kim Allah’a kulluğu küçük görür ve kendini büyük görürse “fe se yahşuruhum ileyhi cemia”(NİSA 172) Allah hepsini, yani Musa(as)’ı da bütün insanları da, mukerreb melekleri de bütün cinleri de(yani diğer bütün melekleri de) Allah kendi huzurunda toplayacaktır. “Fe emmellezine amenu ve amilus salihat: inanıp iyi işler yapmış olanlar”,”fe yuveffihim ucurahum: onların ecirlerini tas tamam verecektir”. Yani karşlıklarını tas tamam verecektir”. Peki. “Ve yeziduhum min fadlıhi: ve kendi ikramından da onlara ilavede bulunacaktır”(NİSA 173). Bir hakettikleri, aslında bize söz verdiği bire on ama bu ikramı bire on ile kıyaslsnmayacak kadar şeydir. Yani şöyle düşünün: ben Erzurum’dan istanbul’a gelmişim 1976, 1977’de hilal konferansı oldu uluslar arası. Biz de İstanbul müftü yardımcısı olarak o konferansa gelenlere yardımcı oluyoruz. Hayatımda ilk defa beş yıldızlı bir otele gittim. Bir bardak çayın fiyatına bakıyorum bizim Erzurum’daki lokantalarda iki kere yemek yersin. Öyle bir şaşırdım ki orada o fiyatlarla ilk defa karşılaşmışım. Kendi kendime düşündüm: ya dedim cennette bir bardak çay kaç lira acaba. Öbür otel ile bu oteli karşılaştırdığın zaman küçücük bir farkı vardır. Hatta ondan daha lüks kahvehaneler vardır. Ama cennetin lükslüğüne karşılık, kendi kendime düşndüm benim bütün sevaplar burada bir bardak çaya yetmez. O zaman gerisi C.Hakkın ikramı değil mi?

Şimdi burada diyor ki AllahTeala “ve men yestenkif an ibadetihi yestekbir: kim Allah’ı ibadeti küçümser kendini büyük görürse” ondan sonra diyor ki;”ve emmellezine yestenkihu yestekberu: Allah’a kulluğu küçük gören ve kendini büyülten”(NİSA 172), bak yukarıda bir İsa(as) dedi bir melekler dedi. Üçüncü bir varlık yok. Ahirette de hatırlayın “ve cae rabbuke vel meleku saffan saffa ve cae yevme izin bi cehennem yevme izin yetezekkerul insan”(FECR 22-23) orada bir insan, bir melek var. Üçüncü bir varlık yok. Ondan sonra gene Nebe suresünde de öyle. “Yevme yekumul ruhu” oradaki “er ruh” insan oluyor, “vel melaiketu saffa” üçüncü varlık yok. Burada da oradan üçüncü varlıktan bahsetmiyor. “ve emmallezinestenkefu vestekberu: yani Allah’a ibadeti küçümseyip de kebdini büyük görenler var ya”, “fe yuazzibuhum azaben elima: onlara Allah acıklı bir azapla azab edecektir”. “Ve la yecidune lehum mindunillahi veliyyen ve la nasira: kendileri için Allah ile kendi aralarına girecek ne bir dost bulacaklar ne de yardımcı bulacaklardır”(NİSA 173). Peki şimdi buradan tekrar şeyi hatırlayalım, başa geçelim ve dersimizin bu bölümü bitsin inşallah.

Bakara suresindeki ayeti okuyalm. Yada orayı değil de, “kane minel cinni” ayeti var ya o daha uygun oluyor burada. Kehf suresindeydi değil mi? Kaçıncı ayette? Şimdi burada diyor ki AllahTeala; “ve iz kulna lil melaiketiscudu li adem: meleklere dedik ki Adem’e secde edin”. “Fe secedu illa iblis: hepsi secde etti İblis değil”. Bu cümleyi duyan herkes bu cümleden İblis’in melek olduğunu anlamaz mı? Kim olursa olsun. Aksi takdirde derki ya Rabbi sen bana emretmedin ki yani. Meleklere emrettin ben melek değilim. Ondan sonra ne diyor: kane minel cinni fe feseka: bu cinlerdendi fasıklık yaptı yoldan çıktı”(KEHF 50). Nasıl yoldan çıktı? Bak diyor ki AllahTeala, soruyor; “ma meneake ella tescudu iza metuk: sana emrettiğim halde secde etmemene engel ne oldu?”(SAD 75). “Kale ene hayrun minh” bize kim derler, biz şuyuz falan. “Ben daha hayırlıyım”. “Halakteni min narin ve halaktehu min tin: beni ateşten yarattın onu çamurdan”(SAD 76). Tamam yarattıysam ben yarattım sanane? Senin kendine ait bir şey var mı onu söyle. Ne yapıyor? “Eba vestekbera” değil mi? Ayette öyle diyor. İşte “istinkaf”ın tam karşılığı. Direndi, geri durdu. Ve kendini büyük gördü. Öbür ayette ne diyor? “Kim istinkaf eder ve kendini büyük görürse”. Melekler için söylüyor değil mi? O zaman burada istinkaf edip kendisini büyük gören iblis değil mi? O zaman iblis ne oluyor? Melek oluyor ve yoldan çıkıyor. Onun için “kane minel cinni”. Zaten cinler ile Allah arasında nesep bağı oluşturdular diyor ya AllahTeala. Şimdi bütün bunları birleştirdiğiniz zaman sonuç olarak ne çıkıyor? İblis’in cinlerden olduğu, yani bizim göremediğimiz varlıklardan olduğu. Efendim Peki neden yaratılmış? Ateşten! Güzel. Melekler ne den yaratılmış? Nurdan. Peki ateşin olmadığı yerde nur gördünüz mü siz hiç. Ateş olmadan aydınlık olur mu? Zaten C.Hakk ne diyor Melekleri yarattığı şeye? “Ve halakal canne min maricin min nar: “can”ı “nar”dan bir katışıktan yarattık”(RAHMAN 15). Onun içerisinde buharı var, başka şeyleri var artık ne ise. Onu uzmanları daha iyi bilir. Yani ateşten çıkıyor ama ateş değil. Onun bir karışımı. Bir şey artık. Ne ise. O uzmanlık ister onu tarif edebilmek için. Ama insanlar için “min turab” diyor AllahTeala. Evet şimdi cin beni ateşten yarattın diyor ama AllahTeala kendi ifade ettiği zaman “min maricin min nar”(RAHMAN 15) diyor. Yani ateşten alınan bir şey. Resulullah(sav)’den gelen bir hadiste Sahihi Müslim’de meleklerin nurdan yaratıldığı ifade ediliyor. Yani tabi bu tür nakiller yıllar içerisinde kendilerine ilave ve çıkarma yapılabilecek nakillerdir. Dolayısıyla esas olan kuran sünnet bütünlüğüdür. Bunların hepsini birleştirmek gerekiyor. Şimdi ayeti kerime yani en azından şu da söylenir: ateş olacak ki aydınlık olsun.

Evet şimdi neticeye gelelim. Bakara suresindeki 30.ayet bir çok şeyi bize özetliyor. Geçende bir televizyonda bu konuda konuştum da bir dostumuz e-mail çekmiş. Ya Hocam sen İblis’i öyle bir anlattın ki ağızımın suyu aktı İblis olasım geldi falan diyor. Yani sonradan düşündüm niye öyle söyledi? Çünkü bize İblis dendiği zaman böyle acayip elinde değneyi olan, boynuzları olan yani en çirkin varlık ne ise öyle bir şeyler hayal. Ya kardeşim öyle olur mu? Öyle bir varlık İblislik yapamaz ki. İblis senin karşına dört dörtlük müslüman olarak çıkar. İblis senin karşına en iyi ibadet yapan kişi gibi çıkar. Yoksa seni saptıramaz. Öyle dört dörlük müslüman gibi olmayan doğru yolun üstünde oturabilir mi? Ya şimdi mesele camiyi şerife giriyor turistler. Camiye girenlere dışarıdan ne yapılıyor? Bacakları çıplak olmasın diye bir etek veriliyor, kolları çıplak olmasın diye üzerine bir pardüse giydiriliyor. Peki birisi girse de mini eteğiyle camide otursa, hemen insanlar çıkartıyor. Ama o camiye tam örtülü basılı olarak girer eğer İblis giriyorsa. Öyle bir şekle girer ki saygı duyarsın. Abla saygılar dersin. Yada eğer erkekse sakalıyla, cübbesiyle, şalvarıyla öyle bir güzel haza mümün dersin. Yoksa seni nasıl saptıracak. Bilgisi de tam yerinde olur. İyi bilmeyen adam senin açığını yakalayamaz. Eğer İblis konuyu çok iyi bilmeseydi Adem(as)’ın açığını yakalayabilirmiydi? İşte bakn burada İblis meleklerle beraberken neler söylemiş. Bak burada “ve iz kale rabbuke lil melaiketi inni cailun fil ardı halifeh: rabbin meleklere ben yeryüzünde halifesi olan bir varlık oluşturuyorum dedi”,”kalu e tec’alu fiha men yufsidu fiha ve yesfıkud dima: ya Rabbi sen orada fesat çıkaracak, kan dökecek birini mi yaratıyorsun”. Çünkü aralarında bir mücadele başlayacak. Senin olmasın benim olsun mücadelesi. Bu da kanlı bitecekti. Hayvanlar arasında o mücadele kanlı bitiyor. “Ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu lek: bununla beraber biz sana boyun eğiyoruz hamdin sebebiyle”. Yani sen yaptığın her şeyi güzel yaparsın. Hamd, o demektir. Eğer bir halifesi olan varlık oluşturacaksan mutlaka güzel bir şey yapıyorsundur. Onun için biz sana boyun eğeriz. Bunu diyenlerden birisi de İblis değil mi? Ondan sonra “ce nukaddisu lek: biz senin için takdiste bulunuruz”. Yani sen herşeyin temizini yaparsın. Öyle bozuk işlerin olmaz senin. Şimdi AllahTeala orada dedi ki; “inni alemu ma la ta’lemun”(BAKARA 30). Şimdi bakın bunu söyleyen İblis ilk imtihanda kaybetti. Ama bak bunu söyleyen diğer meleklerin içerisinde de sıkıntı vardı. Hepsi kıskanıyor Adem(as)’ı. Ondan dolayı AllahTeala ne diyor bak ayette;”ya Ademu enbi’hum esmaihim” diyor 33.ayette:”Adem şunların isimlerini onlara bildir bakalım”. Bilgi üstünlüğü ortaya çıkıyor. “Felemma enbeehum bi esmaihim: isimlerini onlara bildirince, “kale e lem ekul lekum” şimdi meleklere diyor ki AllahTeala;”ben size dememişmiydim”,”inni a’lemu gaybes semavati vel ard: ben göklerin ve yerin gaybını bilirim”. Bak bu bilgilerden sizin haberiniz yok. “Ve a’lemu ma tubdune vema tektumun: sizin neyi gizlediğinizi neyi açığa vurduğunuzu da, içinizde ne olduğunu da bilirim”(BAKARA 33).

Katılımcı: Yukarıdaki ayeti açıklıyor.

Abdulaziz Bayındır: Tabi, yukarıdaki ayetin açıklaması. İçinizde ne olduğunu bilirim diyor. Demek ki her birisi içinde müthiş bir kıskançlık taşıyor orada Adem(as)’a karşı. Ondan sonra ilk imtihan, “Ve iz kulna lil melaiketiscudu li Adem: meleklere dedi ki Adem’e secde edin” hadi bakalım. Allah Allah! Şimdi çattık diyecek:) “Fe secedu illa iblis: hemen secdeye kapandılar”(BAKARA 34) Allah emrettiyse başüstüne. İşte istinkaf etmediler. Kendilerini büyük görmediler Allah’ı büyük gördüler. Direnmediler. İşte zaten onların içerisine bu kıskançlık gelmese ibadetin bir anlamı olmaz. Bak bütün şeyler, o günah denen şeylerin hepsinde bizim çok hoşumuza giden taraflar vardır. Canımız çeker, isteriz yapmayı. Aksi takdirde günah olmaz. Bakın AllahTeala hiç kimseye onuncu kattan atlamayın demez. Çünkü hiç kimse atlamaz ki oradan. Hiç kimseye zehir içmeyin demez. Ama içki içmeyin der, içkiye yaklaşmayın der. İşte burada da eğer meleklerin içerisinde eğer böyle bir arzu ortaya çıkmasa imtihanın hiç bir anlamı olmaz. Melekler öyle nötr varlıklar, oh ne güzel! O zaman bu kadar ayeti ne yapacağız. Orada sadece İblis kendine hakim olamadı, istinkaf etti ve kendini büyük gördü. Ve AllahTeala burada öyle diyor;”eba vestekbera” diyor “istenkefa vestekbera” ile “eba vestekbera” aynı. Az önce Sebe suresinde okumuştuk. Direndi ve kendini büyük gördü. “Ve kane minel kafirin: ve kafirlerden oldu”(BAKARA 34).

-İşte burada efendim İblis’i çok cazip gösteriyorsun.

Beyler İblis’i doğru öğrenmezseniz İblis’ten haberiniz olmaz. İblis doğru yolun üstünde oturandır. İblis çok iyi bilgisi olandır. Öyle herkes İblislik yapamaz. İblislik yapmak öyle kolay mı? İblis’i çok iyi tanımamız lazım. Tabiki senin karşına çok sevimli birisi olarak çıkacak ve sen aklını kullanacaksın. Çirkin birisi olsa zaten duygularınla reddedersin. Duygularınla reddedilen bir şey değil ki, aklınla reddedeceksin. Ben bu kadar uzatmak niyetinde değildim ama konu uzatmayı gerektirdi kusura bakmayın. Peki.

Katılımcı: Hocam yeryüzünde fesat çıkaracak birini mi yaratacaksın dediğinde aslında insanı tanıdığını gösterip, o özelliğinden faydalanmıyor mu İblis?

Abdulaziz Bayındır: Şimdi orada yeryüzünde fesat çıkaracak birilerini mi yaratıyorsun demiyor orada. Adem(as) zaten yaratılmış. Onun için Adem’e secde edin diyor ya. Bir varlık mı oluşturuyorsun diyor. Çünkü yeryüzünde Adem’e benzeyen hayvanlardır. Yani siz eğer ruh konusunda bilgi sahibi değilseniz insanı da işte ayakta yürüyen bir hayvan olarak düşünürsünüz, başka bir şekilde düşünemzsiniz.

Aynı Katılımcı: İblis insanı iyi tanıyor ki onu nasıl yoldan..

Abdulaziz Bayındır: Tabi insanı iyi tanıyor şüphesiz, elbette. O Mele-i ala’da. Yani levhi mahfuzun olduğu yerde. Yani orada bulunan bir, elbetteki çok iyi tanıyor. Ama kan dökme konusunda diğer hayvanların liderlik mücadelesinin kanlı bittiğini biliyorlar. Burada da mesela her zaman örnek veriyoruz ya: işte bir kümeste iki tane horoz olmaz. Biri diğerini öldürür. Ama tavuklar arasında liderlik mücadelesi yok. Bir de onlar arasında liderlik mücadelesi olsa, bir kümeste bir tavuktan fazla kalmaz. Tavuk ile horozlar arasında da olursa ikisi de kalmaz. İnsanlar öyle bir şekilde ki bakın bütün insanlar liderlik mücadelesine giriyor. Bir evde karı koca hep liderlik mücadelesinden dolayı kavga ederler, başka bir sebepten dolayı değil. Karı koca arasında bile var. Şimdi bunlar düşünüyor ki: Allah Allah böyle olursa yeryüzünde kan gövdeyi götürür. Doğru, Allah olmayacak demiyor ki. Ama sizin bilmediğiniz bir taraf var: ilim. İşte yarış ilimde olursa o zaman medeniyet ortaya çıkar.

Katılımcı: Şimdi, dersin başında o anlamda bir ayet geçti; ey habibim sen istediklerine hidayet veremezsin, sevdiklerini islama sokamazsın anlamında.

Abdulaziz Bayındır: Sokamazsın değil, müslümanlığa girdiğini onaylayamazsın.

Aynı Katılımcı: Onaylayamazsın. Bu ayet zannedersem ehli sünnet tefsirlerin tamamında EbuTalip ile ilgili olduğu söyleniyor. İman etmediğine üzülen AllahResulu’ne Allah(cc) bu ayeti indirdi. Bu konudaki görüşünüz nedir?

Abdulaziz Bayındır: Yani o örnek olabilir. Ebu Talip örnek sayılabilir, önemli değil. Ama bu bir geneldir “ve huve a’lemu bil muhtedin”(KASSAS 56)diyor orada. Çoğul orada. Muhtedi: kendisi yola gelmiş. Yani burada şu anlaşılıyor: adam kendisi yola gelecek ki Allah onu yola gelmişliğini onaylasın. Tamam mı? Yani bu bir öğretmen kendi dersinden hangi öğrencinin sınıf geçeceğini imtihan eder, bilir. Dışarıdan birisi geldiği zaman sen bilmezsin hangisinin çalıştığını hangisinin çalışmadığını demek gibidir. İman da kalpde olduğu için Resulullah o kalbi bilmez. Buna Ebu Talip örnek olabilir ama

Aynı Katılımcı: Şahadet edebilirmiyiz yani o ayete göre.

Abdulaziz Bayındır: Yok yok. Bu ayetlere bakarak hiç kimsenin imanlı yada imansız olduğunu söyleyemeyiz. Evet Hayati Bey’e ver.

Hayati Bey: Bu melekler arasında da hilafet sistemi var mı acaba, bunlar da imtihanda mı kurana göre?

Abdulaziz Bayındır: Şimdi onlarda böyle bir hilafet sistemi olduğuna dair bir delilimiz yok. Yani bir kere onların bize tabi kılınmış olması, yani şu manada: işte Adem’e secde etmeleri, kendilerine nebi gelmemiş olması, bize indirilen kitabı kendi fertleri arasında tebliğ etmiş olmaları ki -inşallah daha sonraki derslerimizde onunla ilgili ayetleri okuyacağız-aradaki farkı gösteriyor.

Katılımcı: Hocam benim bir sorum daha olacaktı.

Abdulaziz Bayındır: Başka sorularda var, ondan sonra şey yapalım isterseniz. Daha uzaktan gelenler var.

Sizler soru mu soracaktınız? Yok tamam. O zaman

Aynı Katılımcı: Benden uzaktan gelen olduğunu zannetmiyorum.

Abdulaziz Bayındır: Var var. Taa Avrupa’dan gelen var. Sen ne ki? İki adımlık yol. Bak orada az önce soran Tokat’tan gelmişti. Senden sonra soran.

Bayan Katılımcı: Hocam ben de şeyi merak ettim. Bu Saffat 150.ayetini. Meleklerin dişilerinin de olduğuna delil gösterdiniz. Erkek ve dişi varlıklar olarak.

Abdulaziz Bayındır: Delil göstermedim. Ben öyle düşünüyorum dedim.

Bayan Katılımcı: Siz, evet.

Abdulaziz Bayındır: Delil olarak ayet göstermedim.

Bayan Katılımcı: Siz öyle anladığınızı söylediniz.

Abdulaziz Bayındır: Ayetle ilgilendirerek değil. Ben konuyu öyle anlıyorum dedim. Bir ayeti delil göstermedim orada. Evet.

Bayan Katılımcı: Peki deliliniz o zaman ne?

Abdulaziz Bayındır: Onu daha sonra inşallah.

Bayan Katılımcı: Çocukları olduğuna dair..

Abdulaziz Bayındır: Şimdi ben söylersem o zaman siz derse gelmezsiniz.

Bayan Katılımcı: Sorum o idi o zaman.

Abdulaziz Bayındır: Tamam Ali Ekber Bey’e ver o zaman.

A.Ekbet Bey: Şimdi Hocam derslerinizi ben sürekli takip ediyorum. Derslerinizde dört mezhebe de bu böyledir, sürekli kullandığınız bir cümle. Allah’ın dinini dört kişiye ram etmiş olmuyormuyuz? Yani bunun dışında mezhepler de var, hak olan mezhepler var. Bunlara göre değil de niye acaba sürekli dört mezhebe göre cümlesini kullanıyorsunuz?

Abdulaziz Bayındır: Onları da size bırakıyorum. Siz ne iş yapacaksınız. Şimdi en çok yaygın olan bu bölgede onlar. Bir de İran’da yaygın olan Caferi mezhebi var. Caferilik ile Hanefilik arasında çok büyük bir yakınlık vardır fıkıh açısından. Akide açısından değil de. Bizim muhataplarımızı düşünerek onu söylüyoruz. Yoksa önceki, işte bazen de falan mezhepte de şöyledir diyoruz yani. Evet.

Bayan Katılımcı: Yanlış anlamış da olabilirim de, yani cinlerin birinci kat semada olamayacağını söylemiştiniz, doğru mu anlamışım acaba.

Abdulaziz Bayındır: Birinci kat semaya çıkamayacak olan cinler değil, şeytanlar. Yani itaatten çıkanlar.

Bayan Katılımcı: Bir haber alamayacakların melekler olabileceği.

Abdulaziz Bayındır: Tabi tabi. Birinci kat semaya,şeytan oldukları zaman sokulmuyorlar. Yani yoldan çıktıkları zaman sokulmuyorlar.

Bayan Katılımcı: Cin suresinden anlıyoruz değil mi Hocam?

Abdulaziz Bayındır: Cin suresinde de var, Ahkaf suresinde de var, Hicr suresinde de var, Saffat suresinde de var, bir çon yerde var o.

Bayan Katılımcı: Onlar sadece o zaman İblisleştikten sonra.

Abdulaziz Bayındır: İblisleştikten sonra, evet. Ondan önce değil. Şimdi Asiye Hanım’a ver, bak o da Almanya’dan geldi. En uzaktan ben geldim diyorsun ama aslında en yakından sen geldin yani.

Asiye Hanım: Hocam bayağa bir beynim yoruldu, onu öncelikle itiraf etmek isterim. Cinlerin Hocam melekler olduğunu anladım. Son sonucum o: bütün cinler melekler. Cin suresi birinci ayetinde;”de ki cinlerden bir topluluğun benim okuduğum kuranı dinleyip de şöyle söyledikleri bana vahyolunmuştur. Gerçekten bizi doğru yola ileten, her konuda güzel bir kuran dinledik”. Buradaki cinler melekler mi Hocam o zaman?

Abdulaziz Bayındır: İşte onlar da o yoldan çıkanların arkasından gidenler. Orada duydukları zaman inanıyorlar. Onu inşallah daha sonra okutacağız inşallah. Onlar da çok önemli, Ahkaf suresindeki ayetlerle birlikte okuyacağız.

Evet peki. Soru çokmuş. Haftaya devam etmeyiz, ondan sonraki hafta. Haftaya misafirimiz var değil mi? İstersen ilanı yap şimdi. Haa netleştirmediniz. Tamam. Samsun’dan bir misafirimiz olacak çok büyük bir ihtimalle haftaya inşallah o arkadaşımız gelirse. Onu dinleriz, aksi takdirde devam ederiz. Yani şu anda bir kesinlik yok. Evet o zaman soruları sen kaybetme, kaydını yap. Daha sonra o sorulara cevap vermeye çalışalım.

Tüm Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri
# İçerik Adı Yayınladığı Tarih Görüntülenme
1 Kitaba Çağrı 16 Eylül 2017
2 Kurban İbadeti 24 Ağustos 2017
3 Hadislerin Derlenmesinde İran Etkisi 19 Ağustos 2017
4 Diyanetin Fetö Raporu: Bu din bu hale nasıl geldi? 14 Ağustos 2017
5 Hilal, Fitre ve Bayram 28 Haziran 2017
6 Nebi’mizin Ramazan Hayatı 12 Haziran 2017
7 İmsak Ölçüleri 27 Mayıs 2017
8 Dini Siyasete Alet Etmek 20 Mayıs 2017
9 Nebilere Yüklenen Olağanüstü Özellikler 13 Mayıs 2017
10 Tarih Boyunca Nebilere Gösterilen Tepkiler 6 Mayıs 2017
11 Yanlış Şeriat Algısı Suç ve Ceza 29 Nisan 2017
12 Kapitalizmin Sonu 15 Nisan 2017
13 Faiz Bağlamında Modern Finansal Ürünler 8 Nisan 2017
14 Hadislere Bakışımız Nasıl Olmalı 1 Nisan 2017
15 Haram Aylar 25 Mart 2017
16 Kur’an’cılık Tehlikesi 1.Bölüm 20 Mart 2017
17 Din ve Devlet İlişkileri 1.Bölüm 11 Mart 2017
18 Cuma Namazı ve Hutbe’si 4 Mart 2017
19 Kur’an’a Göre Sihir Kavramı 25 Şubat 2017
20 Abese Suresi Bağlamında Nebi’mizin Korunmuşluğu 18 Şubat 2017
21 Ev İçi Mahremiyet Kuralları 11 Şubat 2017
22 Örtünme İle İlgili Hükümler 4 Şubat 2017
23 Baş Örtüsü ve Örtünme 28 Ocak 2017
24 Kur’an’nın Çözüm Üretmedeki Yeri 21 Ocak 2017
25 Yahudileri Gölgede Bırakan Hileler 16 Ocak 2017
26 Müslümanlar’da Allah’a Güven Krizi 31 Aralık 2016
27 Müslümanlığımızı Gözden Geçirme İhtiyacı 24 Aralık 2016
28 Ümmet Olamamanın Ağır Bedeli 17 Aralık 2016
29 Tarihsellik İddialarında Cezalar Örneği 10 Aralık 2016
30 Mezhepçiliğin Doğurduğu Acı Sonuçlar 3 Aralık 2016
31 Kur’an’nın Tarihselliği İddiası ve Miras Konusu 26 Kasım 2016
32 Takiye (Kimliği Gizleme) 19 Kasım 2016
33 Faiz ve Güncel Meseleler 12 Kasım 2016
34 Mehdi Gelicek mi ? 7 Kasım 2016
35 Hz.İsa Gelicekmi? 31 Ekim 2016
36 Çağdaş Ulemanın Usulsüzlüğü 22 Ekim 2016
37 Dinsel Çoğulculuk 15 Ekim 2016
38 Son Kitabı Devre Dışı Bırakma Projesi, Dialog 8 Ekim 2016
39 Fıtrat Zemininde Buluşma 1 Ekim 2016
40 Nisa 34. Ayet Bağlamında Kadına Şiddet 24 Eylül 2016
41 Kurban İbadeti 10 Eylül 2016
42 Kadının Dövülmesi 3 Eylül 2016
43 Kur’an’a Göre Hükmetmek 27 Ağustos 2016
44 15 Temmuz Darbe Gecesine Kurani Bir Bakış 20 Ağustos 2016
45 Paralel Dinin Olmazsa Olmazı Aracılık – 1 13 Ağustos 2016
46 Müslüman Gayrimüslim İlişkileri 2 Temmuz 2016
47 Zekat 25 Haziran 2016
48 Oruçla İlgili Hükümler 18 Haziran 2016
49 Uydurulan Dinde Yatsı Sonu, Seher ve İmsak Vakti 4 Haziran 2016
50 Uydurulan Dinde Mut’a Nikahı 28 Mayıs 2016
51 Uydurulan Dinde Şartlı Talak 21 Mayıs 2016
52 Uydurulan Dinin Dayatması Olarak Çocukların Evlendirilmesi 7 Mayıs 2016
53 Kölelik ve Cariyelik Mezheplerin Dayatması mı? 30 Nisan 2016
54 Musa Hızır Kıssasının Evrensel Mesajı 23 Nisan 2016
55 Sünnetin Delil Değeri 16 Nisan 2016
56 Kira Sertifikaları Faizsiz Ürün mü? 9 Nisan 2016
57 Suç-Ceza Dengesi Açısından Cinsel İstismar 2 Nisan 2016
58 Boşanma Konusunda Allah’ın Koyduğu Sınırlar 26 Mart 2016
59 Allah’ın Koyduğu Sınırlar Nasıl Aşıldı 19 Mart 2016
60 Muhsana, Kadına Pozitif Ayrımcılık 13 Mart 2016
61 İnsanlar ile Cinlerin Ortak Özellikleri 5 Mart 2016
62 Nebiler Günahtan Korunmuş mudur? 27 Şubat 2016
63 Bedir Savaşı Örneğinde Nebi ve Resul Farkı 20 Şubat 2016
64 Dinde Haram-Helal Koyma Yetkisi 13 Şubat 2016
65 Cinler 6 Şubat 2016
66 İlk İnsanın Yaratılışı 30 Ocak 2016
67 İnsanı İnsan Yapan Özellikler 23 Ocak 2016
68 Allah’ı İkinci Sıraya Koymak 16 Ocak 2016
69 Şirkle İman Arasındaki Kararsızlık 9 Ocak 2016
70 Mehdi Beklentisi 2 Ocak 2016
71 Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
72 Fıkıh Müzakereleri | Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
73 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik – 2 19 Aralık 2015
74 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik 12 Aralık 2015
75 Kur’ân’da Dindarlık 5 Aralık 2015
76 Tarih Boyunca Bir Siyasi Baskı ve Ötekileştirme Aracı Olarak Zındıklık 28 Kasım 2015
77 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 2) 21 Kasım 2015
78 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 1) 21 Kasım 2015
79 Kur’an’a Göre Dinden Dönmenin Hükmü 16 Kasım 2015
80 Kur’an’da Zina Suçu Ve Cezası 7 Kasım 2015
81 Tağut Doğru Yolun Üstünde Oturur 31 Ekim 2015
82 Hadis Uydurma Faaliyetleri 24 Ekim 2015
83 Kader İnancı Ve Nesih 17 Ekim 2015
84 Resulullah Sonrası Siyasi Gelişmeler 10 Ekim 2015
85 Nesih 3 Ekim 2015
86 Hac Ve Kurban 19 Eylül 2015
87 Terör Olayları Karşısında Nebevi Siyaset 12 Eylül 2015
88 Dinde Özgürlük 5 Eylül 2015
89 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 4 “Cariyelik” 29 Ağustos 2015
90 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 3 “Cariyelik” 22 Ağustos 2015
91 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 2 “Kitap Algısı” 15 Ağustos 2015
92 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 8 Ağustos 2015
93 Nebimizin Yürüttüğü Dış Politika 1 Ağustos 2015
94 Kadir Gecesi ve İmsak Vaktine Tavırlar 11 Temmuz 2015
95 Zekat 4 Temmuz 2015
96 Oruç İbadeti 2 27 Haziran 2015
97 Oruç İbadeti 20 Haziran 2015
98 Kutup Bölgelerinde İftar ve İmsak Vakitleri 13 Haziran 2015
99 Emtia Borsalarındaki İşlemlerin Fıkhi Hükmü 6 Haziran 2015
100 Kur’ân’a Göre Gece-Gündüz 30 Mayıs 2015
101 Prof. V. A. Yefimov’la Yapılan Toplantının Değerlendirilmesi 23 Mayıs 2015
102 İsra ve Mirac 16 Mayıs 2015
103 Berzah Alemi 2 9 Mayıs 2015
104 Berzah Alemi 2 Mayıs 2015
105 Enflasyon ve Faiz 25 Nisan 2015
106 İşsizlik Probleminin Kaynağı 18 Nisan 2015
107 Peygamberimizin Öldürülmesini Emrettiği Kişiler Hakkındaki Rivayetler 4 Nisan 2015
108 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Zekat-Faiz Karşılaştırması) 28 Mart 2015
109 Faizsiz Sistemin İlkeleri – Faizsiz Bankacılık 28 Mart 2015
110 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Enflasyon) 21 Mart 2015
111 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Bankacılık) 14 Mart 2015
112 Faizsiz Sistemin İlkeleri 7 Mart 2015
113 Tecavüz Suçunun Cezası 28 Şubat 2015
114 İdam Cezası ve Kıssas Tartışmaları 21 Şubat 2015
115 Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 14 Şubat 2015
116 Kur’ân’da Ruh Kavramı 7 Şubat 2015
117 İcmanın Delilleri ve Değerlendirilmesi 24 Ocak 2015
118 Fıkıh Müzakereleri | Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 17 Ocak 2015
119 Nebiye Hakaretin Cezası 10 Ocak 2015
120 Noel ve Mevlid Kandili Kutlamalari 3 Ocak 2015
121 Kelime Oyunları ve Şeb-i Arus 27 Aralık 2014
122 Evlilik Nedeniyle Ortaya Çıkan Haramlık 20 Aralık 2014
123 Talak’ın Şarta Bağlanması 13 Aralık 2014
124 Kadının Boşanma Hakkı 6 Aralık 2014
125 Boşanmanın Hükümleri 29 Kasım 2014
126 Küçüklerin Evlendirilmesi 22 Kasım 2014
127 İslam Hukuku-Roma Hukuku Karşılaştırması 15 Kasım 2014
128 Beni Kureyza Yahudileri ve Esirlerin Öldürülmesi 8 Kasım 2014
129 İslâm Miras Hukukunda Kelâle 3 Kasım 2014
130 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı – 2 25 Ekim 2014
131 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı 18 Ekim 2014
132 İslam Alimlerinin Işid’e Gönderdikleri Mektubun Eleştirisi 11 Ekim 2014
133 Kurban İbadeti 27 Eylül 2014
134 Birbirimizden yardım istemek şirk midir? 9 Ağustos 2014
135 Nafile Oruç 2 Ağustos 2014
136 Zekat ve Fitre 26 Temmuz 2014
137 Kadir Gecesi 19 Temmuz 2014
138 Tarihi gelişimi ve Hükümleri Açısından İtikaf 12 Temmuz 2014
139 Yatsının Son Vakti 5 Temmuz 2014
140 Vakti Dışında Namaz, Süresinden Fazla Oruç 28 Haziran 2014
141 Bakara 187. Ayet Işığında Oruç İbadeti 21 Haziran 2014
142 Kimler Oruç Tutabilir 14 Haziran 2014
143 Orucun Tarihi ve Meşruiyeti 7 Haziran 2014
144 Ecel ve Şehitlik – Sorular ve Cevaplar 24 Mayıs 2014
145 Ecel ve Şehitlik 17 Mayıs 2014
146 Seferilik Mesafesi ve Müddeti 10 Mayıs 2014
147 Yolculukta Namaz – 2 26 Nisan 2014
148 Dinden Dönmek 19 Nisan 2014
149 Yolculukta Namaz 5 Nisan 2014
150 Namazı Terketmenin Hükmü 29 Mart 2014
151 Namazda Zikir 8 Mart 2014
152 Kadınların Cemaate Katılması 1 Mart 2014
153 Cemaatle Namaz – 2 22 Şubat 2014
154 Cemaatle Namaz 15 Şubat 2014
155 Sehiv Secdesi 8 Şubat 2014
156 Namazı Bozan Haller – 2 1 Şubat 2014
157 Namazı Bozan Haller 18 Ocak 2014
158 Cumanın Farzından Önceki ve Sonraki Sünnetler 11 Ocak 2014
159 Cuma Hutbesi 4 Ocak 2014
160 Cuma Namazı 28 Aralık 2013
161 Sünnet Namazları 21 Aralık 2013
162 Vitir Namazı 14 Aralık 2013
163 Teheccüd Namazı 7 Aralık 2013
164 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – Sorular 23 Kasım 2013
165 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – 2 18 Kasım 2013
166 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları 2 Kasım 2013
167 Cezanın Amacı Açısından Mağdur Hakları 26 Ekim 2013
168 Bayram Namazı ve Teşrik Tekbirleri 12 Ekim 2013
169 Tarihi, Amacı ve Ahkamı Yönüyle Kurban 5 Ekim 2013
170 Kur’an’da Münafıkların Durumu – 2 28 Eylül 2013
171 Kur’an’da Münafıkların Durumu 21 Eylül 2013
172 Günümüz İslam Dünyasının Problemleri 14 Eylül 2013
173 Bedel Hac – Doç.Dr. Servet Bayındır 7 Eylül 2013
174 Allah’ın Bilgisi ve Kader 24 Ağustos 2013
175 Mısırdaki Müslümanların Durumu 17 Ağustos 2013
176 Kadir Gecesi 3 Ağustos 2013
177 İmsak Tartışmaları 27 Temmuz 2013
178 Kutup Bölgelerinde İbadet Vakitleri 20 Temmuz 2013
179 Kader 19 Ocak 2013
180 Kıyamet Alametleri 22 Aralık 2012
181 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Kurban İbadeti 20 Ekim 2012
182 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Hac İbadeti 13 Ekim 2012
183 Faiz-Zekat İlişkisi 6 Ekim 2012
184 Namazların Birleştirilmesi 29 Eylül 2012
185 İslama Yönelik Saldırılar 22 Eylül 2012
186 Alternatif Bir Finansal Ürün Olarak Kira Sertifikaları(SUKUK) 15 Eylül 2012
187 Öğle ve İkindi Namazlarının Vakitleri 8 Eylül 2012
188 Yatsı Namazı Vaktinin Bitişi 1 Eylül 2012
189 Kur’an’a Göre Gelenek 25 Ağustos 2012
190 Bayram Namazı ve Fitre 18 Ağustos 2012
191 Televizyondan Kabe İmamına Uyulabilir mi? 11 Ağustos 2012
192 Ramazan Ayının İnsana Sunduğu Fırsatlar 4 Ağustos 2012
193 İmsak Vakti ve Seher – 2 28 Temmuz 2012
194 İmsak Vakti ve Seher 21 Temmuz 2012
195 Nesih, Kıblenin Değişmesi Örneği 23 Haziran 2012
196 İsra ve Miraç 16 Haziran 2012
197 Uydurma Hadisler – Harun Ünal 9 Haziran 2012
198 Sezaryen Doğum 2 Haziran 2012
199 Vahiy – Sünnet İlişkisi 26 Mayıs 2012
200 Nesih Kavramı 19 Mayıs 2012
201 Din ve Tıp Açısından Sünnet 14 Mayıs 2012
202 Din ve Müzik 5 Mayıs 2012
203 Hadislerin Kur’an’a Arzı 28 Nisan 2012
204 Türkiye’de Kutlu Doğum Etkinlikleri 21 Nisan 2012
205 Allah’ın Elçisini Doğru Anlamak 14 Nisan 2012
206 Kur’an Öncesi Mekke Toplumu 7 Nisan 2012
207 Faizsiz Bankacılğın Problemleri 31 Mart 2012
208 Hz.Muhammed’in(S.A.V.) Tebyin Görevi 24 Mart 2012
209 İslam ve Türk Medeni Kanunu(TMK) Miras Sistemlerinin Mukayesesi 17 Mart 2012
210 Kur’an’a Göre Tağut Kavramı 10 Mart 2012
211 Farklı İnançların Birlikte Yaşamasının Doğal Kuralları 3 Mart 2012
212 Kur’an’a Göre Resule İman, İtaat ve İttiba 25 Şubat 2012
213 Organ Nakli 18 Şubat 2012
214 Sebeb-i Nüzul Meselesi 11 Şubat 2012
215 Daru’l-Harbde Faiz 4 Şubat 2012
216 İftida 28 Ocak 2012
217 Talak (Boşanma) 21 Ocak 2012
218 Gayrimüslimlerle Evlilik 14 Ocak 2012
219 A’raf Ehli 7 Ocak 2012
220 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? – 2 31 Aralık 2011
221 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? 24 Aralık 2011
222 Çocukların Evlendirilmesi 17 Aralık 2011
223 İnanç Özgürlüğü 10 Aralık 2011
224 Evliliğin Denetlenmesi 3 Aralık 2011
225 Adetli Kadın Kur’an’a Dokunabilir mi? 26 Kasım 2011
226 Hz.İsa’yı(a.s.) Geri Getirmek İsteyenlerin Hedefi 19 Kasım 2011
227 Nebi ve Resul Kavramları 12 Kasım 2011
228 Kurban Bayramına Nasıl Hazırlanmalıyız? 5 Kasım 2011
229 İcma Delili ve Değerlendirilmesi 22 Ekim 2011
230 Vekaletle(Bedel) Hac 15 Ekim 2011
231 İhram Yasakları 8 Ekim 2011
232 Kadınların Yolcuğu 1 Ekim 2011
233 Kur’an ve Sünnet Işığında Hac İbadeti 24 Eylül 2011
234 Faiz Anlayışı 10 Eylül 2011
235 Bayram Namazı 27 Ağustos 2011
236 İmsak Vakti 20 Ağustos 2011
237 Teravih Namazı Konusunda Diyanet’e Cevap 13 Ağustos 2011
238 Oruç Tutamayanlar Ne Yapmalı? 6 Ağustos 2011
239 Güneşin Batmadığı Yerlerde Namaz Vakitleri 2 Temmuz 2011
240 Yatsı Namazının Vakti 7 Mayıs 2011
241 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler – 2 30 Nisan 2011
242 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler 23 Nisan 2011
243 Günahlarla İlgili Kavramlar – 2 2 Nisan 2011
244 Günahlarla İlgili Kavramlar 26 Mart 2011
245 Büyük Günahlar – 3 19 Mart 2011
246 Büyük Günahlar Nelerdir? 12 Mart 2011
247 Büyük Günah İşleyenlerin Durumu 5 Mart 2011
248 Ye’cüc ve Me’cüc 26 Şubat 2011
249 Dabbetü’l-Arz 19 Şubat 2011
250 Tarikatlarda Vesile ve Tevessül 12 Şubat 2011
251 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar – 2 5 Şubat 2011
252 Kutuplarda Namaz Vaktinin Tespiti 29 Ocak 2011
253 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar 22 Ocak 2011
254 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular – 2 1 Ocak 2011
255 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular 25 Aralık 2010
256 Mehdi İnancı 18 Aralık 2010
257 Kur’an’a Göre Zekat Oranları 4 Aralık 2010
258 Artan Malı İnfak Etme 27 Kasım 2010
259 Vitr Namazı 13 Kasım 2010
260 Bayram Namazları 6 Kasım 2010
261 Sehiv Secdesi – Mukayeseli Fıkıh Dersleri 30 Ekim 2010
262 Kurban İle Alakalı Sorular 23 Ekim 2010
263 Hac Farklı Aylarda Yapılabilir mi? – Fıkıh Dersi 9 Ekim 2010
264 Başkasının Yerine Hacc Yapmak 2 Ekim 2010
265 Hilal İle İlgili Sorulan Sorular 25 Eylül 2010
266 Cariyeler İle İlgili Sorulan Sorular 18 Eylül 2010
267 ORUÇ BOZMANIN CEZASI 4 Eylül 2010
268 Zekat 28 Ağustos 2010
269 İmsak ve Yatsı Vakitleri – 2 21 Ağustos 2010
270 İmsak ve Yatsı Vakitleri 14 Ağustos 2010
271 İsra ve Miraç -2 10 Temmuz 2010
272 İsra ve Miraç -1 3 Temmuz 2010
273 İcma’a Delil Getirilen Hadisler 26 Haziran 2010
274 İcma 19 Haziran 2010
275 Başörtüsü ve Örtünme 12 Haziran 2010
276 Mezheplerin Tutarlılığı 29 Mayıs 2010
277 Asabe Siyaset İlişkisi (Kızın Çocuklarının Mirasçılığı Örneği) 22 Mayıs 2010
278 Kur’an’ı Açıklama Usulü 15 Mayıs 2010
279 Kartepe Programı Değerlendirme 5 Mayıs 2010
280 Abdestte Ayakların Mesh Edilmesi 24 Nisan 2010
281 Hudeybiye’den Geri Kalanlar 13 Nisan 2010
282 Peygamberimizin Zeynep (ranha) ile Evliliği 3 Nisan 2010
283 Bedir Savaşı 20 Mart 2010
284 Kur’an Sünnet Bütünlüğü: Allah’ın İzni Meselesi 13 Mart 2010
285 Vahiy Çeşitleri 6 Mart 2010
286 Kadınların Özel Halleri 11 Şubat 2010
287 Kur’an’a Göre Zekat Nispeti 6 Şubat 2010
288 Vahy-i Gayr-i Metlüv’e Dair Getirilen Deliller -1 30 Ocak 2010
289 Iskat (Ölen Kimseyi İbadet Borçlarından Kurtarmak) 16 Ocak 2010
290 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrailin Rolü -2 2 Ocak 2010
291 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrail’in Rolü 26 Aralık 2009
292 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kurban 21 Kasım 2009
293 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -2 14 Kasım 2009
294 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -1 7 Kasım 2009
295 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kur’anı Anlama 31 Ekim 2009
296 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Yolculukta Namazin Kısaltılması Örneği 24 Ekim 2009
297 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? -2 17 Ekim 2009
298 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-1 10 Ekim 2009
299 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-2 10 Ekim 2009
300 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -1 3 Ekim 2009
301 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -2 3 Ekim 2009
302 Mirasta Avliye Meselesi -1 26 Eylül 2009
303 Mirasta Avliye Meselesi -2 26 Eylül 2009
304 Kasten Orucu Bozanın Cezası -1 12 Eylül 2009
305 Kasten Orucu Bozanın Cezası -2 12 Eylül 2009
306 Oruç Keffareti -2 29 Ağustos 2009
307 Oruç Keffareti -1 29 Ağustos 2009
308 Adetli Kadının Orucu -1 22 Ağustos 2009
309 Adetli Kadının Orucu -2 22 Ağustos 2009
310 Hastaların Orucu -1 15 Ağustos 2009
311 Hastaların Orucu -2 15 Ağustos 2009
312 Namazda Örtünme / 2-1 8 Ağustos 2009
313 Namazda Örtünme / 2-2 8 Ağustos 2009
314 Namazda Örtünme / 1-1 1 Ağustos 2009
315 Namazda Örtünme / 1-2 1 Ağustos 2009
316 Kur’an’da Örtünme -1 18 Temmuz 2009
317 Kur’an’da Örtünme -2 18 Temmuz 2009
318 Gayrimüslimlerle Evlilik -1 11 Temmuz 2009
319 Gayrimüslimlerle Evlilik -2 11 Temmuz 2009
320 Müşriklerle Evlilik -1 4 Temmuz 2009
321 Müşriklerle Evlilik -2 4 Temmuz 2009
322 Ehli Kitap ve Müşrikler -1 27 Haziran 2009
323 Ehli Kitap ve Müşrikler -2 27 Haziran 2009
324 Hayvan Kesimi / 2-1 20 Haziran 2009
325 Hayvan Kesimi / 2-2 20 Haziran 2009
326 Hayvan Kesimi -1 13 Haziran 2009
327 Hayvan Kesimi -2 13 Haziran 2009
328 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -1 6 Haziran 2009
329 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -2 6 Haziran 2009
330 Nafile Namazlar -1 9 Mayıs 2009
331 Nafile Namazlar -2 9 Mayıs 2009
332 Vitir Namazı -1 2 Mayıs 2009
333 Vitir Namazı -2 2 Mayıs 2009
334 Kur’an’ın Genel Açıklaması -1 25 Nisan 2009
335 Kur’an’ın Genel Açıklaması -2 25 Nisan 2009
336 Namazın Mekruhları -1 11 Nisan 2009
337 Namazın Mekruhları -2 11 Nisan 2009
338 Namazı Bozan Şeyler -1 4 Nisan 2009
339 Namazı Bozan Şeyler -2 4 Nisan 2009
340 Namazda Konuşmak -1 28 Mart 2009
341 Namazda Konuşmak -2 28 Mart 2009
342 Namazda Abdestin Bozulması / 2-1 21 Mart 2009
343 Namazda Abdestin Bozulması / 2-2 21 Mart 2009
344 Namazda Abdestin Bozulması / 1-1 14 Mart 2009
345 Namazda Abdestin Bozulması / 1-2 14 Mart 2009
346 Namazda İmamlık / 3-1 28 Şubat 2009
347 Namazda İmamlık / 3-2 28 Şubat 2009
348 Namazda Saf Düzeni -1 21 Şubat 2009
349 Namazda Saf Düzeni -2 21 Şubat 2009
350 Namazda İmamlık / 2-1 14 Şubat 2009
351 Namazda İmamlık / 2-2 14 Şubat 2009
352 Namazda İmamlık / 1-1 7 Şubat 2009
353 Namazda İmamlık / 1-2 7 Şubat 2009
354 İmamın Arkasında Kıraat -1 24 Ocak 2009
355 İmamın Arkasında Kıraat -2 24 Ocak 2009
356 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-1 17 Ocak 2009
357 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-2 17 Ocak 2009
358 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-1 10 Ocak 2009
359 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-2 10 Ocak 2009
360 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-1 3 Ocak 2009
361 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-2 3 Ocak 2009
Kuran Dersi Canlı Yayın