Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – 2

18 Kasım 2013 tarihinde yayınlandı. görüntülenme Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri

Melek konusu müslümanlar için oldukça önemli bir konu. Çünkü iman esaslarından bir tanesi. Allah’a inanıyoruz, amenna. Tamam. Yani her insanın C.Hakkın varlığı ve birliği konusunda şüphesi olmaz, yapmış olduğu gözlemler dolayısıyla. Birisi ben Allah’ın elçisiyim diye gelir de Musa(as)’ın gösterdiği gibi mucize gösterir, herhangi bir insanın yapması mümkün olmayan belgelerini ortaya koyar. O da Allah’ın elçisi olduğunu anlar. İnsan tamam der, bu ancak Allah’ın elçisi olur der. O da tamam. Muhammed(sav)’in mucizesi yok ama bugün kuranı kerimi okuyup anlayan bir kişi bunu bir insanın yazması mümkün değil der. O da onun elçisi olduğunu anlar.”Amentu bi enneke resulullah” der. Yani senin Allah’ın resulü olduğuna inandım der. E şimdi kitaplar konusu da: bakarsınız işte Allah’ın kitabı olduğunu anlarsınız kuranı kerimin. İnandım dersiniz. Ahirete sıra gelince: ahiret konusunda da problem yok. Niye problem yok? Bir kere insanlar her gün ve her yıl tabiatın ölüp yeniden yaratıldığını görünce kendisi için de ister istemez de yeniden dirilişi hayal eder. Ve bakar ki bir çok kimse dikkat ederseniz inançsız olduğunu söyleyenler de eğer herhangi bir yerden hakkını alamamışsa der ki; gün gelecek ben senden hakkımı alacağım der. Bu insanların fıtratında bu var. Dolayısıyla ahirete inanmak zor değil. Ölen tabiatın yeniden yaratıldığını gören insanlar ölen kişilerin de yeniden yaratılacağını anlayabilirler. Bunların hepsi güzel de peki meleklere iman ne demek oluyor? Bunların hepsini anlamak kolay. Niye meleklere inanıyoruz? “Amentu billahi ve melaiketihi: Allah’a ve meleklerine inandık”. Yani eğer kuranı kerimde bu meleklere inanma diye bir görev olmasaydı acaba hangi insan yada hangimiz meleklere inanma ihtiyacı duyardık. Yada meleklere inanmanın manası ne demektir? Ben şahsen bu konuda her hangi bir çalışma bilmiyorum. Mehmet Ruzi hoca kelam konusunda doktorasını yapıyor. Melekler konusunda doktora yapsın diye düşündük kendi aramızda fakat hocaları razı olmadı. Çünkü böyle bir konuda doktora yaptırmak kolay bir şey değil. En başta hoca konuyu bilmesi lazım ki doktora yaptırsın. Ben şahsen yani bilmiyorum. O zaman Mehmet Ruzi Hoca da araştırma yaptı bu konuda. Bu konuda çalışma varmıydı? Biraz araştırdın, çalışma varmıydı? Niye meleklere inanıyoruz? Sen kendin bir hazırlık yapmadın da meleklere niçin inanıyoruz diye bir akaid kitaplarında bu sorunun cevabı var mı?

Mehmet Hoca: Somut bir şey yok Hocam.

Abdulaziz Bayındır: Yok. Meleklere neden inanıyoruz? Dün akşam ve bu sabah biraz çalıştım. Bende şöyle bir şey ortaya çıkmaya başladı: ya biz bu melekleri araştırdıkça bilmediğimiz iyice ortaya çıkıyor diye. Mesela bir kere bu soru ortada kalsın: meleklere niye inanıyoruz? Peki cevabını verecek durumdamıyım diye sorarsanız, şu anda hayır. Ama hep birlikte araştırmak için, ortaya bir mesele koymak için bunu söyledim. Gerçekten bu konuda iyi bir doktoraya ihtiyaç var.

Abdurahman Yazıcı:  İlahi Dinlerde Melek İnancı diye Ali Erbaş doktora tezi yazmış.

Abdulaziz Bayındır: Ali Erbaş’ın İlahi Dinlerde Melek İnancı olan Ali Erbaş’ın şurada İslam Ansiklopedisi’nin melek maddesini de o yazmıştır. Yani onu bir okumanızı tavsiye ederim. Ben Ali’ye sordum; sen bunu nasıl yazdın ya, böyle bir makale yazılabilir mi dedim. Böyle bir madde yazılabilir mi? Bu İslam Ansiklpedisi’nde nasıl yayınlandı? Sen onu bir oku Abdurrahman. İstersen sana haftaya bir özetlettirelim onu. Yani İslam Ansiklopedisi’nde. Sen misin, söylediğine pişman olma. Ama olsun, İslam Ansiklopedisi’nde şimdi şu anda ben anlatırım da eksik olabilir, yanlış olabilir. Tamamen batılıların yaklaşımı. Batılılarda şu var. Yani tek tanrılı inanç, çok tanrılı inancının evrilmesi sonucu ortaya çıkmıştır derler. Yani o makalenin özeti bu. Eski dönemlerdeki tanrı inancı müslümanlarda melek inancına dönüşmüştür. İşin özeti bu yani. Böyle bir yazının İslam Ansiklopedisi’nde nasıl yer aldığını da ben doğrusu anlayabilmiş değilim.

Katılmcı: Gayet basit.

Abdulaziz Bayındır: Nedir?

Aynı Katılımcı: Çok basit. Bir ara ben orada çalıştım. Maddeler gelirdi bize, biz tamamen olduğu gibi tercüme ederdik. Tabi bizim en azından ismimizin başında bir Dr. olmadığı için

Abdulaziz Bayındır: Akademik ünvanınız olmadığı için

Aynı Katılımcı: Bir başkasının adıyla çıkardı. Kesinlikle bu şöyledir veya böyledir, orada basma kalıp olarak alırdık ve o şekilde verirdik. Kanaatimce o Milli Eğitim Bakanlığı’nın yayınlamış olduğu ansiklopedi bundan daha biraz ağır başlu gibime geliyor.

Abdulaziz Bayındır: Yok, şimdi burada bu ansiklopedi çok değerli bir çaluşmadır. Onu kabul etmek lazım. Koskoca bir çalışma içerisinde elbetteki bir kısım yanluş şeyler olabilir. Bir de Ali Bey’e haksızlık yapmamak lazım, Ali Erbaş’a. O dinler tarihçisi olarak olaya bakmştır. Yani bir dinler tarihçisi olarak işte batılılar bunu nasıl anlıyor falan. Ama benim sorduğum o değil. Biz bir iman esası olarak niye meleklere inanıyoruz? Elbetteki C.Hakk inanmamızı emrettiği için. Onda hiç şüphemiz yok yani. Ama her bir şeyin sebebi olmalıdır yani. Onun sebebini anlama açısından diyorum. Tabi söylemeyi düşündüğüm bir çon şeyler var da. Ama bu günkü, bu dersleri biraz daha devam ettireceğe benziyoruz. Ve öyle zannediyorum ki bunlar devam ettikçe en azından kendi açımdan bilmediğim bir çok şey ortaya çıkıyor. Yani ilk defa öğrendiğim bir çok şey ortaya çıkıyor. Daha önce bildiğimizi zannettiğimiz melekleri ben kendim mesela pek fazla tanımadığımı anlamaya başladım daha yeni yeni. Tabi geçen hafta, evvelki hafta geçen hafta değil, şöyle bir özet yapmıştık biliyorsunuz. Yada o yaptığımız konuşmanın özeti olarak şöyle söyleyelim: Allah Teala “ma halaktul cinne vel inse illa li ya’budun”(ZARİYAT 56) buyuruyor. Yani “insanları ve cinleri sadece bana kulluk etsinler diye yarattım” diyor. Ondan sonra hepimizin bildiği bir olay var. Allah Teala Adem (as)’ı yaratıyor, Adem(as)’a bilgi öğretiyor. Eşyanın bilgisini öğretiyor. Ondan sonra da meleklere diyor ki. Tabi biliyorsunuz olayın detayını. Eşyanın bilgisini öğretince hadi bakalım şunları bildirin diyor AllahTeala. Yani neye yaradıklarını. Mesela şurada bir taş görüyorsunuz ama neye yarar? Şurada bir sıvı görüyorsunuz neye yarar? Şurada bir ağaç göüyorsunuz neye yarar? Ne işe yarar? O zaman diyorlar ki; “subhaneke la ilme lena ma allemtena inneke entel alimul hakim: ya Rabbi senin bir eksiğin yok, bizim bir bilgimiz olmaz. Sen ne öğretmişsen o dur, bilen sen, doğru karar veren sensin”(BAKARA 32)diyor. Adem(as)’a da diyor ki; “ya ademe enbi’hum esmaihim: hadi Adem şimdi sen söyle bunların isimlerini”(BAKARA 33). Ayetlere niye böyle meal verdiğimi zaten ayrıntılı olarak diğer konuşmalarımızda var ama, arzu edenler İnsan Ve Varlıklar Alemi diye bir yazımız vardır Süleymaniye Vakfı sitesinde, oradan da okuyabilirler. Onlara bunların isimlerini haber ver dediği zaman Adem(as) şey yapıuor :şu şuna yarar bu buna yarar. Ki bize lazım olan da o dur yani. Buna yarar dediğiniz zaman onun ne olduğunu da biliyorsunuz demektir. Ondan sonra AllahTeala diyor ki; “e lem ekul lekum inni a’lemu gaybes semavati vel ard: demedim mi size ben göklerin ve yerin gaybını bilirim diye”(BAKARA 33). Şimdi “gayb” ne demek? Evet hepiniz görüyorsunuz o taşı, bu eşyanın hepsini siz yıllardır görüyordunuz ey melekler. Görüyorsun da ne işe yaradığını bilmiyorsun. Yani şöyle düşünün: bir köyünüz vardır, bir dağ vardır hiç ot bitmez. Bizim köyümüzde hiç bir şey olmaz dersiniz. Ama bir uzmanı gelir bakar ki muhteşem bir maden kaynağı. Ya bu köy ne kadar zengin bir köy der, öbürleri de dalga mı geçiyorsun sen der. Köylüler. Ne zengini ya ot bile bitmiyor burada. Gelmiş konuşuyorsun derler. Ya ne otu kardeşim. Ot kaç para eder bak şu, şu, şu. Yok ya, deme ya falan. Bu defa o kişinin, o bir kişinin bütün köylüden farkı ortaya çıkar değil mi? O köylü orada belki bir kaç asırdır yaşayan bir ailenin soyundan gelen insanlardır. Dededen, atadan biz böyle bir şey duymadık. Duyamazsın, bilmiyordun ki. Ama şimdi bunu bilen birisi geldi. İşte arap çöllerinde hiç bir şey olmaz deniyordu yıllarca sürre alaylarıyla Osmanlı Mekke’ye, Medine’ye yardımlar gönderirdi. Yani oradaki insanlar rahat yaşasınlar diye. Ama bir bilen insan çıktı, oradan bir petrol. Bu defa bütün dünyaya oradan yardımlar gitmeye başladı. İşte olayı bu şekilde anlamak lazım. O zaman tabi mesela siz o köyü düşünün: o köydeki bir çok böyle okumuş yazmış olan insanlar bu adamı kıskanırlar. Ya bırak Allahını seversen o ne anlamış, biz böyle yaparız, şöyle yaparız diyebilirler. İşte AllahTeala o meleklere de diyor ki; ben size dememişmiydim ben bunların gaybını, bak işte bunların ne işe yaradığını siz bilmiyordunuz. O sizin için gaybdı. Evet o taşlatı, toprağı görüyordunuz ama ne işe yaradığını bilmiyordunuz. “Ve a’lemu ma tubdune ve ma kuntum tektumun: açığa vurduğunuzu da biliyorum, içinizde gizlediğinizi de”(BAKARA 33). Şimdi açığa vuruyosunuz diyorsunuz ki; ya Rabbi sana boyun eğeriz, biz bilmeyiz, sen ne öğretirsen o diyorsunuz ama içinizden de Adem’i kıskanıyorsunuz. Niye biz bilmiyoruz da o biliyor. Ondan sonra da, şimdi ilk emri veriyor. “Lil melaiketiscidu li adem: Adem’e secde edin”(ARAF 11). Bu emir kime veriliyor? Meleklere! Hepsi secde ediyor. Etmeyen kim? İblis! Peki Araf suresindeki ayetlerde AllahTeala İblis’e soruyor: “ma meneake ella tescude iz emertuk: sana emrettiğim halde secde etmeni engelleyen nedir?”(ARAF 12) Şimdi cin ile melek ayrı şey olsa, İblis’in cin olduğunda kimsenin ihtilafı yok değil mi? Cin başka melek başka olsa İblis nedir orada? Bana emretmedin ki ya Rabbi, sen meleklere emrettin bana niye şey yapıyorsun demez mi? Şimdi kuranı kerimin beş ayetinde bu böyle. Onlardan birisinde diyor ki; “kane minel cinni fe feseka an emri rabbih”(KEHF 50) o da cinlerdendi. Yani az önceki köylü olayını düşünün. Bunların hepsi aynı köydendi ama bir bilen kişi gelip de köydeki madenleri haber verince orada en akıllı geçinen biri nasıl derler, kariyer çizildi diye bu defa başkaldırdı ve o köyden ayrıldı. Karizma çizildi! Tamam karizma çizildi diyerek baş kaldırdı ve köyden ayrıldı. Şimdi bak aynı şey. “Kane minel cinni” ile o da bu köylüydü demek arasında bir fark var mı? Bu cinlerdendi, İblis de bu köydendi. “Fe feseka an emri rabbih: ama Rabbinin emrinden çıktı”(KEHF 50) yani ne oldu? Adamı kıskandı ve ayrıldı. İşte Adem(as)’ı kıskanıyor ve onlardan ayrılıyor. Peki kimden ayrıldı? Meleklerden ayrıldı değil mi İblis? Öyleyse o melekler de cin olmuyor mu? Tamamen cin oluyor, başka bir şey olamaz.

Rasim Hoca: Meleklerden bir tanesi cin çıkıyor.

Abdulaziz Bayındır: Yok meleklerden ayrıldı. İblis cinlerden ayrıldı. Bak cinlerdendi Rabbinin emrinden çıktı. O çoğunluğun adı cinler topluluğu. Emirden çıkan sadece İblis. Cinlerdendi, o da onlardandı ama bu ayrıldı. Bu emirden çıktı. Emirden çıkanın sadece iblis olduğu ortada.

Peki şimdi melek ne demek? Şimdi melek kelimesinin işte “le-e-ke”den mi “e-le-ke”den mi, yani kökünün ne olduğu konusunda değişik görüşler var ama anlamının elçilik olduğu konusunda ittifak var. Bazıları “e-le-ke”den diyor, bazıları “le-e-ke”den diyor. Ama aslı “me-lek”miş, bazıları “mel-ek” diyor. Elçilik “er risale” elçiliktir, Müfredat öyle söylüyor. Lisanul Arap’da aynı şeyi söylüyor. Ve diğer sözlükler de aynı şeyi söylüyor, ben sadece iki tanesini aldım. Yani melek demek elçi demekmiş. Şimdi siz güvenmediğiniz kişiyi elçi yaparmısınız kendinize. Elçi güvenilir kişidir değil mi? İblis kovuldu. Kovulunca elçilik görevinden uzaklaşmış oldu. Elçilik görevinden uzaklaşmış oldu. Bakın iki kere ona kovulma cezası veriliyor. İsterseniz Araf suresini açalım orada görürüz. 7.surenin baş tarafları. 151.sayfa. 151 veya 153, iki sayfa farkedebiliyor baskılara göre. Şimdi, biliyorsunuz mesela burada da meleklere emrettik hepsi secde etti İblis etmedi. O zaman meleklerden bir tanesi. Meleklerin bulunduğu yer olarak hatta burası açık kalsın da orayı görebilmek için. Saffat suresini açalım lütfen. Yani 37.sureyi. Bunlar bu dersin bereketleri. Buraya gelmeden bunlar hiç aklıma gelmiyor. Sizi görünce aklıma geliyor. Burada planladığımın dışına çıkılıyor. Mesela şeyde diyor ki; Saffat suresi 447.sayfa ilk başları yani. 6.ayetten okuyalım. “İnna zeyyennes semaed dunya bi ziynetinil kevakib: en yakın göğü yıldızlarla süsledik”(6),”ve hıfzan min kulli şeytanin marid: emirden çıkan”(7) kim için emirden çıkan denir? Daha önce emre uyan için denir değil mi? “Ve hıfzan min kulli şeytanin marid: emirden çıkan her şeytan için de bir koruma yeri yaptık”(7) yani bir koruma duvarı yaptık birinci kat göğü”. Peki, “la yessemmeune ilel meleil a’la: bu şeytanlar(bu emirden çıkanlar) melei alaya kulak kabartamazlar”(8) yani oradan bilgi hırsızlığı yapamazlar. Melei ala me demek? Niye melei ala derler? Mesela bütün nebilerin gönderildiği ülkelerde mele takımı bunlara karşı çıkar. Yani göz dolduran kişiler anlamına gelir. Mele: göz doldurma manasında. Göz dolduran insanlar. “Melei a’la” dediği zaman en tepedekiler yani ülkenin. Mesela bir ülke için düşünürseniz yönetimin başında olan insanlar olur. Şimdi göklerin ve yerin yönetiminde AllahTeala olduğuna göre, tabi öyle yönetimin başında değil de, onlar da orada etkili olanlar. “El meleil a’la” C Hakkın işte bir takım görevlerle görevlendirdiği meleklerin bulnduğu, büyük meleklerin bulnduğu yer olmuş oluyor. Yada o meleklerin olduğu yer oluyor. Şimdi o melei ala ilgili mesela, melekler orada “meleil a’la”da kuranı kerim olduğunu da biz öğreniyoruz. Mesela Vakıa suresinde vardır “fe la uksimu bi mevakiin nucum: yıldızların bulunduğu yere yemin ederim”(VAKIA 75) yıldızların bulunduğu yer neresi? Birinci kat sema işte. Az önce anlatılan yer. “Ve innehu le kasemun lev ta’lemune azim: bu bir yemindir, bilseniz büyük bir yemindir”(VAKIA 76). Yani o yıldızların bulunduğu yer çok önemlidir demek istiyor C.Hakk. Peki niye önemli? Diyor ki mesela “innehu le kur’anun kerim: o bereketli, ikramı bol bir kurandır”(77),”fil kitabin meknun: kınlı kitaptadır”(78) “kın”. Mesela şimdi şurada şey var, mesela bunun içerisinde anahtarı saklarsınz, anahtarın kını dersiniz. Kılıcın kını vardır, kılıcı onun içerisine sokarsınz. Kılıç keskin olduğu halde kından rahatlıkla tutabilirsiniz, hiç problem yok. Kılıç kınında olduğu zaman kimseye zararı olmaz. İşte “kitabin meknun”dadır. “La yemessuhu illel mutahherun: o kuranı kerime )yani oradaki o saklı kitaba) mutahhar olanlardan başkası dokunamaz”(79). “Mutahhar” yani temizliği kabul edilmiş olanlar demektir, temiz sayılanlar. Şimdi, bir emirden çıkanlar var bir de çıkmayanlar var. O zaman temiz sayılanlar kim olur? Çıkmayanlar olur. Birinci kat sema “mevakiin nucum” dur değil mi? Oraya da “melei a’la” dediğine göre, kitaba da dokumulamaz dediğine göre levhi mahvuz nerede olması gerekir? Birinci kat semadadır. İşte “melei a’la”dadır. Kuranı kerim orada. Onun için “tenzilun min rabbil alemin: alemlerin rabbi tarafından indirilmedir”(VAKIA 80). Orada görev alan melekler onu parça parça Allah’ın emrine göre yeryüzünde C.Hakkın emrettiği kişiye indirmişlerdir. Şimdi buradan tekrar Saffat suresine gelelim. Diyor ki;”inna zeyyennes semaed dunya bi ziynetinil kevakib: dünya semasını süsleler, yıldızlarla süsledik”(6),”ve hıfzan min kulli şeytanin marid: emirden çıkan her şeytandan da koruduk onu”(7). Şimdi orası, gök korunursa gökte olan kitap da korunmuş olur mu? Olur yani. Dolayısıyla “meknun”un belki bir başka anlamı da bu olabilir. Sonra “la yessemmeune ilel meleil a’la: bunlar melei alaya”(8) o emirden çıkanlardan korunduğu için, demek “meleil ala”da konuşulanlar var. Oraya kulak kabartamazlar. Emirden çıkan şeytanlar kulak kabartamazlar. Peki, şurda buna ben dikkatinizi çekmek isterim: yani emirden çıkmış olan şeytan, isyankar olan. Zaten “eba vestekbera ve kane minel kafirin”(BAKARA 34) de İblis ile ilgili söylenen aynı şey. Yani emre uymama konusunda direndi, kendini büyük gördü ve kafirlerden oldu. Ondan sonra “ve yukzefune min kulli canib”(SAFFAT 8) peki oraya çıkmak isterlerse ne olur? Her taraftan taşlanırlar. Şimdi biz şeytan için ne diyoruz? “Racim” diyoruz “racim”. Anlamı taşlanmış demektir. “Euzu billahi mineş şeytanir racim: taşlanmış olan şeytandan Allah’a sığınırım” diyoruz. Ne zaman bunu söylememiz bize emrediliyor? Kuran okuduğumuz zaman! Peki kuranın bulunduğu yere yaklaşmak isteyince şeytanlar Allah oradan taşlattırıyor mu? İşte biz de kuran okumaya başladığımız zaman demek ki çevremizde böyle bir koruma duvarının oluşması için “euzu billahi mineş şeytanir racim” diyoruz. Evet, taşlanmış şeytandan Allah’a sığınırım diyoruz. Bak kuran ile racim arasındaki ilişkiye bakın, kuranın, ana kitabın bulunduğu levhi mahfuz dediğimiz yer ile, mahfuz deniyor niye? Korunmuş! Kimden korunmuş? İşte belli “hıfzan min kulli şeytanin marid”(SAFFAT 7) diyor. Mahfuz, korunmuş levha. Evet. Ondan sonra “duhuran ve lehum azabun vasib”(SAFFAT 9) yani onlar buradan kovulurlar onlara sürekli bir azab vardır. “İlla men hatıfel hatfete” ama bir kulak hırsızlığı yapmış olan, bir bilgi hırsızlığı yapmış olan olabilir”, “fe etbeauhu şihabun sakib: onun arkasından da onu delen bir meteor onu takip eder”(SAFFAT 10).

Peki şimdi bütün bunlarda “marid” kelimesi de önemli olarak ortaya çıkıyor. Emirden çıkan şeytan. Yok mürted ayrı bir manaya geliyor. Şimdi anlam olarak onlar da mürted tabi. Ama kelime olarak o manaya gelmiyor. Şimdi birinci kat sema, orada “melei a’la”, oradaki konuşmalar. Ne olur o konşmalar? AllahTeala mesela Fatır suresinde 35.surenin ilk ayetinde “elhamdu lillahi fatırıs semavati vel ard: gökleri ve yeri yaratan Allah’a mahsustur bütün hamdlar”. Yani gökleri ve yeri yaratan Allah ne yaparsa güzelini yapar. “Cailil melaiketi rusulen: melekleri elçiler yapar”. O elçilerin elçilik görevlerinin neler olduğunu okuyacağız ayrıntılı olarak. Mesela şimdi aklıma gelen: o elçilerden bir tanesi Meryem validemize geldi. Allah sana bir oğlan çocuğunu müjdeliyor dedi. İbrahim (as)’a geldi. Zekeriyya (as)’a geldi. Lut(as)’a geldi, daha nice örnekleri var bunun. Belki bize de gelmiştir de bir arkadaşımız zannetmişizdir. Bir yerde çok sıkışmışızdır, bir adam çıkıp şunu şöyle yap demiştir, yapmışızdır rahatlamışızdır belki, bilemeyiz yani. Bakın niye bunu söylüyorum? Meryem validemiz onu bir erkek olarak gördü değil mi? Hızır gibi yetişmek oradan kaynaklanabilir yani. C.Hakk o şekilde, olur. Allah Teala’nın yardımları vardır. İbrahim (as)’a geldikleri zaman onlara et pişirip önlerine koydu. Yani bunların melek olduğunu bilseydi yaparmıydı? Lut (as)’ın onlardan dolayı ne kadar sıkıntıya düştüğünü de biliyoruz. Mümkündür yani. Belki bize de gelmişlerdir. Bunlar herhalde boşuna şey yapılıyor değildir. Bilmiyoruz. Bunlar Allah’ın yardımlarıdır. Nasıl yaparsa yapar, kendi bilir. Şimdi, melekleri elçiler yapmıştır. Ondan sonra “ecrihatin mesna ve sulase ve ruba” kanatlı melekler, iki kabadı olan, üç kanadı olan, dört kanadı olan. İkişerli, üçerli, dörderli kanatları olan melekler. Allah Teala tercih ettiğini de yaratılışta daha da arttırır. Allah herşeye bir ölçü koymuştur. Ondan sonra bakın bir başka ayette de şöyle diyor. Hac suresi 22.sure 75.ayet. “Allahu yestafi minel melaiketi resulen”. Allah o meleklerden. Nedir? Meleğe resul deniyor da, o zaman bunlar resullük yapabilecek vasıfta olanlar demektir. Yani resullük vasfını kaybettiği zaman, emirden çıktığı zaman şeytan oluyor. Ama resullük vasfı, elçilik vasfında diyelim bin tane var da, hepsini. Elçilik vasfında olmak başka elçilikle görevlendirmek başka bir şeydir. “Allah melekleri kendi elçileri yapar”. Yani onlardan elçiler seçer. Başka? “ve minen nas: insanlardan da seçer”. Bakın iki varlık, üçüncüsü yok. “Yestafi minel melaiketi rusulen ve minen nas: Allah meleklerden elçiler seçer, insanlardan da”.

Peki. Bu meleklerin cinlerle bir alakası var mı acaba? O zaman da Enam suresine bakalım. 6.sure 130.ayet. “Ya ma’şerel cinni vel ins: ey insan ve cin toplulukları”,”e lem ye’tikum rusulun minkum: size kendi içinizden elçiler gelmedi mi?” Bak az önce insan ve melek dedi, burada ne diyor? İnsan ve cin diyor. Aynı şey bakın dikkat ediyormusunuz? Değişen nedir? Birisinde melek yerine cin söyledi o kadar, başka bir şey yok. “Ya ma’şerel cinni vel ins” bakın aşağıda “Allahu yestefi minel melaiketi rusulen ve minen nas: Allah meleklerden ve insanlardan elçiler seçer”(HACC 75). Tamam. Yukarıda, yani Enam suresi 130’da “ya ma’şerel cinni vel ins e lem ye’tikum rusulun minkum: size kendi içnizden elçiler gelmedi mi”. Peki o elçiler ne oluyor? Kendisine ayet indirilen elçiler mi? Yoksa ayetleri tebliğ eden elçiler mi? Bak ne diyor, Allah ne diyor. Önemli olan C.Hakkın ne dediği. Biz tebliğ eden diyoruz da bakalım AllahTeala’da öyle diyor mu? “Yakussune aleykum ayati: size ayetlerimizi okuyan”. Kendilerine ayetlerimiz indirilen değil, dikkat edin. Ayetlerimizi size okuyan, tebliğ eden elçiler. Peki. “Ve yunzirunekum: sizi uyaran”. Mesela siz Allah’ın ayetlerini bir arkadaşınıza okumaya gittiğiniz zaman aynı niyetle gitmiyormusunuz? Buna Allah’ın ayetini okuyayım, uyarılsın. Bir daha böyle yapmasın, emre uysun diyorsunuz değil mi? O kadar. Allah’ın ayetlerinin indiği zata nebi-resul deniyor. Amma sadece tebliğ edenler kendisine ayet inmemiş olana resul denir. Onun için bütün nebiler mecburen resul olur. Ama bütün resuller nebi olmayabilir. Ondan dolayı nebilik bitmiştir, “hatemen nebiyyin” diyor Resulullah(sav)’e. Ama resullük devam ediyor çünkü ayetlerin tebliğ edilmesi gerekir. Yani bugün dünyanın her yerine o ayetleri anlatan insanların gitmesi lazım o bölgelerin dilleriyle. “aleykum ayati ve yunzirunekum: ve sizi uyarıyor”. Neye karşı? “Likae yevmikum haza: işte şu güne kavuşacağınıza dair uyarıyor”. “Kalu şehidna ala enfusina ve garrethumul hayatud dünya: dünya hayatı onları aldattı”,”ve şehidu ala enfusihim ennehum kanu kafirin”(ENAM 130). Şimdi dünya hayatı onları aldattı. Gelip de tebliğler yapılıyor. Siz gidipte insanlara tebliğde bulunuyorsunuz. Adam bir mevkide makamda,

-Kardeşim bırak Allahını seversen. Bak ben hangi makamdayım sen hangi makamdasın gelip ne konuşuyorsun.

Bulunduğu mevki ve makam onu aldatıyor. Bir başkası diyor; ya bırak Allahını seversen, senin daha ağızın kokuyor. Benim yanımda senin gibi şu kadar adam çalışıyor. Ya sen bana gelmiş ne anlatıyorsun. Niye? Çünkü onun için esas olan doğrular değil. Birinci derecede tercih ettiği dünya. İşte dünya insanı aldatıyor, o zaman emirleri tutmuyor.

Şimdi bunlar aklımızda kalsın. Yani Allah meleklerden elçiler seçiyor ve insanlardan elçiler seçiyor. Şimdi burada iki türlü elçiden bahis var. Birisi Ahkaf suresindeki elçiler var. Ahkaf suresi kuranı kerimin 46.suresi 29.ayetten itibaren. Şimdi arkadaşlar bir de şöyle düşünelim: Muhammed (sav) son nebi olarak gelmiş. Peki kendi toplumlarına elçi olarak gidenlerin ayetleri kimden alması gerekir? Muhammed(sav) geldikten sonra. Muhammed(as)’dan almaları lazım yani kurandan almaları lazım. İşte burada anlatıyor C.Hakk. “ve iz sarefna ileyke neferen minel cinni: sana o cinlerden bir gurubu yönlendirdik”.”Yestemiunel kur’an: kuranı dikkatle dinliyorlar”. “Fe lem ma hadaruhu: oraya gelince”,”kalu ensitu” ifal babında “ensitu”. “Dediler ki; kulak verin dediler”. Dikkatle dinleyin. “Fe lemma kudiye: okunan kuran bitince”,”vellev ila kavmihim munzirin: uyarmak için hemen kavimlerine döndüler”(29),

“kalu ya kavmena: kendi kavimlerine dediler ki” bak “kavim” ne demek? “Kavim” kelimesinden ne anlarsınız? Yani aynı soydan gelenlerin yada yakın soydan gelenlerin oluşturduğu toplumdur. Yani çoğunlukla böyledir. Ama illa da soy şart değil yani. Birlikte yaşayarak birbirine destek veren insanların oluşturduğu topluma denir. Ama kendi kavimlerine ifadesi: bak bu kendi kavimlerine ifadesi insanlar için de kullanılır değil mi? “Kalu ya kavmena: dediler ki; ey kavmimiz”,”inna semi’na kitaben unzile min ba’di musa: Musa’dan sonra indirilmiş bir kitap dinledik dediler”(AHKAF 30). Şimdi incil var ama incil tevratın tamamlayıcısı niteliktedir. Şeriat tevratta var. İncil şeriat değil. Şeriatı oluşturan tevrattır. Dolayısıyla “min ba’di musa” demek İsa(as)’ı atlamak manasında değil. Çünkü İsa(as) tevrattan sorumlu bir nebi olarak gelmiştir. Yani tevratı tasdik eden bir nebi olarak gelmiş ve bugün de hepiniz biliyorsunuz ki hıristiyanlat kitabı mukaddes adı verdikleri Eski Ahit, Yeni Ahit tani tevratın ve incilin birleştirildiği bir kitabı alırlar, kendilerini ondan sorumlu kabul ederler. Dolayısıyla bu ifadenin şaşırtıcı bir tarafı olmamalı.

İsa(as)’dan haberdar olmamaları mümkün değil, çünkü İsa(as): O da bir nebi olarak geldiğine göre ondan haberdar olmaları lazım. Çünkü İsa(as)’ın da inanmak zorunda olduğu kitap tevrattır. Bizzat kendisinin de yani. Senin dediğin de akla gelebilir tabi.

Evet şimdi diyor ki; “musaddikan li ma beyne yedeyhi” bu çok çok önemli bir kelime arkadaşlar: “musaddikan li ma beyne yedeyhi: kendisinden önceki kitabı tasdik eden bir kitap”. Ne demek bu? Çünkü AllahTeala Ali İmran 81’de ne yapmıştı? Söz almıştı. “Lema ateytukum min kitabin vel hikmet: size bir kitap ve hikmet veririm de”,”summe caekum resulun musaddikun lima meakum: sizinle beraber olanı tasdik eden bir resul gelirse”,”ve le tu’minunne bihi ve le tensurunnehu: ona inanacak ve mutlaka yardımcı olacaksınız”(ALİ İMRAN 81). Yani bu kitap Musa(as)’a gelen kitabı tasdik edecek ki daha önce ona inananların buna inanma zorunluluğu doğsun. Çünkü orada alınan kesin söz var. Bak onu da söylüyor dikkat ediyormusunuz. Yani dört dörtlük bir tebliğde bulunuyor. Şimdi bunlar emirden çıkan kişiler mi? Emre uyan cinler yani. Emre uyan cinler. Yani “şeytanun marid” değil. Şurada tekrar dikkatinizi çekeyim: birinci kat semaya çıkamayan cinler değil, emirden çıkan şeytanlar. Demek daha önce oradaymış kovulmuş aşağıya doğru. Yada kovulmuş bir cinin soyundan gelmiş hiç oraya çıkamamış da olabilir. Şimdi diyor ki burada:”yehdi ilel hakk: o gerçeğe yönlendiriyor” o gerçek tevratta olan gerçek. Hepimiz biliyoruz ya. O gerçek nedir? İşte şu şu şartlarda olan bir nebi gelirse mutlaka inanacaksınız. “Ve ila tarıkın mustekim: ve doğru yola yönlendiriyor”(AHKAF 30). “Ya kavmena ecibu daiyallah: Allah’ın yoluna çağıran bu kişiye doğru cevap verin”. Yani buna uyun, kabul edin. “Ve aminu bihi: ona inanın da”,”yagfir lekum min zunubikum: Allah günahlarınızı bağışlasın,”ve yucirkum min azabin elim: sizi o acıklı azaptan kurtarsın”(AHKAF 31). Niye? Çünkü “ve lekad zera’na li cehenneme kesiran minel cinni vel ins: insanların ve cinlerin çoğusunu o cehennem için büyütmüş olduk”(ARAF 169) diyor, beslemiş olduk diyor AllahTeala. Ondan sonra devam ediyor “ve men la yucib daiyallahi feleyse bi mu’cizin fil ardı ve leyse lehu min dunihi evliyau: kim ki Allah’ın davetine(çağrısına) cevap vermezse yeryüzünde onu aciz bırakacak hiç bir varlık yoktur”(ARAF 32). Şimdi buradan bunların yer yüzünde yaşadığı da anlaşılır tabi. “Ve leyse lehu min dunihi evliyau: Allah ile kendi arasına kendisine velilik yapacak biri de yoktur”. “Ulaike fi dalalin mubin: o zaman böyle yapanlar apaçık bir sapıklıktadır”(AHKAF 32).

Tekrar dönersek Enam 130’a. Bak diyor ki; “ya ma’şerel cinni vel insi e lem ye’tikum rusulun minkum: size sizden olan elçiler gelmedi mi? Peki o elçiler ne yapar? “Yakussune aleykum ayati: size benim ayetletlerimi anlatıyor bölüm bölüm naklediyor”.

Şimdi oradaki Ahkaf suresindekiler bu işi yaptılar mı? O zaman onların resulleri oldu. Çünkü oraya Allah’ın emirlerini götürdüler. Ondan sonra “ve yunzirunekum likae yevmilum haza: işte bu ahiret karşılaşması konusunda da uyardı”(ENAM 130). O uyarıyı da yaptı az önce. Ondan sonra tam bir uyarı yaptı çünkü bunlar tevrata inananlar. Onlara da diyor ki tam o gerçeği bütünüyle ortaya koyuyor, bak tasdik ediyor bu zat tevratı. Ondan sonra buradan tekrar Hacc suresi 75.ayeti hatırlayalım “Allahu yestafi minel melaiketi rusulen ve minen nas: Allah meleklerden ve insanlardan elçiler seçer”. İşte mesela insanlardan elçiler kimdir? Allah’ın nebileri tamam. Dört dörtlük müslmanlığı yaşayan insanlar vardır kendi halinde ama kuranı bilmez. Onlar ümmidir. Bilenler ancak gidip insanlara anlatabilirler. Bak onlar da gelmişler, kuranı dinlemişler ve anlatıyorlar.

Peki az önce kavimlerine döndüler ifadesi geçti ayette. Acaba bir soy olayı bunlarda sözkonusu mu? Evvelki hafta size demiştim: Ben şahsen bunlar da çoluk çocuk sahibi olduğunu düşünüyorum demiştim. Onları yavaş yavaş neden öyle düşündüğümü anlatmaya çalışacağım. Çünkü bir kere kavim kelimesi geçti az önce. Bir de şu ayete bakalım: Rad suresi 13.sure 38.ayet. Diyor ki “ve lekad erselna rusulen min kablik: senden önce resuller gönderdik”,”ve cealna lehum ezvacen ve zurriyeten: onlar için eşler ve soylar oluşturduk”. Tabi burada şunu da söyleyelim: “senden önce resuller gönderdik”ten kendisine kitap indirilen resuller kastediliyorsa bu benim söylediğime delil olmayabilir. Ama ondan önceki yani diğer ayetlerde Allah meleklerden ve cinlerden, iki ayrı ayette şey yaptık ya: resul seçer diyor. Onu genel anlamda düşündüğümüz zaman “onlar için eşler ve zürriyet, soylar oluşturduk”. “Ve ma kane li resulin en ye’tiye bi ayetin illa bi iznillah” bu tabi kendisine kitap indirilen resul bu. Diğer resullerden değil. “Hiç bir resulün bir mucize getirmesi söz konusu olamaz ancak Allah’ın izni ile bunu yapabilir”,”li kulli ecelin kitap: her bir ecel için bir kitap vardır”(RAD 38) yani her süre belirlidir, yazılmıştır, değiştirilemez. Şimdi bunlar az önce okuduğumuz itaatkar olanlar. İtaatkar olanlara ne diyelim? Bakın yer yüzünde yaşadıklarını anladık.

Yahya Şenol:  Başka ayet var mı?

Abdulaziz Bayındır: Hangisi?

Yahya Şenol:  Zürriyetleri olabileceği.

Abdulaziz Bayındır: Sende var mı senin bildiğin?

Yahya Şenol:  İsra 63-64.

Abdulaziz Bayındır: İsra 63-64. Bir bakalım. Kaçıncı sayfa.

Yahya Şenol:  287.

Abdulaziz Bayındır: Enam’dan değil de. Şimdi o dünya hayatı kelimesi “el hayatud dunya” kelimesi farklı bir kelimedir. Dünya kelimesinin anlamı en yakın demektir. Yüz yüze olunan demektir. “El hayatud dunya” bir sıfat tamlamasıdır. “Hayatud dunya”olsa bizim bu dünya dediğimiz yerdeki yaşayış olur. Ama “el hayatud dunya” denince yüz yüze olunan hayat olur. Ki bu dünyada yaşasa da farketmez başka yerde yaşasa da farketmez. Ayetlerde o inceliğe çok dikkat etmek lazım. “Hayatud dunya” diye geçmez yani. “El hayatud dunya” diye geçer. İsim tamlaması değil sıfat tamlamasıdır. İsim tamlaması olsa tamam bu dünya ve bu dünyadaki hayat anlaşılır. Kaçıncı sayfa demiştin?

Yahya Şenol:  287 sizde 289’da.

Abdulaziz Bayındır: Kaçıncı ayet demiştin?

Yahya Şenol:  63-64. Yine o aynı meseleyi anlatıyor, İblis’in kovuluş esnası anlatılıyor. Sonra ” vestefsiz menisteta’te minhum bi savtike ve eclib aleyhim bi haylike ve recilike ve şarikhum fil emvali vel evlat”

Abdulaziz Bayındır: “Şeytanu illa gurura”. Tabi burada şey diyor “vestefziz menisteta’te” onlardan istediğini şey yapma, yerinden oynat.

Yahya Şenol:  O insanlarda değil mi?

Abdulaziz Bayındır: O insanlarla. Yani rahatsız et. Türkçe karşılığı rahatsız et. Daha iyi olur yani mana itibariyle. Yani gücün yettiğine öyle yap. Ama tabi bir insanın yolu sağlamsa şeytanın tuzağı çok zayıftır. “inne keydeş şeytani kane daifa: şeytanın tuzağı zayıftır”(NİSA 76). Sesinle onları rahatsız et. “Ve eclib aleyhim bi haylike ve recilike: senin yayaların ve atlılarınla onlara karşı şey topla”. “Ve şarikhum fil emvali vel evladi: mal ve evlat konusunda onlara ortak ol”,”vaidhum: onlara vaadde bulun”. Şimdi evlat konusunda ortaklık nasıl olur? Tabi bir insan eşiyle ilişkiden önce şeytandan Allah’a sığınması için de Resulullah(sav)’in tavsiyesi vardır. Belki orada bir şeyler olabilir ama daha açık bir ayet var ama şu anda aklıma gelmedi bu konuda. “E fe tettehuzune ve huve zurriyetehu” neredeydi o?

Fatih Orum: Kehf 50

Yahya Şenol: Oradaki hayrike ve recilike ne olabilir?

Abdulaziz Bayındır: “Haylike ve recilike” işte herhalde ona destek olanlar olur.

Yahya Şenol: Kavim işte bu olabilir belkide. İblis çünkü bu diğer şeyler de değil.

Abdulaziz Bayındır: Akla gelir tabi ama biraz daha net bir şey olmalı. Şimdi biz alıştırdık milleti çok açık ve net şeye.

Yahya Şenol: “E fe tettehuzu ve zurriyetehu evliya” açık şekilde zürriyet kelimesi isnat ediliyor.

Abdulaziz Bayındır: Bir dakika, Kehf suresi kaçıncı ayetti?

Fatih Orum: 50

Abdulaziz Bayındır: Sayfa kaç?

Fatih Orum: 298.

Abdulaziz Bayındır: 298. Burada diyor mesela

Yahya Şenol:  Aynı aynı “fe feseka” nın devamı işte.

Abdulaziz Bayındır: “Fe feseka an emri rabbih” 50. Ayet. “E fe tettehızunehu zurtiyetehu” “zürriyyet”. Zürriyet soy demek. Onun çoluk çocuğu manasına geliyor. “Allah ile kendi aranıza evliya olarak mı koyuyorsunuz? Halbuki onlar sizin düşmanınızdır”.Evet bütün bunlar, bak bu biraz daha netleştiriyor işi. Ama inşallah biraz daha gayret edersek hep beraber ilgili ayetleri de buluruz.

Şimdi, az önce mümin olan cinler ile ilgili ayetleri okuduk Ahkaf suresinde. Bir de Cin suresi diye ayrı bir suremiz var biliyorsunuz. Burada yazılar bana bilgsayarda küçük gözüküyor ama ben esas kendisinden açayım da şey yapmasın. Eveet, şimdi bu şeyde 72.sure evet. Bendeki 573.sayfa. Sizin 571 falan olabilir.

Diyor ki ayette, AllahTeala burada şöyle söylüyor: “kul uhiye ileyye: deki bana vahyedildi”. Bak biraz önceki meleklerin yada orada cin ifadesi geçen o varlıkların Resulullah’ı dinlediğine dair Resulullah’ın bir haberi yok. Ama burada C.Hakk ona dinlediklerini söylüyor. Yani belki şu anda burada bizim dersimize katılan dünya kadar melek ve cin vardır. Muvatta’da geçen bir hadis var, diyor ki; siz diyor namaz kıldığınız zaman tek başınıza açım bir sahada namaz kılsanız sağınıza ve solunuza mutlaka size uyan, sizinle beraber namaz kılan melekler olur diyor. Ama ezan okuyup da ikametde bulunduktan sonra namaz kılsanız, dağlar gibi melekler arkanızda namaza dururlar diyor. Çok sayıda melek. Niye? Çünkü onlar da bu ibadetten sorumlular. Onlar da aynı ibadeti yapmak zorundalar. Şimdi bu insanın önemini de bu arada görmüş olduk. Evvelki hafta da onu hatırlatmıştık. Bir kere melekler Adem(as)’a secde ediyor. Adem(as) melekleri kıskanmıyor. Melekler Adem(as)’ı kıskanıyorlar. Ve onlardan olan İblis isyan ediyor. Dayanamıyor. Ondan sonra meleklerden nebi yok, insanlardan var. İşte onlar gelip Resulullah(sav)’i dinliyorlar. Kuranı kerimi dinliyorlar. Bizden herhangi birimiz gidip onları dinlemiyorlar. Dolayısıyla bizim onları dinleyemeyip onların bizi dinliyor olması son derece tabii dir. Niye? Onların bize muhtaç olmalarından kaynaklanıyor bu. Biz onlara muhtaç değiliz o yönüyle yani. Tabi AllhTeala onları bize başka şekillerde yardımcı ediyor, o ayrı. Ama bu açıdan niye onlar gelip bizi dinliyor da biz niye dinleyemiyoruz derseniz bu açıdan bizim ona ihtiyacımız yok. Yani gidipte bir melek dershanesinde derslere katılmamız mümkn değilken onlar niye bizim dershaneye gelip katılıyor derseniz, demek ki insanlar daha önemli.

Katılmcı: Kurandan dolayı değil mi Hocam?

Abdulaziz Bayındır: Ayetler bunu gösteriyor.

Yahya Şenol: Peygamberimizin iki durumda da iki farklı durumu kastediyorsa eğer, görememesi normal zamanda da göremediğini gösteriyor mu?

Abdulaziz Bayındır: Yani burada görememesi görmediğini göstermez de. Şimdi mesela Cebrail(as)’ı gördüğünü biz biliyoruz. Hatta o önde kendisi onun arkasında, müslümanlar da onun arkasında iki gün beş vakit namaz kılmışlardı. Yani bunlar olmuş.

Yahya Şenol:  İnsan şekline girince.

Abdulaziz Bayındır: İnsan şekline girince görüyor demek ki. Kendi asli şekilleriyle herhalde göremiyor zannedersem. Öyle anlaşılıyor. Ama görmüş de olabilir. Cebrail(as)’ı gördüğüne dair de şeyler var. “Ve lekad reahu bil ufukıl mubin”(TEKVİR 23) diyor evet. “O açık ufukta onu gördü”. Şimdi bunu okuyalım bak: ” kul uhiye ileyye: de ki; bana vahyedildi”,”ennehustemea neferun minel cinni: bir nefer” demin de nefer kelimesi geçmişti bu da nefer. Yani bir gurup. “Fe kalu inna se’mina kur’anen aceba”(CİN 1), şimdi bu tefsirlerde deniyor ki; bu işte Ahkaf suresindeki guruptur. O öyle olması kümkün değil. Ahkaf suresindeki Musa(as)’a inen şeyi bilenler ve gayet güzel. Ne diyorlar? Oraya geldikleri zaman susun diyorlar. Okuma bitince de Musa’dan sonra indirilmiş bir kitap dinledik diyorlar. Bunlar farklı. Ama bunlar ne diyor? “İnna semi’na kur’anen aceba: şaşırtıcı bir kur’an”, “kur’an” ne demekti? Manası? (01:02:56-01:03:05 arası video sesi yok, bozuk). Yani bir ilk kez duyuyorlar. Musa(as)’a indirilmiş olan şeyden haberleri yok. “Yehdi iler rüşdi: ama kişiyi olgunluğa sürüklüyor” yani güzel şeyler var orada. “Fe amenna bihi: hemen ona inandık”. Ama öbürü öyle değildi bak, öbürü AllahTeala’nın misak almış olduğu kişilerden. İşte “sizinle beraber olanı tasdik eden birisi gelirse mutlaka inanacaksınız”, ama bunlar farklı. Hemen inandık diyorlar. “Ve len nuşrike bi rabbina ehada: rabbimize artık hiç kimseyi ortak koşmayacağız”(CİN 2). Öbürleri mümin, bunlar mümin olmadığı belli.

Evet şimdi burada bir şeyi daha tekrar hatırlatayım az önce niye söylediğim anlaşılsın diye. Bu birinci kat semaya emirden çıkan şeytanlar sokulmuyorlardı. Yani kafirlikle şeytanlık her zqman aynı olmaz. Yani şeytan kendisi yoldan çıktığı gibi bir başkasını da yoldan çıkarmaya çalışıyor. Şimdi bak burada farklı bir şey var. Diyorlar ki; “ve enbehu teala aceddu rabbina: rabnimizin şanı yüce”,”mettehze sahibeten ve la veleda: Rabbimiz ne bir eş edinmiş ne de çocuk”(CİN 3). Ondan sonra, biz bunu anladık demiş oluyorlar. AllahAllah! Şimdiye kadar bize yanlış anlatılıyormuş ya, şuna bak hele. “Ve ennehu kane yakulu sefihuna alallahi şetata”(CİN 4)Bizim sefihimiz:  biz şimdiye kadar hani bir iyi adam zannediyorduk ama meğer alçağın tekiymiş. Allah ile ilgili bize saçma sapan şeyler anlatıyormuş diyor. Sefihimiz diye vasıflandırıyor. “Ve enna zenenna: şöyle düşünürdük”, Allah ile ilgili anlatıyorlar ya. “En len tekulel insu vel cinnu alallahi keziben: insan da cin de Allah’a karşı bir şey uyduramaz zannediyorduk”(CİN 5), yani şimdi bak bunlar şeytan değil değil mi? İnanmıyor ama şeytan değil. Başkasını aldatma diye bir şey yok. Hani her zaman şey yapıyoruz ya: şeytanlık kolay bir şey değil. Doğru yolu bileceksin, orada oturacaksın. Onu bilmezsen insanları aldatamazsın. “Ve ennehu kane ricalun minel insi yeuzune bi ricalin minel cinni fe zaduhum reheka: ama bazı insanlardan rical”(CİN 6) bak racul: adam. “Cinlerden bir takım ricale” erkekler de cindendir. Ama tabi burada önde gelen manasına da kullanılır yani. Böyle şey değil, çok net konuşmak lazım. Benim dediğim olsun diye haşa kuranı kerimi kendimize uyduramayız. Biz kuranı kerime uymak zorundayız. “Ve ennehu kane ricalun minel insi yeuzune bi ricalin minel cin: insanlardan bazı adamlar cinlerden bazı adamlara sığınırlardı”. “Fe zaduhum reheka: ama bu onların isyqnlarını arttırıyordu”(CİN 6) uzaklaşmalarını arttırıyordu. “Ve ennehum zannu kema zanentum en len yeb’asallahu ehada”(CİN 7) onlar da tıpkı sizin gibi şimdi cinlere konuşuyorlar ya, o insanlar da sizin gibi “Allah kimseye nebi göndermez ya, niye göndersin kardeşim? Ne gerek var? Allah’ın namaza ibadete ihtiyacı mı var yani” diyorlardı. Bütün bunlar, bu cinlerin inanmamış olduğu ama cahil kişilerden olduğunu da gösteriyor.

Peki şimdi önemine binaen tekrar soruyorum. Asıl anlaşlması gereken noktaya geliyoruz. AllahTeala birinci kat semayı emirden çıkan şeytanlardan koruyor ve oraya yaklaşanları oradan taşlıyor. Bilgi hırsızlığı yapanları da bir meteor takip ediyor. Ve delici bir meteor. Peki bunlar bu taşlanan, bilgi hırsızlığı yapan, oraya sokulmayan kişiler gurubuna girerler mi? Yani “şeytanun marid” mi bunlar. Emirden çıkmış şeytanlar denebilir mi bunlara? Denir mi? Denmez! Denmezse, o zaman bunlar birinci kat semaya pekala çıkabilirler. Yani insanlar gibi değil. Gidip geliyorlar yani çünkü. Şimdi burada diyor ki “ve enna le mesnes semae fe vecednaha haresen şediden ve şuhuba”(CİN 8)bir gittik Allah! Baktık ki sema müthiş bir korumalar ve meteorlarla dolmuş yani. Böyle özel bir durum var. Yani bir başbakanlığın çevresine gidip dinliyorduk ya, bir gittik ki her tarafı polis sarmış. Aynen onun gibi bir şey yani. “Ve enna kunna nak’udu minha mekaıde lis sem’i: biz orada oturur dinlerdik” yani kulis de “mekade lis sem’i”. Dinlemek için bir takım oturma yerleri vardı, orada oturur onları dinlerdik. Bak bunlar elçilik görevini alanlar değil. Ama şeytan da değil. Oraya çıkıp dinlerdik diyor. “Fe men yestemlil ane yecid lehu şihaben resada”(CİN 9) şimdi kim orayı dinlemeye kalksa hemen arkasından onu bekleyen bir meteor geliyor. Niye böyle oldu? Daha önce böyle değildi. Şimdi kimseyi yaklaştırmıyorlar oraya. “Ve enna la nedri” vallahi biz anlayamıyoruz. “Eşşerrun uride bi men fil ardı” yer yüzünde yaşayanlara kötülük mü murad edildi”,”em erada bi him rabbuhum reşeda: yoksa Rableri onlar için bir olgunluk mu murad etmiştir”(CİN 10). Onu da bilemiyoruz. “Ve enna minnes salihun: bize gelince. Bizim içimizde böyle olmayanlar da var”. “taraike kıdeda: biz farklı farklı yollarda”(CİN 11) herkesin yolu farklı. “Ve enna zanenna en len nu’cizallahe fil ardı ve len nu’cizehu hereba: şunu bilin ki kaçarak C.Hakkı aciz bırakamayız”(CİN 12) bunlar da yeryüzünde yaşayan şeyler oluyor. “Ve enna lemma se’minel huda amenna bihi: be zaman bu hidayeti işittik ona inandık”. Hemen inandık. Ama öbürleri ne yapmıştı? Öbürleri de inandılar da, onlar önceki kitaba inanan cinler olduğu için onların inanma şekilleri farklı bunlarınki farklı. Bak bunlardan hiç efendim falan nebiden sonra gelmiş olan, şu kitabı tasdik eden hiç yok. Öyle bir şey yok. Mesela ondan dolayı ehli kitab olanla olmayanlar birbirinden ayrılır. Mekkelilere ehli kitab deniyor mu? Ellerinde uymaları gereken bir kitap yok. Ama yahudi ve hıristiyanlara deniyor, çünkü uymaları gereken bir kitap var. İşte burada da ehli kitab olan cinlerle olmayan cinler. Birisinin elinde uymaları gereken tevrat var, öbürünün elinde yok. İşte bak bu cinlerin elçi oluşunu da gördük değil mi? Nasıl elçilik yapıyorlarmış. Tabi bunun daha başka elçilik şekilleri de var, sadece böyle gidip de Allah’ın ayetlerini anlatma şeklinde değil. Bunları inşallah daha sonra görmek nasip olur.

“Ve enna semi’nel huda: doğru yolu gösteren bu şeyi görünce”,”amenna bihi: biz ona inandık”,”fe men yu’min bi rabbi:kim Rabbine inanır ve güvenirse”,”fe la yehafu bahsen ve la reheka: artık ne kendisine zarar doknmasından korkar ne de bir başka şeyin kendisini etkilemesinden, çepe çevre kuşatıp böyle ne yapacağını şaşırmasından korkar”(CİN 13). Ondan sonra devam ediyor. “Ve enna minel muslimune ve minnel kasitun: içimizden Allah’a teslim olanlar var ama kasıtlar da var”. Yani hak hukuk tanımayanlar da var. Yani kırıp geçirenler de var. Türkçede ne deriz bunlara? Hak hukuk tanımayan, herhalde daha doğrusu o olur. Hak hukuk tanımayanlar da var. “Fe men esleme fe ukaike teharrev reşeda: kim Allah’a teslim olursa, bunlar olgunluk peşinde olanlardır”(CİN 15). Olgunluğu arayanlardır. “Ve emmel kasitun: ama hak hukuk tanımayanlara gelince”,”fe kanu li cehenneme hataba: bunlar cehennem odunudur”(CİN 16). O zaman bunların bir gurubu cennete gidiyor değil mi? Bir gurubu da cehenneme gidiyor. İnşalkah cennette ve cehennemde neler oluyor onlarla ilgili ayetleri de daha sonra okumaya çalışacağız Allah nasip ederse. Ama dediğim gibi hakikaten bu çok zor bir konu. İçinden çıkabilirmiyiz çıkamazmıyız? C.Hakk yardım ederse çıkarız inşallah.

Fatih Orum: Enam suresinin 130.ayeti. “Ya ma’şerel cinni vel insi e lem ye’tikum rusulun minkum yakussune alaykum ayati” burada cinleri de insanları da kendilerine bir nebi gelen gurup olarak mı anlayacağız?

Abdulaziz Bayındır: Nebi Muhammed(sav), son nebi.

Fatih Orum: Hepsi için, bütün Adem(as)’dan..

Abdulaziz Bayındır: Hepsi içinde nebi olmuş oluyor. Adem(as) zaten kendisi nebi idi.

Fatih Orum: Ondan itibaren

Abdulaziz Bayındır: Ondan itibaren. Çünkü kuranı kerimde AllahTeala cinlerden, öbür ayette de meleklerden resul yaptığını söylüyor ama nebi yaptığını hiç söylemiyor.

Fatih Orum: O zaman bu Araf suresini de hani 35.ayeti var. “Ya beni ademe imma ye’tiyennekum rusulun minkum yekussune aleykum ayati” yine aynı kalıpta. Burada şimdi “ya beni Ademe” diyor. “Beni ademe” o zaman nebi gönderiliyor. Bu nebiye şey getiren de melekler olduğu için burada “ya ma’şerel cini vel ins”(ENAM 130)i acaba hani bir tarafta getiren, bir tarafta da kendisine vahiy gönderilen iki ayrı guruptan mı bahsediyor olabilir?

Abdulaziz Bayındır: Şimdi o Araf suresi 35. ayeti bir daha oku.

Fatih Orum: “Ya beni ademe inna ”

Abdulaziz Bayındır: Ey Adem oğulları. Ben de ona dahilmiyim? Tamam. Yada bugün dünyanın herhangi bir yerinde yaşayan bir insan. Bana Muhammed(sav) geldi mi? Ama bana kuranı kerimi tebliğ eden insanlar geldiler değil mi? “imma ye’tiyennekum rusulun minkum: sizden elçiler gelirse”.(ARAF 35) Niye? Çünkü bana ancak insan elçisi gelecek ki ben onu duyabileyim. Yoksa bir cin bana gelip anlatamaz. Ama bak cinler için ifade edilmiyor. Cin geliyor insanları dinliyor. Ama biz insanlar olarak cinleri dinleyemiyoruz. “Yekussune aleykum ayati”

Fatih Orum: Ötekiyle aynı.

Abdulaziz Bayındır: Aynı evet. “Size benim ayetlerimi okursa”. Dolayısıyla resulluk devam etmek zorunda. Yani her insana, yer yüzünde yaşayan her insana, her devirde gidecek resullere ihtiyaç var. Ama Muhammed(sav) belli bir dönemde gelmiş, belli bir bölgede resuulüğünü yapmış ve gitmiş. Fakat onun bıraktığı risalet gereği aldığı yani kendisine indirilmiş olan kitap elimizde duruyor.

Fatih Orum: Çünkü 128’de de Enam’ın “ve yevme yahşuruhum cemia ya ma’şerel cinni kadisteksertum minel ins” diye şimdi sanki ayrı bir ilişkiden daha bahsediyor yani.

Abdulaziz Bayındır: “Yauddune bi ricalin minel cinni” var.

Fatih Orum: 128 “ve yevme yahşuruhum cemia” Enam.

Abdulaziz Bayındır: “Ve ennehu kane ricalun minel insi yeuzune ricalin minel cinni fe zaduhum reheka”(CİN 6) var ya. Yani insanlardan bir takım adamlar cinlere sığınırlardı. Burada da ne diyor? “Ve yevme yahşuruhum cemian: onları hep birlikte haşrettiği gün AllahTeala şöyle diyecek”,”ya ma’şerel cinni: ey cin topluluğu”,”kad isteksertum minel ins: insanlardan çok kimseyi kendinize çektiniz” elde ettiğiniz çok insanlar oldu. “Ve kale evliyauhum minel ins” şimdi, onlardan dostları. Yani onlar ona sığınırlardı dedi az önce. Yani insanlardan cinlerin dostları diyecek ki,”rabbenestemtea ba’duna biba’dın: ya Rabbi biz birbirimizden yararlandık”(ENAM 128). İşte cinler onlara bir şey söylüyor. Mesela şimdi şöyle düşünün: bu cinler çıkıyor birinci kat semaya, konuşulanları dinliyorlar. Ayetten gördük. “Kadeis sema”. Mesela orada deniyor ki; bir nebi gelecek mesela. Yada meleklere çeşitli görevler veriliyor. Falanca gün filan yerde bir sel olayı olacak. Gelip de haber veriyor. Haber verince, işte kahin denen insanlar, cinlerle irtibatı olan insanlar kalkıyor falanca gün şu şöyle olacak. Öyle olunca bunlar büyük bir itibar sahibi oluyorlar. İnsanlar onlara nasıl şey yapıyor? Onu tabi benim şahsen bir bilgim yok. “Rabbenestemtea ba’duna biba’dın belegna ecellenellezi eccelte lena: bizim için belirlediğin sürenin sonuna vardık. “Kalen naru mesvakum halidine fiha: AllahTeala dedi ki; sizin gideceğiniz yer cehennemdir, sürekli orada kalmak şartıyla”(ENAM 128). Yalnız başka ayetler de var ama şu anda aklımda, bu notlarım içerisinde çıkar. Bunları okuruz zamanla. Şimdi şunu bir tamamlayalım isterseniz. Vakit de zaten bitmek üzere. Sorulara da vakit kalsın.

Şimdi burada diyor ki; “ve emmle kasıtune” Cin suresinin 15. ayetinden devam ediyoruz. “Ve emmel kasıtun: hak hukuk tanımayanlar”,”fe kanu li cehenneme hataba: cehennem odunu olacaklardır”(CİN 15).

“Ve en levistekamu alat tarika: keşke şu yolda düzgün gitseler” yani o Allah’ın yolunda düzgün gitseler. Bunu C.Hakk söylüyor tabi, burada onların sözleri bitmiş oluyor. Eğer yolda düzgün gitselerdi bunlar “le eskaynahum ma en gadeka: onları bol su ile sulardık”(CİN 16). Şimdi suyun cinler için de bir önemi olmuş olması lazım. İstikamette giderlerse diyor. Gitmezlerse demek onlara da sıkıntı şey yapıyor. “Li neftinehum fih: onları bununla ağır bir imtihandan geçirelim diye”.”Ve men yu’rıd an zikri rabbihi: rabbinin zikrinden kim yüz çevirirse” yani Allah’ın ayetlerinden kim çevirirse “yeslukhu azaben saada: sürekli yükselen bir azaba onu sürükler”(CİN 17) diyor. Ondan sonra şimdi bu tabi insan ve cinler için ortak emirlerin hepsi. “Ve ennel mesacide lillahi: mescidler Allah içindir”. O zaman göklerde de mescid olması gerekiyor, yerde de olması gerekiyor. “Fe la ted’u maallahi ehada”(CİN 18)  Allah’a secde edilir başkasına değil demiş oluyor. Allah ile beraber bir başkasını yardıma çağırmayın. Ondan sonra bakın geme cinlere geçiyor: “ve ennhu lemma kanu abdullahi yeduhu: Allah’ın kulu Allah’a dua etmek için kalktığı zaman”,”kadu yekunune aleyhi libeda: onun üzerine neredeyse keçeleştiler”(CİN 19) yani üzerine abandılar, dua ederken Allah’ın resulünün üzerine abandılar. Tabi hepimiz de “abdullah”ız ama resul olduğu anlaşılıyor. Şimdi Resulullah’a emrediyor C.Hakk “kul innema ed’u rabbi: deki ben yanlız rabbime çağırırım” öyle söyle. “Ve la uşriku bihi ehada”(CİN 20) demek ki Resulullah dua ederken üzerine abanmışlar. Belki Resulullah bunun hiç farkında değildir. Olmayabilir yani. Keçeler gibi böyle, sanki üzerine keçe örtülmüş gibi bir durum olmuş. “Kul inne ma durabbi: deki ben sadece Rabbime çağırırım”,”ve la uşriku bihi ehada: ona hiç bir şeyi ortak koşmam”(CİN 20),

“Kul inni la emliku lekum darren ve la reşeda: ya Muhammed sen onlara şöyle söyle; benim size ne bir zarar vermeye gücüm yeter, ne de sizi olgunlaştırmaya”(CİN 21). Bakın Allah’ın resulü de kimseyi olgunlaştıramaz, kimseye zarar da veremez. Bir insan faydalanacaksa kendi faydalanır, zarar görecekse kendi görür. Yani bizim kendimize, ortada dünyada önümüzde her şey var. İstersen sudan içersin, istersen içkiden içersin. Sonucuna da sen katlanırsın. Yoksa Allah’ın resulü kimseyi ne imana zorlayabilir, ne ibadete zorlayabilir, ne de doğru düzgün davranmaya zorlayabilir. Ceza sistemleri sadece insanların birbirlerine karşı yapmış oldukları haksız davranışları cezalandırmak için. Yoksa insanları yola getirmek için değil. Yola gelirse kendisi gelecektir. Ona yardımcı olmak var tabi işin içerisinde. Onun için siz gereken bütün şartları hazırlarsınız ama adam yararlanmayacaksa yapacağınız bir şey yok. Benim yapacağım nedir diyor; “kul inni len yucireni minallahi ehadun ve len ecide min dunihi muntehada: deki hiç biriniz beni Allah’ın bana vereceği bir cezadan kurtaramazsınız”(CİN 22). Bunu Resulullah söylüyor. Yani beni hiç biriniz Allah’ın huzurunda kurtaramazsınız. Ben de zaten onun dışında da bir sığınak bulamam. Kendisi için de anlatıyor. “İlla belagan milallahi ve risalatih: benim yaptığım Allah’tan geleni tebliğ etmek onun elçiliklerini tebliğ etmek”. “Ve men ya’sıllahe ve resulehu fe inne lehu nare cehenneme halidine fiha ebeda: kim Allah ve Resulüne isyan ederse (ister insan ister cin) orada ebediyen kalmak üzere(ölümsüz bir şekilde kalmak üzere) cehennem ateşidir onun için olan”(CİN 23). Şimdi bazıları diyor ki; cehennem ateşi cinler için niye zararlı olsun? Niye sıkıntı versin? Tamam biz topraktan yaratıldık. Hadi götürelim sizi bir toprak sahanın üzerine bırakalım, bakalım ızdırap çekiyormysunuz çekmiyormusunuz.

Fatih Orum: Adamın kerpiçle kafasına vursak toprakla.

Abdulaziz Bayındır: Gözüne bir avuç toprak atsak. Evet.

“Hatta iza reev ma yuadune fe se ya’lemune men ad’afu nasiren ve ekallu  adeda: kendilerini tehdit edildiği şeyi gördükleri zaman görecekler kimin yardımcısı az, kimin sayısı azmış”(CİN 24). Gelirler, ya kaç kişi oldunuz kardeşim! Bir ara Fatih camisinde vaaz ediyordum. Bir meşhur hoca haber göndermiş. Dinleyenlerin sayısı ona çıktı mı? Çıkmadı kardeşim ne yapayım yani. Çünkü onlar vaaz ederken sokaklar doluyor.

Katılımcı: Dinleyenlerin arasında melek varmı acaba?

Abdulaziz Bayındır: Melek var mı bilmem ama şeytan vardır. Melek olacağını zannetmiyorum.

“Kul in edri e karibun ma tuadune em yec’alu lehu rabbi emeda: de ki ben bilmem Allah’ın sizi tehdit ettiği azap yakınmıdır uzakmıdır”(CİN 25), benim ondan bir haberim yok ben sizi sadece uyarıda bulunuyorum. Şimdi bir elçilik örneği geliyor buraya. Onun için buraya kadar okudum bu ayetleri. Şimdi bak diyor ki; “alimul gaybi: bütün gaybı bilen Allah’tır”. “Gayb”, yani şu anda var ama biz bilmiyoruz. Yada AllahTeala şu anda kararlaştırmış ama biz bilmiyoruz. Ya bilgisi var ya kendisi var. “Fe la yuzhiru ala gaybihi aheda: Allah gaybını kimseye açmaz”(CİN 26), “illa menirteda min resulin: razı olduğu resul başka”. Peki resule gaybını nasıl açar? Şimdi yukarıdan beri şey yaptık ya. Bu şeytanlar: kuran okuduğumuz zaman euzu billahi mineş şeytanir racim diyoruz, niye? Bir koruma çemberi oluşsun diye. Kuranın bulunduğu birinci kat semata C.Hakk şeytanların girmesine müsade etmiyor. Recmediyor. İşte o şeyi okuyamadık, bir türlü fırsat olmadı. Araf suresinde İblis C.Hakka isyan edince “melei a’la”dan kovulmuş. İkinci isyanı edince de bulunduğu bahçeden kovulmuştur. Şimdi diyor ki; şimdi bu İblis ne dedi yoldan çıktığı zaman? Onlar için doğru yolun üstünde mutlaka oturacağım dedi. Anladık, birinci kat semada koruma var oraya çıkamıyorlar. E peki Allah’ın resulu ne? Ayet inerken doğru yolun üstünde oturacağım dendiği zaman bunlar şimdi suyu bendinden bulandırıp, suyun bendine bir takım zehirli maddeler atmak isterler değil mi? Şeytanlık bunu gerektirir. Dolayısıyla asıl görevi Allah’ın resulüne kitap inerken yaparlar. Yani ayetlere bir iki şey karıştırdılar mı zaten değme keyfine. Ondan sonra hadi uğraşsın dursunlar. Onun için ne diyor AllahTeala; “fe innehu yesluku min beyni yedeyhi ve min halfihi rasada: önünden ve arkasından AllahTeala gözcüler diker”(CİN 27). Bak şimdi 9.ayete hemen bakın arkadaşlar aynı surenin. Ne diyor; “ve enna kunna nak’udu minha mekaıde lis sem’i: birinci kat semaya çıkar dinlenme yerlerinde, kuliste dinlerdik neler konuşulduğunu”,”fe men yestemiıl ane yecid lehu şihaben rasada: hemen onu bekleyen bir şehab kapılır”(CİN 9) “rasad” kelimesi orada da var yani. Yani gözetleyen. Peki resule Allah’ın ayeti gelirken ne oluyor? “Yesluku min beyni yedeyhi: resulun ön tarafı”,”ve min halfihi: ve arka tarafı”(CİN 27) yani çepe çevre kuşatan gözlemciler indiriyor. Bu gözlemciler kim olur? Melekler olur. Şeytanları resule yaklaştırmayan melekler

Katılmcı: 1:30:37 duyulmuyor.

Abdulaziz Bayındır: Onu söylüyorlar ama garanika olayıyla ilgili değil mi? Tam olarak söyleyinde. Mikrofon açık mı? Olayı tam anlatın da.

Katılımcı: Resullah(sav) beytullahta namaz kılarken Necm suresini okuyor. Belli bir ayete geldiği zaman, secde ayeti geldiği zaman secdeye varıyor. Ve orada bütün olarak Kureyş müşrikleri de var. Habeş’e giden birinci hicrette artık Mekkeliler müslüman oldu diye duyarak geliyorlar. Bu ayet onu tamamen şey yapıyor. Kuşatılarak ayetler geliyor ya, bu ayet gösteriyor ki öyle bir şeyin olmadığı.

Abdulaziz Bayındır: Öyle bir olay yok. Uyduruluyor.

Aynı Katılımcı: Oradaki gelen rivayetlerin de sahih olmadığı gerçeği ortaya çıkıyor.

Abdulaziz Bayındır: Doğru. Mümkün değil. Öyle bir şey mümkün değil. Resulullah işte onları biraz tasdik etmiş miş, falan filan, şeytanlar şunu yapmış. O mümkün değil tabi. İşte buraya yanaşamayan şeytanlar bir takım rivayet kültürüne bir takım şeyler katabilirler.

Şimdi bak diyor ki; “yesluku min beyni yedeyhi ve min halfihi rasada”(CİN 27) Resulullah(sav)’e Cebrail(as) vahiy getirdiği zaman demek beraberinde bir melek ordusuyla beraber geliyor, tek başına değil. Korumalar. Şimdi burada şuna dikkat ediyormusunuz, bakın biz burada böyle uçma-kaçmayla uğraşırız. Ama AllahTeala her şeyi objektif şekilde anlatıyor. Efendim Cebrail geliyor, Allah’ın resulü. Mümkün mü şeytan ona yaklaşsın. Olur mu? Allah madem İblis’e kıyamete kadar fırsat vermiş, o zaman birinci derecede saptırmak istediği Resulullah’tır. Önünü kesmiyor ama objektif ooarak onun çevresine bir koruma duvarı oluşturuyor. Peki niye böyle yaptı? “Li ya’leme: o resul bilsin ki”, o zamqn Yahya mı sormuştu, gördümü diye? İşte buradan o anlaşılıyor. Bilsin ki dediğine töre Resulullah’ın ı koruma çemberinden haberdar olması gerekir. Aksi takdirde olmaz yani. “Li ya’leme: o resul bilsin ki”,”en kad eblegu: o gelenler tebliğ ettiler”. Neyi? “risalati rabbihim: rablerinin mesajlarını” türkçe karşılığı mesaj kelimesi kullanılıyor ya. Yani elçilik görevi gereği bunlara yüklediği görevi tam tebliğ ettiler. Tebliğ o demek, yani eksiksiz ve fazlasız.

Fatih Orum: Gelen vahiy risaletle ilgili vahiy .

Abdulaziz Bayındır: Hah! Risalet ile ilgili vahiydir. Başka bir şey karışmamıştır araya. Şeytanlar bir şey karıştıramamşlardır falan. “ve ehata lima yedeyhim: o resul onların yanında olanı tam kavrasın”. Niye? Çünkü araya şeytan vesvesesi şu bu karışmadığı için zihin duru, saf. O arada Resulullah’ı meşgul eden jir şey yok. Tam konsantre oluyor ve alıyor tam kavrıyor. “Ve ahsa kulle şey’in adeda: her bir şeyi teker teker kavrasın, anlasın”(CİN 28). Yani acaba şu harfmiydi, bu kelimemiydi yoksa şöyle mi telaffuz etmişti, en küçük şüphesi olmadan geleni, hiç bir yabancı ses karışmıyor kavrasın. Şimdi rivayetlerde şöyle bir şey var: Enam suresi müşriklerle mücadeleyi içeren bir suredir baştan sona kadar. O sure top yekün indiği rivayet edilir. Denir ki işte, Elmalı’da okumuştum bunu. O sure indiği zaman 50 bin melekle inmişti, Resulullah’ın çevresinde. Demek ki şeytanların en çok rahatsız olduğu, eğer ellibin melek varsa beşyüzbin tane de şeytan yığılmış olabilir oraya. Ellibin melekle inmişti. İşte bu da gelen vahiylerin ne kadar objektif kurallarla Allah’ın Resulüne ulaştığını anlıyoruz.

Yani sonuç olarak şunu söyleyeyim: hiç bir zaman subjektif olmayalım, aklımızı sonuna kadar kullanalım. Bakın ayetler bize bunu emrediyor. Ve onu kavramış. Ben mesela şimdi şu üç ayeti okumuştum bundan yıllar önce. Bu Tarikatçılığa Bakış Kitabını yazaken. Ya Allah rızası için şu ayetleri doğru dürüst tefsir eden bir tane tefsir bulamadım. Ya bu ne? Meallere bakıyorsunuz anlarsanız helal olsun. Şimdi mesela ben bendeki meali bir okuyayım, bakalım siz ne anlayacaksınız. Siz de başka meallere bir bakın. İsterseniz internetten bir kaç tane meale bak bakalım. Yada sizin kendinizin yanındaki meallerle karşılaştırın. Bak diyor ki; “o bütün gaybı bilir. Fakat gaybına kimseyi apaçık agah etmez. Seçtiği bir peygamberden başka”. Bir kere resule peygamber demiş, o neyse. “Çünkü onun önünde ve ardında gözcüler dizer”. Peki güzel. “Rablerinin peygamberlik görevini hakkıyla tebliğ ettikleri bilinsin diye”. Anladınız mı? “Rablerinin peygamberlik görevini hakkıyla tebliğ ettikleri bilinsin diye”. Ne anladınız? Ben bir şey anlamadım. “Rablerinin peygamberlik görevini” o görevi kime vermiş oluyor? O resule değil mi? “Hakkıyla tebliğ ettikleri bilinsin diye”.”Allah onların yanındakini” resul kuşatsın yerine “Allah onların yanındakini ilmi ile kuşatmış” kuşatan Allah. Ne anladınız Allahınızı severseniz. Yani bahçelerde muşmula, gel bize bazı bazı. Madem yüzme bilmiyordun niye çıktın minareye. Öyle değil mi yani. Bu ne ya? Şuraya bakın yani. Bak bir ayeti ne hale sokmuşlar. Kaldı ki bu en iyilerinden. (1:37:49-1:38:00 arası ses yok). Tam zamanında kapanmış. Bak nediyor, diyor ki; “Rablerinin peygamberlik görevini hakkıyla tebliğ ettikleri bilinsin diye” Yani Allah’ın verdiği peygamberlik görevini bu resullerin hakkıyla tebliğ ettiği bilinsin diye Allah melekleri şey yapmış. Yani Muhammed(sav)’in resullüğü düzgün bir şekilde yaptığı bilinsin diye melekler gelmiş. Ne demek oldu şimdi bu? Gözcüler, gözcüler. Melekler demiyor, gözcüler diker diyor. Peki güzel. “Allah onların yanındakini ilmi ile kuşatmış”. Burada şey yok, nereden çıkardın hangi zamiri nereye gönderiyorsun yani. “Allah onların yanındakini kuşatmış ve her şeyi birer birer saymıştır”. Vallaha ben hiç bir şey anlamadım. Gerçekten bahçelerde muşmula gel bize bazı bazı, başka bir şey değil. Sen oku bakalm Yahya ne deniyor oralarda. Bir kaç tane mealden oku.

Yahya Şenol: Mesela Suat Yıldırım’ın meali var. 26-28’i beraber vermiş. “O bütün gaybı bilir fakat gayblarını kimseye açmaz. Ancak bildirmeyi dilediği bir elçiye bildirir. Bu durumda mesajı korumak için o elçisinin önüne ve arkadına gözetleyiciler yerleştirir. Böylece Allah elçilerinin Rablerinin mesajlarını gereğince tebliğ ettiklerini bilmek ister”.

Abdulaziz Bayındır: Elçilerin yerleştirilmesi nasıl oluyor Allahını seversen? Tamam, oraya kadar güzel. Ben de sevindim ki arkası düzgün gelecek diye.

Yahya Şenol: “Ya’leme” Allah bilmek ister diyor yani. “Doğrusu Allah kullarının nezninde ne var, ne yok her şeyi ilmiyle ihata etmiş, her şeyi bir bir kaydetmiştir”.

Abdulaziz Bayındır: Peki. Bir iki tane daha oku istersen.

Yahya Şenol:  Diyanet İşleri: “Ancak seçtiği resuller başka, onlara bildirir. Fakat o resulün önünde ve arkasında gözetleyici melekler yürütür ki resullerin Rablerinin vahiylerini tebliğ ettiklerini bilsin”.

Abdulaziz Bayındır: Allaaah! Allah bilmiyor. Melekler olmasa bilmeyecek C.Hakk değil mi resulün tebliğ ettiğini? Bu ne mantıktır ya.

Yahya Şenol:  “Allah onların her halini kuşatmış ve her şeyi inceden inceye sayıp dökmüştür”.

Abdulaziz Bayındır: Görüyormusun bak. Şimdi, melekleri tanıyamamanın. Cin surei işte bu ya! Yani o şeyleri, Saffat suresi olsun, diğeri olsun yani ayetleri bir biriyle açıklayamamanın doğurduğu neticeyi görüyormusunuz? Sadece iki tane ayeti şey yaptık. Tekrar edeyim. Mesela o Tarikatçılığa Bakış kitabı yaklaşık beş senemi almıştır. Yani öyle yazalım ki sokaktaki her hangi bir kişi de anlasın. Bir ilk okul öğrencisi de anlasın diye uğraştık tabi. Bir de bu ayetlere öyle manalar veriyorlar ki, ya böyle olmaz kardeşim diyoruz. Uğraşıyorsu, uğraşıyorsun bu nerede? Tefsirlerde de yok doğru dürüst. Bu defa sen kuranı kerimin diğer ayetlerinden hareketle bu ayetleri anlamaya çalışıyorsun ki o çok ciddi zaman alıyor. Allah’a hamdolsun ki o kadar uğraşmışım ki C.Hakk metodoloji nasip etti şimdi. Çok şükürler olsun kuranı kerimi kuranla anlaşılması metodu ortaya çıktı. Evet peki, şimdi sualler varsa onları alalım.

Katılımcı: Vahiy getirirken melek korumalarla geliyor. Melek ve cin aynı olduğuna göre, sızma tehlikesi endişesi de burada düşünülebilir mi?

Abdulaziz Bayındır: Sızma tehlikesi burada akla gelir de. Şimdi demek ki onların kafir olanları anlaşılabiliyor ki. Birinci kat semaya da sokmuyorlar onları. Bir de yani mesela üç şeyi tekrar edeyim, birlikte düşünelim.

Bir. Kuranı kerimin bulunduğu birinci kat semaya sokulmuyorlar bir. “La yemessuhu illel mutahherun”(VAKIA 79) var ya.

İki. Biz kuranı kerim okurken euzu billahi mineş şeytanir racim diyerek kendimizi bir çeşit o. İşte kuran birinci kat semada olan da buydu. Kendimizi bir çeşit koruma altına alarak, Allah’ın kitabını okurken bizi rahatsız eden bir şey olmasın diye şey yapıyoruz. Bir de, işte Allah’ın kitabı inerken de o koruma ordusu oluşuyor, aynen birinci kat semada olduğu gibi. Çünkü ilk önce ona inanması gereken kim Allah’ın kitabına? Resuldür. “Amener rasulü” değil mi? “Resul inandı”, önce o inanacak, inanmazsa nasıl tebliğde bulunacak? “Amener rasulü bima unzile ileyhi min rabbihi: Rabbinden kendisine indirilene inandı”(BAKARA 285). İşte onun için “inandı”nın aslında açıklamasıdır o. “Li ya’leme en kad eblegu risalati rabbihim” “ya’leme:o resul bilsin”(CİN 28). Neyi bilecek? “Rablerinin risalelerini, elçilik görevi yüklediğini getirdi, onu bilsin. Onu çok iyi bilmeden nasıl inananilir? Mümkün mü yani.

Katılımcı: Meleklere imanın sebebi de o.

Abdulaziz Bayındır: Hah! İşte meleklere imanın sebebi bu. Bütün bu konular bilinemediği için meleklere imanın bir anlamı olmuyor. Bir anlamı olmuyor meleklere imanın.

Katılımcı: Peygamberimiz bu sıkıntıyı, o keçeleşme üstüne şey yapma gibi kısmı hissetmiş olabilir mi? Çünkü ondan sonraki ayet “kul inne ma ed’u rabbi vela uşriku bihi ehada”(CİN 20) diyor ya. Acaba bir destek, sıkıntının hissedilmesi anlaşılabilir mi buradan?

Abdulaziz Bayındır: O sıkıntı vermeleri mi? Şu aklıma geliyor ben bu ayeti okurken.

Aynı Katılımcı: Hemen arkasından şöyle de dediği için.

Abdulaziz Bayındır: Tabi tabi, doğru. Yani şu aklıma geliyor: biliyorsunuz bir ayeti kerimede “ve ma erselna min resulin” Hac suresi 52.ayet. Ağızımdan laf çıkar çıkmaz hemen geliyor arkasından. “Ve ma erselna min kablike min resulin ve la nebiyyin illa iza temenna: bir resul ve bir nebi göndermiş değiliz ki bir şeyi temenni ettiği zaman” yani bir kurgu bir şey tasarladığı zaman “elkaş şeytanu fi ummiyyetih: şeytan onun tasarısına bir şey atmış olmasın”. Bak tasarısına atıyorsa, o zaman işte o gelen ayetlerin güvenle geldiğinden emin olma ihtiyacı var tamam mı? Ondan sonra ne diyor Allah; “fe yensehullahu ma yulkış şeytan: Allah şeytanın attığını giderir”. Bizim için de aynı şey. Biz de dik durabilirsek bize etkisi olmaz şeytanın. Ama bize de gelir bunların hepsi. Yani bakın buradan şunu söylüyor: O Allah’ın nebisi, ona şeytan yaklaşabilir mi? Sen ahirette C.Hakka anlat, Ya Rabbi sen bu işi bilmiyorsun ben biliyorum dersin. Ondan da mükafatını alırsın. Şunu bitireyim Yunus Bey. Diyor ki burada; üzerine abanıyorlar, onu yoldan çıkarmak için abanmış oluyorlar. Hissediyor mu, etmiyor mu? Vesvese olarak hisseder. Ama onların yapısıyla bizim yapımız farklı olduğu için insanın çullanması gibi olmaz yani. Biz keçelenme demeyiz de çullanma kelimesini kullanırız. Ondan sonra diyor ki burada hemen onlara cevap olsun diye “kul innema ed’u rabbi: ben sadece Rabbime dua ederim”(CİN 20) sizin dediğinize değil. O kadar. Sonuçta bunların şeytanlar olduğu anlaşılıyor. O şeyi de tamamlıyayım da. Yani “amener rasulü” diyor, önce inanacak resul olduğu için. Neye inanıyor? “Bima unzile ileyhi mim rabbihi: Rabbinden kendisine indirilene inanacak”(BAKARA 285) inanması için güvenmesi lazım. Güvenmesi için şüphe duymaması lazım değil mi? İşte ondan dolayı bak burada Allah onu çepeçevre kuşatıyor, bir. Bir de duyduğunu zihinde iyice oturtması lazım. En küçük bir hata olmaması lazım. Bak diyor ki burada. Arapça açısından da şey yapalım. Tabi arapçayı burada çok iyi bilen arkadaşlarımız var ama bizi izleyenler arasında da muhakkak var. Bak diyor ki burada o resulün önünden ve arkasından AllahTeala sevkeder ki “li ya’leme: o resul bilsin”. Allah zaten biliyor. C.Hakkın ihtiyacı yok ki. İnanacak olan Allah mı resul mü? “En kad eblegu” bak “eblegu” kelimesi çoğuldur. Melekler! Orada resul bir tane ayet geliyor. “Risalati rabbihim”(CİN 28) kim getiriyor o gayb bilgisini? Melekler getiriyor! “İnnehu le kavlu resulin kerim”(TEKVİR 19) diyor: değerli bir elçinin sözü olarak geldi. “Ve ehata” o kendisine ayet gelen resul kavrasın, “bima ledeyhim” “him” kim? Gene melekler! Arapça bakmından da bu anlamı vermek imkansız ama nasıl başarabilmişler hayret yani. Bazı yanlışları yaptıkları zaman nasıl bu kadar yanlış yapabildiniz, az bir kabiliyet istemez deniyor. “Ahsa kulle şey’in adeda”(CİN 28) o resul “min resul” diyor yani. Arapça bakımından da başka anlam verme imkanı var mı? Size göre? Sayın taze doktorumuza da soralım. Evet bundan sonra muayene olmak isteyenlere taze doktor! Dün Yahya doktor oldu, hepinizin huzurunda tebrik ediyorum. İnşallah bundan sonraki hayatında hayrını görür. Hayırlara vesile olur. Evet Yunus Hoca.

Yunus Hoca: Hocam bir ayeti kerimede Mekke müşriklerinin işte, bu nasıl peygamber bizim gibi yemek yiyor, çarşılarda geziyor itirazına AllahTeala elbette o da sizin cinsinizden birisini biz peygamber gönderdik cevabını veriyor. Fakat Ahkaf suresi 29’a göre cinlerin de kuran okurken peygmberimizi gelip dinlediğini ve oradan aldıkları mesajı kavimlerine ilettiklerini öğreniyoruz. Bu durumda aslında yani cinlere de kendilei gibi birinin peygamber gönderilmesi gerekmezmiydi?

Abdulaziz Bayındır: Orada işte AllahTeala cinleri öyle bir şekilde yaratmış ki bizi onlar dinleyebiliyorlar. Esas olan mesela niye Muhammed(sav) son nebi oldu da şey yapıyoruz? Daha ihtiyaç yok ki. İhtiyaç olsaydı C.Hakk her topluma şu anda da İstanbul’da bir tane daha nebi olması gerekirdi. Bu kuranı kerim olduktan sonra gerek yok.

Katılımcı: Musa(as)’a inen diyor.

Abdulaziz Bayındır: Zamanla bu insanlar gizlediler bir şeyler yaptılar da onun için ihtiyaç oldu. Artık bu korunuyor. İhtiyaç yok ki. Esas olan budur. Bunu da cinler insanlardan dinleyerek öğrenebiliyorlarsa problem yok. Ama biz onlardan dinleyemediğimiz için onlardan nebi gelmiyor.

Yunus Hoca: Bu durumda Hocam, cinlerin de bizler gibi yemek yediğini, işte pazarlarda gezdiğini söyleyebilirmiyiz?

Abdulaziz Bayındır: Yok, “ma li haza resul” diyor orada, Resulullah(sav) için, Muhammed(sav) için söylendiği belli. Elif-lamlı o. Bu ne biçim resul diyor. Yemek yiyor, sokaklarda dolaşıyor, olur mu böyle şey.

Yunus Hoca: Bir başka soru da Hocam gökyüzüne baktığımız zaman, zaman zaman yıldız kaydı deriz. Aslında göktaşıdır herhald o. Diyebilirmiyiz ki orada işte şeytanlara atılmıştır diyebilirmiyiz?

Abdulaziz Bayındır: Aklımıza gelir ama ben şahsen hiç bir zaman demem öyle bir şeyi. Çünkü göktaşının akması için mutlaka bir şeytanın oraya çıkması gerekmez. O da olabilir yani, olmasına da bir mani yok.

Yunus Hoca: Teşekkür ederim.

Abdulaziz Bayındır: Sağolun, Allah razı olsun. Evet Serkan’a ver bakalım.

Serkan: Saygılar Hocam. Peki bu taşlanma olayında birinci semada anlıyormuyuz ki kurtulanlar ve kulak hırsızlığı yapanlar olabiliyor?

Abdulaziz Bayındır: Kulak hırsızlığı yapanların olabildiği anlaşılıyor tabi ayetten.

Serkan: Delip geçme ayeti o zaman? Ölmüyorlar mı?

Abdulaziz Bayındır: Şimdi delici bir şey geliyor da. Mesela adam sana bir taş atar kafana bir isabet etse kafanı ikiye parçalar ama isabet ediyor demiyor. Onları takip eden delici bir meteor, bir ışın. Ama onlara isabet eden demiyor. O gidenin özelliği. Bazısına isabet eder bazısına etmez, kurtulabilirler onlar. Salondan var mı başka sual?

BayanKatılmcı: Bir takım insanların cinlerim var bana haber getiriyor gibi bu zamanda söylenen şeyleri kabul ediyormuyuz bu bilgilerle?

Abdulaziz Bayındır: Şimdi, cinlerim var bana haber getiriyor diye söylenenleri şöyle ikiye ayırmak lazım. Bir- gökyüzünden bana haber geliyor sözleri: bunlar büyük ölçüde yalandır. Yani öyle herkes oraya çıkmaz. Bir kere İblis kesinlikle çıkmaz o taşı yememek için. Anasının gözüdür o bilir. Acemi olanlar çıkar oraya. Ama şunu düşnmek lazım, mesela giderler bir cinciye, o cinci adama derki; işte, senin ananı adı şu, babanın adı şu, dedenin adı şu. Bunu bilebilirler, bu bir gayb bilgisi değil. Yani seninle ilgili bilgilere sahip olan bir cin ona o bilgileri verebilir. Bu mümkündür yani. Şey gibi, yani o arada tanıdığına telefon açıp seninle alakalı bilgi edinmesi gibi. Bir de bazıları çok akıllıdır sizi bekletir epey bir zaman. O bekleme yerinde birisi gelir adın ne, soyadın ne falan. Seninle ilgili bilgileri epeyce alır. O arada ona o bilgileri verir, sen onun yanına çıktığın zaman zaten o bilgiler ona o cin gibi adamdan dolayı gitmiştir. Ama yani gelecekle ilgili olunca: onu bilemzler.

Bayan Katılımcı: Peki Hocam o insanlar nasıl alır o cinlerden?

Abdulaziz Bayındır: İlişkilerin kurulduğu bak ayette dedi ya. İnsanlardan bir kısım erkekler cinlerden bir kısım erkeklere sığınırdı. Onu Cin suresinde okuduk az önce. Ondan sonra Enam suresinde de bir ayet okumuştuk. Fatih Hoca’nın açtığı. Neydi o da? “estemte’a ba’duna ba’dın”(ENAM 128) bir birimizden yararlandık diyor. Demek oluyor bu tür şeyler. Bunları böyle bildiğiniz zaman artık onlara aldanmazsınız. O tür şeyleri hiç önemsemezsiniz. Bir de bu şeylerde genellikle yani çok da yalan söylerler yani. Nasıl insanlar çok yalan söylüyorlarsa. Biliyorsunuz abla falına bakayım diye gelir dolaşırlar, orada o kadar çok şey söyler ki onlardan birisi sende mutlaka olur. Ona rastlafı mı bak bildi dersin. Şeytanlık biraz o insanda da var ya. Ya bu 99 tane şey söyledi bir tanesi de tuttu. Tuttu ya, o 99’u görmüyor bir taneyi görüyor.

Katılmcı: Hocam bir soru sormak istiyorum. İnsanlardan bazıları hastalanır, bu kişi ile ilgili olarak cine uğramış veya şeytan çarpmış şeklinde halk arasında hocalara baş vurulur, muska yazdırılır. Bunun aslı nedir?

Abdulaziz Bayındır: O konuda benim bir bilgim yok. Sadece ben bir hatıramı bu konuda naklediyorum soranlara. Bildiğim değil. 1980’li yılların başındaydı. Medine İslam Üniversitesi beni bir davet etmişti. Orada gidip on gün kalmıştım. On gün içerisinde olağan üstü bir ilgi gösterdiler bize. 85 olabilir yani büyük bir ihtimalle. O sıra her gün önemli bir yere götürüyorlardı. Bir gün de dediler ki; bir tane bizim üniversitede öğretim üyeliği yapan bir arkadaşımız var bu gin işlerine bakıyor. Ama dediler bu öyle bildiğiniz cincilerden değil dediler. Oraya öğlen yemeğine gideceğiz dediler. Adam tabi hazırlık yapmış. Tamam dedik. Günde zaten iki kere davet veriyorlardı. Bir öğlen bir akşam mutlaka her iki davette önemli yerlerde oluyordu. Allahtan sabah kahvaltısını otelde yapıyorduk. Şimdi, öğlen yemeğine gittik oraya. Mekke yolu üzerinde, sol tarafta geçerken bazen bakıp görüyorum o adamın yerini. Büyükçe otoparkı var. İki tane de uçak hangarı gibi yer var. Çıktık adama oturduk falan. Bunlar ne dedim? Adam dedi ki; bunlar benim her günkü misafirlerim dedi. Peki bu iki tane hangar? Birisinde kadınlar toplanıyor, birisinde erkekler toplanıyor dedi. Birisinde kadınlara okuyorum birisinde erkeklere okuyorum dedi. Ne okuyorsun dedim? Bilmiyorum siz bakın ben hiç bakmadım yani şimdiye kadar, Resulullah Bakara suresiyle ilgili bir şey söylemiş galiba. O zaman o söyledi ama ben hiç bakmadım doğrumudur yanlışmıdır. İşte dedi Bakara suresini okuyorum başka bir şey yapmıyorum dedi. Bu cin çarpması, cinlerin insanları istila etmesi olayı olur dedi adam. Gelirler dedi, Bakara suresini okurum. Okuduğum zaman işte başlarından sola doğru kaymalar olur ayaklarına doğru iner en son. Sonunda da “uhruc ya habis” derim. Yani “çık pislik” diye şey yaparım. Ayaklarını böyle bir sallarlar ondan sonra kurtulurlar dedi. Aksini söyleyecek bir şeyimiz yok yani, bir şey bildiğimiz yok. Ondan sonra, fakat dedi bazı vakalarda bir kerede kurtulma olmaz dedi. Bir kaç kere gerekir dedi. Eğer uzun süre cinlerin istilası altındaysa bırakır sonra tekrar gelir dedi. En ağır vakalarda bunu yedi kere tekrarladığımız olmuştur dedi. Ama kurtulur. Peki. Ben de oradan öğrendim bunu satıyorum arada sırada sorana. Ama ben kendim yapmıyorum. Siz kendiniz yapın diyorum. Başıma dert açamam. Herkes kendisi yapsın diyorum. Kuranı kerimin Bakara suresinin mealini okuyun diyorum. Niye? Anlayarak okuyun diyorum. Çünkü bir kere bilgi edinmiş olursunuz. Öbürü ister olsun ister olmasın beni fazla ilgilendirmiyor. O şahsın söylediği o. Ve valla bana bu konuda şikayet edip de ben bunu söyleyip de iyileşmedim diyen de duymadım şu ana kadar. Ama piskolojileri mi düzeldi, başka bir şey mi oldu ben onu bilmem tabi, benim uzmanlık alanımda olan bir şey değildir.

Katılımcı: Bu surenin okunduğu eve cin yaklaşmaz.

Abdulaziz Bayındır: Bu surenin okunduğu eve cin yaklaşmaz. Olabilir. Yani bu mümkündür. Ama bu konuda şikayet edenlere ben şey ettim, şu ana kadar olumlu cevap almadığım olmadı. Onların hepsine de söylüyorum: bak neticeyi bana telefonla bildirin diye. Bir dakika dur, mikrofonsuz konuşmak caiz değil Zeynep Hanım. Önce fetvasını al sonra konuş.

Zeynep Hanım: Siz söylemiştiniz bir tanıdığımıza bizim.

Abdulaziz Bayındır: O ağır bir vaka idi değil mi?

Zeynep Hanım: Evet, ağır bir vakaydı. İşte aynı sizin dediğiniz gibi olmuş yani ama yedi kez falan yaptı. Dediği gibi o hareketler de olmuştu yani kendisinde. Ve iyi şu anda.

Abdulaziz Bayındır: İyileşti değil mi?

ZeynepHanım: İyileşti.

Abdulaziz Bayındır: Bir kere Bakara suresini anlayarak okuyor. Bir kere bu kendisi için çok büyük bir şey.

Bayan Katılımcı: Piskiyatrise gitse daha iyi değil mi?

Abdulaziz Bayındır: Piskiyatriste gitse ona..

BayanKatılımcı: Cinler dünyada yaşamazlar ki.

Abdulaziz Bayındır: Dünyada yaşadıklarını ayetlerde okuduk ya cinlerin. Şimdi Pisikiyatriste gittiği zaman Bakara suresini okumaz onları. Bak şimdi, az önce ne söyledik? Bakara suresini bu insanlarda o rahatsızlık piskolojik de olsa başka şey de olsa, o sureyi anlayarak okuduğu zaman bir kere onun vücudunda zihninde çok farklılaşma olacaktır. Zihni kuranla meşgul olmuş olacak. Ben anlatırken ondan dolayı anlatıyorum ama neticede bak Zeynep Hanım dedi, müspet olay olmuş.

Katılımcı: Rahmetli Hamidullah Hoca’nın elçilerle ilgili bir kitabı var. Bursa yazmalarında bulmuş. Bu manada cin çıkarma olayı falan diye uzunca bir mektup. Orada yayınlamış. Hamidullah’ta var Hocam.

Fatih Orum: Cin çarpmalarının bir şekilde telafisi oluyor da insan çarparsa..

Abdulaziz Bayındır: İnsan çarparsa o kötü.

Tüm Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri
# İçerik Adı Yayınladığı Tarih Görüntülenme
1 Kitaba Çağrı 16 Eylül 2017
2 Kurban İbadeti 24 Ağustos 2017
3 Hadislerin Derlenmesinde İran Etkisi 19 Ağustos 2017
4 Diyanetin Fetö Raporu: Bu din bu hale nasıl geldi? 14 Ağustos 2017
5 Hilal, Fitre ve Bayram 28 Haziran 2017
6 Nebi’mizin Ramazan Hayatı 12 Haziran 2017
7 İmsak Ölçüleri 27 Mayıs 2017
8 Dini Siyasete Alet Etmek 20 Mayıs 2017
9 Nebilere Yüklenen Olağanüstü Özellikler 13 Mayıs 2017
10 Tarih Boyunca Nebilere Gösterilen Tepkiler 6 Mayıs 2017
11 Yanlış Şeriat Algısı Suç ve Ceza 29 Nisan 2017
12 Kapitalizmin Sonu 15 Nisan 2017
13 Faiz Bağlamında Modern Finansal Ürünler 8 Nisan 2017
14 Hadislere Bakışımız Nasıl Olmalı 1 Nisan 2017
15 Haram Aylar 25 Mart 2017
16 Kur’an’cılık Tehlikesi 1.Bölüm 20 Mart 2017
17 Din ve Devlet İlişkileri 1.Bölüm 11 Mart 2017
18 Cuma Namazı ve Hutbe’si 4 Mart 2017
19 Kur’an’a Göre Sihir Kavramı 25 Şubat 2017
20 Abese Suresi Bağlamında Nebi’mizin Korunmuşluğu 18 Şubat 2017
21 Ev İçi Mahremiyet Kuralları 11 Şubat 2017
22 Örtünme İle İlgili Hükümler 4 Şubat 2017
23 Baş Örtüsü ve Örtünme 28 Ocak 2017
24 Kur’an’nın Çözüm Üretmedeki Yeri 21 Ocak 2017
25 Yahudileri Gölgede Bırakan Hileler 16 Ocak 2017
26 Müslümanlar’da Allah’a Güven Krizi 31 Aralık 2016
27 Müslümanlığımızı Gözden Geçirme İhtiyacı 24 Aralık 2016
28 Ümmet Olamamanın Ağır Bedeli 17 Aralık 2016
29 Tarihsellik İddialarında Cezalar Örneği 10 Aralık 2016
30 Mezhepçiliğin Doğurduğu Acı Sonuçlar 3 Aralık 2016
31 Kur’an’nın Tarihselliği İddiası ve Miras Konusu 26 Kasım 2016
32 Takiye (Kimliği Gizleme) 19 Kasım 2016
33 Faiz ve Güncel Meseleler 12 Kasım 2016
34 Mehdi Gelicek mi ? 7 Kasım 2016
35 Hz.İsa Gelicekmi? 31 Ekim 2016
36 Çağdaş Ulemanın Usulsüzlüğü 22 Ekim 2016
37 Dinsel Çoğulculuk 15 Ekim 2016
38 Son Kitabı Devre Dışı Bırakma Projesi, Dialog 8 Ekim 2016
39 Fıtrat Zemininde Buluşma 1 Ekim 2016
40 Nisa 34. Ayet Bağlamında Kadına Şiddet 24 Eylül 2016
41 Kurban İbadeti 10 Eylül 2016
42 Kadının Dövülmesi 3 Eylül 2016
43 Kur’an’a Göre Hükmetmek 27 Ağustos 2016
44 15 Temmuz Darbe Gecesine Kurani Bir Bakış 20 Ağustos 2016
45 Paralel Dinin Olmazsa Olmazı Aracılık – 1 13 Ağustos 2016
46 Müslüman Gayrimüslim İlişkileri 2 Temmuz 2016
47 Zekat 25 Haziran 2016
48 Oruçla İlgili Hükümler 18 Haziran 2016
49 Uydurulan Dinde Yatsı Sonu, Seher ve İmsak Vakti 4 Haziran 2016
50 Uydurulan Dinde Mut’a Nikahı 28 Mayıs 2016
51 Uydurulan Dinde Şartlı Talak 21 Mayıs 2016
52 Uydurulan Dinin Dayatması Olarak Çocukların Evlendirilmesi 7 Mayıs 2016
53 Kölelik ve Cariyelik Mezheplerin Dayatması mı? 30 Nisan 2016
54 Musa Hızır Kıssasının Evrensel Mesajı 23 Nisan 2016
55 Sünnetin Delil Değeri 16 Nisan 2016
56 Kira Sertifikaları Faizsiz Ürün mü? 9 Nisan 2016
57 Suç-Ceza Dengesi Açısından Cinsel İstismar 2 Nisan 2016
58 Boşanma Konusunda Allah’ın Koyduğu Sınırlar 26 Mart 2016
59 Allah’ın Koyduğu Sınırlar Nasıl Aşıldı 19 Mart 2016
60 Muhsana, Kadına Pozitif Ayrımcılık 13 Mart 2016
61 İnsanlar ile Cinlerin Ortak Özellikleri 5 Mart 2016
62 Nebiler Günahtan Korunmuş mudur? 27 Şubat 2016
63 Bedir Savaşı Örneğinde Nebi ve Resul Farkı 20 Şubat 2016
64 Dinde Haram-Helal Koyma Yetkisi 13 Şubat 2016
65 Cinler 6 Şubat 2016
66 İlk İnsanın Yaratılışı 30 Ocak 2016
67 İnsanı İnsan Yapan Özellikler 23 Ocak 2016
68 Allah’ı İkinci Sıraya Koymak 16 Ocak 2016
69 Şirkle İman Arasındaki Kararsızlık 9 Ocak 2016
70 Mehdi Beklentisi 2 Ocak 2016
71 Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
72 Fıkıh Müzakereleri | Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
73 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik – 2 19 Aralık 2015
74 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik 12 Aralık 2015
75 Kur’ân’da Dindarlık 5 Aralık 2015
76 Tarih Boyunca Bir Siyasi Baskı ve Ötekileştirme Aracı Olarak Zındıklık 28 Kasım 2015
77 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 2) 21 Kasım 2015
78 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 1) 21 Kasım 2015
79 Kur’an’a Göre Dinden Dönmenin Hükmü 16 Kasım 2015
80 Kur’an’da Zina Suçu Ve Cezası 7 Kasım 2015
81 Tağut Doğru Yolun Üstünde Oturur 31 Ekim 2015
82 Hadis Uydurma Faaliyetleri 24 Ekim 2015
83 Kader İnancı Ve Nesih 17 Ekim 2015
84 Resulullah Sonrası Siyasi Gelişmeler 10 Ekim 2015
85 Nesih 3 Ekim 2015
86 Hac Ve Kurban 19 Eylül 2015
87 Terör Olayları Karşısında Nebevi Siyaset 12 Eylül 2015
88 Dinde Özgürlük 5 Eylül 2015
89 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 4 “Cariyelik” 29 Ağustos 2015
90 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 3 “Cariyelik” 22 Ağustos 2015
91 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 2 “Kitap Algısı” 15 Ağustos 2015
92 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 8 Ağustos 2015
93 Nebimizin Yürüttüğü Dış Politika 1 Ağustos 2015
94 Kadir Gecesi ve İmsak Vaktine Tavırlar 11 Temmuz 2015
95 Zekat 4 Temmuz 2015
96 Oruç İbadeti 2 27 Haziran 2015
97 Oruç İbadeti 20 Haziran 2015
98 Kutup Bölgelerinde İftar ve İmsak Vakitleri 13 Haziran 2015
99 Emtia Borsalarındaki İşlemlerin Fıkhi Hükmü 6 Haziran 2015
100 Kur’ân’a Göre Gece-Gündüz 30 Mayıs 2015
101 Prof. V. A. Yefimov’la Yapılan Toplantının Değerlendirilmesi 23 Mayıs 2015
102 İsra ve Mirac 16 Mayıs 2015
103 Berzah Alemi 2 9 Mayıs 2015
104 Berzah Alemi 2 Mayıs 2015
105 Enflasyon ve Faiz 25 Nisan 2015
106 İşsizlik Probleminin Kaynağı 18 Nisan 2015
107 Peygamberimizin Öldürülmesini Emrettiği Kişiler Hakkındaki Rivayetler 4 Nisan 2015
108 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Zekat-Faiz Karşılaştırması) 28 Mart 2015
109 Faizsiz Sistemin İlkeleri – Faizsiz Bankacılık 28 Mart 2015
110 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Enflasyon) 21 Mart 2015
111 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Bankacılık) 14 Mart 2015
112 Faizsiz Sistemin İlkeleri 7 Mart 2015
113 Tecavüz Suçunun Cezası 28 Şubat 2015
114 İdam Cezası ve Kıssas Tartışmaları 21 Şubat 2015
115 Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 14 Şubat 2015
116 Kur’ân’da Ruh Kavramı 7 Şubat 2015
117 İcmanın Delilleri ve Değerlendirilmesi 24 Ocak 2015
118 Fıkıh Müzakereleri | Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 17 Ocak 2015
119 Nebiye Hakaretin Cezası 10 Ocak 2015
120 Noel ve Mevlid Kandili Kutlamalari 3 Ocak 2015
121 Kelime Oyunları ve Şeb-i Arus 27 Aralık 2014
122 Evlilik Nedeniyle Ortaya Çıkan Haramlık 20 Aralık 2014
123 Talak’ın Şarta Bağlanması 13 Aralık 2014
124 Kadının Boşanma Hakkı 6 Aralık 2014
125 Boşanmanın Hükümleri 29 Kasım 2014
126 Küçüklerin Evlendirilmesi 22 Kasım 2014
127 İslam Hukuku-Roma Hukuku Karşılaştırması 15 Kasım 2014
128 Beni Kureyza Yahudileri ve Esirlerin Öldürülmesi 8 Kasım 2014
129 İslâm Miras Hukukunda Kelâle 3 Kasım 2014
130 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı – 2 25 Ekim 2014
131 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı 18 Ekim 2014
132 İslam Alimlerinin Işid’e Gönderdikleri Mektubun Eleştirisi 11 Ekim 2014
133 Kurban İbadeti 27 Eylül 2014
134 Birbirimizden yardım istemek şirk midir? 9 Ağustos 2014
135 Nafile Oruç 2 Ağustos 2014
136 Zekat ve Fitre 26 Temmuz 2014
137 Kadir Gecesi 19 Temmuz 2014
138 Tarihi gelişimi ve Hükümleri Açısından İtikaf 12 Temmuz 2014
139 Yatsının Son Vakti 5 Temmuz 2014
140 Vakti Dışında Namaz, Süresinden Fazla Oruç 28 Haziran 2014
141 Bakara 187. Ayet Işığında Oruç İbadeti 21 Haziran 2014
142 Kimler Oruç Tutabilir 14 Haziran 2014
143 Orucun Tarihi ve Meşruiyeti 7 Haziran 2014
144 Ecel ve Şehitlik – Sorular ve Cevaplar 24 Mayıs 2014
145 Ecel ve Şehitlik 17 Mayıs 2014
146 Seferilik Mesafesi ve Müddeti 10 Mayıs 2014
147 Yolculukta Namaz – 2 26 Nisan 2014
148 Dinden Dönmek 19 Nisan 2014
149 Yolculukta Namaz 5 Nisan 2014
150 Namazı Terketmenin Hükmü 29 Mart 2014
151 Namazda Zikir 8 Mart 2014
152 Kadınların Cemaate Katılması 1 Mart 2014
153 Cemaatle Namaz – 2 22 Şubat 2014
154 Cemaatle Namaz 15 Şubat 2014
155 Sehiv Secdesi 8 Şubat 2014
156 Namazı Bozan Haller – 2 1 Şubat 2014
157 Namazı Bozan Haller 18 Ocak 2014
158 Cumanın Farzından Önceki ve Sonraki Sünnetler 11 Ocak 2014
159 Cuma Hutbesi 4 Ocak 2014
160 Cuma Namazı 28 Aralık 2013
161 Sünnet Namazları 21 Aralık 2013
162 Vitir Namazı 14 Aralık 2013
163 Teheccüd Namazı 7 Aralık 2013
164 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – Sorular 23 Kasım 2013
165 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – 2 18 Kasım 2013
166 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları 2 Kasım 2013
167 Cezanın Amacı Açısından Mağdur Hakları 26 Ekim 2013
168 Bayram Namazı ve Teşrik Tekbirleri 12 Ekim 2013
169 Tarihi, Amacı ve Ahkamı Yönüyle Kurban 5 Ekim 2013
170 Kur’an’da Münafıkların Durumu – 2 28 Eylül 2013
171 Kur’an’da Münafıkların Durumu 21 Eylül 2013
172 Günümüz İslam Dünyasının Problemleri 14 Eylül 2013
173 Bedel Hac – Doç.Dr. Servet Bayındır 7 Eylül 2013
174 Allah’ın Bilgisi ve Kader 24 Ağustos 2013
175 Mısırdaki Müslümanların Durumu 17 Ağustos 2013
176 Kadir Gecesi 3 Ağustos 2013
177 İmsak Tartışmaları 27 Temmuz 2013
178 Kutup Bölgelerinde İbadet Vakitleri 20 Temmuz 2013
179 Kader 19 Ocak 2013
180 Kıyamet Alametleri 22 Aralık 2012
181 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Kurban İbadeti 20 Ekim 2012
182 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Hac İbadeti 13 Ekim 2012
183 Faiz-Zekat İlişkisi 6 Ekim 2012
184 Namazların Birleştirilmesi 29 Eylül 2012
185 İslama Yönelik Saldırılar 22 Eylül 2012
186 Alternatif Bir Finansal Ürün Olarak Kira Sertifikaları(SUKUK) 15 Eylül 2012
187 Öğle ve İkindi Namazlarının Vakitleri 8 Eylül 2012
188 Yatsı Namazı Vaktinin Bitişi 1 Eylül 2012
189 Kur’an’a Göre Gelenek 25 Ağustos 2012
190 Bayram Namazı ve Fitre 18 Ağustos 2012
191 Televizyondan Kabe İmamına Uyulabilir mi? 11 Ağustos 2012
192 Ramazan Ayının İnsana Sunduğu Fırsatlar 4 Ağustos 2012
193 İmsak Vakti ve Seher – 2 28 Temmuz 2012
194 İmsak Vakti ve Seher 21 Temmuz 2012
195 Nesih, Kıblenin Değişmesi Örneği 23 Haziran 2012
196 İsra ve Miraç 16 Haziran 2012
197 Uydurma Hadisler – Harun Ünal 9 Haziran 2012
198 Sezaryen Doğum 2 Haziran 2012
199 Vahiy – Sünnet İlişkisi 26 Mayıs 2012
200 Nesih Kavramı 19 Mayıs 2012
201 Din ve Tıp Açısından Sünnet 14 Mayıs 2012
202 Din ve Müzik 5 Mayıs 2012
203 Hadislerin Kur’an’a Arzı 28 Nisan 2012
204 Türkiye’de Kutlu Doğum Etkinlikleri 21 Nisan 2012
205 Allah’ın Elçisini Doğru Anlamak 14 Nisan 2012
206 Kur’an Öncesi Mekke Toplumu 7 Nisan 2012
207 Faizsiz Bankacılğın Problemleri 31 Mart 2012
208 Hz.Muhammed’in(S.A.V.) Tebyin Görevi 24 Mart 2012
209 İslam ve Türk Medeni Kanunu(TMK) Miras Sistemlerinin Mukayesesi 17 Mart 2012
210 Kur’an’a Göre Tağut Kavramı 10 Mart 2012
211 Farklı İnançların Birlikte Yaşamasının Doğal Kuralları 3 Mart 2012
212 Kur’an’a Göre Resule İman, İtaat ve İttiba 25 Şubat 2012
213 Organ Nakli 18 Şubat 2012
214 Sebeb-i Nüzul Meselesi 11 Şubat 2012
215 Daru’l-Harbde Faiz 4 Şubat 2012
216 İftida 28 Ocak 2012
217 Talak (Boşanma) 21 Ocak 2012
218 Gayrimüslimlerle Evlilik 14 Ocak 2012
219 A’raf Ehli 7 Ocak 2012
220 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? – 2 31 Aralık 2011
221 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? 24 Aralık 2011
222 Çocukların Evlendirilmesi 17 Aralık 2011
223 İnanç Özgürlüğü 10 Aralık 2011
224 Evliliğin Denetlenmesi 3 Aralık 2011
225 Adetli Kadın Kur’an’a Dokunabilir mi? 26 Kasım 2011
226 Hz.İsa’yı(a.s.) Geri Getirmek İsteyenlerin Hedefi 19 Kasım 2011
227 Nebi ve Resul Kavramları 12 Kasım 2011
228 Kurban Bayramına Nasıl Hazırlanmalıyız? 5 Kasım 2011
229 İcma Delili ve Değerlendirilmesi 22 Ekim 2011
230 Vekaletle(Bedel) Hac 15 Ekim 2011
231 İhram Yasakları 8 Ekim 2011
232 Kadınların Yolcuğu 1 Ekim 2011
233 Kur’an ve Sünnet Işığında Hac İbadeti 24 Eylül 2011
234 Faiz Anlayışı 10 Eylül 2011
235 Bayram Namazı 27 Ağustos 2011
236 İmsak Vakti 20 Ağustos 2011
237 Teravih Namazı Konusunda Diyanet’e Cevap 13 Ağustos 2011
238 Oruç Tutamayanlar Ne Yapmalı? 6 Ağustos 2011
239 Güneşin Batmadığı Yerlerde Namaz Vakitleri 2 Temmuz 2011
240 Yatsı Namazının Vakti 7 Mayıs 2011
241 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler – 2 30 Nisan 2011
242 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler 23 Nisan 2011
243 Günahlarla İlgili Kavramlar – 2 2 Nisan 2011
244 Günahlarla İlgili Kavramlar 26 Mart 2011
245 Büyük Günahlar – 3 19 Mart 2011
246 Büyük Günahlar Nelerdir? 12 Mart 2011
247 Büyük Günah İşleyenlerin Durumu 5 Mart 2011
248 Ye’cüc ve Me’cüc 26 Şubat 2011
249 Dabbetü’l-Arz 19 Şubat 2011
250 Tarikatlarda Vesile ve Tevessül 12 Şubat 2011
251 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar – 2 5 Şubat 2011
252 Kutuplarda Namaz Vaktinin Tespiti 29 Ocak 2011
253 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar 22 Ocak 2011
254 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular – 2 1 Ocak 2011
255 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular 25 Aralık 2010
256 Mehdi İnancı 18 Aralık 2010
257 Kur’an’a Göre Zekat Oranları 4 Aralık 2010
258 Artan Malı İnfak Etme 27 Kasım 2010
259 Vitr Namazı 13 Kasım 2010
260 Bayram Namazları 6 Kasım 2010
261 Sehiv Secdesi – Mukayeseli Fıkıh Dersleri 30 Ekim 2010
262 Kurban İle Alakalı Sorular 23 Ekim 2010
263 Hac Farklı Aylarda Yapılabilir mi? – Fıkıh Dersi 9 Ekim 2010
264 Başkasının Yerine Hacc Yapmak 2 Ekim 2010
265 Hilal İle İlgili Sorulan Sorular 25 Eylül 2010
266 Cariyeler İle İlgili Sorulan Sorular 18 Eylül 2010
267 ORUÇ BOZMANIN CEZASI 4 Eylül 2010
268 Zekat 28 Ağustos 2010
269 İmsak ve Yatsı Vakitleri – 2 21 Ağustos 2010
270 İmsak ve Yatsı Vakitleri 14 Ağustos 2010
271 İsra ve Miraç -2 10 Temmuz 2010
272 İsra ve Miraç -1 3 Temmuz 2010
273 İcma’a Delil Getirilen Hadisler 26 Haziran 2010
274 İcma 19 Haziran 2010
275 Başörtüsü ve Örtünme 12 Haziran 2010
276 Mezheplerin Tutarlılığı 29 Mayıs 2010
277 Asabe Siyaset İlişkisi (Kızın Çocuklarının Mirasçılığı Örneği) 22 Mayıs 2010
278 Kur’an’ı Açıklama Usulü 15 Mayıs 2010
279 Kartepe Programı Değerlendirme 5 Mayıs 2010
280 Abdestte Ayakların Mesh Edilmesi 24 Nisan 2010
281 Hudeybiye’den Geri Kalanlar 13 Nisan 2010
282 Peygamberimizin Zeynep (ranha) ile Evliliği 3 Nisan 2010
283 Bedir Savaşı 20 Mart 2010
284 Kur’an Sünnet Bütünlüğü: Allah’ın İzni Meselesi 13 Mart 2010
285 Vahiy Çeşitleri 6 Mart 2010
286 Kadınların Özel Halleri 11 Şubat 2010
287 Kur’an’a Göre Zekat Nispeti 6 Şubat 2010
288 Vahy-i Gayr-i Metlüv’e Dair Getirilen Deliller -1 30 Ocak 2010
289 Iskat (Ölen Kimseyi İbadet Borçlarından Kurtarmak) 16 Ocak 2010
290 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrailin Rolü -2 2 Ocak 2010
291 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrail’in Rolü 26 Aralık 2009
292 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kurban 21 Kasım 2009
293 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -2 14 Kasım 2009
294 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -1 7 Kasım 2009
295 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kur’anı Anlama 31 Ekim 2009
296 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Yolculukta Namazin Kısaltılması Örneği 24 Ekim 2009
297 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? -2 17 Ekim 2009
298 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-1 10 Ekim 2009
299 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-2 10 Ekim 2009
300 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -1 3 Ekim 2009
301 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -2 3 Ekim 2009
302 Mirasta Avliye Meselesi -1 26 Eylül 2009
303 Mirasta Avliye Meselesi -2 26 Eylül 2009
304 Kasten Orucu Bozanın Cezası -1 12 Eylül 2009
305 Kasten Orucu Bozanın Cezası -2 12 Eylül 2009
306 Oruç Keffareti -2 29 Ağustos 2009
307 Oruç Keffareti -1 29 Ağustos 2009
308 Adetli Kadının Orucu -1 22 Ağustos 2009
309 Adetli Kadının Orucu -2 22 Ağustos 2009
310 Hastaların Orucu -1 15 Ağustos 2009
311 Hastaların Orucu -2 15 Ağustos 2009
312 Namazda Örtünme / 2-1 8 Ağustos 2009
313 Namazda Örtünme / 2-2 8 Ağustos 2009
314 Namazda Örtünme / 1-1 1 Ağustos 2009
315 Namazda Örtünme / 1-2 1 Ağustos 2009
316 Kur’an’da Örtünme -1 18 Temmuz 2009
317 Kur’an’da Örtünme -2 18 Temmuz 2009
318 Gayrimüslimlerle Evlilik -1 11 Temmuz 2009
319 Gayrimüslimlerle Evlilik -2 11 Temmuz 2009
320 Müşriklerle Evlilik -1 4 Temmuz 2009
321 Müşriklerle Evlilik -2 4 Temmuz 2009
322 Ehli Kitap ve Müşrikler -1 27 Haziran 2009
323 Ehli Kitap ve Müşrikler -2 27 Haziran 2009
324 Hayvan Kesimi / 2-1 20 Haziran 2009
325 Hayvan Kesimi / 2-2 20 Haziran 2009
326 Hayvan Kesimi -1 13 Haziran 2009
327 Hayvan Kesimi -2 13 Haziran 2009
328 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -1 6 Haziran 2009
329 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -2 6 Haziran 2009
330 Nafile Namazlar -1 9 Mayıs 2009
331 Nafile Namazlar -2 9 Mayıs 2009
332 Vitir Namazı -1 2 Mayıs 2009
333 Vitir Namazı -2 2 Mayıs 2009
334 Kur’an’ın Genel Açıklaması -1 25 Nisan 2009
335 Kur’an’ın Genel Açıklaması -2 25 Nisan 2009
336 Namazın Mekruhları -1 11 Nisan 2009
337 Namazın Mekruhları -2 11 Nisan 2009
338 Namazı Bozan Şeyler -1 4 Nisan 2009
339 Namazı Bozan Şeyler -2 4 Nisan 2009
340 Namazda Konuşmak -1 28 Mart 2009
341 Namazda Konuşmak -2 28 Mart 2009
342 Namazda Abdestin Bozulması / 2-1 21 Mart 2009
343 Namazda Abdestin Bozulması / 2-2 21 Mart 2009
344 Namazda Abdestin Bozulması / 1-1 14 Mart 2009
345 Namazda Abdestin Bozulması / 1-2 14 Mart 2009
346 Namazda İmamlık / 3-1 28 Şubat 2009
347 Namazda İmamlık / 3-2 28 Şubat 2009
348 Namazda Saf Düzeni -1 21 Şubat 2009
349 Namazda Saf Düzeni -2 21 Şubat 2009
350 Namazda İmamlık / 2-1 14 Şubat 2009
351 Namazda İmamlık / 2-2 14 Şubat 2009
352 Namazda İmamlık / 1-1 7 Şubat 2009
353 Namazda İmamlık / 1-2 7 Şubat 2009
354 İmamın Arkasında Kıraat -1 24 Ocak 2009
355 İmamın Arkasında Kıraat -2 24 Ocak 2009
356 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-1 17 Ocak 2009
357 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-2 17 Ocak 2009
358 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-1 10 Ocak 2009
359 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-2 10 Ocak 2009
360 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-1 3 Ocak 2009
361 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-2 3 Ocak 2009
Kuran Dersi Canlı Yayın