Oruç

13 Temmuz 2013 tarihinde yayınlandı. görüntülenme Mukayeseli İlmihal Dersleri

Elhamdulillahir rabbil alemin vessalatu vesselamu ala resuline Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.

Bu Ramazan’ı Şerif’in ikinci Cumartesi geçen hafta daha çok hilal konusu üzerinde durmuştuk. Dolayısıyla, oruçla ilgili ayetleri okumak nasip olmamıştı. Bakara 183. ayetten itibaren başlıyoruz. Burada Allahu Teala şöyle buyuruyor:

(Bakara suresi 183. ayet)“Müminler oruç size farz kılındı, tıpkı sizden öncekilerine farz kılındığı gibi belki kendinizi korursunuz”

(Bakara suresi 184. ayet) “Sayılı günlerde farz kılınmıştır, sizden kim hasta ya da yolculuk halinde olursa, oruçta tutamazsa o günler sayısınca başka günlerde oruç tutar” “oruca güç yetirenlere de bir yoksulu doyuracak fidye gerekir ayrıca” “kim kendi hayrına bir şeyi içten gelerek yaparsa bu onun için hayırlıdır” “oruç tutmanız sizin için hayırlıdır, bunu bilseniz”

(Bakara suresi 185. ayet) “Ramazan ayı, içersinde Kur’an’ın indirildiği aydır.” “İnsanlara yol gösteren Kur’an ve o doğru yolu açık belgelerini içeren Kur’an ve hak ile batılı ayıran o kitap Ramazan ayında indirilmiştir” “Sizden kim o aya şahit olursa” yani o ayı yaşarsa “onu oruçlu geçirsin.” “Kim hasta ya da yolculuk halinde olursa oruç tutamadığı zaman başka günlerde orucu tutsun.” “Allah size kolaylık ister, zorluk istemez” “Bir de sayıyı tamamlayasınız diye böyle bir ruhsatı verir” “ve Allahı size bu yolu göstermesi sebebiyle Cenabı Hakk’ı tekbir edesiniz” “ve belki de şükredersiniz”

Şimdi buraya kadar okuduk tekrar başa dönelim.

(Bakara suresi 183. ayet) “Müminler! size bu oruç farz kılındı, tıpkı sizden öncekilerine farz kılındığı gibi” bizden öncekiler dendiği zaman ne akla gelir? Yahudiler ve Hırsitiyanlar… Yahudiler ve Hıristiyanlar olsaydı “kemâ kutibe ale ehli kitabeyeyni min kablikum” derdi değil mi? Yani sizden önceki o iki kitabın ehline farz kılındı öyleyse Adem aleyhisselamdan başlamak suretiyle son ana kadar bütün ümmetlerde oruç neyse o oruç bize farz kılındı. Şimdi Bakara 187. ayet daha sonra inmiş bir ayettir bunu tarih kitaplarına ya da hadis kitaplarına bakmaya gerek yok. Gerçi hadis kitaplarında onu anlatan hadisler varda yani Kur’an’ı Kerim’in kendi içinden bu çok rahat anlaşılıyor. Onu inşallah yeri geldiği zaman okuruz ama onu burada söylemiş olayım. Yani ümmeti Muhammed’e mahsus olan ayet Bakara 187’dir. Bugün sıra gelir mi, gelmez mi bilmiyorum ona çünkü konuşulacak çok şey var. Bakara 187’den önce olan ayetler bütün ümmetlere olan orucu anlatıyor.

Şimdi burada diyor ki Allahu Teala: (Bakara suresi 183. ayet)“Sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı” burada birkaç kere bunu tekrarladık ama İslam âleminde bu husus fazla bilinmediği için tekrarlamakta fayda var. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem diyor ya yani “Ben daha önce evveli olmayan yepyeni ortaya çıkmış bir elçi değilim ki”  bizden önce de elçiler vardı o kadar çok elçiler vardı.

(Ali İmran suresi 144. ayet)“Muhammed sadece Allah’ın elçisidir, ondan önce de çok elçiler gelip geçmiştir” Şimdi bu sebeple resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin öncelikle onları tasdik etmesi gerekiyor yani aynı şeyin diyelim aynı ırmağın suyu gibi.

Zaten Ali İmran 81’de biliyorsunuz Allahu Teala önceki ümmetlerden aldığı sözden bahsediyor. “Allah o nebilerden söz aldığı zaman size bir kitap ve hikmet veririmde sonra sizinle beraber olanı tasdik eden bir resul gelirse ona mutlaka inanacak ve yardımcı olacaksınız” Bak sizden olanı tasdik eden bir resul, şimdi siz kendinizi Medine’de ki bir Yahudi yerine koyun. Sizin kitabınızda yazıyor ki, sizde olanı tasdik eden bir resul gelirse o zaman o resulün bütün ibadetleri sizde olanın aynısı olması gerekmez mi? Tasdik etmesi gerekir sizin dediğiniz doğrudur diye. Bunu namaz konusunu anlatırken anlatmıştık bir de bu konuda tekrar etmiş olalım. Bu ayeti kerime (Bakara suresi 183. ayet) “Sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılınmıştır” ayeti Müslümanlara diyor ki oruç tutacaksınız. Nasıl tutalım Ya rabbi? Bakın Yahudiler nasıl tutuyorsa siz de öyle tutun.

—Yahya Şenol: Hani sırf bu ayet indiği zaman ne zaman tutulur, nereden nereye kadar tutulur bir malumat yok.

—A.Bayındır: Hiçbir bilgi yok.

—Yahya Şenol: Peki, Müslümanlar sormuşlar mıdır acaba nedir bu oruç, bilmiyoruz şimdiye kadar böyle bir şey, tarifte yok ayette.

—A.Bayındır: Belli zaten ayet şeye gerek yok ki, resulullaha sormalarına lüzum yok, sizden öncekilere farz kılındığı gibi. Zaten şey var, Medine’de Yahudiler var, başka yerlerde de Hıristiyanlar var, onlara sorarlar, onlar zaten bilirler iç içe yaşıyorlar.

—Yahya Şenol: Yine sahih bir geleneğe atıf var burada, namaz da olduğu gibi.

—A.Bayındır: Tabi tabi canım sahih bir gelenek işte yani sizden öncekiler farz kılındığı gibi. Bu demek ki o zamanın Yahudileri ve Hıristiyanları düzgün oruç tutuyorlardı.

—Yahya Şenol: Hani bunu şundan dolayı söylüyorum hani oruçla ilgili şeyleri falan paylaşıyoruz site de altına şöyle yorum yazanlar olmuş hani yeni böyle türedi yorumlar oluyor ya hani sıyam kendini tutmak demektir onun terim anlamıyla, oruçla falan hiçbir alakası yok. Allah burada işte kendinizi tutun bir şeylere karşı falan demiş oluyor.

—Fatih Orum: Eyyâmen ma’dûdâtta mı tutacak?

—Yahya Şenol: Yani hah tarihle bağlantıyı kopardığın zaman nasıl anlayacaksın bu ayeti?

—A.Bayındır: Yani senenin belli günlerinde… Hayır, sadece kelimeyi alırda o kelimenin anlamlarından bir tanesini alır hükmünü kendiniz verirseniz kendinizi ilahlaştırmış olursunuz.

—Yahya Şenol: Şeyle mukayese etmişler…

—A.Bayındır: Bu tamı tamına şirk olur başka bir şey olmaz.

—Yahya Şenol: (Meryem suresi 26. ayet)“innî nezertu lir rahmâni savmen” Meryem validemizin ağzından söyleniyor ya “konuşmamak üzere ben bir oruç adadım Allah’a” diye, işte bu da onun gibi bir şeydir. İşte siz kendinizi Allah yerine koyup bize orucun farz olduğunu söylemişsiniz diye bizi eleştirmişler.

—A.Bayındır: İyi ya kendilerini Allah yerine koyanlar kendiler demek ki şey yapıyorlar. Çünkü ya bu bir de son zamanlarda Müslümanlarda yeni bir uyanma var, Müslümanların bu uyanmasını etkisiz hale getirmek için bir takım çalışmalar var. Biliyorsunuz şeyde bir aşı vardır, vücutta ki hastalık cinsinden mikroplar şey yapılır artık ne yapıyorlarsa doktorlar onu bilir de onun üzerinde çalışır, aynı mikrobu vücuda verirler o aynı cins mikroplar birbiriyle mücadele ederek vücuda güç ve kuvvet verir ve vücutta o hastalığa karşı bağışıklık kazanır, işte aşı böyle olur. Şimdi İslam âlemine böyle İslam âlimi kılıklı insanları sokuşturarak ayetleri saptıran, hadisleri saptıran, geleneği saptıran ve fitne ve fesat çıkaracak olan şeyler var oluşturuluyor. İşte birisi kalkıp diyor namaz sosyal ve ekonomik bilmem ne destektir diyor. İşte oruç kendini tutmaktır. Zekâta ne diyor?

—Yahya Şenol: İşte biri zihni biri nasıl…

—A.Bayındır: Mali destek öyle mi? Yani işte şey yapıyor bu dini öyle bir hale getiriyorlar ki ben şey, acayip bir şey. İşte önceki yani ehli kitabın bozulması da bunun gibi olmuştur. Şimdi burada onun için şeyler gayet açık yani burada sağa sola gitmeye gerek yok. Diyor ki burada “sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı” Bu ne demek? Yani o andan itibaren, o ana kadar yokmuş. Bu Medine’de inen bir ayettir, Mekke’de yokmuş demek ki ama Mekkelilerinde oruç tutması gerekir, şundan dolayı çünkü Mekkeliler İbrahim aleyhisselamın dinine inandıklarını söyleyenlerdir (Bakara suresi 183. ayet)“alellezîne min kablikum” a o da girer, İbrahim aleyhisselamda girer. Biraz sonra göreceğiz Mekkelilerde Ramazanda oruç tutuyor olmaları gerekir. Her zaman şikâyet ettiğimiz bir husus var. Biz de dinler tarihi konusu maalesef çok ihmal edilmiş. Dolayısıyla, onunla ilgili yeterli bir çalışma yok şimdi onunla ilgili ayetleri okuduğumuz zaman o ortaya çıkar Allah nasip ederse. Burada diyor ki: (Bakara suresi 184. ayet) “Sayılı günlerde oruç tutmanız size farz kılınmıştır” Şimdi Yahya’nın söylediği gibi kendinizi tutun yani yalana karşı tutun diyorlar. Ondan sonra da bu işi bir siyasi söyleme çeviriyorlar. Dini kullanarak kendilerine hedef seçtikleri kişilere hücum ediyorlar. İblisin vasfı budur zaten yani doğru yolun üstünde oturur, sağdan soldan girer, bir takım şeyler yapar. Gerçi bunlara İblis demek yanlıştır çünkü İblis işi çok şey yapar yani usulüne uygun bir şekilde yapar bunlar çok açık veriyorlar. Evet, şimdi sayılı günlerde mi siz yalan söylemeyeceksiniz? Demek ki, üç beş gün yalan söyleme ondan sonra serbest öyle mi olacak? Sayılı günlerde kendini tut, ondan sonra serbest istediğin yaramazlığı yaparsın, öyle mi?

—Yahya Şenol: Bu (Bakara suresi 184. ayet) “Eyyâmen ma’dûdât” ile ilgili bir takım iddialar var. Hani diyorlar ki bu hani en az üçü gösterir. Dolayısıyla, Ramazan’dan da sadece üç gün tutmakla bütün hepsini tutmuş gibi olur insan. Bir ay boyunca oruçlu geçirmelerine gerek yok, diye türlü türlü böyle gerçekten ilginç iddialar var.

—A.Bayındır: Şimdi şey olarak yani bu biliyorsun Kur’an’ı Kerim’in bir yöntemi var. O yöntemde Allahu Teala bir ayeti mutlaka ikinci ayetle açıklar. Siz o ayeti açıklayan ayete bakmadan onunla ilgili konuştuğunuz zaman Cenabı Hak ona ne diyor? Kendini Allah yerine koymak diyor, değil mi? Yani ne diyor? (Hud suresi 1. ayet)“kitâbun uhkimet âyâtuhu summe fussılet” “Muhkem olarak ortaya konmuş”  sayılı günler, şimdi (Bakara suresi 184. ayet)“sayılı günler” tamam “Eyyâmen ma’dûdât” Eyyâmen ma’dûde de diyebilirdi Arapça bakımından. Eyyâmen ma’dûdeten derdi o zaman her ikisi de cem-i kıllet olurdu ama ma’dûdât dediği zaman bu üç gün içinde olabilir çok fazla günler içinde olabilir şimdi böyle olduğundan dolayı acaba üçle başlayıp sonsuza kadar giden bir sayı.

—Fatih Orum: Ne dediğini tam duyamadım

—Yahya Şenol: 3 ile 99 arası mı?

—A.Bayındır: 3 ile 99 arası olsun, tamam ama kaç gün? Şimdi bunun açıklamaya ihtiyacı var değil mi? Yani muhkem bir ayet arkasından “summe fussılet” “sonra ayrıntılı olarak açıklanmıştır.” Açıklayan kim? (Hud suresi 1. ayet) “min ledun hakîmin habîr” “Hâkim ve Habir tarafından açıklanmıştır.” O zaman açıklamayı biz yaparsak işte burada görüyorsunuz “Eyyâmen ma’dûdât” böyledir üç gün tuttun mu yeter, Ramazan’ın tamamını oruçlu geçirmeye gerek yok, bunu söyleyenler var. O zaman bu kişiler kendileri açıklamış oluyorlar. Kendisi açıklamış olan ne oluyor? Diyor ki Allah: (Hud suresi 26. ayet)“ Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye ben açıkladım” diyor. O zaman Allah’ın açıklamasını bırakıp ta kendi açıklamalarını budur diye ortaya koyan, dinin hükmü gibi koyanlar kendilerini ne yapmış gibi oluyorlar, Allah’ın yerine koymuş oluyorlar, değil mi? Kendisini Allah’ın yerine koymak ne olur? Şirkin en büyüğü olur. Bu sebeple bunlar olacak tabi. Allahu Teala küfrün önünü, şirkin önünü de açık bırakmıştır hakkın önünü de açık bırakmıştır ama doğrular biraz zordur, siz doğruları söylediğiniz zaman sizi şey yaparlar, insanlar dokuz köyden kovarlar, bunu her gün yaşıyoruz. Onun için Allahu Teala: (Beled suresi 11. ayet) “Fe laktehamel akabete” diyor “O sarp yokuşa göğüs geremedi” Ona göğüs germek lazım.

Şimdi burada demek ki başlangıçta Müslüman farz kılınan oruç daha önceki ümmetlere farz kılınan oruç aynıydı. Orada hiçbir açıklama yok dikkat ediyor musunuz? Oruca falan zaman başlayacaksınız, falan zaman bitireceksiniz, şunu yersin, bunu yemezsin, şunu yaparsın bunu yapmazsın, hiçbir açıklama yok sadece şu var,

(Bakara suresi 184. ayet) “İçinizden kim hasta ya da yolculuk halinde olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun” Şimdi bu açıklama yapıldığına göre burada bir problem olabilir yani önceki ümmetlerde burada bir problem çıkmış olabilir. Şimdi bizde bir problem var mı burada?

Şimdi mesela, adetli kadın oruç tutamaz deniyor, fıkıh kitaplarında. Şimdi adetli kadını hadi bu eziyet diye Cenabı Hakk tarafından anlaşılıyor (Bakara suresi 222. ayet)“Bu bir eziyettir” ama hastalıkla eziyet birbirinden farklı. Onu da Nisa suresinin 102. ayetinden biliyoruz, bu kısmı tam anlayamadım “ezen min matarin” Yani yağmurdan dolayı bir sıkıntı içersine giriyor ya da şeydeki (Bakara suresi 196. ayet)“ezen min ra’sihî” de de

başında bir eziyet varsa hasta değil başı da. Mesela, eski dönemleri düşünün bit arıyordu, bitleniyordu başı, traş olursa kurtulabiliyordu şey yok, orada da “fe men kâne minkum marîdan ev bihî ezen min ra’sihî” diyor. “Hasta olan ya da başında eziyet olan” yani hastalıktan başka bir şey bu eziyet, hastalık değil, hastalık değilse şimdi Allahu Teala burada hasta ve yolcu olanlara yani yolculuk halinde olanlara bir ayrıcalık tanıyor.

O zaman ayeti kerimenin şahitliğiyle adetli kadın hasta sayılıyor mu? Sayılıyor bir eziyet ama biz biliyoruz ki bazı kadınlarda adetli olduğu zaman bir rahatsızlık ortaya çıkıyor ama istisnai ama her kadında yok bu. O zaman o adetli olduğu için değil işte sancılanır ilaç alması gerekir başka şeyler olabilir, bu ondan dolayı diğer hastalar grubuna girmiş olur, o tutmayabilir. O zaman adetli kadın hasta da olmadığına göre ruhsat sadece hasta ve yolculara verildiğine göre adetli kadın kesinlikle oruç tutacaktır, tutmayabilir diyemeyiz, adetli tutacak farzdır. Şimdi bunu tutacaktır dediğiniz andan itibaren peki acaba resulullah zamanında tutuldu mu? Tabi ki tutuldu. İşte Ayşe validemize soruluyor o da cevap veriyor, diyor ki, “Bize oruç tutmamız emredilirdi” diyor. Emredilirdi ne demek? Tam bu ayetin manasıdır, değil mi? Peki, niye onu soruyorlar? İşte demek ki bir problem çıkıyor ki soruyorlar. bir problem çıkıyor ki soruyorlar. Mesela, şeyde, O kada kelimesi ile ilgili şey yapalım da bir eksik kalmasın. O kada kelimesi bir ibadetle ilgili olduğu zaman o ibadeti vaktinde tam olarak yapma anlamına gelir. Onun için (Nisa suresi 103. ayet) “Fe izâ kadaytumus salâte” “namaz kılındığı zaman” (Bakara suresi 200. ayet) “Fe izâ kadaytum menâsikekum” “Haccın görevlerini yaptığınız zaman” şeklinde hatta mesela Türkçemizde de öyle, bir kaza meydana geldiği dendiği zaman, ne denir? Bir olay oldu demektir, bir başka zamana ertelenmez. Hatta geçmiş namazların kazası denir, manası nedir bunun?

—Yahya Şenol: Geçmiş namazların şimdi kılınması.

—A.Bayındır: Geçmiş namazların şu anda kılınmasına kaza denir. Eda dediğiniz şeye kaza denir. Geçmiş namazların kazası dediğiniz zaman ne yapıyorsunuz, namazımı kaza ediyorum, yani namazımı kılıyorum. Daha önce kılmadığım namazı kılıyorum. Şimdi daha sonra kaza kelimesi bir ibadeti vaktinin dışında yerine getirme anlamına bir terim olarak oluşturulmuş ki Kur’an’da böyle bir şey yok, Resulullahın sünnetinde böyle bir şey yok. Bunu hem İbni Teymiyye söylüyor hem Feyyume sözlüğünde söylüyor hem zaten Kur’an’ı Kerim’de bir sürü delilleri var bunun aleyhine. Bu kelimeye farklı mana vermişler, Ayşe validemizden çok sonra oluşan bu terimi Ayşe validemizin sözüne kullanmışlar ve şöyle olmuş işte “bize namazı kaza etmemiz emredilmez, orucu kaza etmemiz emredilirdi” şeklinde tercüme edilince bakın mana tamamen tersine döndü görüyor musunuz? Orucu tutmamız emredilirdi şeklindeki doğru hüküm, orucu kaza etmemiz emredilirdi şekline çevrilmiş. Peki, namazı kaza etmemiz emredilmezdi resulullah zamanında namazın kazası diye bir şey var mı? Böyle bir şey söz konusu değil bu sonraki ulemanın görüşü olarak ortaya çıkmıştır. Namazın kazası diye bir kavram yok resulullah zamanında yani şu andaki anlamda yok. Şimdi böyle yapılarak bakın bugün fıkıh kitaplarını açın hatta Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslam İlmihalini getirin okuyalım yani adetli kadının oruç tutmasına haram deniyor.

—Yahya Şenol: Bütün mezhep kitaplarında var.

—A.Bayındır: Tamam varda yani tamam sen buradan oku. Şafi mezhebine göre, Şimdi diyor ki Ramazan’da oruç tutması haramdır, diyor. Yani oruç için belirlenmiş vakitte oruç tutması haram yani yasaktır diyor. Peki, yasak… Oku

—Yahya Şenol: Diyor ki, Arapça okudu Hayızlı ve loğusa olan kadınların orucu, Arapça okudu onların oruç tutmaları sahih olmaz…

—A.Bayındır: Yani geçerli olmaz, caizde olmaz. Caiz olmaz ne demek? Haram olur demektir.

—Yahya Şenol: Arapça okudu Oruç niyetiyle,

—A.Bayındır: yeme içmeyi terketmeleri caiz değildir.

—Yahya Şenol: Arapça okudu

—A.Bayındır: Hah bak oruç tutarlarsa günahkâr olurlar. Şimdi görüyor musunuz yani bu Şafi mezhebinden El- Beyan değil mi?

—Yahya Şenol: Evet

—A.Bayındır: Yani kadın Allah’ın emrini yerine getirirse günahkâr olur diyor. Bu bütün mezheplerde artık böyle yerleşmiş. Allah’ın emrini yerine getiriyor ve günahkâr oluyor. Peki, kimin emrine uyarak günahkâr oluyor. İşte şimdi bu olaydan şu anlaşılıyor ki, Allah (Bakara suresi 183. ayet) “kemâ kutibe alellezîne min kablikum” dedi ama demek ki, öncekilerde bir takım yanlış fetvalar var ki, burada diyor ki,

(Bakara suresi 184. ayet) “İçinizden kim hasta ve ya yolculuk halinde olursa başka günlerde tutsun.” Şimdi başka günlerde tutsun sözü acaba hasta ve yolcu oruç tutamaz manasına mı gelir? Tutması haramdır anlamına mı gelir? Bugün Şia öyle söylüyor, diyor ki, hasta ve yolcunun oruç tutması haramdır, kadında hastadır diyor, oruç tutması haramdır. Bak hastaysanız oruç tutamazsınız, yolcuysanız tutamazsınız ve bu ayete dayandırıyor. Ben sordum, peki bu dedim ki, (Bakara suresi 184. ayet)  “ve en tesûmû hayrun lekum” u ne yapacaksınız? Bu ayetin sonunda geldi diyor. Şimdi ayeti parçalıyorsunuz peki öbür ayette (Bakara suresi 185. ayet)  “yurîdullâhu bikumul yusra ve lâ yurîdu bikumul usra” yı ne yapacaksınız? “Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez” Onu ne yapacaksınız? Cevabı yok, işte buradan anlaşılıyor ki, demek ki, önceki ümmetler, hocaları, şunlar, bunlar tıpkı bizde olduğu gibi yanlış fetvalara yönelmişler ve Allahu Teala burada onu tasiye ediyor. Yani siz onlara tamam ama tümüyle onların tuttukları gibi tutun ama şu şu hususları da bilin, demiş oluyor. Buldun mu şeyi?

—Abdurrahman hoca: Buldum hocam bir bölümünü de. Şöyle ki bir kadın Ramazan-ı Şerif’te gündüzün adet görmeye başlaması ve ya çocuk doğurursa orucu bozulmuş olur. Artık adet günlerinde ve loğusa bulundukça oruç tutması caiz olmaz.

—A.Bayındır: Bak şimdi diyor ki, adet görmeye başlarsa orucu bozulur. Orucu bozan şeyler nelerdir? Yeme, içme, cinsel ilişki bu kadın bunlardan hangisini yaptı, hangisini yaptı, hatta zavallı kadın akşama kadar şey yapacak şöyle anlatırlar şimdi güneş burada batıyor, güneşin yarısı batmış az bir şey kalmış, o az bir şey batmadan önce adet görmeye başladıysa oruç gitti.

—Yahya Şenol: O günü kaza yapacak.

—A.Bayındır: O günü kaza yapacak.

—Abdurrahman hoca: Bir de burada bir çelişki daha var hocam bu bölüm şeyde oruç tutmamayı mübah kılan özürler kısmında yani yolculuk, hastalık gibi şeylerde…

—Yahya Şenol: Mübah kılan, haram kılan

—A.Bayındır: Mübah kılan başka…

—Abdurrahman hoca: Hayız ve anlayamadım diye de bir alt başlık var…

—Yahya Şenol: Hâlbuki haram kılan demesi lazım, değil mi?

—Abdurrahman hoca: Evet öyle demesi lazım, öyle bir başlık alması lazım, madem öyle diyorsa, caiz olmaz dememesi lazım ya da. Devam ediyor fakat bir kadın adet günü sanarak orucunu bozduğu halde o gün adet görmese kendisine kefarette lazım gelir, eser olan budur. Ramazan-ı Şerif’te adet gören bir kadın geceleyin temizlenecek yani adet kesilecek olsa bakılır. Eğer adet günleri tam on gün ise ertesi günü Ramazan orucuna başlar fakat on günden az ise adeti kesildikten sonra imsak vaktine kadar yıkanmasına kafi, cüzi miktarda bir vakit bulunursa yine oruca başlar bu kadar bir vakit bulunmazsa mesela yıkanmasını müteakip hemen imsak olursa o gün oruca başlamaz. Yıkanmasıyla bir alakası da….

—A.Bayındır: Ya işte burada diyor ki mesela, diyelim saat beşte imsak oluyor. Kadında beşe beş kala temizlendi o beş dakika içinde banyo yapabilir mi, yapar. Bir su dökünür, tamam o zaman öyleyse oruca başlayabilir. Fakat beşe bir kala temzilendiyse o bir dakika içinde bunu yapamayacağı için o gün oruca başlayamaz, diyor. Ne oldu bakın, Allah’ın koyduğu kural kayboldu, görüyor musunuz?

—Yahya Şenol: Sonra o başlayamaz dediği günde yemesi içmesine de izin verilmiyor.

—A.Bayındır: O gün yemeye içmeye de müsaade yok ama akşama kadar yiyip içemez o gün. Hem oruç tutamaz, onu da yazıyor orada değil mi orada?

—Yahya Şenol: Hanefilerde öyle…

— Abdurrahman hoca: Çünkü böyle on günden noksan adet görenler hakkında yıkanma müddeti de adet vaktinden sayılır.

—A.Bayındır: Evet, yani şimdi bu tür şeyler ibadetlerde de böyle gerekçesiz hükümler ortaya konuyor ondan dolayı Allahu Teala burada bizim dikkatimizi çekiyor yani bu konuda bizi önceki ümmetlere göndermiyor demek ki onlarda bir problem var.

(Bakara suresi 184. ayet) “fe men kâne minkum marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar” “içinizden kim hasta ya da yolculuk halinde olursa başka günlerde oruç tutar” e şimdi Şia bugün işte Caferi mezhebi diyelim, Şia demeyelim de çünkü Şia dendiği zaman daha farklı anlaşılıyor. Caferi mezhebinde hasta ve yolcu oruç tutamaz diyor, tutsa bile diyor kaza etmek zorundadır çünkü geçersizdir oruç.

—Yahya Şenol: Bunu emir olarak telakki ediyor.

—A.Bayındır: Emir olarak telakki ediyor, tamam olabilir yani emir olarak telakki etmede bir mani yokta şimdi yani şu manada mani yok yani cümle sadece oradan ibaret olsa (Bakara suresi 184. ayet) “fe men kâne minkum marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar” oradan o anlaşılabilir yani o şekilde yorumlayabilir ama Kur’an kendi kendini açıklayan bir kitaptır yani siz sadece buradan burayı alıp ta açıklamayı siz verir ve Allah’ın açıklamasını beklemezseniz o zaman kendinizi Allah yerine koymuş olusunuz o zaman bu olmaz. İşte diyor ki: “fe men kâne minkum marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar ve alellezîne yutîkûnehu fidyetun taâmu miskîn” neyse, neyse şimdi burada böyle bir şey var, demek ki burada bir problem var. O problemin şu anda biz de olduğu ortada açık yani zamanla bu oluyor demek ki yani insanlar böyle kendi keyiflerine uyarak fetvalar veriyor, zaten açık. Sürekli şikâyet ettiğimiz nedir? Kur’an’a âlimler kendileri açıklama getiriyorlar. Hâlbuki bu yetkiyi Allah resulullaha bile vermemiş. Siz hangi hakla tutarda ayetlere kendi kafanıza göre anlam verirsiniz? Hadislere de kendi kafalarına göre anlam vermişlerdir. Maalesef Kur’an’ı Kerim’in iç bütünlüğü paramparça edilmiştir, Kur’an sünnet bütünlüğü diye bir şey kalmamıştır. Ortada da Allah’ın dini diyebileceğimiz şey gerçekten çok zordur yani, ciddi problem yaşanıyor İslam âleminde.

—Yahya Şenol: Bir de şu var hocam önceki ümmetlerle bağlantı kurulmadan Eyyâmen ma’dûdât tan şu şeyi de anlıyorlar ya hani sayılı günlerde oruç faz kılınmıştı bu Mekke’de aşure günleriydi, Medine’ye gelince ancak Ramazan farz kılındı diye. Böyle anlayanlarda var, hadis kitaplarında buna benzer şeyler var.

—A.Bayındır: Var, var hadis kitaplarında böyle sahih olmayan hadis kitaplarında var, Harun hoca sen şöyle gelsene.

—Yahya Şenol: Sayılı birkaç gün oruç farz kılındı o da aşure orucu.

—A.Bayındır: Bak bu konuda Harun hocanın da çalışmaları var, ondan da şey yaparız.

—Yahya Şenol: Şu şeyde Buhari, Müslim, Ebu Davut, Tirmizi’de şöyle bir hadis geçiyormuş. Arapça okudu yani “Allah’ın ilk farz kıldığı oruç aşure orucudur” diye Buhari, Müslim, Ebu Davut ve Tirmizi’de geçmiş.

—A.Bayındır: Ya bunların hepside yani geçmişi olmayan bir nebi anlayışından kaynaklanıyor. Peki, öyleyse hani, hani delil, efendim 10. günün başı sonu neler söylüyorlar Harun hoca bu konuda Harun hoca şey yap ta bir anlatsın.

—Harun hoca: Beyhaki’nin Süneninde ve Ahmet Bin Hanbel’in Müsnedinde de yer alan bazı hadisler var keza El-alusi`nin Ruhu`lmeani de bunu almış. Deniyor ki, her kavimde, İslam’dan önceki her toplumda, her aydan üçer gün oruç tutarlardı ve dolayısıyla Ramazan orucunun farz olmasıyla, daha önce bunlar farzdı. Resulullah geldikten sonra bu üçü farz kılındı ancak…

—A.Bayındır: Resulullah geldiği zamanda üçer gün farz kılındı, her aydan üç gün farz kılındı…

— Harun hoca: farz kılındı daha sonra bu Şehru Ramazan ile nesh edildi, deniliyor. Eyyâmen ma’dûdâtta o ma’dûdâtta üç güne yorumlanıyor, bu bir.

—A.Bayındır: Her aydan üç gün.

— Harun hoca: Her aydan üç güne..

—A.Bayındır: Şimdi istersen burada kalalım bakın her aydan üç gün orada öyle diyor. Arapça okudu

— Harun hoca: O farklı onun dışında üçer gün

—A.Bayındır: Onun dışında her ayda üç gün, şimdi burada her ayda üç gün diyor. Buhari, Müslim sadece aşure günleri diyor, yılda üç gün demiş oluyor çünkü aşurenin önü ve arkası yaparsa yani aslında sadece Muharrem dersen bir gün oluyor ama hadi öncesinden bir tane arkasından bir tane üç gün sayabilir yani öyle bir şey düşünebilir, bu rivayetlerde birbirini ne yapıyor?

— Harun hoca: Naksediyor.

—A.Bayındır: Sıfıra düşürüyor.

— Harun hoca: Aşure günü orucu da diyor, Allah resulü Medine’yi Münevvere’ye geldiği zaman bir yıl kadar farz oldu diyor, tamam değil, bir yıl kadar farz oldu, ikinci yıl farz kılınmasıyla diyor bu da kaldırılmış oldu. Oysaki gerek Beyhaki’de geçen gerek diğer şeylerde geçen hepsi isnat yönünden kimisi de metin yönünden tenkit edilmiş rivayetlerdir ama bu rivayetler genelde ön plana alınmış diğerleri bırakılmıştır.

—A.Bayındır: Onun için yani İslam âleminin kafası ciddi manada karışık yani onların içersinden çıkmak mümkün değil.

— Harun hoca: Şimdi zaten adam alıyor zayıfta olsa hatta mevzu dahi olmasa sonuçta bir hadisi alıyor onunla amel ediyor.

—Yahya Şenol: Mürsel bir rivayet olarak geçmiş Ebu Davut’ta hani şey diyor Arapça okudu, bu rivayet var.

—Harun hoca: O rivayet fakat

 

 

 

 

 

—Yahya Şenol: Medine’ye gelince her aydan üç gün tutmayı emretti. Arapça okudu, işte buradaki Eyyâmen ma’dûdâttan kastedilen budur diyor. Arapça okudu sonra diyor bu Ramazan orucuyla nesh edildi bu şey Ebu Davut’ta ve Beyhaki’nin Süneninde Harun hocanın dediği gibi Mürsel bir rivayet olarak geçiyor.

—Harun hoca: Mürsel olan rivayetler genelde zayıf olan rivayetlerdir.

—A.Bayındır: Mürsel ne demek onu da söyleyelim.

—Yahya Şenol: Sahabi ravisi atlanılan rivayet yani tabiinden bir kişi sanki direk resulullahtan almış gibi rivayet ettiği hadislere mürsel deniyor, sahabi ravisi zikredilmiyor. O hadislerde zayıf oluyor tabi.

—Harun hoca:  Kaldı ki Eyyâmen ma’dûdâtta cemi olarak ele alındığı zaman onun üzerinde cemi kıllet noktasında ve üzerinde olan dolayısıyla, Şehru Ramazan ile esasen Eyyâmen ma’dûdâtta Şehru Ramazan ile açıklandığı bütün tefsirlerde bu gayet açık ve net olarak şey yapılıyor.

—A.Bayındır: Zaten öyle olmak zorunda Kur’an’ı Kerim’in gereğidir bu.

—Harun hoca: Ama işte bunu bırakıyorlar hadisleri ön plana almak suretiyle Kur’an’ın bu açık ve net ifadesini geri plana itmiş oluyorlar.

—A.Bayındır: Aslında hadisleri ön plana aldığınız zamanda hangi hadis sorusu var yani çünkü birbiriyle çeliştiğin de az önce gördük. Ama Kur’an sünnet bütünlüğüyle harekete geçtiğiniz zaman doğru hadisleri bulabiliyorsunuz.

—Harun hoca: Hiçbir zaman çelişmez zaten.

—A.Bayındır: Onu da biraz sonra onu da göreceğiz inşallah Allah nasip ederse. Çatışma mümkün değil çünkü Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin Kur’an’ı Kerim’e göre hükmetme mecburiyeti vardır Maide suresi 49’de değil mi? “Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet” diye Cenabı Hak emrediyor. Şimdi tekrar edeyim yani bizi bu konuda son derece rahat bir hale getiren ve problemleri kolay bir şekilde çözmemize sebep olan Kur’an’ı Kerim’in kendi yöntemidir. Yani Allahu Teala bir yerde bir şey söyle onu başka bir yerde açıklar.

Dolayısıyla, (Bakara suresi 184. ayet)“Eyyâmen ma’dûdât” kelimesi burada geçiyorsa onu mutlaka Allahu Teala bir yerde açıklar. Ondan sonra “fe men kâne minkum marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar”diyorsa ki “Kim hasta, kim yolculuk halinde ise başka zaman tutsun” diyorsa bunu burada bırakmaz bunu da tekrar açıklar. Bu sebeple eğer cümle sadece buradan ibaret olsaydı “fe men kâne minkum marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar” denseydi “hasta olan ve yolculuk halinde olan başka günler tutsun” oruç tutamaz hükmü verilebilir miy di o zaman? Verilirdi tabi sadece bu ayet olsaydı verilirdi. Ama işte Eyyâmen ma’dûdâtı da tek başına alsaydınız işte üç günde diyebilirdiniz, her ayda üç günde diyebilirdiniz, o da söylenebilirdi ama o zaman bu kişinin kendisini Allah’ın yerine koyması olurdu. Çünkü açıklamayı Allahu Teala kendisi yapıyor. Bu sebeple biz bakıyoruz Allahu Teala bu konuda ne demiş? “Sizden kim hastalık ya da yolculuk halinde olursa başka günlerde oruç tutar” acaba bu farz mı, değil mi ona bakacağız. “oruca gücü yetenlerin bir miskin taamu fidye vermesi gerekir” Bunu da açıklayan ayet olmak zorundadır yani bunun da bir açıklaması olması gerekir. Onu da biraz sonra görürüz inşallah hatta görelim şimdi şey yapmayalım. Mesela Eyyâmen ma’dûdâtı çünkü biraz sonra unutabiliyoruz yani bazı şeyler kayboluyor. Eyyâmen ma’dûdâtı hemen bir sonraki ayette (185.ayet) “Şehru ramadânellezî unzile fîhil kur’ânu” “Ramazan ayı” diyor. O zaman Eyyâmen ma’dûdât üç günde olabilir, 99 günde olabilir Şehru ramadân dediği zaman hatta parça parça da olabilir, bir arada da olabilir.

 

 

 

Şehru ramadân dediği zaman demek ki Ramazan ayıdır, bitti. (185.ayet) “Şehru ramadânellezî unzile fîhil kur’ânu” “içinde Kur’an indirilmiş olan Ramazan ayı” Eyyâmen ma’dûdât odur. O zaman demek ki önceki ümmetlerde Ramazan ayında oruç tutuyorlar, öyle olmak zorunda.

—Harun hoca: Hatta hocam şöyle bir şeyi var (Bakara suresi 183. ayet) “Yâ eyyuhâllezîne âmenû kutibe aleykumus sıyâmu” Şehru ramadânı şey yaparken o aradaki bölümü cümleyi, parantez cümlesi olarak değerlendiriliyor “kutibe aleykumus sıyâmu” Şehru ramadân”

—A.Bayındır: Bu kadar zaten o demektir. Yani Ramazan ayında size oruç farz kılındı, önceki ümmetlere de o zaman oruç farz kılındı. “ellezî unzile fîhil kur’ânu” “içinde Kur’an’ın indirildiği ay” Şimdi Kur’an’ın indirildiği ay ne demek? Yani acaba Ramazan ayı önceki ümmetlerde de Kur’an’ın indirildiği ay mıdır?

Şimdi Kur’an kelimesi bu kitabın özel ismi olarak geçiyor özel isim olarak yanlış değil. Ama Kur’an kelimesi cins isim olarak ta Allah’ın indirdiği bütün kitapların ismidir. Yani Allah’ın ayetlerini bir araya toplayan kitaplar demektir. Ondan dolayı bir arkadaşımız bir sunum yapmıştı. Neydi adı? M. Sait Toprak Bey bir sunum yapmıştı. Yahudiler Tevrat’a ne diyorlardı? Mikra diyorlardı, Mikra aynı kökten geliyor, Kur’an’la aynı kökten geliyor, Mikra, Kur’an’la aynı kökten geliyor. Şimdi diyor ki, “içinde Kur’an’ın indirildiği aydır” “huden lin nâsi” “insanlara doğruyu gösteren” bu vasıflar bütün ilahi kitapların vasfıdır. “ve beyyinâtin minel hudâ” hadiden diyebilirsiniz burada “Allah’tan gelen bir takım açık belgeler” diyebilirsiniz ya da “hidayeti, doğru yolu açıklayan belgeler” şeklinde ondan sonra  “vel Furkâni” “Furkan” ve ya el- Furkan bütün Furkan’lar o ayda indirilmiş diyebilirsiniz yani. Burada “vel Furkâni” diyor. “vel furkanu” diye bir kıraat olmalı diye ben şahsen düşünüyorum.

—Harun hoca: Ben rastlayamadım fakat o manayı verenler var.

—A.Bayındır: Bu manayı verenler var ama bu kıraati verenler yok.

—Yahya Şenol: Şey gibi (Bakara suresi 53. ayet)“Ve iz âteynâ mûsâl kitâbe vel furkâne”

—A.Bayındır: vel furkane evet, mesela (Ali İmran suresi 4. ayet) “ve enzelel Furkan” diye geçiyor Ali İmran suresinin başında, bütün Furkanlar çünkü o Furkan bütün ilahi kitapların özel adı,  özel vasfı olmuş oluyor.

—Harun hoca: Hatta şöyle bir rivayette var, zayıfta olsa diyor ki, Tevrat Ramazan’ın şu gününde, İncil şu gününde arada onar ve ya beşer Kur’an’ı Kerim’de şu gününde indi diye bu manada hepsinin Ramazanda indiğini…

—A.Bayındır: Ben şahsen bütün kitapların Ramazan’da ve Kadir gecesinde indirildiğine inanıyorum.

—Harun hoca: Bu anlamda rivayetler var.

—A.Bayındır: Yani ayeti kerimelere baktığımız zaman açıklamayı Kur’an’dan aldığımız zaman bu bütün ilahi kitapların Ramazan ayında indirilmiş olması gerektiğini düşünüyorum.

—Fatih Orum: Bu şeyin acaba bir irtibatı olabilir mi hocam aklıma geldi de (Enfal suresi 41. ayet) “ve mâ enzelnâ alâ abdinâ yevmel furkâni yevmettekal cem’âni” Bedir savaşı ile diyorlar ya Bedir savaşı Kur’an’ın indirildiği güne tekabül etmektedir diye burada Bedir savaşından bahsederken (Enfal suresi 41. ayet) “ve mâ enzelnâ alâ abdinâ yevmel furkâni yevmettekal cem’âni” Furkan ismini bütün ilahi kitaplara…

—A.Bayındır: O Furkan günü doğru yani o kadir gecesi günü, Furkan günü

—Fatih Orum: Ortak bir kavram olarak…

—A.Bayındır: olması tabi ortak bir kavram olabilir. Doğru olabilir. Şimdi isterseniz yani mutlaka merak edenler olacak çünkü bu tür bir konuşma ilk defa yapılıyor zannediyorum Duhan suresini bir açabilirsek. Şimdi burada diyor ki Allahu Teala 44. sure 1.ayet “Ha mim” 2.ayet “vel kitabil mubin” “o kitabı mübine yemin olsun” Şimdi el kitabil mubin dendiği zaman bütün kitaplar bu kapsama girer mi?

—Fatih Orum: Evet, girer.

—A.Bayındır: El kitabil mubin yani ayetlerde de var zaten burada yani o kitabı sana da indirdik diyor.

—Harun hoca: Elif, lam açısından girer hocam

—A.Bayındır: Elif, lam olduğu için El kitabil mubin açıklayan bütün kitaplar

(3. ayet) “İnnâ enzelnâhu” “o kitabı mübini indirdik” şimdi birisi derki niye İnnâ enzelnâha değil? Hep birini indirdik manasında olduğu zaman enzelnahu olur, hepsini birden indirmediği için. Ne zaman indirdik? “bereketli bir gecede” bereketli bir gecede bu bereketli geceyi başka bir ayetin açıklaması gerekiyor, değil mi?

(Kadr suresi 1. ayet)“İnnâ enzelnâhu fî leyletil kadr” “Onu kadir gecesinde indirdik” diyor, değil mi? O zaman bütün kitabı mübinler Kadir gecesinde inmiş olmaları gerekiyor.

—Rüstem hoca: Hocam Musa aleyhisselam Tur dağına anlayamadım konuşmaya gittiği zaman oruçluydu ve Ramazan ayı sayılabilir, değil mi?

—A.Bayındır: Tamam işte ona daha sonra bakacağız inşallah “biz uyarılarda bulunuyoruz” (Duhan suresi 4. ayet) “Hâkim olan bütün işler o gecede tefrik edilir” Şimdi o Allah’ın kitabına da hâkim sıfatı veriliyor mu? El kitabul hakim olmuş oluyor yani hikmetli kitap şimdi yani hükme bağlanmış manada olabilir, hikmetli manasında da olabilir her iki anlamı da verebilirsiniz. Şimdi orada görev taksimatı yapılıyor

(5. ayet) “Emren min indinâ” “kendi katımızdan bir emir olmak üzere”

(Şura suresi 52. ayet) “Ve kezâlike evhaynâ ileyke rûhan min emrinâ” “emrimizden bir ruh indirdik” yani bir bilgi indirdik manasına evet şimdi

(Duhan suresi 5. ayete devam) “biz elçiler gönderiyoruz” bak o gece kadir gecesi Allah elçiler gönderiyor, o elçiler melekler çünkü oraya, arşa şeytanlar giremiyorlar. Oraya melekler kadir gecesinde çıkıyor görevlerini alıyor ve görev yerlerine gidiyorlar.

Onun için (Kadir suresi 4. ayet)“Tenezzelul melâiketu ver rûhu fîhâ bi izni rabbihim min kulli emrin” Tenezzelul melâiketu vema annu rûhu diye anlam verirsek melekler o gece inerler çünkü görevlerini almış herkes görev yerlerine vema annu rûhu o ruh yani Allah’ın verdiği emirler şimdi bütün Allah’tan aldıkları her kadir gecesinde aldıkları emirler beraberlerindeki ruh olmuş oluyor. Şimdi o ruha Cebrail dediğiniz zaman anlam bağı kopuyor yani iki ayet arasındaki bağ kopuyor. Şimdi ayetler arası ilişki kurmadığınız zaman vereceğiniz mana kalmıyor. Ama vema annu rûhu melekler iner beraberlerinde o ruh var.

(Şura suresi 52. ayet) “rûhan min emrinâ” “emrimizden bir ruhuda”, “er ruhan min emrina” demiyor“rûhan min emrinâ” çünkü o ruhlardan bir tanesi de Allah’ın kitabı Kur’an ya da diğer resullere inen kitaplar.

Şimdi bütün bunları birleştirdiğimiz zaman yani (Bakara suresi 185.ayet) “Şehru ramadânellezî unzile fîhil kur’ânu huden lin nâsi ve beyyinâtin minel hudâ vel Furkânu”  diye mutlaka bir kıraat olmalı ben onu kıraat kitaplarında görmedim ama yani ayetleri birleştirdiğimiz zaman böyle bir kıraatin olması gerekiyor fakat tefsirlerde vardı.  Hangi tefsirlerde okumuştuk?

—Fatih Orum: Fahrettin Razi de şey yapmıştık o furkanı, önceki kitaplar olarak tefsir etmiş.

—A.Bayındır: Fahrettin Razi, öyle tefsir etmişti ama o Furkanu diye bir kıraatten de bahsetmiyordu. Başka tefsirlerde de vardı

 

 

—Harun hoca: Haluside de var.

—A.Bayındır: Haluside de var doğru tamam.

—Yahya Şenol: Hani bu harekete de o mana çıkar. (Bakara suresi 185.ayet) “ve beyyinâtin minel hudâ vel furkân” “o furkandan da beyyineler taşıyor” yani önceki bütün kitaplardan da hani aynı kaynaktan olduklarına, hepsinin Allah’tan geldiğine dair de deliller taşıyor bu Kur’an.

—A.Bayındır: Şimdi öyle manalar o da tamam dediğin o yanlış değil de fakat unzile nin faili olması çok daha güzel oluyor yani çok daha güzel oluyor ama dediğin gibi olmasa da o mana çıkar zaten çıkmasaydı Fahretti Razi ve Halusi o şeyi vermezlerdi, tefsiri vermezlerdi. Şimdi Ramazan ayında bütün bunların olduğu e biz şimdi tarihi bilgilerimizden biliyoruz ki resullullah sallallahu aleyhi ve sellem işte her Ramazanda Hira’ya çıkardı, her Ramazanı bilmiyoruz ama çok kesin değil bu tarihi rivayetleri sahih saymayabilir birisi çıkar ama Kur’an’ın indiği Ramazan ayında resulullahın o dağa çıktığı da kesin. Niye kesin? O da yine Kur’an’ı Kerim’le sabit. O yerin özellikleri Necm suresi ile Tekvir suresinin son ayetlerini birleştirdiğiniz zaman, Necm suresinin ilk ayetleri, Tekvir suresinin son ayetleri işte mesela diyor ki: (Tekvir suresi 23. ayet)“Ve lekad reâhu bil ufukıl mubîn” “apaçık ortada olan o ufukta onu gördü.” Siz Kâbe’den baktığınız zaman binalar yokken eskiden benim ilk gittiğim zaman bunu çok net görmüştüm. Kâbe’yle Hira arasında hiçbir engel yok ve zaten doğusu orası ve oradan, orada gördü diyor bak mekânını da bildiriyor Cenabı Hak bunu da Kadir gecesinde indirdiğini söylüyor ve bu da Ramazan. Şimdi burada bir başka benzerlik ortaya koyacağız.

— Fatih Orum: Hocam burada seher vakti de denilebilir mi? o bil ufukıl mubînden böyle bir şey çıkartılabilir mi? Siz galiba daha önce öyle bir tespitte de bulunmuştunuz.

—A.Bayındır: Yok, seher vakti olarak değil de ufuk, ufkun açık olduğu, o ufkun özelliği olarak, ufuktaki özellik olarak değil, zamansal olarak değil.

Şimdi Musa aleyhisselamın vahiy aldığı zamana bir bakalım. Araf suresinin 142. ayetini yok yanlış oldu, yanlış yanlış, yanlış yeri açmışım, ha yo doğru “Musa ile otuz geceliğine sözleşmiştik, ona on gün daha ilave ettik” Peki, resulullahın o şeyde kalışı kaç gece olarak biliyoruz, Hira dağında? Otuz gece olarak biliyoruz değil mi, yani Ramazan boyunca. Burada da selâsîne bir ayın karşılığı olmuş oluyor. “sözleşmiştik” Şimdi şey Musa aleyhisselam Tur’i Sina’da, Sina dağında, resulullahta Hira dağında, İsa aleyhisselamda Zeytun dağında Zeytun dağında vahiy alıyor. İsa aleyhisselamda mutlaka Ramazanda o da mutlaka böyle bir aylığına oraya çekilmiş olabilir yani bir araştırma yapanlar bunu bulabileceklerdir diye düşünüyorum şahsen, bu kıyaslamayı yaptığımız zaman. ona on gün daha ilave ettik, Rabbi’nin mikatı kırk gece oldu Şimdi o, önce otuz geceliğine çıktı sonra kırk geceye çıktı ve orada levhalar verildi Musa aleyhisselama yani Furkan verildi Musa aleyhisselama değil mi,

(Bakara suresi 53. ayet)“Ve iz âteynâ mûsâl kitâbe vel furkâne” “Musa’ya kitabı ve Furkan’ı verdik” İşte buradan anlaşılıyor ve Musa aleyhisselamın huruç kitabının 34. bab’mıydı, orada Musa aleyhisselamın 24. cümle olması lazım, Musa aleyhisselamın o süre içersinde bir şey yiyip içmediği şeklinde ifadeler var. Bu o günler boyunca yiyip içmediği olamaz çünkü bu bir insanın tahammülüne, sünnetullaha aykırıdır. O, onun günlerinde yiyip içmediği zaten yanında eşi de yok. Dolayısıyla, oruç dediğimiz yiyip içme ve cinsel ilişkiden uzak kalmaktı, zaten cinsel ilişki denen bir şey düşünülemez orada yeme içme olmadığına göre demek ki o süre içersinde Musa aleyhisselam oruçluydu ve o Ramazan ayıydı.

 

 

 

 

Şimdi bütün bu şeyde (Bakara suresi 183. ayet) “kemâ kutibe alellezîne min kablikum” le de birleştirdiğimiz zaman zaten başka şekilde olması da imkânsız oluyor. Yani (Bakara suresi 184. ayet) “Eyyâmen ma’dûdât” ın Ramazan ayı olduğu ortaya çıkıyor. Şimdi bazıları diyor ki niye o kadar uzatıyorsun? Kardeşim Kur’an’ı Kerim’in yöntemi bu, bir ayeti bir ayetle anlamaya çalışacaksın kendi kafana göre buraya hüküm vermeyeceksin. Ayeti ayetle anlamaya başladığın an resulullahın yaptıklarının da, ondan gelen rivayetlerin doğru olup olmadığını da ortaya koyuyorsun orada. Evet, şimdi ondan sonra diyor ki Allahu Teala: “Oruca gücü yetenlere”

—Yahya Şenol: Oraya geçmeden o hasta ile yolcu üzerinde biraz durabilir miyiz?

—A.Bayındır: Ha orayı atladık değil mi, doğru.

—Yahya Şenol: Hasta kim? Yolcu kim? Şimdi yolcuyla ilgili de yeni iddialar var. Normal yolcular değil sadece savaş yolcuları burada kastedilmiş diye.

—A.Bayındır: İyi de şey değil tutup ta kendisi bizim siyasi davanın yolcuları demiyorlar

—Yahya Şenol: Yok o Nisa 101 ve 103 ile mukayese ederek Kur’an’ı Kerim’de ki bütün seferler cihat yolculuğu, savaş yolculuğu anlamında kullanılmıştır.

—A.Bayındır: Ya bu cins kafalar nereden çıkıyor Ya Rabbi yaw Allah Allah. Ya biz bu deli doluyla uğraşacak halimiz yok ya. Doğruları söyleyelim de yanlışlar bitmez ki ya. Ne böyle yani şey yapmayan, ortalığı karıştırmaktan başka bir şeyleri olmayan insanları şey yapmaya gerek yok. Ama madem söyledin Nisa suresinin 101. ayetinde ne diyor Allah? “yolculuğa çıktığınız zaman” demek ki yolcu bu insanlar “yolcuyken kıldığınız namazlardan kısaltmanızda bir günah yoktur.” “yolculukta baktınız ki karşınıza kâfirler çıkmışlar” yani sizi soymak, sizi öldürmek istiyorlar, o zaman namazı terk edemezsin de iki rekâtı, bir rekâta düşürürsün ki o nu da 102.ayette onu Allahu Teala anlatıyor. Dolayısıyla, bu insanları karşılarına düşman çıkmadan da yolcu sayıyor bunlar cihada çıkmış değiller, bunlar normal yolculuğa çıkmışlar ve beklemedikleri bir anda karşılarına düşman çıkmış. İşte bunların hepsi kendilerini Allah yerine koyan insanlar, Allah’ın açıklamasına göre değil de kendi Kur’an’ı Kerim’e anlam vererek ki Müslümanların kafalarını karıştıranlardır ki Müslümanlar güçlenmeye başladıkça bu tür şeyler çok olacaktır.

—Enes hoca: Müzemmil suresinin sonunda (20.ayet) )“ve âharûne yadribûne fîl’ardı dedikten sonra ve âharûne yukâtilûne fî sebîlillâhi var.

—A.Bayındır: “ve âharûne yadribûne fîl’ardı yebtegûne min fadlillâhi” “belli gurubu yeryüzünde dolaşır Allah’ın ikramından arar” Ne demek bu Allah’ın ikramı? Adam şey için gidebilir, ticaret için de gidebilir, dinlenmek içinde gidebilir o da Allah’ın bir ikramıdır. Ya da bir bilimsel maksatla hangi maksatla olursa olsun “ve âharûne yukâtilûne fî sebîlillâhi” “bir başkası da Allah yolunda cihat eder”  Yani Allah yolunda cihat etmek başka bir kategori çünkü Allah yolunda savaşmak için yolculuğa çıkmana lüzum yok ki Medine’de olduğu gibi hücumda edebilirler. Hendek savaşında öyle olmadı mı yani? Neyse şimdi diyor ki: (Bakara suresi 184. ayet)“Sizden kim hasta ya da yolculuk halinde olursa” Hastalığın bir tarifini yapmıyor Allahu Teala burada. Ya ben hastayım tutamıyorum yani tutmayabilirsinde hesabı Cenabı Hakk’a vereceksin bu ibadet kardeşim.

—Fatih Orum: Hani bu zıharda da konuşmuştuk ya hocam peygamberimiz nasıl yapamazsın falan demiyor, yapamam diyor ikincisi söylüyor, yapamam diyor üçüncüsünü söylüyor.

—A.Bayındır: Evet ne diyor zıhar olayında, diyor ki iki ay oruç tut diyor adama Ramazanda.

—Enes hoca: Önce köle azat et diyor.

—A.Bayındır: Ramazan da adam eşine karşı dayanamıyormuş, demiş işte eşimle, zıhar yapmış yani benim anamın sırtı gibidir diyerek Ramazan boyunca kendisini uzak tutmaya çalışıyor ve bir gece dayanamıyor ve eşiyle ilişkiye giriyor sonra resulullah sallallahu aleyhi ve selleme geliyor. Ya resulullah ben mahvoldum diyor bittim. Ne oldu, diyor. İşte eşimle zıhar yapmıştım bir gece dayanamadım onunla ilişkiye girdim. O zaman şeyde Mücadele suresinde belirtildiği diyor ki, Bir köle azat et Valla bundan başka bir kölem yok, diyor kendisini, bir esiri azat et köle kelimesi yanlış tabi rakabe diyor ki, peki, diyor. İki ay aralıksız oruç tut. Tutamam ya resulullah diyor tutamam.

—Yahya Şenol: Niye tutamazsın diye sorgulamıyor.

—A.Bayındır: Niye tutamazsın diye sormuyor. Çünkü bu bir dindir hesabı Cenabı Hakk’a vereceksin. O zaman resulullah niye tutamazsın diye sorarsa kendini Allah yerine koymuş olur.

—Fatih Orum: Oysa adam oruçta tutuyor yani.

—A.Bayındır: Oruçta tutmuş yani hesabı Allah’a vereceksin kardeşim şimdi bazıları diyor ki, ya biz bir sürü hastalık icat edip tutmuyorlar. Tutmasın, kıskanıyorsan sen de tutma. Evet, yani kıskanıyorsan sen de tutma yani Allah Allah. Ya bu ibadet Allah için yapılır. Ben kendimi hasta hissediyorum, hissediyorsan, hastayım tutamıyorum, tamam.

—Yahya Şenol: Hastaysan hastalığınızın kıymetini bilin.

—A.Bayındır: Hastayım tutamıyorum, tamam, hesabı bana verecek değilsin ki Allaha vereceksin. Sen tutup tutamayacak durumda olduğunu Cenabı Hak biliyor en iyi değil mi? Hani resulullah sallallahı aleyhi ve selemden nakledilen bir söz vardır “Müftüler sana ne kadar fetva verirlerse versinler sen kendi nefsine danış” diyor. “Günah senin içini kemirendir” diyor. Yani bir insan bir yanlış yaptığı zaman Allah onu o kişiye hemen hissettirir. Yanlış yapıyorsun diye.

—Harun hoca: O ayetin şeysinde şöyle bir açıklamada var. Zaten ismi hatırımda değil, diyor ki, hastalandım, oruç tutamıyorum, parmağım ağrıyor. Arapça okudu onun için ilim sahibi olan biri Arapça okudu gerçi bu mani değil ama parmağım ağrıdı tutmadım diyor.

—A.Bayındır: Tutmuyorsan tutmazsın kardeşim dolayısıyla, Allahu Teala tarif etmemiş hastalığı, bizim tarif etmemizin bir anlamı yok. Kişinin kendine bırakacaksın, Hastayım tutmuyorum, tutma. Adam hiç tutmayabilir de, yapacağımız bir şey var mı? Bu bir ibadet Allah’a karşı yapılıyor, bahane arıyorsan bana karşı bahane edecek halin yok ki kardeşim. Ondan sonra diyorlar ki Ramazan günü açıkça oruç yiyen adamlara ne yapmak lazım, bize eski kitaplarda vardır, öldür. Ne güzel işi kısa yoldan hallediyorlar, ulan sanane, sen Allah mısın hâşâ, sana ne. Yok, efendim açıkça yapıyor, milletle alay ediyor. Sen kıskanıyorsun adamı git sen de gizlice ye. Ne oluyor yani sen ibadeti kim için yapıyorsun? Bunlar çok kötü şeyler gerçekten yani.

—Yahya Şenol: Yolculukta belki konuşulabilir hani ne tür bir yolculuk orucu bırakmasına anlayamadım ?

—A.Bayındır: Ben bugün bunları konuşma hiç niyetinde değildim ama sen şeyin ortasındasın.

—Yahya Şenol: Ama sorularla…

—A.Bayındır: Şeyin ortasındasın yani gelen vuruyor, giden vuruyor

—Yahya Şenol: Özellikle tatil zamanı ya tatile giderken tutmasak olur mu falan diye onlara cevap verelim diye

—A.Bayındır: Ya tatile, ister tatile gitsin, ister başka yere nereye giderse gitsin yolculuk halindeyse, bakın “fe men kâne minkum marîdan ev müsefiran” demiyor. Ona da dikkat çekmiş olalım. Ev müsafiren ile ev alâ seferin arasında fark var. Sefer üzere olan yani şimdi burada duruyorsun ama biraz sonra yola çıkacağım, işte zihnin hep yolculukla meşgul. O yolculukla meşgul olmayı bitirdiğin an alâ seferin olur musun, olmazsın.

Şimdi resulullah sallalahu aleyhi ve sellem yolculukla ilgili fetva veren mezhepler resulullahın hayatına bakarak gün belirlemesi yapmışlardır. Şafi mezhebine göre giriş çıkış günleri hariç dört gündür yani dört günlük, dört gün boyunca insan seferi sayılır. Giriş çıkış günlerini kattın mı altı gün ediyor. Hanefi mezhebinde on beş gün, Maliki mezhebinde on sekiz gün olacak yani yanlış hatırlamıyorsam aklımda kalan o.

Peki, bu mezheplerin bu karara varmalarında ki sebep resulullahtan böyle bir söz işittikleri için mi? Böyle bir şey yok işte resulullahtan işte şu kadar gün kalırsanız seferi olursunuz ya da şu kadar km giderseniz seferi olursunuz diye bir şey yok.

Şimdi Hanefiler niye on beş gün demişler? Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Tebük savaşına gidiyor orada on beş gün kalıyor Tebük’te, orada on beş gün boyunca namazlarını kısaltıyor. Tebük’te on beş gün kılıyor. Şimdi siz kendinizi resulllahın yerine koyun, Tebük’e dinlenmeye gitmedi, savaşa gitti. Savaştan geri dönmek için şartların olgunlaşması lazım yoksa kaçar kabul edilirse arkadan hücum yersiniz galipken mağlup hale düşersiniz, değil mi? Şimdi böyle bir kişi alâ seferin olur mu lügat itibariyle? Yani her an geri dönmeye hazır ama şartların olgunlaşmasını bekliyor. Yani sürekli zihninde bir an önce burada iş bitsin de döneyim geri. Peki, şimdi Hanefilerin bu delili doğru bir delil mi? Şimdi buradan gidiyorsunuz bir yazlığa, on beş gün buradayım diyorsunuz, gittiğiniz andan itibaren zihninizden on beş gün dolana kadar buradan çıkıp gitmek aklınızın köşesinden bile geçmiyor şimdi alâ seferin mi oluyorsunuz? Yani yolculuk halinde mi oluyorsunuz o anda? Tamam, bitti problem tamam tehlike geçti.

Şimdi gelelim Şafi’lerin deliline, Şafiler diyor ki, Şafiler resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin veda haccını delil olarak alıyorlar. Diyorlar ki, veda haccında resulullah geldi geliş günü hariç dört gün kaldı diyorlar, beşinci gün ayrıldı yani, yani toplam altı gün. Peki, ne yaptı resulullah? Orada kendisi için farz olan görevlerin bitmesini bekliyordu ki ayrılsın. Yani orada gidip te dinlenmek için gitmedi yani yatmak için gitmedi. Buraya geldi yapması gereken görevi önce işte Kabeyi Şerife bir ziyarette bulundu ondan sonra Arafat’a çıktı, önce Mina’ya gitti, sonra oradan Arafat’a çıktı, sonra dönüşte Müzdelife, Arafat sonra tekrar Mina’da şeytan taşlama işleri, o işler bittikten sonra biter bitmez ne yaptı? Hemen yola çıktı şöyle bir günde dinlenelim bakalım demedi değil mi? O zaman bunun tamamında alâ seferin değil mi resulullah salllallahu aleyhi ve sellem yolculuk halinde yani. Öyleyse burada da böyle bir delile dayanarak, giriş çıkış günleri hariç bir yerde bir insan dört gün kalacaksa yolcu sayılır denmez, bir bak bakalım alâ seferin kelimesine uyuyor mu, uymuyor mu?

Peki, Malikiler ne yapıyor? Malikiler de diyor ki, resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Mekke’yi fethettiği zaman on sekiz gün orada kaldı işte o şey Huneyn savaşının da olması o günler. Ya tamam güzelde Mekke’yi fethetti, bir kere Mekke’de durumu düzgün hale getirecek işte oradan gidiyor Huneyn’de ki şeylerle savaşıyor, neydi onlar Hevazin kabilesiyle savaşıyor ve yani Mekke’ye yapılabilecek hücumları önlüyor, güvenliğini sağlıyor, sağlar sağlamaz bir gün beklemiş mi? Peki, şu bitmesi için beklediği süre içersinde alâ seferin olmaz mı? Ne demek? Her an geri dönecek ama şartlar olgunlaşmasını bekliyor. Peki, bu Malikilerin aldığı delil onlar için delil olur mu? Olmaz. Öyleyse bütün bunları birlikte şey yapmak lazım, siz herhangi bir yere gittiniz ya şu işim bir an önce bitsinde gideyim diye uğraşıyorsanız seferisniz ama şöyle bir dinleneyim de birkaç gün o zaman alâ seferin değilsin kardeşim.

—Enes hoca: Sahabelerin Azerbeycan anlayamadım..altı ay kaldığı söyleniyor, hep namazı anlayamadım

—A.Bayındır: Tabi, doğru bak o az önce konuşurken aklımdaydı sonra aklımdan çıktı iyi ki hatırlattınız. Azerbaycan’a mesela Abdullah Bin Ömer, gidiyorlar Azerbaycan’a oradaki savaş sırasında altı ay orada kalıyorlar. Kolay değildir yani orada durumu düzeltmek, güvenliği sağlamak. Oradan geri gittikten sonra, çıktıktan sonra tekrar orası işgal edilirse o zaman sizin gitmenizin, orada olmanızın hiçbir anlamı kalmaz ki. Altı aysa altı ay ya da tıpkı resulullahın Tebük’te on beş gün kalması gibi. Orada altı ay kalması gerekseydi kalacaktı, şartlar onu gerektirseydi kalacaktı. Bu insanlar o altı ay boyunca hadi şu Hazar denizinin kenarında da iki üç gün piknik yapalım şöyle mangal yapalım dememişlerdir herhalde yani. Ha o arada mangal yakmış olabilirler önemli değil yani şöyle bir keyif edelim dememişlerdir. Onun için bu yolculuk halinde olmaktır işin esası yani alâ seferin kelimesi benim her zaman dikkatimi çekmiştir. O zaman ben şahsen adam gidiyor, yazlığım var gidiyorum, tamam sen yazlığa gittiğin andan itibaren sen diyorsun ki ya şu birkaç gün daha uzasa da şurada kalsak diyorsun yani bir an önce bitse de gitsek demiyorsun.

—Bir katılımcı: Çalışmak için gidenler….duyamadım

—A.Bayındır: Çalışmak için gidenler seferi olurlar çünkü işim bitsin döneceğim diyorlar ama yerleşmişse orada olmaz tabi. Yani bir iş yapmak için gidiyor iş bitiyor o zaman resulullahın şeyi gibi olur yani.

—Yahya Şenol: Şimdi Aydın abi o kategoriye girer mi?

—A.Bayındır: Yok, sen girmezsin. Burada bir iş bulmuşsun yerleşmişsin o kategoriye girmez. Evet, şimdi devam edeyim de, yani ben Yahya’ya da bir şey diyemiyorum yani haklı yani şeyin ortasında, savaş meydanının ortasında gelen saldırıyor, giden saldırıyor. Evet, şimdi…

—Enes hoca: Yahya da ayakta kalmaya çalışıyor.

—A.Bayındır: O da ayakta kalmaya çalışıyor o zaman sen de seferi sayılır mısın? Şimdi burada (Bakara suresi 184. ayet) “kim hasta ya da yolcu olursa başka zamanda tutsun” ayetinin sonunda “ve en tesûmû hayrun lekum in kuntum ta’lemûn” diyor. Ve en tesûmû hayrun lekum acaba kiminle alakalıdır? Yani şimdi Allahu Teala (Bakara suresi 183. ayet) “kutibe aleykum” diyecek. Şuradan bakayım şu kutibe aleykum kaç tane ayette var? Dokuz tane varmış, mesela,

(Bakara suresi 178. ayet) “Yâ eyyuhâllezîne âmenû kutibe aleykumul kısâsu” var “Size kısas farz kılınmıştır” Farz kılınmıştır yani kısas yazıldı ama tabi kısas bir ceza olduğu için ceza konularında Cenabı Hak her zaman af tarafını tercih ediyor o zaman mağdura af yetkisi de vermiştir.

(Bakara suresi 180. ayet) “Kutibe aleykum izâ hadara ehadekumul mevtu in tereke hayran el vasiyyetu lil vâlideyni vel akrabîne” yani “sizden birisi ölürde geriye mal bırakılmışsa o vasiyeti yerine getirmek isze farz kılınmıştır” yani mirasın Allah’ın emrettiği gibi paylaşmak farz kılınmıştır bu da Allah’ın kesin emirlerindendir.

(Bakara suresi 216. ayet) “Kutibe aleykumul kitâlu ve huve kurhun lekum” “Size savaş farz kılındı” Zor gelir yani yapmayabilirsiniz diye bir şey yok, tamam mı? Ondan sonra

(Bakara suresi 246. ayet) “fe lemmâ kutibe aleyhimul kıtâlu tevellev” diyor, kendilerine mesela şeyle ilgili bu Yahudilerle alakalı Calut ve Talut evet yani “kutibe aleyhimul kıtâlu” “farz kılındı yani kesin yapacaksınız” Dolayısıyla kutibe aleykum olduğu zaman bunu yapacaksınız bunun başka tarafı yok. O zaman burada şöyle bir kıyamet koparılıyor, tefsir kitaplarında da var, hadis kitaplarında da var yani inanmak mümkün değil kutibe aleykum ne demektir diğer ayetlere bir baksanız bu problem değil. Kutibe alykum bir kere bu size yazıldı, bu kesin. Öyle değil mi? Aksini anlamak mümkün değil, ben diğer ayetleri okumaya gerek görmedim çünkü mesele anlaşılıyor. “Size yazıldı”

Peki, diyor ki Allahu Teala, (Bakara suresi 184. ayet) “Hasta ve yolcu olanlar başka günde tutar” diyor. O zaman onlara da yazılmış diyor ama sayılı günlerde olmayabilir, diyor. Sana da yazılmış ama sen başka günlerde tutabilirsin, diyor. Niye başka günlerde tutabilirsin diyor. Hasta ve yolcusun, niyesini hemen aşağıda anlatıyor. Diyor ki: (Bakara suresi 185. ayet) “yurîdullâhu bikumul yusra ve lâ yurîdu bikumul usra” aynı ifadeyi tekrarladıktan sonra yani bir sonraki ayette “fe men kâne marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar” dedikten sonra aynı ifadelerle “kim hasta ya da sefer halinde olursa başka günlerde turar” dedikten sonra “yurîdullâhu bikumul yusra ve lâ yurîdu bikumul usra” diyor. “Allah size kolaylık ister, zorluk istemez” Şimdi yukarıdakine (Bakara suresi 184. ayet “ve en tesûmû hayrun lekum” “Oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır” ifadesi münhasıran kiminle ilgili olur? Hasta ve yolcuyla, şimdi “hasta ve yolcuların oruç tutması daha hayırlıdır” diyor Allah. Bak ben size ruhsat verdim ama tutmanız daha hayırlıdır. Şimdi aşağıdaki ayette de hayrun lekumü anlatmış oluyor. Ya rabbi madem bu insanlara, hastaya ve yolcuya madem oruç tutmama ruhsatı verdin, daha hayırlıdır niye diyorsun, değil mi? Bunun da açıklama ihtiyacı yok mu? Onu da diyor ki: (Bakara suresi 185. ayet) “yurîdullâhu bikumul yusra ve lâ yurîdu bikumul usra” yani sizin oruç tutmanız daha hayırlıdır diyorum ama tutmayabilirsiniz dememin sebebi size kolaylık istiyorum, zorluk istemiyorum. (Hacc suresi 78. ayet) “ve mâ ceale aleykum fid dîni min harac” “Allah bu dinde size bir sıkıntı koymamıştır”

O zaman öyleyse sonuç ne oluyor? Bir kere Ramazan’da orucu tutacaksın kardeşim, bunun sağı solu yok, tutacaksın. Hasta ve yolcuysan tutamazsın değil, şimdi eğer bağlantılarını koparırsan tutamazsın diyebilirsin, “tutmayabilirsin ama tutman daha hayırlıdır” bunu Allahu Teala söylüyor. Peki, Allah, Ya rabbi niye böyle diyorsun? Çünkü ben size sıkıntı vermek istemiyorum. “Allah sizin için zorluk istemiyor, kolaylık istiyor” Bakın şimdi birleştirdiğimiz zaman ne kadar güzel açıkladı. O zaman Şia’nın fetvasına doğru deme imkânımız var mı? Efendim hasta tutamaz, haramdır, şey tutamaz. Peki, o zaman ehlisünnet diye ortaya çıkan mezheplerin adetli kadın oruç tutamaz demelerine fetva verme imkânımız var mı? Hiç mümkün değil yani, hiç mümkün değil. Zaten onun hiç iler tutar tarafı yok. Gerçi Şia’da adetli kadına oruç tutamaz diyor aynı şekilde. Şimdi ben merak ediyorum önceki ümmetlerle ilgi bir araştırma yapılsa da Cenabı Hak niye burada bu kadar ayrıntı veriyor mutlaka ortaya çıkacaktır ki onlar bu işi bozmuşlar.

—Yahya Şenol: Birilerine tutturmuyorlar yani.

—A.Bayındır: Birilerine tutturmuyorlar

—Yahya Şenol: Onlar değil sadece şunlar tutmayacak, değil mi?

—A.Bayındır: Tutturmuyorlar birilerine onun için Allahu Teala burada ayrıntı veriyor. Yoksa bak mesela, oruca başlama saatinde demek ki bir problem yok, bitiş saatinde de bir problem yok, oruçlunun ne yapması gerektiğinde de bir problem yok ama o problemli konuya açıklık getiriyor bu onlarda da aynı ama evet.

—Fatih Orum: O zaman bu (Maide suresi 15. ayet) “Yâ ehlel kitâbi kad câekum resûlunâ yubeyyinu lekum kesîran mimmâ kuntum tuhfûne minel kitâbi” bir örneği olabilir mi?

—A.Bayındır: Maide 15 “Yâ ehlel kitâbi kad câekum resûlunâ yubeyyinu lekum kesîran mimmâ kuntum tuhfûne minel kitâbi” onun bir örneği olur. “Kendi kitabınızda gizlediğiniz birçok şeyi sizin için ortaya çıkarıyor” Bu sizin kitabınızda var bak işte ortaya çıkarıyorum.

—Fatih Orum: Doğrusu bu…

—A.Bayındır: Doğrusu bu evet doğrusu bu. Ama maalesef bugün Müslümanlarda ne hal aldığını görüyoruz.

—Fatih Orum: Eğer yeni bir kitap olsa bizde de bu tekrar gelecek o zaman aynı şekilde..

—A.Bayındır: Tabi bu hususta

—Yahya Şenol: Beş ayette iki defa tekrarlanan tek husus bu, o da ilginç.

—A.Bayındır: İki kere tekrarlanıyor.

—Yahya Şenol: İki defa tekrarlanan sadece bu var, üstte dedi zaten “Hasta ve yolcu tutmasın” altta bir daha niye tekrar ediyor.

—A.Bayındır: Çünkü ayrıntı veriyor ve konuda anlaşılmaz hiçbir şey kalmasın diye. Demek bu ayrıntıyı vermeseydi eğer bu ikinci ayrıntı olmasaydı Şia derdi bak şu manayı veriyorlar. Arkadaşlar biliyorsunuz tefsirlerde var bu maalesef yani ben bu, bu sözlerimi söylediğim zaman ehlisünnet, selefiler, bilmem işte Şia herkes çok rahatsız oluyor ama hiç kusura bakmasınlar biz Cenabı Hakk’ın ayetini açıklamak burada olanları göstermek zorundayız. Bu ulema Allah’a nasıl hesap verecek ben şahsen bilemiyorum ama Cenabı Hakk’ın merhameti sonsuzdur, affeder, belki tövbe etmişlerdir. Ona bir şey demiyorum, Cenabı Hakk’ın bileceği bir şey, ona karışamam ama bir de bu ayeti ne hale getirdiklerini bir de size şey yapalım.

Deniyor ki, (Bakara suresi 184.ayet) “ve alellezîne yutîkûnehu” ya geldik şimdi “oruca gücü yetenler” “bir çaresiz kişiyi doyurabilir” diyor. Yani sen oruç tutabiliyorsun, hastasın, yolcusun tutacaksın başka zaman ama sağlamsın, hiç problemin yok, oruç tutmaya gücün yetiyor ister oruç tut, ister bir yoksulu yani bir lira 150 kuruş versen yeter. Çünkü yoksul adam üç tane ekmek adlımı bitti başka bir şey vermene gerek yok, en alt seviyede doyması gerekiyor yani bu kadar. Peki, bunu nereden çıkarıyorsunuz kardeşim ayetler arası ilişkiyi kesince, yok deniyor ki işte bu böyleydi daha sonraki ayet bunu nesh etti. Allah Allah işte az önce Harun hocanın, sizlerinde okuduğu hadisleri de delil getiriyorlar. Şimdi bir başka grup ne yapıyor? Şimdi ayetler arası ilişki olmadığı için bizim ulemada, Kur’an’ın Kur’an’la açıklaması olmadığı için bir yöntem o ilgili ayetlerin üzerini kapatmışlar maalesef, maalesef bunu defalarca burada anlattık. Şimdi öyle olunca ne yapıyor? Diyor ki, (Bakara suresi 184.ayet) “ve alellezîne yutîkûnehu” “la yutikune hu” demektir, diyor. Allah “la yutikune hu” demesiniz bilmiyor muydu? Bakın şimdi şu meale bakın oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere ne demek? “la yutikune hu” demektir, değil mi? Farklı meal veren var mı? Var mı sizin elinizde? Güçleri yetmeyenler, Dayanamayanlar…

—Yahya Şenol: Güç dayananlara

—Harun hoca: Burada da şöyle demiş İhtiyarlık ve ya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup ta oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere

—A.Bayındır: Hâlbuki Allahu Teala güçü yetmeyenlere hiçbir sorumluluk yüklemeyeceğini de söylüyor (Bakara suresi 286. ayet) “Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ” gücün yetmiyorsa zaten sorumlu değilsin. Bak hiç görüyor musunuz ne hale getirilmiş bu din? Hâlbuki olay şu (Bakara suresi 184.ayet) “ve alellezîne yutîkûnehu” “oruca gücü yeten” şimdi gücü yeten dediğimiz zaman hastanın gücü yetiyor mu ayeti kerimeye göre “oruç tutmanız daha hayırlıdır” dediğine göre yetiyor. Yolcunun gücü yetiyor mu? Yetiyor çünkü daha hayırlıdır dedi, size sıkıntı vermek istemiyorum dedi gücü yetiyor. O zaman o gücü yeten ister hasta ve yolcu olduğu için tutmamış olsun, ister tutsun her kim olursa olsun gücü yetene ne gerekir, bir çaresizi doyuracak fidye gerekir, bir tek. Öbürleri ne diyor her gün için bir tane, nereden çıkardın sen onu? İlave, ilave şu bu falan ve bunu büyük büyük tefsirler yazıyor maalesef. “fidyetun taâmu miskîn” peki ne zaman bizim oruca gücümüzün yettiğini anlarız? Ramazan’ın son günü bitecek ondan sonra anlayacağız, değil mi? Onun için Ramazan bittikten sonra şey yaptın mı, oruca gücün yettiği ortaya çıkar yani ölmemişsin. Bir tek ölürsen oruca gücün yetmediği ortaya…O zaman oruca gücün yettiği ortaya çıktığı andan itibaren o zaman ne vermen gerekir. Bir yoksulu doyuracak fidye vereceksin, bir yoksulu doyuracak fidye. Peki, bunu kim verecek? Zengin mi, fakir mi? Köle verebilir mi, vermeli mi? Oruca gücü yetiyorsa bunun kölesi, zengini, fakiri olmaz. Herkes vermesi lazım, o zaman resulullahtan bir hadis var Arapça okudu

—Bir katılımcı: Bir yoksulu doyurmak biraz anlayamadım

—A.Bayındır: Oraya geleceğiz şunu bitirelimde müsadenizle. Şimdi diyor ki hadiste İbni Abastandır galiba yanlış hatırlamıyorsam, Ebu Hureyre de olabilir. Şeyde vardı ya bizim doğru bildiğimiz yanlışlarda Buhari hadisidir.

—Enes hoca: İbni Ömer galiba.

—A.Bayındır: İbni Ömerden mi ha tamam resulullah sallallahu aleyhi ve sellem farz kıldı. Resul farz kılamaz, resul Allah’ın farz kıldığını tebliğ eder. Çünkü (Maide suresi 99. ayet) “Mâ aler resûli illel belâg” değil mi? Resulullah farz kıldı. Neyi? Fıtır sadakasını yani fitreyi. Kime? Hür olsun, esir olsun, erkek olsun, kadın olsun her kimseye. Neden?

—Yahya Şenol: Abdullah İbni Ömer

—A.Bayındır: Abdullah İbni Ömer değil mi? Arapça okudu “Oruç tutanı arındırmak için, miskinlere yiyecek olsun diye çaresiz kalmış olanlara” Peki, bunu açıklayan ikinci ayet hangisi? Bak hemen alttaki ayete gelin diyor ki,

(Bakara suresi 185. ayet) “ve leallekum teşkurûn” “belki Cenabı Hakk’a şükredersini” böyle bir ibadeti Allah size nasip etti diye. Yani bir şükür olmuş olur aynı zamanda şimdi şükür olması içinde nimetin tamamlanması lazım. O zaman ne olmuş oluyor? Resulullah bunu farz kıldı dendiği zaman, resulullah Kur’an’da olan hükmü ne yapmış oluyor? Söylemiş oluyor yani Allah’ın hükmünü tebliğ etmiş oluyor, aslında farz kılan Allah’u Teala olmuş oluyor.

—Harun hoca: Yeni bir farz değil.

—Yahya Şenol: Yeni bir farz değil yani ayrıca ortaya koyduğu bir farz değil. Peki, o zaman siz bu ayet ve hadisi birlikte değerlendirdiğiniz zaman diyebilir misiniz ki bir insan küçük çocukları içinde fitre verecek?

—Fatih Orum: Diyorlar.

—A.Bayındır: Diyorlar da, diyemezsiniz değil mi? Hanefi mezhebinde deniyor, küçük çocukları içinde verecek deniyor. Yaw kardeşim onların (Bakara suresi 184.ayet) “ve alellezîne yutîkûnehu” grubuna girmez ki onlar ama ona “la yutikune hu” manası veriyorlar.

—Abdurrahman hoca: Tuhreten nisai diye geçiyor.

—A.Bayındır: Tuhreten nisai diye geçiyor, oruç tutanın arınması için diyor.

—Harun hoca: Cenin canlanırsa ona bile…

—A.Bayındır: Cenine bile veriliyor yani doğma olayı ile bağlantılı olarak.

—Enes hoca: Tüm umiri şeride baliğ olma şartı var burada yok.

—A.Bayındır: Evet bir de şu var (İsra suresi 15. ayet) “ve lâ teziru vâziretun vizre uhrâ” “kimse kimsenin yükünü taşımaz” Babası niye çocuğu için versin ki? Bu bir ibadet kardeşim, ondan sonra bir de Hanefiler ne diyor? Şey gerekir diyor, nisap miktarında mala sahip olması lazım ki fitre versin. Ya kardeşim nerden çıkarıyorsunuz Allah aşkına ya? Allahu Teala niye miskin taamu demiş? En alt seviyeye indirmiş çünkü herkesin ödemesi lazım. Dolayısıyla, en zayıf kişinin ödeyeceği kadar olacak ha fazlası, istediğin kadar ver. Şimdi bu sene mesela fitreyi dokuz yüz kaç kuruş tespit ettiklerini söylüyordu Diyanet?

—Yahya Şenol: 9.25 galiba..

—A.Bayındır: 925 kuruş şimdi 9.25 kuruş çok yüksek bir para

—Abdurrahman hoca: 8.5

—Yahya Şenol: Yok yok 9 küsür falan

—A.Bayındır: Ben dokuz liradan fazla biliyorum.

—Abdurrahman hoca: 2012 yılı Ramazan başlangıcına kadar olan sürede sadakai fitit miktarının 8.5 tl olarak ödemesine…

—Yahya Şenol: 2013 ama

—A.Bayındır: 2013, 9 lira 25 kuruş mu ya da 75 kuruş neyse, peki neye dayanarak şey yapıyorsunuz? Diyorlar ki ortalama bir kişinin işte mutfağında bir günlük yiyeceği yani tek bir kişinin, tek bir kişi ortalama 975 kuruşla doyar. Kardeşim bu orucun özelliği değil ve ortalama bir kişinin yiyeceği kavramı da ne Kur’an’da var ne sünnette var, hiçbir yerde yok, bunu nereden çıkardınız. İşte bak din bu şekilde bozuluyor. Nereden çıkardınız bunu? Buna benzer bir kavram sadece yemin kefaretinde geçer ama ortalama bir kişide geçmez orada. Neden? (Maide suresi 89. ayet) Kişinin kendine göre “ailenize yedirdiğinizden ortalamasından on fakiri doyurun” der. Bu ailene yedirdiğinin ortalamasından dediği zaman bu fakir kişinin ortalaması başkadır, zenginin ortalaması başkadır, ortalama bir kişi yoktur burada. Yani görüyor mu sunuz, bir takım kavramlar icat ediliyor, o kavramlara anlamlar verilip hükümler konuyor. İşte şimdi bu Ramazan’da 975 ya da 25 nereden çıkarıyorsunuz bunu ya? 925 bunu nereden çıkarıyorsunuz? Deliliniz ne, neye dayanıyorsunuz, neye dayanıyorsunuz? Bunlar gerçekten çok ciddi olaylardır. İşte bak önceki ümmetlerde de bozulma böyle oluyor. Siz kendi kafanıza göre dine şekil şemail vermeye kalkışıyorsunuz bu olmaz. Allahu Teala (Bakara suresi 184. ayet) miskin taamu diyor. Resulullahta miskin taamu diyor ve oruç tutabilenlere gerekir bu ve şükür olmak üzeredir. Onun için en alt seviyeyi Cenabı Hak tutturmuş ki herkes verebilsin. Şuradaki çok fakir bir insanda o gün birisinden alır götürür verir yani bir mal verebilmenin zevkini yaşar. Ben çocukken, küçükken bizim çocuklara, Abdullah abisine falan bir para verirdim, oğlum siz şuraya verin diye yani kendileri verebilsin diye çocukların yani bu bir alışkanlık kazansın diye. Şimdi burada da Allahu Teala adam çok çaresiz olsa bile ona diyor ki sen de vereceksin. Niye çünkü nasıl olsa başkasından alacak o gün. Hem alır, hem de verir. Böylece herkes verebilmenin zevkini yaşar bir, bir de şükretmiş olur.

—Bir katılımcı: Sirkülâsyonda oluyor.

—A.Bayındır: Sirkülâsyonda oluyor tabi şey paranın hareketi, malın hareketi son derece önemli bir şeydir. Çarpan etkisi derler hani o şeyde, iktisatta. Evet, şimdi neyse bugün olay hep başka taraflara gitti ama isterseniz buradan sorulara geçelim Yahya.

—Fatih Orum: Hocam bir şey sorabilir miyiz? Duyamadım alakalı olarak şimdi biz genelde şey diyoruz, bir ifade, bir konuda nesih ilişkisi var ise onunla ilgili detayları Allah tekrar söylüyor. Mesela işte Bakara 187’de bir nesih ilişkisinden bahsediyoruz ve orada daha önce tutmuş olmalarına rağmen tekrar etme gereği duyuyor. Şunu yiyin için vakti şudur, budur aslında biliyorlar onları daha önce. Şimdi burada bu184 ve 185. ayette art arda iki ifade, iki aynı ifade geçiyor “fe men kâne minkum marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar” burada nesih ilişkisinin olduğunu söyleyenler zaman zaman bunu dile getiriyorlar yani iki ifadenin tekrar edilmiş olması bakın burada bir nesih olmuş olabilir. Bu iki ifadenin peş peşe bu ayette sıralanmasını biz tam olarak nasıl şey yapmalıyız?

—A.Bayındır: İşte o şöyle demek mecburiyetindeyiz çünkü Allahu Tela bir yerde bir şey verdiği zaman başka yerde açıkladığını bildiriyor. (Hud suresi 1. ayet)“bu bir kitaptır ki ayetleri muhkem kılınmış sonra ayrıntılı olarak açıklanmıştır Hâkim ve Habir tarafından” dolayısıyla bir yerde bir şeyi söyleyecek başka yerde açıklayacak. Az önce şey yaptık ya mesela, tekrarlanıyor (Bakara suresi 184. ayet) Eyyâmen ma’dûdât’ı (Bakara suresi 184. ayet) Şehru Ramazan diye açıklıyor yani sayılı günleri, Ramazan ayı diye açıklıyor. İşte (Bakara suresi 184. ayet) kim hasta ve yolcu olursa başka günlerde tutar’ı, ve en tesûmû hayrun lekum’un yanlış anlaşılma ihtimaline karşılık aşağıda (Bakara suresi 185. ayet) “Allah size kolaylık ister zorluk istemez” Yani madem oruç tutmamız daha hayırlıdır da niye Ya rabbi oruç tutmayabilirsin diyorsun? Onu da orada açıklamış oluyor. Cenabı Hakk’ın koyduğu yönteme göre böyle olmak zorunda yani burada bir nesihten bahsetmek mümkün değil.

—A.Bayındır: Peki, salondan soru var mı? Buyurun.

—Bir katılımcı: Diğer kitaplar Ramazan’da ve bir gecede indiği söyleniyor. Tamamı birden mi yoksa başlangıcı mı anlaşılmalı?

—A.Bayındır: Şimdi Kur’an’ı Kerim’in tamamı şimdi şöyle bir şey söylüyorlar, diyorlar ki dünya semasına inmiş, bu açıdan Kur’an indiyi tümüyle indi diye düşünürseniz ona bir açık kapı kalıyor. İşte Kur’an dünya semasına indi ondan sonra parça parça resulullaha indi diye söyleniyor. Ona bir açık kapı kalıyor burada çünkü el- Kur’an derken (Bakara suresi 184. ayet) “Şehru ramadânellezî unzile fîhil kur’ânu” tamamını düşünürseniz bu kapı yani bu mantığın yanlış olduğunu söylemek zor olur. Musa aleyhisselama verilen kitabın tamamı levhalar halinde Sina dağında verildiğini de biliyoruz ki ayetlere baktığımız zaman o da kadir gecesinde olması gerektiği ortaya çıkıyor. O zaman diğer kitaplarda aynı şekilde olmalı ama resulullaha tek bir kitap şeklinde verilmediği için burada da ki o zaman yani semai dünya dedikleri yere inmiş olabilir o mümkün. Ama bir şeyin bir parçasını murat ederek tamamını zikretmek te mümkün olduğu için yani Kur’an’ın bir bölümü yani küçük bir bölümü işte bu ilk inen Fatiha suresiyse Fatiha, İkra suresinin ilk beş ayetiyse o olabilir, her ikisi de anlaşılabilir yani mümkündür.

—Bir katılımcı: Hocam fidye otuz günü tamamlayana yani Ramazan’ı tamamlayana düştüğüne göre hiçbir hastalık sorunu olamayan kişi, oruç tutmayan kişiye de fidye düşüyorsa peki onu tamamladığını nasıl anlayacak o otuz gününü yani Ramazan’ı tamamladığını nasıl anlayacak fidyesini ona göre verecek? Tutan kişi için kolay otuzu tamamladın bitti sabahleyin verdin. Tutmayan kişi?

—A.Bayındır: Oruç kendisine oruç farz Müslüman tutmamış günahkârdır ama bu da oruç tutmaya gücü yetenlerden olduğu için onun da Müslümansa fitre vermesi gerekir.

—Bir katılımcı: Otuzu nasıl tamamlıyor kendine göre zaten tutmuyor. Bize otuz şartsa…

—A.Bayındır: Tamamlama diye bir şey yok yani süre dolduğu zaman bu kişinin hayattaysa gücü yeterli demektir. Fiilen oruç tutmuşsa demiyor, gücü yetmekten bahsediyor ayeti kerime. Zaten biliyorsunuz oruç tutmaya gücü yettiği halde hasta ve yolcu olmadan orucunu yiyen bir kişi tüm ömrünü oruçla geçirse oradaki eksiği kapatması mümkün olmadığını resulullah hadisinde söylüyor ki zaten Kur’an’ı Kerim’den de o net bir şekilde çıkıyor. Bir tek gün bile özürsüz orucunu yese bütün ömrünü oruçla geçirse onu kapatması mümkün değil. Yoksa atmış günle kefaretle falan filan kapatılmaz bu.

—Yahya Şenol: Sürekli yolda olan şoförlerin orucu nasıl olacak yani tutsunlar mı, tutmasınlar mı?

—A.Bayındır: Sürekli yolda olan şoförlerin oruç tutmalarının hayırlı olduğunu Cenabı Hak söylüyor ama tutmayabilirlerde. Gemilerde olanlar ne bileyim uçaklarla gidip gelenler.

—Yahya Şenol: Hamile ve emziren kadınlar hasta sınıfına girer mi?

—A.Bayındır: Şimdi hamile ve emziren kadınlar konusunda biliyorsunuz özel bir hadisi şerif vardı yani onlar hamile kadın kendiyle birlikte çocuğunu da düşünmek zorunda yani sadece kendisi değil ki, Aslında o konuda esas sizin konuşmanız lazımda. O hadisi hatırlayabiliyor musun? Resulullahın öyle bir hadisi vardı. Emzikli kadında yani tamam kendisi yeme içmeyi kestiği zaman kendisi dayanabilir ama kendisinden geçinen bir başka insan daha var.

—Bir katılımcı: Yarım tutacak kendisi için yarım çocuk tutmayacağı için çocuk için…

—A.Bayındır: Şimdi burada bu kadının oruçtan sorumlu olmadığına dair bir hadis vardı ben şu anda o metnini hatırlamıyorum.

—Yahya Şenol: O onlardan kaldırdı diye.

—Enes hoca: Arapça okudu

—A.Bayındır: Hah tamam ve sahih bir hadis bu tamam şimdi Enes hoca hatırlattı. Evet, bakalım Mustafa Bey ne diyecek? “Allahu Teala yolcudan namazın yarısını kaldırdı” ki biliyoruz dört rekâta iki rekât, yolcu o iki rekâtı daha sonra kılıyor mu? “Hamile ve emzikliden de orucu kaldırdı” diyor. Yani orada gücü yetmezse falan demiyor. Peki, bunun Kur’an ayağı ne? Asıl mesele o, hani dedik ya resulullah Kur’an’a aykırı herhangi bir hüküm veremez, Kur’an’a ayağı şu. Şey de, (Bakara suresi 286. ayet) Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ o değil başka bir ayet olacaktı. Hayır, bu şimdi bu bir kere zulümle alakalı bir ayet olacaktı yani şimdi bu kadın o günlerde oruç tuttuğu zaman zararı kendisine değil, bebeğine dokunuyor. Hem emziremiyor hem de o çocuk ana rahminde gereken beslenmeyi alamıyor yani.

—Enes hoca: (Bakara suresi 279. ayet) “la tazlimune ve la tuzlemun”    

—A.Bayındır: (Bakara suresi 279. ayet) “la tazlimune ve la tuzlemun” da olurda yanlız 

—Harun hoca: (Bakara suresi 233. ayet) “lâ tudârra vâlidetun bi veledihâ ve lâ mevlûdun lehu bi veledihî ve alel vârisi mislu zâlik”

—A.Bayındır: (Bakara suresi 233. ayet) “lâ tudârra vâlidetun bi veledihâ ve lâ mevlûdun lehu bi veledihî ” tabi mesela gerçi o…

—Harun hoca: Şeyle ilgili ama…

—A.Bayındır: Ödenen ücretle alakalı ama yok daha da genel olarak düşüne.. o ayeti açalım…

—Bir katılımcı: Hocam burada kesin var diyebilir miyiz, emzikliler ve hamileler oruç tutmasınlar anlayamadım diyebilir miyiz yoksa yine bir açık kapı bırakmalımıyız

—A.Bayındır: Yani hadisi şerifte diyor ki, “Allah ondan kaldırmıştır” diyor.

—Abdurrahman hoca: Farklı bir hadiste var öyle.

—A.Bayındır: Farklı bir hadis nasıl?

—Abdurrahman hoca: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem kendisine zarar gelmesinden korkan hamile kadın ve çocuğuna zarar gelmesinden korkan emzikli kadın için Ramazan orucunu tutmama ruhsatını vermiştir. İbni Mace 12, Demek ki bir zarar gelmesinden korkmuyorsa….

—A.Bayındır: Ama şimdi bu az önceki ifade resulullahın kendi ifadesi olarak geçti, Enes hocanın. Bu başkasının…

—Abdurrahman hoca: Enes Bin Malik’ten…

—A.Bayındır: Enes Bin Malik’ten ama bu da onun kendi yorumu ile birlikte olan bir şeydir ama o da tabi değerli bir bilgidir bunları birleştirmek lazım, bunu uzmanlarına da sormak lazım. Kendine ya da çocuğuna zarar vereceğinden korkuyorsa oruç tutmaz.

—Bir katılımcı:…tam anlayamadım demiyelimde kesin olarak …..çocuğa bir şey olmuyor yani vücut yani organizma bunu ayarlayabiliyor onu kendisi ayarlayabiliyor yani

—A.Bayındır: O zaman bu çocuğa, o zaman Enes Bin Malik resulullahın yanında büyümüş olan bir sahabidir. Dolayısıyla, orada olup bitenleri daha iyi bilme ihtimali var. Bununda çocuğa zararı olacaksa tutmayabilir, evet, tutmaz yani.

—Yahya Şenol: Kaldırmıştır ibaresi nasıl olacak ki?

—Harun hoca: Ruhsat tanımıştır anlamındadır.

—Yahya Şenol: Hayır ikinci hadiste ruhsat tanınmıştır

—A.Bayındır: O ikinci hadiste ruhsat var birincisinde yok. Neyse bu konuda biraz daha dersimize çalışalım şimdi o ayet aklıma gelmedi yani.

—Bir katılımcı: Tam anlayamadım

—Yahya Şenol: İşte meridte olsa daha sonra kaza etmesi gerekir yani.

—A.Bayındır: Enes hocanın okuduğu Buhari hadisine göre daha sonra tutması gerekmiyor çünkü o hasta sayılmıyor. İbni Mace dekine göre gerekiyor mu?

—Yahya Şenol: Tabi ruhsat

—Abdurrahman hoca: Ruhsat verilmiş diye geçiyor hocam.

—A.Bayındır: Tutmama ruhsatı başka çünkü o kendisine veya kendisine dendiği zaman kendisini hasta etmesi söz konusu ve ya çocuğuna o zaman kendisi değil yani (Bakara 184. ayet)fe men kâne minkum marîdana girmiş olmuyor. Neyse bu konu üzerinde biraz daha düşünmemiz lazım. Evet, başka

—Yahya Şenol: Bazı mahkûmlara hücre cezası veriliyor. Mahkûmlar bu hücrelerde uzun süre kalabiliyorlar. Ne ışık alacak bir pencere var ne de zamanı soracak bir imkânları var demiş. Böyle bir durumda namaz kılmak isteyen mahkûm, oruç tutan mahkûm vakitlerini nasıl tespit edecekler?

—A.Bayındır: Vallahi ben bu hapis olayı dendiği zaman bütün böyle sistemim alt üst oluyor şu anda da vücudumu ter bastı. Şu hapis cezası denen pisliği insanlığın sırtından kaldırmak lazım, bu kötü bir şey bu. Ne demek efendim hücre cezası, ne demek ışıksız, şeysiz yerde bırakmak. Bir insanın zamanından çok daha değerli bir vakti bir şeysi olamaz. O zaman bu kişilere birisi vakti bildiriyorsa bildiriyor yoksa kendi yapabileceği şekilde yapacak (Bakara 286. ayet): “Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ” Nasıl gücü yetiyorsa o şekilde namazını kılacak, orucunu tutacak. Eğer o gardiyanlar söylemiyorsa o zaman kendine göre bir şey belirleyecek yapılacak başka bir şey yok ama Müslümanların boynunun borcudur, dünyadan bu hapis cezası belasını kaldırmak lazım. Geçenlerde Anayasa mahkemesi on yıllık tutukluluk halini şey yaptı diye bir ifade var bu günlerde dolaşıyor biliyorsunuz. Ya tutukluluk ne demek? Efendim bunun suçlu olma ihtimali var, ihtimalle bir kişiye ceza verilemez. Bu bizim dinimize kesin olarak aykırıdır. Kesin bir şey varsa hakikaten zararlı olacaksa kesin şöyle olur, tutuklarsınız, kaçmasından korkarsınız, adamın şeyi de iyice ortaya çıkmıştır, deliller bir o şekilde tutuklarsınız bir de adamın güvenliğini sağlamak için tutuklarsınız. Çünkü karşı taraf bunu öldürmek için dolaşıyordur bu adamı tutuklayarak bir yerde güvenliğini sağlamış olursunuz. Bakın resulullah sallallahu aleyhi ve selemin bir hadisi var, diyor ki, “Yanılıp affetmem, yanılıp ceza vermemden hayırlıdır”  afta yanılmak cezada yanılmaktan hayırlıdır. Onun için anlayamadım…bir prensibimiz vardır. İnsanların suçsuz ve borçsuz olmaları esastır. Dolayısıyla, aksi ispatlanıncaya kadar insanları suçsuz saymak zorundayız. on yıl tutukluluk ne demek ya? Akla zarar bir şey, akla zarar bir şey, hele Müslümanların olduğu bir yerde bunların telaffuz edilmemesi lazım. Bir de şunu söyleyeyim, şu günlerde Müslümanlar kendilerine gelmeye çalışıyorlar, ne kendisine gelmek, yine sen o batının sistemini kullanarak nasıl kendine geleceksin? Adam kendi sisteminin bütün açıklarını biliyor ve seni istediği gibi rahatsız ediyor. Kendi sistemimizi kurmak zorundayız her sahada ve bizim sistem fıtri sistemdir bunu kurduğumuz zaman tüm dünyaya da huzur ve güvenlik sunmuş olacağız. Yani bunları artık hem adamların peşinden gideceksin hem de ben sana uymuyorum diyeceksin valla bu biraz çok yanlış bir ifade.

—Yahya Şenol: Bu seferilik bayağı şey oldu, yıllık izin için memleketimize gittiğimizde kaldığımız on beş yirmi günlük sürede seferi olarak kılıyorduk bu güne kadar böyle bildiğimiz için uyguluyorduk artık tersini mi yapacağız?

—A.Bayındır: Neyse meseleyi anlamışlar.

—Yahya Şenol: Bir kadının iftardan önce adeti biterse yıkanmak için iftarı bekleyebilir mi çünkü gusül esnasında ağız ve buruna alınan suyun boğaza kaçma ihtimali çok yüksek bir yandan da namazlar var bu konuda bilgi verir misiniz?

—A.Bayındır: Yok niye boğaza kaçsın, boğaza kaçmaz, ağza burna aldığın su, ağza aldığın su ıslaklığının boğaza gitmesi bir şey…o suyu dökersin, bir daha ikinci kez tükürmeye gerek yok, ağzından boşalttın mı bitmiştir. Efendim ağzımda kalan ıslaklık onun hiçbir sakıncası yok vakit varsa yıkanır, vakit yoksa iftardan sonra da yıkanır.

—Bir katılımcı: Teyemmüm edemez mi hocam?

—A.Bayındır: Teyemmüm edemez, su varsa teyemmüm olmaz.

—Yahya Şenol: Derste okunan ayetlerden bu Araf 142, Duhan 3, Kadir 1, İsra 1, bu ayetlerde geçen gece kavramları gecenin önemini mi bildiriyor, demiş. Yani niye hep gece, gece, gece?

—A.Bayındır: Ya kardeşim sen, mesela, fırıncılar kalkıp geceden ekmek pişirmezse biz sabahleyin aç kalırız. Yani görev sabahleyin başlıyor onun için görev dağılımı da gece oluyor yani. Gecenin de önemi var, gündüzünde önemi var. Gece gündüzden daha hayırlıdır ifadesi bana pek uygun gelmiyor.

—Yahya Şenol: Kadınlar niye özel durumlarında namaz kılamazla ilgili soru var, sürekli soruluyor.

—A.Bayındır: O konuda çalışmalarımız tam bitmiş değil. O konu için onu hep taca atıyoruz, şeyde Servet ile Yahya’nın, Fatih’in omuzlarında bir an önce çalışsınlar derslerine.

—Yahya Şenol: Bu kadar…

—A.Bayındır: Peki, teşekkür ederiz, Allah yardımcımız olsun. Hayırlı günler diliyoruz.

Tüm Mukayeseli İlmihal Dersleri
# İçerik Adı Yayınladığı Tarih Görüntülenme
1 Oruç 13 Temmuz 2013
2 Ramazan ve Oruc Bakara Suresi 183-187 Ayetler 6 Temmuz 2013
3 Namazda Oturus 22 Haziran 2013
4 Namazda Secde ve Oturuş 15 Haziran 2013
5 Namazda Ruku, Secde ve Oturuş 8 Haziran 2013
6 İmamın Arkasında Kıraat, Ruku, Secde ve Ka’de 1 Haziran 2013
7 Namazda Kıraat – 2 18 Mayıs 2013
8 Namazda Kıraat(Zikr) 11 Mayıs 2013
9 Namazda El Bağlamak – Sorular ve Cevaplar 20 Nisan 2013
10 Namazda El Bağlamak 20 Nisan 2013
11 İftitah Tekbiri 13 Nisan 2013
12 Namaz’da Niyet 6 Nisan 2013
13 Kerahat Vakitleri 23 Mart 2013
14 Sabah Namazının Vakti 16 Mart 2013
15 Namaz Vakitleri – 2 9 Mart 2013
16 Namaz Vakitleri – 1 2 Mart 2013
17 Namazda İstikbal-i Kıble 23 Şubat 2013
18 Namaz Kılınabilen Kılanamayan Elbiseler, Başörtüsü 16 Şubat 2013
19 Ezan, Kamet ve Sala 9 Şubat 2013
20 Kur’an’da Salat Kavramı 5 Ocak 2013
21 Kadının Özel Halleri 29 Aralık 2012
22 Özürlünün Abdesti 15 Aralık 2012
23 Teyemmüm 8 Aralık 2012
24 Gusül 1 Aralık 2012
25 Abdesti Bozan Haller 24 Kasım 2012
26 Abdest Alırken Ayakların Meshi Meselesi 17 Kasım 2012
27 Abdest 10 Kasım 2012
28 Kur’an ve Sünnet’e Göre Necis Olan Şeyler 3 Kasım 2012
Kuran Dersi Canlı Yayın