Seferilik Mesafesi ve Müddeti

10 Mayıs 2014 tarihinde yayınlandı. görüntülenme Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri

Abdulaziz Bayındır: Ya Rabbi, senin rızanı her şeyin önünde tutan ve imtihanda da başarılı olan kişilerden olmamızı nasib eyle. İbrahim(as) ve Muhammed(sav)’i örnek alan iyi müminlerden olmamızı lutfeyle.

Seferle ilgili olarak bir kaç ders yaptık. Bazı arkadaşlarımız diyor ki; sizin dersleri dinliyoruz. Bizi ilgilendiren, iki saatlik derste belki 10-15 dakikalık bir kısım oluyor. Hep değişik görüşleri anlatıyorsunuz. Mezhepleri anlatıyorsunuz, mezheplerin yanlışlarını anlatıyorsunuz. Bizim onunla ne alakamız olur diyorlar ki son derece haklılar. Kendimizi savunmak için değil ama ortada da bir vakıa var. Biliyorsunuz insanlar, mezheplere bir din gibi yapışıyorlar. Dün bir emekli müftü arkadaşım bana telefon açtı. Babası büyük bir alimdi. Ağabeyi de büyük bir alimdi kendisi de öyle. Dün diyor ki; babam diyor, eski hukuk fakültesini bitirmiş, Darul Funun’u da bitirmiş. Yani Osmanlılar’a göre hem medrese tahsili yapmış hem üniversite tahsili yapmış. İkisini de yapmış. Fakat babam, Hanefi mezhebini bir din gibi bize öğretirdi. Ne sorarsak sadece Hanefi’den cevap verirdi, başkasını kabul etmezdi. Şimdi o şartlar altında yetişen bir kişi zamanla tabi yanlışları görüyor. Tıpkı biz de öyle yetiştik zaten. Ama tabi bizim yetiştiğimiz ortamda küçük küçük farklılıklar başlamıştı. Mezhep yapısı, biliyorsunuz asırlarca İslam alemine hakim olmuştur. Ve müftüler falanca mezhebe göre fetva veren müftüler, filanca mezhebe göre yargılamada bulunan kadılar hep öyle atanmışlardır. Başka bir mezhebe göre fetva vemenin bazı kuralları oluşturulmuştur. Mezhep içerisinde tercihler yapılmıştır. İşte, o tercihlerde bir sıralama falan var. Dolayısıyla şimdi biz böyle yapı içerisinden geliyoruz yavaş yavaş. Evet kuranın gücü çok fazla. Bunda şüphe yok. Kuranın gücü ile bütü  yanlışlar paramparça oluyor. Ama şu anda bizi dinleyenleri ikiye ayırma mecburiyetimiz var. Biz de arzu ediyoruz ki her iki tarafa da hitab edebilelim. Bir gurup var, medreselerde okuyor. İmam hatip okullarında, ilahiyat fakültelerinde okuyor ve kendilerine bu geleneksel din anlatılıyor. O din öylesine kutsallaştırılmış ki siz de bu işin şahitlerisiniz. Mesela örnek olarak söylemek gerekirse eski ulemadan bir büyük zat, konuları gayet iyi bilen bir zat, talak ile ilgili hükümleri gösterdim. Geleneksel olanları, kuranda olanları okudu, anladı. Son derece etkilendi. Gerçekten dedi yani inanılmaz bir şey. Bunları nasıl böyle yapmışlar dedi. Güzel. Ama fetvalarını değiştirmedi. Ona gidenler gene eski fetvaları alıyorlar. Doğruları bilmek ile doğruları yapmak arasında büyük bir fark var. Onun için hala bugün Türkiye’de bir istatislik yapılsa mezhepleri önemseyenlerin sayısı diğerlerinden çok çok daha fazladır. Mesela işte Fatih, Kuranı Kerimi Anlama Usulü diye bir kitap yazdı biliyorsunuz. Kuranı anlama usulü diye bir şey mi olurmuş şeklinde karşı çıkanlar var. Dolayısıyla bu yapı içerisinde istemediğimiz halde eskilerin yanlışlarını göstermek gerekiyor. Ama belki orada hata yapıyor olabiliriz. Yani ben de haklılık payı veriyorum. Yani AllahTeala kuranı kerimde Yahudiler’in, Hıristiyanlar’ın yanlışlarını anlatıyor ama ayrıntılı anlatmıyor. Mesela Allah, üçün üçüncüsüdür diyenler kafir olmuşlardır diyor. Kısa bir cümle. İşte Allah, Meryemoğlu Mesih’tir diyenler kafir olmuşlardır diyor. Yada işte Yahudiler ile ilgili, Hıristiyanlarla ilgili tevratı ve incili uygulamazsanız bir temeliniz yoktur diyor. Bizim de öyle yapmamız gerekebilir. Onun için çok fazla da mezhepler üzerinde fazla durmak belki doğru olmayabilir ama durmamak da doğru değil. Yani bugün çünkü mezhepler bir din halini almış vaziyette. Ne yaparsanız yapın. Ama Allah’a hamdu senalar olsun, çok şükürler olsun artık ciddi bir mesafe alındı. Savunamaz haldeler. Eski yapı ciddi manada parçalandı. İşte bir enkaz yığınlarının arasında yaşamaya çalışan insanlar var. Ama o enkazların da temizlenmesi gerekiyor. Onun için işte böyle şeye ihtiyaç oluyor. Mesela şimdi seferilik konusu. Biz de gerçkten burada sıkıntıdayız. Niye sıkıntıdasınız? Yani şeye hayret ettim bak. Bundan önceki derste Allah razı olsun Enes Hoca’ya dedim ki; bir adam imam ise seferde iki  rekat kılacak, cemaat ise dört rekat kılacak. Bunun hiç bir mantığı yok. Kuranı kerimdeki korku namazıyla ilgili ayetlere de açıkça aykırı. Bunun yanlış olduğunu biliyorum ama bir eskilerden yani Resulullah(sav)’den yada sahabeden bir nakil gerekiyor. E şimdi Enes Hoca, Ebu Davut Et Tavalisi’den bir rivayet buldu değil mi? Halbuki Ebu Davud, bizim bildiğimiz Ebu Davut değil bu. Ondan belki 100-150 sene önce mi yaşamıştı?

Enes Alimoğlu: Ebu Davud öldüğünd bu kitabı yazan Ebu Davud 2 yaşındaymış.

Abdulaziz Bayındır: Ebu Davud’un biri gitmiş biri gelmiş dünyaya öyle mi? O zatın kitabı da daha yeni yeni ortaya çıkıyor. Yani mesela bizde matbu nushası yok. Türkiye’de olabilir, belki birileri getirmiş olabilir. Bizim şöyle bir metodumuz var. Yani ayetler arasında ilişki kurarak sonuca varıyoruz ama Resulullah(sav)’in kendisi yada ashabı. Yada ashabı dememizin sebebi, çünkü onun eğitiminden geçmiş olan insanlar. Bu konuda da bir şey yapmış olmalılar ki bizim vardığımız sonucun varlığından emin olalım. O bakımdan fetvalarda acele etmiyorum. İşte evvelki hafta iyice ortaya çıktı ki yolcu olan bir insan mukim yani yolcu olmayan bir imamın arkasında namaz kılarsa iki rekatta selam verir çıkar. Eğer akşam namazı değilse. E şimdi bu araştırmaları yapmadığımız zaman bunları bulmamız da kolay olmuyor. Yani Resulullah(sav) gibi değil, bize vahiy gelmiyor. C. Hak, Ona vahyediyordu. Geln gerçeklerde en küçük şüphesi olmuyordu. Ondan sonra da eğer bir hata yapıyor ise Allah aona bildiriyordu. Ama bizde C. Hakk’ın kuranda emrettiği gibi bir ekip çalışmasıyla doğruları araştırıyoruz. O da kolay olmuyor. Bu kadar girişi şunun için yaptım: çok haklı olarak, “banane kardeşim, bana doğruları söyle. Ben, o falancanın, filancanın yanlışı ile ilgilenmiyorum diyenler haklı olmakla birlikte Türkiye’de ve İslam aleminde geniş bir kitle var. Bu kitleler, geleneğin etkisi altında. Mesela iki gün önce bir öğrenci geldi bana fakültede. Hocam diyor, bir türlü içselleştiremiyorum diyor. Yani tamam, sizin dedikleriniz haklı olduğunu görüyorum ama bu kadar geleneğin, bu kadar mezhebin de haksız olabileceğini bir türlü kabul edemiyorum diyor. Çok açıkça söylüyor yani. Bu da çok güzel bir şey. E şimdi ben de Ona dedim ki; aç falanca kitabı oku. Sen kendi gözünle gör. Hidaye’yi oku mesela dedim bu talak konusunda. Göreceksin ki bir tane ayet yoktur. İki tane kelime almıştır bir ayetten. O iki kelimenin anlamını da ciddi manada saptırarak çok sapıkça bir anlayışın delili yapmıştır. Yani ayet saptırılır mı? Tabi saptırılır. AllahTeala’nın indirdiği ayetler olduğu gibi yarattığı ayetler de var değil mi? Allah’ın yarattığı ayetleri bozarak içki yapmıyorlar mı? İndirdiği ayetleri de öyle bozar. Allah söylüyor “yuharrifunel kelime an mevadi’ihi”(NİSA 46) diyor. Sözü asıl bağlamından koparıyor başka tarafa götürüyor ve başka fetvalar veriyor. Mesela “lem yahibne”ye “lem ma yahıbne” manası veriyor. Eşinden boşanmış bir kadın, düzenli adet görmüyorsa 3 üç ay iddet bekleyecek demişken ayet. 3 ay iddet bekleyecek, o da evlenecek. Ona “lem ma yahıbne” diye henüz adet görmeyen anlamı vererek küçük çocukların evlendirileceğine o ayeti delil getiriyor. Yani verdiği yanlış anlam ile o ayeti delil getiriyor. O ayeti delil getirmekle kalmıyor, küçük çocukla evlenen kişinin onunla gerdeğe gireceğine de delil getiriyor. Sapık ilişki dememin sebebi bu yani. Kuranı kerimin bütününe, Resulullah(sav)’den gelen uygulamanın tamamına aykırı ama malesef mezheplerin tamamının da caiz gördüğü bir şey. İşte bütün bunları ortaya çıkarmak için de biz de ortaya çıkaralım diye mecburen mezheplere bakıyoruz. Çünkü bize geliyorlar, bize geldikleri gibi size de gelecekler. Yani biri diyecek ki; işte bak siz böyle diyorsunuz, bak işte falanca büyün alim, fadıl, artık arkasından vasıfları sıralarlar ve o bizim öğrenciyi etkilediği gibi sizi de etkilerler. Aslında ben şahsen itiraf ediyorum, ben hakikaten her defasında, yanlışları bulan ekibin bir parçası olarak her defasında şaşkınlığım biraz daha artıyor. Çünkü bir şeyi kaldırıyorsun bakıyorsunuz ki altı bozuk. Onu kaldırıyorsun daha bozuk. Onu kaldırıyorsun.. Diyorsun bitmiştir hadi tamam, en son diyorsun; bunun altında hiç bir şey yok, en bozuğu onun altından çıkıyor. Temizlik yaomak gerekiyor, başka çaresi yok. Yada onun üzerine bir toprak yayıp alt tarafı gübre olarak kullanacaksın. Ona da gücümüz yetmiyor yani şimdi.

Evet şimdi, bugün yine seferilik ile ilgili konuşacağız. Biliyorsunuz nereden nereye gidersek yolculuk başlar, namazları kısaltabiliriz. Bu, mezhepler arasında değişik şekillerde hükümlere bağlanmış. Bunların bir dayanağı var mı? İşte mesela Hanefi mezhebinde 90 km denir. 90 km mi 3 günlük mesafe mi? Üç gün nereden çıktı? Gerçekten böyle bir şey, 90km’yi yada 18 saatlik yolu yada işte 3 günlük mesafeyi Resulullah mı söylemiş? Neye dayanıyor? Yani şimdi çocukluktan itibare Hanefi mezhebine göre zihni şartlanmış insanlar. Siz, kendi kendinize bakın. Farkına varmadan o mezhebi uyguluyorsunuz. Aykırı bir şey olduğu zaman piskolojik olarak yeni duruma kendinizi uydurmanız epey bir zaman alıyor değil mi? Kendimde öyle görüyorum yani. Fetvayı ben vermeme rağmen benim uygulamam sıkıntılı oluyor yani. Çünkü çocukluktan beri bir alışkanlık var. Yazlığa gidiyor insanlar yada otele gidiyor. Uçakla giyorsunuz buradan. Kısa bir süre içerisinde bütün dünyayı dolaşabiliyorsunuz. E üç gün içerisinde buradan Amerika’ya gidip geri geliyorsunuz. Bunların hepsi birer çözülmesi gereken problem olarak ortada duruyor. Yani mezheplerin görüşlerine baktığın zaman çözümsüz gibi gözüken bir takım problemler oluyor. Ondan sonra çağımızda biliyorsunuz insanlar sürekli iş değiştiriyorlar, öğrenciler var, başka sebeplerle bir yerden bir yere giden insanlar var. Mesela siz, işte aileniz ile İstanbul’a gelmiş oluyorsunuz. Eşinizin diyelim bir yakını Anadolu’nun her hangi bir yerinde oluyor, hasta oluyor, oraya gitmes gerekiyor. Acaba ben yanında olmazsam tek başına gidip gelir mi, gelmez mi soruları var değil mi? Hacca gidenler, umreye gidenler. Şimdi bugün bütün bunlarla ilgili olarak Resulullah(sav)’den gelen bir uygulama var mı onu göreceğiz. Tabi onu siz birkaç derstir görüyorsunuz ki kuranda yolculuğun tanımlaması yok. Sadece yolculuk kelimesi kullanılıyor. Sefer kelimesi. Yada yol tepme kelimesi kullanılıyor. Ondan sonra, gidilen yerde kalış müddetiyle ilgili herhangi bir ayet yok. Yada kadının yanında mahrem olmasıyla alakalı herhangi bir ayet yok. E peki acaba Resulullah’ın bu konuda uygulaması var mı? Şimdi Enes Hoca’dan hadisleri dinleyeceğiz. Mesafeden başla.

Enes Alimoğlu: Mesfe konusunda Peygamber(sav)’in bir belirlemesi yok sözlü ama yaptığı bir fiili bir şey var. Onu da başkası rivayet ediyor. Yahya İbni Yezidi Hunail denilen kişi diyor ki; Ben Enes Bin Malik’ten sordum. Mesafe konusunda sordum Enes B. Malik’ten diyor Yahya. O da şöyle demiş; “kane resulullah(as), iza fersahe mesafeti selaseti emyalin salla rekateyn ev selaseti fersih salla rekateyn”.

Abdulaziz Bayındır: Bu hadis sahih mi?

Enes Alimoğlu: Müslim, Ebu Davud’da geçiyor. Sahih diyor.

Abdulaziz Bayındır: Enes B. Malik’ten soruluyor. O da demiş ki ben, Enes B. Malik, Resulullah(sav)’in yanında çocukken yetişmeye başlamış olan değerli bir sahabe. Ya Resulallah, ne kadar bir mesafede namazımızı kısaltırız diye sordum. Üç mil dedi.

Enes Alimoğlu: Yok, Peygamber kendisi çıkardı, Enes haber veriyor. “Kane Resulullah(sav).

Abdulaziz Bayındır: Haa! Çıkardı. Enes ile Yahya’ya kafam takıldı. Bir daha okusana. Enes’e soruyor Yahya, değil mi?

Enes Alimoğlu: “Kale Enes kane Resulullah(as) iza farace mesafe selaseten emyalin ev selaseti fersih”.

Abdulaziz Bayındır: Resulullah, 3 mil yada 3 fersahlık bir yola çıktığı zaman kısaltırdı diyor. Resulullah’ın söylediği bir mesafe yok yani. Şu kadara giderseniz kısaltın yada kısaltmayın diye şey yaptığı yok. Yani Resulullah’ın uygulamasını anlatıyor. 3 mil dediğimiz 6 kilometre ediyor. Mil değişir şeye göre. 2 kilometreden biraz azdır ama yuvarlak hesap iki kilometre. 6 kilometrelik bir yol giderse kısaltır yada 3 fersah. Bir fersah kaç km yapıyor?

Enes Alimoğlu: 6 km.

Abdulaziz Bayındır: O da 18 km eder. 18 km’lik yola gidip gelince kısaltırdı diye söylüyor.

Enes Alimoğlu: Bazısı diyor ki; 1 mil 2000 zera diyor. 6000 zera oluyor 3 mil.

Abdulaziz Bayındır: 6000 zera 5 km’ye yakın bir şey eder. 6km’den az olur. Kısa bir mesafe. 5km, bir kişinin bir saatte yürüyeceği bir yoldur. Burada şu var. Resulullah(sav), Medine’den Kuba’ya giderdi cumartesi günleri. Kuba’da namazını kısalttığına dair bir rivayet yok değil mi? 7km’dir. Yanlış hatırlamıyorsam. Ben, 7 olarak hatırlıyorum Medine ile Kuba arasını. Yoksa 3 km idi. Gidiş geliş mi 7km? Arabayla gidiyorsun belli olmaz ki. Google hazretlerine bir sor!

Enes Alimoğlu: Mina’da namazı iki rekat kılıyor. Ehli Mekke de iki rekat kılıyor. Mina ile Mekke arası 7km. Müzdelife 10km, Arafat 20km.

Abdulaziz Bayındır: Kuba ile Medine 5km imiş. Bak şimdi o zaman az değil 5km. Resulullah(sav), oraya her cumartesi giderdi. Biliyorsunuz öğlen namazını orada kılar, dönerdi geriye. 5 gidiş, 5 geliş 10 km’lik yürüyüş yapıyormuş demek ki. Bu da spor açısından önemli. Resulullah öyle yapıyor. O arada namazını tam kılıyordu. Ama Mina 7km’lik bir mesafe. Veda haccında Resulullah, Mekke’de-önceki hafta burada konuşmuştuk-namazı kıldırıyor. İki rekatta selam veriyor. Arkasına dönüp diyor ki siz namazınızı tamalayın.(Mekkeliler’e diyor). Biz, yolcuyuz diyor. Fakat oradan Arafat’a çıkmak için Mina’ya Mekkeliler ile beraber gidince Mina’da da kalıyorlar. 5 vakit kalıyorlardı değil mi? Ben öyle hatırlıyorum. Namaz olarak. Mina’da da kalıyorlar. 5 vakit orada kalıyorlar. Resulullah(sav) orada da tabiki namazını kıldırmış. Ama orada ve Arafat’ta hiç kimseye namazınızı tamamlayın, biz yolcuyuz dememiştir. Bunun manası nedir? Mekkeliler, Mina’ya geldikleri zaman namazlarını kısaltmışlardı. Arafat’a çıktıkları zaman da kısaltmışlardı. Tabi Müzdelife’de de kısaltmışlardı. Eğer öyle bir şey olmasaydı, kesin olarak Resulullah döner derdi ki; biz yolcuyuz, siz namazınızı tamamlayın derdi. Böyle bir şey olmamış.

Yahya Şenol: Arafat kaç km?

Abdulaziz Bayındır: 25

Enes Alimoğlu: 20

Abdulaziz Bayındır: Gidiş yoluna göre şey yapıyorsun. Direk çıkınca 20 de Müzdelife’den, Mina’dan dolaştığın zaman 25km.

Enes Alimoğlu: Mekke ile Arafat arası 20km.

Abdulaziz Bayındır: 20 de Taif yolu var. Taif yolundan gidersen 20km de ama Mina ve Müzdelif’yi dolaşırsan 25km.

Enes Alimoğlu: Ama en yakını..

Abdulaziz Bayındır: Arttı bak zam geldi. 28.2 km imiş. Taif yolu mu yoksa Müzdelife? Bir taif yolu var..

Yahya Şenol: Onu ölçü ala var mı? Niye o kadar az mesafe kimse söylememiş? Hazır delil işte. Niye hepsi 90?

Abdulaziz Bayındır: Ona siz karar vereceksiniz.

Enes Alimoğlu: Buhari’de şöyle bir söz de var. Buhari’de. Peygamber(as), bir gece-gündüzlük yolu sefer saymıştır diyor. “Semma Resulullah(as), yevmen leylete seferin” diyor. İbni Ömer, İbni Abbas, ikisi “yahsurani ve yeftirani fi erbaati aşere fersahen”

Abdulaziz Bayındır: Kim demiş bunu?

Enes Alimoğlu: İbni Ömer ve İbni Abbas’ın böyle yaptığı rivayet ediliyor.

Abdulaziz Bayındır: 4 fersahlık ki 96 km ediyor. Öyle bir yerde kısaltırlardı diye. Resulullah kısaltırdı demiyor değil mi? Onlar, o zaman kısaltırdı. Yani şöyle: bunların her birisi, Resulullah şöyle demiştir diye bir şey söylemiyor. Öyle bir rivayet yok. Yani şu kadar mesafe giderseniz. Sadece diyor ki; bir yere gitmişler, orayı düşünüyor. Haa, orası şu uzaklıktaydı, Resulullah kısalttı. Demek ki bu kadar. Öyle yani. Ama şey ile ilgili rivayetlerde ittifak var değil mi? Mina’da herhangi bir ihtilaf yok. Mina konusunda hiç bir ihtilaf yok. Mekkeliler, Mina’da kasretmişlerdir. Hatta şöyle bir olay var: Osmsn(ra) halifeyken Mina’da namazını kısaltmadığı için millet ne yapıyor? İtiraz ediyor değil mi? Niye kısaltmadın diyorlar Osman’a. Niye orada namazını kısaltmadın diyorlar. Daha sonra bunu tartışıyorlar kendi aralarında. Birisi diyor ki; orada evlenmişti de onun için. Yani oradan evliyim diye Osman(ra)’dan bir rivayet bilmiyorum. Sen biliyormusun? Daha sonra böyle yorumlayanlar var. Yani bu ne demektir? Mekkeliler’in Mina’da namazı kısaltacakları konusunda bir ihtilaf yok. Benim bu bilgilerim belki 30 senelik bilgidir, onun için yanlış olabilir. Unutmuş olabilirim. Osman(ra)’dan hatırlamıyorum böyle bir şey.

Enes Alimoğlu: Mesafe konusunda bu rivayetten başka rivayet yok.

Abdulaziz Bayındır: Burada mezheplerin değişik görüşleri var mesafe ile ilgili. İstersen sen  Şafi mezhebşni bir söyle önce. En son şey yapalım. Bütün mezhepler haktır, bizimkisi sevabidir! En sona bırakalım.

Yahya Şenol: Şafi mezhebinde seferilik müddeti ile alakalı bir kaç farklı görüş tespit edilmiş. Özellikle İmam Şafi’nin. Kitaplara bakıldığı zaman bir kaç yerde bir kaç farklı ölçü birimi söylediğinden bahsediliyor. Bunlatı toparlıyorlar. Diyorlar ki; bunların hepsi aslında işte biri Haşimi ölçü birimine göre söylediği. Biri, bir başka ölçü birimine göre söylediği falan diye ama toparladıkları zaman diyorlar ki; bir gün bir gecelik mesafe yolculuk yaparsa kişi o gideceği yerde seferi olur. Peki bir gün bir geceden ne kadar yol yürüyebilir? Bunu hesap ediyorlar. Diyorlar ki; bu günkü sayıyla söyleyecek olursak yaklaşık 96km’lik bir mesafe.

Abdulaziz Bayındır: 1 gün?

Yahya Şenol: Bunların ölçüleri bu. Bir gün bir gece sürekli yol giderse 48 mil gidebilir. 48 mil de 96km’ye denk geliyor.

Abdulaziz Bayındır: Bak hesap et. Bir saatte bir insan 5km yürür.

Yahya Şenol: Hanefiler’de 6km galiba.

Abdulaziz Bayındır: Bir günde 6km’lik yürüyüşü kabul ediyorlar toplam. Pardon 6 değil.

Fatih Orum: 6 saat yürüyor 5km.

Abdulaziz Bayındır: Yani şimdi 18 saat yürüyeceksiniz ki 90km olsun. Bir insan buna dayanamaz.

Yahya Şenol: Burada aynen öyle. Bu da 48 mil yapar diyor. Bir mil de 2km. 48 çarpı 2, 96km.

Abdulaziz Bayındır: O imkansız. Ne olur? Atı ile olabilir.

Yahya Şenol: Ama bunu almışlar yani.

Abdulaziz Bayındır: Yaya olmaz, imkansız yani o.

Yahya Şenol: İmam Malik ve Ahmed İbni Hambel de bu görüşteymiş. Şafiler ile aynı görüşte. Peki delilleri ne? Özellikle sordum ben bu hadisler var mı falan diye. Çünkü Şafiler görmemiş onu. Şafiler’in kendilerine delil aldıkları bir rivayet var. Diyorlar ki biz, Abdullah İbni Abbas’tan gelen şu rivayete dayanıyoruz: Abdullah İ. Abbas, Resulullah’tan şöyle nakletmiş. Demiş ki; Resulullah şöyle buyurdu; ey Mekkeliler, “ya ehle mekkete la taksuru fi ekalle min erbaati burudin: dört beridlik bir mesafeden daha kısa bir yere giderseniz nsmazlarınızı kısaltmayın”. 4 berid de 96km. Bir berid dediği, yaklaşık 24km yapıyor. 4 berid, 4 çarpı 24 yine 96. Yaklaşık olarak 96km’lik mesafeden daha az bir yere giderseniz namazlarınızı kısaltmayın demiş Resulullah diye bunlar rivayet ediyorlar.

Abdulaziz Bayındır: O zaman oraya bir günde gitmek mümkün değil ki. Bu hadisin dayanağı ne? Kaynağı?

Yahya Şenol: Bu hadis, Darukutni ve Beyhaki’de geçiyormuş ama bu tahkikte diyor ki; rivayet zincirinde yer alan Abdulvahhab Bin Mücahid, metrûk damgası yemiş hadisçiler tarafından. Yani hadisleri terkedilir bu adamın, alınmaz.

Abdulaziz Bayındır: Kabul edilmez.

Yahya Şenol: Zaten kendisi Şafi mezhebinin en önemli alimi olan İmam Nevevi’de Mecmu’da bu adam için “dayıfun cidden” ibaresi yani çok zayıf bir ravi. Bunun yani hadisleri çok zayıf.

Abdulaziz Bayındır: Ama tabi işin içerisine mezhep girince zayıflık falan kayboluyor.

Yahya Şenol: Bir de Abdullah İbni Abbas’tan nakledilmiş bir söz. Sahabe sözü. Buna mevkuf hadis deniyor kitaplarda. Böyle bir şeyi delil getiriyorlar. Gelip birisi sormuş Abdullah İbni Abbas’a. Biraz önceki şeyle çelişiyor aslında. Ben onu özellikle sordum Enes Hoca’ya. Diyorlar ki, Arafat’a gittiğimizde namazları kısaltacakmıyız? “Enaksuru salate ila arafe” Arafat’a çıktığımızda. “Fe kale; la”, hayır diyor.

Abdulaziz Bayındır: Abdullah İbni Abbas var ise orada durmak lazım. Her şeyi söylettiriyorlar ona. Enes Hoca, mürtedin öldürülmesi ile ilgili rivayetleri şey yaparken Abdullah İbni Abbas’a dayandırılan şeyler üzerinde durmuştu. Ona neler yapıldığını burada biraz anlatmıştı. Biliyorsunuz ya kendisi zaten 13 yaşında iken Resulullah(sav) vefat etmiştir. Evet, Arafat konusunu bilir. 10 yaşında bir çocukken Resulullah(sav) ile beraber veda haccına katıldı mı katılmadı mı bilmiyorum ama büyük bir ihtimalle katılmıştır. Unutmaz. Ama insanlar onun adını kullanarak her şeyi söylüyorlar. Abdullah İbni Abbas’tan gelen rivayetleri yan yana koyduğunuz zaman çoğu birbiriyle çelişir. İşte az önce Mekkeliler, Mina’da ve Arafatta Resulullah(sav) ile beraber namazlarını kısaltarak kıldılar. Böyle bir soru olmaz.

Yahya Şenol: Cevaben mesela biz Resulullah ile böyle yaptık da demiyor zaten. Bak, hayır diyor. Kısaltılmaz namazlar. Sadece diyor Cidde ve Taife gittiğinizde kısaltabilirsiniz. Uzun mesafeler. İbni Hacer, Terhisul Habir adlı kitabı var onun. Orada şey yapmış ve isnadı sahihtir demiş. Başka herhangi bir sünende veya müsnedde, sahihte geçmiyor. Arafat’ta kısaltılmaz, Osvan, Cidde ve Taif’de anca kısaltılır.

Abdulaziz Bayındır: Peki ravilerini de söylemiş mi?

Yahya Şenol: Orada detaylı söylemiştir belki ama burada hulasasını vermiş, isnadu sahihan diye.

Abdulaziz Bayındır: Hangi İbni Hacer? Bir kaç tane İbni Hacer var.

Hahya: Terhisul Habir, İbni Hacer el Askalani’nin. Şafi olan İbni Hacer’in. Yani netice itibatıyla bu iki rivayetten yola çıkarak 96km olduğunu söylüyorlar. Bir de güncel bilgi olsun diye söylüyorum. Halil Gönenç Hoca vardır günümüzde. Hala yaşıyor. Şafi mezhebinin ve ilmihali de var. Onda, daha önce diyor ben de kitaplarda geçen bu rivayetlere dayanarak 96km olduğunu söyledim ama sonradan, başka şeylerden dolayı görüşünü değiştirmiş. Yaklaşık 118km’lik bir mesafe çıkarmış ortaya.

Abdulaziz Bayındır: Neye dayanarak?

Yahya Şenol: Bilmiyorum. Bunlar diyor, ölçü birimleri. Yok şu kadar fersah, şu kadar berid falan. 118 veya 116 gibi hatırlıyorum. Öyle bir şey ortaya çıkarıyor. 96 az diyor mesafe için. Ama kitaplardaki aşağı yukarı verilen ölçü birimi 96km Şafilerde. 96km üzeri bir yola giden kişi seferi oluyor netice itibarıyla. Kitapta ana dayanakları zayıf olan bir hadis. O bilinsin, herhalde yeter.

Abdulaziz Bayındır: O yeter. Bir de yani İbni Abbas’a mâlettikleri söz de kabul edilebilir bir söz değil. Yani sağlam bir dayanağı yok. Şimdi gelelim Şia’ya. Şia ne diyor? Yada Maliki mezhebini dinleyelim, ondan sonra Şia’ya geçelim.

Yahya Şenol: Maliki aynı. Hambeliler de aynı. O iki mezhep aynı.

Abdulaziz Bayındır: Tamam, oldu. O zaman bakaöım Şia ne yor?

Sonya Cihangir: Şiilerde mesafei şerri gidiş ve dönüşte icmaen 8 fersah olmalı. Bir fersah da 6.24 km olsa..

Abdulaziz Bayındır: 50km yani.

Sonya Cihangir: Evet ama diyor ki gidişte en azından 4 fersah olmalı.

Abdulaziz Bayındır: Yani 25 km.

Sonya Cihangir: Evet. Gitmeli.

Abdulaziz Bayındır: Yani 25km olmalı ifadesi Arafat konusuna uyuyor. Gidiş geliş 50 km.

Yahya Şenol: 4 fersah ne kadar yapıyor?

Sonya Cihangir: 4 ile 6.24’ü çarparsak 25.

Abdulaziz Bayındır: 25km’ye yakın ediyor. Gidiş dönüş 8 fersah demeleri de Arafat’a uygun düşüyor.

Sonya Cihangir: Zaten Arafat ile ilgili şöyle has var: eğer kim ki Arafat’a gidip namazını 4 rekat kılarsa Allah(cc)’a buna göre hesap verecektir. Yani öyle yapmamalı diyor.

Abdulaziz Bayındır: Arafat’a çıkan adam namazını kısaltmalı. Yani şimdi Şia’nın bu görüşü, en sahih rivayetlere çok uygun olan bir görüş. Az önce de dediğimiz gibi Resulullah(sav) zamanında Arafat’ta kısaltılıyor ama Arafat’ta kısaltılabilir dendiği zaman yani hedef Arafat olduğu için mi acaba Mekkeliler Mina’da kısalttılar? Yani Mina’ya gidip geldikleri zaman da kısaltıyorlarmıydı? Bununla ilgili benim bir bilgim yok. Dolayısıyla hedef Arafat olunca, zaten Mekke’den ayrılmış yola çıkmış gidiyor. Mina’da kısaltmaları son derece normal olur. Peki gidiş 4 fersah diyor (25km’ye yakın). Gidiş-dönüş 8 fersah (50 km). İşte Arafat ve dönüş. Arafat’a giden hiç kimse kalmak için gitmiyor yani. Orada ibadetini yapıyor geri dönüyor. Dolayısıyla bu, en sahih rivayete en uygun olan görüş bu oluyor ama bu görüş nasıl oluyor da Hanefi mezhebinde yok, onu biraz sonra göreceğiz. Çünkü Caferiler ile Hanefiler’in fıkıh açısından pek bir muhalefeti yoktur. Burada şunu söyleyeyim; yani fıkıh bakımından Caferiler ile ciddi bir problem bir kaç tane. Mesela işte mut’a nikahı, ayaklara mesh gibi bir kaç konuyu çıkarırsanız, Hanefiler ile ciddi ihtilafları yoktur. Hanefi mezhebi ile diğer mezhepler arasındaki ihtilaf, Hanefi ile Caferiler arasındaki ihtilaftan daha fazladır diğer mezheplerle kıyaslarsanız. O da Caferi Sadık’ın, Ebu Hanife’nin hocası olmasından kaynaklanıyor. Bu niye Hanefiler’de yok, o da enteresan bir şey.

Yahya Şenol: Halil Gönenç Hoca’nın söylediği 144km imiş. Zam geldi. 48 mil diyor çünkü. Uzun yol 48 mil.

Abdulaziz Bayındır: Neye dayanarak diyor?

Yahya Şenol: Her mil 4000 adım, her adımda 3 ayak, her ayak aşağı yukarı 25cm’dir diyor. Buradan yola çıkarak 144km tespit etmiş.

Abdulaziz Bayındır: Tamam da o 48 mili nereden çıkarmış? Onun dayanağı ne?

Yahya Şenol: 48 mil burada geçiyor da 1 mil=2km diyor. 2 çarpı 48, 96 yapar.

Abdulaziz Bayındır: Mil bir kere deniz mili ve kara mili diye ayrılır. Bir bak bakalım deniz mili, kara mili kaç km? Bugün bütün dünyada kullanılan.

Yahya Şenol: Bu 144km, gerçekten çok uzak bir mesafe.

Fatih Orum: 1.8. Öteki de 1.6.

Abdulaziz Bayındır: 2’nin altındadır.

Yahya Şenol: 2 de. 48 çarpı 2, 96 yapar.

Abdulaziz Bayındır: İkiye katlamış 144 olmuş. Halil Hoca, 77’yi ikiye katlamış oluyor. O imkansız yani. Hem 48 mil diyeceksin, hem 144km diyeceksin. Bu imkansız.

Fatih Orum: Hanefiler’de sefer müddeti için şöyle diyorlar: yürüyerek 3 günlük yol. Yürüme ile yaya olarak yada deve üstünde 3 gün gider. Bu da bir gün içerisinde bir kişi en fazla 6 saat yürür. Yani 24 saatin 6 saatini yürür ancak. Dolayısıyla 6 saatte de 1 saatte 5km yürüdüğü için 1 günde en fazla 30km yürür. Üç gün olduğu için toplam mesafe 90 km. Bir görüşten daha bahsediliyor. Bir günde 6satte 5km değil 6km yürüyebilir. Dolayısıyla 90’ın üzerine 100’e kadar çıkabilir diyorlar. Ama 90km buradan kaynaklanıyor. Yani 3 günlük mesafe olmalı. Bu her bir günün de 6saat yürür. 6 çarpı 5, 30 ve 3 kere 30, 90km. Bunun delili olarak da iki tane rivayet zikrediliyor kaynaklarda. Bu rivayetlerden bir tanesi, Resulullah’tan doğrudan rivayet ediliyor. Şöyle demiş; mukim birisi ayağındaki meslere bir gün bir gece ancak mesh edebilir. “Vel musafirun selasete eyyamin ve leyali eyyam: eğer yolcu ise üç gün üç gece ayağındaki meshlere mesh edebilir”. Dolayısıyla burada misafir için, yolculuk için üç günlük bir kayıt vardır deniliyor. İkinci rivayet de yine doğrudan Resulullah’a nispet edilen, “Allah’a ve ahiret gününe inanan bir kadın, yanında mahremi yada kocası olmadan üç günlük bir mesafeye yolculuğa çıkamaz” şeklindeki rivayet. Her iki rivayette de geçen yolculuk ile alakalı olarak üç günlün kayıta kıyas yapılmış ve oradan hareket ile yolculuğun müddetinin üç gün olduğu söylenmiş.

Abdulaziz Bayındır: “Yemsahun misafiru selasete eyyamin ve leyali eyyam” diyor. Yocu üç gün, üç gece mesh eder diyor mestlerine. Bu da yapmış olduğumuz çalışmalar, ilgili ayetler, hadisler.. bu çok net bir şekilde ortaya koymuştur ki başkangıçta Resulullah(sav) abdest alırken ayaklarını yıkıyordu. Çünkü bugün dikkat ederseniz Yahudiler de Hıristiyanlar da yıkarlar. Gerçi onlar gizlerler ama Yahudiler’i internette görebilirsiniz. Namazdan önce ayaklarını yıkayarak abdest alırlar. Resulullah(sav), başlangıçta o şekilde alıyordu. Bu da net bir şekilde anlaşılıyor Nisa suresinin üzerinde düşünüldüğü zaman. İlgili rivayerleri, Nisa 43 ile birleştirdiğiniz zaman. En son inen ayetlerden Maide 6.ayette, artık  gasil yok, yerine mesh geliyor. Resulullah da ashab da ondan sonra ayaklarına mesh etmişlerdir. Yani nesh edilmiştir ayakların yıkanma olayı. Zaten herkesin kabul ettiği bir şeyi söyleyeyim ben size. Yani çok kısa yoldan. Bu mezhepleri kendi delilleriyle yada kendi görüşleriyle yanlış çıkarmak için. Meshler üzerine mesh konusunda ihtilaf yok değil mi? Herkes kabul ediyor. Peki mesh, yıkamanın yerine geçer mi? Eğer mestler üzerine mesh yıkamanın yerine geçerse şunun üzerine de mesh edebilmemiz gerekir. Yada bir askerin mifer ile yüzü,gözü kapatıldığında buraya da mesh etmesi lazım eğer mesh, gasilin yerine geçiyorsa. Ayaklarına mesh: mesela ben size söyleyeyim; bakın, hepiniz yapın. Ayaklarınıza dokunun bakayım. Hadi dokunun. Dokunun, dokunun. Bakayım. Niye hiç ayakkabılarınızı çıkarmadınız? Ayaklarınıza dokunun dedim değil mi? İşte mesh edin de dokunun demektir yani. Ayaklarınızı mesh edin demek, ayaklarınıza dokunun demek. Ayağın çıplak ise çıplağına dokunursun, çoraplı ise çorabına dokunursun, ayakkabılı ise ayakkabına dokunursun. Resulullah(sav) de öyle yaptı zaten mesh. Şey geldikten sonra. Dolayısıyla şimdi böyle bir hadisin olması mümkün değil, bir. İki, o hadise dayanılarak sefer müddeti üç gündür demek de mümkün olmaz. 2 beridlik de var, daha kısası da var. Ondan sonra bir de “Allah’a ve ahiret gününe inanan bir kadın, üç günlük mesafeden daha fazla bir yere yanında mahremi olmadan gitmesin” diye bir rivayete dayanıyorlar. Şimdi aslında daha fazla gitmesin rivayetleri de çok kısa mesafelerle ilgili de var onlar, çok uzun mesafe ile ilgili olarak da var. O da şundan kaynaklanıyor: şimdi siz, evlerinizden buraya geldiniz. Allah yardımcıları olsun, C. Hakk, sıkıntılarından kurtulmalarını nasip eylesin, Suriye’de olsaydı kalkıp gelebilirmiydiniz bu derse? Niye? Güvenlik problemi olduğu için değil mi? E kadınlar için de bir ilave güvenliğe ihtiyaç var. Dolayısıyla bu işin esası, güvenliktir. Güvenliğin durumuna göre Resulullah(sav), kurallar koymuştur. Güvenliğe göre de değiştirmiştir. Şimdi sahihliğinde kimsenin şüphesi olmayan bir rivayet var. Onu biz, Enes Hoca’dan dinleyelim. Değil mi Buhari’de olması lazım, Müslim’de, Muvatta’da değil mi? Sahihliğinde kimsenin şeyi yok.

Enes Alimoğlu: “An Adiyy İbni Hatimi kale beyne ene inde resulullah(as) iz etahu richun fe şekka ileyhil farkete”.

Abdulaziz Bayındır: Adiyy İbni Hatim, Tay kabilesinin reisinin oğlu. Çok itibarlı bir kişi. Resulullah(sav), o kabileyi fethettiği zaman kız kardeşi Resulullah ile evlenmiştir. Cüveyriye. O da kaçmış Ürdün tarafına değil mi? Oralara kaçmış. Sonra orada biraz kalmış. Hıristiyan olmuş. Sonra işte kız kardeşi mektup yazıyor. Abi, gel diyor. Burada sana kimse bir şey demez. Beğenirsen inanırsın, beğenmezsen inanmazsın gel buraya diyor. Adiyy gelince herkes, Adiyy gelmiş. Çünkü çok tanınan bir aile. Hatta babası da cömert diye örnek verirler kitaplarda. Hatemi Tay diye. Böyle bir zatın oğlu. Onun için bunun olayın içinde olması ayrıca bir dikkat çekici. Diyor ki; Resulullah(sav)’in yanındaydım. Birisi, bir sıkıntısından şikayet etti.

Enes Alimoğlu: “Summe etahu feşede ileyhi kat’ı essebil”

Abdulaziz Bayındır: Diyor ki; bir başkası da geldi, yolları kesen kişilerden şikayet etti.

Enes Alimoğlu: “Kale ya Adiyy enne itul hire”

Abdulaziz Bayındır: Resulullah(sav) orada Adiyy’e demiş ki; sen Hire’yi gördün mü demiş. Hire.

Enes Alimoğlu: 48:32-48:34 anlaşılmadı.

Abdulaziz Bayındır: O da demiş ki; hayır, görmedim ama haberim var. Eskiden Hire, iyi kumaşların satıldığı, Hire kumaşı diye meşhur olan bir yer. Kumaşıyla meşhur olan bir yer. Şu anda Bağdat’ın bir semti. Bağdat, biliyorsunuz çok sonra kurulmuş bir şehirdir. Yani orada, Bağdat’ın bulunduğu yerde çok önemli bir ticaret merkezi ve kumaşı meşhur olan bir yer Hire. Evet, duydum demiş. Resulullah, gördün mü Hire’yi demiş. O da duydum demiş. Hire, tabi çok uzak bir yer Medine açısından.

Enes Alimoğlu: “Kale fe in talet hayatun letere inne zainete tertehil  hireti hatta te’tefum kabe ma tuhavfun  illallah”

Abdulaziz Bayındır: Diyor ki; Adiyy, eğer ömrün uzun olur da yaşarsan göreceksin ki tek başına olan bir kadın, yanında hiç kimse olmadan Hire’den çıkacak, gelecek kabeyi tavaf edip yani hac yapıp yada unre yapıp ne ise geri dönecek. Yol boyu Allah’tan başka hiç bir şeyden korkmayacak. Yani böyle bir güvenlik ortamı meydana gelecek diyor. Tek başına kadın. Ben, oraları bir kaç kere geçtiğim için iyi biliyorum. Oradan Kerbela, Kerbela’dan Arar’a büyük bir çöl. Acayip bir çöl var orada. Oradan da geçiyorsunuz zaten Arar’dan 600-700km şey. Toplam 1000km’den fazla Bağdat ve Mekke arası. Bir baksana kaç km imiş. Bayağa da uzak bir mesafe. Orada diyor tek başına gidip gelecek kadın. Allah’tan başka hiç bir şeyden korkmayacak. Bak demek ki o zaman yolculukta esas olan ne imiş? Güvenlik imiş? Güvenlik var ise problem yok. Güvenlik yok ise problem var. Güvenlik, erkek için de söz konusu, kadın için de. Ama kadın için ilave güvenliğe ihtiyaç var. Erkekten biraz farklı.

Enes Alimoğlu: “Kale  Adiyyun feraitu zayinete tertehimul Hire hatta tetuvvul beyt la tehavfun illallah”.

Abdulaziz Bayındır: Diyor ki; ben gördüm diyor Adiyy. Yaşamış. Ben gözümle gördüm diyor. Böyle bir olay gerçekleşti. Kadın, tek başına Hire’den çıktı kabeye gitti, döndü, Allah’tan başka hiç bir şeyden korkmadı. Mesela hatrıma geliyor. Kerbela çölünden araba ile gidiyoruz. Otobüsle. Bir kamyon şöförü yolda kamyonu şey yapmış, susuz kalmış zavavllı. Yolun üzerinde durdu, bize el etti. “Ya suyunuz var mı” dedi. Şimdi orada dinlenme yeri olarak sadece bir yer vardı. Onun da suyu, dışarıdan getiriliyor. Yani mesela o yol boyunca bir vaha gibi bir yer görmedim. 350km’den daha fazla sürüyor o çöl. Böyle bir yerden uçsuz bucaksız, günlerce gidin hiç bir şey yok. Bomboş. Ama tek başına kadın oradan gitmiş gelmiş. Bağdat ile Mekke 2000km. Çok ciddi bir mesafe değil mi? O zaman üç günlük mesafeden, işte yanında mahremsiz gitmesin sözü o günkü güvenlik şartlarına göre söylenmiştir. İşte Resulullah(sav)’in bu sözü söylediği sahih olabilir. Onda problem yok. Ama bu sözün sıhhati, onlardan daha fazla.

Enes Alimoğlu: Bunlar sahih zaten. Bu, üç günlük, bir günlük, iki günlük..

Abdulaziz Bayındır: Ama bu daha sahih. Yani demek ki esas olan mesafe değilmiş. Esas olan ne imiş? Güvenlikmiş. Güvenlik varsa çok uzak yollara da gidebilir. Güvenlik yoksa çok kısa bir mesafede de gidemez. Tamam mı? Bitti mi? O zaman ikinci olarak ne idi? Müddet.

Bir insan kaç gün kalırsa. Geldiniz İstanbul’a. Burada kaç gün kalacağım? 15 gün kalacağım. Mesela ondan önce şu var: memleketime gidiyorum. Gittiğim zaman seferi olurmuyum? Onunla ilgili bir şey var mı? Var. Resululah veda haccında nereye gitmişti?

Enes Alimoğlu: Mekke’ye gitmişti.

Abdulaziz Bayındır: Mekke neresi?

Enes Alimoğlu: Vatan-ı asliyesi.

Abdulaziz Bayındır: Orada doğmuş, orada yaşamış değil mi? Peki niye Mekke’de kısalttı?

Enes Alimoğlu: Vatan-ı asli değişmiş.

Abdulaziz Bayındır: Çünkü Medine’de yerleşme kararı almıştı. Medine’de yerleşme kararı aldığı için Mekke’ye gittiği zaman artık Mekke’de O yolcu. O zaman siz de İstanbul’a yerleştiyseniz zaten memleket. Tamam, bir zamanlar öyleydi ama artık şimdi orada mesela memleketinize gittiğiniz zaman hep dönüş hesabı yapmıyormusunuz? İşte yolculuk halinde olmuş oluyor. Resulullah da orada kısaltmıştır.

Şimdi, ne kadar süre kalınırsa kısaltılır. Onunla ilgili rivayetlere bakalım.

Enes Alimoğlu: “An İbni Abbas kale ekamen nebiyyu(as) tis a aşere yaksuru fe nahnu iza tis a aşere kasane ve in zidni edmenna”.

Abdulaziz Bayındır: İbni Abbas demiş ki; Resulullah(sav) 19 gün kaldığı zaman kısaltırdı. Biz de 19 gün kalınca kısaltıyoruz.

Enes Alimoğlu: “Ve in zidna edmenna”.

Abdulaziz Bayındır: Eğer 19’u geçersek tam kılarız. Buhari’de geçiyormuş.

Enes Alimoğlu: “Yekulu Enes(ra) ferecna an nebiyyu(as) yevme ila mekke fe kanu yusalli rekateyn hatta recael ilel Medine ekamte bi Mekke şey’en aşren”.

Abdulaziz Bayındır: Tabi bu hac mı? Hac olabilir. Şimdi o Mekke’de “aşren” dediği, başta sona kadar olan müddettir. Doğru olabilir. Yani hac süresi olabilir. Enes B. Malik diyor ki  Resulullah(sav) ile birlikte Mekke’ye gittik. Resulullah(sav), buradan çıktık dönünceye kadar namazlarını iki rekat kıldı diyor. Peki Mekke’de ne kadar kaldınız diye sormuş. On gün demiş. Arafat’a çıkıştan önce 4 gün kaldığını biyoruz. Mekke’de 4 gün kalıyor. 5.gün Mina’ya çıkıyor. O akşamı orada geçiriyor. Çünkü sabah erkenden çıkıyor. O gün, akşamı orada geçiriyor. Mekke’ye varışının altıncı günü Arafat’a çıkıyor. 7.gün Mekke’ye iniyor. 8-9-10.gün de dönüyor. Tamam, tutuyor şey yani. Demek ki bu veda haccıymış. Dün şüphelendik acaba veda hacck mı şey mi. Tamam veda haccıymış. Ama Mekke’de kalış süresi yani diğerlerini çıkardığımız zaman Mekke’nin içinde kalış süresi 4 gün.

Enes Alimoğlu: “An Cabir B. Abdullah kal, ekame Resulullah(as) bi Tebuk işrun yevmen yaksuru salat”.

Abdulaziz Bayındır: Cabir B. Abdullah demiş ki; Resulullah(sav) Tebuk’de 20 gün kaldı. 20 gün boyunca namazını kısalttı. Rivayerler bu kadar. Peki o zaman mezheplere bakalım, kaçar gün.

Yahya Şenol: Herhalde uzatmaya fazla gerek yok. Şafiler’de giriş-çıkış hariç yani bir yere gittiniz, gittiğiniz ve döndüğünüz günler hariç en az 4 gün ve üzeri kalmaya niyet ederseniz seferi olamazsınız. 4 günden az kalmak lazım gidilecek yerde. 4 gün dahil.

Abdulaziz Bayındır: 4 gün yada daha az kalmak gerekiyor.

Yahya Şenol: Yok. 4 gün kalmaya niyet ederse giriş-çıkış hariç, seferilik ruhsatlarından yararlanamaz kişi. İbare öyle. “İza nevel musafir eni kume bi beledin erbaate eyyamin gayre yevmiddi duhulu ve yevmid huruc kadda uhrasus sefer”.

Abdulaziz Bayındır: Resulullah, 4.gün Arafat’a çıktı. Onu şey yapıyorlar.

Yahya Şenol: 3 gün kalma diyelim biz buna. 4 gün ve üzeri kalmaya niyet ederse kişi. Diyelim ki 5 günlüğüne bir yere gidiyorsunuz. Şafilere göre seferi olamazsınız. 1,2 veya 3 gün kalmış olmanız gerekiyor seferi olabilmeniz için. Şafiler’de böyle.

Katılımcı: Anlamadık biz.

Yahya Şenol: Bir gün kalırsa bir kişi gideceği yerde seferi olur. 2 gün kalısa seferi olur. 3 gün kalmaya niyetlenirse seferi olur. 4 ve üzeri kalmaya niyetlenirse mukim olur.

Abdulaziz Bayındır: Bunun delili şu: Malikiler de aynı görüşteymiş. Ben, Malikiler’in farklı biliyordum ama neyse. Şimdi Resulullah(sav), veda haccında Mekke’de giriş çıkış günleri hariç. Girdiği günü saymıyor, Arafat’a çıktığı günü saymıyor, onun dışında 3 gün kalmıştır diyor. Çünkü 4.günü Arafat’a çıkmıştır. Mina’ya çıkmıştır diyelim. Arafat’a değil de Mina’ya çıkmıştır. Onu esas alıyorlar. Yoksa Resulullah şu kadar kalırsa demiyor. O uygulamayı esas alıyorlar. Halbuki Resulullah’ın işte az önce Enes Hoca söyledi. Tebük’de 20 gün kalması olayı var. İşte Enes Bin Malik’in şeyi tek bir yerde ikameti ifade etmiyor. Ve İbni Abbas’ın 19 gün şeklinde söylediğine dair Buhari’de rivayet var.

Yahya Şenol: Bu, hani 10 gün kaldığını aslında bunlar da kabul ediyorlar da onu şu şekilde tevil etmişler: 10 gün kalmaya niyetlenmedi Resulullah diyor. Niyet etmek önemli.

Abdulaziz Bayındır: Kim sormuş?

Yahya Şenol: Gideceği yerde 10 gün kalmaya niyetlenirse. Niyetlenmeden giderse, gideceğim döneceğim derse.

Abdulaziz Bayındır: Güzel de niyet okuma diye bir şey var mı? Nereden niyetlenmediğini çıkarıyorsun? Yahya, şurada haklı olurlar: Tebük’e gitmiş 20 gün kalmış Resulullah ama savaş ortamıdır, bir gün de kalabilir. Günü kimse belirleyemez. Yani orada niyet edemezsiniz. Mümkün değil yani. Bir gün de kalabilirsin. Mesela Abdullah İbni Ömer, Azarbeycan’da ne kadar kalmıştı? Altı ay kaldı. Altı ay boyunca namazlarını kısaltmıştı. Şavaş yerinde hesap yapmanız imkansızdır yani. Her gün iş değişebilir. Onun için o sözleri doğru, evet. Peki şimdi Şia.

Sonya Cihangir: Şia’da niyet çok önemli diyor. En azından 10 gün kalma şartı varsa. Ayetullahların fetvası, vepsi 10 gün diyorlar da ama ben bir hadis buldum. O hadise göre diyor ki; eğer bu kendini geçen bir vatanı olursa 10 gün değil 5 gün de kifayet eder.

Abdulaziz Bayındır: Nasıl vatan?

Sonya Cihangir: Memleketim orası aslında, oraya gidiyor. 10 gün değil de 5 günden bir gün 6 gün kalırsanız tamam okuyacaksınız.

Abdulaziz Bayındır: Yarıya indiriyorlar kendi memleketleri için öyle mi?

Sonya Cihangir: Evet, evet. Ama fetvalarda ayetullah öyle demiyor. 10 gün diyorlar.

Abdulaziz Bayındır: Giriş-çıkış günlerini söylüyorlar mı? Sadece 10 gün mü?

Sonya Cihangir: Sefer başladığı zaman 10 günü kastettiniz, namazınız kasr olur.

Abdulaziz Bayındır: Bir yerde 10 gün kalmaya niyet ettiğiniz an namazınızı iki rekat kılıyorsunuz. Şia’da böyle. Hanefiler?

Fatih Orum: Hanefiler’de süre 15 gün. 15 günden az kalınacaksa seferilik hükümleri devam eder. Ancak 15 gün ve daha fazla kalınacaksa artık seferi değildir. Bununla ilgili bir rivayetten söz edilir kaynaklarda. O da İbni Abbas ve İbni Ömer’in şöyle dediği söylenir; şayet sen yolcuysan, bir beldeye yolcu olarak gittiysen ve orada da 15 gün kalma niyetindeysen namazmarını tam kıl. Ancak ne kadar kalacağını bilmiyorsan, her hangi bir niyete sahip değilsen o zaman namazlarını kasret. “Fe aksır” ifadesi geçiyor metinde. Şimdi Kasani..

Abdulaziz Bayındır: Bu rivayetin kaynağı var mı?

Fatih Orum: Bu kaynağı dün taradık. Hadis kaynaklarında yok. Zaten İbni Abbas ve İbni Ömer’in sözü olarak zikrediliyor.

Abdulaziz Bayındır: Ama onlar da hadis kaynaklarında yer alır normalde.

Fatih Orum: Kasani, bu rivayeti verdikten sonra şu ifadeyi kullanıyor. Diyor ki; “ve haza babun la yusalu ileyhi bil içtihat” yani, bu öyle bir meseledir ki bu konuda içtihat olmaz. “Ve ennehu min cunnetin makatir”, çünkü burada söz konusu edilen şey ölçüdür. Bir şeyin ölçüsü verilmektedir. Gerçekten de bizim usul eserlerinde bir takım böyle takdirat denilen ölçüler yani mesafe ölçüsü gibi şeylerde bunlar kıyas dışı kabul edilir. Ancak durum böyle olsada Hanefiler, bu 15 günlük süre ile ilgili bir kıyas yaparlar. Yani ben yine şeye baktım. El Hidaye, Mervinani’nin. Hanefi kaynaklarının temelini oluşturur bu. Çünkü asıl metin doğrudan zahiri rivaye dediğimiz temel metine dayanır. Burada bu rivayetten bahsetmiyor. Doğrudan 15 günlük süreyi kıyasla elde edildiğini, bu kıyasın da bayanların temizlik günlerine kıyasla bu sürenin ortaya çıkartıldığını söylüyor. Şöyle diyor; bir bayanın en az bir dönemde temizlik süresi 15 gündür. 15 gün temiz kalır, ondan sonra tekrar adet görür. Dolayısıyla temiz olmak asıldır. Aslolan budur, diğeri arızi bir durumdur. Dolayısıyla seferilik de arızi bir durumdur. 15 günden sonra aslına döner deniyor ve böylesi bir kıyastan bahesediliyor.

Abdulaziz Bayındır: Sen dua et ki iddet müddetine kıyaslamamış. O daha arızi bir durumdur. Bir taraftan diyeceksiniz ki süreleri biz belirleyemeyiz, şeriat belirler. Ondan sonra da kendi kendinize kıyas yapacaksınız. Ve şunda da ittifak ederler: ibadetlerde kıyas olmaz derler ki doğru söylerler. Çünkü ibadet Allah’ın emri ile Resulullah’ın uygulamasıyla ancak öğrenebileceğimiz şeydir. İşte burada gördünz Resulullah’ın uygulamalarında böyle bir şey yok. Kadının adetinin en az 15 gün olmasıyla sefer müddeti arasında herhangi bir benzerlik yok. Neyse sonuca geldiğimiz zaman, bir de Zahiri mezhebinin görüşü vardı. 20 gün mü diyor. Nerede diyor? Muhalla’da mı? O zaman bir başka görüş olarak mı zikrediyor? Ben öyle hatırlamıyorum. Ben Muhalla’dan farklı hatırlıyorum da. Muhalla’nın ibaresi mi sendeki?

Enes Alimoğlu: Evet.

Abdulaziz Bayındır: Oku bir zahmet.

Enes Alimoğlu: “Fe in sefere merun fi cihadin ev haccin ev umretin ev gayri zalik esfer fe ekame fi mekanin eşine yevmen ve leyaliha kasere ve inne kame ekser eteme ve lev fi salatin vahide”.

Abdulaziz Bayındır: İbni Hazım’ın yani. Bir kimse ister hac, ister umre, ister cihad yada ticaret de dedi mi?

Enes Alimoğlu: Hepsi var.

Abdulaziz Bayındır: Hangi maksatla olursa olsun bir yolculuğa çıkarsa diyor, orada eğer 20 gün kalmaya niyet etmişse namazlarını kısaltır. Yani isterse bir vakit namaz kadar kalsın gene kısaltır diyor.

Enes Alimoğlu: “Ve inne kame eksere eteme”.

Abdulaziz Bayındır: 20’den fazla olursa tamamlar. Ama Allah Allah! Bilgilerimizi yenilememiz lazım öyleyse. Ben zahirileri o şekilde bilmiyordum. Onlar örfe göre diye biliyordum. Muhalla’dan okuduğumu zannediyordum ama unutmuş olabilirim.

Enes Alimoğlu: Orucun farklı.

  1. Bayındır. Bir gün bile olsa oruç tutması lazım. Niye “ala seferin” olduğu için değil mi? Sefer halinde olması lazım orucu yemesi için. Ondan dolayı demiştir mutlaka. Başka?

Enes Alimoğlu: Misafir/yolcu, mukim imana uyduğu zaman nasıl namaz kılar. Zahiriler seferi namaz konusunda diyor ki; seferde namaz, sabah namazı, akşam namazı: sabah iki rekat, akşam üç rekat. Geri kalan namazlar iki rekat. Kasten fazla yaparsa namazı batıl diyor.

Abdulaziz Bayındır: O güzel işte.

Ened H: Sehven kılarsa sehiv secdesi yapar, biter.

Abdulaziz Bayındır: Güzel. Çünkü burada geçen hafta demiştik böyle bir görüş olmalı. Bir Şia’da vardı o. Hatırlayalım, Şafi, Maliki ve Hambeli mezheplerinde dört rekatlık namazın iki rekata indirilmesi yolculuk sırasında ruhsattır, dört rekat da kılınır. Ona da azimet, esas olan 4 rekat kılmaktır derler. Ve bunu da söyledikleri zaman dayandırdıkları bir hadisi şerif yok. Gerçi Aişe validemize dayandırdıkları bir uygulama rivayeti var ama o kadar sahih değil. Resulullah’ın ömür boyu namazlarını yolculuk sırasında iki rekat kıldığı konusunda ittifakları var. Ayetlerde işte “la cunahe aleykum”daki o ifadeden hareketle yani ayetin bir kelimesini alarak böyle bir fetvaya varmışlar. Hanefilerin fetvası güzel. Resulullah(sav)’in uygulamasına uyuyor. Onlar, azimettir diyorlar hadisi esas alarak. Ama dört rekat kılarsa namazı bozulur demiyorlar. Hatta işte misafir olan bir kişi mukim imama uyarsa 4 kılar diyorlar. Ama şimdi burada işte Şia bunu farklısını söylemiş. Bir de bu söylemiş ki ayet ve hadislere uygun olan bu.

Enes Alimoğlu: Hatta diyor ki; bu namazı, üç vakit namaz, öğlen, ikindi ve yatsı namazı iki rekat kılmak azimettir seferde. Havf olduğu zaman da bir kılmak mubahtır diyor.

Abdulaziz Bayındır: Tamam bu da güzel. Çünkü Allah, “la cunaha aleykum” diyor. Ayeti almış mı? Hele şükür ya! O ayeti delil alan, ben bir Taberi’yi gördüm şimdiye kadar. Demek ki o da almış. Tamam ya, çok şükür. Elhamdulillah. Bu fukahadan mutlaka delil alan birisi vardır diyorduk. Peki başka?

Enes Alimoğlu: Ondan sonra diyor ki Zahiriler sefer konusunda yani mesafe konusunda; Allah ve Resulü had belirlememiş. Onun için darabtum ard şekillendiği zaman namazı kısaltır diyor.

Abdulaziz Bayındır: Benim aklımda olan o idi zaten. Öbürü zihin yorgunluğundan oldu. Mesafe mesafe, doğru. Okudum dediğim orasıydı. Az önce yanlış hatırlamışım. Okudum dediğim orasıydı. Peki şimdi bitti mi? O zaman kısa bir özet yapalım.

Biliyorsunuz oruç ve namazla ilgili olarak: oruçla ilgili olarak Allah, kuranda diyor ki; “fe men kane minkum meridan ev ala seferin fe iddetun min eyyamin uhar: sizden kim hasta yada yolculuk halinde olursa tutamadığı günler sayısınca başka bir günde oruç tutar”. “Tutamadığı” dememizin sebebi şu: “tesumu hayrun lekum” diyor arkasından. Orucu seferde de tutmanız, hastayken de tutmanız sizi  hayrınızadır diyor. Burada bir ruhsat olduğu çok açık belli. Yani yolcu ve hastaların oruç tutmayabileceği ifade ediliyor. Yani bir ruhsat oluyor. Ama peki sefer ne kadar ya Rabbi? Misafir, yolculuk ne demek? Tarifi nedir dediğin zaman, öyle bir tarif yok. Yani ayeti kerimede. Hastalığın da tarifi yok. Zaten bugünkü derste onu anlamaya çalıştık. Zahiriler diyor ki; örfe bakılır. Yani bir insan gerçekten bu adam yolculuğa çıktı deniyor mu? Yani darabe fil ard diye ifade edilen. Bu kişi yolculuğa çıktı deniyorsa yolcudur. Bir toplulukta öyle deniyorsa öyledir. İbni Teymiyye de öyle söylüyor. Başka? Şeyh Useymi. Yani yenilerden. Resulullah(sav)’e baktığımız zaman, bakıyoruz ki Resulullah’tan yolculukla ilgili bir tarif oradan da gelmemiş. Hanefiler, üç günlük mesafe diyorlar. Orada işte bir kadının üç gün, üç gecelik bir mesafeye mahremsiz gitmesi helal değildir hadisine dayanıyorlar. Yada misafir, üç gün, üç gece mesh eder hadisine dayanıyorlar. Şafiler, bif gün, bir gece diyorlar ama müddet için belirlemiş oldukları şey yine Hanefiler’e uyuyor. Halbuki o bir gün, bir gece de katedilecek bir mesafe değil. Şia kaç gün diyordu? Gidiş-geliş 50km diyor. 25 km’ye yakın bir yere giderse orada yolcu olur diyor ki Şia’nın söylediği, Resulullah(sav)’in uygulamasına tamı tamına uyuyor. Çünkü Resulullah, veda haccında Mekke’de namazlarını iki rekat kılmış ve dönmüş cemaate demiş ki; namazınızı tamamlayın, biz seferi/yolcuyuz demiş. O insanlarla beraber Mekkeliler de dahil Mina’ya çıktığı zaman, Mina’da beş vakit namaz kılmış. Orada hiç kimseye dememiş ki “etimmus salate kunna kavmun sefrun” dememiş. Siz namazınızı tamamlayın, biz yolcuyuz dememiş. Ve Arafat’ta da Mekkeliler namazlarını kasretmişler. Dolayısıyla Mekke’den Arafat’a kadar işte 25-30km civarında bir mesafe var, oradan geri dönüyorlar. İşte Şia diyor ki; gidiş-geliş 8 fersah olursa namaz kısaltılır diyor. Peki burada bir sonuç olarak, Resulullah’tan bu konuda bir tarif gelmemiştir. Bir de Ali(ra)’ın bir uygulamasını hatırlıyorum Kufe’de. Rastladınız mı ona? Siz de var mı? Şu anda hatırladım, hata edebilirim. Çünkü çok eski bir bilgi bu. Kufe’den bir yere gidiyor. Yerin adı? Neyse, şimdi yanlış telaffuz edebilirim. Z ile başlıyordu ama. Bir yere gidiyor, akşama da geri dönüyor. Gidişte ve dönüşte namazlarını kasrediyor. Böyle bir rivayet daha var şeyde. Hatırladın mı o rivayeti? Bu bir. İkincisi: gittikleri yerde kaç gün kalırlarsa seferi sayılırlar? Resulullah(sav), veda haccında Mekke’de 4 gün kalmış ama bir girişi var, bir de çıkışı var. 4. gün sabah, Mina’ya haraket ediyor. Girdiği günü saymazsanız 3 gün oluyor. Dolayısıyla İmam Şafi, İmam Malik diyor ki; bir yerde bir insan üç gün kalmaya niyet ederse seferidir, dört veya daha fazla kalmaya niyet ederse mukimdir, seferi değildir. Hükümler, ona göre bina edilir diyor. Hanefiler, az önce işte Fatih şey yaptı, 15 gün diyorlar. 15 günü de İbni Abbas ve İbni Ömer’den gelen bir rivayete dayandırıyorlar ama o rivayet Hanefi kitapları dışında yok. Yani bunlar, benim, eskiden beri dikkatimi çekiyor. Bazen mezhebin ana görüşünü oluşturan hadislere bakıyorsunuz diyorlar ki; “kale Resulullah(sav)’e keza”: Resulullah, şöyle söyledi diyorlar, kim rivayet etti, hangi kaynak, bulamıyorsun. Yok. İşte bu da olmayanlardan bir tanesi. Şimdi yani hiç bir dayanağı yok. Bazıları diyor ki; “efendim, Ebu Hanife’den sen daha mı iyi biliyordun” falan. Bu, Ebu Hanife’den daha mı iyi biliyordun meselesi değil. Ebu Hanife’nin, İmam Muhammed’in, Ebu Yusuf’un sözlerinin delillendirilmesi onlar tarafından yapılmamış. Yani Ebu Hanife, şu şöyledir dedi, çünkü Allah şöyle demişti, Resulullah böyle demişti ifadesi taa çok sonraları Cessas zamanında ve Serahsi zamanında yapılmış. Onların zamanında da zaten hadisler yazılmıştı. O hadisleri delil getiren sizsiniz, Ebu Hanife değil. Onların görüşlerini kuvvetlendirmek. Öyleyse siz mecbursunuz o hadisin kaynağını vermeye. Onu da göremiyoruz. Mesela onlardan en önemlisini söyleyeyim size. İşte “kale nebiyyu(sav) el guduvi min kulli dem’in sailin”. İşte Resulullah demiştir ki; akan her kandan dolayı abdest almak gerekir. Nerede? Mebsud ve Bedaus Senai’nin dışına çıktınmı hiç bir yerde yok. E kardeşim kusura bakmayın da siz çok sonradan yazılmış bir kitapsınız. Yani bunun kaynağını söylemeniz lazım. Ondan sonra sa Hanefiler, şu kadar kan mı bozar abdesti, şu kadar kan mı bozar abdesti? Kan, abdesti bozmaz kardeşim. Hanefiler’in dayandığı bir delili yok. Bunu bir şekilde yapıyorlar. Gittiği yerlerde kalma konusu da bu şekilde.

Bir kadın, mahremi olmadan ne kadar bir mesafeye gidip gelebilir? Biliyorsunuz hac zamanı geldiğinde bu bir problem oluyor. Mesela Şafiler de ki; üç kadın bir araya gelir de güvenliklerini sağlarlarsa ve farz olmak şartıyla mesela farz hacca. Gerçi onlarda umre de farz gurubuna girer. Gidip gelebilirler der. Ama Hanefiler, illa üç gün üç gecelik mesafe olduğu zaman mutlaka mahremi olması lazımdır derler. Bir hadise dayanırlar. Hadis sahih ama Resulullah(sav)’den daha sahih olan bir hadis var. O da işte Hire olayıyla ilgili Adiyy İbni Hatem hadisi. İşte Hire’den, bugün Bağdat’ın bir semti. Oradan, Resulullah diyor ki; bir kadın tek başına hacca gidip gelecek. 2000km’lik yol. Adiy İbni Hatem de bunu gördüğünü söylüyor. Demek ki esas mesele güvenliğin sağlanmasıdır. Evet böyle özetledikten sonra şimdi soru cevap faslına geçelim.

Enes Alimoğlu: Bu mesafe konusunda sahabelerin de bir şey sormaması çok ilginç.

Abdulaziz Bayındır: Sahabe de bir şey sormuyor, evet. Sahabeye soruyorlar ama sahabenin sorduğu bir soru yok. Ve sahabe de bir şey demiyor. Resulullah falan yere gitmişti, kasrermişti diyor o kadar. Başka bir şey demiyor. Resulullah, bize böyle demiştir demiyor.

SORU: Şöyle bir bilgi verilmiş izleyici tarafından. Bir günde bir kişi 96km yürüyemez denmişti ya burada. Onunla ilgili şöyle bir şey söylemiş. Askerdeyken sırtımızda 40kilo ile yürüyüşlere çıkardık. Dağ yolunda 75km yürürdük. Yürüyüşe akşam üstü 7’de başkayıp ertesi gün saat 12’de bitirirdik. Bundan dolayı 90km yürünebilir. Öyle bilgi vemiş.

Abdulaziz Bayındır: Ama normal değil. Bu tür şeylerde insanların normal fıtratları esas alınır. Normal fıtratta Hanefiler diyor ya günde 30km’den fazla yürünmez diye. 75km gitmiş, 90 değil. Çok istisnai bir durumdur o.

SORU: 20 günlük eğitim için şehir dışına çıktım. Seferi sayılırmıyım?

Abdulaziz Bayındır: Gidiş gelişle bir gün bir şey değil. Zaten hepsi sayıyor. Seferi de azamisi, esas problem o dur. Hepsi seferi sayıyor onu. 20 gün mü? Ben 1 gün anladım. Mesele şu: bazı insanlar şunu hesap ediyorlar: “efendim, işte ben İstanbul’a geldim. İstanbul’da işte şu kadar kalacağım”. Peki şu kadar İstanbul’da belli bir noktada mı kalacaksın yoksa bir yerlere gidip gelecekmisin? Mesela ben şunu da okumuşumdur: yan yana iki tane köy. Bir köyden öbür köye geçtiği zaman yeniden başlar süre. Dolayısıyla İstanbul’da mesela diyelim ki Andadolu yakasından Rumeli yakasına geçerse dışarıdan gelen bir kişi, o zaman yeniden başlar. Mesela Hanefiler öyle söylerler biliyorsunuz Arafat’a gidip geldikten sonra o süre sıfırdan başlar diye. Dolayısıyla yani giden orada 20 gün kalmaya kesin olarak niyet etmişse işte gördüğümüz gibi mezhepler açısından şey oluyor. Ama şu var yani, 20 gün kalmak üzere oraya gitmem başka bir şey. Şafiler’in o görüşü güzeldi yani. Resulullah niyet etmişti meselesi vardı ya. Mekke’deki olay. Etmişmiydi? Etmemişti tabi. Etmiştiyi 3 gün olarak düşünüyor. Bu kişi orada 20 gün kalmaya niyet ettiğine göre orada kaldığı süre içerisinde namazlarını kısaltmayacak.

SORU: Mehmet Okuyan Hoca, bu “darabe fi” kullanıldığı zaman savaş için sefere çıkmak anlamına gelir diyor. O yüzden normal yani savaş dışı seyehatlarda seferi olunmaz diyor.

Abdulaziz Bayındır: Şimdi cevabı kuranı kerimden alırız. Sen o “darabe fih” ile ilgili ayetleri çıkar da öbür soruyu sorsun. Diğer soruya bakalım.

SORU: Şehir sınırları genişlediğinde seferi uygulaması nasıl olmalı? Bugün Mina, Mekke’nin içinde bir yer gibi. Mekkeliler, Mina ve Arafat’ta günümüzde kendilerini seferi sayıyorlar mı? İstanbul’un semtleri için nasıl olmalu bu durum?

Abdulaziz Bayındır: Şimdi bakın. Mekkeliler’in Mina’da kendilerini seferi saymaları, Arafat’a giderken olmuştur. Hedef Arafat. Hedef Mina olduğuna dair ben şahsen bir rivayet bilmiyorum. Sen gördün mü? Hedef, Arafat. Oradan Arafat’a çıkıyorlar. Arafat’a çıkarken Mina’da. Şimdi senin hedefin, buradan Ankara’ya gitmektir, gidersin Üsküdar’da namazını kasredersin. O başka bir şey, Üsküdar’a gittiğin zaman kasredip kasretmeme başka bir şeydir. Yani şu anda Mina’ya giden kasreder demedik. Mekke’den Mina’ya giden. Ama Arafat’a çıkarken, Mina’da kasreder. Buldun mu ayetleri. Bir dakika. Şu “darabe fi” ile ilgili ayetlere bakayım. Şimdi “darabe fi” kelimesi, yol tepmektir. Savaş ile ilgisi yoktur. Onu bir kere peşinen söyleyeyim, ondan sonra ayetlere bakalım. Mesema şimdi şu var. Yani yol tepme de yola savaş için de çıkarsın, başka bir şey için de çıkarsın. Mesela Mehmet Okuyan Hoca’yı tasdik eden Nisa suresinin 94.ayeti. “Ya eyyuhellezine amenu iza darabtum fi sebilillahi fe tebeyyenu: ey müminler, Allah yolunda yol teptiğiniz zaman”. Bak “fi sebilillah” diyor. “Fil ard” demedi orada. Allah yolunda yola çıktığınız zaman diyor. “Ve la tekulu li men elke ileykymus selame leste mu’mina”. Savaş sırasında adam müslümanca selam veriyor, sen müslüman değilsin deme. Ondan sonraki ayette diyor ki bak, Nisa suresinin 101. ayeti. O da gene savaş ile alakalı. Diyor ki; “ve iza darabtum fil ard”. Yok, savaş değil bu. Savaş değil, normal yolculuk manasına. “Ve iza darabtum fil ardı: yolda yürürken”, “fi sebilillah” demedi burada bakın. “Fe leyse aleykum cunahun en taksuru mines salati in hıftum enyeftinekumullezine keferu”. Yolda gidiyorsunuz, normal yolcusunuz yürüyüp gidiyorsunuz. Bakıyorsunuz ki karşunıza düşman çıktı. Yada kafirlerin içinden geçiyorsunuz, bakıyorsun ki tedbir almışlar bize bir üçkağıtçılıı yapacaklar. Bir sıkıntı var yani. Yol kesecekler, bir şeyler edecekler. Bak “inhıftum” yola çıkmışsın zaten. Yeni oluşan bir olay. Ondan sonra diyor ki; “fe leyse ameykum cunahun en taksuru mines salat: o, seferde kıldığınız namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur diyor. Onu bir rekata düşürme. Zaten ondan sonraki ayette onu anlatıyor AllahTeala. Yani ikinci ayette. Şimdi gelelim bütün suallere cevap olan ayete. Bu da Maide suresiymiş. Zaten biliyorsunuz mesani tarikiyle 4 tane ayet olur an az bir konuda. Yani sözlük olarak bile kurana bakabilirsin. İşte burada da bakıyoruz. Diyor ki Allah burada gene; “ya eyyuhellezine amenu şehadetu beynikum” bu tamamen yolculukla ilgili. Maide 106.ayet. “Ya eyyuhellezine amenu şehadetu beynikum iza hadara ehadekumul  mevtu hinel yasiyyetisnani” adamın, birisine borcu var. Ölmek üzere, vasiyet etmek istiyor. Çağırıyor adamı diyor ki; “isnani zeva adlin minkum: sizden iki tane güvenilir kişi şahitlik eder” diyor. “Ev aharani min gayrikum in entum darabtum fil ard fe asabetkum musîbetul mevt” yani yolcusunuz ölüm musibeti başladı. Artık ölüm emareleri başladı. O zaman iki tane şahit getireceksin. Müslümanı nereden bulacağım yolcuyum ben. O zaman “ev aharani min gayrikum” müslüman olmayan iki kişi de olabilir. Ne zaman? Ölüm geldiği zaman. Yani savaşa çıkmışsın, gayri müslümlerden şahit mi getireceksin? Beyler! Ne var? Bir tane ok attınız, bu adam yaralandı. Ee? Gelin şahit olun şey yapacağım. Böyle şey olur mu? Zaten müslümanlar olarak çıktıysan iki tane müslüman çağırırsın değil mi? Bak “ev aharani min gayrikum: müslüman olmayan iki kişi” diyor. “Min gayrikum” diyor “minkum” değil. Sizden olmayan iki kişi. Bir de olabilir diyor. Siz yolcusunuz, ölüm gelmiş çatmış. Sefer mi bu? Ondan sonra gelelim şeye, Müzzemmil suresinin 20.ayetine. Biliyorsunuz her gece kalkıp kuran okuma meselesi var. Onunla ilgili burada diyor ki Allah; “inne rabbeke ya’lemu enneke tekumu edna sukuseyil” neyse onları anlatmayayım, çok şey anlatmak gerekir. Diyor ki; “alimallahu en seyekunu merda: Allah biliyor ki içinizden hastalar olacak”. Her gece kalkıp da kuran okuma meselesi vardı ya. “Ve aharune yadribune fil’ardı yebtegune min fadlillah”, “darabe fil ard” gördün mü? Bir başka gurup yol tepecekler Allah’ın ikramını aramak üzere. Yani para kazanmak için. Ticaret. Gördün mü bak. Öbürünü de söylüyor burada. “Ve aharune yukatikune fi sebilillah” bak, “darabe fil ard” yok burada. Allah yolunda savaşırlar  . Onun içi  “darabe fil ard” ifadesi, savaşla alakalı değildir. Zaten siz Nisa suresi 101’i 102. ayet ile beraber okuduğunuz zaman. Tamam, ben de sana onun cevabını veriyorum. Soruyu soran sensin. “Darabe fil ard” yol tepmektir. “Dafabe fi sebililla”  Allah yolunda yol tepmek olur. Bu hangi maksatla olursa olsun ama yolculuğa çıkan kişinin haram bir maksatla çıkması var. Tabi Şafiler mesela kasrı..Malikiler de öyle mi? Masiyet olmamalı. Yani bir günah işlemek için adam yolculuğa çıkmamalı. Çünkü onlar ruhsat dedikleri için. Ruhsat dedi. Hanefiler azimet dedikleri için başka bir şey söyleyemezler.

Bayan: Bildiğim kadarıyla Hanefiler, namazları kısaltmak zorundasın ama sünnetleri tam kılarsın diyorlar ve öyle kılıyorlar. Teyzeleri görüyorum yolculukta, dört rekat sünnet kılıp iki rekat farz kılıp, iki rekat son sünnet kılıyorlar. Mantığa ters değilmidir bu?

Abdulaziz Bayındır: İyiki bu soruyu da sordunuz. Abdullah İbni Ömer’e dayandırılan bir rivayet var. Sen, o rivayeti tespit ettin mi? Var mı yanında. Yani ibarede hata yaprsam sen düzelt diye. AllahTeala, sizden farzı kısalttı, siz gelmiş sünnetle meşgul oluyorsunuz. İbaresi nasıldı? Abdullah İbni Ömer’e dayandırılıyor.

Enes Alimoğlu: Sünneti kılmıyor, sadece farzı kılıyor. Sünneti niye kılmıyorsun diyor. O da diyor ki; “le kuntum yusebbihan ve etmemtu farz” diyor.

Abdulaziz Bayındır: Eğer nafile kılacak olsaydım farzı tamamlardım. Bu rivayetin kabul edilmesi mümkün değil. Çünkü kişinin kendi yetkisine verilmiş bir ley değil. Eğer bu iş ruhsat olsaydı Resulullah hiç olmazsa bir kere seferde namazı dört rekat kılardı. Şimdi Abdullah Bin Ömer’e dayandırdıkları bu rivayet var ama A. B. Ömer’e bunun tam zıddı da var dayandırılan. Ama şu anda metni aklıma gelmiyor. Baktığınız zaman bulursunuz. Bu ifade, kabul edilebilir bir ifade değil. Resulullah(sav), biliyorsunuz diyor ki; bir gün, bir gece kim 10 yada 12 rekat (değişik rivayetler var) farzların dışında namaz kılarsa Allah ona cennette bir beyt hazırlar diyor. Şimdi burada sefer sırasında, efendim farz senden düşüyor niye sünnet kılıyorsun diye bir şey olmaz. Biz çok iyi biliyoruz ki Resulullah(sav), yollarda bineğinin üzerinde namaz kılardı. Nafile namazlar kılardı bineğinin üzerindeyken kılardı. Tamam. Bu sebeple yani ister yolcu ol, ister olma nafilelerle ilgili olarak, eğer bir işin varsa, bir sıkıntı varsa kılmayabilirsin. Ama imkanın varsa kılarsın. Hiç kılmadığın zaman faziletin eksik kalır ama namazların, ibadetlerin tamamlanmış olur. Bazıları şunu yapıyor; bakıyorsunuz ki Allahu ekber diyorsun, sen bir Fatiha okuyana kadar adam dört rekatı bitiriyor. Maşallah, çok çalışkan insanlar var böyle. Hatta ben bir tanesine dedim Süleymaniye camisinde. Ne bu kadar kılıyorsun. Ya iki rekat kıl da hiç olmazsa senin namaz kıldığını görelüm ya. Bu ne böyle yani. Bu ne böyle. Farzı adam gibi kıl. Adam ne dediğini bilmiyor. Zaten kafa başka yerde, ağız başka yerde. Vücut böyle hızlı bir şekilde eğil, kalk. Böyle ibadet mi olur? Namaza gereğini vermek lazım. İster seferi ister hazar nerede olursan ol vakit varsa kılabilirsin. Hiç bir mani yoktur. Resulullah(sav)’in böyle bir sözü yoktur. Dediğim gibi sadece Abdullah İbni Ömer’e dayandırılır. Onun tam zıddı rivayet de hatırlıyorum ama şu anda emin olmadığım için söylemiyorum.

SORU: Salon içinden şöyle bir soru var. Mezhep inanışlarındaki yanlışlıkları göz önüne almadan, yolculukta namaz ile ilgili bilmemiz gereken fıkhi kaideleri sıralayabilirmisiniz? Bu konuda internet üzerinden de karışıklık var. Tam olarak uyulması gereken süre, mesafe.

Abdulaziz Bayındır: Az önce özetledim ben zaten.

Katılımcı: Özetleyince katıştırıyor. Maliki’yi mi alacağız, Şafi’yi mi alacağız.

Abdulaziz Bayındır: Aşk ile şevk ile, hulusi kalp ile bir daha özetleyelim. Resulullah(sav)’den bize gelen bir, kuran ve sünnet açısından değerlendirdiğimiz zaman en kısa mesafe olarak Resulullah’ın Arafat’a çıkışını görüyoruz. O da gidiş-geliş 56 kilometre falan değil mi senin hesab ettiğin şeye göre. 28km mi idi? Demek ki dalgalandırılan yol Mina’dan, Müzdelife’den çıkılan yoldur. Bir de Taif yolu var. O Taif yolu değildir o. Taif yolu çünkü otobandır. Direk çıkar oradan. Resulullah’tan gelen bu. Yani demek ki orada Mekkeliler’in Arafat’ta namazı kasrettiklerine dair rivayetlerde herhangi bir muhalefet yok. Tam bir ittifak var. Zaten siz, bugün az önce de soru soruldu. Bugün hiç bir Mekkeli, Mina’ya gidip geldiği zaman kendini yolcu kabul etmez. Dersiniz ki adamın arabası var arabayla gidiyor ama herkesin arabası yok. Herkes için düşünmek lazım o şeyi. Resulullah(sav) zamanında yapılan o. Demek ki en az 25km’lik bir yol gitmiş olmak gerekiyor Resulullah’ın uygulamasına göre. Bu bir. İki, gittiğiniz yerde ne kadar kalacaksınız meselesi var. Resulullah(sav), Mekke’ye vardığı zaman evinize yerleşmeyecekmisiniz diye bir teklif alınca, Akil bize ev mi bıraktı ki diyor. Yani Ali(ra)’ın kardeşi. Acaba Resulullah’ın orada kendi evi olsaydı ne yapacaktı? O da bir soru. Resulullah değil ama diğer ashabının orada evleri vardı elbette. Onların hepsinin de kasrettiğini biliyoruz. “İnne kavmun sefrun” dediği zaman onlar da dahil oluyor. Hatta onlara üç günden daha fazla kalmamalarını da söylemiştir. Yoksa hicret sevabını kaçırırsınız demiştir. O zaman demek ki gidilen yerde eğer kişi kendisini yolcu hissedecek bir durumdaysa “ala seferin” olayında. “Darabtum fil’ard” da öyle. Yani gidiyorsunuz. Bir yerde oturdunuz, tamam artık yolculuk bitti dediğiniz andan itibaren hemen fetva veremiyorum ama zihnimde bir soru işareti. Hepimize sorumu sorayım, sonra neticelendiği zaman şey yaplım yani. Çünkü o neden kaynaklanıyor? “Ala seferin” var “darabtum fil’ard” var. İkisini birleştirdiğiniz zaman kişinin yolculuk halinde olması gerekiyor. Yolculuğun bitmiş olması olayı farklı bir şey. Benim de zihnimde hala sorudur. Onu da inşallah ayrıca çözmeye çalışalım. Ondan sonra “vatan-i asli” meselesi, “vatan-i sukna” meselesi. Evet. Siz şimdi talebesiniz, buraya geliyorsunuz. Burada geçici olarak bulunuyorsunuz. Yani asıl sizin gitmek istediğiniz yer, bulunduğunuz yerdir. Dolayısıyla burada geçici ikamettir. Oraya gittiğiniz zaman bir saat de olsa yolculuk orada bitmiş olur, orada namazınızı tam kılarsınız. Ama Resulullah(sav)’in yaptığı bizim için çok güzel bir örnek. İnsanların doğduğu yerler var. Hani türkçede güzel bir söz vardır; doğduğum yer değil doyduğum yer derler ya. Mesela ben, İstanbul’da yerleşmeye karar vermişim. Ben, artık Erzurum’a gittiğim zaman seferiyim. Çünkü Erzurum’a gittiğim zaman sürekli İstanbul’a ne zaman döneceğimin hesabını yapıyorum.

Yahya Şenol: Sorunuzun cevabı da çıkıyor.

Bayan: 01:40:04 duyulmuyor

Abdulaziz Bayındır: Karışsın canım, iyidir. Bir şey olmaz. Karıştırmak istiyoruz zaten.

Yahya Şenol: İstanbul’a gelmek üzere duruyorsanız yolculuk haliniz devam ediyor demektir.

Abdulaziz Bayındır: İşte aklımda o da yani o mesafe konusu kaç gün? Ona ne diyorsun?

Yahya Şenol: 15 günden fazla rivayetlerde hiç bir şey çıkmadığına göre 15 günden fazla çıkarmamak lazım.

Abdulaziz Bayındır: 20 güne çıkardılar ya şeyler.

Yahya Şenol: Tebük’te niyetsiz kaldı.

Abdulaziz Bayındır: Yok yok. Abdullah İbni Abbas’a mâlettikleri bir rivayet vardı.

Yahya Şenol: Resulullah’tan nakledilen bir şey yok.

Abdulaziz Bayındır: Resulullah’tan nakledilen bir şey yok. Tebük var, Tebük de ona delil olmaz. Doğru. Bana 15 gün biraz fazla geliyor da ondan dolayı yani. 15 gün fazla geliyor. Neyse, pazarlığa açık değiliz. O konuyu iyice pişirelim ondan sonra. Hanımların yolculuklarında da esas olan güvenlik konusudur. Onu da söyledik. Ama orada kaç gün kalacağı konusunda benim zihnim henüz netleşmiş değil. Onu da ben söyleyeyim yani. 10 gün rivayeti Enes B. Malik’e dayanıyor ama Resulullah(sav) veda haccında 10 gün kaldı ama 10 günün büyük bir bölümü yolda geçti yani. Mina’da, Arafat’ta, dönüşte. 10 gün ikamet içerisinde sayacakmıyız?

SORU: Ankara’da yolcu taşıyan birisiyim. İlçeden merkeze 170 kilometre gidip akşam dönüyorum. Öğle namazını Ankara merkezde, Akşamı da tekrar kendi ilçesinde kılıyormuş. Bu durumda, merkezdeki öğle namazını..

Abdulaziz Bayındır: Orada yolcu olur, orada şey yapar. Gerçi Şia, kabul etmiyor onu ama. Kesirus sefer. Orada yolcu namazı kılar, geri döndüğü zaman tam kılar.

SORU: Askeri bir personelim. Görevim gereği gün içerisinde 30 ile 50km karelik bir alan içerisinde farklı yerlerde görevimi icra ediyorum. Bu esnada namazları seferi kılmamda bir sakınca var olur mu? 30 ila 50km arasında gidip geliyormuş.

Abdulaziz Bayındır: Bu da aynı. Bu da 170km gidip geliyor. Burada da seferi gibi fetva vermek gerekiyor. Resulullah(sav)’in yaptığı da mesela Mekke’den çıkıyor, Arafat’a gidip geliyor Mekkeliler. Bu da o kadar oluyor. Seferi fetvası vermek gerekir.

SORU: Şu an Avrupadayım. 4-5 ay yaklaşık Türkiye’ye izine gideceğim. Ben, bu namazlarımı seferi olarak mı kılacağım yoksa.

Abdulaziz Bayındır: Tek bir yerde kalmaya niyet ederse normal kılacak da. Ama dolaşırsa gittiği her hangi bir yerde, bakalım, 15 gün diyor Yahya. Şimdilik 15 gün diyelim yani. 15 günden fazla kalmaya niyet ederse seferi olmaz.

SORU: Yazlığa veya köyümüze gittiğimizde yolculuk esnası hariç, yine 15 günden az kalırsak seferi mi oluyoruz?

Abdulaziz Bayındır: Bu köyümüz derken sizin kendi eviniz olur. Kapısını açarsınız girersiniz. Bir de olmaz. Yani o ikisi arasında bir fark olması lazım. Orada da benim zihnim henüz netleşmiş değil. Ev kendinin değilse zaten misafirsin.

SORU: Konuyla ilgili yok ama şöyle bir duyuru var. Dünyaca ünlü hafız Ebu Bekr Şatiri’nin Sultan Ahmet camiinde 24 Mayıs, saat 8 ile 9:30 arasında programı varmış, kuran ziyafeti. 24 Mayıs 2014. Akşam.Saat 8 ile 9:30 arası.

Abdulaziz Bayındır: Yatsı namazından önce oluyor değil mi? Daha önce buraya gelmişti.

SORU: Namazların cem edilmesi ile ilgili soru var. Onu da sorayım. Namazı belki kılamam düşüncesiyle sürekli olarak namazı cem edip, sonra ikinci namazın vakti geldiğinde vakit bulunca ikinci namazı tekrar kılmanın sakıncası varmıdır?

Abdulaziz Bayındır: O namazı tekrar kılma ile ilgili Saad B. Muaz. Hazreç kabilesinin reisi. Saad B. Muaz(ra), Resulullah(sav) ile birlikte mescidde yatsıyı kılıyor, gidiyor kendi kabilesine de yatsıyı kıldırıyordu. Ve Resulullah(sav) de bunu biliyor. Ashab da biliyor. Her hangi bir şey söylemiyor. Yani bu olabilir.

SORU: Günümüzde Kanada’dan Arabistan’a dönerken namaz vakitlerini çıktığımız yere göre mi yoksa yolculuk esnasında bulunduğumuz yere göre mi kılacağız?

Abdulaziz Bayındır: Namazı nerede kılıyorsan vakit de oradadır. Namazı kılmak için Kanada’ya dönüyorsa Kanada’ya göre olacak. Dönmediğine göre nerede namaz kılıyorsa oranın vakitleri esastır. Hatta şöyle bir şey vardır. İskenderiye’de yüksekçe bir minarenin olduğundan bahseder bazı kitaplarda. Belki okumuşsunuzdur. Mısır’da. Diyor ki; İskenderiye ‘de minareye çıkan adam güneşi görüyorsa orucunu bozamaz ama minarenin dibindeki görmüyorsa bozar. Bu kadar. Herkes kendi bulunduğu yere göre.

Katılımcı:  Konuyla ilgili başka soru yok.

Abdulaziz Bayındır: Var mı soru sormak isteyen?

Katılımcı: “Ve iza darabtum fil ard” ayetinde “inhıftum enyeftinekumullezine keferu” var. Şart var orada. Korku olmazsa ne olacak? Ben yine namazı kısaltacakmıyım? Günah yok mu?

Abdulaziz Bayındır: Sen derse katılmamışsın. Öyle anlaşılıyor. Nisa suresinin 101. ayetinde “ve iza darabtum fil ardı fe leyse aleykum cunahun en taksuru mines salate inhıftum enyeftinekumullezine keferu”, eğer yor, yolculuğa çıkarsanız, eğer kafirlerin sizi sıkıntıya sokmasından korkarsanız, o namazı kısaltmanızda bir günah yoktur dedikten sonra, ondan sonraki ayette diyor ki AllahTeala; “ve iza kunte fihim: sen onların içindeysen”, yola çıkmışsınız, karşıya düşman çıkmış ve Resulullah da onların içinde. Böyle bir rivayet de vardır. Onların içindeysen “fe ekamte lehumus salate: sen, onlar için namazı tam kılarsan”. Çünkü günah yoktur diyor ya. Tam kılarsan. “Feltekum taifetun minkum meake: onlardan bir gurup gelsin” ikiye ayır onları. Bir gurup gelsin, seninle namaza dursunlar. “Tekum” var, “tukim” değil yani “tekum”. O, “ikame”, bu kıyam. Onlardan bir gurup gelsin, seninle beraber namaza dursunlar. Ondan sonra “fe iza secedu: secdelerini yaptıkları zaman”,”fel yekunu min veraikum” düşmanın bulunduğu tarafa çekilsinler demiş oluyor. Çünkü ona karşı bir tedbir alıyor. Ondan sonra “vel te’ti taifetun uhra: ikinci gurup gelsin”,”lem yusallu: namaz kılmamış olan ikinci gurup”. İkinci gurup namaz kılmadıysa birinci gurup kılmış oluyor mu? Anladın mı? Oluyor. Kaç rekat kıldı? Bir rekat. İşte o kadar.”Fel yusallu meake: onlar da seninle beraber namaz kılsınlar”. Onlar kaç kılacak? Onlar da bir. Resulullah kaç? İki. O tam kıldı, iki rekat. Onlar kısalttılar, birer rekat. “Fe leyse aleykum cunahun” olduğu için de ikisi de olur. Tamam mı? Bir günah yoktur ifadesi.

Aynı Katılımcı: Fi sebilillah olduğu zaman.

Abdulaziz Bayındır: Hayır, fisebilillah olmadı. Darabe fi sebilillah olmadı. Yolculuğa çıktılar, baştan bir şey yok. Süreç içerisinde düşman çıktı karşılarına.

Aynı Katılmcı: Her iki ayeti ayrı ayrı değerlendirebiliriz.

Abdulaziz Bayındır: Ayrı ayrı değerlendirilmez. Hiç bir ayet ayrı değerlendirilmez.

Aynı Katılımcı: Şu manada söylüyorum: ben yola çıktım, karşımda hiç fitne yok.

Abdulaziz Bayındır: Zaten bu ayette öyle.

Aynı Katılımcı: Kısaltmasamda olur o zaman.

Abdulaziz Bayındır: Hayır. Kısaltmadan maksak ne? Tek rekata indiremezsin. Kısaltmak, seferde kıldığın namazın kısaltılmasıdır. Yoksa seferde iki rekat, tamdır. Kasr değildir. Kısaltma değildir tamam mı? Tekrar anlatayım. Yolculuğa çıkmışlar. Diyelim Resulullah’da olmuş bu olay. Yolculuğa çıkıyorlar, hiç bir şey yok. Savaşa gitmiyorlar yani. “Darabtum fisebilillah” değil. Yolculuğa çıkmış, hiç bir şey yok. Karşısına düşman çıkıyor. Onlardan korkuyorsunuz, size sıkıntı verir. Savaş olsa sıkıntı vereceğinden korkuyorsunuz demez ki. Zaten belli. Belki adamların hiç bir kötü niyetleri yoktur da davranışlarından siz huylanmışsınızdır. O da olur değil mi yani. Belki size ikramda bulunmak üzere hazırlıklar yapmşlardır orada, kazanlar kaynıyordur. Siz de zannedersiniz ki bizi pişirsinler diye kazanlar.. Öyle yerler var. Dinlemişimdir bazılarından hikayeler. O şekilde de olabilir. Siz, öyle değerlendirmiş olursunuz, onlar çok iyi niyetli de olabilir. “Hıftum”, o demktir. “Havf”da kesşnlik yok. Yani korkuyorsunuz. Karşıda bir takım işaretler görüyorsunuz. Bir emareden dolayı korkuya havf derler. Delilsiz korkuya havf denmez. Korkuyorsun, o zaman bir gurubu düşmanın karşısına koyuyorsun, ikinci bir gurup, düşmanın karşısında olmayan gurupla namaza duruyorsun. Resulullah(sav)’e diyor ki; sen, onlar için tam kılmak istersen. Sen de istersen kısaltabilirsin demiş oluyor. Resulullah, tam kılıyor iki rekat. Onlar, kısaltıyorlar birer rekat. Ama düşman yoksa kısaltma olmaz. Yani bir rekata düşürme. Orada kısaltmaktan maksat, bir rekata düşürmektir. Dört rekatı, iki rekata indirmek değil. Zaten ayetten çok açıkça anlaşılıyor. Tamam. Dolayısıyla o iki ayet, seferde namazın iki rekat kılınacağı-tabi akşam namazı hariç-ve bunun kısaltma değil, tam olduğu net bir şekilde açıklanır. Ondan dolayı Resulullah(sav), bütün yolculuklarında namazlarını dört rekat değil iki rekat kılmıştır.

Katılımcı: Hocam, Kadının emniyet olmadan Resulullah(sav)’in söylediği. O zat diyor ki; ben gördüm diyor. Resululah’ın o ifadesi gayb bilgisi mi yoksa tahmini bilgisi mi? Ben oraya takıldım.

Abdulaziz Bayındır: Takılmayacaksın kardeşim her şeye! Şimdi bak, AllahTeala, bir kere kuranın ayetlerini olursanız C. Hakkın bu ümmete dünya hakimiyeti vereceğini oradan net bir şekilde anlarsınız. Resulullah(sav) de ümmetini en iyi yetiştirendir. O ayetlere bakıp da müslümanların, Bağdat’a hakim olmayacağını anlamak için biraz akılsız olmak lazım. Bakın Resulullah(sav)’in ashabı, o günün dünyasına hakimdi. O gün bir Amerika bilinmiyordu, Amerika’ya hakim değildi ama o günün dünyasına hakim olmuştu. Avrupa’ya gidememişlerdi fakat Kayseri’ye kadar gelmişlerdi. Kuranı kerimin vermiş olduğu bu yapı sebebiyle orayı alacakları çok kolay. Şimdi biz de kuranın gösterdiği ve Resulullah(sav)’in uyguladığı dini yaşayalım, o zaman sen de yemin et, de ki; işte efendim, Toronto’da bir kadın şöyle yapacak. Hiç de yanlış olmaz. Çünkü kuranı kerim onu, bize bildiriyor. Yeter ki biz, C. Hakk’ın istediği müminler olalım.

Katılımcı: Seferilik süresi ile ilgili olarak sormak istiyorum. Gittiğimiz yer köyümüz. Kendi evim yok fakat annemin, babamın yanına gidiyorum. Bu süre 15 gün ile bir ilgisi var mıdır?

Abdulaziz Bayındır: Valla, annen-baban da olsa kendi evin gibi olacağını zannetmiyorum yani. Resululkah(sav)’in Mekke’ye gidişi çok önemlidir. Kendisiyle beraber olan ashabın içerisinde bir çoğunun annesi-babası mutlaka oradadır. Onların hepsi seferiydi.

Katılımcı: 200km yolcu çalışmaya gittim. Ama 15 gün kalacağım da belli değil, fazla olacağı da belli değildi. Yani işe bağlı. Şimdi oruç zamanıydı. 15 günden az kalacaksan namazımı kısaltmak lazım. Fazla kalırsam dört rekat farzı tam kılacaktım. Bilmiyordum ben 14 gün  kalacağımı, 13 gün kalacağımı yada 15 gün kalacağımı.

Abdulaziz Bayındır: Yada bir ay, yada iki ay. Belli olmaz.

Aynı Katılımcı: Evet. Problemi ne yapacağız yani.

Abdulaziz Bayındır: Şimdi bakın burada Resulullah(sav), Tebük savaşına gitmiştir. Orada 20 gün kalmış. Ve 20 gün boyunca namazlarını iki rekat kılmıştır. Yani tek bir bölgede 20 gün kalmış. Şimdi o savaş halidir, her dakika ne olacağı belli olmaz. Her dakika orayı terk edebilirdi, ileriye de gidebilirlerdi. Değil mi yani. İleri de gitse terkeder, geri de gelse terkeder. Böyle bir yerde sefer halinde olursun. Yani o müddet başlamaz. İsterse ne kadar sürerse sürsün. Abdullah B. Ömer(ra), Azerbeycan’da altı ay kalmış. Altı ay boyunca namazlarını kısaltmıştır. Çünkü ne zaman gideceği belli değil. Bu bizim dediğimiz, kesinleşen zamanlardaki hükümdür. Tamam? Oruç da aynı namaz da aynı. Namazda esas olan, iki rekat kılmak zorundasın namazda. Ama oruçta tutabilirsin, tutman daha iyidir. Aradaki fark o dur. Tamam?

Yahya Şenol: Birinde azimet, birinde ruhsat.

Abdulaziz Bayındır: Birisi azimet. Azimet demek, öyle yapacaksın demektir. Ruhsat demek, yapabilirsin ama yapmasan daha iyi demektir. Peki Allah razı olsun hepinizden, çok sağolun. Teşekkür ederiz.

Tüm Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri
# İçerik Adı Yayınladığı Tarih Görüntülenme
1 Kitaba Çağrı 16 Eylül 2017
2 Kurban İbadeti 24 Ağustos 2017
3 Hadislerin Derlenmesinde İran Etkisi 19 Ağustos 2017
4 Diyanetin Fetö Raporu: Bu din bu hale nasıl geldi? 14 Ağustos 2017
5 Hilal, Fitre ve Bayram 28 Haziran 2017
6 Nebi’mizin Ramazan Hayatı 12 Haziran 2017
7 İmsak Ölçüleri 27 Mayıs 2017
8 Dini Siyasete Alet Etmek 20 Mayıs 2017
9 Nebilere Yüklenen Olağanüstü Özellikler 13 Mayıs 2017
10 Tarih Boyunca Nebilere Gösterilen Tepkiler 6 Mayıs 2017
11 Yanlış Şeriat Algısı Suç ve Ceza 29 Nisan 2017
12 Kapitalizmin Sonu 15 Nisan 2017
13 Faiz Bağlamında Modern Finansal Ürünler 8 Nisan 2017
14 Hadislere Bakışımız Nasıl Olmalı 1 Nisan 2017
15 Haram Aylar 25 Mart 2017
16 Kur’an’cılık Tehlikesi 1.Bölüm 20 Mart 2017
17 Din ve Devlet İlişkileri 1.Bölüm 11 Mart 2017
18 Cuma Namazı ve Hutbe’si 4 Mart 2017
19 Kur’an’a Göre Sihir Kavramı 25 Şubat 2017
20 Abese Suresi Bağlamında Nebi’mizin Korunmuşluğu 18 Şubat 2017
21 Ev İçi Mahremiyet Kuralları 11 Şubat 2017
22 Örtünme İle İlgili Hükümler 4 Şubat 2017
23 Baş Örtüsü ve Örtünme 28 Ocak 2017
24 Kur’an’nın Çözüm Üretmedeki Yeri 21 Ocak 2017
25 Yahudileri Gölgede Bırakan Hileler 16 Ocak 2017
26 Müslümanlar’da Allah’a Güven Krizi 31 Aralık 2016
27 Müslümanlığımızı Gözden Geçirme İhtiyacı 24 Aralık 2016
28 Ümmet Olamamanın Ağır Bedeli 17 Aralık 2016
29 Tarihsellik İddialarında Cezalar Örneği 10 Aralık 2016
30 Mezhepçiliğin Doğurduğu Acı Sonuçlar 3 Aralık 2016
31 Kur’an’nın Tarihselliği İddiası ve Miras Konusu 26 Kasım 2016
32 Takiye (Kimliği Gizleme) 19 Kasım 2016
33 Faiz ve Güncel Meseleler 12 Kasım 2016
34 Mehdi Gelicek mi ? 7 Kasım 2016
35 Hz.İsa Gelicekmi? 31 Ekim 2016
36 Çağdaş Ulemanın Usulsüzlüğü 22 Ekim 2016
37 Dinsel Çoğulculuk 15 Ekim 2016
38 Son Kitabı Devre Dışı Bırakma Projesi, Dialog 8 Ekim 2016
39 Fıtrat Zemininde Buluşma 1 Ekim 2016
40 Nisa 34. Ayet Bağlamında Kadına Şiddet 24 Eylül 2016
41 Kurban İbadeti 10 Eylül 2016
42 Kadının Dövülmesi 3 Eylül 2016
43 Kur’an’a Göre Hükmetmek 27 Ağustos 2016
44 15 Temmuz Darbe Gecesine Kurani Bir Bakış 20 Ağustos 2016
45 Paralel Dinin Olmazsa Olmazı Aracılık – 1 13 Ağustos 2016
46 Müslüman Gayrimüslim İlişkileri 2 Temmuz 2016
47 Zekat 25 Haziran 2016
48 Oruçla İlgili Hükümler 18 Haziran 2016
49 Uydurulan Dinde Yatsı Sonu, Seher ve İmsak Vakti 4 Haziran 2016
50 Uydurulan Dinde Mut’a Nikahı 28 Mayıs 2016
51 Uydurulan Dinde Şartlı Talak 21 Mayıs 2016
52 Uydurulan Dinin Dayatması Olarak Çocukların Evlendirilmesi 7 Mayıs 2016
53 Kölelik ve Cariyelik Mezheplerin Dayatması mı? 30 Nisan 2016
54 Musa Hızır Kıssasının Evrensel Mesajı 23 Nisan 2016
55 Sünnetin Delil Değeri 16 Nisan 2016
56 Kira Sertifikaları Faizsiz Ürün mü? 9 Nisan 2016
57 Suç-Ceza Dengesi Açısından Cinsel İstismar 2 Nisan 2016
58 Boşanma Konusunda Allah’ın Koyduğu Sınırlar 26 Mart 2016
59 Allah’ın Koyduğu Sınırlar Nasıl Aşıldı 19 Mart 2016
60 Muhsana, Kadına Pozitif Ayrımcılık 13 Mart 2016
61 İnsanlar ile Cinlerin Ortak Özellikleri 5 Mart 2016
62 Nebiler Günahtan Korunmuş mudur? 27 Şubat 2016
63 Bedir Savaşı Örneğinde Nebi ve Resul Farkı 20 Şubat 2016
64 Dinde Haram-Helal Koyma Yetkisi 13 Şubat 2016
65 Cinler 6 Şubat 2016
66 İlk İnsanın Yaratılışı 30 Ocak 2016
67 İnsanı İnsan Yapan Özellikler 23 Ocak 2016
68 Allah’ı İkinci Sıraya Koymak 16 Ocak 2016
69 Şirkle İman Arasındaki Kararsızlık 9 Ocak 2016
70 Mehdi Beklentisi 2 Ocak 2016
71 Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
72 Fıkıh Müzakereleri | Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
73 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik – 2 19 Aralık 2015
74 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik 12 Aralık 2015
75 Kur’ân’da Dindarlık 5 Aralık 2015
76 Tarih Boyunca Bir Siyasi Baskı ve Ötekileştirme Aracı Olarak Zındıklık 28 Kasım 2015
77 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 2) 21 Kasım 2015
78 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 1) 21 Kasım 2015
79 Kur’an’a Göre Dinden Dönmenin Hükmü 16 Kasım 2015
80 Kur’an’da Zina Suçu Ve Cezası 7 Kasım 2015
81 Tağut Doğru Yolun Üstünde Oturur 31 Ekim 2015
82 Hadis Uydurma Faaliyetleri 24 Ekim 2015
83 Kader İnancı Ve Nesih 17 Ekim 2015
84 Resulullah Sonrası Siyasi Gelişmeler 10 Ekim 2015
85 Nesih 3 Ekim 2015
86 Hac Ve Kurban 19 Eylül 2015
87 Terör Olayları Karşısında Nebevi Siyaset 12 Eylül 2015
88 Dinde Özgürlük 5 Eylül 2015
89 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 4 “Cariyelik” 29 Ağustos 2015
90 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 3 “Cariyelik” 22 Ağustos 2015
91 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 2 “Kitap Algısı” 15 Ağustos 2015
92 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 8 Ağustos 2015
93 Nebimizin Yürüttüğü Dış Politika 1 Ağustos 2015
94 Kadir Gecesi ve İmsak Vaktine Tavırlar 11 Temmuz 2015
95 Zekat 4 Temmuz 2015
96 Oruç İbadeti 2 27 Haziran 2015
97 Oruç İbadeti 20 Haziran 2015
98 Kutup Bölgelerinde İftar ve İmsak Vakitleri 13 Haziran 2015
99 Emtia Borsalarındaki İşlemlerin Fıkhi Hükmü 6 Haziran 2015
100 Kur’ân’a Göre Gece-Gündüz 30 Mayıs 2015
101 Prof. V. A. Yefimov’la Yapılan Toplantının Değerlendirilmesi 23 Mayıs 2015
102 İsra ve Mirac 16 Mayıs 2015
103 Berzah Alemi 2 9 Mayıs 2015
104 Berzah Alemi 2 Mayıs 2015
105 Enflasyon ve Faiz 25 Nisan 2015
106 İşsizlik Probleminin Kaynağı 18 Nisan 2015
107 Peygamberimizin Öldürülmesini Emrettiği Kişiler Hakkındaki Rivayetler 4 Nisan 2015
108 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Zekat-Faiz Karşılaştırması) 28 Mart 2015
109 Faizsiz Sistemin İlkeleri – Faizsiz Bankacılık 28 Mart 2015
110 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Enflasyon) 21 Mart 2015
111 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Bankacılık) 14 Mart 2015
112 Faizsiz Sistemin İlkeleri 7 Mart 2015
113 Tecavüz Suçunun Cezası 28 Şubat 2015
114 İdam Cezası ve Kıssas Tartışmaları 21 Şubat 2015
115 Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 14 Şubat 2015
116 Kur’ân’da Ruh Kavramı 7 Şubat 2015
117 İcmanın Delilleri ve Değerlendirilmesi 24 Ocak 2015
118 Fıkıh Müzakereleri | Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 17 Ocak 2015
119 Nebiye Hakaretin Cezası 10 Ocak 2015
120 Noel ve Mevlid Kandili Kutlamalari 3 Ocak 2015
121 Kelime Oyunları ve Şeb-i Arus 27 Aralık 2014
122 Evlilik Nedeniyle Ortaya Çıkan Haramlık 20 Aralık 2014
123 Talak’ın Şarta Bağlanması 13 Aralık 2014
124 Kadının Boşanma Hakkı 6 Aralık 2014
125 Boşanmanın Hükümleri 29 Kasım 2014
126 Küçüklerin Evlendirilmesi 22 Kasım 2014
127 İslam Hukuku-Roma Hukuku Karşılaştırması 15 Kasım 2014
128 Beni Kureyza Yahudileri ve Esirlerin Öldürülmesi 8 Kasım 2014
129 İslâm Miras Hukukunda Kelâle 3 Kasım 2014
130 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı – 2 25 Ekim 2014
131 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı 18 Ekim 2014
132 İslam Alimlerinin Işid’e Gönderdikleri Mektubun Eleştirisi 11 Ekim 2014
133 Kurban İbadeti 27 Eylül 2014
134 Birbirimizden yardım istemek şirk midir? 9 Ağustos 2014
135 Nafile Oruç 2 Ağustos 2014
136 Zekat ve Fitre 26 Temmuz 2014
137 Kadir Gecesi 19 Temmuz 2014
138 Tarihi gelişimi ve Hükümleri Açısından İtikaf 12 Temmuz 2014
139 Yatsının Son Vakti 5 Temmuz 2014
140 Vakti Dışında Namaz, Süresinden Fazla Oruç 28 Haziran 2014
141 Bakara 187. Ayet Işığında Oruç İbadeti 21 Haziran 2014
142 Kimler Oruç Tutabilir 14 Haziran 2014
143 Orucun Tarihi ve Meşruiyeti 7 Haziran 2014
144 Ecel ve Şehitlik – Sorular ve Cevaplar 24 Mayıs 2014
145 Ecel ve Şehitlik 17 Mayıs 2014
146 Seferilik Mesafesi ve Müddeti 10 Mayıs 2014
147 Yolculukta Namaz – 2 26 Nisan 2014
148 Dinden Dönmek 19 Nisan 2014
149 Yolculukta Namaz 5 Nisan 2014
150 Namazı Terketmenin Hükmü 29 Mart 2014
151 Namazda Zikir 8 Mart 2014
152 Kadınların Cemaate Katılması 1 Mart 2014
153 Cemaatle Namaz – 2 22 Şubat 2014
154 Cemaatle Namaz 15 Şubat 2014
155 Sehiv Secdesi 8 Şubat 2014
156 Namazı Bozan Haller – 2 1 Şubat 2014
157 Namazı Bozan Haller 18 Ocak 2014
158 Cumanın Farzından Önceki ve Sonraki Sünnetler 11 Ocak 2014
159 Cuma Hutbesi 4 Ocak 2014
160 Cuma Namazı 28 Aralık 2013
161 Sünnet Namazları 21 Aralık 2013
162 Vitir Namazı 14 Aralık 2013
163 Teheccüd Namazı 7 Aralık 2013
164 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – Sorular 23 Kasım 2013
165 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – 2 18 Kasım 2013
166 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları 2 Kasım 2013
167 Cezanın Amacı Açısından Mağdur Hakları 26 Ekim 2013
168 Bayram Namazı ve Teşrik Tekbirleri 12 Ekim 2013
169 Tarihi, Amacı ve Ahkamı Yönüyle Kurban 5 Ekim 2013
170 Kur’an’da Münafıkların Durumu – 2 28 Eylül 2013
171 Kur’an’da Münafıkların Durumu 21 Eylül 2013
172 Günümüz İslam Dünyasının Problemleri 14 Eylül 2013
173 Bedel Hac – Doç.Dr. Servet Bayındır 7 Eylül 2013
174 Allah’ın Bilgisi ve Kader 24 Ağustos 2013
175 Mısırdaki Müslümanların Durumu 17 Ağustos 2013
176 Kadir Gecesi 3 Ağustos 2013
177 İmsak Tartışmaları 27 Temmuz 2013
178 Kutup Bölgelerinde İbadet Vakitleri 20 Temmuz 2013
179 Kader 19 Ocak 2013
180 Kıyamet Alametleri 22 Aralık 2012
181 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Kurban İbadeti 20 Ekim 2012
182 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Hac İbadeti 13 Ekim 2012
183 Faiz-Zekat İlişkisi 6 Ekim 2012
184 Namazların Birleştirilmesi 29 Eylül 2012
185 İslama Yönelik Saldırılar 22 Eylül 2012
186 Alternatif Bir Finansal Ürün Olarak Kira Sertifikaları(SUKUK) 15 Eylül 2012
187 Öğle ve İkindi Namazlarının Vakitleri 8 Eylül 2012
188 Yatsı Namazı Vaktinin Bitişi 1 Eylül 2012
189 Kur’an’a Göre Gelenek 25 Ağustos 2012
190 Bayram Namazı ve Fitre 18 Ağustos 2012
191 Televizyondan Kabe İmamına Uyulabilir mi? 11 Ağustos 2012
192 Ramazan Ayının İnsana Sunduğu Fırsatlar 4 Ağustos 2012
193 İmsak Vakti ve Seher – 2 28 Temmuz 2012
194 İmsak Vakti ve Seher 21 Temmuz 2012
195 Nesih, Kıblenin Değişmesi Örneği 23 Haziran 2012
196 İsra ve Miraç 16 Haziran 2012
197 Uydurma Hadisler – Harun Ünal 9 Haziran 2012
198 Sezaryen Doğum 2 Haziran 2012
199 Vahiy – Sünnet İlişkisi 26 Mayıs 2012
200 Nesih Kavramı 19 Mayıs 2012
201 Din ve Tıp Açısından Sünnet 14 Mayıs 2012
202 Din ve Müzik 5 Mayıs 2012
203 Hadislerin Kur’an’a Arzı 28 Nisan 2012
204 Türkiye’de Kutlu Doğum Etkinlikleri 21 Nisan 2012
205 Allah’ın Elçisini Doğru Anlamak 14 Nisan 2012
206 Kur’an Öncesi Mekke Toplumu 7 Nisan 2012
207 Faizsiz Bankacılğın Problemleri 31 Mart 2012
208 Hz.Muhammed’in(S.A.V.) Tebyin Görevi 24 Mart 2012
209 İslam ve Türk Medeni Kanunu(TMK) Miras Sistemlerinin Mukayesesi 17 Mart 2012
210 Kur’an’a Göre Tağut Kavramı 10 Mart 2012
211 Farklı İnançların Birlikte Yaşamasının Doğal Kuralları 3 Mart 2012
212 Kur’an’a Göre Resule İman, İtaat ve İttiba 25 Şubat 2012
213 Organ Nakli 18 Şubat 2012
214 Sebeb-i Nüzul Meselesi 11 Şubat 2012
215 Daru’l-Harbde Faiz 4 Şubat 2012
216 İftida 28 Ocak 2012
217 Talak (Boşanma) 21 Ocak 2012
218 Gayrimüslimlerle Evlilik 14 Ocak 2012
219 A’raf Ehli 7 Ocak 2012
220 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? – 2 31 Aralık 2011
221 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? 24 Aralık 2011
222 Çocukların Evlendirilmesi 17 Aralık 2011
223 İnanç Özgürlüğü 10 Aralık 2011
224 Evliliğin Denetlenmesi 3 Aralık 2011
225 Adetli Kadın Kur’an’a Dokunabilir mi? 26 Kasım 2011
226 Hz.İsa’yı(a.s.) Geri Getirmek İsteyenlerin Hedefi 19 Kasım 2011
227 Nebi ve Resul Kavramları 12 Kasım 2011
228 Kurban Bayramına Nasıl Hazırlanmalıyız? 5 Kasım 2011
229 İcma Delili ve Değerlendirilmesi 22 Ekim 2011
230 Vekaletle(Bedel) Hac 15 Ekim 2011
231 İhram Yasakları 8 Ekim 2011
232 Kadınların Yolcuğu 1 Ekim 2011
233 Kur’an ve Sünnet Işığında Hac İbadeti 24 Eylül 2011
234 Faiz Anlayışı 10 Eylül 2011
235 Bayram Namazı 27 Ağustos 2011
236 İmsak Vakti 20 Ağustos 2011
237 Teravih Namazı Konusunda Diyanet’e Cevap 13 Ağustos 2011
238 Oruç Tutamayanlar Ne Yapmalı? 6 Ağustos 2011
239 Güneşin Batmadığı Yerlerde Namaz Vakitleri 2 Temmuz 2011
240 Yatsı Namazının Vakti 7 Mayıs 2011
241 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler – 2 30 Nisan 2011
242 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler 23 Nisan 2011
243 Günahlarla İlgili Kavramlar – 2 2 Nisan 2011
244 Günahlarla İlgili Kavramlar 26 Mart 2011
245 Büyük Günahlar – 3 19 Mart 2011
246 Büyük Günahlar Nelerdir? 12 Mart 2011
247 Büyük Günah İşleyenlerin Durumu 5 Mart 2011
248 Ye’cüc ve Me’cüc 26 Şubat 2011
249 Dabbetü’l-Arz 19 Şubat 2011
250 Tarikatlarda Vesile ve Tevessül 12 Şubat 2011
251 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar – 2 5 Şubat 2011
252 Kutuplarda Namaz Vaktinin Tespiti 29 Ocak 2011
253 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar 22 Ocak 2011
254 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular – 2 1 Ocak 2011
255 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular 25 Aralık 2010
256 Mehdi İnancı 18 Aralık 2010
257 Kur’an’a Göre Zekat Oranları 4 Aralık 2010
258 Artan Malı İnfak Etme 27 Kasım 2010
259 Vitr Namazı 13 Kasım 2010
260 Bayram Namazları 6 Kasım 2010
261 Sehiv Secdesi – Mukayeseli Fıkıh Dersleri 30 Ekim 2010
262 Kurban İle Alakalı Sorular 23 Ekim 2010
263 Hac Farklı Aylarda Yapılabilir mi? – Fıkıh Dersi 9 Ekim 2010
264 Başkasının Yerine Hacc Yapmak 2 Ekim 2010
265 Hilal İle İlgili Sorulan Sorular 25 Eylül 2010
266 Cariyeler İle İlgili Sorulan Sorular 18 Eylül 2010
267 ORUÇ BOZMANIN CEZASI 4 Eylül 2010
268 Zekat 28 Ağustos 2010
269 İmsak ve Yatsı Vakitleri – 2 21 Ağustos 2010
270 İmsak ve Yatsı Vakitleri 14 Ağustos 2010
271 İsra ve Miraç -2 10 Temmuz 2010
272 İsra ve Miraç -1 3 Temmuz 2010
273 İcma’a Delil Getirilen Hadisler 26 Haziran 2010
274 İcma 19 Haziran 2010
275 Başörtüsü ve Örtünme 12 Haziran 2010
276 Mezheplerin Tutarlılığı 29 Mayıs 2010
277 Asabe Siyaset İlişkisi (Kızın Çocuklarının Mirasçılığı Örneği) 22 Mayıs 2010
278 Kur’an’ı Açıklama Usulü 15 Mayıs 2010
279 Kartepe Programı Değerlendirme 5 Mayıs 2010
280 Abdestte Ayakların Mesh Edilmesi 24 Nisan 2010
281 Hudeybiye’den Geri Kalanlar 13 Nisan 2010
282 Peygamberimizin Zeynep (ranha) ile Evliliği 3 Nisan 2010
283 Bedir Savaşı 20 Mart 2010
284 Kur’an Sünnet Bütünlüğü: Allah’ın İzni Meselesi 13 Mart 2010
285 Vahiy Çeşitleri 6 Mart 2010
286 Kadınların Özel Halleri 11 Şubat 2010
287 Kur’an’a Göre Zekat Nispeti 6 Şubat 2010
288 Vahy-i Gayr-i Metlüv’e Dair Getirilen Deliller -1 30 Ocak 2010
289 Iskat (Ölen Kimseyi İbadet Borçlarından Kurtarmak) 16 Ocak 2010
290 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrailin Rolü -2 2 Ocak 2010
291 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrail’in Rolü 26 Aralık 2009
292 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kurban 21 Kasım 2009
293 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -2 14 Kasım 2009
294 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -1 7 Kasım 2009
295 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kur’anı Anlama 31 Ekim 2009
296 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Yolculukta Namazin Kısaltılması Örneği 24 Ekim 2009
297 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? -2 17 Ekim 2009
298 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-1 10 Ekim 2009
299 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-2 10 Ekim 2009
300 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -1 3 Ekim 2009
301 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -2 3 Ekim 2009
302 Mirasta Avliye Meselesi -1 26 Eylül 2009
303 Mirasta Avliye Meselesi -2 26 Eylül 2009
304 Kasten Orucu Bozanın Cezası -1 12 Eylül 2009
305 Kasten Orucu Bozanın Cezası -2 12 Eylül 2009
306 Oruç Keffareti -2 29 Ağustos 2009
307 Oruç Keffareti -1 29 Ağustos 2009
308 Adetli Kadının Orucu -1 22 Ağustos 2009
309 Adetli Kadının Orucu -2 22 Ağustos 2009
310 Hastaların Orucu -1 15 Ağustos 2009
311 Hastaların Orucu -2 15 Ağustos 2009
312 Namazda Örtünme / 2-1 8 Ağustos 2009
313 Namazda Örtünme / 2-2 8 Ağustos 2009
314 Namazda Örtünme / 1-1 1 Ağustos 2009
315 Namazda Örtünme / 1-2 1 Ağustos 2009
316 Kur’an’da Örtünme -1 18 Temmuz 2009
317 Kur’an’da Örtünme -2 18 Temmuz 2009
318 Gayrimüslimlerle Evlilik -1 11 Temmuz 2009
319 Gayrimüslimlerle Evlilik -2 11 Temmuz 2009
320 Müşriklerle Evlilik -1 4 Temmuz 2009
321 Müşriklerle Evlilik -2 4 Temmuz 2009
322 Ehli Kitap ve Müşrikler -1 27 Haziran 2009
323 Ehli Kitap ve Müşrikler -2 27 Haziran 2009
324 Hayvan Kesimi / 2-1 20 Haziran 2009
325 Hayvan Kesimi / 2-2 20 Haziran 2009
326 Hayvan Kesimi -1 13 Haziran 2009
327 Hayvan Kesimi -2 13 Haziran 2009
328 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -1 6 Haziran 2009
329 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -2 6 Haziran 2009
330 Nafile Namazlar -1 9 Mayıs 2009
331 Nafile Namazlar -2 9 Mayıs 2009
332 Vitir Namazı -1 2 Mayıs 2009
333 Vitir Namazı -2 2 Mayıs 2009
334 Kur’an’ın Genel Açıklaması -1 25 Nisan 2009
335 Kur’an’ın Genel Açıklaması -2 25 Nisan 2009
336 Namazın Mekruhları -1 11 Nisan 2009
337 Namazın Mekruhları -2 11 Nisan 2009
338 Namazı Bozan Şeyler -1 4 Nisan 2009
339 Namazı Bozan Şeyler -2 4 Nisan 2009
340 Namazda Konuşmak -1 28 Mart 2009
341 Namazda Konuşmak -2 28 Mart 2009
342 Namazda Abdestin Bozulması / 2-1 21 Mart 2009
343 Namazda Abdestin Bozulması / 2-2 21 Mart 2009
344 Namazda Abdestin Bozulması / 1-1 14 Mart 2009
345 Namazda Abdestin Bozulması / 1-2 14 Mart 2009
346 Namazda İmamlık / 3-1 28 Şubat 2009
347 Namazda İmamlık / 3-2 28 Şubat 2009
348 Namazda Saf Düzeni -1 21 Şubat 2009
349 Namazda Saf Düzeni -2 21 Şubat 2009
350 Namazda İmamlık / 2-1 14 Şubat 2009
351 Namazda İmamlık / 2-2 14 Şubat 2009
352 Namazda İmamlık / 1-1 7 Şubat 2009
353 Namazda İmamlık / 1-2 7 Şubat 2009
354 İmamın Arkasında Kıraat -1 24 Ocak 2009
355 İmamın Arkasında Kıraat -2 24 Ocak 2009
356 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-1 17 Ocak 2009
357 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-2 17 Ocak 2009
358 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-1 10 Ocak 2009
359 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-2 10 Ocak 2009
360 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-1 3 Ocak 2009
361 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-2 3 Ocak 2009
Kuran Dersi Canlı Yayın