Ramazan Ayının İnsana Sunduğu Fırsatlar

4 Ağustos 2012 tarihinde yayınlandı. görüntülenme Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri

Elhamdülillahi Rabbilâlemin esselatü vesselamü alâ resulina Muhammedin ve alâ alihi ve sahbihi ecmain

Yahya ŞENOL

Bu gün Abdülaziz Hocamız Malatya iline bir toplantıya katılmak için gitti. Bu gün ki dersi bu sebepten dolayı birlikte işleyeceğiz. Ramazan-ı Şerif’ in de 16. Gününe geldik. Cenab-ı Hakk Sıhhat, Afiyet içerisinde sonuna kadar gidebilmeyi ve sonunda da Bayram edebilmeyi hepimize nasip etsin inşallah. Bu gün müstakil, Bağımsız bir ders yapmayacağız. “Yüz seksen kere de olsa tekrar en güzelidir” özdeyişinden yola çıkarak bazı konuları tekrar edeceğiz. “Geç kaldınız” diyen olabilir, Olsun, Ramazanı daha iyi değerlendirebilmek için önümüzde 14 gün daha var. İnşallah bununla ilgili birkaç şey söylemeye çalışacağız. Bir de bu yaz arasından sonra Ramazan ile birlikte bu derslere başladık. Son iki hafta işlediğimiz derslerde internet üzerinden soru alamadık. Özellikle geçen hafta Bilgisayar sistemimizde arıza vardı. O yüzden bu gün İnternet üzerinden bizi izleyenler bu konu ile ilgili olmak şartı ile merak ettikleri bütün soruları bize iletebilirler. Tabiri caiz ise fırsat bu fırsat, Bir daha Oruç ile ilgili sorular soramaya bilirler. Sorarlarsa da vakit kalmadığı için biz cevaplayamıyoruz. Bunu Salı günü derslerinde de ifade etmek zorunda kalmıştım; Oruçla ilgili soruyu Hac mevsimin de sordukları zaman mecburen Hac ile ilgili sorulara öncelik veriyoruz. Çünkü Gündemimiz neyse onunla alakalı sorular alınmalı. Bu yüzden Ramazanda da Hac veya Umre ile ilgili sorular sormayın istiyoruz. Ramazan da Oruç, Zekat, Fitre gibi gündemle alakalı sorular olursa bizde bilgilerimizde daha taze olduğu için yardımcı olmak bakımından bizim için de daha büyük bir kolaylık oluyor.

Konuya gelecek olursak; Ramazan Ay’ı içinde Müslümanlara bir çok fırsat barındıran muazzam bir aydır. Diğer aylarda bulunmayan bir çok hususiyeti var. Ben şahsen Ramazan ayını hazırlık kamplarına benzetiyorum. Biliyorsunuz; Bir çok Spor dallarında sezon öncesi hazırlık kampları vardır. Ama gündem de sürekli olan Futbol dalından örnek vermek istiyorum, bu şekilde de konuya giriş yaparız. İnternette bu konu da araştırma da yaptım; Acaba futbol başta olmak üzere bu spor dallarında neden Kamp yapılır?  Amaç nedir?  4-5 madde de toparlamışlar bunları, Kısaca ben size onları Arz edeyim. Zaten nereye geleceğimizi otomatikman anlayacaksınız. Sporcular diyorlar ki; “Biz, şu sebeplerden dolayı kamp yapmak zorundayız; 1) bu kamplar sayesinde sporculara bir disiplin kazandırıyoruz ve bu sayede sporcu bir yaşam tarzını onlara benimsetiyoruz.” “Bir disiplin ve Sporcu bir yaşam tarzı” bu ifade de çok dikkatimi çekti benim. Biraz sonra Oruçla mukayese edeceğim için hızlıca devam edelim; “2)  Kamplarda ki yoğun antrenman ile sporcuların, Sportif bilgi ve yetkinliklerini geliştirebilmek için onlara güç, kondisyon, Teknik ve taktik bilgiler yükleyebilmek için. 3) Dengeli beslenme programı ile sporcu beslenmesi gerekliliklerini alışkanlıklara dönüştürebilmek için 4) Arkadaşlık bağlarını güçlendirebilmek ve sporcuların sosyalleşebilmelerini sağlamak için”. Bu Dört madde gerçekten benim zihnimde önceki yıllarda vardı zaten. Ama biz bunları Kamp Organizatörlerin dilinden, İnternet üzerinden tespit edince “Tamam” dedim, “Ben buradan Oruç ile ilgili bağlantıları kurmaya çalışırım” dedim.

Şimdi, Oruçla ilgili Ayetler Kur’an-ı Kerim’ de Bakara Suresi 183’ten 187.Ayete kadar toplam beş Ayettir. Bu beş ayeti bütüncül bir bakış açısı ile okuduğumuzda burada Ayetler bazında dört büyük kavramın ön plana çıktığını görüyoruz. Bunlar “Takva,” “Kur’an,” “Şükür” ve “Dua.” Yani Orucun İnsana normal zamanlardan daha fazla kazandırmak istediği, Hedeflediği dört büyük kavram var. Şimdi bu Spor dallarında ki Hazırlık Kampları ile Orucun ilişkisini nasıl kuracağız? Ona bakalım. Az önce demiştiler ki; “Kamp sayesine Sporculara bir disiplin kazandırılıyor. Bu sayede Sporcu yaşam tarzı benimsetiliyor” demişlerdi. Aynı şey Oruçta da var; Normal de Helal olan yemek, İçmek ve Karı-Koca ilişkisi Ramazan ayında Tan yerinin ağarmasından Akşam güneş batımına kadar yasak. Bunun dışında Haram olan şeyler zaten haram. Ama bunlar Ramazanın dışında haram olan şeyler mi? En doğal ihtiyaçlardır. Bunları Cenab-ı Hakk  29 veya 30 gün her sene Gündüz vakitlerinde bize yasaklıyor. Bu sayede normalde muhtaç olduğumuz yemeği o zaman dilimleri arasında yemiyoruz, İçmiyoruz ve diğer ihtiyacımızı gidermiyoruz. Bunu niçin yapıyoruz? Sadece Cenab-ı Hakk istediği için yapıyoruz. Yoksa Şu Temmuz, Ağustos sıcağında bizim ülkemizde 17 saat daha yukarılara gittiğiniz zaman 18-19 saate çıkıyor. Biz 30-35 derece sıcaklıkta tutuyoruz, Aşağıya, Güneye doğru indiğinizde 50-55-60 derece sıcaklıkta Oruç tutanlar var. Hiçbir insan evladı “Diyet” uğruna bile kendine bu eziyeti yapmaz. Belki aç kalırsınız ama bir bardak su içersiniz. Sadece İlahi bir Emir sebebinden biz bunu yapıyoruz. Aç kalıyoruz, Susuz kalıyoruz. Cenab-ı Hakk bize bu emirle bir disiplin kazandırıyor. Ve tabiri caiz ise Müslümanca bir yaşam tarzını benimsetmek istiyor. Yani; “Kulsun, Emir ve yasaklara tabisin. Normalde Ramazan haricinde 11 ay boyunca zaten yapmaman gereken bir şeyler var. Ama bu bir ay boyunca normalde yapabileceğin şeylerden üçünü de yapmamanı istiyorum. Normalde helal olan üç şeyi de yapmıyorsan benim için demek ki hâlâ kulluğunun bilincindesin. Bilincinde değilsen en azından bu Ramazan sana çok büyük bir fırsat sağlıyorum” denilmek istenerek bu sayede Müslümanca yaşam tarzını Cenab-ı Hakk bize kazandırmak istiyor. Bunu Bakara Suresinin 183.Ayetinden zaten görüyoruz.  Cenab-ı Hakk Orucun Farz kılınmasının sebebini nasıl açıklıyor; “Ey iman edenler, Oruç size korunasınız diye Farz kılındı, Sizden öncekilere farz kılındığı gibi” Şimdi bu Ayette ki “tettekun”  kelimesinin dilimize geçişinde ki kavramı ile çevirirsek “Takvalı olasınız diye” demektir. Yani “Takvaya erişesiniz diye sizden öncekilere farz kılındığı gibi bu Oruç size de farz kılınmıştır” oluyor. Peki “Takva” ne demek? Bazı kavramlar vardır; Bizim toplumumuzda bu kavramların içi boşaltılmıştır. Bazı kavramlarda vardır; Fazlaca şişirilmiştir. Kanaatimce bu “Takva” kelimesi de Ülkemizde yaşayan bir çok insanın kafasında çokça büyüttüğü bir kavramdır. Kimse kendisini ona layık görmez. “Ben kim O kim” diyerek birkaç kişi takvalı hale getirilir. Halbuki Cenab-ı Hakk bütün Müslümanlara, Oruç tutmakla yükümlü olan bütün Müslümanlara, Oruç ile bu Takvayı kazandırmayı hedefliyor. “Takva” dediğimiz şeyde “Korunmak” demektir. Türkçe tam karşılığı “Korunmak” demektir. Neden korunacağız? Haramlardan korunacağız, Cenab-ı Hakk’ın yapma dediği şeylere karşı kendimizi koruyacağız. Peki bu “Kendini Koruma”, “Kendini tutma” durumu “Oruç” kelimesi içerisinde zaten gizli. Arapça “kütibe aleykümüs sıyamü”(Bakara Suresi 183.Ayet) Ayetinde ki Türkçeye “Oruç” diye çevrilen “Sıyam” kelimesi Arapça da zaten “Kendini tutmak” anlamına gelir.  “İmsak” kelimesi de “Tutmak” manasına geliyor. Zaten yemeyeceksin, İçmeyeceksin, Cinsel ilişkiye girmeyeceksin, Bunlar zaten Orucun olmazsa olmaz şartıdır. Ama bir de kendini koruyabileceğim başka şeyler de var. Bunlar nedir? Bunlarda diğer 11 ay da yapmasan iyi olacak şeylerdir. Ama bu Ramazan Ay’ın da daha dikkatli olup ta yapmaman gereken ve bunu alışkanlığa dökmen gereken şeylerdir. Mesela Peygamber efendimiz (s.a.v) buyuruyor ki; “Oruç bir kalkandır. Birisi size gelip Oruçlu iken sataştığı zaman “Ben Oruçluyum” desin” buyuruyor.  Yani “O kimseyle tartışmaya girmesin” demek istiyor. Halbuki bunu normal zaman da yaparız, Biri sataşıyorsa en azından bir karşılık veririz. Tamam zulmetmeyelim ama en azından karşılığını verme hakkımız var mı? Var. Ama “Oruçlu iken bunu bile yapma” buyuruyor, “Hadi tut kendini”  deniyor, “Sabret” deniyor. “Ve bu sadece Ramazan Ay’ına özel kalmasın, Ramazandan sonra da bu alışkanlığını devam ettirebil. Bu Ramazanın verebileceği en büyük huy bu olsun sana” denilmek isteniyor. Başka Bir Hadiste; “Yalan ile iş görmek ve yalan söylemeyi bırakmayan kimsenin yemeği, İçmeyi bırakmasına Cenab-ı Hakk’ın ihtiyacı yok, Bunu çok iyi bilsin” buyuruyor. Oruç, Sadece yemekten, İçmekten kesilmek değil bu manada. Normal de yaptığın kötü alışkanlıkları bu Ramazandan itibaren terk etmeye başlayacaksın. Bunun alışkanlığını sana bu Ramazan kazandıracak. Tıpkı hazırlık kamplarında o sporcu yaşam tarzında futbolcuya kazandırılmak istenen disiplin gibi. Bu, Ramazanda bulunan en önemli hasletlerden bir tanesi ve Orucun hedefidir. Cenab-ı Hakk Ramazanla “Kendinizi korumayı öğrenin” diyor. Tamam, Diğer aylarda yaptınız ama bundan önceye temiz bir sünger çekiyorsunuz. En azından bir iki şey değişmiş şekilde Şevval ayına girebilmek lazımdır. Yani Şevvalin 1’i geldiği zaman herkesin geriye dönüp bir bakması lazımdır, “Ben bu Ramazan da ne değiştirebildim” demesi gerekir. Yani, Ramazandan önce Şaban ayında yapmamam gereken en az bir şeyi terk ettim mi? Artık bıraktım mı? Ya da Şaban ayında yapmam gereken bir şeyi yapmıyordum, Acaba bu Ramazan onu yapmaya başladım mı? Ve Ramazandan sonra acaba bu bende alışkanlık haline geldi mi? Bu fırsatından Ramazanın istifade edebildim mi? Tabiri caizse; Orucun hedefi olan Takvalı kul olma yoluna girebildim mi? Ama biz “Takva” deyince 24 saat alnını secdeden kaldırmayan, Kucağına kadar bembeyaz sakallı, Sarıklı, Cübbeli şişmanca bir adam tarzını getirirsek gözümüzün önüne asla kendimizi o konuma layık göremeyiz.  Kötülüklere karşı kendini koruyabiliyorsan Orucun hedeflediği Takvalı kulluğa sende erişmiş demeksin. Dediğimiz gibi en az birkaç şeyi bu Ramazanda bizim değiştiriyor olmamız gerekir. Bir Hadisi Şerif daha var onu da unutmadan söyleyeyim; Peygamber efendimiz demişti ya “Yalan söylemeyi ve yalanla iş görmeyi bırakmayan kimsenin yemeği içmeyi terk etmesine Allah’ın ihtiyacı yok” demişti. Yani biz Orucu; Bir ay yemeyelim de diğer Ülkelerde yiyecek artsın, Dünyanın gıda potansiyeli artsın diye tutmuyoruz. Orucun hedefi öncelikle bireyseldir. Oruç, Bende bir şeyler kazandıracak. Tabiri caizse; Oruç beni tutacak. Ben Orucu tutarken Oruçta beni tutacak. Neye karşı tutacak? Kötülükleri işlemeye karşı. Hani Peygamberimiz; “Oruç bir Kalkandır” demişti. Beni kötülüklere karşı koruyamıyorsa Oruç, Oruç Beni tutamıyorsa, Demek ki bende onu tutamıyorum. Birbirimizi tutamamışız. O zaman bir eksiklik var. O yüzden dediğim gibi şu an Ramazanın bitmesine en azından 14 gün daha var. 16 gün önce bu dersi işliyor olsaydık ama nasip olmadı. Ama olsun önümüzde daha 14 günümüz var. Allah ömür verirse daha nice Ramazanlar bizi bekliyor. Mutlaka Ramazanda Takva konusunda bir fırsat yakalayıp bu alışkanlığı kendimize kazandırmamız lazımdır.

İkincisi, Demişlerdi ki; “Niçin kamp yapıyoruz?” Yoğun antrenman programları var. Normalde hafta sonlarında maçlar oynanır ve hafta içinde futbolcular iki ya da 4 saat idman yaparlar. Üst düzey takımlar dört saat, Diğer ligler iki saat yaparlar. Ama bu sezon başı kamplarında futbolcular normal zamanlardan çok daha fazla antrenmana tutulurlar. İşte bunlara sportif bilgi ve yetkinliklerini kazandırabilmek için güç, Kondisyon yüklenir. Hatta Gazetelerden falan duymuşsunuzdur; Özel kondisyonerler tutulur. Seni içinde bunlarla beraber olmayacak özel elemanlar çağrılır ki bu kampta bu sporculara yükleyebildikleri kadar güç yüklesinler diye. Neden? Bunun sebebi de çok basittir; Çünkü hazırlık kampının ardında yaklaşık sekiz, Dokuz ay sürecek bir maratona başlayacak bu adam. O maratona en fit hazırlanabilmeleri için bu hazırlık kampları bulunmaz fırsat onlar için. Yine bizim basından takip ettiğimize göre hazırlık kampına katılmayan, Mesela Futbolcuların bazıları son dönemde transfer edilirler takıma ve onlar sene içinde takıma bir türlü adapte olamazlar. Hep derler ki; “Kampa geç katıldım ne yapayım”. Çünkü o kampta yüklenen o motivasyonu alamadı. Diğer arkadaşları o 90 dakika içerisinde ondan daha çok kondisyon harcıyorlar, Daha çok koşuyorlar ama O güçsüz düşüyor. Kampı iyi değerlendiremeyen sporcular güçsüz olduklarından sezon içerisinde diğer arkadaşlarına göre sakatlanmaya çok daha müsait oluyorlar. Onlardan elde edilmek istenen verim düşüyor. Ramazan da böyle, Ramazanda normal zamandan daha fazla ibadet yapıyoruz. Ramazanın ulvi havasından dolayı insanlar kendini daha çok ibadete veriyor. Daha çok Kur’an’ı Kerim okuyorlar, Daha çok nafile namaz kılmaya gayret ediyorsun. Normalde yaptığın bazı yanlışları yapmıyorsun. Normalde yapmadığın ekstra işleri yapmaya gayret ediyorsun. Niçin? Bir sonraki Ramazanda kadar seni bunlar sakatlanmadan götürebilsin diye. Bu Ramazanı ne kadar iyi değerlendirirsen, 11 ay boyunca sakatlanmadan diğer arkadaşların gibi olursun, Aynı düzeyde olursun. Bir zaman sonra ibadetlerini terk etmezsin. Hazırlık kamplarında bu sporcular, Bu futbolcular bu kadar yoğun antrenman yapıyorlar da  kamp biter bitmez idmanları terk mi ediyorlar? Hayır, Yine devam ediyorlar. Dolayısıyla biz bu Ramazanda normal zamanda yapmadığımız işleri yapmaya başladık ama Şevval’in birinden itibaren tekrar Ramazan öncesine döndük, Yine Namazlar terk, Yine eski kötü alışkanlıklara devam, Ramazanda yapmaya başladığımız bazı güzel alışkanlıkları yine bıraktık, Ne oldu peki? Alışkanlık kazanmamız gerekirdi oysa bizim bu ay içerisinde. Ramazanın üzerimizde bir şeyler bırakması gerekir. Tıpkı Kamp da elde edilen bilginin, Gücün, Kondisyonun diğer 8-9 ay kullanılabileceği gibi bizim Ramazanda elde edeceğimiz güzel hasletlerde diğer 11 ay boyunca bir sonraki Ramazana kadar bizim dini hayatımızı sapasağlam götürebilmemiz için bize bulunmaz eşsiz bir fırsattır. Mutlaka bir şeyleri yükleyebilerek gitmemiz lazım. O yüzden tıpkı kampa katılmayan futbolcuların diğer arkadaşlarının seviyesine ulaşamaması gibi  bu Ramazanda Allah’ın kesin olarak “Oruç Tutun” emrini tutmayanlar, mazeretsiz yere Orucu tutmayanların tutanlarla 11 ay boyunca  bir olması mümkün değildir. Dolayısıyla herkes, Bütün Müslümanlar bu Ramazanı mutlaka Cenab-ı Hakk’ın istediği gibi değerlendirmek zorunda.

Üçüncü olarakta “Bu kamp sayesinde biz sporcularımıza dengeli beslenmeyi öğretiyoruz” diyorlar. Çünkü sporcuların diğer insanlardan farklı olarak beslenme alışkanlıkları vardır. Onlar her bulduğu şeyi, Yağlı yiyecekleri, Abur cuburları fazla yiyemezler. Metabolizmalarını etkilemektedir. Bu sayede sporcu beslenme alışkanlığı kazanıyor. Bizde Ramazan haricinde ön sayımızı sınırlayamayabiliyoruz. Günde üç değil, yedi öğün bile yemek yediğimiz oluyor, Abur cubura dalıyoruz. Ama Ramazanda en azından o fecrin doğuşundan güneş batışına kadar lokma ağzına koymuyorsun. Bir damla su içemiyorsun. İftarda yediğin zamanda seni zaten şişiriyor ondan sonra da içebilirsen bir bardak su içmeye yerin kalırsa bir o kalıyor. Yani, Bir dengeli beslenme düzeni de Cenab-ı Hakk bize veriyor. Mide aşırı derecede rahatlıyor. Fiziksel olarak ta Orucun yararlarını Uzmanları, Doktorları söylüyor. Bunları zaten defalarca duyup okumuşsunuzdur. Günde iki defa yemek yeme ile vücudumuza da Cenab-ı Hakk bir bakım sağlamamız fırsatını bize veriyor. Tıpkı sezon başı hazırlık kampında sporculara kazandırılan bu dengeli beslenme gibi. Abdülaziz Hocamız sürekli iki öğün yer. Neden? Diye sorduğumuzda “Ben Okuduğum bir ayetten dolayı; Meryem Suresinin 62. Ayetin de; “Cennette onların rızıkları sabah akşam olmak üzere iki defa olacak” buyuruluyor. Belki Ramazanda da bir İftar, Bir Sahur olmak üzere günde iki defa yiyoruz. Acaba bu bedene uygun beslenme şekli bu mu yoksa diyorum. Olabilir. Ama Ramazan haricinde yapamadığın bu beslenme alışkanlığını da Ramazanda kazanabilmen için bu Ramazan Ay’ı güzel bir fırsat.

Ve son olarak diyorlar ki; “ Kampın yapılmasının önemli sebeplerinden bir tanesi de bu sporcuların arkadaşlık bağlarını güçlendirmek ve sosyalleşebilmelerini sağlamaktır”. Gerçekten de kamplarda evli-bekar olsun hepsini ayırırlar ailelerinden, Mümkünse zaten kampçı sporcuları bu Ülke de de tutmazlar, Alıp başka ülkelere götürürler. İte orada bir ay gibi tamamen ailelerinden koparılır ve gece gündüz, Yirmi dört saat hep bir arada kalmaları sağlanır. Çünkü bu Sporcular Sekiz, Dokuz ay boyunca “Takım” olarak mücadele edeceklerdir. Lig devam ettikçe bu “Takımdaşlık” ruhunu da  kampta kazandırılması hedeflenmektedir. İşte Ramazan Ay’ında da benzer bir durum var; Mesela Zekatların mutlaka Ramazan Ay’ın da verilmesi gerekmiyor ama biz bir alışkanlık edinmişiz, O Ramazan’ın Ulviyetinden faydalanmak için genel de insanlar zekatlarını Ramazan Ay’ın da veriyorlar. Yani dinen fakir sayılan insanlarla belki normal zamanlar da bu denli bir ilişki kurmuyorsun ama Ramazan da en azından Zekâtını vermek için bir defa da olsa bir muhataplık kuruyorsun. Bir de “Fitre” var. Zengin de olmana gerek yok. Herkesin yapabileceği çok basit bir ibadettir. İşte bu Fitre ile de fakirlerle bir dayanışma sağlanmaktadır.   Onun dışında Peygamber efendimizin ayrı bir tavsiyesi var, diyor ki; “Ramazan da zekat ve fitre haricinde sadaka vermeyi de çoğaltın, Daha fazla sadaka verin” buyuruyor. Hadis kitaplarından, Buhari’den öğrendiğimize göre Resulullahı tarif ediyorlar bize, Diyorlar ki; “Resulullah Normal zamanlar da bizim en Cömert’imizdi. Hayır yapmaya o kadar istekliydi ki” derler.  Hatta bir rivayet anlatılır; Namaz da iken aklına bir şey geliyor, Hemen namazı bozup gidiyor-geliyor, Diyorlar; “Ya Resulullah ne oldu?” dediklerin de; “Namaza durduğumda hemen aklıma bir şey geldi, Evde birkaç tane birikmiş para, Altın bir şeyler vardı, Onları gerçek sahiplerine ulaştırmadım, Dağıtmadım, O aklıma gelince hemen namazımı bozup onları verdim ve geldim buyuruyor. Diyorlar “Bu kadar cömert olan Peygamberimiz Ramazan Ay’ı gelince daha fazla cömert oluyorlardı” O zamana kadar bir veren peygamber, Ramazan da artık iki, Üç vermeye başlıyordu. Ve kendisi diğer insanlarında bunu yapmasını tavsiye ediyordu. Bu Sosyal dayanışmayı başka ne ile sağlayabilirsiniz ki? İşte bu Ramazan Ay’ı Sosyal dayanışmanın çok önemli bir unsurudur. Bir başka daha fırsat sunuyor Ramazan Ay’ı; Peygamber Efendimiz diyor ki; “ Oruçlulara İftar ettiriniz” buyuruyor. Bunu da belki normal zamanlar da yapamazsınız. Konu-Komşuyu, İhtiyacı olan kişileri sofrana davet edemezsin. Ama Ramazan da en azından bunu yapın. Bunun mükafatı var mı? Olmaz mı! Diyor ki; “Kim bir Oruçluya iftar ettirirse, O misafirin Orucunun sevabı hiç eksilmeden Hane sahibine de verilir” buyuruyor. Sen zaten Oruç tutarak orucun sevabını almışsın, Bir de bir Oruçluya iftar ettirdiğin için de o kadar daha sevap alacaksın. İşte bu yüzden de Peygamber efendimiz “ıskalamayın bu fırsatı” demek istiyor. Zaten büyük ihtimalle Ramazandan sonra sende Oruç tutmazsın, Tutanı da bulamaya bilirsin. Ama Ramazan Ay’ı sebebi ile sen Oruçlusun, Tutan adamı da biliyorsun, Fırsat bu fırsat. Çağır İftara hem onu iftar ettirmenin gönül huzurunu yaşa hem Sosyal dayanışma da bu sahnede güçlenmiş olsun.

Peygamber Efendimizin ilginç bir yemek duası var. Bu gerçekten bana her zaman ilginç gelmiştir. Bir yere Peygamber efendimizi çağırdıkları zaman  ev halkına özel bir dua ediyor. Tek satırlı, Üç cümle bir dua; “Sofranızda nice Oruçlular İftar etsinler inşallah” Bu talep edilen bir şey, “Yemeğinizi daima iyi insanlar yesin ve Melekler de duacınız, destekçiniz olsun inşallah” buyuruyor. Herkesin ezberleyebileceği bir duadır. Peygamber Efendimizin ev sahibine ettiği duaya ben hayran kaldım gerçekten de; “Sofranız da nice Oruçlular iftar etsin”, Kim bilir ne kadar büyük bir Fazileti var bu işin. O yüzden mümkün mertebe tüm çevremizi davet etmeye çalışmalıyız. İllaki Fakirler olacak da değil. Zaten Ramazan haricinde telefonla bile olsa bir birimizi arayıp soramaz hale geldik. Fırsat bu fırsat; Haladır, Teyzedir, Dayıdır, Amcadır, Arkadaştır, Mahallede ki komşudur, Selam vermeye çekindiğin Adamdır, Hırlı mıdır? Hırsız mıdır? Bilmek için, Tanışmak için bir fırsat; “Buyurun bu gün bizde iftar edelim” dersin.

Bunun içinde tabi ki hanımlara özel bir tavsiyemiz olmak zorunda; Ben eski zamanları hatırlıyorum, Evlerimize daha çok misafir gelir giderdi. Tabi bunun bir çok sebebi var, Televizyon yoktu vesaire yoktu, Muhabbet daha çok vardı o zamanlar. Ama bunun kanaatimce büyük bir sebebi de o evler de kadınların misafirleri için yaptıkları aşırı hazırlıktır. Bu misafir çağırılmaya engel bir durum ortaya çıkartıyor. Eskiden Misafirler oturmaya geldiler mi Annemler bir kurabiye, Bir Poğaça, Bir çay yaparlardı yeterdi. Ama şimdi misafir geldiği zaman koskoca bir tabak içerisinde bilmem ne salatası, Salata sevmeyen için ikinci bir şey burada, Tatlısı, Tuzlu, Zeytinyağlısı, Soğuk içecek, Sıcak içecek bir sürü menü. İşte böyle bir hazırlığa bir kadın birkaç kez tahammül edebilir. “Yoruluyoruz, Bizim de canımız var” diyor. Bir dünya masrafta yapıyorsun. Bir de bunun şaşalı iftar sofrasını düşün, Yememe Ay’ında yeme rekoru kırıyoruz. Biz de bir ilginciz yani. Normal de üç öğün yiyen aile iki öğüne düşürmüş, Hatta sahurda ayılamamaktan dolayı yedi-yemedi fark etmiyor. Ama yaptığın gıda masrafı Ramazanda üç katına çıkıyor. Ben kendimden pay biçiyorum, Ramazan da kilo alıyorum, Böyle bir şey var mı? Nasıl oluyor bu iş? Yeme me Ayında kilo alıyoruz Hayret bir şey. Yemesen gözün kalıyor, Yemesen o darılıyor diye düşünüyorsun silip süpürüyorsun. Ondan sonra rükûa giderken tabi zorla gidiyorsun. Dolayısıyla bu tip işleri de asgari derecelere düşürmemiz lazım. Kolaylaştıralım ki misafirlikleri artıralım, Birbirimize daha çok gidip gelelim, Soframızda da nice Oruçlular iftar edebilsinler bu sayede. Aksi taktirde çok zor. En fazla bir iki kişiyi, Anneni, Babanı çağırdın, Gelin, Damat gelir biter. Otuz Ramazan kendi başına iftar yaparsın. Bu da çok önemli bir şeydir.

Oruç Ayetlerinden devam edersek az önce demiştik ki; Orucun insanlığa sunduğu Takvadan sonra ikinci bir fırsatı; Kur’an’la diğer aylardan daha fazla haşır-neşir oluyoruz. Peygamber efendimize Cebrail (a.s) zaten her gün geliyordu. Ama Ramazan Ay’ı gelince Peygamber efendimizin yanına Cebrail (a.s) daha fazla gelmeye başlıyor. Ve bu yeni Vahiy getirmek için değil, O ana kadar gelmiş olanları gözden geçirmek içindir. Hani bizim bu gün Camiiler de “Mukabele” geleneğimiz var ya işte bu uygulama kaynak itibarıyla buraya dayanır. Ramazan Ay’ın da Cebrail (a.s) ile daha çok görüşen Peygamber efendimiz, Diğer zamanlarda olmadığı kadar Kur’an’la daha fazla haşır-neşirdir. Cebrail (a.s) okuyor Peygamber efendimiz dinliyor, Peygamber efendimiz okuyor Cebrail (a.s) dinliyor, Birbirlerini kontrol ediyorlar. Acaba bir yanlışlık falan var mı? Diye. Ve Hadiste geçen kelime de “ Feyudarisuhu diye Geçiyor. Yani Ders şeklinde okuma yapıyorlar. Yani sadece körü-körüne bir İmam okuyor, Bütün cemaat dinliyor şeklinde değil, Yani ders şeklinde “Anladın mı? Geçelim mi? Tamamsa bir sonraki Ayetteyiz” şeklindedir. Anlayarak bir okuma yapılmaktadır. Anlaşılmayan yerde ki eksiklikleri gidererek. Ve Cenabı Hakk Ramazan Ay’ına bir tarifi çok dikkatimi çekmiştir. Bu tarifi gittiğim bütün ortamlarda anlatmaya çalışıyorum. Ramazan Ay’ına bir tarif getiriyor Cenabı Hakk. “Ramazan Ay’ı Oruç Ayıdır” gibi bir şey beklerim şahsen. Dışarıda bir röportaj yapsam Ramazan Ay’ını iki kelime ile nasıl tarif ederim; “Ramazan Ay’ı Oruç Ayıdır” derim.

Ama Allah’u Teala öyle tarif etmiyor. Diyor ki “Ramazan Ay’ı –ki Kur’an O Ay’da indirilmiştir” ( Bakara Suresi 185.Ayet) buyuruyor. Yani, Ramazan eşittir Kur’an Ay’ıdır. İki kelime. Hâlbuki Oruç Ay’ıydı! Tamam, Oruç Ay’ı ama Ramazanı- Ramazan kılan en üstün değer Kur’an-ı Kerim’dir. Dolayısıyla bundan önce Kur’an-ı Kerim ile pek fazla haşır- neşir olamadın, Gerektiği kadar zaman ayıramadın, En azından bu Ramazanı bir fırsat olarak görüp değerlendireceksin. Bu Ramazan da bir alışkanlık kazanmak zorundasın. Nedir o? Her gün miktarını kendiniz belirleyeceğiniz bir şey; “Ben her gün iki Ayet okuyacağım. Ama o da az gelir, Ben her gün bir sayfa okurum. Ya da bu Ramazan da farklı olsun her gün bir sayfa okuyorum ama bu ay bir cüz okuyayım” gibi ne kadar istiyorsanız okuyup Kur’an-ı Kerim ile bağlarımızı biraz daha sıkılaştırmamız lazım. Bakın, Peygamber efendimiz bile Ramazan Ay’ın da Kur’an’ a daha fazla eğimli oluyor. Çünkü Ramazan, Eşittir Kur’an Ay’ıdır. Ayrıca Kur’an’la haşır- neşir olabilmemiz için Ramazan da ekstradan bir fırsat var. O da “Sahur” vakitleridir. Kur’an-ı Kerimin Müzzemmil Suresinde Cenab-ı Hakk, Peygamber efendimize “Gece kalk ve Kur’an-ı ağır ağır, yavaş yavaş oku” (2., 3.,4. Ayet) diyor.  “Tane tane” okumasını istiyor ve bunun gerekçesini açıklıyor; “Çünkü biz sana çok ağır bir görev yüklüyoruz” (5.Ayet). Yani Vahiy alıp onu tebliğ etmek gerçekten çok büyük bir görevdir. Nice sıkıntılara göğüs germeniz lazım. Peygamber efendimizin ya da diğer bütün peygamberlerin yaşadıkları zorlukları gözünüzün önüne getirin, Deliliğiniz mi kalmaz, Büyücülüğünüz mü kalmaz, Yalancılığınız mı kalmaz, Fitneciliğiniz mi kalmaz. Bakın bir benzetme olsun diye; Kur’an-ı Kerim de apaçık olan bir hükmü söylediğiniz zaman bile insanların size neler- neler söylediğini zaten görüyorsunuz. Biz mesela Bakara Suresinin 187. Ayetini söylüyoruz; “Ortalık Aydınlanana kadar yiyebilirsiniz, İçebilirsiniz”, Bizi “Mason” yaptılar, “Yahudi” yaptılar, “Fitneci” yaptılar, “Müşrik yaptılar bizi. “Niye milletin kafasını karıştırıyorsunuz? Ramazan- Ramazan yapılacak şey mi bu?” dediler. Yani Ramazan- Ramazan Allah’ın ayetini hatırlatmak “Fitnecilik” oluyor bu ülkede. Bir de Peygamberimizin yaşadığı zorluğu düşün; Tek başına çıkacaksın “Ey Ahali yanlış yoldasınız” diyeceksiniz. İşte böyle zor bir duruma hazırlarken Peygamber efendimizi; “Gece kalk, Kur’an-ı Parça parça, Düşüne düşüne, Yavaş yavaş oku” diyen Ayetlerde “Çünkü sana ağır bir görev yüklüyoruz. Çünkü gece kalkışı daha dokunaklı ve daha etkileyici olur” (Müzzemmil Suresi 5., 6. Ayetler) buyuruyor. Ve Ayetin devamında da ; “Çünkü seni Gündüz meşgul edecek o kadar çok şey var ki”( Müzemmil Suresi 7.Ayet) buyuruyor. İştesin, Birinin yanında çalışıyorsan patronun dırdırını çekeceksin, Emir altındasın “Onu yap, Bunu yapma”. İşverensen bin bir türlü dert zaten seni bekliyor; “Ay sonu nasıl gelecek, Maaşlar nasıl ödenecek, Ödemeleri yapabilecek miyiz? Ödemeleri alabilecek miyiz?” gibi. Öğrenciysen sınav var, gelecek kaygısı. Anne, Baba isen çocuklar. Gençsen “Evleneceğim, Evlenmeyeceğim”. Evlendiysen Hanım dırdırı, Koca dırdırı. Yani o kadar çok şey var ki, Gündüz bunların hepsi var. Ama gece kalktığın zaman seni bunlardan hangisi meşgul edebilecek? Zaten Akşam kafan şişmiş, Davul gibi olmuş yatmışsın, Uykunu almışsın, Vücudun dinlenmiş, Beynin dinlenmiş ve Sahura kalktın. Hazır bu Sahura kalkmışken, normal zamanlar da Sahur dışında gece kalkamazsın, bunu yapamazsın, Bunu her gece için başarmış olanlara ne mutlu ama genelde Yatarsın ancak Sabah Namazına kalkarsın. İşte Ramazanda Sahur vakti bu tür gece kalkamayanlar için bulunmaz bir fırsattır. En azından Kuzu-Kuzu sahura kalkıyorsun, Yemek yiyeceksin, Yemeği de yedikten sonra hemen Namazı kılma, Vakit girmiş olsa bile kılma, Beş- On dakika kendi ayarlayacağın kısa bir süre zarfı içerisinde, Kendi taktim edeceğin bir zaman aralığı için de mutlaka Kur’an’a vakit ayıralım. Sırf şu Müzzemmil Suresinin hatırına bunu yapalım. Hani az önce ki ayette Cenab-ı Hakk demişti ya; “Gece vakti içerisinde kalkarsan bu senin için daha hayırlı olur”( Müzzemmil Suresi 5.,6. Ayetler). Bir kıyaslayalım; Akşam eve geldim gece saat On, On bir, O günün yorgunluğunda okuyacağın iki satır Kur’an’la veya iki satır bir Kitap ile gece uyuyup uyandıktan sonra o berrak zihinle, Dinlenmiş bedenle okuyacağın iki satır Kur’an veya Kitap arasında ki kıyaslamayı herkes kendisi bir kez yapsın.

Bakın, Ben Dört, Dört buçuk sene Kur’an Kursunda yatılı olarak kalmış biriyim. Bizi Kur’an kursunda Hafızlık yaparken Sabah 4’te uyandırırlardı. Akşam da 9’da yatırırlardı. 7 saat uykumuzu alırdık. Gece 4’te uyandırdıklarında o kadar ağrıma giderdi ki. Yaşım on iki, Gecenin dördünde niye uyandırıyorsun sen on iki yaşında bir çocuğu? Sabah Namazı var desen, Sabah namazı saat altıda. İki saat öncesinden bizi uyandırıp ders çalıştırıyorlardı. Ve bunu hiç anlayamazdım. Ama insan bunun sebebini daha sonra anlıyor. Ama Benim o esnada yaptığım ezberler, Diğer gün içerisinde yaptığım ezberlerden bin kat daha sağlamdır. Ve Hocalarım, Gündüz vakitlerinde bana derlerdi ki, “Oğlum, Sen ne zaman ders yapıyorsun?”, Çünkü ben sürekli ders araları da dahil oyun oynardım. Spora, Futbola da meraklıydım, Maç falan oynardım. Meğer derslerimi o zaman yapıyormuşum,  Ben de farkında değilim. Niye? Daha on iki yaşında dert yok tasa yok gencecik çocuk, Delikanlısın bir de gece kalkıyor ders yapıyorsun mükemmel bire sonuç ortaya çıkıyor. Ama ona rağmen gün içerisinde canın sıkkın, Arkadaşlarla takışmışsın, Hocaya takmışsın falan bunlarda var. Ama gece dörtte kalkıp altıya kadar okuduğum, Yaptığım ezber belki de bu günlere kadar çoğu Ayetleri unutmamamı sağladı. Ve gönül rahatlığı ile tavsiye ediyorum bunu. Yaşamış denemiş biri olarak, Mutlaka bunu değerlendirin. Sahura kalktığınız zaman, Zaten kalmışsın, Ramazandan sonra kalkamaya bilirsin. Bu fırsatı kendine oluşturamayabilirsin. Fırsat bu fırsat diyerek bunu da mutlaka değerlendirmek gerekir.

Bir şey daha var. Bakara Suresinin 185. Ayetin sonunda Cenab-ı Hakk “Şükür” kavramına vurgu yapıyor. Şimdi normal de, Evet; İnsan kendisini daima şükreden pozisyonda görür “Allah’a Şükür” der. Lafla bunu söylemek gerçekten çok kolay. Ama bu Ramazan’a ulaştığı için özellikle Cenabı Hakk’a şükretmek aklımıza geldi mi acaba? “Ya Rabbi bir fırsat daha verdin bana” diyor muyuz acaba? “Bak şimdiye kadar yukarı da anlattığımız bu fırsatları ben değerlendirememiştim, Bu Ramazan bir kez daha bu fırsatı verdiğin için ben teşekkür ederim Ya Rabbi” demek kaçımızın aklına geliyor? Belki gelmedi, İşte Ramazan Ay’ında veren el mutluluğunu yaşayabildiysen bunu bir kez daha şükrünü yapmak aklımıza geldi mi bunu da sorgulamamız gerekiyor. “Ya Rabbi şükürler olsun ki sofram da Oruçluları iftar ettirebildim. Şükürler olsun ki zekat verebildim. Normal zamanda yapmadığım sadakayı verdim. Şükürler olsun, Teheccüd Namazını ben diğer on bir ayda kılamazdım ama Sahura kalkmışken, Sabah namazının vakti de girmediği için iki rekatta olsa bu namazı kılabildim. Şükürler olsun Ya Rabbi” diyebiliyor muyuz? Bu birincisiydi, İkincisi ise fiili bir teşekkür yapmak lazım. Bir sözlü dua vardır, Bir de fiili bir dua vardır. Yani teşekkürün sözde kalmaması lazım, Eyleme geçirmemiz lazım. “Ya Rabbi şükürler olsun bana para verdin nimet verdin ama hiç kimseye veremem” dedin mi olmadı işte, Yarım kaldı. “Sen bana verdin bende ihtiyacı olana veriyorum” diyebilmek lazım. “Ramazan da bunu yapmıyorum ama bu Ramazan bu fırsatı değerlendirdim” demek lazım, Fiili duaya dökmemiz lazım. Bir de “Şükür” de ilginç bir şey var. “Şükür” İbadet gibi bir emirdir. Cenabı Hakk buyuruyor ki; “Sadece Allah’a kul ol ve Şükredenlerden ol” buyuruyor Bakın, “Allah’a kul ol ve şükredenlerden ol” Neden? Çünkü şükredemeyen kul; “Nankör kuldur” diyor Cenab-ı Hakk. “Biz insana yolu gösterdik. Artık ister Şükretsin, İster nankörlük etsin” (İnsan Suresi 3.Ayet). Şükretmiyorsa hiç kendisini temize çıkarmaya çalışmasın, Nankörlük yapıyordur O. Ve bakın Şükredemediğiniz zaman Şeytan’ı haklı çıkarmış olursunuz. Hangi konu da? Şeytan, Cenab-ı Hakk’ın huzurundan kovulduğunda Haşa! Cenab-ı Hakk’a bir kafa tuttu. Dedi ki; “ Ya Rabbi! Sen bu emri vermekle benim azmama sebep oldun. Ben de o senin kullarının doğru yolunun üzerine oturacağım. Onlara sağlarından, Sollarından, Arkalarından, Önlerinden yaklaşacağım” (Araf Suresi 16., 17. Ayetler)  Lütfen dikkat; “Bu sayede onların çoğunu sana şükreder bulamayacaksın”( Araf Suresi 17.Ayet) diyor “Bak idda ediyorum” diyor. “Onları öyle bir hale getireceğim ki sana teşekkür bile edemeyecekler, O hale getireceğim” ( Araf Suresi 17.Ayet) diyor. Şimdi sen Şükür süz bir biçimde Allah’a mı destek çıkmış oluyorsun, Şeytanın bu sözüne mi? Farkına varmadan Şeytana destek çıkmış oluyorsun. Şeytan dedi ki; “Ben onlara öyle bir oyun yapacağım sana şükredemeyecekler” Sende Şükretmiyorsun. Demek ki Şeytan seni iksiri altına almış. Ve Cenab-ı Hakk’ın bu konuda açık net bir garantisi var; “Siz hele bir şükredin, Müteşekkir etmesini bilin. Mutlaka size fazlasını vereceğim” buyuruyor Allah’u Teala. “Siz yeter ki şükrünü bilin, Mutlaka kesin kez daha fazlasını vereceğim” diyor. “Bir verdin on vereceğim, On verdin yüz vereceğim” diyor. Allah’ın garantisi var. “Ama şükretmeyip nankörlük ederseniz, O zaman bilin ki benim azabımda çok şiddetlidir” (İbrahim Suresi 7.Ayet) buyuruyor. En ufak bir iyilik yaptığımız da en azından karşı tarafa diyoruz ki; “ En azından bir teşekkür et”. İnsanız yani, Bekliyoruz. Mesela Vakfın soru-Cevap sistemini Abdurrahman hocamla birlikte yönetiyoruz. Bazı adamlar var, Her gün mutlaka bazen bir, Bazen iki üç sorusu oluyor ama mutlaka oluyor. Akıllarına gelen her şeyi soruyorlar. Gerek Abdurrahman hocam olsun gerek ben cevaplamaya çalışıyoruz. Ama diyoruz ki; En azından bir soru sorarken “Hocam öncekilere vermiş olduğunuz cevaplar için teşekkür ederim, Bir sorum daha var” demelerini bekliyoruz. Ben bunu şahsen bekliyorum. Tamam, Biz bir hizmet tapıyoruz, Sizden para falan da istemiyoruz ama senin Memurunda değilim ben. Diyanete hesap sorabilirsin. Çünkü o adam sana cevap vermek için maaş alıyor. Ama ben sana cevap vermek için maaş almıyorum. Veya diğer arkadaşlarım da bunun için maaş almıyor. Para da istemiyoruz, Bir teşekkür tüm beklentimiz. E, Bir de her şeyimizi veren Cenab-ı Hakka karşı bir “Teşekkür” bekleme hakkı yok mu yani? Ve de bir garantisi de var. “Mutlaka daha fazlasını vereceğim” diyor. Demek ki biz vermekten çekiniyoruz ya; Korkuyor insan, “Param verince zayi olacak” sanıyor. Azalıyor cebinde. Demek ki bir güvensizlik problemimizde var. İşte bunu bu Ramazan Ayında ne yapmamız lazım? Takviye etmemiz lazım. Diyorsun ki “Ya gelmezse” Haşa! Cenab-ı Hakkı sözünde durmayan bir varlık haline mi getireceksin? “Sen ver Garantörü benim” diyor. Ama biz de bir güvensizlik ortamı var.

Konudan biraz sapma olacak ama biraz zihinler dağılmış olur; Mesela aynı şey bu Evlilik konusunda da geçerlidir. Allah’u Teala maddi sorunların evlilik konusunda engel yapılmamasını emrediyor. “Sizden bekar olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu uygun olanları evlendirin. Eğer bunlar yoksul iseler, Allah onları lütfuyla zenginleştirir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (Nur Suresi 32.Ayet) buyuruyor. Ama maalesef bu gün bizim toplumumuzda en büyük evlenme engeli; Ev yok, İş yok, Şu yok, Bu yok. Diyorsun ki “Para yok nasıl evleneyim”. Peki şimdi Cenab-ı Hakk’ın bu sözünü hava da mı bırakacağız? Hani onun garantisi? Halbuki evli olanları hepiniz görmüşsünüzdür yani; Gerçekten ummadığınız yerlerden rızıklandırılıyorsunuz. Siz hele böyle bir yola girin, Çünkü Cenab-ı Hakk’ın garantisi var, Sebebi bu. Hiç ummadığınız bir destekçiniz gelir, Biri bir yardım eder, Bir şeyler olur, Bakmışsın ki her şey olmuş bitmiş. Sende evliler kervanına katılmışsın. İşte bu Zekat, Fitre, Şükür mevzularında da bu geçerlidir. “Ver” diyor Cenab-ı Hakk “Garantörün Benim” diyor. Sen güvenemiyorsan o zaman problem var. Hatta bu manevi bir mesele. O zaman bu Ramazan o gediği de kapatacaksın.

Son olarak Bakara Suresinin 186. Ayeti var. Cenab-ı Hakk 183, 184, 185 ve 187. Ayetler de Oruçtan bahsetmektedir. 186. Ayette ise Duadan bahsetmektedir. “Eğer kullarım sana Beni sorarlarsa onlara; Benim onlara çok yakın olduğumu söyle. Dua eden kişi dua ettiği zaman Ben onun duasına karşılık veririm. Ama onlarda benim isteklerime karşılık versinler ve bana güvensinler –ki bu sayede olgunluğa erişebilsinler”. Şimdi Oruç ile ilgili Beş Ayetin arasına bir ara cümle olarak “Dua” sıkıştırılmış ve tekrar bir sonra ki Ayette Oruca dönülmüş. Şöyle demeye hakkımız var mı acaba; “Oruç ile Dua arasında çok sıkı bir ilişki var” diyebilir miyiz? Bunu söylememize bir engel var mı? Yok. Çünkü Ramazan da  diğer zamanlar da olmayan bir gayret içerisindeyiz. Bazı kötülükleri yaparken Ramazan da yapmaz bir duruma geliyoruz. Bazı iyi davranışları yapmazken yapar duruma geliyoruz. Allah; “Yeme, İçme, Şunu- şunu yapma” demiş işte onları yapmıyoruz. Yani kısacası Allah’ın bizlerden istediklerini yapıyoruz. Geriye ne kaldı? Sıra sende, Cenab-ı Hakk diyor ki “Aç ellerini şimdide sen iste benden” diyor. “Madem sen benim her istediğimi yaptın, Bana güveniyorsun, Sıra sende aç ellerini ne istiyorsan iste benden hem de oruçluyken” diyor. Peygamber efendimizin bu bahsettiğimiz ayetlerden çıkardığı bir müjdesi var ; “Red edilmeyecek dualardan bir tanesi Oruçlunun duasıdır” (Tirmizi) buyuruyor. Neden? İşte nedeni bu ayet. Cenab-ı Hakk dedi ya; “Ben duana karşılık veririm ama şartım var; Sen de bana karşılık ver ve bana güven”. Ben Oruç tutarak zaten Allah’ın isteklerine karşılık verdim mi? Verdim. O zaman Cenab-ı Hakk bu 186. Ayeti buraya yerleştirerek; “Oruçlu iken normal zamanlardan daha çok el açıp, daha çok iste” buyuruyor. İstekte en az ile en yüksek arasında hiçbir sınırlama yoktur. En ufak ihtiyacını da Cenab-ı Hak’tan talep edebilirsin, En yüksek beklentini de Cenab-ı Hak’tan talep edebilirsin. Bu “Ramazan” bunun için ayrıca bulunmaz bir fırsattır. Cenab-ı Hakk bir çok Ayette “O güzel kullar Seher vakitlerinde istiğfar ederler” buyuruyor Normal zamanda kalkamadın, Olabilir. Ama Ramazan da Sahur için ayaktasın. Kur’an, Dua, Şükür hepsinden yararlanacağız. Bu Ay’da yükleneceksin buna. Neden? Bir sene boyunca sağlam bir şekilde o Futbolcular gibi sakatlanmadan gidebilmek için. Çünkü hazırlık kampındayız şu an. Ama yine onların yaptığı gibi bu hazırlık kampından çıktıktan sonra idmanları da terk etmek yok Yoksa yine çaptan düşersin. Oradan bir takım alışkanlıkları tamamen devam ettirebiliyor olmamız lazım.

Oruç ile ilgili ayetlere baktığımız zaman kimlerin Oruç tutması gerektiği ve kimlerin tutamayacağı anlatılıyor. Akıllı, Buluğ çağına ermiş ve Müslüman vasfı kazanmış olan herkes Oruç tutmakla yükümlüdür. Bunun muhayyerliği yoktur. “Tutmazsam olur mu?” diye bir şey yoktur. Akıllı isen, Ergenlik çağına erdiysen, Artık Mükellef olmaya başladıysan ve kendini Müslüman olarak biliyorsan bu Oruç tutulacak.

Şimdi burada yine bir ara cümle girmek zorundayım. Mesela bazıları o Altmış bir günlük kefaretten yırtabilmek için Oruca niyetlenmiyorlar. Çünkü ilmihal kitaplarında; “Niyetlendiğin Orucu bozarsan Altmış bir günlük kefaret gerekir” yazıyor. Sabahtan hiç niyetlenmezsen o günü sadece gün be gün kaza edeceksin dendiği için bir çok kişinin sırf bundan istifade ile oruç tutmadıklarını görüyoruz, Duyuyoruz. Geçenler de birisi bize bir soru sormuştu, Bizde soruya cevap olarak; “Oruca niyetlenmemenin Allah’a isyan olduğunu” yazmıştık. Dedik ki; “Oruç Allah’ın kesin bir emridir. Bir kul kesin bir emri tutmadığı zaman Allah’a isyan etmiş olur” diye internet sitemizde yazdığımız da birisi demiş ki; “ Ya hu kardeşim siz nasıl diyorsunuz, Oruç tutmayan biri Allah’a isyan etmiş olur diye? Ben bütün Kur’an-ı Kerim’e baktım, Falanca günahı işlersen cezası bu, Falanca suçu işlersen cezası bu diyor. Ama Oruç tutmazsan bir şey yok. Siz niye Allah’a isyan ettiğini söylüyorsunuz” diye bizi eleştirmiş.  Bende dedim ki; “Değerli Kardeşim sadece fiili olan, Ceza gerektiren ama neticesi itibarıyla sadece kul ile Allah arasında olan şeylere değil, Kul ile kul arasında, Yani İnsan, İnsan arasında olan suçlara bakmışsın. Ve sadece günahlara haramlara bakmışsın. Peki Farzların terki ne oluyor? Allah’ın “Yapma” dediklerini yani haramlarını işlemek Allah’a isyan oluyor, Bunu kabul ediyorsun da, Allah’ın kesin olarak “Yap” dediklerini, Farzlarını terk etmek niye Allah’a isyan olmuyor?” dedim.

Şunu da bilmemiz lazım; “İsyan” demek, “Emri tutmamak” demektir. Allah’ın emri; “Namaz kıl, Oruç tut, Hacca Git, Zekat ver” değil mi? Bunları yapmadığın zaman niye Allah’ a isyan olmasın bu? Allah’a isyan etmiş oluyorsun işte. Allah “Tut” diyor, Ben “Tutmam” diyorum. “Ben” kimim?

Peki, Ben bu emri tutmadığım zaman zavallı İblisin kabahati ne? Allah ona bir tane emir verdi tutmadı, İsyan etti, Yoldan çıktı. Ayette; “Rabbinin emrinden çıktı ve kafir oldu” (Kehf Suresi 50.Ayet)  diyor Allah’ın bir emrini tutmamak basit bir şey midir? Bunlar istiyorlar ki her Ayette farzdan sonra onu yapmayanın cezası var, İstiyorlar. Hayır! İbadetlerin cezası uhrevidir. Yani Oruç tutmamanın cezasını insanlar burada birbirine veremezler. Oruç tutmayan sopa ile dövülemez. Oruç, Namaz bunlar kişinin Allah ile olan ilişkisinden kaynaklanan meselelerdir ve hesabını sadece Allah’a verecek insanlar. Ceza ile örtülmez bunlar. Biz dövsek bile Cenab-ı Hakk affetmez onu. Çünkü, Onun Allah ile ilişkisindendir. Ama diğer bütün suçlara bakın hepsi Kul hakkını ihlal eden şeylerdir. Bu konuya girmeyelim.

Dolayısıyla Orucu Müslüman, Akıllı ve Buluğ çağına gelen herkes otomatikman tutmak zorundadır. Ve burada Oruca niyetlenmek veya niyetlenmemekte söz konusu değildir. Ramazan’ın biri girdi mi, Otuzuna kadar sen niyetlisin zaten. Alternatifin yok. Paşa-Paşa bu orucu tutacaksın zaten. Niyetlenmesen ne olur? Ramazansan, Müslümansan sen niyetlisin zaten. Dolayısıyla niyetlenmeme gibi bir durum falan yok. Peki kim tutmaya bilir? Bu konu da iki Ayet var. Bakara 184 ve 185. Ayetler; “Sizden kim hasta olur veya yolcu olursa onlar ancak Oruç tutmaya bilirler. Onlarda tutamadıkları günler sayısınca Ramazan dışında o Oruçlarını tutacaklar” buyuruyor. Bakın “Onlar da tutacaklar” diyor. Peki; Adam hasta değil, Yolcu değil. “Mazeretsiz yere tutmamak” bu kesinlikle mümkün değil zaten. Müslüman isen bu Oruç tutulacak. Böyle bir şey kesin olarak Allah’a isyan anlamı taşır. “Tut” diyor, “Tutmam” diye direniyorsun. İkincisi mazeret gösteriyorsundur. Ne diyorsundur; “Kışın kolaydı oruç tutmak, Akşam saat 4:30’ da İftar oluyordu ama şimdi hava sıcak, Günler uzun ne yapalım, Tutamıyoruz” diyerek yine büyük bir günah işliyorsun. Hangi ibadette bu tür zorluklar yok ki? İmtihandayız, Tabi ki zorlanacaksın. 34 derece de oruç tutuyor muşsun, Vay be acıdım sana, 50 derece de oruç tutan adamlar ne yapacak? Sürekli haberler de görüyoruz; Yerin bilmem kaç kilometre altında, Kaç derece sıcaklıkta madenciler Oruç tutuyor da, Ben klimalı bir ortam da çalıştığım halde hava da 35 derece sıcaklık var diye Oruç tutmayacağım! Bu kesinlikle mazeret değil. Hiç kimse öyle bir mazeretin arkasına saklanamaz.

Oruç tutan Müslüman futbolcuların da olduğunu biz görüyoruz. Hazırlık kamplarında, Gündüz o güneşin altın da en az dört saat idman yapıyorlar. Zorluksa gerçekten onların ki de zorluk. Tamam, Belki çok büyük para kazanıyorlar, Yapmasınlar bu işi diyebilirsiniz amenna ama ona rağmen tutmayan adamlar var. Tutulabiliyor, Olabiliyor bu oruç. Zorlanıyorum, Zorlan arkadaşım. Cenab-ı Hakk’a bu Orucu tutuyorsun zaten. Ecrini sana kat-kat verecek olan da O dur. Dolayısıyla zorlanmak, Hava sıcaklığı, İş yoğunluğu, Diyanet Tefsirinde yazdığı gibi; “Hamallık, Tellallık” gibi bunlar Orucu tutmamaya ve bunun yerine fidye vermeye kesinlikle yeterli, Gerekçeli bir sebep değildir. Tabi Onlar neye dayanıyorlar; Bakara Suresinin 184.Ayettene dayanırlar. Elimizde ki mealde bu Ayette; “Oruca güç dayananlara, Orucu tutamayanlara bir yoksulu doyuracak fidye gerekir” diye yazıyor. Birçok mealde de böyledir. Halbuki bu doğru değildir. Neden? Çünkü bu Ayetteki “Takat” kelimesinden kaynaklanan bir çeviri hatasıdır. Detaylara girmek istemiyorum, Bu Oruç Fidyesi bizim internet sitemizde var. “Kur’an Işığında Doğru Bildiğimiz Yanlışlar” kitabımızda var. Bu bahsettiğim Ayetle ilgili tefsirler de iki tane açıklama vardır. Birincisi; Buna tefsirler de doğru olarak olumlu mana verenler var. Diyorlar ki; “Orucu tutabilenlere Fidye” diye olumlu mana veriyorlar ama devamının da; “Oruç ilk farz kılındığı zamanlarda Oruç tutabilecek olanlara Allah bir ruhsat vermişti. ‘İsterseniz tutmayın, Fidye verin’ gibi. Daha sonra Bakara Suresinin 185.Ayeti indi, Orada Allah; “Kim Ramazan Ay’ını yaşarsa o Ay’ın tamamını oruçlu geçirsin” Ayeti gelince önceki hüküm mesh edildi” diyorlar. Eski den tutabiliyorken fidye de verebiliyordu ama artık mutlaka verecek. Bunun doğru olması mümkün değil! Neden? Birincisi; Ayetin yapısı buna müsait değil. Bu ayette bir muhayyerlik söz konusu değil. Y ani Oruç tutabilenler dilerlerse tutmaz, Onun yerine fidye verirler diye bir hüküm yok ayette. Ayetin yapısı emir cümlesidir. Vücüb ifade eder. “Onu tutabilenlere gerekir”, “İsterlerse” değil   “Gerekir” bu bir emirdir. “Çaresiz kalmış bir insanı doyurmak için onun ölçüsünde bir fidye gerekir”( Bakara Suresi 184.Ayet) Onu tutanların bunu yapması gerekir. Dolayısıyla, İsterlerse yaparlar değil.

İkincisi; Bu ayetin devamında diyor ya; “Sadece hasta ve yolcular tutmayabilir. Onlarda Ramazandan sonra kaza edecekler” buyuruyor. Hasta ve yolcu olan adam tutamadığı için ona Ramazan’dan sonra “Tut” diyeceksin, Hasta değil, Yolcu değil, Gücü kuvveti sapasağlam yerinde ona da diyeceksin ki “Sen istersen fidye verebilirsin” Bu bir çelişki olur. Hasta ve yolcu tutamadığı için ona sen “Tut” diyeceksin, Bu tutabildiği için “Sen tutma, Parasını versen olur.” Böyle bir hüküm yok Kur’an-ı Kerim’de, Hiçbir ibadette yok.

Üçüncüsü; Nesih diyorsun Önceki hüküm kaldırıldı 185. Ayetten diyorsun. Halbuki; “Biz bir ayeti kaldırırsak ya da unutturursak, Ya daha hayırlısını getiririz, Ya da en azından onun dengini getiririz.” buyuruyor. Önceleri serbest olan bir şey olacak, Hatta bizzat Cenab-ı Hakk bunu serbest bırakacak ve daha sonra yasaklayacak onu, Öncelikle bu Ayete uymuyor. Ya daha hayırlısı ya da en azından dengi olması lazım. Dolayısıyla burada bir nesihten de söz edilemez. Bir de Ayetin bir parçasını yürürlükten kaldıracaksın, Ayetin başı ve sonu kalacak, Ortasındaki bir cümleyi sen kaldıracaksın. Böyle bir şey de yok zaten. Ayet tamamen orada duruyordur, Mevsuf falan da değildir. Buna bir de olumsuz mana verenler de var. Onlarda diyorlar ki; “Oruç tutmaya gücü yetmeyenler veya Oruca zor dayananlar, Çok ağır işte çalışanlar, Madenciler, Karayolları işçileri, Futbolcular tutmayabilirler” diyorlar. Kesinlikle böyle bir şey yok. Zorlansalar da tutacaklar. Peki, Tutmaya gücü yetmiyorsa ne olacak?  Hasta ise iyileşene kadar tutmayabiliyor. İyileştiğin de kaza edecek. Hastanın iyileşme durumu yok, Cenab-ı Hakk zaten ondan mükellefiyeti kaldırıyor. Tutamıyorsan; Her gün yatsı namazından sonra Amenerrasulu’yu oku. Cenab-ı Hakk hiç kimseyi gücünün yettiğinden fazla bir şeyden sorumlu tutmaz. Tutamıyorsa; Bitti.

Dolayısıyla gücü kuvveti yerinde olan tutmak ile yükümlüdür. Gücü olmayan, Aşırı derece de yaşlı, İyileşme durumu olmayan hastadan Cenabı Hakk bu hükümlülüğü kaldırmış oluyor. bu Ayeti bir daha anlamaya çalışalım. Peygamberimizin hadisi ile irtibat kuralım. Bakara Suresinin 184.Ayetinde ki; “yütıykunehu” ya olumlu anlam verenler diyorlar ki; “Bura da ki ‘Hu’ zamiri Kaza Orucuna gider” diyorlar. Yani; Hasta veya Yolcu olup ta Orucunu tutamayanlar Ramazandan sonra hastalığı iyileştikten veya yolculuğu bittikten sonra kaza edecekler ve bir de fidye vereceklerdir demek istiyorlar. Çünkü Arapça kuralına göre “Zamir” en yakınını gösterir. Bu doğru bir çıkarımdır. Ama bir karine yani ek bir delil olması halinde zamir kendisinden daha da uzağa gidebilir. Bu da bir dil kaidesidir. Bizde diyoruz ki böyle bir karine var, Ne o? O Peygamber efendimizin Sahih uygulamalarıdır; “Sadakayı Fıtır” yani “Fitre” dediğimiz şeydir. Bize gelen rivayetler diyor ki; “Resullullah Fıtır sadakasını Oruç tutanların Oruç esnasında yaptıkları bazı kötülükleri temizlesin ve miskinlere de yemek olsun diye Oruç tutanlara Farz kılmıştır Şimdi “Farz” kılınan bir şeyin Kur’an-ı Kerim de mutlaka delili olması lazımdır, Mutlaka. İşte o delilde bu ayettir; “Orucu tutanların bir de fidye vermesi gerekir” (Bakara Suresi 184.Ayet) Yani Gücümüz kuvvetimiz yerinde oruç tutuyorsunuz ve Ramazanın otuzuncu günü artık tüm Ramazanı oruçlu geçirdiğiniz sabit olmuştur, Dolayısıyla size de fitre de tahakkuk etmiştir. Fitre veriyoruz. Bunu söylüyor aslında. Eğer biz bunu Oruç tutamayanların tutmadıkları her gün için vermeleri gereken bir fidye olarak anlayacaksak Ayete mutlaka müdahale etmemiz lazım. Neden? Çünkü bakın Ayette; “O Orucu tutanların sadece bir fidye vermeleri gerekir” (Bakara Suresi 184.Ayet) “Sadece bir fidye”  bütün Ramazana bir fidye. Halbuki sen diyorsun ki; “Kaç gün tutamadıysa her gün için bir fidye” diyorsun. “Her gün için” ifadesini işte müdahale ederek bu Ayete koyman gerekir. Halbuki Ayette; “Her gün için bir fidye gerekir” demiyor. Bütün Ramazana denk bir fidye diyor. O da eşittir bir Fitredir. O yüzden Peygamber efendimiz sabah namazına giderken fitreleri verir, Öyle verilmesini tavsiye eder. Niye? Çünkü bayram sabahına çıktığın zaman Ramazan bitiyor ya işte sende 29 veya 30 gün Ramazanı tutmuş oluyorsun borç ancak o zaman tahakkuk ediyor. 28. 29. Günler de verebilirsin elbette. Artık bakmışsın son günlere geldin, Orucu da tutabildin, Fitreni de verirsin. Daha detaylı bilgiyi almak isteyenler internet sitemizdeki  “Oruç Fidyesi” yazımızı veya “Doğru Bildiğimiz Yanlışlar” da kitabından da okuyabilirler.

Dilerseniz internetten gelen birkaç soruya bakalım;

Şöyle bir soru gelmiş; “Peygamberimiz Ramazan Ay’ının son on günün de itikafa girdiğin de günlerini nasıl geçiriyordu?  Mescit de hangi ibadetleri yapıyordu? Vakti Müsait olan herkes itikafa girebilir mi?

Evet, Güzel bir soru gerçekten de. Peygamber efendimiz, Orucun faziletinden dolayı Medine de kaldığı dokuz yıl boyunca her sene son on gün boyu itikafa girmiş.  Ne yapıyordu Peygamberimiz o on gün zaman zarfı içinde; Mescit de kendisini ibadete vermiş. Kur’an-ı Kerim okuyor. Zikir çekiyor, Nafile namaz kılıyor. Aişe Validemiz; “Peygamber efendimiz Ramazan gelince geceleri daha çok ihya etmeye başlardı. Son on gün gelince biraz daha bunu artırır ve aile fertlerini de uyandırırdı” diyor. İlk yirmi günde falan kimseye dokunmuyor ama son on günde aile fertlerini de uyandırırmış; “Hadi son on gün artık uyanın, Bir şeyler yapın” gibi.  İşte o Teravih namazına mesnet edilen rivayetlerde buradan kaynaklanıyor. Peygamber efendimiz  Ramazan dışında da kıldığı o 8 rekât’lık  gece namazını mescitte kılarken arkasına tabii oluyorlar, İşte Teravihe mesnet edilen şeyler de buradan çıkıyor.

Vakti müsait olan herkes itikafka girebilir mi?” diye sorulmuş. Tabi ki girebilir. Zaten Bakara Suresinin 187.Ayetinde; “ve entüm akifune fil mesacid” diyerek Cenab-ı Hakk buna atıfta bulunuyor. Kadın, Erkek hiçbir farklılık yoktur. Kadınlarında bu gün için Mescitler de itikaf yapabilir duruma gelmeleri için Mescitlerin o şekilde hazırlanması da gerekiyor, Bunu da anlamış oluyoruz. Sadece Erkeklere özel bir şey değildir bu ama Mezhepler de “Kadınlar evlerinde de bir odaya kapanıp itikafa girebilirler” yazıyor. Ama Bakara Suresinin 187. Ayetin de “Mescitler de irtifaka giriniz” dediğini göre sanki bu mescide özel bir ibadet gibi geliyor bana.

“Ramazan da daha fazla olmak üzere normal zamanlar da Cuma namazına müteakip camilerde Diyanetçe aralıksız olarak istenen ihtiyaç adı altında toplanan bedeller yıllardır bitmedi, Bitmeyecek görünüyor. Allah’ın bizden bu konuda tam olarak isteği nedir? “ diye bir soru sorulmuş.

Yani, Cenabı Hakkın kesin bir emri yok. Ramazan ayında Zekâtınızı verebilirsiniz. Sadaka ne kadar çok verirseniz o kadar yararınıza olur. Diyanetin bu şekilde para toplamasına çok fazla da bir şey bulmamak lazımdır. Çünkü Mescitleri bu Ülke de Devlet yapmıyor. Camileri ve Kur’an kurslarını biz inşa ediyoruz. Bizim paralarımızla oluyor bunlar. Bir usulsüzlük yapıyorlarsa veballeri boynunadır. O bizi ilgilendirmez. Ama biz şimdiye kadar Diyanet İşleri Başkanlığının topladığı bu paraların zimmetlerine geçirdiğine dair hiçbir şey duymadık, İşitmedik. Dolayısıyla onları töhmet altında da bırakamayız. Eğer gönlünüz razı olursa paraların yerine ulaştığına kanaat getiriyorsanız, Sadaka olarak ta paranızı oraya verebilirsiniz, Hiçbir sakıncası olmaz bunun. Eğer Camiden çıkarken toplanmasa, Başka bir şekilde olsa yine bizden alacakları için Cami dışında bu ülke de bu tür hizmetler devlet eli ile yapılmıyor, O yüzden anlayışla karşılayalım.

Hani konumuzun başında; “Misafirliğe gitmek gelmek zorlaştırılıyor” demiştik bu sözümüze internetten destek mailleri de geliyor; “Böyle şaşalı sofralara davet edilen bazı insanlar da o insanı davet etmeye çekiniyor. Çünkü herkes aynı imkanlara sahip olmuyor ve o şekilde sofra hazırlayamadığından çekiniyor” demişler ve çok doğru demişler. Öyle bir sofraya gidiyorsun ki “Kral Sofrası” gibi. Şimdi o adamı bir de sen evine davet et, Ödün kopar “Bu adam bize şöyle-şöyle yemekler yaptı, Biz bunu nasıl ağırlayacağız” dersin. Gerçekten yani Misafirleşmenin önünde ki engellerden biri de budur.

“Bazı tefsirler de musibet anında şükür edersen daha fazla musibete uğrarsın deniliyor bu doğru mu?” diye soruyorlar.

Ben buna dair bir Hadis hatırlıyorum. Hatta bizim internet sitemiz de de vardı. Şunun şöyle bir mantığı var, İnşallah anlatabilirim; Hani şöyle bir ayet var ya; “Siz hele bir şükredin, Ben size daha fazlasını vereceğim” diyor. Başımıza bir musibet gelmiş, Siz şükrediyorsunuz, Siz şükrederken fazlalaşmasını mı istiyorsunuz? O yüzden deniyor ki “Bu durum da Hamd edin”. İşte “Hamd” ile “Şükür” ün ayrıldığı en temel nokta budur. “Hamd” her durumda Allah’a yapılır. Yani iyi zamanda da  kötü zaman da da Hamd edersin. Yani “Ya Rabbi bunu bana veren sensin. Sen ne yapıyorsan mutlaka güzel yapıyorsun. Bir bildiğin vardır. Ben bu yüzden dolayı sana Hamd ediyorum” demelidir. Musibet anında olması gereken, Yapılması gereken budur. Ama düşün; Bir belaya uğradın, İflas ettin “Şükürler olsun Ya Rabbi” diyorsun. Hadi şu mana da teevvül edebiliriz; Daha beterine düşmekten dolayı buna da şükür diyebilirsin belki. Ama bu tip durumlar da Hamd edilmelidir. Mesela Peygamber efendimizin “Elhamdülillah” diyerek Cenabı Hakka Hamd ettiği var, Şükür olarak değil. “Benden bu hüznü gideren Allah’a Hamd ü senalar olsun” şeklinde. Ama “Şükür” tam zıt manada söylemek gerekirse teşekkürdür. Bir nimet karşılığında yapılır. Bir Musibet karşılığında yapılacak olan; “Elhamdülillah” der Allah’a Hamd edersin. “inna lillahi ve inna ileyhi raciun” ( Bakara Suresi 156.Ayet) diye Cenabı Hakkın bizzat kendisinin tavsiyesi de var zaten.

“Peygamber efendimizin Teravih namazı diye bir namaz kılmadığını, Teheccüd kıldığını biliyoruz. Hz Ömer zamanında yirmi rekattan oluşan Teravih Namazını cemaatle kılmak ne kadar doğru olur?” diye bir soru gelmiş.

Nafile Namazları cemaatle kılmakta normal de bir sakınca yoktur. Nafile Namazları Cemaatle kılabilirsiniz. Peygamber efendimizin “Salat ü kusur Yani Güneş tutulması, Ay tutulması namazlarını cemaatle kıldığını biliyoruz. Kendisi o teheccüd namazını kıldırırken arkasındakilere “Yanlış yapıyorsunuz, Benim namazıma uymayınız” da demedi. Dolayısıyla nafile namaz cemaatle kılınabilir. Bizim söylediğimiz; Bu gün teravih namazı olarak Yirmi rekat olarak kılınan ve Sünnet-i müekkede olan şeyin Peygamberimiz tarafından kılınmadığıdır. Bu bilinçte olduktan sonra her gece gidin teravih namazı adı altında nafile namaz kılın. Bunda hiçbir sakınca yoktur. “Nafile” demek; Farzdan artı olarak yapılan ibadetler demektir. Onun bir sayı sınırlaması olmaz. Kırk rekat ta kılabilirsin bunu, Elli rekatta kılabilirsin, İki rekatta kılabilirsin. Ama Sünneti Müekkekedir, Yani Peygamber efendimiz bunu çoğu zaman yapmış azı zaman terk etmiştir dersen o zaman işte biz itiraz ederiz. Bu iki şeyi mutlaka ayırmamız lazımdır. Nafile namaz olarak bu gün camilere giderek teravih namazı kılabilirsiniz. Hatta biz ne diyoruz; Gidin kılabiliyorsanız Hatimli teravihleri bile tercih edebilirsiniz. En azından birazcık anlıyorsanız Arapçayı, Kur’an’ı Kerimi de baştan sona bir geçmiş olursunuz. Ama bunun nafile namaz olduğunu bilin. “Peygamber efendimiz yaptı, Bu yüzden yapayım. O çok az terk etti, Ben de mümkün mertebe terk etmeyeyim” şeklinde değil.

…………………………..Niye? O da mantıklı. Çünkü gece namazları normalde sesli kılınır. Şimdi camiye gidin. Siz kendi başınıza namaz kılarken, Mesela sünneti kılıyorsunuz tam o sırada Farz kılınmaya başladı, İmam sesli okurken ben kendi adıma söyleyeyim mutlaka okuduğumu karıştırırım. Veya Sünneti kılarken Müezzin Cuma namazında Erzan’a kalkınca  çok yüksek ses olduğu için kafam karışıyor. Üç beş kişi yüksek sesle namaz kılacağına toplanın bu namaza bir kişinin arkasında, bir kişi okurken hepiniz dinleyerek kılın diyor. Hz Ömer’in yaptığı budur. Bu gün bu mana da yapılırsa yine hiçbir sakınca olmaz.

“Hastalıkta veya yolculukta orucu kazaya bırakmak bir emir midir, Yoksa bir kolaylık mıdır?” diye sormuşlar

Bunun cevabı; Ruhsattır. Sebebi; “Allah sizin için bir zorluk istemiyor, Kolaylık istiyor”(Bakara Suresi 185.Ayet) Yani, Herkese mutlaka farz. Hastalara da mı? Onlar ölme pahasına da tutacaklar mı? Hayır! Onlar tutmayabilirler. Yolcular mutlaka tutacak mı? Hayır! Tutmayabilirler. Bu bir ruhsattır sadece.

“Gücümüz yetiyorsa yolculukta oruç tutabilir miyiz?” diye sormuşlar.

Tutabilirsiniz. Bir de söylemeyi unuttum ; Hastalık ve Yolculuk sebebi ile sabahtan oruca başlayabileceğiniz gibi, Başladığınız orucu da bozabilirsiniz. Peygamber efendimizin bir uygulaması var mıdır? Vardır. Hemen size buradan okuyayım, Müslim ve Tirmizi de geçen bir hadis, Cabir (r.a) rivayet etmiş; “Fetih yılı Peygamber efendimiz yanında bir heyet ile  Mekke’ye doğru yola çıktı. Kendisi ve ashabı da oruçluydular. Ama sıcak ve yorgunluk sebebi yüzünden çok bitkin vaziyette olanlar vardı. Oruçlarını bozmaya da çekiniyorlardı. Bakıyorlar Peygamberimiz Orucunu tutmaya devam ediyor. Birkaç kişi gelip Resullulah’a diyor ki; Ya Resullullah, Oruç aşırı derece de bazılarımızı sıkıntıya soktu ama size bakıp duruyorlar, Orucu bozamıyorlar. Peygamber efendimiz ikindi namazını kıldıktan sonra cemaate dönerek  herkesin görebileceği bir şekilde bir bardak su istiyor ve içiyor” Peygamber efendimiz tarafından bu ruhsat bizzat kullanılıyor. İlla ki sabahtan oruçlu olmamak önemli değil. İkindiden sonra Peygamberimiz Orucunu bozuyor. “Biraz daha sabretsen zaten iftar olacak” da diyebilirsin ama Hayır! Millet zaten arka da perişan olmuş. Dolayısıyla hasta ve yolcu olanlardan oruç tutmak durumunda olanlar bu hadise mutlaka dikkat etmelidirler. Ölümüne oruç tutmasınlar. Bedenimiz bize gerçekten emanettir. Eğer doktorlar kesin olarak; “Bak, Mutlaka günde iki üç defa senin bu ilaçları kullanman gerekiyor” diyorsa, Sahur ve İftar vakitleri yetersiz kalıyorsa, İlla gün içerisinde bunu yapacaksan onu yapın. Nasıl olsa Cenabı Hakk ruhsat vermiş, İyileştiğiniz zaman orucunuzu tutarsınız. Bu yukarı da ki Hadisi de unutmayınız. Peygamber efendimiz güpegündüz Ramazan da İkindi vaktinden sonra su içmiştir. Ama ne zaman? Yolcu iken içmiştir. Folayısıla oruçta tutabilirsiniz, Hiçbir sakıncası yoktur. Ashab-ı Kiram’dan gelen rivayetler bunu şöyle doğruluyor; “Biz sefere çıktığımız zaman içimizde oruç tutanımızda olurdu, Tutmayanımız da olurdu. Hiç birimiz bir diğerimizi ayıplamazdık Yani Oruç tutmayınca; “Oruçsuz” gibi aşağılama falan da yok. Bu bir Ruhsatsa bu kullanılır.

“Nafile gece Namazları seslimi kılınmalı” diye bir soru sormuşlar.

Sesli kılınabiliyor. Ama bu kesin emir değildir. Sessiz de kıla bilirsiniz. Ama sesli kılanlara “Yanlış yapıyorsun” denemez.

“ Peygamber efendimizin 10 gün itikafta kalması Kadir gecesini anmak için mi? Yoksa sürekli yaptığı adet edindiği bir ibadet mi?” diye sormuşlar.

Sürekli adet edindiği bir ibadet olsa Ramazan dışında da her ayın 10 gününü Mescitte geçirmesi lazımdır. Bu Kadir gecesini aramak içindir. Burada Peygamber efendimizin; “Kadir gecesini Ramazanın son on günün de, Özellikle de tek geceler içinde arayın” (Buhari, Müslim) şeklinde çok sağlam, Çok fazla Hadisler vardır. Peygamber efendimizin onu mescitte araması tamamen Kadir gecesi ile alakalıdır. Dediğim gibi; Kendisi yaptığı gibi aile fertlerini de o geceler de uyandırırmış.

Peki Ne yapılıyor bu on gece de? Ona da kısaca yer vereyim; Peygamber efendimizin Aişe validemize söylediği bir dua var, Aişe Validemiz diyor ki; “Ya Resullullah hissedersem ki bu gece Kadir gecesi, Ne yapmalıyım?” diyor. “Bin rekat namaz kıl, Her rekatta yüz defa ihlas oku, Rüküye gittiğinde iki bin beş yüz defa Sübhane Rabbiyel ala demelisin” falan demiyor. Diyor ki; “Hissettiğin zaman ‘Allahümme inneke afüvvün kerimun tühıbbül afve fa’fü anni’ demen yeter” buyuruyor. Ne demek bu duanın anlamı; “Ya Rabbi, sen affedicisin, Kerimsin, affı seversin, beni de affeyle” demektir. Bu kadar. Yatsıyı da kıldın mı tamam. Onun haricinde kalk diğer zamanlarda yapmıyorsan o geceye özel bir teheccüd namazı kıl. En azından son on gününde bunu yap. Bu güzel bir ibadet olur.

Yahya ŞENOL: Şimdi, Yirmi rekat olduğu rivayetleri bulunduğu gibi otuz altı, Kırk rekata da çıkaranlar da var. Ama “Yirmi rekat kılmışlar” şeklinde bize geliyor, Fakat Hz Ömer emretmemiş “Yapacaksanız böyle yapın” demiştir. “Yirmi kılın, On kılarsanız olmaz” gibi bir şey yoktur. Nafile namazlar da sayı sınırlaması olmaz. İki rekatta olur, Yirmi rekatta olur.  Ama teravih namazının yirmi rekat olduğuna dair de rivayetler çoğunluktadır.

İkikafa giren kişi gündüzleri dünyevi işlerden uzaklaşmalı mıdır? ‘İnsanlarla konuşmamalı’ diye bir bilgi var doğru mu?” diye sormuşlar

Hayır! Peygamber efendimizin itikafta iken hanımarı ile de olsun, Ashab-ı Kiramla da olsun konuştuğu vakidir. Akşamları da evi mescide bitişik olduğu için Aişe validemize veya diğer hanımlarına saçlarını tarattığı, Okşattığı falan bile olmuş. Bunlar da hiçbir sakınca yok. Tamamen el etek çekecek değil. Tabi ki ibadete kapanmaktır esas olan. Mümkün mertebe ibadetle geçirilmesi uygundur.

Şirke bulaşmamış cemaat, Tarikat hemen hemen yok gibi. Böyle yerlere zekat verilebilir mi?” diye soru sormuşlar.

Bu soru benim cevap verebileceğim bir soru değil. Kesin eminseniz vermeyin. Ama emin olmadığınız zaman da insanları “Müşrik, Kafir” diye töhmet altında bırakmayın. Bunun değerlendirmesini Cenabı Hak yapar.

“Nafile namazı cemaatle kılınır mı?” diye sormuşlar

Evet biraz önce söylemiştik; Nafile namazlar cemaatle kılınıyor. Peygamber efendimizin Güneş tutulması namazı, Ay tutulması namazı bunların hepsi “Nafile Namazlar” çatısı altına girerler. Özel bire sebebe bağlıdır ama bu tip nafile namazlar da cemaatle kılındığı için bu Ramazan da kılınan nafile namazlar da cemaatle kılına bilinir. Ama Farzların önlerinde ve arkalarında kılınan ve bizim “Revatib Sünnet” diye adlandırdığımız o sünnetler cemaatle kılınmıyor. Onlar sünnete aykırı olur. Çünkü onları Peygamber efendimiz cemaate kıldırmadığı gibi cemaatin önünde de kılmamıştır. İlginçtir, Her zaman Peygamber efendimiz bunları evinde kılmıştır. Farzdan öncekileri evinde kılıp, Farzı kılmaya mescide öyle çıkmış, Farzdan sonra kılınan sünnetleri de selam verip evin de kılmıştır. Cumanın farzı da ona dahildir. Yani, Peygamber efendimizin cemaatin önün de kıldırdığı namazlar; Birincisi Farz namazlardır, İkincisi ise özel sebebe binaen kıldırdığı güneş tutulması, Ay tutulması, Yağmur duası gibi nafile namazlardır. Bunlar cemaatle kılınabiliyor.

Türkçemize “Nafile” kelimesi  “Boş” anlamında geçmiştir. Haşa! “Nafile ibadet Boş ibadet” demek değildir. “Nafile”, Fazladan yapılan şey demektir. Kesin bizim yapmakla yükümlü olmadığımız ama yaparsak sevap kazanacağımız fazladan ibadetlerdir. Bu nafile namaz olabilir, Nafile Oruç olabilir. Nafile Hac olabilir, Bunlar olabilirde olabilir, Sonuçta fazladan yapılan ibadet demektir. “Boş”, “Salla gitsin” gibi Haşa! Öyle şeyler değildir. Çünkü Peygamber efendimizin kıldığı sünnetlere Kur’an-ı Kerim de işaretler vardır.

Fitre konusunda en alt seviyeyi Cenab-ı Hakk vermiş oluyor. Bir çaresiz insanı doyura bileceğiniz kadarını verdiğiniz de yerine getirmiş oluyorsunuz.  Ama kim daha çok fazla verirse verdiği kadar da onun lehine olur denmiş oluyor. Fitre oranın üstü yani Nafilesi sana kalmış oluyor. İstediğin kadar verebilirsin.

“Teravihi cemaatle kıla bilirsiniz dediniz. Fakat teravihe gidersek sizin takviminize göre Yatsı Namazını Tabiri caizse ben de biraz üç kağıtçılık yapayım; Ben “Teravihi cemaatle kılın” dedim. Demediğim şeyleri bana itam etmeyin. Kaçamak cevap değil mi? Teravihi cemaatle kıl ama Yatsıyı nasıl istersen öyle yap. İster bizim takvime göre ister diyanete göre karar senin. Ama, Hadi kendimi biraz açık etmiş olayım; Ben birebir Abdülaziz Bayındır Hocamızla aynı fikir de değilim. İnşallah hakkımda hayırlısı olur.

“Örnek olması için; Siz günde beş vakit namazı ne zaman ve kaç rekat kıldığınızı anlatır mısınız?” diye sormuşlar.

Beş vakit namazı sizinle aynı kılıyorum. Farklı bir şey yaptığımı zannetmiyorum. Yatsı namazının başlangıç vakti konusunda hocamızla müttefikim ama Vaktinin bitişi konusunda hocamız gibi düşünmüyorum. Bu benim şahsi fikrim o yüzden her halde pek bir şey ifade etmez diye düşünüyorum.

“İslam da ruhbanlık yoktur. Ruhbanlık ile itikaf arasında fark nedir?” diye sormuşlar.

“İtikaf” ile “Ruhbanlık” Evet, benzer noktaları ola bilir ama İtikafta her şeyden el etek çekmek falan yok, Bunu az önce söylemiştik. Oruçlusun zaten yemiyorsun, İftar ediyorsun, İtikafta iken sahurunu da zaten yapıyorsun. İrtifakta yasak olan Ayete göre ne?  ………………… .. bitti, Başka bir şey söylemeye gerek yok herhalde. Ruhbanlık ondan daha geniş, Hayatın her alanını kapsayan bir şey.

“Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir”  hadisi doğru ise Müslüman olmaya bir şart gelmiştir diyebilir miyiz? Buna göre Afrika da ölenler varken Körfez ülkelerinde ki israf onları İslam’dan çıkarmaz mı?” diye sormuşlar.

“Mallarını Saçıp savuranlar Şeytanın kardeşleridir. Şeytan da Rabbine karşı çok nankör bir varlıktı” ( İsra Suresi 27. Ayet) buyuruluyor. Şeytanın kardeşi olanında şeytandan bir farkı olmaz. İsraf yapıyorlarsa o Ayetin kapsamına onlarda giriyorlar.

(01.42.03. saniye de biri mikrofonsuz soru soruyor hiç duyulmadı. O yüzden CEVAP tan devam ediyorum)

Evet, Hadisler iki türlü burada Peygamber efendimiz biraz önce benim söylediğim hadiste; “Oruç tutanı, Oruç esnasında olabilecek eksikliklerden temizlesin diye farz kıldı” dediğine göre Oruç tutan kapsamına kim giriyorsa öncelikle bu onadır. Çocukların tutmakla mükellef olmadığını biz biliyoruz. Dolayısıyla fitre gerekmez diyebiliriz. Ama “ Onlara da verilir” diye bazı hadisler var. Verebilirsiniz, bu bahsi geçen hadislerden kendinize bir destek sağlaya bilirsiniz. “Vermelisiniz” diye kesin söyleyebilmeniz için Kur’an’dan dayanak bulmanız lazım. Ayette; Oruç tutabilenlere farzdır dediğine ve Oruçla mükellef olmanın şartının ergenlik çağı olduğuna göre ergenlik çağına girmemiş kişilerin “Fitresi mutlaka verilmelidir” denemez.

İnşallah faydalı olabilmişimdir. Hepinize çok teşekkür ediyorum

—————————————————–konu sonu———————————————–

Tüm Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri
# İçerik Adı Yayınladığı Tarih Görüntülenme
1 Kitaba Çağrı 16 Eylül 2017
2 Kurban İbadeti 24 Ağustos 2017
3 Hadislerin Derlenmesinde İran Etkisi 19 Ağustos 2017
4 Diyanetin Fetö Raporu: Bu din bu hale nasıl geldi? 14 Ağustos 2017
5 Hilal, Fitre ve Bayram 28 Haziran 2017
6 Nebi’mizin Ramazan Hayatı 12 Haziran 2017
7 İmsak Ölçüleri 27 Mayıs 2017
8 Dini Siyasete Alet Etmek 20 Mayıs 2017
9 Nebilere Yüklenen Olağanüstü Özellikler 13 Mayıs 2017
10 Tarih Boyunca Nebilere Gösterilen Tepkiler 6 Mayıs 2017
11 Yanlış Şeriat Algısı Suç ve Ceza 29 Nisan 2017
12 Kapitalizmin Sonu 15 Nisan 2017
13 Faiz Bağlamında Modern Finansal Ürünler 8 Nisan 2017
14 Hadislere Bakışımız Nasıl Olmalı 1 Nisan 2017
15 Haram Aylar 25 Mart 2017
16 Kur’an’cılık Tehlikesi 1.Bölüm 20 Mart 2017
17 Din ve Devlet İlişkileri 1.Bölüm 11 Mart 2017
18 Cuma Namazı ve Hutbe’si 4 Mart 2017
19 Kur’an’a Göre Sihir Kavramı 25 Şubat 2017
20 Abese Suresi Bağlamında Nebi’mizin Korunmuşluğu 18 Şubat 2017
21 Ev İçi Mahremiyet Kuralları 11 Şubat 2017
22 Örtünme İle İlgili Hükümler 4 Şubat 2017
23 Baş Örtüsü ve Örtünme 28 Ocak 2017
24 Kur’an’nın Çözüm Üretmedeki Yeri 21 Ocak 2017
25 Yahudileri Gölgede Bırakan Hileler 16 Ocak 2017
26 Müslümanlar’da Allah’a Güven Krizi 31 Aralık 2016
27 Müslümanlığımızı Gözden Geçirme İhtiyacı 24 Aralık 2016
28 Ümmet Olamamanın Ağır Bedeli 17 Aralık 2016
29 Tarihsellik İddialarında Cezalar Örneği 10 Aralık 2016
30 Mezhepçiliğin Doğurduğu Acı Sonuçlar 3 Aralık 2016
31 Kur’an’nın Tarihselliği İddiası ve Miras Konusu 26 Kasım 2016
32 Takiye (Kimliği Gizleme) 19 Kasım 2016
33 Faiz ve Güncel Meseleler 12 Kasım 2016
34 Mehdi Gelicek mi ? 7 Kasım 2016
35 Hz.İsa Gelicekmi? 31 Ekim 2016
36 Çağdaş Ulemanın Usulsüzlüğü 22 Ekim 2016
37 Dinsel Çoğulculuk 15 Ekim 2016
38 Son Kitabı Devre Dışı Bırakma Projesi, Dialog 8 Ekim 2016
39 Fıtrat Zemininde Buluşma 1 Ekim 2016
40 Nisa 34. Ayet Bağlamında Kadına Şiddet 24 Eylül 2016
41 Kurban İbadeti 10 Eylül 2016
42 Kadının Dövülmesi 3 Eylül 2016
43 Kur’an’a Göre Hükmetmek 27 Ağustos 2016
44 15 Temmuz Darbe Gecesine Kurani Bir Bakış 20 Ağustos 2016
45 Paralel Dinin Olmazsa Olmazı Aracılık – 1 13 Ağustos 2016
46 Müslüman Gayrimüslim İlişkileri 2 Temmuz 2016
47 Zekat 25 Haziran 2016
48 Oruçla İlgili Hükümler 18 Haziran 2016
49 Uydurulan Dinde Yatsı Sonu, Seher ve İmsak Vakti 4 Haziran 2016
50 Uydurulan Dinde Mut’a Nikahı 28 Mayıs 2016
51 Uydurulan Dinde Şartlı Talak 21 Mayıs 2016
52 Uydurulan Dinin Dayatması Olarak Çocukların Evlendirilmesi 7 Mayıs 2016
53 Kölelik ve Cariyelik Mezheplerin Dayatması mı? 30 Nisan 2016
54 Musa Hızır Kıssasının Evrensel Mesajı 23 Nisan 2016
55 Sünnetin Delil Değeri 16 Nisan 2016
56 Kira Sertifikaları Faizsiz Ürün mü? 9 Nisan 2016
57 Suç-Ceza Dengesi Açısından Cinsel İstismar 2 Nisan 2016
58 Boşanma Konusunda Allah’ın Koyduğu Sınırlar 26 Mart 2016
59 Allah’ın Koyduğu Sınırlar Nasıl Aşıldı 19 Mart 2016
60 Muhsana, Kadına Pozitif Ayrımcılık 13 Mart 2016
61 İnsanlar ile Cinlerin Ortak Özellikleri 5 Mart 2016
62 Nebiler Günahtan Korunmuş mudur? 27 Şubat 2016
63 Bedir Savaşı Örneğinde Nebi ve Resul Farkı 20 Şubat 2016
64 Dinde Haram-Helal Koyma Yetkisi 13 Şubat 2016
65 Cinler 6 Şubat 2016
66 İlk İnsanın Yaratılışı 30 Ocak 2016
67 İnsanı İnsan Yapan Özellikler 23 Ocak 2016
68 Allah’ı İkinci Sıraya Koymak 16 Ocak 2016
69 Şirkle İman Arasındaki Kararsızlık 9 Ocak 2016
70 Mehdi Beklentisi 2 Ocak 2016
71 Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
72 Fıkıh Müzakereleri | Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
73 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik – 2 19 Aralık 2015
74 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik 12 Aralık 2015
75 Kur’ân’da Dindarlık 5 Aralık 2015
76 Tarih Boyunca Bir Siyasi Baskı ve Ötekileştirme Aracı Olarak Zındıklık 28 Kasım 2015
77 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 2) 21 Kasım 2015
78 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 1) 21 Kasım 2015
79 Kur’an’a Göre Dinden Dönmenin Hükmü 16 Kasım 2015
80 Kur’an’da Zina Suçu Ve Cezası 7 Kasım 2015
81 Tağut Doğru Yolun Üstünde Oturur 31 Ekim 2015
82 Hadis Uydurma Faaliyetleri 24 Ekim 2015
83 Kader İnancı Ve Nesih 17 Ekim 2015
84 Resulullah Sonrası Siyasi Gelişmeler 10 Ekim 2015
85 Nesih 3 Ekim 2015
86 Hac Ve Kurban 19 Eylül 2015
87 Terör Olayları Karşısında Nebevi Siyaset 12 Eylül 2015
88 Dinde Özgürlük 5 Eylül 2015
89 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 4 “Cariyelik” 29 Ağustos 2015
90 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 3 “Cariyelik” 22 Ağustos 2015
91 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 2 “Kitap Algısı” 15 Ağustos 2015
92 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 8 Ağustos 2015
93 Nebimizin Yürüttüğü Dış Politika 1 Ağustos 2015
94 Kadir Gecesi ve İmsak Vaktine Tavırlar 11 Temmuz 2015
95 Zekat 4 Temmuz 2015
96 Oruç İbadeti 2 27 Haziran 2015
97 Oruç İbadeti 20 Haziran 2015
98 Kutup Bölgelerinde İftar ve İmsak Vakitleri 13 Haziran 2015
99 Emtia Borsalarındaki İşlemlerin Fıkhi Hükmü 6 Haziran 2015
100 Kur’ân’a Göre Gece-Gündüz 30 Mayıs 2015
101 Prof. V. A. Yefimov’la Yapılan Toplantının Değerlendirilmesi 23 Mayıs 2015
102 İsra ve Mirac 16 Mayıs 2015
103 Berzah Alemi 2 9 Mayıs 2015
104 Berzah Alemi 2 Mayıs 2015
105 Enflasyon ve Faiz 25 Nisan 2015
106 İşsizlik Probleminin Kaynağı 18 Nisan 2015
107 Peygamberimizin Öldürülmesini Emrettiği Kişiler Hakkındaki Rivayetler 4 Nisan 2015
108 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Zekat-Faiz Karşılaştırması) 28 Mart 2015
109 Faizsiz Sistemin İlkeleri – Faizsiz Bankacılık 28 Mart 2015
110 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Enflasyon) 21 Mart 2015
111 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Bankacılık) 14 Mart 2015
112 Faizsiz Sistemin İlkeleri 7 Mart 2015
113 Tecavüz Suçunun Cezası 28 Şubat 2015
114 İdam Cezası ve Kıssas Tartışmaları 21 Şubat 2015
115 Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 14 Şubat 2015
116 Kur’ân’da Ruh Kavramı 7 Şubat 2015
117 İcmanın Delilleri ve Değerlendirilmesi 24 Ocak 2015
118 Fıkıh Müzakereleri | Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 17 Ocak 2015
119 Nebiye Hakaretin Cezası 10 Ocak 2015
120 Noel ve Mevlid Kandili Kutlamalari 3 Ocak 2015
121 Kelime Oyunları ve Şeb-i Arus 27 Aralık 2014
122 Evlilik Nedeniyle Ortaya Çıkan Haramlık 20 Aralık 2014
123 Talak’ın Şarta Bağlanması 13 Aralık 2014
124 Kadının Boşanma Hakkı 6 Aralık 2014
125 Boşanmanın Hükümleri 29 Kasım 2014
126 Küçüklerin Evlendirilmesi 22 Kasım 2014
127 İslam Hukuku-Roma Hukuku Karşılaştırması 15 Kasım 2014
128 Beni Kureyza Yahudileri ve Esirlerin Öldürülmesi 8 Kasım 2014
129 İslâm Miras Hukukunda Kelâle 3 Kasım 2014
130 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı – 2 25 Ekim 2014
131 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı 18 Ekim 2014
132 İslam Alimlerinin Işid’e Gönderdikleri Mektubun Eleştirisi 11 Ekim 2014
133 Kurban İbadeti 27 Eylül 2014
134 Birbirimizden yardım istemek şirk midir? 9 Ağustos 2014
135 Nafile Oruç 2 Ağustos 2014
136 Zekat ve Fitre 26 Temmuz 2014
137 Kadir Gecesi 19 Temmuz 2014
138 Tarihi gelişimi ve Hükümleri Açısından İtikaf 12 Temmuz 2014
139 Yatsının Son Vakti 5 Temmuz 2014
140 Vakti Dışında Namaz, Süresinden Fazla Oruç 28 Haziran 2014
141 Bakara 187. Ayet Işığında Oruç İbadeti 21 Haziran 2014
142 Kimler Oruç Tutabilir 14 Haziran 2014
143 Orucun Tarihi ve Meşruiyeti 7 Haziran 2014
144 Ecel ve Şehitlik – Sorular ve Cevaplar 24 Mayıs 2014
145 Ecel ve Şehitlik 17 Mayıs 2014
146 Seferilik Mesafesi ve Müddeti 10 Mayıs 2014
147 Yolculukta Namaz – 2 26 Nisan 2014
148 Dinden Dönmek 19 Nisan 2014
149 Yolculukta Namaz 5 Nisan 2014
150 Namazı Terketmenin Hükmü 29 Mart 2014
151 Namazda Zikir 8 Mart 2014
152 Kadınların Cemaate Katılması 1 Mart 2014
153 Cemaatle Namaz – 2 22 Şubat 2014
154 Cemaatle Namaz 15 Şubat 2014
155 Sehiv Secdesi 8 Şubat 2014
156 Namazı Bozan Haller – 2 1 Şubat 2014
157 Namazı Bozan Haller 18 Ocak 2014
158 Cumanın Farzından Önceki ve Sonraki Sünnetler 11 Ocak 2014
159 Cuma Hutbesi 4 Ocak 2014
160 Cuma Namazı 28 Aralık 2013
161 Sünnet Namazları 21 Aralık 2013
162 Vitir Namazı 14 Aralık 2013
163 Teheccüd Namazı 7 Aralık 2013
164 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – Sorular 23 Kasım 2013
165 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – 2 18 Kasım 2013
166 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları 2 Kasım 2013
167 Cezanın Amacı Açısından Mağdur Hakları 26 Ekim 2013
168 Bayram Namazı ve Teşrik Tekbirleri 12 Ekim 2013
169 Tarihi, Amacı ve Ahkamı Yönüyle Kurban 5 Ekim 2013
170 Kur’an’da Münafıkların Durumu – 2 28 Eylül 2013
171 Kur’an’da Münafıkların Durumu 21 Eylül 2013
172 Günümüz İslam Dünyasının Problemleri 14 Eylül 2013
173 Bedel Hac – Doç.Dr. Servet Bayındır 7 Eylül 2013
174 Allah’ın Bilgisi ve Kader 24 Ağustos 2013
175 Mısırdaki Müslümanların Durumu 17 Ağustos 2013
176 Kadir Gecesi 3 Ağustos 2013
177 İmsak Tartışmaları 27 Temmuz 2013
178 Kutup Bölgelerinde İbadet Vakitleri 20 Temmuz 2013
179 Kader 19 Ocak 2013
180 Kıyamet Alametleri 22 Aralık 2012
181 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Kurban İbadeti 20 Ekim 2012
182 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Hac İbadeti 13 Ekim 2012
183 Faiz-Zekat İlişkisi 6 Ekim 2012
184 Namazların Birleştirilmesi 29 Eylül 2012
185 İslama Yönelik Saldırılar 22 Eylül 2012
186 Alternatif Bir Finansal Ürün Olarak Kira Sertifikaları(SUKUK) 15 Eylül 2012
187 Öğle ve İkindi Namazlarının Vakitleri 8 Eylül 2012
188 Yatsı Namazı Vaktinin Bitişi 1 Eylül 2012
189 Kur’an’a Göre Gelenek 25 Ağustos 2012
190 Bayram Namazı ve Fitre 18 Ağustos 2012
191 Televizyondan Kabe İmamına Uyulabilir mi? 11 Ağustos 2012
192 Ramazan Ayının İnsana Sunduğu Fırsatlar 4 Ağustos 2012
193 İmsak Vakti ve Seher – 2 28 Temmuz 2012
194 İmsak Vakti ve Seher 21 Temmuz 2012
195 Nesih, Kıblenin Değişmesi Örneği 23 Haziran 2012
196 İsra ve Miraç 16 Haziran 2012
197 Uydurma Hadisler – Harun Ünal 9 Haziran 2012
198 Sezaryen Doğum 2 Haziran 2012
199 Vahiy – Sünnet İlişkisi 26 Mayıs 2012
200 Nesih Kavramı 19 Mayıs 2012
201 Din ve Tıp Açısından Sünnet 14 Mayıs 2012
202 Din ve Müzik 5 Mayıs 2012
203 Hadislerin Kur’an’a Arzı 28 Nisan 2012
204 Türkiye’de Kutlu Doğum Etkinlikleri 21 Nisan 2012
205 Allah’ın Elçisini Doğru Anlamak 14 Nisan 2012
206 Kur’an Öncesi Mekke Toplumu 7 Nisan 2012
207 Faizsiz Bankacılğın Problemleri 31 Mart 2012
208 Hz.Muhammed’in(S.A.V.) Tebyin Görevi 24 Mart 2012
209 İslam ve Türk Medeni Kanunu(TMK) Miras Sistemlerinin Mukayesesi 17 Mart 2012
210 Kur’an’a Göre Tağut Kavramı 10 Mart 2012
211 Farklı İnançların Birlikte Yaşamasının Doğal Kuralları 3 Mart 2012
212 Kur’an’a Göre Resule İman, İtaat ve İttiba 25 Şubat 2012
213 Organ Nakli 18 Şubat 2012
214 Sebeb-i Nüzul Meselesi 11 Şubat 2012
215 Daru’l-Harbde Faiz 4 Şubat 2012
216 İftida 28 Ocak 2012
217 Talak (Boşanma) 21 Ocak 2012
218 Gayrimüslimlerle Evlilik 14 Ocak 2012
219 A’raf Ehli 7 Ocak 2012
220 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? – 2 31 Aralık 2011
221 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? 24 Aralık 2011
222 Çocukların Evlendirilmesi 17 Aralık 2011
223 İnanç Özgürlüğü 10 Aralık 2011
224 Evliliğin Denetlenmesi 3 Aralık 2011
225 Adetli Kadın Kur’an’a Dokunabilir mi? 26 Kasım 2011
226 Hz.İsa’yı(a.s.) Geri Getirmek İsteyenlerin Hedefi 19 Kasım 2011
227 Nebi ve Resul Kavramları 12 Kasım 2011
228 Kurban Bayramına Nasıl Hazırlanmalıyız? 5 Kasım 2011
229 İcma Delili ve Değerlendirilmesi 22 Ekim 2011
230 Vekaletle(Bedel) Hac 15 Ekim 2011
231 İhram Yasakları 8 Ekim 2011
232 Kadınların Yolcuğu 1 Ekim 2011
233 Kur’an ve Sünnet Işığında Hac İbadeti 24 Eylül 2011
234 Faiz Anlayışı 10 Eylül 2011
235 Bayram Namazı 27 Ağustos 2011
236 İmsak Vakti 20 Ağustos 2011
237 Teravih Namazı Konusunda Diyanet’e Cevap 13 Ağustos 2011
238 Oruç Tutamayanlar Ne Yapmalı? 6 Ağustos 2011
239 Güneşin Batmadığı Yerlerde Namaz Vakitleri 2 Temmuz 2011
240 Yatsı Namazının Vakti 7 Mayıs 2011
241 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler – 2 30 Nisan 2011
242 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler 23 Nisan 2011
243 Günahlarla İlgili Kavramlar – 2 2 Nisan 2011
244 Günahlarla İlgili Kavramlar 26 Mart 2011
245 Büyük Günahlar – 3 19 Mart 2011
246 Büyük Günahlar Nelerdir? 12 Mart 2011
247 Büyük Günah İşleyenlerin Durumu 5 Mart 2011
248 Ye’cüc ve Me’cüc 26 Şubat 2011
249 Dabbetü’l-Arz 19 Şubat 2011
250 Tarikatlarda Vesile ve Tevessül 12 Şubat 2011
251 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar – 2 5 Şubat 2011
252 Kutuplarda Namaz Vaktinin Tespiti 29 Ocak 2011
253 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar 22 Ocak 2011
254 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular – 2 1 Ocak 2011
255 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular 25 Aralık 2010
256 Mehdi İnancı 18 Aralık 2010
257 Kur’an’a Göre Zekat Oranları 4 Aralık 2010
258 Artan Malı İnfak Etme 27 Kasım 2010
259 Vitr Namazı 13 Kasım 2010
260 Bayram Namazları 6 Kasım 2010
261 Sehiv Secdesi – Mukayeseli Fıkıh Dersleri 30 Ekim 2010
262 Kurban İle Alakalı Sorular 23 Ekim 2010
263 Hac Farklı Aylarda Yapılabilir mi? – Fıkıh Dersi 9 Ekim 2010
264 Başkasının Yerine Hacc Yapmak 2 Ekim 2010
265 Hilal İle İlgili Sorulan Sorular 25 Eylül 2010
266 Cariyeler İle İlgili Sorulan Sorular 18 Eylül 2010
267 ORUÇ BOZMANIN CEZASI 4 Eylül 2010
268 Zekat 28 Ağustos 2010
269 İmsak ve Yatsı Vakitleri – 2 21 Ağustos 2010
270 İmsak ve Yatsı Vakitleri 14 Ağustos 2010
271 İsra ve Miraç -2 10 Temmuz 2010
272 İsra ve Miraç -1 3 Temmuz 2010
273 İcma’a Delil Getirilen Hadisler 26 Haziran 2010
274 İcma 19 Haziran 2010
275 Başörtüsü ve Örtünme 12 Haziran 2010
276 Mezheplerin Tutarlılığı 29 Mayıs 2010
277 Asabe Siyaset İlişkisi (Kızın Çocuklarının Mirasçılığı Örneği) 22 Mayıs 2010
278 Kur’an’ı Açıklama Usulü 15 Mayıs 2010
279 Kartepe Programı Değerlendirme 5 Mayıs 2010
280 Abdestte Ayakların Mesh Edilmesi 24 Nisan 2010
281 Hudeybiye’den Geri Kalanlar 13 Nisan 2010
282 Peygamberimizin Zeynep (ranha) ile Evliliği 3 Nisan 2010
283 Bedir Savaşı 20 Mart 2010
284 Kur’an Sünnet Bütünlüğü: Allah’ın İzni Meselesi 13 Mart 2010
285 Vahiy Çeşitleri 6 Mart 2010
286 Kadınların Özel Halleri 11 Şubat 2010
287 Kur’an’a Göre Zekat Nispeti 6 Şubat 2010
288 Vahy-i Gayr-i Metlüv’e Dair Getirilen Deliller -1 30 Ocak 2010
289 Iskat (Ölen Kimseyi İbadet Borçlarından Kurtarmak) 16 Ocak 2010
290 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrailin Rolü -2 2 Ocak 2010
291 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrail’in Rolü 26 Aralık 2009
292 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kurban 21 Kasım 2009
293 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -2 14 Kasım 2009
294 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -1 7 Kasım 2009
295 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kur’anı Anlama 31 Ekim 2009
296 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Yolculukta Namazin Kısaltılması Örneği 24 Ekim 2009
297 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? -2 17 Ekim 2009
298 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-1 10 Ekim 2009
299 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-2 10 Ekim 2009
300 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -1 3 Ekim 2009
301 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -2 3 Ekim 2009
302 Mirasta Avliye Meselesi -1 26 Eylül 2009
303 Mirasta Avliye Meselesi -2 26 Eylül 2009
304 Kasten Orucu Bozanın Cezası -1 12 Eylül 2009
305 Kasten Orucu Bozanın Cezası -2 12 Eylül 2009
306 Oruç Keffareti -2 29 Ağustos 2009
307 Oruç Keffareti -1 29 Ağustos 2009
308 Adetli Kadının Orucu -1 22 Ağustos 2009
309 Adetli Kadının Orucu -2 22 Ağustos 2009
310 Hastaların Orucu -1 15 Ağustos 2009
311 Hastaların Orucu -2 15 Ağustos 2009
312 Namazda Örtünme / 2-1 8 Ağustos 2009
313 Namazda Örtünme / 2-2 8 Ağustos 2009
314 Namazda Örtünme / 1-1 1 Ağustos 2009
315 Namazda Örtünme / 1-2 1 Ağustos 2009
316 Kur’an’da Örtünme -1 18 Temmuz 2009
317 Kur’an’da Örtünme -2 18 Temmuz 2009
318 Gayrimüslimlerle Evlilik -1 11 Temmuz 2009
319 Gayrimüslimlerle Evlilik -2 11 Temmuz 2009
320 Müşriklerle Evlilik -1 4 Temmuz 2009
321 Müşriklerle Evlilik -2 4 Temmuz 2009
322 Ehli Kitap ve Müşrikler -1 27 Haziran 2009
323 Ehli Kitap ve Müşrikler -2 27 Haziran 2009
324 Hayvan Kesimi / 2-1 20 Haziran 2009
325 Hayvan Kesimi / 2-2 20 Haziran 2009
326 Hayvan Kesimi -1 13 Haziran 2009
327 Hayvan Kesimi -2 13 Haziran 2009
328 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -1 6 Haziran 2009
329 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -2 6 Haziran 2009
330 Nafile Namazlar -1 9 Mayıs 2009
331 Nafile Namazlar -2 9 Mayıs 2009
332 Vitir Namazı -1 2 Mayıs 2009
333 Vitir Namazı -2 2 Mayıs 2009
334 Kur’an’ın Genel Açıklaması -1 25 Nisan 2009
335 Kur’an’ın Genel Açıklaması -2 25 Nisan 2009
336 Namazın Mekruhları -1 11 Nisan 2009
337 Namazın Mekruhları -2 11 Nisan 2009
338 Namazı Bozan Şeyler -1 4 Nisan 2009
339 Namazı Bozan Şeyler -2 4 Nisan 2009
340 Namazda Konuşmak -1 28 Mart 2009
341 Namazda Konuşmak -2 28 Mart 2009
342 Namazda Abdestin Bozulması / 2-1 21 Mart 2009
343 Namazda Abdestin Bozulması / 2-2 21 Mart 2009
344 Namazda Abdestin Bozulması / 1-1 14 Mart 2009
345 Namazda Abdestin Bozulması / 1-2 14 Mart 2009
346 Namazda İmamlık / 3-1 28 Şubat 2009
347 Namazda İmamlık / 3-2 28 Şubat 2009
348 Namazda Saf Düzeni -1 21 Şubat 2009
349 Namazda Saf Düzeni -2 21 Şubat 2009
350 Namazda İmamlık / 2-1 14 Şubat 2009
351 Namazda İmamlık / 2-2 14 Şubat 2009
352 Namazda İmamlık / 1-1 7 Şubat 2009
353 Namazda İmamlık / 1-2 7 Şubat 2009
354 İmamın Arkasında Kıraat -1 24 Ocak 2009
355 İmamın Arkasında Kıraat -2 24 Ocak 2009
356 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-1 17 Ocak 2009
357 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-2 17 Ocak 2009
358 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-1 10 Ocak 2009
359 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-2 10 Ocak 2009
360 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-1 3 Ocak 2009
361 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-2 3 Ocak 2009
Kuran Dersi Canlı Yayın