Cemaatle namaz bölümündeydik El Hidaye’de. “Ve men salla ma vahidin ekamehu en yeminihi: bir kişi ile birlikte namaz kılan onu sağında tutar”,”ve hadisi İbni Abbas(ra): İbni Abbas’ın hadisi sebebiyle”. “Fe inne Aleyhisselati Vesselam salla bihi ve akamehu el yeminihi: çünkü Peygamber(sav) İbni Abbas’a namaz kıldırdı ve onu sağ tarafında tuttu”. “Ve ma yeteahharu anil imami: imamdan teahhur etmez” yani imamla aynı hizada durur. Bu birinci görüş. İki kişi kıldığı zaman ne ileri ne geri, imamla yanyana durur. “Ve an Muhammedin(rh)” İbni Abbas Peygamber(sav)’in eşi Memune’nin yeğeni oluyor. Yani teyzesi oluyor, İbni Abbas’ın annesinin kız kardeşi oluyor. Hadiste: onu ziyarete gelmiş, orada Peygamber efendimiz namaz kıldırmış. Namaz kılarken bu da ona uymuş, Peygamberimiz onu yanına almış. İleri geri almamış. Tabi buradaki bu hadis Hanefilerin delil getirmesi çok enteresan. Hanefiler nafile namaz kılan kişiye bir başkasının uyamayacağını söylerler. Yani nafile kılan nafile kılana uymaz derler. İşte bundan bir tek teravih namazını istisna ederler. Teravihe bağlı olarak vitir namazını istisna ederler. Şu anda bazıları der ki; işte, nafile için ezan okunup cemaat toplanmaz. Ama bir başka sebeple toplandıkları takdirde nafileyi de kılabilir derler. İşte o başka sebep yatsı namazı için ezan okynuyor, insanlar onun için geliyorlar, gelmişken teravihi de kılarlar. Ramazanda öyle değil mi? Millet teravih kılmaya gitmiyor camilere? Yatsıyı kılmaya gidiyor.
Katılımcı: Ama şöyle bir şey de var mesela bazı sahabelerin rivayetleri var. Geceleri camiye giderler, bir şekilde Peygamberimiz ile buluşurlar, Peygamberimizin uzun sureler okuduğunu anlatırlar namazlarda. Yani gece namazı. Bu gece namazı yani peygamberimizle ilgili farzmıfır değilmidir, sonuçta onlar sünnet namazı Peygamberimizin arkasında kılıyorlardı.
Abdulaziz Bayındır: Tamam. Yani ben burada Hanefiler’in bu delili almaları gariptir dememin sebebi: Hanefiler bu görüşleri kabul etmiyorlar da onun için diyorum. Yoksa o dediğiniz rivayetler tamam, onda problem yok.
Katılımcı: Hanefilerle ilgili aynı şekilde Hanefilere sorulur onlar kazayıda hani normal edayla beraber kılınır ama onlarda o da yok.
Abdulaziz Bayındır: Aynı namazı eğer kaza ediyorlarsa cemaatle kılınabilir Hanefi mezhebinde. Demek ki yani iki kişi, bir imam bir de yanındaki cemaat varsa yanyana duruyorlar. İmam ileri geçmiyor. Yani cemaat imamın arkasında olmuyor, yan yana duruyorlar iki kişi kılarken.
Katılımcı: Şafiler’de öyle olmuyor. Ayakların geride olması gerekiyor.
Abdulaziz Bayındır: Hambeliler yanyana duruyorlar.
“Muhammedin(rh): İmam Muhammed’den gelen rivayette”,”ennehu yed’au isa’beahu inde akımıl imami: cemaatten olan (yani ikinci şahıs) ayak parmaklarını imamın ökçeleri yanına koyar”. Yani demek ki cemaat olan kişi imamdan bir ayak boyu uzakta olur. Hatta tam bir ayak boyu değil, bir ayak boyundan az. Ökçe dediğine göre, onun yanına dediğine göre değil mi? Arkasına değil yanına koyuyor. Yani bir ayak boyundan daha az demiş oluyor.
Katılımcı: Demek ki az bir fark yani.
Abdulaziz Bayındır: “Vel evvelu ez zahiru: zahir olan birinci görüştür”. Yani yan yana olmasıdır. “Fe in salla halfehu: cemaat arkada dursa, imam önde tam arkasında bir kişi cemaat olsa ne olur? “El fiye saihi: yada sağında olsa”. Tam arkasında yada sağında olsa. “Ve huve yesari caize: caiz olur”. Bu “yesari”den maksatın bir açıklamasını koymuşlar mı? Arkasını anladık. Sağında durur dedi ya, şimdi oldu. Ben onu şey yapamadım. Tamam. Yani imamın sağında durur dedi. Peki solunda dursa ne olur? Olur, caiz olur. Arkasında dursa yine caiz olur. “Ve huve musiun: ama kötü yapmış olur. “Ve ennehu halefe sunneti: çünkü sünnete muhalefet etmiştir”. Bu sünnet dediği şurada yazdıkları şu hükmü vermesine uygun değil Hanefilerin. Bir kere burada farz namazdan bahsediyor. Farz namazla ilgili bir rivayet geçmedi. İbni Abbas’ın söylediği: Peygamber(sav) ile kıldığı evinde kılınan namazdır. Hz.Memune’nin evinde kılınan namazdır ve farz olma ihtimali olmayan namazdır. Çünkü farz namazları hep mescidde kılmıştır Peygamber efendimiz. Yanyana durduk diyor
Katılımcı: Çok da değişirmi sünnetin cemaatle olması?
Abdulaziz Bayındır: Hanefilere göre değişir.
Aynı Katılımcı: Cemaat şeklini değiştirir mi? Sünnet kılınırken nerede durmalı, farz kılınırken cemaat şu şekilde durmalı?
Abdulaziz Bayındır: “Halefe sünnete” kelimesi uygun bir şey değil. Sünnet dediğiniz zaman öyle bir kereyle olmaz. Yol haline gelmesi lazım, adet haline gelmesi lazım. Öyle değil mi? Bir kereyle sünnet olur mu?
Katılımcı: Bir kez de sünnet olur.
Abdulaziz Bayındır: Tamam gelenekde öyle. Şimdi mesela adam şenlik düzenliyor. Diyelim ki Eminünü Belediyesi bir festival düzenliyor, Geleneksel 1.Eminönü şenliği diyor.
Katılımcı: Gelenekselleştirecekler ama ilkidir.
Abdulaziz Bayındır: Bu sünnet kelimesini kullanmaları benim şahsen hoşuma gitmiyor. Onu her zaman söylüyorum. Sünnet kelimesi yani “le ennehu halefel mevkule” dese anlarım. Ama sünnet dediğiniz zaman bu bir kanun haline gelmiş olması lazım. Bir adet olması lazım, bir yol olması lazım. Bir yerden bir kişi gitmişse oraya yol demezler. Yol olması için bir kaç kişinin gitmesi lazım. “le ennehu halefel mevkule” deseydi, mesela Nebi(sav) anlarım. Ama “halefe sünnet”, çünkü sünnet çok ciddi bir olay. Öyle basit bir hadise değil. Bu ifadeler hoş ifadeler değil.
“Ve in emmesneyni tekaddeme aleyhima: iki kişiye imamlık yaparsa eğer öne geçer”,”ve enne Yusufehu(rh) yetevessatuhuma: Ebu Yusuf’tan gelen rivayete göre ikisinin ortasında durur”. Yani önde arkada değil. Üçü aynı hizada.
“nekale zalike en Abdullah Bayındıri Mesud(ra)”
Katılımcı: Rukıye
Abdulaziz Bayındır: Fail Ebu Yusuf olabilir. Ebu Yusuf bu görüşünü ondan nakletti. Çünkü diyecek ki.”velehu” demedi de “ne kale” dedi, farketmez. Bu “lehu” manasınadır. Burada “ve lena” geliyor.
Enes Hoca: İmamın arkasında cemaatin yapması gereken bir şeydir. İki kişi cemaat değildir.
Katılmcı: Cuma namazıyla ilgili iki kişiyle de olur demiyorlar mı?
Abdulaziz Bayındır: İki kişi bir de imam, üçü birlikte cemaat oluşturmuyor mu?
Enes Hoca: Yok, bu diyor ki şimdi “ve ennel ıstıkaka feste imamu sünneti cemaa ismeyn leyse bi cemaatin hafifate”.
Abdulaziz Bayındır: Tamam. Burada delil olarak “nekale zalike an İbni Abdullah Bayındıre Mesud(ra): onu Abdullah Bayındır İbni Mesud’tan nakletmiş oluyor”. Abdullah Bayındır İbni Mesud’un fiili olarak nakletmiş oluyor bunu. Yoksa Peygamber efendimizin şeyi değil.
“Ve lena: bizim delilimiz şudur”,”enne Aleyhisselatu Vesselam fe kaddeme ala Enesin vel yetimi hine salla bihima” Enes Bin Malik de bir çocuk. O ikisine namaz kıldırdığı zaman onların önlerine geçmiştir. Bunlar iki kişidir, Peygamberimiz önde olmuştur.
“Hazabu eftalil eftaliyeti: eftaliyet içindir”. Yani böyle olursa daha faziletli olur. Böyle olursa sünnettir demedi burada.
“Vel eseru dedilul ibahati eser” madem Abdullah Bayındır İbni Mesud’tan bir rivayet var, iki kişi kıldırdığı zaman ortasında bulunuyor, demek ki mubahtır. Yani o da olabilir. Ama bu da efdaldir, çünkü Peygamberimiz böyle yapmıştır. Şimdi bu konularda belki en sahih olan şu olabilir: öne geçmiş olmasıdır. Peygamberimiz mescidde namaz kılarken sürekli cemaatin önünde kılıyordu. Bizim bildiğimiz o.
Enes Hoca: Sadece evde olan nafile namazda..
Abdulaziz Bayındır: Onu söylemesi lazım. Peygamberimiz mescidde nasıl namaz kıldırıyordu ondan bahset. Ama mescidde iki kişi yoktu tabi. İki kişi ve bir kişi. Peygamberimiz farz kılarken öyle bir olay..
Yahya Şenol: Mecburen o olacak yani.
Abdulaziz Bayındır: Öyle bir örnek yok.
Yahya Şenol: Hangi farzı Peygamberimiz iki kişi kıldı ki? Belki bir defa, iki defadır zaten.
Abdulaziz Bayındır: Öyle de, şimdi Hanefilerin bu yaptıkları kendi sistemlerine aykırı. Hanefiler diyorlar ki farz kılan nafile kılana tabi olamaz diyorlar. Öyle diyorsanız o zaman örnekleri oradan almayacaksın yani. Madem öyle diyorsun. Kendi içinde tutarlı ol yani.
“Vela yeculi ricali enyektedu imraatin ve sabiin”
Yahya Şenol: Şimdi Hocam burada konu değişiyor ya, onunla ilgili sahebe ile ilgili hadis okuyayım mı?
Abdulaziz Bayındır: Oku.
Yahya Şenol: Bir tanesi Cabir B. Abdullah Bayındır’tan geliyor. “Kamen nebiyyu(sav) yusalli magribe”
Abdulaziz Bayındır: Peygamberimiz akşam namazını kılmak için kalktı.
Yahya Şenol: Bunu anlamadım, farz mı acaba? “fe ci’tu fe kumtu an yesarihi”
Abdulaziz Bayındır: Sol tarafında durdum diyor.
Yahya Şenol: “Fe hani feceanni an yemini”
Abdulaziz Bayındır: Ve hatta başıyla tutup sağına çektiği rivatette var. Ama mağrip rivayetini ben hatırlamıyorum. Mağrip kelimesi bana…
Yahya Şenol: Ahmet Bin Hambel’de geçiyor. Müslim’de geçende “kame Resulullah(sav) li yusalli” var. Namazı belirtmemiş.
Abdulaziz Bayındır: Tamam. İşte ben onu diyorum.
Yahya Şenol: Belki o magrip dediği de hani farzdan sonra kıldığı namaz için söylemiş olabilir.
Abdulaziz Bayındır: Enes b. Malik’di değil mi?
Yahya Şenol: Cabir b. Abdullah Bayındır.
Bu ikinci rivayet Müslim ve Ebu Davud’da geçen: “kame Resulullah li yusalliye yecittu fe kumtu sn yesarihi biyedihi hatta ekame an yemini”
Abdulaziz Bayındır: Peygamber(sav) namaz kılarken onunla beraber namaza geldim. Solunda durdum ve eliyle beni sağa aldı.
Yahya Şenol: Summe Cabbaru Sahrin fe kame yesari Resulullah(sav)
Abdulaziz Bayındır: Sonra Cabbar b. Sahhar geldi Peygamberimizin solunda durdu. O zaman bu Peygamberimizin gece namazıdır öyleyse. Yoksa evdeki değildir.
Yahya Şenol: İtikaftayken de olabilir.
Abdulaziz Bayındır: Zaten itikaf dışında mescidde namaz kılmıyordu. Gece namazı.
Yahya Şenol: Sonra, o da soluna geldi. “fe ehade bi eydihina cemian feseana hatta ekame la halfehu”
Abdulaziz Bayındır: O da soluna gelince ikisini arkaya doğru itmiş. Biz bunları yapmıyoruz. Bizim büyük hatalarımızdan yani. Büyük hata değil ama hata yani.
Yahya Şenol: Demek ki burada iki kişi cemaat bir kişi imam oldumu ikisi de arkaya geçecek. Başlamışken sağda ikinci kişi gelince arkaya geçecek.
Abdulaziz Bayındır: İkisini arkaya doğru itiyor, arkaya gidin.
Yahya Şenol: Hanefilere göre orada ne yapması lazım?Ayağını yerden kaldırmaması lazım geçerken.
Abdulaziz Bayındır: Yok, kaldırmasına bir şey yok HanefilerĞ’de bir şey olmaz.
Yahya Şenol: Yani önde bir saf boşaldığı zaman ayakları sürterek, yani bir adımdan fazla atacaksa ayaklarını sürterek gider.
Abdulaziz Bayındır: İki adımdan fazla. Adım var adım var, bazısı bir adımda öndeki safa geçiyor.
Yahya Şenol: Ondan sonra, bu şeyler var hani kadın erkek oldular mı. Ama o ileride mi gelecek acaba? Tamam ileride gelecek bunu orada şey yaparım. Bir de şey var Ebu Hureyre’den geliyor. “Kale Resulullah(sav) vessitul imame”.
Abdulaziz Bayındır: İmamınızı ortaya alın demiş Peygamber efendimiz. Bu hadis herhalde zayıftır.
Yahya Şenol: Ebu Davud hadisi. Safların düz olması ile ilgili var. Oda herhalde ileride gelecek.
Abdulaziz Bayındır: Peygamberimiz bir komutan gibi safları düzeltiyor.
Yahya Şenol: Onunla ilgili bayağı bir hadis var. Sonra saf düzeni var kadın ile erkek nerede duracak.
Abdulaziz Bayındır: Yok, daha henüz gelmedi. Onlar gelecek.
“Ve la yecuzil ricali enyaktedu imraatin ve sabiin”
Katılımcı: “Ev” geçiyor.
Abdulaziz Bayındır: “Ev” mi? Bende “ve”. Tamam zaten “ve” de dese “ev” manasınadır. Zaten iki kişi birden imamlık yapamayacağına göre farketmez.
“Erkeklerin bir kadına yada çocuğa uyarak namaz kılmaları caiz değildir”. Geçenlerde okmuştuk ya: Peygamber(sav) en çok kuran bilen çocuğu imam olarak tayin etmişti. “Ve emmel mer’etu fe li kavli aleyhisselatu vesselam: kadının imam olamaması meselesi şundan dolayıdır: Peygamberimiz şöyle buyurmuş”,”fahkuruhunne min haysu ahharahunallah: Allah onları nasıl geride bırakdıysa siz de öylece geride bırakın”. Böyle bir hadis yok yani. Bilmiyorum Hanefiler ne ile meşgul oluyorlar böyle. Hiç bir anlamı yok. Geri bırakma olayı şu:
Muhammed: Safta durmada.
Abdulaziz Bayındır: O değil.
Mehmet Hoca: AllahTeala kadınları erkeklerden sonra zikrettiği için.
Abdulaziz Bayındır: O manada değil. Hatırladığım kadarıyla İhtiyar’da şöyle diyor: AllahTeala mirasta erkekleri kadınlara takdim etmiştir. Kadınları geride bırakmış erkekleri öne almıştır, o zaman siz de geri bırakın. Biz miras taksimatı yapmıyoruz ki.
Mehmet Hoca: Bu miras değil ki. Bundan fazlasını kastetmek zaten şey değil “kaddalullahi ba’dakum ala ba’da” ya muhalefettir.
Abdulaziz Bayındır: Tabiki muhalif. Zaten hadis değil bu. Peygamber efendimidin böyle bir sözü yok. Diyor ki Fethül Kadir’de Abdulrezzak’ın Müsnetinde o var diyor menkuftur. İbni Mesud’a menkuftur, güya İbni Mesud’un sözü olmuş oluyor. Orada diyorki işte,”An İbni Mesud” diye rivayet ediyor. Demiş ki; “Kane ricalu ve nisauhu beni israil yusalline cemian: israiloğullarından kadın erkek birlikte namaz kılarlardı demiş İbni Mesud”,”fe kanetin mer’atu kelbesul talibine” kalıplar giyidirilmiş kadınlar. Herhalde tahta şeylerin içerisinde mi artık nası bir şey..
Mehmet Hoca: Çuval gibi bir şey giyiyorlar, onun gibi.
Abdulaziz Bayındır: Öyle bir şey herhalde. “Fetehumu aleyhima rical nisa”. “Aleyhima” ne? “Fetehuma aleyhim” olabilir “aleyhima” değil de. Kadın onlara karşı dururdu. “ve tuaidu halile ha: ve” herhalde “dostunu”,”tuaid”.
Mehmet Hoca: Randevu veriyor, söz veriyor. Şu saatte görüşelim.
Abdulaziz Bayındır: Namazla ne alakası var ki? Namazla irtibat kurmaya çalışıyorum “tuaidu”. “Halil” ne? Helali değil mi?
Katılımcı: Sevgilisi.
Abdulaziz Bayındır: Halil deniyor mu ona? “Halil” başka “halil” diyor. “Ha” mı o? O olur bak. Bu “halil” diyor. Helali olur. Helalla sözleşse ne olur? Vaadleşse ne olur?
“Tulki aleyhumul haizu: bunun üzerine onlara hayız şeyi kondu”. Böyle şey olur mu? Yaratılıştan olan bir şey. Sanki ondan dolayı hayız bir ceza olarak verilmiş miş kadınlara.
Yahya Şenol: O hadis öyle.
Ondan sonra “fe kane Mesudin yekul” onun için Mesud diyormuş ki; “ahhiruhunne min hulse ahuruhunallah: Allah onları nasıl geri bıraktıysa sizde onları geri bırakın”,”kıle femel kaliban” demiş “kale erculun min haşebin tettehızani nisau veteşerrefna ricalen fil mesacid”
Mehmet Hoca: Bu kadar da olmaz yani.
Katılımcı: Camilerde olan o abdest almak için, ne deniyor ona? Taktak diyoruz, bilmiyorum.
Abdulaziz Bayındır: Naleyn derler bizde.
Enes Hoca: Takunya mı?
Katılımcı: Onu anladım ben, bilmiyorum ama.
Enes Hoca: Erkekler bakıyor.
Yahya Şenol: Bu tamamen sonradan çıkan fitne söylemleri var ya, onlar işte.
Katılımcı: Yada kule gibi ahşaptan yapılmış.
Abdulaziz Bayındır: Yok yok canım, burada herhalde bu: yüksek bir şey yapmış o çıkıp duvardan erkeklere bakıyormuş kadınlar. Bunlar hepsi uydurma şeyler ya.
Muhammed: “Fetehumu aleyhima” üzerinde durup..
Abdulaziz Bayındır: Erkeklere bakıyordu falan. Bunun cemaatle namaz kılmakla ne alakası var, hepsinin doğru olduğunu farzetsen.
Enes Hoca: İçeridekiler bakmıyor mu?
Katılmcı: Doğru olsa bu “ahiruhunne” ile ilgisi hiç yoktur. Hayızın konuyla alakası da yok.
Abdulaziz Bayındır: %100 doğru olduğunu kabul et. Konuyla ne alakası var? En kötüsü de bununla siz şeriat ortaya koyuyorsunuz ve hatta buna dayanarak daha da kötüsü buna dayanarak diyorlar ki; erkekle kadın aynı hizada olursa, kadın erkeğin yanında namaza durursa kadının iki tarafındaki, önündeki, arkadan iki kişinin namazı safların sonuna kadar bozulur.
Mehmet Hoca: Mekke’de kıldığımız namazların hiç biri caiz değil o zaman.
Abdulaziz Bayındır: En kötüsü de şu: kadının namazına bir şey olmuyor.
Yahya Şenol: Tam bir bomba yani. Etrafındakileri öldürüyor.
Abdulaziz Bayındır: Canlı bomba. Ama ölmüyor. Kadın şurada duracak, sağında, solunda, önünde, hadi sağında, solunda, önündekinin suçu ne? Arkadan iki kişiyi anladık. Safların sonuna kadar öyle iki, iki, iki gidecek.
Mehmet Hoca: Seviniyor insanların namazını bozdum diye.
Abdulaziz Bayındır: Ama o kadının namazına bir şey yok.
Katılımcı: Bazen taşlardan bir şeyler yapıyorlar, bir taşı devirdin mi bütün taşlar devriliyor.
Abdulaziz Bayındır: Sonra bir de şunu söylüyorlar: mesela aynı kadın orada cemaate uymasa da kendi başına namaz kılsa hiç birinin namazı bozulmaz. Namaz kılmasa da o kadın afedersiniz mini etekli olsun. Her türlü ahlaksızlığı yapsa orada milletin namazını bozmak için. Hiç birisine bir şey olmaz Hanefi’ye göre.
Katılımcı: Gerekçe namaz olabilir mi?
Abdulaziz Bayındır: Nasıl yani?
Mehmet Hoca: Şimdi erkek namaz kılıyor diyorsunuz.
Abdulaziz Bayındır: Bak! Namaz kılanların ortasına kadın geliyor başlıyor göbek dansı yapmaya, vücudu da açık. Tamam mı? Orada hanefilere göre herhangi birinin abdesti bozulursa bozulur yoksa namazına bir şey olmaz. Fakat örtülü, basılı bir kadın orada gelmiş namaz kılıyor. Namazı imama uyarsa etrafındakilerin namazları bozuyor, uymazsa gene bozulmuyor. Orada oturuyorsa gene. Bu ne mantık kardeşim? Neye dayanıyorsunuz? Dayandıkları tek delil de bu “ahhiruhunne min haysu ahharahunallah”
Mehmet Hoca: O zaman şafilere göre gusul vacip olduğu için namaz bozuluyor, aslında abdesti bozulmuyor da.
Abdulaziz Bayındır: Hani öbür taraflarını anlarız fakat bu delille insanların namazını nasıl ifsad edersin ya? Neye dayanıyorsun? Delil değil çünkü. Elinde hiç bir delilin yok. İnsan Allah’tan korkar ya.
Abdurrahman Yazıcı: Kullanıyorlar hocam. Ama rivayet olarak değil.
Abdulaziz Bayındır: Kullanıyorlar zaten. Sen biliyorsun yani. C.Hakk nasip ede de bu şeyi bir ortaya çıkarabilsek. Yani İslam’a bu kadar kötülüğü nasıl yapabilmişler ya? Yaptıktan sonra da bunları baş tacı etmişler. Akıl alır gibi değil yani.
Mehmet Hoca: Peki nasıldır? Yani şimdi erkek kadın karışık namaz kılabilir mi?
Yahya Şenol: Doğrusuna bakalım yani.
Mehmet Hoca: Yani arkasında durması gerekiyorsa biz neye dayanıyoruz?
Abdulaziz Bayındır: Şimdi imamlıkla ilgili kısmını..
Mehmet Hoca: Yan yana namaz kılabilirler.
Abdulaziz Bayındır: Bak şimdi, Şafiler diyor ki; namazı bozmaz diyor. Bunu herkes söylüyor. Fıtraten. Namaz kılanın önünde kadın olduğu zaman adamın huzuru kaçar. Zaten o ayeti kerimeye uyuyor. “Vellezine hum fis salatihim haşiun” demiyor mu C. Hakk. Bu huşuya engeldir.
Yahya Şenol: Bozar mı?
Abdulaziz Bayındır: Bozar mı bozmaz mı meselesinin delili olması lazım. Namazı bozmak ne demek? Huşuya engeldir, tamam. Efendim kadın da istemez orada durmayı. Ama bazen kalınıyor. Hadi bakalım sen hacca, umreye git de ezan okunduğu zaman bir hanım oradan çıkabilsin. Umrede gene bazen mümkün olur, çoğu zaman mümkün olur umrede ama hacda mümkün olmaz. O zaman kadına diyordun ki; namaz kıl sana bir şey olmaz ama erkeklerin namazını bozarsın. Onurlu bir kadın diyecek ki; o zaman ben kılmayayım diyecek. Bunlar kılsın sonra ben kılayım diyecek.
Mehmet Hoca: Ben kılmayayım daha iyi.
Abdulaziz Bayındır: Bunlar kılsın ben sonra kendi başıma kılayım diyecek. Peki tamam da neye dayanarak söylüyorsun?
Enes Hoca: Çıkamıyor namaz kılmadan beklemesi lazım.
Abdulaziz Bayındır: Yada kendi başına kılması lazım, imama uymaması lazım.
Mehmet Hoca: Bozulmuyor mu o takdirde.
Yahya Şenol: Nasıl yani?
Mehmet Hoca: Kendi başına kılarsa bozulmuyor mu?
Abdulaziz Bayındır: Hanefilere göre kendi başına kılarsa problem yok diyorlar.
Mehmet Hoca: Namaz kılmasa zararı yok ama kendisine zarar. Cemaatten mahrum olur.
Abdulaziz Bayındır: Cemaatten mahrum ediyorsun. Ya neye dayanıyorsun? Bir delilin olsun kardeşim.
Mehmet Hoca: O da der ki kardeşimin imanını kurtarsın cehennemde yanmaktan.
Muhammed: Kadın erkeğin önünde kılsa namaz namaz olmaz mı?
Yahya Şenol: Konu o değil. O biraz sonra gelecek.
Abdulaziz Bayındır: O biraz sonra gelecek. Ben sadece “ahhiruhunne” kelimesine şey yaparak diyorum. Acayip şeyler ortaya koyuyorlar ya. Neyse bunu okuyalım da muhazzad ile ilgili kısımda zaten diğer delillere, tek delilleri bu başka delilleri yok da ona bakacağız inşallah.
Katılımcı: Bu ahhiruhunne hadis İbni Mesud’tan gelen rivayet imamlıkla değil de..
Yahya Şenol: Saf düzeniyle ilgili. Bu hadisi saf düzeninde normalde kullanmaları lazımken imamette kullanmışlar. Buna delil olabilir yani gerçekse zaten.
Abdulaziz Bayındır: Gerçekse delil olmaz, çünkü “ahhiruhunne” hangi konuda? Ondan dolayı Anadolu’da yolda kadın kocasının yanında yürümez arkadan gelir.
Yahya Şenol: Örfün dinleştirilmesi gibi bir olay.
Abdulaziz Bayındır: Örf de değil bu ya. Bak hiç örf falan değil bunlar. Hiç örflükle alakası yok. Yanlış sözlerin din haline getirilmesi.
Yahya Şenol: Çünkü hani Peygamber efendimizin döneminde bile kadınları mescide bırakmıyorlar ki Peygamber efendimiz ya bırakın kadınları, niye engelliyorsunuz diyor. Peygamberimize rağmen bunu yapıyorlar. Demek ki örfleri, yaşam tarzları bu. Onu dinleştirmeye o zaman bile çalışılmış yani ama Peygamber efendimiz müsade etmemiş. O öldükten sonra tekrar eskiye dönmüş yani olay.
Abdulaziz Bayındır: “Fe emmes sabiyyu: çocuğun imam olamamasına gelince”,”fe innehu muteleffinun vela yecizu iftidau muftalibu bihi” diyor ki; “çocuk niye iman olamaz? Çünkü o nafile namaz kılar, farz kılanın nafileye uyması caiz değildir”. Bu sözü söyleyen kim? Kendileri söylüyor.
(Enes Hoca arapça hadis okudu “fe ennel salati imami el imamu daminun” tam anlaşılmıyor 32:47-32:55)
Abdulaziz Bayındır: İşte bu da çok enteresan. İkinci delil olarak Peygamber efendimiz imam “damin”dir diyor. Yani imam garanti altına alıyor. Neyi? Cemaatin namazını. Böyle bir şey mümkün mü?
(33:15′ de videoda kesilme oluyor)
Katılımcı: Fatiha’ya yetişmeden rukuda yetişiyor, Fatiha’yı senin yerine okumuş oluyor. Adam eğer Fatiha’yı tam olarak okuyamıyorsa imam düzgün okuduğunda onun yerine geçiyor.
Abdulaziz Bayındır: Tam okuyamıyorsa imamın okuması onun yerine geçiyor değil. Bu adam zarureten kıraatten, mesela Şafi mezhebi bunu kıraatten mesul tutmuyor. Namaz kılması gerekir. Şimdi burada kendileri bir prensip koyuyorlar, kendi prensiplerini delil alıyorlar. Hani sizin deliliniz, kitaba ve sünnete dayanırdınız. İbadet konularında kıyas yapmazdınız, değil mi? Bu kıyas da değil, hiç bir şey bu.
Yahya Şenol: İbni Mace hadisiymiş o Hocam. “İmamun daminun ve iza ahsene velehu velehum esae ve aleyhi vela aleyhi”.
Abdulaziz Bayındır: “Ve aleyhim vela aleyhim”
Yahya Şenol: “Ve iza ahsene velehu velehum”
Abdulaziz Bayındır: O zaman o “daminun” kelimesinin manası “garanti eden” değil de imamın sorumlu “mesulun” manasına gelir.
Yahya Şenol: “Resulullah(sav) yekul el imamu daminun”
Abdulaziz Bayındır: Kim demiş onu. İşiten kim?
Yahya Şenol: Sehr Bin Sahr “ve iza ahsene velehu velehum ve esae fe aleyhi yani vela aleyhi”
Abdulaziz Bayındır: “İmam damindir, iyilik yaparsa kendi lehine, cemaatin lehinedir. Ama kötülük yaparsa, yanlış kendi aleyhinedir, cemaate bir şey olmaz”. Güzel de bunun çocuğun imamlığıyla alakası ne?
Yahya Şenol: Çocuk kefil olamıyor demek ki. Buluğa ermemiş çocuk damin vasfını kazanmamış oluyor.
Abdulaziz Bayındır: “Esae”, “ahsene”nin namazın vasfıyla bir alakası yok ki. Yani güzel imamlık yapar yada kötü imamlık yapar. Sonra o “el imamu daminun” da namaz imamı mı yoksa yetkili olan kişi mi?
Abdullah Bayındır: Çocuğun imamlığına da cevaz bulunabilir.
Abdulaziz Bayındır: Hadis vardı geçende.
Katılımcı: Çocuğun namazıyla ilgili Peygamberimizin “yahsenuhum kıraaten kuran”.
Abdulaziz Bayındır: Tamam, geçen hafta okuduk bunu.
Aynı Katılımcı: İkincisi de bu Amr olayı. 6-7-8 yaşında olup namaz kıldırması.
Yahya Şenol: Burada şu soruyu soruyorlar. Bu hadisler var. Nerede geçiyordu o? Buhari’de, Nesai’de falan geçiyor çocuğun imamlık yaptığına dair hadis. Şimdi biz geçen gün başka bir konuda siteye soru cevap eklediğimizde adam diyor ki: siz bu hadisi yazmışsınız, Hanefiler görmemişler mi bu hadisi de bunlar aksine görüş beyan etmişler.
Abdulaziz Bayındır: Sen o soruyu onlara sor, bize niye soruyorsun kardeşim?
Yahya Şenol: Buhari’de bir hadis var onu almamış, herhangi bir delil de getirmiyor almadığına dair burada mesela. Niye almamış.
Abdulaziz Bayındır: Kardeşim bir kere onlardan sorumlu değiliz bir. Onlara şöyle cevap vereceksin: sitemizi incele görmediklerinin sadece hadis değil yüzlerce ayet olduğunu da göreceksin diyeceksin o kadar. Görmemiş! Bana ne, ben başkasının hesabını mı vereceğim?
Yahya Şenol: Şey de olabilir, yani Ebu Hanife’nin yaşadığı dönemde bugünkü bu hadis tebyin edilmiş bir dönemmiydi? O da var yani. Adam her dolaşan hadisi bilmek zorunda değil ki.
Abdullah Bayındır: İyi niyetle sorulmuş bir soru değil.
Abdulaziz Bayındır: Kardeşim biz bu derste sorulara cevap vermiyoruz. Sorulara başka şey. Konuyla alakalı soran varsa sorsun. Yani şimdi burada bir arkadaş soru sormuş ama ona özel olarak cevap verelim. Yani bu konuyla ilgili soru soran olursa cevap veririz. Sabah namazının farzı önce kılınacak olursa cemaate yetişebilmek için iki rekat sünneti önce kılınan farzın ardından kılınabilir mi? Kılınamaz! Sabah namazının farzından sonra sünnet kılınamaz. O zaman sadece farzını kılar sünnetini kılmaz. Aynı durum diğer namazlar için geçerli değildir. Sabah namazı akşam namazı ve yatsı namazı. Yani sabah mamazından sonra, akşam namazından ve yatsı namazından önce nafile namaz kılnmaz. Hanefiler yatsıdan önce sünnet sayıyorlar ama onun da hiç bir delili yok.
Yahya Şenol: Bu konuda şimdi hadis nerede geçiyor? Buharide geçiyor. Belki daha başka hadisler de Buhari-Müslim’de beraber geçiyor. Muttefekun aleyh oluyor. Ve mezhepler bunu kabul etmeye biliyor. Bu gayet normal karşılanıyor.
Abdulaziz Bayındır: Biz ayeti ortaya koyuyoruz..
Yani: İşte mesela burada geçen hadisi almıyor, işte belki..
Abdulaziz Bayındır: Ahhiruhunneh’i alıyor. Hiç alakasız şey.
Yahya Şenol: Bunu tercih ederiz. Ya ayete tercih ettiğinde niye problem çıkıyor? Yani daha zayıf rivayet edilen hadisi daha sahih bir hadise tercih edince bir problem yok. Ama belki hadis bile olduğu şüpheli olan bir sözü ayete tercih ettiğinizde oluyor ki hadis inkarcısı. Halbuki mezheplerin yaptığı bir şey bu yani. Al işte Buhari’de geçen bir hadisi kabul etmiyor demek ki Hanefiler.
Abdulaziz Bayındır: Onları boş ver. Biz siyasi parti değiliz. Kabul edenler etmeyenler, falanca gün oy kullanacak, bizim Süleymaniye Vakfını kaç kişi destekleyecek gibi derdimiz yok.
Yahya Şenol: Açıkça söylenmesi gerekiyor ki. Zannediyor ki millet her geçen hadis mutlaka delil olarak kullanılabilir, ayet hükmündedir. Yok öyle bir şey.
Abdulaziz Bayındır: Kütübi Sitte’nin tamamında geçen, sıhhatinde hiç şüphe olmayan nice hadisler var kullanmamışlar. Onu da bırak, kuranı kerimde çok açık ve net asla ihmal edilemeyecek ayetleri almamışlar. Boşuna mı canımız sıkılıyor bu adamlara. İslam alemi boşuna mı bu halde? İslam alemi demeye insan çekiniyor. C.Hakkın huzurunda bu kelimeyi kullanabilirmiyim acaba. Allah’ın kitabını bir kenara itip, Peygamberin uygulamasını bir kenara it, adına İslam de.
“Ve emmes sabiul ve ennehu teneffilun fela yecizu iktidai mufselidu bihi” delile bak. “Çocuk nafile namaz kılar farz kılanlara uyması caiz değildir”. Kim demiş bunu? Bunu sen söylüyorsun ve sen de diyorsun ki ibadetlerde kıyas olmaz, ibadetlerde Peygamberimiz ne yapmışsa, Allah ne emretmişse o. Peki hani delilin?
Teravih konusuna gelince diyor. Teravihde nasıl olur bu iş. “ves sünenin mutlakata” mutlak sünnetlerde, yani namazların önünde ve arkasında olmayan sünnetlerde. “Cevvezehum eşşayihu belh: Belh imamları çocuğun imam olabileceğine fetva vermiş. “Belh” bu Afganistan’dı değil mi?
Yahya Şenol: Eski İran.
Abdurrahman Yazıcı: Afganistan’ın en eski şehriymiş.
Mehmet Hoca: Eski dönemde Maveraunnehir iran olarak geçtiği için..
Abdulaziz Bayındır: Belh çok ciddi şeyi olan islam alemine.
Yahya Şenol: Eski İran.
Abdullah Bayındır: Afganistan’da olanı biliyorsunuz değil mi?Meal yaptı diye adamı idam ediyorlar. Kuranı kerimi bozdu diye. Kuranı kerimi bozdu diye ulema ölümüne şey yapmışlar. Adam ağlamış.
Abdulaziz Bayındır: Ya işte buna İslam alemi deniyor.
Abdullah Bayındır: Onun için Afganistan bu kadar bozuk.
Abdulaziz Bayındır: Buna İslam alemi deniyor.
Enes Hoca: Doğu Türkistan’da 60-70 sene önce bir medresedeye gitmiş. Kuranı kerimin tefsirini yapıyormuş. Medresedeki demiş ki hepiniz teczidi iman yapın demiş. Niye demiş kuran üzerine iman getirin demiş.
Abdulaziz Bayındır: Demek ki o hakikaten onlarda iman yokmuş ki hiç..
Abdullah Bayındır: Osmanlı’da zannedersem son dönemde tartışılmış.
Abdulaziz Bayındır: Neyse. “Velem nüceddisu meşayikune rahimehumullah: bizim meşayıkımız, hocalarımız çocuğun teravihde de diğer sünnet namazlarda da imamlığını caiz görmemişlerdir”.
Enes Hoca: Buhara ve Semerkant’ta.
Katılmcı: Meali niye tartışıyorlar?
Yahya Şenol: Kuranı kerimi bozuyor, tahrif.
Katılımcı: Kuranın arapçası ortada yani. Tahrif varsa çevirisidir.
Abdullah Bayındır: Adam şey yapmış, herhalde matbaaya gücü yok çeviriyi aynen yapmış. Elden çoğaltmış.
Abdulaziz Bayındır: Şimdi bu Hidayet Aydar görmüştü, geldi bana anlattı. Diyor ki, gene orada o bölgede farsçanın konuşulduğu yer. Orada farsça konuşuluyor ya. Belh’de, diğer yerlerde. Şehrin adını da söyledi de aklımda kalmadı, yıllar önce söylemişti. Diyor ki; adam çocuğunun hocasına gitmiş. Demiş ki; biz namaz kılıyoruz ama manasının ne olduğunu bilmiyoruz. Oğluma Fatiha suresinin farsça manasını bir yazsan da hiç olmazsa o öğrense demiş. Vay muhsip diye adamı orada öldürmüş.
Mehmet Hoca: Ama yani haberler mesela bize yakın olma itibarıyla okuduğumuz afganca eski mealler var. Bizim bildiğimiz Maveraün Nehir mesela tefsir, bir sürü dini şeyler var. O bölgelerde arapça çok yaygındır. Yani haberler biraz şey çıkıyor. Benimle beraber gelen Mısır’da dünya kadar öğrenciler var savaştan kaçmış.
Abdulaziz Bayındır: Şimdi ben Hidayet Aydar’ın ifadesi..
Mehmet Hoca: Afganistan’dan savaştan kaçmış adamlar yani. Senelerce beraber okuduk. Afgan vatandaşı Mısır pasaportu taşıyan dünya kadar insan var yani. O kadar güzel kuran okuyor, arapçayı biliyor. Yani bu haberler biraz..
Abdulaziz Bayındır: Neyse bir dakika! Bunu bitireyim de ondan sonra siz gene savunmanızı yapın. Adamı öldürüyor, tabi hemen polis devreye giriyor nasıl oldu diye. Sonra vali şey yapıyor. Hoca da tanınmış bir hoca. Fesat çıkarmak istediği için onu öldürdüm. Ne demek diyor Fatiha’nın meali falan. İyi yapmışsın diye adamı serbest bırakıyorlar. Bunu Hidayet Aydar anlattı yani.
Mehmet Hoca: Bugün olsa bile aşiretler ve guruplar arasında.
Abdullah Bayındır: Türkiye’de neler olduğunu görüyoruz. Bence yüzde yüz doğrudur.
Enes Hoca: Mesela aşiretlerde, Şu anda Afganistan’da Taliban olan yerlerde namazı Peygamber gibi kılmadın diye tabancayla kafana sıkıyor.
Abdulaziz Bayındır: Parmağını kaldırıyor, Peygamberimiz yapmış sahih hadislerde. Adamın parmağını kırıyor, sen nasıl namazda parmağını kaldırırsın diye.
Mehmet Hoca: Bu aşiretler arasında olur. İran’da bile ayağını yıkadığın zaman, görmüşler bizim hacılar İran’dan geçerken. Ama İran’ın bütün yerlerinde ayağını yıkayanı dövecek falan değil. Mutlaka vardır yani.
Abdullah Bayındır: Çok büyük bir problem. Aynı görüşte insanların bir yerde yaşamaları çok büyük bir problem oluyor. Bence nsanların karışık olması lazım. Karışık olunca birlikte yaşamayı öğreniyorlar. Büyük şehirlerin böyle avantajı var.
Yahya Şenol: Onun da doğru olabileceğini düşünüyor adam.
Abdullah Bayındır: Uzak kalırsan devamlı ne yaparsın, arkasından konuşursun. Diyaloğa girersen problem bitiyor.
Abdulaziz Bayındır: Zaten ayrışmanın ahirette olacağını C.Hakk bildiriyor.
Abdullah Bayındır: Peygamber efendimizin bakıyorsun yahudi komşusu var.
Abdulaziz Bayındır: Olması lazım.
Abdullah Bayındır: Yabancılar olacak ki sen kendini görebilesin. Ova olmasa dağın yüksekliği belli olmaz.
Abdulaziz Bayındır: Evet. “Ve minhum hakka vel hilafetin nefsin muttaki beyne Ebu Yusufe ve Muhammedin: bazıları da Ebu Yusuf ile Muhammed arasındaki ihtilafı şöyle bir araştırma yapmışlar”,demişler ” el muhtaru: tercih edilen” tahkik etmişler,muhtar olan “fis salavati kulleha: bu bütün namazlarda böyledir” yani hiç bir namazda çocuğun imamlığı caiz değildir,”fe enne neffes sabidun neflin baligi: çünkü çocuğun nafilesi baliğin nafilesinden daha aşağı seviyededir”,”hi sulase semiul kadau ishadi bül icmai: çocuk nafileye başlasa ve bozsa onu kaza etmesi gerekmez, icmaen” bu icma dediği Hanefi mezhebi arasındaki icmadır. Yoksa bizim bildiğimiz icma değil. Çünkü Şafi mezhebinde nafile namaza başladın bozdun, hiç bir sorumluluk yoktur bildiğim kadarıyla değil mi?
Mehmet Hoca: Hanefi’de başlayınca farz olur diyor ama nafilede farz da yapamazsın diyor. Uyamaz diyor.
Abdulaziz Bayındır: Hem öyle diyor, hem öyle diyor.
Mehmet Hoca: Madem farza dönüştü edebilmesi gerekiyor.
Abdulaziz Bayındır: “Vela yebdil kaviyyu aled daifi: kaviy zayıf üzerine bina olmaz” diyor. Ne demek kaviy zayıf üzerine bina olmaz? Mantıki şeyle.
Mehmet Hoca: Nafile zayıf derken ona mı diyor?
Abdulaziz Bayındır: Anlamadım. Nesi zayıf yani? “İhlafil mazluni”
Enes Hoca: Memur değil ya farza.
Mehmet Hoca: Kendi diyor ki; nafile başladıktan sonra farz olur.
Katılımcı: İkisi arasında fark var. Yürüyerek de kılabiliyorsun normal şartşarda. Yada..
Abdulaziz Bayındır: Canım farzda da aynı, farzda da aynı durum var.
Aynı Katılımcı: Yok öyle değil. Şimdi, sünnette evdeyken oturarak kılabiliyorken farzı oturarak kılamıyor.
Abdulaziz Bayındır: Farz da zaruret olacak ki kılasın.
Mehmet Hoca: Fiziki şeyler için geçerli olabilir.
Abdulaziz Bayındır: Hayır şunu söylüyor Hanefiler diyorlar ki; yani imamın namazı ayrıdır, cemaatin namazı ayrıdır. Onu da demek zorunda kalıyorlar. Ayrıysa neyi neyin üzerine bina ediyorsun. “Bi hılafil mazluni le ennehum müştehadun fihi ta’tıbilal arıdu ademen” araya irtibatlar girince biz de koparıyoruz. Maznun” ne demek ya?
Enes Hoca: “Salatel aleyhi” (52:00-52:22 arası anlaşılmıyor)
Abdulaziz Bayındır: Yani o namaz kılan kişi farz kıldığını zannediyor. Mesela adam öğlen namazını kılmış sonra tekrar kılıyor. Zannediyor ki kılmadım, öyle mi?
Enes Hoca: “Şeraatı salat zannı ala aleyhi summe kada fe innel yezzebul imam”.
Abdulaziz Bayındır: Olmadı işte, tam tersi oldu. Tam tersi oldu orada. Bir daha okurmusun?
Katılımcı: “Ala zanni kıyami vucubihi iza zahara badi ifsadihi adamel vucubihi la yecidu aleyhi kadai”
Abdulaziz Bayındır: “Aleyhi” derken “hu”zamiri kime gidiyor?
Enes Hoca: Bir adam bu namaz vaciptir dese, kılmış nafile kılan da kaza etmiş. İmam düşünmüş ki namazı kılmış zaten bu bozmuş, bu gitmiş. Ama onun namazı devam eder. O nafileyi bozamazsın. O zaman bina edilir.
Abdulaziz Bayındır: O zaman adamın namazının olmadığı ortaya çıkınca, nafile kılanın namazı daha güçlü hale geliyor yani o güçlü zayıf üzerine bina edilir diyor. Arız adem olarak itibar edilir. Yani ne olacak? Şimdi öyle karar verdim, biraz sonra da bir başka şekilde karar veririm. Nasıl olsa bunların hepsi içtihadlarla ortaya konuyor. Ne Peygamberimizden gelen bir söz var ne de..
Mehmet Hoca: Varsayımlarla yola çıkıyorlar. Namazını kılsa bile yani başlamışken bitirecek yani.
Abdulaziz Bayındır: Şimdi diyorsan ki herkesin namazı müstakildir, o zaman ne karıştırıyorsun?
Enes Hoca: Şimdi burada öğlen namazı kılmış, öğle namazı kılmadım diye zannetmiş öğle namazına başlamış. Ben de netice de nafileyi kaza etmiş oldum. Ben kılmışım diye namazı bozmuşum gitmiş, ama ben nafileyi ..
Abdullah Bayındır: Farzı gitmesin diye.
Abdulaziz Bayındır: “İhtidayi sabiyyin ennes essalate muttehidetun” yani çocuk çocuğa imam olarak uyabilir çünkü ikisinin namazı da aynıdır. İkisi de çocuk olduğu için birisi güçlü birisi zayıf değildir diyor. Ama bunların hiç birisinin delili yok. Peygamber(sav) bir çocuğu kendi kavmine imam olarak tayin etmiş daha çok kuranı kerim bildiği için. Peygamber(sav)’in geçen hafta da şey yapmıştık. Ümmü Varaka diye bir kadını kendi ailesine imam olarak tayin ettiği var. Yani şimdi caizmidir değilmidir meselesi başkadır, tercih meselesi başkadır. İkisini birbirinden ayırmak lazım. Zahiriler ne diyor?
Abdurrahman Yazıcı: Çocuğun kılmasıyla ilgili rivayet küçük topluluğa aitti. Sahabe genelinde böyle bir rivayet yoktur diyor. Çocuğun nafilesi farz ve ezanla şey yapması caiz değildir diyorlar Hocam. Bunun delili de mükellef değil ki çocuk diyor. Yani mükellef olan bir yetişkine imamlık yapsın.
Abdulaziz Bayındır: Yani sen şimdi mükellef olmadığın bir iş yapsan o iş kabul edilmez mi?
Abdurrahman Yazıcı: Kabul edilmesi ayrı ama..
Yahya Şenol: Arkadakilerin..
Abdurrahman Yazıcı: Evet.
Abdulaziz Bayındır: Ama o da delil değil. O da kendi kafasına göre ve enteresan: İbni Hazm’da der ki kıyas delil olarak alınmaz. Orada bir kıyas yapıyor işte kendisi. Yani hesaplarına geldi mi neler yapıyorlar. Zahirilikten hemen çıktı. Başka? Hayır, “Peygamber efendimizden az kimseler rivayet etmiştir”. Az kimse de olsa orada bir rivayet var. Peki sen ne yapıyorsun? Sen neye dayanıyorsun?
Abdurrahman Yazıcı: “İnnel kabili rufiye ales sabiyyi”
Abdulaziz Bayındır: Demek, çocuk ibadetlerden mesul değildir demektir.
Abdurrahman Yazıcı: “Ezani bi imamihi”
Abdulaziz Bayındır: Tamam, ezan oku diye emredilmez, imamlık yap diye emredilmez ama yaparsa ne olur? O zaman çocuğun namaz kılması da caiz olmaması gerekir bu mantığa göre. Evet diğer mezhepler?
Mehmet Hoca: Hambeliler’e göre “el imamet essalate cemaa vacibetil es salatil hamsin” diyor.
Abdulaziz Bayındır: Beş vakitte de cemaatle namaz kılmak farzdır.
Mehmet Hoca: Diğerlerinde vacip değil bize göre.
Abdulaziz Bayındır: Peki bu beş vakit namaz cemaatle kılmak farzdır derken kadınları da katıyorlar mı farza.
Mehmet Hoca: Katıyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Kadın da camiye gidecek değil mi? Evde cemaatle kılmayacak. Bizim şu vakıfta cemaatle kılmayacağız.
Mehmet Hoca: Yok, her yerde kılınabilir diyor. Sahrada, evde, her yerde cemaatle kılınabilir.
Abdulaziz Bayındır: O kolaylığı göstermiş.
Mehmet Hoca: Fakat şart değildir diyor. Diğerlerine, vacip değildir diyenlere diyor ki;
Abdulaziz Bayındır: Şart değil olan ne?
Mehmet Hoca: Cemaatsiz kıldığı zaman namaz bozulmaz.
Abdulaziz Bayındır: Farz diyorsa ne oluyor?
Mehmet Hoca: Vacip diyor. Vacibin anlamı neyse?
Abdulaziz Bayındır: Vacip farz manasına.
Mehmet Hoca: Ama tek başına namaz kılfidığı zaman bozulmaz diyor. “Ve leysetu cemaatin şartu salat measse aleyha”
Abdulaziz Bayındır: Yani namazın sahih olması için, namaz namazdır ama o zaman bir görevi eksik yapmışlardır demek istiyor.
Mehmet Hoca: Cemaat (farz değil vacip dediği için) vacip değil diyenlere ayet delil getiriyor. “Vele kale AllahuTeala; ve iza kunte fihim fe ekamte lehumus salate” bu gibi durumda cemaat bırakılmadığı için bunun vacibiyetini göstermek için.
Abdulaziz Bayındır: İyi. Ben de geçen hafta(geçen hafta bu konuyu işledik ya) aklıma o gelmişti. Bu ayet cemaatle namazın farz olmadığının delilidir diye aklıma gelmişti. “Ve iza kunte fihim fe akamte lehumus salate”, bu da cemaatle namazın farz olduğuna delil getirmiş. Şimdi uyuyor mu uymuyor mu?
Mehmet Hoca: “ve lem tekul vacibeten vela hasefiha salatil havf” diyor.
Abdulaziz Bayındır: Eğer vacip olmasaydı havf halinde ruhsat verirdi.
Mehmet Hoca: Ruhsat verirdi, kendi başınıza namaz kılın derdi.
Abdulaziz Bayındır: Bu delil mi? Bak diyor ki. Zaten o “salatil havf”de çok ciddi problemler var. Nisa suresinin 101.ayeti ile 102.ayetini birbirinden ayrı değerlendiriyorlar. Bir kere o ikisini ayırıyorlar. Ayırdıkları için de hiç bir mezhep, hiç bir tefsir bu ayeti kerimeyi doğru dürüst anlayamamış.
Yahya Şenol: Savaşta cemaat olmaması akla daha iyi geliyor. Herkes bulnduğu yerde namazı kılsın. Yarısı kalkıyor geriye, savaşı bırakıp arkada cemaatle namaz kılıyor. Demek ki gerçekten gerekli ki yapıyorlar yani.
Abdulaziz Bayındır: Tamam sen şimdi o kanaate vardın daha iyi oldu. Sen savun bakalım. Sen kendini savun öyleyse. Çok iyi oldu bu.
Yahya Şenol: Tek savunmayı kabul etmiyorum.
Abdulaziz Bayındır: Hayır, Hambeli mezhebi de o görüşte, onun için kuvvetlenebilirsin oradan. Orada diyor ki, orada şey meselesi var: yolda gidiyorsunuz karşınıza düşman çıkıyor, iki rekatlık namaz bir rekata düşüyor. İstersen bir rekat kılabilirsin, iki rekat da kılabilirsin. Şimdi Peygamberimize diyor ki C.Hakk: “fe iza kunte fihim salate: sen bunların içerisinde olursun, onlar için de o namazı sen tam kılarsan”. Tam kılmak zorunda mı? Değil. “fe iza kunte fihim fe ekım lehumus salate” deseydi biraz daha hambelilerin görüşü doğruya yaklaşırdı.
Yahya Şenol: Belki olmasın ama çok kuvvetli bir şey ki orada konu edilmiş.
Abdulaziz Bayındır: Bak kuvvetli mi değil mi onu da şey yapalım bak. Onların içerisinde bulunuyorsun, iki rekatlık namazı sen de bir rekata düşürebilirsin ama “onlar için iki rekat kılarsan”, ne demektir? Şartlar uygun iki rekat kılabilirsin demek. Kılmak istiyorsun demektir. Sen iki rekat kılarsan onlar şöyle şöyle kılsınlar.
Yahya Şenol: Bir kılarsa? Yine cemaatle kılacaklar ama, o anlaşılıyor.
Abdulaziz Bayındır: Bir kılarsa ne olacak? Peygamberimiz bir guruba kıldıracak ikinci guruba kıldırmayacak demektir.
Yahya Şenol: Onlar da başka bir imam tutucaklar.
Abdulaziz Bayındır: İmam tutacaklar da imamlar ev istiyorlar, var mı?:) Şimdi bu ayetten cemaatin farziyeti anlaşılmaz. Cemaatin öneminde şüphe yok. Önemini sümneti müekkede kelimesiyle ifade edersin ama farz kelimesini hemde bu ayeti nasıl delil getirirsin?
Abdullah Bayındır: Hakikaten Yahya Şenol’nın söylediği insanın aklına takılıyor.
Yahya Şenol: Savaş zamanında bile bunu konu etmiş Allah.
Abdullah Bayındır: Savaşları düşününce, anlatılan savaşları. Çanakkaleyi. Orada başını kaşıyacak halleri yok. En ufak bir ara buldular mı hemen bulundukları yerde bir teyemmüm alıp kılabilirler belki ama siperden çıkamıyor adam cemaate..
Abdulaziz Bayındır: Şimdi bu bir kere durum ve şartlara göre verilecek bir karardır. Peygamberimizi de “fe ekım lehumus salate” demiyor. Onların içerisinde bulunursan onlar için sen namazı tam kıl deseydi, o bir emir olurdu.
Mehmet Hoca: Şartlı cümle kullanmasından bunu çıkarabiliyoruz.
Abdulaziz Bayındır: Demiyor onu. Diyor ki; sen de onların için tam kılarsan, karar sana ait. Tam kılarsan. E kılmıyor. Tamam bundan cemaatle namazın önemini anlarsın, hiç şüphesiz. Ama buna sünneti müekkede demişler, güzel söylemişler. Fakat sen bundan cemaatin farziyetini alamazsın. Delil değil yani bu. Ama gene hiç olmazsa yolları doğru: bir ayeti delil almışlar.
Mehmet Hoca: Sonra bu ayeti diğer, geçen hafta okuduğumuz hadislerle destekliyor. Peygamber(as)’in hadisi geçen hafta okuduğumuz. Sonra ama(kör) hadisini delil getiriyor. Eğer vacip olmasaydı diyor amaya(köre) izin verirdi.
Abdulaziz Bayındır: Kör bir adam ben gelmeyebilirmiyim diyor. Yok diyor, gel diyor. Beni getirecek kimse yok diyor. Hatırlayalım hadisi