Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – Sorular

23 Kasım 2013 tarihinde yayınlandı. görüntülenme Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri

Cin konusu üzerinde durmuştuk. Cin ile melek arasındaki ilişkinin ne olduğuna dair ayetlerin bir kısmını okumuştuk. Konu oldukça büyük. Ve ben taji bu konuya girince beklediğimden daha büyük olduğunu gördüm. Ve şu anda bilmediğim bir çok konular ortaya çıktı. Yani bir şeyi kaldırdığınız zaman altından daha önce hiç görmediğiniz şeyler çıkıyor, aynen onun gibi. Ama iki hafta boyunca sorulan sorulara cevap verme fırsatı bulamamıştık derslerin yoğunluğu sebebiyle. O sorular da belki konuyu biraz daha anlamamıza vesile olur. Bu sebeple bu günü iki hafta yığılan sorulara ayırdık. Şimdi Yahya soruları soracak Ben de bilirsem cevap veririm bilmezsem not ederiz, daha sonra üzerindr çalışırız araştırmaya başlarız. Evet Yahya başla.

Yahya Şenol: Önceliği internetten gelen sorulara vereceğiz ama buradan da sorusu olan varsa onlar da yazarak bana iletebilirler. Veya arada mikrofon dolaşıcak zannedersem, isteyen de sözlü olarak sorabilir. Ama yazarsanız ben buradan okurum. Bekleyen sorulara öncelik verdik.

Birinci soru Kehf suresinin 50.ayetinde geçen “kane minel cinni” ifadesiyle alakalı. Şöyle sorulmuş: Hocam demiş, bu Kehf suresi 50.ayette geçen “kane minel cinni” ibaresini “iblis cinlerdendi” değil de “cinlerden oldu” şeklinde mana vetilebilir mi? Birinci soru bu.

Abdulaziz Bayındır: “Ve iz kulna lil melaiketiscudu li ademe fe secedu illa iblis: bir gün meleklere Adem’e secde edin diye emrettik. Hepsi secdeye kapandı, İblis kapanmadı”. Şimdi emir kime verildi? Meleklere! İblis meleklerden değilse böyle bir cümle olur mu? Yani mesela “bir gün erkeklere hep beraber Beyazıt Meydanı’na gidin dedik hepsi gitti Ayşe gitmedi”. Böyle bir cümle olur mu? “Ayşe’ye niye gitmedin diye söyledik. O da dedi ki işim vardı”. Yani bu sözü duyan kişi der ki; “ya bu erkeklere gidin dedik diyor, ondan sonra Ayşe gitmedi. Böyle cümle olur mu?”. Bu C.Hakk’ın kelamı. “Meleklere Adem’e secde edin diye emir verdik hepsi secdeye kapandı. Ama iblis kapanmadı”. Peki. “Kane minel cinni: o cinlerdendi”. “Fe feseka an emri rabbihi: sonra rabbinin emrinden çıktı”. Oradaki “fe” harfi “daha sonra”, yani “sonra”. Ne zaman oldu o sonralık? Secde etmemesiyle ortaya çıkan yeni durum değil mi? Dolayısıyla “o cinlerdendi” sözünün anlamı “meleklerdendi” demek olur. Tıpkı Süleymaniye vakfındaki bütün insanlardan kim varsa hepsine dedik ki; Beyazıt Meydanı’na gidin. Herkes gitti, falanca gitmedi. O da oradaydı ama söz dinlemedi. Bu denir değil mi? Aynı şey. İşte “kane minel cinni: o da, o cinlerdendi”. Yani cin derken tabi bizim zihnimizde yerleşmiş anlamı değiştirmek kolay olmuyor. Bizim alışkanlığımızda cin ile melek birbirinden ayrı. Ne kadar uğraşırsak uğraşalım onu asıl noktasına getirmek kolay olmuyor. Ama hep şu şeyi düşünürsek biraz kolaylaşır: eğer emir İblis’e verilmediyse AllahTeala asla ona diyemezdi ki, Araf suresindeki ifadeyle; “ma meneake ella tescudu iz emertuk: sana emir verdiğim zaman secde etmeni engelleyen ne oldu”(ARAF 12) diyemezdi. Çünkü o zaman onun cevabı şu olurdu: ben melek değilim ki. Bana niye böyle bir soru soruyorsun. Zaten C.Hakka böyle bir soru sormak da yakışmaz. İşte “fe feseka an emri rabbihi” diyor. Ondan sonra “e fe tettehızunehu ve zurriyetehu evliya: siz onu ve onun soyundan gelenleri kendinize dostlar mı edindiniyorsunuz”. “Min duni: benimle sizin aranızda”,”ve hum lekum aduvv: onlar sizin için düşmandır”,”bi’se liz zalimine bedela: o zalimlerin yaptığı bu değişim ne kadar kötü oldu”(KEHF 50). Yani Allah’ı bırakıyorlar yerine İblis’i koyuyorlar. Şimdi, “fe feseka an emri rabbihi”nin karşılığı Bakara suresinde “eba vestekbera” diye geçiyor. Yani “direndi ve kendini büyük gördü”. Zaten kendini büyük gördükten sonra da Allah’ın verdiği emir onu C.Hakk Araf suresinde ifade ediyor. Bak diyor ki mesela. Biz geçen hafta okumuştuk mellei a’la birinci kat semada idi değil mi? Şimdi normalde o emri alan meleklerden birisi ise İblisi, onun da birinci kat semada olması gerekir. Şimdi diyor ki burada AllahTeala, o emre karşı çıktığı zaman verilen ilk emir şu: “kale fehbit minha: in oradan aşağı” diyor. “Fe ma yekunu leke tetekebbere fiha: burada kendini büyük görmeye hakkın yok”(ARAF 13). Çünkü kendini Allah’tan büyük görüyor. Niye? Allah’ın verdiği emri diyor ki; “beni ateşten yarattın onu çamurdan yarattın. Ben çamurdan yaratılana boyun eğemem diyor. Yani bu bana yakışır mı?” Bana yakışır mı derken kime karşı büyük görüyor kendini? Allah’a karşı, Adem’e karşı değil. Çünkü emri Adem vermedi ki. Emri Allah verdi. Yani böyle emir mi verilir demiş oluyor. Mesela siz kendi iş yerinizi düşünün. Yanınızda çalışan bir personele diyorsunuz ki, şeyiniz var mesela mal satıyorsunuz. Bir bardak 5 lira diyelim normal satışı. Adama diyorsunuz ki; bak bu bardağı dört liradan fazlaya satma. “Yok patron ben beş liradan aşağı satmam, bu bardak çok değerli bardak” dediği zaman ne dersiniz? “Sen kim oluyorsun ya, burada patron senmisin benmiyim?” değil mi? İkinci söz ne olur? “Hadi bakalım, kapı dışarı. Kapı dışarı hadi bakalım”. Niye? Çünkü sen orada patronluğa kalkışıyorsun. “Kendini ne zannediyorsun ya” demez mi insan. Bakın bunu niye söylüyorum biliyormusunuz? AllahTeala’nın kendisi için koyduğu kanunlar aslında bizim yapımızda olan kanunlardır. Çünkü bizi o yaratmıştır. Buna sünnetullah diyoruz. Yani AllahTeala’nın orada söylediği sözü biz kendi günlük hayatımızda uygulamamız lazım ki içimize sinsin, anlayalım, kavrayalım değil mi? Dolayısıyla AllahTeala’nın bu kanunları her yerde geçerlidir. Zaten biliyordunuz C.Hakk kendi dinini fıtrat olarak tanımlıyor. Yani tabiatta geçerli kanunlar ne ise, şu kuranı kerimde olan da o dur. Ama malesef bugün insanlar nasıl tabiatı bozdularsa: suları, havayı, gıdayı bozdularsa malesef müslümanlar da kuranı kerimin içerisindeki bir çok kelimenin anlamını, ayetin anlamını bozdu. Bağlantıları kopardılar. Ondan dolayı fıtrat ile alakası kesildi din ile ile bilim bir birinden tamamen ayrıldı. İşte şimdi onun için yani sizin kendi hayatınızdan örnek vermeye çalışıyorum. Emrinizin altındaki bir kişiye emir veriyorsunuz, diyorsunuz ki bu böyle. Olmaz patron, mesla satmıyor. Bakıyorsunuz ki o anda ses çıkarmıyor tabi. Bakıyorsunuz ki gelen müşterilere diyor ki; gene beş liradır. Ya aşağıya olmaz mı? Kurtarmaz diyor. O zaman çağırırsın; ben sana demedim mi dört liradan fazla para isteme. Olmaz patron bu dört liraya satılmaz. İşte o zamqn dersin ki burada patron senmisin benmiyim? Çık bakalım dışarıya. Aynı şey AllahTeala tarafından, C.Hakk onu bizim fıtratımıza koymuş ki bunları doğru anlayalım. C.Hakk tarafından veriliyor. Neden secde etmedin? Beni ateşten yarattın onu çamurdan yararttın. Yarsttıysam yarattım sana ne! Emri ben veriyorum. Hem benim yarattığımı söylüyorsun hem karşı çıkıyorsun. Onun için orada diyor ki; orada büyüklenmeye hakkın yok. İşte orada sizin yanınızda çalışan kişi kime karşı büyüklenmiş olur? Patrona karşı değil mi? İşte burada da patrona karşı büyüklenmiş oluyor, C.Hakka karşı büyükleniyor. Cezası nasıl orada? Hadi, bu adamın hesabını görün de dışarıya atınsa, burada da aynı. İn oradan aşağıya! “Fe ma yekunu leke en tekebber fiha: orada kendini büyük görmeye hakkın yok”. “Fahruc inneke mines sagırin”(ARAF 13) hadi bakalım diyor. Çık oradan, sen alçaltılmış olanlardansın. Şimdi bu gösteriyor ki bundan önce de demek ki alçalmış olan cinler vardı ki sen onlardansın. Hatta burada ikinci bir çık oradan emri var. İkinci kez AllahTeala’dan İblis süre istiyor. Diyor ki bakın, C.Hakka diyor ki; “enzırni ila yevmi yub’asun: Ya Rabbi onların tekrar dirilecekleri güne kadar bana süre tanı”(ARAF 14). Tabi insanların tekrar dirilecekleri gün. Ne zaman tekrar dirilme var? Kıyamette! Şimdi “melei a’la”da olduğu için bütün bilgilere sahip. “Melei a’la” birinci kat sema. “Melei a’la”yı şöyle düşünün: bakanlar kurulu gibi düşünün. Şimdi C.Hakkın arşını sekiz tane melek taşır diye ayet var. Onunla ilgili ayrıca bir ders yapmamız gerekecek. İnşallah hazırlıklarımızı tamamlayabilirsek eğer. O “melei a’la” yani kainatın yönetim merkezinde görevli olan üst düzey melekler. Bu oradan kovuluyor. Bir de onların çevresinde yer alanlar var. Diyelim bakanlar varsa onun müsteşarı var, genel müdürü var, bilmem özel kalemi var, şusu var, busu var. Onun gibi şeyler de var. Şimdi orada C.Hakka diyor ki; bana yeniden dirilene kadar süre tanı diyor. Şimdi bir başka ayette de cinlerin daha önce ölenleri olduğunu öğreniyoruz. Şimdi bende hafızlık olmadığı için şu anda ayet aklıma gelmedi de. “Kalet kulu fi umemin kad halet min kablikum minel cinni vel ins”. O ayeti şey yapsana. O ayeti delil olarak şey yapalım. Bak hafız oldunmu hemen böyle hazır. Benim aklıma gelmiyor, adam sayfasını bulup veriyor önüme. Gene aynı sureymiş ya. Hemen bir kaç ayet sonrası. 38.ayeti Araf suresinin. Hatta 37’den başlarsak daha güzel anlaşılmış olur. AllahTeala diyor ki; “fe men azlemu mimmeniftera alallahi keziben: Bir yalan uydurup onu Allah’a mal edenden”. Ki bu malesef o kadar çok ki. Bu kader konusunun içine girdikten sonra bunu gördüm ki uydurulup Allah’a mal edilen yalanlar ilim haline gelmiş. Allah ile aldatmasın diyor ya C.Hakk. O çok aldatan sizi Allah ile aldatmasın diyor ya, malesef Allah ile aldatma işi bu gün müslümanlar arasında ilim haline gelmiş. Malesef. Yani onun bilimi yapılmş, bu kitaplatın çoğunda onlar var malesef. Millet burada dinimi öğreniyorum diye okuyor, din kılığına sokulmuş şeytan vesveselerini okuyor. “Bir yalan uydurup Allah’a maledenden daha zalim kim olabilir”. “Ev kezzebe bi ayatih: yada Allah’ın açık ayetleri karşısında yalan söyleyenden”. Siz bunu çok yaşarsınız hayatınızda. Allah’ın ayetini okursunuz, orada Allah’ın ayeti demez sen öyle diyorsun diyerek başka bir cümle söyler. “Ulaike yenaluhum minel kitab: bu kitapta yazılı payları onları bulacaktır”. Yani burada onlatın görecekleri ceza yazılı zaten. Onun için kanunsuz ceza yok, hepsi burada. “Hatta iza caethum rusuluna yeteveffevnehum” şimdi bakın “vefat ettiren elçilerimiz onlara geliyor”. Şimdi bunlar kim bakalım ki cinler de bunlardan mı? “Kalu eynema kuntum”. Hatta burada cin-insan farkı yok aslında. Biraz sonra göreceğiz. Çünkü onların da kafirleri müslümanların kafirleriyle aynı. Çünkü insanlar da cinler de Allah’a kulluk etmesi için yaratılmıştır. İnsanların da Allah’a mukarrab olanları var. Yani kendi derecelerini yükseltmiş olanları var, meleklerin de var. Yani cinlerin de var. Şimdi, “onları vefat ettirmeye geldiği zaman elçilerimiz”, “kalu eynema kuntum ted’une mindunillah: Allah ile aranıza koyup da yardıma çağırdıklarınız vardı ya, nerede onlar?”. Hani yetiş ya filan, yetiş ya falan. Beni falan kurtardı, beni falam şey yaptı. Bir gün arafattan indik, otele geldik. Baktım ki bizim arkadaşlardan birisi bizden önce otele gelmiş. Ben kahvaltımı yaptım bile dedi. Haa iyi ne güzel. Maşallah iyi gelmişsin. Dedi ki; şeyhimin himmeti sayesinde geldim dedi buraya. Şeyhin nerede dedim? Dedi ki Medine’de. E niye gelmedi dedim? Rahatsızdı gelmedi. Peki döndüğün zaman benim selamımı söyle. Deki Abdulaziz Hoca diyor ki böyle bir saçmalık olmaz, sana bir izah etsin dedim. Peki senden önce gelen varmıydı dedim burada. Vardı! Onlar kimin himmeti sayesinde geldi dedim. Allah’tan kork dedim ya. Sen hacca gelmişsin, şirkin içerisindesin. Hocam dedi, bu benim anlayacağım bir şey değil. Türkiye’ye döndüğümüz zaman ben hocalatı toplayayım. Maddi durumu oldukça iyi olan biris bu. Hocaları toplayayım bir görüşün. Olur hay hay dedim. Buraya geldikten sonra bir kere telefonuma çıkmadı. Hani toplayacaktın diyeceğimi biliyor ya.

Şimdi, onları vefat ettirecek elçilerimiz geldiği zaman onlara diyecek ona; hani şeyhin? Gelsin himmet etsin bakayım diyecek. Onların şeyhleri kabirde kurtarıyor ya. Ölürken imanlarını kurtarıyor ya. O şeyhleri kim kurtarıyorsa? Ölürken cenneti naime erdiriyorlar ya. “Kalu dallu anna: diyeceklerki; kayboldular”. “Ve şehidu ala enfusihim ennehum kanu kafirin: kafir olduklarına kendileri şahit olacak o zaman”(ARAF 37). Tabi varlıklarını kabul ediyor. Kayboldu gittiler. Biz de anlamadık diyecekler. Şimdi bundan sonrasını lütfen çok dikkatli dinleyelim. Şimdi bu yeni vefat etmiş birisi değil mi? Henüz kıyamet kopmuş falan değil. Vefat eden birisi. Hani ruhlar alemi olayı var, berzah var. Bak diyor ki;”kaledhulu fi umemin kad kalet min kablikum: sizden önce gelip geçmiş ümmetlerin içerisine siz de katılın”. Ölen kişinin nesi katılır oraya? Ancak ruhu katılır, başka bir şey olmaz. Peki onlar kim? Ümmet diyor bakın. Ümmet! Ümmet ne demek? Ümmet: bir önderi olan, etrafında ona bağlı kişileri olan guruplar. Biz Muhammed ümmetiyiz, yani onun gurubundanız demektir. Bizim önderimiz o. Kim bunlar? “Minel cinni vel ins: insanlardan ve cinlerden”. Sizden önce ölmüş olanlara katılın diyor. Şimdi demek ki cinler de insanlar gibi neymiş? Ölümlüymüş değil mi? Ölümlüymüş! Peki “fin nar: o ateşte”.

Bayan Katılımcı: Hocam bu kıyametten önce mi? Ateşte?

Abdulaziz Bayındır: Ayeti bir okuyalum da. Soruyu tam yerinde sordun yani. “Kulle ma dehalet ümmetun leanet” bu evet kıyamet gibi gözüküyor da, doğru. Bundan sonrasını ben okumamıştım. Ama benim burada esas sizin dikkatinizi çekmek istediğim şu: “sizden önce gelmiş olanlar”. Yani sizden önce gelmiş olanlar ifadesi, bir dakika bu.. Bu ayeti bir sonuna kadar okuyalım da, belki bakarsın ki yanlış anladığımız bir şey olabilir. Çünkü şey meslesi de var. Kabrin cehennem çukurlarından bir çukur olması hafisi şerifi var ya, ve cennet olması meselesi de var. Şimdi Yasin suresinde biliyorsunuz, öldürülen kişiye ne deniyor? “Kıled hulil cenneh” deniyor. Dolayısıyla bunları çok kapsamlı düşünmemiz lazım. Cennete gir deniyor ona. Öldürülen kişiye. O ne diyor? “Kale ya leyte kavmi ya’lemun: kavmim keşke bilseydi”(YASİN 26). Eğer ahiretteki cennet olsa kavmi kesinlikle bilirdi bu adamın cennette olduğunu. Neyi bilseydi? “Bima gafereli rabbi: Rabbim beni niçin affetti” bunu bilseydi, “ve cealeni minel mukremin: bizi ikram edilenlerden saydığını bilseydi”(YASİN 27). Ondan sonraki ayet ne? “Ma enzelna ala kavmihi min ba’dihi min cundin” bak “bundan sonra kavmine bir ordu göndermedik”(YASİN 28) diyor. Ne demek? Demek ki kavmi yaşıyor. Bu ölmüş. Ölmüş olan bu kişiye cennete gir deniyorsa, kavmi de yaşıyırsa, bu cennet hangi cennet olur? İşte Resulullah’ın hadiste kabri cennet bahçelerinden bir bahçe olabilir diyor ya. Biz kabir diye anlıyoruz ya olayı. Başka anlayamıyoruz. Yani bizim anladığımız dille söylüyor. Ama o bir berzah alemi. O başka bir alem. Tamam mı? Yani Resulullah kabir cennet bahçelerinden bir bahçedir ifadesini kullanıyor ya. Yani orada ruhunun nasıl rahat ettiğini öğreniyoruz bu kişinin. Yoksa vücut ölmüş. Çünkü ruh vücuda geri dönmüyor artık. O toprağın içinde olan gücut. Ama ruh gidip geliyor olabilir. Çünkü ölen kişinin ruhunun yükseldiğini biz yine kuranı kerimden öğreniyoruz. Mesela kafirlerin ruhu en fazla birinci kat semaya kadar yükseliyor. Onunla ilgili ayet neydi? Hatırlarsınız. Burada değil mi? “La tufettehu lehum ebvabus sema” neredeydi o? 40.ayette. Bakın burada anlatmış, iyi. O zaman ben bu ayetleri tam okuyayım mesele tam olarak anlaşılır. Yani şimdi bizim zihinsel arka planımızda bilgiler eksik olunca oturtamıyoruz şeyleri. İşte orada “udhulul cenneh” dediğimiz zaman ahiretteki cennet değil yani. Çünkü onun arkasından kavmi yaşıyor, onu ayetten öğreniyoruz Yasin suresindeki. O zaman oraya “udhulul cenneh” deniyorsa burada da o ateşe gir, yada cehennem çukurlarından bir çukurdur meselesi olur yani. Resulullah’ın hadisinde olduğu gibi. Şimdi “kullema dehalet” işte bu kısım bu ahiretteki cennet olduğunu hatırlatıyor, bu bölüm. Ama tamamını okuyalım bakalım. “Kulle ma dehalet ummetun leanet uhteha” oraya her giren ve her bir ümmet girdiği zaman her bir topluluk girdiği zaman, diğer topluluğu lanetleyecek. Birbirlerini etkileyen topluluklar demek ki. “Hatta izeddareku fiha cemian: hep birlikte orada toplaştıkları zaman”,”kalet uhrahum li ulahum: arkadan gelenler öncekilere şunu söyleyecekler”,”rabbena haulai edalluna fe atıhım azaben di’fen minen nar” tabi bu ahiretteki cehennem. İyice şey yaptı. “Ya Rabbi bunlara o ateşten iki kat ceza ver”,”kale li kullin di’fun velakin la ta’lemun: hepiniz için iki kattır ama bilmiyorsunuz”(ARAF 38). Yani burada asıl size söylemek istediğim, yani buradaki ahiretteki cennet olduğunu gösteriyor ama “kendilerinden önce ölenler” ifadesi kullanılıyor. Şimdi kendilerinden önce ölenler ifadesi 20.asırda yaşayan insanlar için değil, değil mi? Bu kuranı kerimin indiği zaman yaşayanlar için de kullanılıyor. Demek ki, orada ölen kişiden önce ölen cin varmış. Çünkü kendilerinden önce ölen cinler ve insanların arasına katılın dediği için. Zaten burada asıl size söylemek istediğim kısmı o işin yani. Ondan şimdi tekrar geriye dönelim. Sonra bu ayetler üzerinde daha sonra çalışırız. Bu şey açısından. Yükselme olayını söyleyecektik, o ayet kaldı. Bak orada da diyor ki AllahTeala: “innellezine kezzebu bi ayatina ve vestekberu anha: ayetlerimiz karşısında yalan söyleyip kendilerini büyük görenler”(ARAF 40). İşte bakın İblis’in yolunda oluyor, kendilerini büyük görüyor. Ya diyorsun ki namaz kıl. Ya şimdi aöan kardeşim ya, işimiz var gücümüz var falan filan. Kendisini daha üstün görüyor ondan. İşsiz güçsüz adamlara verilir değil mi böyle bir emir? O hale getirmiş oluyor yani. Bak diyor ki; “la tufettehu lehum ebvabus sema: o göğün kapıları onlara açılmaz”. Şimdi o göğün birinci kat semanın kapısı İblis’e kapandı mı? Oradan kovuldu değil mi? O zaman insanların ruhuna da açılmıyor. O göğün kapısına kadar(hadisi şerifte var) oraya kadar gider, oradan geriye döner inanmadığı için. Demek ki ruhu oraya kadar gidiyor. İşte bunları bilmeyen insanlar İsa’nın ruhu yükseldiye hemen başka manalar veriyorlar. Ya bu herkes için söz konusu. Bak kafirin ruhu da birinci kat semaya kadar çıkıyor. Geçen hafta okuduğumuz Cin suresindeki ayetleriydi hatırlarsanız ve Ahkaf suresindeki ayetlerde ve diğerlerinde birinci kat semaya Saffat suresindekilerde birinci kat semaya bu kafir olan cinler çıkmak istedikleri zaman oradan taşlanıyordu değil mi? İşte o zaman bizim de şu vücudumuz, etten kemikten olan vücudumuz çıkmaz. Ama ruhumuz demek ki öldükten sonra oraya kadar çıkıyor, kafirin ruhu orada ne yapılıyor? Geri çevriliyor. Aynı şey. Evet şimdi buradan tekrar Araf suredine dönelim. Burada diyor ki, İblis’in duasına bakın. Diyor ki; ya rabbi bunlar yeniden dirilinceye kadar bana süre tanı diyor. Bana süre tanı demesi için bunun bir emsali olması lazım. Mesela Allah’ın embiyasından hiç bir nebi ya Rabbi beni kıyamete kadar yaşat dememiştir. Çünkü insanlardan bir örneği yok. Demek ki meleklerden bir örneği olması lazım ki beni o “munzarin”den yap diyor. “Munzarin” yani kendisine yaşama hakkı verilen bir melek gurubu var. Ki beni de onlardan yap diyor. Melek yap değil yani. Biliyor, benim cinsimden. Ne diyor Allah? “inneke minel munzarin: sen de onlardansın”(ARAF 15) diyor. Tamam sana da süre verdim. O zaman onlardan olan iblis, diğer cinler değil. Onlar ölüp gidiyorlar. Ümmet kelimesi, onların da çoluk çocuk sahibi olduğunu gösterir. Efendim, melekler de erkeklik dişilik varmı? Kuranı kerim melekler de erkeklik dişilik yoktur demiyor. Kuranı kerim meleklerin hepsinin dişi sayılmasını tenkid ediyor. Yaratılırken oradamıydınız diyor. Yani şimdi birisi cinler aleminde birbirlerine deseler ki insanların tamamı erkek. Bu yalan olmaz mı? Tamamı kadın deseler gene yalan olur. Yani onu öbür şeylerle karıştırmamak lazım. Şimdi burada demek ki sadece İblis’e süre tanınıyor. “Kale fe bima agveyteni” süreyi alıyor ya. İblis şeyi de biliyor: C.Hakkın ölmeden önce tevbeyi kabul ettiğini de biliyor elbette. Onun için bunların yeniden dirilecekleri güne kadar süre verdiriyor. Çünkü yeniden dirilme günü ölümden çok sonra olur. Bütün insanlar öldümü artık İblis’in kıskanacağı kimse kalmaz o zaman rahatlıkla tevbesini de yapar cennete de gider diye düşünüyordur mutlaka yani. Çünkü öyle İblislik klay bir iş değil. Çok bilgi istiyor. Herkes iblislik yapamaz. Diyor ki burada “le ak’udenne lehum sıratekel mustekim: o zaman ben de onlar için senin doğru yolunun üstünde oturacağım”(ARAF 16) diyor. Bakın işte burada şu ortaya çıkıyor: demek ki o cin dediğimiz, melekletin de içinde bulunduğu varlıklar iki guruba ayrılıyor. Bir: kendisine yaşama hakkı verilenler, iki: öldürülenler. Ve işte onların içerisinden İblis oradan ayrılıyor. Çık oradan diyor birinci kat semadan aşağı iniyor. Ondan sonra doğru yolun üstünde oturacağım diyor, onları saptıracağım diyor. Saptracağım sözü ikinci bir günah mı? Tevbe etmesi beklenirken ne diyor? Şunu, şunu yapacağım diyor. Şimdi ikinci bir günah olduğu zaman: her günah, her haram bir mahrumiyet doğurur. O zaman ikinci mahrumiyetini yaşıyor. Ne diyor Allah? “kalehruc minha mez’umen medhura: oradan çık, kovulmuş ve yerilmiş olarak”(ARAF 18). Üçüncü olarak da bahçeden çıkıyor. Adem(as) ile beraber. Evet. Yani şimdi bütün bunlar şunu gösteriyor ki: baştan birinci kat semadaydı. Zaten orada “ve inneke racim” de deniyor “recim”bir ayeti kerimede.  “Recim” nedir? “Taşlanmış”. Şimdi taşlanmış olan şey. Hatta “hafıznaha min kulli şeytanin recim”(HİCR 15) diyor Hicr suresinde. Mesela “ve lekad cealna fis semai burucen: gökte burçlar oluşturduk”. Ona biz burç diyoruz, Avrupalılar zodyak diyorlar. Türkçesi ne bunun? Burç başka şey yok. “Ve zeyyennaha lin nazırin: o burçları da bakanlar için süslü bir hale getirdik”(HİCR 16). Baktığın zaman açık havada, çok güzel bir görüntüsü vardır yıldızların. Peki, “hafıznaha: o burçları koruduk”,”min kulli şeytanin recim: recmedilmiş her şeytandan koruduk”. Taşlanmış oluyor. İşte birinci kat sema onların bulunuğu, önünde yıldızların olduğu şey, orada “melei a’la”. Oradan kovuldu mu? Kovulmuş olması için de orada olması gerekiyor İblis’in. Burada büyüklenmeye hakkın yok diyor. Dolayısıyla şimdi şöyle anlayalım ilk ayetimizi: Kehf suresi 50. ayeti tekrar okuyalım. Şimdi burada AllahTeala diyor ki, bütün bunlara göre anlamaya çalışalım. İblis’in üç kere kovulduğunu, birincisi melei a’ladan, ikincisi ben bunları saptıracağım dediği için. Yıkıl oradan dersiniz ya adama. Gözüm görmesin seni, aynen onun gibi bir şey işte. Sonra ilk saptırmak istediği Adem(as) ile beraber o bahçede, zaten AllahTeala Adem(as)’a diyor ki Havva validemizle; “fe la yuhricennekuma minel cennet: ikinizi şu bahçeden çıkarmasın” diyor Taha suresinde değil mi? “Fe teşka: o zaman sıkıntıya girersin”(TAHA 117). Bak burada her şey var. Buradan çıktın mı sıkıntıya girersin, geçim sıkıntısı çekersin, şu olur, bu olur. Niye? Bak, nasıl İblis her işlediği günahtan dolayı makamını kaybediyorsa, aynı cezayı C.Hakk Adem’e de veriyor. Dolayısıyla C.Hakkın ceza sisteminde müslüman- kafir ayrımı yoktur. Suç işledinmi işldiğin suça denk cezayı hemen görürsün. Ondan dolayı her haram bir mahrumiyet doğurur. Kaybedersin. İşte Adem(as)’da beraber o bahçede iken Adem(as) günah işleyince İblis de o günahı işletince ikisi de günahkar oldu ikidi de kovuldu oradan. O da üçüncü kovulması. Şimdi buradan şey yapalm. Diyor ki AllahTeala; “ve iz kulna melaiketiscudu li adem” Kahf suresi 50.ayet. “Bir gün meleklere Adem’e secde edin diye emir verdik”,”fesecedu illa İblis: hepsi secdeye kapandı İblis hariç”. Şimdi bunların hepsini birinci kat semanın ehli olarak düşünün ki öyle düşünmek dorundayız. Hepsi seceye kapandı İblis hariç. “Kane minel cinni: o da o cinlerdendi” yani birinci kat semaya kadar çıkan, melei alaya kadar çıkan, belki daha yukarılara doğru çıkan cinlerdendi. “Fe feseka an emri rabbihi: Rabbi’nin emrinden çıktı”. Daha sonra çıktı. “Fe” daha sonra demek. Önceden Allah’ın emrindeydi. Zaten Allah’ın emrine uyduğunu yine biz kurandan öğreniyoruz. Bakara suresinin 30.ayetinde. Biliyorsunuz Allah ben yeryüzünde halifesi olan bir varlık oluşturacağım dediği zaman Allah’a itiraz edenlerin arasında İblis de vardı. Ama şunu da söylemişti; “ve nahnu nusebbihu hamdik”sen herşeyi güzel yaptığın için biz ondan dolayı sana boyun eğeriz ya Rabbi. Sen böyle bir şey yapmaya karar verdiysen bu da mutlaka güzeldir yani. “Ve nukaddisu lek: senin için takdiste bulunuruz” yani sen ne yaparsan temizini yaparsın. Ondan sonra gene Adem(as) öğrendiği bilgileri anlatınca onlar da ne demişlerdi? “Subhanek la ilme lena ma allemtena: ya Rabbi senin bize bildirdiğinden başka bilgimiz olmaz ki”. Bunu da söyleyen İblis idi. Yani İblis de onların arasındaydı. Bu sözü söyleyenlerden birisi se İblis. O zaman öyleyse bunlar birinci kat semadan recmedilen, çıkarılan şeyler oluyor. İblis oradan recmedilmiş oluyor. Atılıyor ve taşlanıyor. Ondan dolayı biz ne yaparız? Euzu billahi mineş şeytanir recim deriz. Taşlanmış şeytandan Allah’a sığınırız. Mesela ben şöyle hayal ediyorum. Yani inşallah bunun kaynağını bulmayı C.Hakk  nasip eder. Bir kere Adem Hindistan’a,  Havva bilmem nereye.. Bunlar saçma. Böyle saçmalık olmaz. Çünkü Adem ile Havva’yı ahirette gideceğimiz cennete yerleştiriyorlar. Ondan sonra oradan aşağıya dünyaya düşüyor nasıl düşüyorsa. Paraşütle mi nasıl bilmiyorum tabi. Ondan sonra birisi bir yere düşüyor, birisi bir yere düşüyor. Birbirlerini arıyorlar, Arafat’ta görüyorlar. Aman ne hikayeler, ne hikayeler. İyi bir senaryo yazılır yani. Adem ile Havva bu topraklarda yaratılmadı mı? “Minha halaknakum” değil mi? O cennete giden bir daha çıkar mı? Oranın adı “cennnetül huld”dur. Oraya giren bir daha çıkarılır mı? Sonra o cennette İblis’in ne işi var. Birinci semadan kovulmuş olan İblis ayeti kerimelere göre yedinci kat semanın da üstünde olan cennete çıkabilir mi? Dolayısıyla o tür hikayeler de yanlış. Ben şöyle düşünüyorum: çok büyük bir ihtmalle Adem(as)’ın cenneti Aradat’ta idi. Ona dair hadisler de duymuştum bir zamanlar. Çalışma imkanım olmadı da. Harun Hoca’ya söyleyelim de bir baksın ya. Öyle hadisler de olacaktı yani. Arafat yeşildi tekrar yeşillenecek diye. Gerçi şu anda Suudlar’ın çalışmalarıyla yeşermiş de. Şimdi oradan kovulunca oradan aşağıya inerken, mesela biz de Arafat’tan çıkıp geliyoruz. Adem(as) ile Havva validemiz geceyi Müzdelife’de geçirmiş olmalılar. Müzdelife’nin bir adı da Cem’dir. Bir arada olma. Şimdi orada birbirlerinin cinselliklerini fark ettiler. İşte cima: karı-koca birlikteliğinin adı da cimadır arapçada. Aynı kökten. Müzdelife’de birlikte olma yeri anlamına da geliyor. Şimdi oradan inerken geceyi orada geçirmiş olabilirler. Daha yeni Arafat’tan ayrılmışlar. Mühim değil, daha gece zaten. Yanlarında da bir suları varsa problem değil. Ama sabah olup da oradan aşağıya doğru gidince, kahvaltı yapılacak, oradaki gibi gölge yok güneş tepelerine vurmaya başladı mı arkalarından gelen şeytana mutlaka taş atmaya başlamışlardır diye düşünüyorum. Bu kendi hayslim yani. Bir yere bakarak söylemiyorum bunu. Arkalarından gelen şeytanı taşlamışlardır Mina’da. Sonra biraz aşağı bir daha taşlamışlardır, aşağı gidip bir daha taşlamışlardır. Zaten racim: biz de her taşlamamızda şöyle deriz; “recmen liş şeytani ve hizbihi” diye. Racim, aynı kelimeyi kullanırız şeytan taşlarken. Şeytan ve yardımcılarına taş atmış olayım diye. Tabi ona başka anlamlar da veriliyor. Yani şeytan ve yardımcılarına taş atmış olmak niyetiyle taş atmış oluyoruz şeytan taşlarken. Böyle bir durum da olabilir.

Evet şimdi ikinci soru. Adam sorduğuna da bin pişman olmuştur. Bir sorunun cevabı bu kadar uzunsa.

Yahya Şenol: İkinci soru da şöyle: C.Hakkın meleklere Adem’e secde edin demesi İblis’e de in oradan demesinden olayın birinci kat semada geçtiği anlaşılıyor. Buradan hareketle Adem’in yer yüzünde yaratılıp sonradan melei alaya çıkarıldığı sonucu çıkarılabilir mi?

Abdulaziz Bayındır: Şimdi meleklerin AllahTeala tarafından görevlendirildiğini ayetlerde okumuştuk. Melekler bir takım görevlerle görevlendirilerek Kadir gecesinde görev alıyorlar ve oradan aşağıya doğru iniyorlar. Mesela Duhan suresindeydi değil mi o şeyler, yanlış hatırlamış olmayayım da. Bak şimdi böyle bir şey olması mümkün değil. Şimdi siz buralardasınız, hepiniz evinizden çıkıp geldiniz değil mi? İşiniz bittiği zaman gideceğiniz yer eviniz değil mi? İşte İblis ve diğer melekler, tamam dünyaya gelmişlerdir yeryüzünde yaratılan Adem ile ilgili. AllahTeala Adem(as)’a neyi öğretti? “Ve alleme Ademel esmae kulleha”(BAKARA 31( yani şu yeryüzünde bulunan isimleri ve ne işe yaradıklarını öğretti. Eşyayı öğretti yani. Sonra o eşyayı meleklere gösterdi. Şimdi bu mantık doğru olsa o yeryüzünüde melei alaya çıkarması lazım. Böyle bir şey yok. Ama onların inip çıktıklarını biliyoruz, meleklerin.Tenezzelül melaiketu: melekler iner de iner”. Nedir? Bulundukları yerden aşağı iniyorlar. Mesela burada diyor ki;”inna enzalnahu fi leyleti mubareketin inna kunna munzırin” Duhan suresinde, 44.sure. “Biz bu kuranı bereketli bir gecede indirdik”(3) işte. Başka yerde de Kadir gecesi diyor. Biz uyarılarda bulnuruz. “Fi ha yufraku kullu emrin hakim: karara bağlanmış her iş o gece paylaştırılır”(4). Yani sen şunu yapacasın, sen şunu, sen şunu. Melekler o gece görev alıyorlar. “Emren min indina: bizim katımızdan bir emir olmak üzere”. “İnna kunna mursilin: biz elçiler gönderiyoruz”(5). Bunların hepsi melekler. “Cailul melaiketu rusulen” diyor. İşte o gece gelen elçilerden bir tanesi de Cebrail(as) Resulullah(sav)’e kuranı kerimi getirdi. Şu kadar milyon, milyar, -rakamını bilmiyoruz- melek, her birisi kendi göreviyle birlikte aşağıya iniyor. Dolayısıyla Adem(as)’ın yukarı çıkması diye bir şey söz konusu olamaz.

Yahya Şenol: Biraz önce okuduğunuz ayette melekler Adem’e secde etti mealini verdiniz. Arapçada “uscidu li ademe” derken oradaki “li” edatına için manası vermez mi diyor bu “li” edatı. Zaten Elmalılı da orjinal mealinde bu manayı vermiş. Yani şöyle: “ve melekler için dedik; Adem için secdeye kapanın”, böyle olmaz mı bu meal?

Abdulaziz Bayındır: Her zaman öyle veriyorum da, bugün özellikle öyle mana vermedim. “Lillah” da var değil mi? “Vescudu lillah” öyle bir ayet de olması lazım. “Vescudu lillah”, “secede” “lam” harfi cerriyle Allah için kullanılıyor. Mesela Fussilet suresinin 37.ayetinde AllahTeala diyor ki; “ve min ayatihu leyli ven nehar: gece ve gündüz Allah’ın ayetlerindendir”,”veş şemsu vel kamer: ay ve güneş”,”la tescudu liş şemsi” bak “lam” harfi cerriyle. “Uscidu li ademe” “la tescudu liş şems”. “ve la lil kameri” güneş için secdeye kapanma desek burada, güneş için kime secde ediyor denir değil mi? “Ay için secdeye kapanma” diye anlam versek: ay için ama kime secde ediyor? Değil mi? Ama ne diyor: “vescudu lillah”(FUSSİLET 37) o zaman Allah için secde edin. O zaman kime? Ben az önce aklıma geldi, bir çon yerde o mana o topu taca atmak. O kolay. Çünkü kimse itiraz etmiyor öyle bir mana verdiğin zaman. Diyorlar ki; kader konusunda niye bu kadar açık konuşuyorsun? Özellikle açık konuştum. Allah kiminle evleneceğimizi bilmez mi? Bilmez diye üzerine basa basa söyledim ve kardeşim başka şekilde bu insanlar anlamıyor. İnsanlar anlamıyorlar. “Allah bilene kadar”a, “Allah ortaya çıkarana” yaptın mı herkes zaten kaderci olmaya şartlanmış. En kolay şey. Hiçkimse kendini başarısız görmek istemiyor, başarısızlığı Allah’a fatura edecek. Başardığı zaman zaten kendinden başkasını görmüyor. Ohh ne güzel, alan memnun satan memnun. Az önce de bunu özellikle Adem’e secde diye anlam verdim. Bizde tabi geleneğe göre yetişmiş adamlarız, birden bire biz de düzeltemiyoruz kendimizi. Öyle kolay bir şey değil. “Uscidu li ademe: Adem’e secde edin”. Efendim Allah’tan başkasına secde edilir mi? Kardeşim, Allah emrediyorsa o secdeyi Adem’e değil Allah’a yapıyorsun. Emreden kim? Sen ona bak. Kimin emrine uyuyorsun? Adem deseydi ki bana secde edin, o zaman iş değişirdi. Emreden Allah ise, Allah sana emretse dese ki; şu Süleymaniye’nin minaresine çık tepe üstü aşağıya atla. Ya Rabbi olur mu diyemzsin. Allah dediyse yapacaksın, sağı solu yok. Olay bu.

Yahya Şenol: Yine Elmalılı’nın mealiyle alakalı. Bu sefer Bakara suresi 34.ayet sorulmuş. Onun meali şöyleymiş: ” İblis(yani o) zaten kafirlerdendi” böyle meal vermesi kadercilik anlayışından mı kaynaklanıyor?

Abdulaziz Bayındır: Valla olabilir.

Yahya Şenol: O “kane minel cinni” “ve kane minel kafirin” belki o maksatla sorulmuş olabilir.

Abdulaziz Bayındır: “Zaten kafirlerdendi” ifadesi: o zaman Allah meleklere emir veriyor, o arada kafirlere de mi emir vermiş olacak? Böyle şey olur mu Allahını seversen? Ama gerçekten bu kader konusunu karıştırdıkça ne kadar hayırlı bir işe girdiğimi görerek C.Hakka her defasında şükrediyorum. Şimdi diyorlar ki; ama insanları ikiye ayırdın. Valla ayırmadıysak demek ki başarısızız. İnsanları ikiye ayırdıysak çok başarılıyız demektir. Demek ki doğru gidiyoruz ki insanlar ayrıldı. Peki niye? Çünkü Allah öyle diyor. “Ve ma teferrekellezine utul kitabe illa min ba’di ma caet humul beyyine: kendilerine kitap  verilenler”(BEYYİNE 4) şimdi Türkiye’deki her müslüman ben kurana inanıyorum demiyor mu? Bunların hepsi kendilerine kitap verilenlerden. “Kendilerine o beyyine geldikten sonra ayrılığa düştüler” diyor. O beyyine nedir? İşte Allah’ın ayetidir. Allah’ın ayetlerini okuduktan sonra eğer bu ayrışma olmuyorsa demek ki bizim okuduğumuz Allah’ın ayeti değil, kendimize uyduruyoruz o ayetleri. Dolayısıyla bu ayrışma tabi. Ve orada işte hakikaten insanın kanı duruyor. Ya kader konusunda inşallah şey yaparız, konuşuyor konuşuyor konuşuyor, bir tek ayet delil getirmiyor. Söylediğinin tamamı kuranı kerime aykırı. Ve bunlar çok saygın ilim adamlarımız bizim. Çok çok saygın, öyle sıradan değil. Yere göğe bırakılmayan ilim adamlarımız. Adını söylemiyorum, bir de bundan dolayı ortalık karışmasın. İlerisinde nasıl olsa söyleyeceğim de bu konu kapanmasın diye şey yaptım. Allah’tan kork ya. Müslümanların inancını anlatıyorsun bir tek ayet yok. Ondan sonra öyle hükümler veriyorsun ki şu aklıma geliyor: “ve la yegurrennekum billahil garur: o çok aldatan sizi Allah ile aldatmasın”(FATIR 5).

Yahya Şenol: Meleklerin de günah işleyebileceğini, iyi veya kötü olabileceklerini söylüyorsunuz. Peki o zaman bizim günahlarımızı ve sevaplarımızı yazan meleklerin doğruluğundan nasıl emin olabiliriz? Onlar güvenilirseler imanları ahiretten önce kesinleşmiş olmuyor mu?

Abdulaziz Bayındır: Onların içerisinde bir yamukluk yapan varsa hemen görevden alınır yenisi verilir. Bu konuda meleklerin de günah işleyebileceğini söyleyen ben değilim ki. Onu C.Hakk söylüyor. “Ve men yekul minhum” Enbiya suresinde var bu. Melekleri anlatıyor AllahTeala burada. 26.ayetten itibaren. 21.sure. “Ve kaluttehazer rahmanu veleden: dediler ki Rahman çocuk edindi”,”bel ibadun mukremun: hayır, onlar ikram gören kullardır”(26). Peki biz ikram gören kullar değilmiyiz? Yani C.Hakk sürekli bize de ikramda bulnuyor. “Ve lekad kerramna beni adem” diyor, “Ademoğullarını ikramlı yarattık”. Yani çok değerli bir şekilde yarattık diyor. “La yesbikunehu bil kavli: söz konusunda Allah’ın önüne geçmezler”. Peki Allah’ın önüne geçen, Allah öyle diyorsa ben de  böyle diyorum diyen ne olur? Kafir olur. Şimdi bunu Allah ne derse onu yapar diye anlam verirseniz olmaz işte. O zaman onları duvar gibi yaparsınız. O zaman bu melekler Bakara 30.ayette C.Hakka itiraz edemezler. Diyemezler ki ya Rabbi sen ne yapıyorsun? Halifesi olan varlık. Böyle olur mu? Hemen ondan sonra tevbe tevbe ne? Bizim sözümüz senin sözünün önüne geçmez demektir. Biz haddimizi biliyoruz demektir değil mi? Peki kendi sözünü Allah’ın sözünün önüne geçiren İblis gibi olur işte.

Katılımcı: Tevbe kader demek değil mi Hocam?

Abdulaziz Bayındır: Tevbe kader mi? Allah’ın koyduğu ölçü. Tevbe Allah’ın koyduğu kurallardan bir kuraldır. Kader AllahTeala’nın her şeye koyduğu bir ölçüdür. Tevbede de C.Hakkın ölçsü var. “Sözde Allah’ın önüne geçmezler”, şimdi burada olayı iyi anlayalım. Melekler de aslında Adem(as)’ı kıskanmıştı Bakara suresinde. İşte İblis de onlardan birisi. Hepsi kıskanmıştı, bir tanesi iki tanesi değil ki. Onun için AllahTeala orada demişti ki “a’lemu ma tubdune ve ma kuntum tektumun: neyi ortaya koyuyorsunuz içinizde neyi gizliyorsunuz” çoğul olarak “ben biliyorum”(BAKARA 33) diyor. İçlerinde o kıskançlığı gizliyorlar ama ağızlarıyla “subhaneke la ilme lena”(BAKARA 32) diyorlar. Ya Rabbi sana boyun eğeriz bizim bilgimiz olmaz diyorlar ağızlarıyla ama içlerinde kıskançlık gizli. Ama ne zaman Adem’e secde edin dediler İblis kendine hakim olamadı, kendi sözünü Allah’ın sözünün önüne geçirdi. Nasıl? Bunun da örneğini işte az önce okuduk ama tekrar şey yapalım. AllahTeala ona dedi ki; “ma meneake ella tescudu iz emertuk”(ARAF 12) emrettim de niye secde etmedin? Bak henüz Allah kovmadı onu orada. Secde etmedi diye kovmadı. Yani siz de bir yerde eğer yöneticiyseniz, yanınızda çalışan bir işçi yada bir memur bir müdür, ne ise bir suç işlediyse hemen kovmazsınız. Önce bir savunmasını istersiniz değil mi? Niye yaptın bunu diye sorarsınız. İşte AllahTeala’da kovmadı hemen. Savunmasını istedi İblis’in. Dedi ki; “ma meneake ella tescude iz emertuk: sana emir verdim, secde etmeni engelleyen ne oldu?” dedi. “Kale ene hayrun minh: ben daha hayırlıyım”(ARAF 12). Ben daha hayırlıyım dediği zaman Allah’ın emrini nasıl görmüş oluyor. Yanlış görüyor, benim dediğim doğru. Kendi sözünü Allah’ın sözünün önüne geçirmiş oluyor mu? Bitti. İşte bunu söylediği an kafir oldu meleklikten çıktı. Çünkü “la yesbikunehu bil kavli”(ENBİYA 27) bu. Aslında bunu da bir şey yapmak lazım. Enes Hoca, unutmayalım da. Cemal’e söyleyelim bunu bir yazsın. Çünkü bu çok önemli bir husus. Biz bunları hep atlıyoruz. Allah’a çok şükür ki kayıtlara geçiyor da, en çok ona seviniyorum. Çünkü bakarsın birgün birisi çıkar bunları yazar. Gerçi arkadaşlarımız yazıyorlar Allah razı olsun hepsindende. Şimdi peki Adem(as) da günah işlemedi mi? AllahTeala Adem(as)’dan da savunmasını istedi. Adem ile Havva’dan da savunmasını istedi. Orada ne dedi onlara Araf suresinde C.Hakk bildiriyor. Orada dedi ki; “ve nadahuma rabbuhuma e lem enhekuma: Adem ile Havva’nın Rabbi onlara seslendi şunu dedi”(ARAF 22) aynen şey gibi yani, Adem ile Havva’yı yasaklamıştı şu ağaçtan yemeyin diye. İblis’e emretmişti. İblise diyor ki; emrettiğim halde niye yapmadın, bunlarada diyor ki; “eleken hekuma antilkuma şecera: sizin ikinizi şu ağaçtan yasaklamamışmıydım?”. “ve ekul lekuma inneş şeytane lekum aduvvun mubin: ikinize de dememişmiydim ki şeytan sizin açık düşmanınızdır”(ARAF 22). Şimdi bu savunma karşısında bakalm ki Adem ile Havva kendi sözlerini Allah’ın sözlerinin önüne geçiriyorlar mı? “Kala rabbena zalemna enfusena: ya Rabbi biz yanlış yaptık”(ARAF 23) kimin sözü önde? Peki Adem günahkar değil mi burada? Demek günahkar olmak başka bir şey günah işlemek başka bir şey, kendi sözünü Allah’ın sözünün önüne geçirmek başka bir şeydir. Kendi sözü ile Allah’ın sözünü örttüğü için kafir oluyor değil mi? Bu inceliği çok iyi kavrayalım yani.

Zeynep Hanım: Her yarattığına ben inanıyorum ki irade ve akıl vermiş. Çünkü bunu “lev enzelna”dan da anlıyoruz. Kuranı bir dağa indirdik istemedi diyor. Yani aklı olmayan, iradesi olmayan bir şey istemez  olur mu? Şimdi bunu mesela bilim adamları da kabul ediyor ki bir at bile Allah’ı biliyor. Allah her şeye akıl vermiş, mota mot kulluk etmemek için. Meleklere de aynı şekilde, göklere de yedi kat semaya da diyor ya isteyerek veya istemeyerek gelin. Hani öyle olsa niye sorsun? Gelin der değil mi onlara irade ve akıl vermese. Burada melekler için aynı şey geçerli oluyor o zaman değil mi?

Abdulaziz Bayındır: Şimdi o tespitiniz çok güzel. Duyuldu değil mi hanfedinin sorusu? Tamam. Şimdi tespitiniz çok güzel. Biz eşyayı kurandan tanımadığımız için insanı tanımlarken insan düşünen varlıktır deriz. Düşünen varlık sadece insan değil kardeşim. Gerçi şimdi işte bu çipler, cep telefonları, bilgisayarlar falan ile eşyayı biraz daha tanımaya başladık. Ama ahirette toprak da konuşacak. Yani bizim bu binalar da konuşacak, hep bu duyduklarımızı. İnsanları diğer varlıklardan ayıran akıl değildir. Akıl hayvanlarda da var. Biz bunu gözlemliyoruz. Yani gözlemimizle anlıyoruz. Yani akıl iyiyi kötüden ayırabilmek demektir. Siz hayvana zararlı bir otu yedirebiliyormusunuz? Dolaşıyor, kokluyor ondan sonra otu yiyor değil mi? Her otu yiyor mu hayvanlar? İnsanı ayıran özellik dinleme ve görmedir. Dinleme ve görme. Bakma değil. Yani siz bir olayla karşı karşıya geldiğiniz zaman ikinci adımı görebiliyorsunuz. Yani buraya elinde bıçakla birisi böyle bıçağı göstererek girse herkes ne yapacağını şaşırır. Fakat kurban bayramında elinde bıçakla yanında arkadaşını kesiyor, arkasından kendisinin kesileceğini hiç düşünüyor. Bakıyor ama görmüyor. Hayvanlarda bakma var ama görme yok. Ve dinleme var bizde. İşitmeden öteye bir şey. Dinleme ile biz o bilgileri alıyoruz, harmanlıyoruz. Gördüğümüzle de birleştiriyoruz ve bir bilgi üretiyoruz. Ve insqnı ayıran o. Ürettiğimiz o bilgiden dolayı bugün bu medeniyetler oluşmuştur. İşte o farktan dolayı biz imtihana tabi tutuluyoruz. Onun için dikkat edin insandan başka bilgi üreten, medeniyet kuran yadq medeniyet yıkan bir varlık yoktur. Dünyanın en tehlikeli varlığı insandır, dünyanın en iyi varlığı da insandır. Evet şimdi burada tabiki melekler imtihan edildiklerine göre meleklerin de insan gibi olması gerekiyor. Şu ayeti müsadenizle bitireyim. Bu çünkü çok önemli. Burada AllahTeala diyor ki; “la yesbikunehu bil kavli: sözde onun önüne geçmezle” “ve hum bi emrihi ya’melun: emriyle iş yaparlar”(ENBİYA 27). Emriyle iş yapma meselesinde, yani küfür sınırına gelme meslesi: emriyle iş yapma konusunda yani günah işlediğiniz zaman tevbe etmek de C.Hakkın emridir kendini günahkar görmek de. “Eba vestekbera” başka bir şey bu başka bir şey. Yani Allah’ın emrini hafif görmek, direnmek, kendini büyük görmek başka bir şey hatalar başka bir şey. Onun için devamını okuyalım, benim bu dediklerimi C.Hakk kendisi açıklıyor zaten. “Ya’lemu ma bayne eydihim ve ma halfehum: Allah onların ne yaptklarını neyi yapmadıklarını, daha önce neler yapmışlar ve şu anda ne yapıyorlar onu bilir”. Bizim için de aynı şey söz konusu. “Eydihim” Şimdi önümde bilgisayar var,siz varsınz ve konşuyorum. Arkamda da daha önce yaptıklarımdır. Bütün bu ayelere yanlış mana verirler “yaptığını ve yapacağını” diye, sistemi bozarlar. Ondan sonra “ve la yeşfeune illa li menirteda: Allah’ın razı olduğundan başkasına da şefaatçı olmazlar”(ENBİYA 28). Yani şefaat dua etmekir, istekte bulunmaktır. Zaten onu da kuranı kerim söylüyor. “İnnallahe ve melaiketehu”(AHZAB 56)”huvellezi yusalli aleykum melaiketehu: Allah sizi destekler melekleri de”(AHZAB 43) işte destekleri. Desteklerini kime verirler? Mesela biz çok görürüz. Bakarsınız bir yerde sıkışırsınız. AllahAllah.. Aklınıza bir çözüm gelir hemen onu size bir melek hatırlatmış olabilir orada. Onun için desteklerini de diyelim burada. Bu ahiretteki şefaat değil yani. Allah’ın razı olduğundan başkasına vermezler. Yani kafirlere bu desteği vermezler. “Ve hum min haşyetihi muşfikun: Allah korkusundan da titrerler”(ENBİYA 28) Allah’tan da korkarlar. Peki “ve men yekul minhum: bu meleklerden kim derse ki”,”inni ilahun min dunihi: ben Allah ile sizin aranızda bir ilahım derse”,”fe zalike neczihi cehennem: onu cehennem ile cezalandırırız”. İblis bunu söylemiyor mu? Doğu yolda oturacağım diyor ya. Allah ile kul arasına giriyor. İşte o nasıl cehenneme gittiyse bunlardan kim söylerse onlar da  cehenneme gidecek. “Kezalike necziz zalimin: o zalimleri böyle cezalandırırız”. Bak hiç bir fark yok görüyormusunuz? Bu okuduğumuz Enbiya suresinin 26’dan 29.ayete kadar. 21 sure.

Katılımcı: İblis’in C.Allah’tan ömrü olmamasına rağmen tekrar diriliş gününe kadar hayatta kalmayı istediğini söylediniz. İblis Adem’e de aynı şeyi söylüyor. Bak bu ağaca yaklaşırken sonsuz kalıcılardan olursun. Adem de orada insan neslinin aslında sonsuza kadar yaşamayacağını bir ölümlü olduğunu ama kendisinin böyle bir ayrıcalığa kavuşmak noktasında bir talebi mi olmuş oluyor, böyle bir benzeşme yapılabilir mi?

Abdulaziz Bayındır: Evet orada Adem(as)’ın bir ölümsüzlük talebi içerisinde olduğu açık yani. İlk insandır, bir başka örneği yok. Orada ölümsüzlük talebinde bulunabilir. Bak ben istedim verdi sana da versin demiş olabilir yani mümkündür. Ama bir de şu var: biz insan olarak hiç birimiz ölümü zaten düşünmeyiz. Doksan yaşındaki adam bir şey yaptırır, aman sağlam olsun haa, falan der. Öyle değil mi? Çünkü hiç kimsenin gündeminde ölüm yoktur.

Bayan Katılımcı: Dediğiniz gibi şeytan hani Adem(as) ölümsüz kalacağın bir ağaçtan yemek istermisin diye sorduğunda benim aklıma gelen şu anda dememiş gibi.

Abdulaziz Bayındır: Şeytan sonsuza kadar yaşama şeyini aldıktan sonra doğru yolun üstünde oturacağım dedi. Adem(as)’ı ondan sonra yoldan çıkardı. Şeytan olduktan sonra. Ondan sonra yoldan çıkardı yani Adem(as)’ı.

Yahya Şenol: Şöyle bir soru var: size göre çok basit olabilir belki ama demiş, şeytanlar, cinler dumansız bir ateşten yaratılmışlarsa cehennemde nasıl yanacaklar. Ateş ateşi yakar mı?

Abdulaziz Bayındır: Geçen hafta da şey ettik de. Adem(as)’ı yakan ne oldu? O bahçeden çıktıktan sonra yani o güneş, o bitkisiz toprak insanı asıl yakan o değilmidir yani? Bundan bir kaç hafta önce Afrika’da başka bir yere göç ederken toplu halde açlıktan susuzluktan toprakta ölen insanların resimlerini gördük internette. Ve insan bir başka insana ceza verirken topraktan yapılmış şeylerle ceza vermiyor mu? Yani bu işkence aletlerinin hangisi topraktan değil yani. Dolayısıyla orada problem değil yani.

Yahya Şenol: Melekler insan şeklinde gelebildiğine göre şeytanlar da insan şeklinde gelebilir görünebilir mi insanlara?

Abdulaziz Bayındır: Şeytanlar da tabiki insan şeklinde olabilir. Onu biz Süleyman(as)’dan biliyoruz değil mi? Neml suresindeydi galiba değil mi? Sebe’demiydi? Sebe suresinin 14.ayetinde var. “Fe lem ma kadayna aleyhil mevt: Süleyman’ın ölümünü gerçekleştirdiğimiz zaman”,”ma dellehum ala mevtihi illa dabbetul ard: ölümünü şeytanlara gösteren dabbetul ard oldu” yani bir kemirgen. Şimdi öyle anlaşılıyor ki Süleyman(as) şöyle kollarını dayayabileceği bir yerde, bir seki gibi yerde oturuyor, ön tarafta da şeytanlar çalışıyor. Dalgıçlık yapıyor, başka şeyler yapıyor. Süleyman(as) insan, onları da görüyor orada. Bunun ölümnü bir kemirgen onlara şey yaptı. “Tekulu min seeteh: o dayandığı şeyi yiyen”. Değnek diyorlar. Tabi böyle bir şey olmaz. Değnek ne demek yani. Ölen adam değneğin üzerinde durabilir mi? Mümkün mü? Onlar uyuduğunu zannediyorlardı, o da ölmüştü. Zaten ölen ile uyuyan birbirine benzer. O sıra nasıl ki o dayandığı yerin altındaki şeyi bir kemirgen hayvan kemirip de(belki kunduz gibi bir şey olabilir) şey yapınca. Yoksa öyle efendim ağaç kurdu falan diyorlar. Ağaç kurdu bir ağacı kemirene kadar adam çoktan çürür. Hakikaten meal verenler hiç düşünmüyorlar da yani. Ağaç kurdu olsa çoktan orada çürür yani. “Fe lemma harre: kemirgen kemirip de Süleyman(as) yığılınca”,”tebeyyenetil cinni: cinler hemen anladılar, ortaya net bir şekilde çıktı ki”,”en lev kanu ya’lemunel gayb: bu cinler gaybı bilselerdi” insanlar cinlerin gaybı bileceğini zannediyor ya “ma lebisu fil azabil muhin: kendilerini alçaltan o azapta kalamazlardı”(SEBE 14) o azabı verdiren kim? Süleyman(as). O da bir insan değil mi? Onun karşısında çalıştıklarına göre onları görüyor demek ki. Bir insan kılığına da girmiş olurlar. Aynı şey Bedir savaşıyla ilgili ayeti kerimede de vardır. Yani İblis orada Mekkeli’leri savaşa teşvik ediyor “fe lemma teraetil cem’an: iki gurup birbirini görünce”,”inni ehafullah” dedi değil mi? Tahtı getirmeleri, o da var tabi. Cinler getirmiyor onu da, getiririz diyorlar. Bilgili adamın bilgisiyle geliyor. O bir ışınlamanın bugün bizim düşünemediğimiz noktasıdır. “İnni ehafullah” da var. Oradaydı değil mi “ini ehafullah”. İnni era ma la terevne” diyor değil mi? Enfal suresi 48. Diyor ki; “ve iz zeyyene lehumuş şeytane a’malehum: şeytan onlara yaptıkları işi süslemişti”,”ve kale la galibe lekumul yevm: bugün kimse size galip gelemez dedi”,”minen nas: bu insanlardan”.”İnni carun lekum: ben sizinle beraberim, yanınızdayım dedi”. İşte burada Necranlı bilmem ne kitaplarda var böyle. Bilmem kimin görüntüsünde geldi İblis diye. Ondan sonra bir ihtiyar görüntüsünde gelmiş. Hatta Mekke’deki Darun Nedve toplantısına katılmış, onları son derece heyecanlandırmış falan diye de tarih kitaplarında geçiyor. Ne derece doğru bilmem tabi onu da, o tarihçilerin işi. Diyor ki “inni carun lekum: ben sizin yanınızdayım”,”fe lemma teraetil fietani: o iki gurup birbirini nasıl gördüyse” yani müslümanlarla Mekkeli’ler “nekesa ala akibeyhi: topuğunun üzerinde geriye döndü”,”ve kale” bak Mekkeli’lere söylüyor “dedi ki”,”inni beriun minkum: ben sizden uzağım” beni bu işe katmayın diyor. Ben yokum bu işte. Niye? “inni era ma la terevne: sizin görmediğinizi görüyorum” diyor. Onların görmedikleri meleklerin yardıma gelmesidir. Görmediğinizi görüyorum. Başına geleceği biliyor yani. “İnni ehafullah: ben Allah’tan korkarım” diyor görüyormusunuz bak. Bütün kafirler sıkıştığı zaman ben Allah’tan korkarım der dikkat edin. Sıkışana kadar aklına bile gelmez. Pabuç pahalı oldumu ben Allah’tan korkarım der. “Vallahu şedidul ıkab” bunu da söyleyen gene İblis “Allah’ın cezası çok ağırdır” diyor. Dolayısıyla orada da ayetin metnine bakarsak öyle bir şey anlaşılıyor.

Yahya Şenol: Süleyman(as)’ın emrinde çalışan bütün cinler o yoldan çıkmış olanlarmıydı? Yoksa melekler de varmıydı onların içinde demiş.

Abdulaziz Bayındır: Valla o konuda benim özel bir çalşmam yok. İnşallah onlar üzerinde çalışırsak, şeytan kelimesi kullanılıyor ama “kale ifritun minel cinni”(NEML 39) diyor, onun şeytan olmadığı anlaşılıyor o ayeti kerimeden. Yani şimdi melek demek aslında bu cinlerden C.Hakkın birinci kat semaya kabul ettikleri demektir. Birinci kat semaya almadıklarını zaten açıkça söylüyor. Sadece kafirlerini almıyor diyor. Kafir değilse çıkar. Bak işte ayette de gördük. Müslümanın ruhu da birinci kat semaya daha yukarılara da çıkıyor ama kafirin ruhu oraya kadar çıkıp geri dönüyor. Tıpkı cinler gibi. Dolayısıyla genel anlam cin dememiz lazım. E şimdi insanlar elçilik yapabilirler mi? Yaparlar değil mi birbirine? Her insan elçi mi diyoruz? Cinler elçilik yapabilirler demek başka her cin elçidir demek başka bir şeydir.

Yahya Şenol: Meleklerde dişilik erkeklik kavramları vardır dediniz. Daha detaylı cevabı bekleyeceğiz ama cinlerin erkek ve dişi varlıklar olduğuna dair hadisler var günümüze kadar ulaşan. Fakat meleklerde durum bunun tam tersi aynı hadisler eşliğinde. Bu duruma ne dersiniz?

Abdulaziz Bayındır: İşte o konudaki hadislerin hepsini bir toplatalım. O konuda özel bir çalışma yapmadık. Yani bu tür mevzularda malesef çon fazla bilgi kirliliği oluyor. Onu da bir Harun Hoca bugün görevi var, başka bir yerde ders veriyor. İlgili hadisleri toplasın o.

Yahya Şenol: Geldi!

Abdulaziz Bayındır: Geldi mi? Harun Hoca! Bir daha oku da bir duysun onu.

Yahya Şenol: Hadislerde cinlerin erkek ve dişi varlıklar olduğu bahsediliyor ama meleklerden hiç böyle bir bahis yok. Tam tersi buna dair hadisleri..

Abdulaziz Bayındır: Diyor ki; cinlerin erkekli dişili olduğuna dair diyor hadisler var ama meleklerle ilgili yok. Melekler de tam tersi gözüküyor. Bu konuda bir çalışma yapalım. Hadislere bir bakalım.

Harun Hoca: Olur. Erkek ve dişi olduklarını gösteren rivayet var ama gene özel olarak bakacağız.

Abdulaziz Bayındır: Bir bakalım bir daha. Daha sonra ilgili ayetlerle birlikte bir ders daha yaparız.

Yahya Şenol: Dersinizde cinlerin resul olabileceğini fakat nebi olamayacağını çünkü vahiy almadıklarını söylediniz. Fakat Cebrail(as) vahyi Hz.Muhammed’e ulaştırıyordu. Yani Cebrail önce vahiy alması gerekmiyor mu ulaştırması için? Vahyi alıyor fakat diğer cinlere tebliğ görevi olmadığı için mi nebi sayılmıyor?

Abdulaziz Bayındır: Şimdi Cebrail(as)’ın “mutain semme emin”(TEKVİR 21) diyor AllahTeala. Kendisine itaat edilen ve güvenilir bir şeydir ama onun görevi nebilere şey götürmektir, kendisine verilen emirleri götürmektir. Onun tebliğ diye bir görevi olduğuna dair herhangi bir işaret yok. Yani kuranı kerimde de yok başka. Ben şahsen bilmiyorum. Siz duydunuz mu öyle bir şey? Öyle bir şey yok. Onun vazifesi o. Yani eğer Cebrail(as)’a verilen o ayetler, bunu meleklere ve cinlere, cin taifesine tebliğ et diye verilseydi o zaman nebi olurdu. Yani kuranı kerimde böyle bir ayet yok. Yani meleklerin nebi olduğuna dair bir tek ayet yok. Geçen haftaki dersimiz de o idi. Onlar gelip insanlardan dinleyip gidip toplumlarını aydınlatıyorlar. Birbirlerinden dinleyerek değil yani.

Yahya Şenol: Tam da öyle bir soru var. Cebrail(as) vahiy meleği, fakat Peygamberimiz cinlerden bir topluluğa kuranı okuyor, bu ayetle sabit. Peki madem aynı varlık türüyse bunlar neden Cebrail(as) okumuyor kendi toplumuna? Neticede Allah tarafından güvenilir diye adlandırılıyor. Niye insanlara mahkumlar bu konuda?

Abdulaziz Bayındır: Öyle bir ayet gördülerse söylesinler. Burada yaptığımız kendi hayalimize göre konuşmamak. Bir de gördüğümüz ayetleri okumaktır. Öyle bir ayet yok.

Yahya Şenol: İnsan eşyanın bilgisini öğretip ondan istifade edebiliyor ancak melekler kendilerine verilen bilginin ötesine geçemiyor, fikir yürütemiyor diyebilirmiyiz?

Abdulaziz Bayındır: Fikir yürütüyorlar da üretim yapmayla alakalı. Ama mesela belki dersin başında söyledim yani ben bu ayetleri okumaya başlayınca melekler konusunda bilgimin çok zayıf olduğunu anlamaya başladım. Çünkü bir şeyi kaldırdınız mı altındaki hiç görmediğiniz şeyi görmeye başlıyorsunuz. Onların bilgi ürettiğine dair ben şu ana kadar bir şey bilmiyorum. Ama az önce okuduğumuz, okumadık da bir arkadaşımız onu hatırlattı. Süleyman(as)’ın emrinde çalışanlar. Onlar bakıyoruz ki bir takım kaplar yapıyorlar, kalıplar yapıyorlar. Yani bir şey yapıyorlar demek ki yani. O sahada benim şahsen bilgim yok yani. Bilgisi olan var mı onların ürettiklerine dair? Bir şey biliyormusunuz? Sizlerden var mı? Benim şahsen bilgim yok. Dolayısıyla yani görürsek bulursak ilgili ayeti hadisleri onu da anlatırız. Yeni bilgi, mesela bir mikrofon yapmak, bak mikrofon tabiatta yok. Zaman zaman anlatıyorum, ben çocukken annem fırına gönderirdi. Bir türlü aklım ermezdi: bu ekmeği nasıl üretiyorlar. Bizim evin bahçesine de gömdüm, bitmedi. Hatta bir de baktım ki çok berbat olmuş. Su da döküyordum her gün. Sonradan baktım ki annemin köyde yaptığı gibi yaptılar, anladım. Şimdi yani böyle bir şey, ekmek pişirme bir üretimdir. Buğdayı un haline getireceksiniz, suyla birleştireceksin. Şeyleri yemek haline getirmek bir üretimdir. Topraktan çıkarılan madenleri kullandığımız şu masadır, şu bilgisayardır, şu mikrofondur, şu elektriktir bakın yer yüzünde böyle bir varlık yok yani gördüğümüz. Bir yerden bir yere gitmek üretim değil. Kuşlar da gidiyorlar. O üretim değil. Yani bir yenilik manasına diyorum yenilik.

Yahya Şenol: Meleklerin imtihanı daha kolay değil mi bize göre. Çünkü onlar hem bize göre gayblar biz onlara göre değiliz. Hem de görevlerini direkt Allah’tan alabiliyorlar. Bizim doğruyu bulabilmemiz için bir sürü sorgulama yapmamız gerekiyor.

Abdulaziz Bayındır: C. Hakk bize de gereken yardımlarını fazlasıyla yapıyor. Çünkü AllahTeala dikkat ederseniz her insan yaptığı yanlışın farkındadır. Mesela filimlerde bile görürsünüz bir adam bir yerde hırsızlık yapar yada bir adam öldürür yada bir kötülük yapar. Vicdan azabına dayanamaz gider teslim olur. İşte o vicdan azabı C.Hakkın bir uyarısıdır. Herkesde olur bu. Yada iyi bir şey yaptığınız zaman dersiniz ki benim içim rahat kardeşim kim ne yaparsa yapsın. O da C.Hakkn bir desteğidir. AllahTeala’nın o desteği olmazsa hiç kimse bir şey yapamaz. Mümkün değil yani. Size de anlatmıştım ya, bu tarikatlar konusunda ilk girdiğim zaman yani öyle bir hale getirmişlerdi ki ya kardeşim o zaman İstanbul Müftülüğü’nde fetvacısın, herkes sana büyük bir saygı duyuyor. Tarikatı da cemaati de ne bileyim her kes, medyası şu su, bu su. Fetva kurulu başkanısın. Onların hatalarını görüp de Süleymaniye Camisinde gündeme gerirince, baktım etrafımda kimse kalmadı. AllahAllah! Ne oluyor insanlar hep bizden kaçıyor. O sıra daha yeni bu vakfı da kurmuştuk. İşte o vakfı beraber kurduğumuz arkadaşlardan belki bir iki tanesini Yahya görmüştür eskilerden. İşte Mustafa Bey de görmüştür. Görene helal olsun yani. Buralara bir daha ne uğramak ne şu, ne bu. Yani bir çok gece yatak bana şey oldu. İğneliyor, uyuyamıyorum gece. Ne yapıyoruz ya! Beyazıt meydanında dolaşıyorum gece, çünkü uyuyamıyorum. Mesela hanımın da farkında olduğunu zannetmiyorum yani. Çocuklar zaten farkedemez de kimseyi rahatsız etmemek için gidip dolaşıp geliyordum. Bakıyorum ayetlere haklıyım ya AllahAllah! Ne yapalım? Bu insanları razı edecek değiliz Allah’ı razı etmemiz lazım. İşte bu C.Hakkın bir yardımı. İçin rahat oluyor. Sen diyorsun ki kim ne derse desin benim içim rahat. İşte bu Allah’ın bize de yardımıdır. Sadece meleklere, şunlara bunlara değil. Herkese yardımı vardır. O yardımı almak isteyen her zaman alır.

Yahya Şenol: Meleklerin kanatları ifadesini nasıl anlayacağız? Mesela Fatır suresinde ikişer, üçer, dörder kanatlı meleklerden bahsediliyor. Melekler cin ise cinlerin acaba şekilleri aynı mı onlar gibi? Değişik kanat sayılarına mı sahipler yoksa?

Abdulaziz Bayındır: Aynı olması gerekiyor. Çünkü bak biz çıkabiliyormuyuz birinci kar semaya? Oradan çıkma, inme, gitme, gelme taaa en uzak yerlerde, ne diyor Süleyman(as)’ın Belkıs’ın tahtını kim getirir dediği zaman cinlerden bir ifrit diyor ki sen yerinden kalkana kadar ben getiririm diyor. Yerinden kalkmayı düşün. Şöyle makamında oturan bir kişi. Devlet başkanı çünkü o. Ben getiririm diyor. Bu epey bir zaman alır yani. Senin şuradaki mesain bitene kadar getiririm demektir. Demek ki hızlı gidiyor. Eşyayı da getirebiliyor. Eşyayı alıp getirebiliyor oradan. Ama kendisine ilim verilen kişi deniyor ki kitaptan ilim sahibi olan. Ki o tevrattır ve Allah’ın yarattığı kitaptır. İkisini birleştirebilsek. Her zaman size onu söylüyorum, ilim adamlarının müslüman, kafir o kendi bileceği bir şey ama ilmi çalışma yapmak istiyor, ilmi ilerletmek istiyorsa kuran ile birlikte çalışma mecburiyeti vardır. İşte o kendisine bir bilgi verilen. Bak kitabın bilgisi verilen demiyor. “Kalellezi indehu ilmun minel kitab”(NEML 40) diyor o kitaptan, tevrattan bir bilgisi var. Ama o bilgiyi tabiatla da birleştirmiş olma mecburiyeti var. Başka şekilde olmaz. O ne diyor? Ben diyor gözünü açıp kapayıncaya kadar getiririm. Öbürü ise makamından kalkana kadar çok uzun bir vakit. Peki işe bakın o ilme yaklaşıyor insanlar. Ben burada konuşuyorum taaa Avusturalya’da arkadaşlarımız beni dinliyor. Şimdi ses ve görüntü naklini biz öğrendik. Ama Süleyman(as)’ın zamanındaki bilgin ben uzaktakini buraya getiririm diyor. Ben burada otururken şimdi Avusturalya’dan buraya bir şey getirme, buradan göndermeyi az çok resim ve ses olarak öğrendik ama oradan buraya getirmek kimsenin aklından bile geçmiyor. Şimdi ışınlanma falan deniyor ama şuradakini bir yere ışınlama. Oradakini bu tarafa? Bu çok yüksek bir ilim. Ve Süleyman(as) onu yapsaydı derdiniz ki bir Allah’ın resulüdür, mucize gösteriyor. Bu bir mucize değil bu bir ilim. Ama bunu anlayamayanlar işte yok efendim keramet gösterdi. Ya keramet de idda olur mu kardeşim? Mucizede de idda olmaz keramette de. Allah’ın ikramı. Allah ikram eder mi etmez mi? Ne bileyim ben. Ama ilimde idda olur. Ben bunu yaparım. İlim olduğu için idda etmiş ve oradan getirmiştir. Yani müslümanların, islam aleminin kalkınması ancak böyle olur. Biz müslümanlar olarak hem kendimiz kalkınmalıyız yani şu andaki ilim seviyesi ne? Ya kardeşim şu anda tabi bir seviyeye gelinmiş elbette ama bu ilim çevreyi kirletiyor, insanın ahlakını kirletiyor, nesili bitiriyor. Bakın bütün dünyada nesiller tükeniyor. Bu kendi kendine intihar ettiren bir ilim. İnsanlığı bunun pençesinden kurtarmalı ve çok da ileri seviyeye götürmeliyiz. İşte bir örnek. Dolayısıyla bütün bunlardan da görüyoruz ki demek ki Kudüs’ten Sana’ya gidecek, kaç bin kilometre varsa arada, oradan o tahtı alıp getirecek. Elbette bunun kanadı falan vardır yani bu cinlerin. Ama o ilim sahibi Kudüs’te oturduğu yerde ben onu gözünü kapadın aç, karşında bulursun o kadar. Çok çabuk bir şekilde yaparım. Bugün telefonu açıyorsun buradan bilmem nereyle karşılıklı konuşuyorsun. Bu ne demek? Senin sesin anında oraya ulaşıyor onun sesi sana ulaşıyor. Açıyorsun görüntülü görüşme yapıyorsun. Demek ki anında onun görüntüsü sana senin görüntün ona ulaşıyor. O zaman belli bir adım atılmış. Devamını müslümanların getirmedi lazım.

Katılımcı: Hocam şu ayeti hatırlatacaktım. Secde suresinde “velev tera izil mucrimune akısu ruusıhım inde rabbihim rabbena ebserna”(SECDE 12) ve buna benzer kuranda çok ayetler var. Bu yalvarma yakarmayı ne zaman yapıyor? Ölüm anında mı yoksa ahirette mi oluyor bunu öğrenmek istiyorum?

Abdulaziz Bayındır: Bu ayeti görmek lazım ki ona göre konuşalım. 12. “Ve inde rabbihim” ifadesi ahirette olduğunu gösteriyor. “Ve inne turceun” diye ayetler geçiyor ya. Yani huzurumuza döndürüleceksiniz diye, çıkarılacaksınız. Onun için burada diyor ki; biz tamam gerçeği gördük anladık ya Rabbi. Haa bu ölümden sonra olduğu kesin. Ruhların konuşması şeklinde de olabilir. Muminun suresinin 99 ve 100. ayetinde “hatta iza cae ehadehul mevtu kale rabbirciun: onlardan birisine ölüm geldiği zaman rabbbim beni geri çeviriniz” diye Allah’tan istiyor ki bu da ona çok benziyor. “Lealli a:melu salihan fima terektu: terkettiğim yerde güzel bir iş yaparım” bu da aynı şeyi söylüyor. Dolayısıyla bunun ahirette olması da mümkün ölümün hemen arkasından olması da mümkün. Zaten AllahTeala bunu tevbe olarak nitelendiriyor Nisa suresinin 18.ayetinde. Artık bunların tevbesinin bir anlamı yok. Yani pişman olmuş dönme isteklerindeler ama yok. Her ikisi de anlaşılabilir. Ölüm anında değil öldükten sonra.

Aynı Katılımcı: Kişi makamını görmedikçe can vermez diye bir hadis var.

Abdulaziz Bayındır: Ölüm sırasında bildik bir olaydan sonra olacak yani bu. Onu görecek meseleyi anlayacak, kavrayacak ki ondan sonra. O zamana kadar da adam ölmüş oluyor. Hani ” velev tera izil mucrimin”(SECDE 12) bu ayeti kerime, bir de şey var: yüzlerine ve sırtlarına vururlar diye ayet var. “Yadribune vucuhehum ve edbaruhum”(ENFAL 50) kafirlerin öldürülmesi sırasındaki durumu bir bilsen, bu da kafirlerden. Demek ki ölümü sırasındaki durum başka öldükten sonra anladık diyorlar, kavradık diyorlar. O olaydan sonra demek ki kavrıyorlar.

Katılımcı: Hocam araya bir soru girince Süleyman’ın tahtı meselesinde arkasından gelen ayette daha fazla bir ilim var: Şeklinin değiştirilmesi. Bu konuya da biraz devam ederseniz faydalanmış oluruz.

Abdulaziz Bayındır: Kuranı Kerimde anormal bir bilgi yığını var. Bir kere o tahtın şeklinin değiştirilmesi ayrı bir de sarayın altının komple billur döşenmesi var. Yani ben şahsen öyle bir teknoloji hiç duymadım şu ana kadar. Yani mozayik döşeyebilirsiniz ama şeyn konduğu salonu komple cam döşüyorlar. Öylesine döşüyorlar ki Belkıs içeri girerken havuza girdiğini zannediyor. Yani bu da çok anormal teknoloji yani.

Aynı Katılmcı: Orada yapısını değiştirme var.

Abdulaziz Bayındır: Onu da değiştiriyorlar yani o da var işin içerisinde.

Katılmcı: Mesela biz diyelim ki bir takım bilgileri gönderiyoruz. Ama orada bir taht geliyor. Bu sanal getirmedir. Biz de bugün benzerini resim olarak gönderiyoruz diyememek için o tahtın orjinalini bozuyor ve biz bir müddet sonra gelen Belkıs’a bu senin tahtınmıydı diye soruluyor

Abdulaziz Bayındır: Belkıs onu tanıyabiliyor da yani.

Aynı Katılımcı: O onun gerçeği demek ki. Herhangi bir sanallık yok.

Yahya Şenol: Biz tekrar cinlere dönelim. Halk arasında yaygın olarak duyduğumuz cin çarpması olayı gerçekte mümkün olabilir mi?

Abdulaziz Bayındır: Valla onu tabi ben şahsen cin çarpması dedikleri şey var Bakara suresinin 275.ayetiyle ilgili olarak. Ama onun cin çarpmasıyla alakalı olduğunu şahsen düşünmüyorum. Ama ayetlerden öyle bir şey tam anladığımı söyleyemem. Yani cin çarpması kelimesiyle ilgili olarak. Ama cinlerin insanları etkiledikleri de çok açık yani. Ayetlerde daha önce de okumuştuk. Bir de şu da var yani: işte bu zarar verenler. Mesela ayet okunduğu zaman euzu billahi mineş şeytanir racim diyoruz. İşte kuranı kerim okuduğunuz zaman bunların rahatsız olacakları yani kafir olanların rahatsız olacakları da açıktır. Dolayısıyla böyle bir şey varsa Allah’ın ayetinin anlamını düşünerek anlayarak ve sesli bir şekilde okumanın çok büyük faydası var ki burada Ahsen Hanım da bir hatırasını geçen hafta sizden sonra bana anlatmıştı. İsterseniz mikrofonu verin bir anlatsın kendisi. Gripsiniz! Peki.

Bayan Katılımcı: Bu cin çarpması, yine aynı olay. İnsanlar bunu resmen anlatıyorlar. Mesela bir cinsel ilişki olarak da söylüyorlar. Cinlerle münasebet olabilir mi böyle bir şey. Mesela biz diyoruz ki pisikolojik olarak olabilir diyoruz. Ya diyor hayır ben resmen görüyorum diyor mesela. İnsan kafayı bozuyor falan.

Abdulaziz Bayındır: Bana da öyle birisi gelmişti. Cinlerin cinsel olarak kendisini rahatsız ettiğini hatta kitaplarda bile eski kitaplarda görmüştüm. İşte cinlerle evlilik olur mu olmaz mı falan diye. Yazılı ama bunlar biraz şey geliyor bana, böyle tatminkar gelmiyor. Evet yani cinler bunları o şekilde rahatsız ediyor olabilir. Ama işte bundan kurtulmanın yolu yine kuranı kerim ayetlerini sesli bir şekilde okumak.

Bayan Katılımcı: Cinlerin böyle yapmasının nedeni nedir? Neden uğraşıyorlarki insanlarla. Kendi cinsleriyle neden uğraşmıyorlar da insanlarla uğraşıyorlar.

Abdulaziz Bayındır: Yoldan çıkaracaklar ya. Nasıl yoldan çıkarsınlar. Doğru yolun üstünde oturacak, doğru şekilde gelecek, sağdan gelecek, soldan çıkacak. Tabi onların hepsi değil, onların kafir olanları. Kafir olanların da hepsi değil, onu da biz geçen hafta cin suresinde gördük. Bizde de bir sürü kafir vardır ama adamın başkasını yoldan çıkarma diye niyet yoktur. Bir de başkasını yoldan çıkarma niyetinde olanlar var. Yani onlar esas sıkıntı kaynağı, şeytan olanlar onlar. Niyeti o, niyeti yoldan çıkarmak. İnsanlardan da var böyle. Yoldan çıkarmanın da çeşitli şekilleri var. Yani mesela bazısı parayla yoldan çıkar ki en kolay çıkarmadır. Baktın parayla olmuyor, o zaman cinsel öğeler kullanılır. O olmuyor, mevki makam kullanılır falan. Bu yoldan çıkarmanın değişik yöntemleridir. İşte Adem(as)’ı nasıl yoldan çıkardı? Ölümsüzlük dedi, saltanat dedi.

Yahya Şenol: Kafir cinlerin bazı tarikatçıların hizmetine girip insanları korkutmak için kullanıldığına dair birşeyler söyleniyor. Olabilir mi bunlar demiş?

Abdulaziz Bayındır: Hep bilmediğim yerlerden soruyorsunuz da. Bunlar hep söyleniyor. “rabbenestemtea ba’duna biba’dın” diyor “ve belegna ecelenellezi eccelte lena”(ENAM 128) yani yarabbi biz bir birimizden yararlandık diyor. Yararlandık dediğine göre bunlar da onun içerisine girebilir. Akla geliyor, olabileceği.

Yahya Şenol: Araf suresi 20.ayette İblis Adem’e Rabbinizin sizi şu ağaçtan uzak tutması iki melek olmayasınız yahut ölümsüzler arasına katılmayasınız diyedir diyor. Buradan melek olmak yani melekleşmek diye bir şey anlaşılıyor mu? Acaba melek bir tür adı değil de mevki adı olabilir mi?

Abdulaziz Bayındır: Ben şahsen o kıraatin melek de olarak okunsa, melik de olarak okunsa, melek olma şeklinde anlam verilmesinin doğru olduğunu düşünmüyorum şahsen. Taha suresinin 120.ayetinde diyor ki; ya ademu hel edulluke ala şecertil huld” bir kere Adem tabi orada yaşarken kaç sene yaşamış o konuda bir bilgimiz yok. O ağacı unutmuş olabilir yani. O ağaca zaten yaklaşmıyor. Sana ölümsüzlük ağacını göstereyim mi diyor. Peki. İkinci olarak da “ve mulkin la yebla: ve yıpranmayacak bir saltanat” mülk. Melek değil. Dolayısıyla öbürü de “melekeyni” değil de “melikeyni” o şekilde de kıraat var. Birer melik olmanız demektir. Yani sen kral olacaksın sen de kraliçe. Ve yıpranmayacak saltanat ki müthiş bir şey, kemiksiz, muhalefetsiz saltanat müthiş bir şey. Bu böyle olmak zorunda. Niye? Biraz önce sana secde ettiğini gördüğün, senin yanında aciz kaldığını gördüğün varlık gibi olmayı kim ister? Böyle bir insan var mı? Böyle bir varlık var mı? Yani imtihan edilmişsin sen üstün gelmişsin. Bunlar da sana secde etmiş. Yani onlar gibi olmayı nasıl şey yapacaksın. Daha yukarısını istersin, aşağısını kim ister ki. İblis de o kadar akılsız bir varlık mı ki onları teklif etsin.

Yahya Şenol: Meleklerin yiyeceği nedir diye bir soru sorulmuş. Ne yer ne içerler?

Abdulaziz Bayındır: Rastlarsam sorarım.

Yahya Şenol: Bir hadiste besmelesiz yenen yemeğe şeytan ortak olur deniyor. Bu açıdan bir irtibat kurulabilir mi?

Abdulaziz Bayındır: Neyse onu biz Harun Hoca’dan öğreniriz inşallah.

Yahya Şenol: Geçen hafta da geçen bir konuydu bu. İman şartları arasında olan meleklere iman kavramını az da olsa bahsettiniz. Bu konuda meleklere imanın tarihsel gelişimi ile de ilgili araştırmanın var olduğunu belirttiniz. Peki neden meleklere inanmak zorundayız. Bunun sebebi nedir? Yani iman koşullarının sebebi açık ve aşikar ama meleklere iman şartı var. Bu konuda da bir araştırma olacak mı?

Abdulaziz Bayındır: Evet ben geçen hafta dedim ki bana sormayın bilmiyorum ama soruyorsunuz. Bu konuda gerçekten bir doktora çalışması yapılması lazım. Niye doktora çalışması? Ben şimdi yanımda doktora yapan arkadaşlardan biliyorum, onlardan daha çok ben kendim istifade ettim. Mesela şimdi Yahya hayvansal gıdalar konusunda doktora yaptı, ben o vesileyle o sahayı tanıma fırsatı buldum. Dolayısıyla böyle bir doktora tabi ama doktora da iki şekilde yapılıyor bugün. Mesela bana en fazla itiraz şudur: ya kuranı kerim ışığında, kurana göre doktora olur mu, kurana göre ilim olur mu? Yani bizim diyemeyeceğim o saha malesef böyle acayip bir şey. İstiyorlar ki bu dini bu hale getiren adamların sözlerini alsın yani çöplükten biraz çöp toplasın falan yerde bir çöplükten ev yapsın, olsun doktor. Malesef öyle isteniyor. O şekilde doktora bin tane de yapılsa hiç kimseye bir faydası olmaz. Kimse istifade edemez. Ama kuran ve sünnet bütünlüğü içerisinde meleklere niçin inanıyoruz şeklinde bir doktora yapılırsa çok güzel şeyler ortaya çıkar ama benim aklıma gelen şu. Sizlerin de söyleyecekleriniz varsa söyleyin. Yada içinizden de eğer katkıda bulunacak olan varsa bulunsun. Bu gün insanları saptıran kişiler hep şunu söylüyorlar: mesela İmam Gazali. Bana göre en büyük saptıranlardan bir tanesidir. İslam aleminin direksiyonun ana kırılan noktalarının bir tanesidir, yere göğe bırakmazlar. Şimdi burada Allah’ın elçisine bir bilgi nasıl ulaşıyor? Bir melek vasıtasıyla geliyor. İmam Gazali ne diyor? Diyor ki; Allah’ın elçileriyle bizim aramızdaki fark şu: onlar bilgilerini melek aracılığıyla alırlar, biz doğrudan alırız. Ne yapıyor? Bluetoot ile alıyorlar! Hatta biliyorsunuz bazı tarikat şeyhleri de elleriyle değişiklik yapıyorlar oturdukları yerden. Ne diyor adam? Diyor ki bu kitap diyor, kuranın alındığı yerden alınmştır diyor. Kurandan değil. Evet Said Nursi öyle diyor. Kuranın alındığı yerden alınmıştır. Kuranın mertebe-i arşıyesinden alınmıştır, kurandan değil. Peki o zaman ne oluyor? İşte bu tür sapıklıların önüne geçmek için melek inancı çok önemli. AllahTeala elçisine bir melek aracılığıyla gönderiyor ve gönderdikten sonra o insan ile ilgili bir sürü şeyler oluyor. Bana da yazdırılıyor, bana yazdırıldı. Adam diyor ki gitmiştik Medine’ye Resulullah rüyada dedi ki; sen de şu konuda bir yaz. Ben de yazdım diyor. Ha iyi. Onları Allah’ın resulü olmaktan çıkarıyorlar ikinci bir ilah haline getiriyorlar. İşte ben öyle düşünüyorum. Bütün bu yanlış inançları engellemek içindir ama onu da yerine tam oturtamazsanız: meleklere inanıyoruz! E ne güzel. Bugün yahudiyle de konuştuğun zaman, hıristiyanla da konuştuğun zaman Allah’tan başka ilah yoktur diyor, en büyük günah şirktir diyor. Güzel de bu yaptığınız ne? Üç tanrı inancı: efendim şirke düşmediğini göstermek için ne diyor? Çok kutsal üçlü birlik. Birlik kelimesini kullandı mı la ilahe illallah demiş oluyor. Öyle şey olur mu kardeşim. Dolayısıyla şirke götüren en temel ögelerden bir tanesinin önünü kesilmesi için. Ben o şekilde şu anda düşünüyorum. Sizin söyleyeceğiniz bir şey var mı?

Katılımcı: Hocam İmam Gazali hıristiyan aleminin SenPol’ü gibi geliyor bana acizane görüşüm. Bu konuda ne dersiniz? Umimi rotada kayma olduğuna göre Sen Pol benim hemşerim oradan bilirim ben. Yahudi inancına göre hıristiyanlığı düzenleyen şimdiki müslümanların bile “dizayn” dedikleri, “düzen”den gelmedir bu kelime. Düzenlediği şekli İmam Gazali onbir sene çöllerde doğruyu arayacağı diye dolaşırken bunları mı buldu acaba? Yahudi teologlardan öğrendikleri şeylerle bizim düzenimizi kaçırdılar mı? Ben de bazı şeylerini okumuştum.

Abdulaziz Bayındır: Valla ben tabi Gazali uzmanı değilim. Yani sadece gördüğüm bazı şeyler beni çok raharsız ediyor. Mesela Gazali konusunda doktora yapmış olan bir arkadaşla buradan Ankara’ya kadar yolculuk yaptık. Uçakta ben ona dedim; ya kardeşim sen Gazali konusunda doktora yaptın dedim. Hepiniz tanırsınız adını söylemeyeyim rahatsız olur çünkü duyarsa. Ya bu nedir dedim. Sen hangi Gazali’den bahsediyorsun dedim. Eski Gazali, bir ondan sonraki Gazali, bir ondan sonraki, bir de en son. Kardeşim ben bir tane Gazali biliyorum sen karşıma kaçtane Gazali çıkarıyorsun. Ya bu adamın söylediği şu sözler. Şimdi topu taca atmaktan başka bir şey yapmıyor uzman olanlar da. Yani tabi bu hususlarda inşallah yavaş yavaş ortaya çıkar. Bu konular bir uzmanlık alanı. Yani çalışmadığım yerden sordun, cevabını vermem bu kadar ancak daha fazla veremem. Harun Hoca bir şey söylüyor galiba. Harun Hoca galiba kitabını tercüme mi etmiştin sen onun.

Harun Hoca: İhya’yı tercüme etmiş, bak burada uzman var, onun yanında beni konuşturuyorsunuz.

Harun Hoca: Hamir El Faki diye kitapları tahkik eden bu manada, yanlış hatırlamıyorsam El Munkuz Mine’d Delal diye İbni Teymiye’nin bir kitabının tahkikinde onun ön sözünde şuna yer veriyor.

Abdulaziz Bayındır: İbni Teymiyye mi İmam Gazali mi?

Harun Hoca: Şimdi oraya geleceğim. Onun eserinin takdiminde İmam Gazali’ye şey olarak şunları aktarıyor: İmam Gazali diyor, öyle bir insandı ki diyor kesinlikle Aristo mantığına son derece bağlı ve şöyle derdi; kuranı kerim dahil Aristo mantığıyla takdir etmedikçe asla ona bile değer vermem. Daha sonra diyor  El Munkız Mine’d Delal halbuki delalin ta kendisidir. Onu yazdı diyor biraz kendisini düzeltti diyor. Ve özellikle İhyasına almış olduğu hadisler ki İhya’yı okuyanlar şu kanatte: Gazali’nin bilmediği bir hadis, hadis değildir. Böyle değerlendiriyor. Halbuki Gazali’nin kendisi de şunu itiraf eder bir şekilde: ben hadis bilmem der. Ama buna rağmen kraldan ziyade kralcı geçinenler; efendim öyle söylüyor ama aslında onun üzerinde hadis bilen yoktur diye de söylemiş oluyor. Nitekim levlake hadisi de sadece kaynak olarak orada vardır. Hiç bir hadis kaynağında  yer almaz.

Abdulaziz Bayındır: İlk önce orada mı geçiyor levlake?

Harun Hoca: İlk defa orada geçiyor.

Abdulaziz Bayıdır: Bak bunu da ilk defa öğrendim. Bilmiyordum işte. Sen olmasaydın. Ama bu sen olmasaydın sözüyle ilgili Yahya’nın bir çalışması vardı. İsterseniz Yahya’yı da kısaca dinleyelim. Kaynağıyla alakalı.

Yahya Şenol: Esas Cüneyt o şeyi yapmıştı hadis kaynaklarını. Çok da eskiye dayanıyor. Gazali çok son dönem ya.

Abdulaziz Bayındır: İncilde buna dair ifade var.

Yahya Şenol: Bizim islami kaynaklarda Gazali’den çok önce var.

Yahya Şenol: İblis olmasaydı insanların dünya imtihanı bugünkünden farklı mı olurdu?

Abdulaziz Bayındır: Ya İblis’in insanlar üzerinde o kadar bir etkisi yok. İblis kendi kendini batırmıştır. Yoksa AllahTeala ayeti kerimesinde der ki; “inne keydeş şeytani kane daifa: şeytanın tuzağı zayıftır”(NİSA 76) yani siz, şimdi arkadaşlar hiç kimsenin kendinden daha büyük düşmanı olmaz. Bizim en büyük düşmanımızda kendimiziz, en büyük dostumuz da kendimiziz. O iblistir, şu dur, bu dur, bu bir bahane bulma yoludur. İblis kolay, bir euzu billahi mineş şeytanir racim dedin mi kurtuluyorsun da insan İblisleri zor. Ona bin tane hatim okusan karşına çıkıyor diyor ki; öyle mi çıkarılır kardeşim. Bak falan yerde hata ettin diyor. Ooo sen hiç makam da bilmiyorsun diyor. Hakikaten öyle bir kuran okuyor ki ağızın açık kalıyor. Esas o İblisler kötü. Bir euzu billahi mineş şeytanir racim dedin mi kurtulursun.

Harun Hoca: Hafız dediler bana Almanya Berlin’de. Karadenizliymiş arkadaş izindeydi geldi. Bir gün böyle oturuyorken “allahumne vahşeyna fi zurrtiyeti salihin” diye çokça bazen bu duayı tekrarlarım. Ne güzel ayet dedi. Dedim kuranda böyle bir ayet yok. Ve sırf böyle dediğim için görevden aldılar. Kurandaki bir ayeti nasıl inkar edersin diye. Adamlar kurandan haberleri yok Hoca’nın dediği gibi, bize kuran olmayan dua şeklindeki ifadeyi de ne yazık ki ayet diye millete sunuyorlar.

Bayan Katılımcı: Hocam siz Belkıs’ın tahtının getirilmesiyle ilgili o bir ilim adamı şeklinde aldınız onun o tahtı getirmesini. İsra yolculuğunda Peygamberimizin Kudüs’e yolculuğu: o bir ilim adamı değildi yani o nasıl gerçekleşti. Yani bilim şeklinde mi?

Abdulaziz Bayındır: Resulullah’ın Kudüs’e gitmesi diye bir olay yok. Yani miraca çıkma var da Kudüs’e gitme olayı yok. O Kudüs sonradan senaryonun bir parçası olarak geliştirilmiştir Emevi’ler tarafından. Kudüs’ü kabeye alternatif yapmak için oluşturulmuştur. Şimdi Resulullah(sav)’in miraca gidişi ayetlerden benim anladığım yedinci kat semaya çıkıştır. O semaya çıkış da aslında bilimsel birşeydir. O bir mucize değil. Ama bizim uzay bilgileriyle ilgili insanların bilgisi son derece az. Yani ben kuranı kerime baktığım zaman gerçekten insanların uzayla ilgili bilgilerinin çok az olduğunu düşünüyorum. O konuda çalışmalar yapılırsa yani zaten ayeti kerimede var yani ey insan ve cin topluluğu göğün katmanlarına çıkmaya gücünüz yetiyorsa çıkın ama bir sultan olmadan yani elinizde bir sağlam bilgi olmadan çıkamazsınız diyor. İşte bu Resulullah’ın oraya çıkışı o bilgi için bize işarettir. Yapılırsa biz de bir çok gelişmeleri görmüş oluruz. Yani o farklı bir olay. İsra olayının bundan farkı var, o farklı bir olay. Çünkü Resulullah’ın kendisi yapmıyor AllahTeala götürüyor onu.

Tüm Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri
# İçerik Adı Yayınladığı Tarih Görüntülenme
1 Kitaba Çağrı 16 Eylül 2017
2 Kurban İbadeti 24 Ağustos 2017
3 Hadislerin Derlenmesinde İran Etkisi 19 Ağustos 2017
4 Diyanetin Fetö Raporu: Bu din bu hale nasıl geldi? 14 Ağustos 2017
5 Hilal, Fitre ve Bayram 28 Haziran 2017
6 Nebi’mizin Ramazan Hayatı 12 Haziran 2017
7 İmsak Ölçüleri 27 Mayıs 2017
8 Dini Siyasete Alet Etmek 20 Mayıs 2017
9 Nebilere Yüklenen Olağanüstü Özellikler 13 Mayıs 2017
10 Tarih Boyunca Nebilere Gösterilen Tepkiler 6 Mayıs 2017
11 Yanlış Şeriat Algısı Suç ve Ceza 29 Nisan 2017
12 Kapitalizmin Sonu 15 Nisan 2017
13 Faiz Bağlamında Modern Finansal Ürünler 8 Nisan 2017
14 Hadislere Bakışımız Nasıl Olmalı 1 Nisan 2017
15 Haram Aylar 25 Mart 2017
16 Kur’an’cılık Tehlikesi 1.Bölüm 20 Mart 2017
17 Din ve Devlet İlişkileri 1.Bölüm 11 Mart 2017
18 Cuma Namazı ve Hutbe’si 4 Mart 2017
19 Kur’an’a Göre Sihir Kavramı 25 Şubat 2017
20 Abese Suresi Bağlamında Nebi’mizin Korunmuşluğu 18 Şubat 2017
21 Ev İçi Mahremiyet Kuralları 11 Şubat 2017
22 Örtünme İle İlgili Hükümler 4 Şubat 2017
23 Baş Örtüsü ve Örtünme 28 Ocak 2017
24 Kur’an’nın Çözüm Üretmedeki Yeri 21 Ocak 2017
25 Yahudileri Gölgede Bırakan Hileler 16 Ocak 2017
26 Müslümanlar’da Allah’a Güven Krizi 31 Aralık 2016
27 Müslümanlığımızı Gözden Geçirme İhtiyacı 24 Aralık 2016
28 Ümmet Olamamanın Ağır Bedeli 17 Aralık 2016
29 Tarihsellik İddialarında Cezalar Örneği 10 Aralık 2016
30 Mezhepçiliğin Doğurduğu Acı Sonuçlar 3 Aralık 2016
31 Kur’an’nın Tarihselliği İddiası ve Miras Konusu 26 Kasım 2016
32 Takiye (Kimliği Gizleme) 19 Kasım 2016
33 Faiz ve Güncel Meseleler 12 Kasım 2016
34 Mehdi Gelicek mi ? 7 Kasım 2016
35 Hz.İsa Gelicekmi? 31 Ekim 2016
36 Çağdaş Ulemanın Usulsüzlüğü 22 Ekim 2016
37 Dinsel Çoğulculuk 15 Ekim 2016
38 Son Kitabı Devre Dışı Bırakma Projesi, Dialog 8 Ekim 2016
39 Fıtrat Zemininde Buluşma 1 Ekim 2016
40 Nisa 34. Ayet Bağlamında Kadına Şiddet 24 Eylül 2016
41 Kurban İbadeti 10 Eylül 2016
42 Kadının Dövülmesi 3 Eylül 2016
43 Kur’an’a Göre Hükmetmek 27 Ağustos 2016
44 15 Temmuz Darbe Gecesine Kurani Bir Bakış 20 Ağustos 2016
45 Paralel Dinin Olmazsa Olmazı Aracılık – 1 13 Ağustos 2016
46 Müslüman Gayrimüslim İlişkileri 2 Temmuz 2016
47 Zekat 25 Haziran 2016
48 Oruçla İlgili Hükümler 18 Haziran 2016
49 Uydurulan Dinde Yatsı Sonu, Seher ve İmsak Vakti 4 Haziran 2016
50 Uydurulan Dinde Mut’a Nikahı 28 Mayıs 2016
51 Uydurulan Dinde Şartlı Talak 21 Mayıs 2016
52 Uydurulan Dinin Dayatması Olarak Çocukların Evlendirilmesi 7 Mayıs 2016
53 Kölelik ve Cariyelik Mezheplerin Dayatması mı? 30 Nisan 2016
54 Musa Hızır Kıssasının Evrensel Mesajı 23 Nisan 2016
55 Sünnetin Delil Değeri 16 Nisan 2016
56 Kira Sertifikaları Faizsiz Ürün mü? 9 Nisan 2016
57 Suç-Ceza Dengesi Açısından Cinsel İstismar 2 Nisan 2016
58 Boşanma Konusunda Allah’ın Koyduğu Sınırlar 26 Mart 2016
59 Allah’ın Koyduğu Sınırlar Nasıl Aşıldı 19 Mart 2016
60 Muhsana, Kadına Pozitif Ayrımcılık 13 Mart 2016
61 İnsanlar ile Cinlerin Ortak Özellikleri 5 Mart 2016
62 Nebiler Günahtan Korunmuş mudur? 27 Şubat 2016
63 Bedir Savaşı Örneğinde Nebi ve Resul Farkı 20 Şubat 2016
64 Dinde Haram-Helal Koyma Yetkisi 13 Şubat 2016
65 Cinler 6 Şubat 2016
66 İlk İnsanın Yaratılışı 30 Ocak 2016
67 İnsanı İnsan Yapan Özellikler 23 Ocak 2016
68 Allah’ı İkinci Sıraya Koymak 16 Ocak 2016
69 Şirkle İman Arasındaki Kararsızlık 9 Ocak 2016
70 Mehdi Beklentisi 2 Ocak 2016
71 Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
72 Fıkıh Müzakereleri | Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
73 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik – 2 19 Aralık 2015
74 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik 12 Aralık 2015
75 Kur’ân’da Dindarlık 5 Aralık 2015
76 Tarih Boyunca Bir Siyasi Baskı ve Ötekileştirme Aracı Olarak Zındıklık 28 Kasım 2015
77 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 2) 21 Kasım 2015
78 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 1) 21 Kasım 2015
79 Kur’an’a Göre Dinden Dönmenin Hükmü 16 Kasım 2015
80 Kur’an’da Zina Suçu Ve Cezası 7 Kasım 2015
81 Tağut Doğru Yolun Üstünde Oturur 31 Ekim 2015
82 Hadis Uydurma Faaliyetleri 24 Ekim 2015
83 Kader İnancı Ve Nesih 17 Ekim 2015
84 Resulullah Sonrası Siyasi Gelişmeler 10 Ekim 2015
85 Nesih 3 Ekim 2015
86 Hac Ve Kurban 19 Eylül 2015
87 Terör Olayları Karşısında Nebevi Siyaset 12 Eylül 2015
88 Dinde Özgürlük 5 Eylül 2015
89 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 4 “Cariyelik” 29 Ağustos 2015
90 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 3 “Cariyelik” 22 Ağustos 2015
91 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 2 “Kitap Algısı” 15 Ağustos 2015
92 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 8 Ağustos 2015
93 Nebimizin Yürüttüğü Dış Politika 1 Ağustos 2015
94 Kadir Gecesi ve İmsak Vaktine Tavırlar 11 Temmuz 2015
95 Zekat 4 Temmuz 2015
96 Oruç İbadeti 2 27 Haziran 2015
97 Oruç İbadeti 20 Haziran 2015
98 Kutup Bölgelerinde İftar ve İmsak Vakitleri 13 Haziran 2015
99 Emtia Borsalarındaki İşlemlerin Fıkhi Hükmü 6 Haziran 2015
100 Kur’ân’a Göre Gece-Gündüz 30 Mayıs 2015
101 Prof. V. A. Yefimov’la Yapılan Toplantının Değerlendirilmesi 23 Mayıs 2015
102 İsra ve Mirac 16 Mayıs 2015
103 Berzah Alemi 2 9 Mayıs 2015
104 Berzah Alemi 2 Mayıs 2015
105 Enflasyon ve Faiz 25 Nisan 2015
106 İşsizlik Probleminin Kaynağı 18 Nisan 2015
107 Peygamberimizin Öldürülmesini Emrettiği Kişiler Hakkındaki Rivayetler 4 Nisan 2015
108 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Zekat-Faiz Karşılaştırması) 28 Mart 2015
109 Faizsiz Sistemin İlkeleri – Faizsiz Bankacılık 28 Mart 2015
110 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Enflasyon) 21 Mart 2015
111 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Bankacılık) 14 Mart 2015
112 Faizsiz Sistemin İlkeleri 7 Mart 2015
113 Tecavüz Suçunun Cezası 28 Şubat 2015
114 İdam Cezası ve Kıssas Tartışmaları 21 Şubat 2015
115 Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 14 Şubat 2015
116 Kur’ân’da Ruh Kavramı 7 Şubat 2015
117 İcmanın Delilleri ve Değerlendirilmesi 24 Ocak 2015
118 Fıkıh Müzakereleri | Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 17 Ocak 2015
119 Nebiye Hakaretin Cezası 10 Ocak 2015
120 Noel ve Mevlid Kandili Kutlamalari 3 Ocak 2015
121 Kelime Oyunları ve Şeb-i Arus 27 Aralık 2014
122 Evlilik Nedeniyle Ortaya Çıkan Haramlık 20 Aralık 2014
123 Talak’ın Şarta Bağlanması 13 Aralık 2014
124 Kadının Boşanma Hakkı 6 Aralık 2014
125 Boşanmanın Hükümleri 29 Kasım 2014
126 Küçüklerin Evlendirilmesi 22 Kasım 2014
127 İslam Hukuku-Roma Hukuku Karşılaştırması 15 Kasım 2014
128 Beni Kureyza Yahudileri ve Esirlerin Öldürülmesi 8 Kasım 2014
129 İslâm Miras Hukukunda Kelâle 3 Kasım 2014
130 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı – 2 25 Ekim 2014
131 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı 18 Ekim 2014
132 İslam Alimlerinin Işid’e Gönderdikleri Mektubun Eleştirisi 11 Ekim 2014
133 Kurban İbadeti 27 Eylül 2014
134 Birbirimizden yardım istemek şirk midir? 9 Ağustos 2014
135 Nafile Oruç 2 Ağustos 2014
136 Zekat ve Fitre 26 Temmuz 2014
137 Kadir Gecesi 19 Temmuz 2014
138 Tarihi gelişimi ve Hükümleri Açısından İtikaf 12 Temmuz 2014
139 Yatsının Son Vakti 5 Temmuz 2014
140 Vakti Dışında Namaz, Süresinden Fazla Oruç 28 Haziran 2014
141 Bakara 187. Ayet Işığında Oruç İbadeti 21 Haziran 2014
142 Kimler Oruç Tutabilir 14 Haziran 2014
143 Orucun Tarihi ve Meşruiyeti 7 Haziran 2014
144 Ecel ve Şehitlik – Sorular ve Cevaplar 24 Mayıs 2014
145 Ecel ve Şehitlik 17 Mayıs 2014
146 Seferilik Mesafesi ve Müddeti 10 Mayıs 2014
147 Yolculukta Namaz – 2 26 Nisan 2014
148 Dinden Dönmek 19 Nisan 2014
149 Yolculukta Namaz 5 Nisan 2014
150 Namazı Terketmenin Hükmü 29 Mart 2014
151 Namazda Zikir 8 Mart 2014
152 Kadınların Cemaate Katılması 1 Mart 2014
153 Cemaatle Namaz – 2 22 Şubat 2014
154 Cemaatle Namaz 15 Şubat 2014
155 Sehiv Secdesi 8 Şubat 2014
156 Namazı Bozan Haller – 2 1 Şubat 2014
157 Namazı Bozan Haller 18 Ocak 2014
158 Cumanın Farzından Önceki ve Sonraki Sünnetler 11 Ocak 2014
159 Cuma Hutbesi 4 Ocak 2014
160 Cuma Namazı 28 Aralık 2013
161 Sünnet Namazları 21 Aralık 2013
162 Vitir Namazı 14 Aralık 2013
163 Teheccüd Namazı 7 Aralık 2013
164 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – Sorular 23 Kasım 2013
165 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – 2 18 Kasım 2013
166 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları 2 Kasım 2013
167 Cezanın Amacı Açısından Mağdur Hakları 26 Ekim 2013
168 Bayram Namazı ve Teşrik Tekbirleri 12 Ekim 2013
169 Tarihi, Amacı ve Ahkamı Yönüyle Kurban 5 Ekim 2013
170 Kur’an’da Münafıkların Durumu – 2 28 Eylül 2013
171 Kur’an’da Münafıkların Durumu 21 Eylül 2013
172 Günümüz İslam Dünyasının Problemleri 14 Eylül 2013
173 Bedel Hac – Doç.Dr. Servet Bayındır 7 Eylül 2013
174 Allah’ın Bilgisi ve Kader 24 Ağustos 2013
175 Mısırdaki Müslümanların Durumu 17 Ağustos 2013
176 Kadir Gecesi 3 Ağustos 2013
177 İmsak Tartışmaları 27 Temmuz 2013
178 Kutup Bölgelerinde İbadet Vakitleri 20 Temmuz 2013
179 Kader 19 Ocak 2013
180 Kıyamet Alametleri 22 Aralık 2012
181 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Kurban İbadeti 20 Ekim 2012
182 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Hac İbadeti 13 Ekim 2012
183 Faiz-Zekat İlişkisi 6 Ekim 2012
184 Namazların Birleştirilmesi 29 Eylül 2012
185 İslama Yönelik Saldırılar 22 Eylül 2012
186 Alternatif Bir Finansal Ürün Olarak Kira Sertifikaları(SUKUK) 15 Eylül 2012
187 Öğle ve İkindi Namazlarının Vakitleri 8 Eylül 2012
188 Yatsı Namazı Vaktinin Bitişi 1 Eylül 2012
189 Kur’an’a Göre Gelenek 25 Ağustos 2012
190 Bayram Namazı ve Fitre 18 Ağustos 2012
191 Televizyondan Kabe İmamına Uyulabilir mi? 11 Ağustos 2012
192 Ramazan Ayının İnsana Sunduğu Fırsatlar 4 Ağustos 2012
193 İmsak Vakti ve Seher – 2 28 Temmuz 2012
194 İmsak Vakti ve Seher 21 Temmuz 2012
195 Nesih, Kıblenin Değişmesi Örneği 23 Haziran 2012
196 İsra ve Miraç 16 Haziran 2012
197 Uydurma Hadisler – Harun Ünal 9 Haziran 2012
198 Sezaryen Doğum 2 Haziran 2012
199 Vahiy – Sünnet İlişkisi 26 Mayıs 2012
200 Nesih Kavramı 19 Mayıs 2012
201 Din ve Tıp Açısından Sünnet 14 Mayıs 2012
202 Din ve Müzik 5 Mayıs 2012
203 Hadislerin Kur’an’a Arzı 28 Nisan 2012
204 Türkiye’de Kutlu Doğum Etkinlikleri 21 Nisan 2012
205 Allah’ın Elçisini Doğru Anlamak 14 Nisan 2012
206 Kur’an Öncesi Mekke Toplumu 7 Nisan 2012
207 Faizsiz Bankacılğın Problemleri 31 Mart 2012
208 Hz.Muhammed’in(S.A.V.) Tebyin Görevi 24 Mart 2012
209 İslam ve Türk Medeni Kanunu(TMK) Miras Sistemlerinin Mukayesesi 17 Mart 2012
210 Kur’an’a Göre Tağut Kavramı 10 Mart 2012
211 Farklı İnançların Birlikte Yaşamasının Doğal Kuralları 3 Mart 2012
212 Kur’an’a Göre Resule İman, İtaat ve İttiba 25 Şubat 2012
213 Organ Nakli 18 Şubat 2012
214 Sebeb-i Nüzul Meselesi 11 Şubat 2012
215 Daru’l-Harbde Faiz 4 Şubat 2012
216 İftida 28 Ocak 2012
217 Talak (Boşanma) 21 Ocak 2012
218 Gayrimüslimlerle Evlilik 14 Ocak 2012
219 A’raf Ehli 7 Ocak 2012
220 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? – 2 31 Aralık 2011
221 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? 24 Aralık 2011
222 Çocukların Evlendirilmesi 17 Aralık 2011
223 İnanç Özgürlüğü 10 Aralık 2011
224 Evliliğin Denetlenmesi 3 Aralık 2011
225 Adetli Kadın Kur’an’a Dokunabilir mi? 26 Kasım 2011
226 Hz.İsa’yı(a.s.) Geri Getirmek İsteyenlerin Hedefi 19 Kasım 2011
227 Nebi ve Resul Kavramları 12 Kasım 2011
228 Kurban Bayramına Nasıl Hazırlanmalıyız? 5 Kasım 2011
229 İcma Delili ve Değerlendirilmesi 22 Ekim 2011
230 Vekaletle(Bedel) Hac 15 Ekim 2011
231 İhram Yasakları 8 Ekim 2011
232 Kadınların Yolcuğu 1 Ekim 2011
233 Kur’an ve Sünnet Işığında Hac İbadeti 24 Eylül 2011
234 Faiz Anlayışı 10 Eylül 2011
235 Bayram Namazı 27 Ağustos 2011
236 İmsak Vakti 20 Ağustos 2011
237 Teravih Namazı Konusunda Diyanet’e Cevap 13 Ağustos 2011
238 Oruç Tutamayanlar Ne Yapmalı? 6 Ağustos 2011
239 Güneşin Batmadığı Yerlerde Namaz Vakitleri 2 Temmuz 2011
240 Yatsı Namazının Vakti 7 Mayıs 2011
241 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler – 2 30 Nisan 2011
242 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler 23 Nisan 2011
243 Günahlarla İlgili Kavramlar – 2 2 Nisan 2011
244 Günahlarla İlgili Kavramlar 26 Mart 2011
245 Büyük Günahlar – 3 19 Mart 2011
246 Büyük Günahlar Nelerdir? 12 Mart 2011
247 Büyük Günah İşleyenlerin Durumu 5 Mart 2011
248 Ye’cüc ve Me’cüc 26 Şubat 2011
249 Dabbetü’l-Arz 19 Şubat 2011
250 Tarikatlarda Vesile ve Tevessül 12 Şubat 2011
251 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar – 2 5 Şubat 2011
252 Kutuplarda Namaz Vaktinin Tespiti 29 Ocak 2011
253 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar 22 Ocak 2011
254 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular – 2 1 Ocak 2011
255 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular 25 Aralık 2010
256 Mehdi İnancı 18 Aralık 2010
257 Kur’an’a Göre Zekat Oranları 4 Aralık 2010
258 Artan Malı İnfak Etme 27 Kasım 2010
259 Vitr Namazı 13 Kasım 2010
260 Bayram Namazları 6 Kasım 2010
261 Sehiv Secdesi – Mukayeseli Fıkıh Dersleri 30 Ekim 2010
262 Kurban İle Alakalı Sorular 23 Ekim 2010
263 Hac Farklı Aylarda Yapılabilir mi? – Fıkıh Dersi 9 Ekim 2010
264 Başkasının Yerine Hacc Yapmak 2 Ekim 2010
265 Hilal İle İlgili Sorulan Sorular 25 Eylül 2010
266 Cariyeler İle İlgili Sorulan Sorular 18 Eylül 2010
267 ORUÇ BOZMANIN CEZASI 4 Eylül 2010
268 Zekat 28 Ağustos 2010
269 İmsak ve Yatsı Vakitleri – 2 21 Ağustos 2010
270 İmsak ve Yatsı Vakitleri 14 Ağustos 2010
271 İsra ve Miraç -2 10 Temmuz 2010
272 İsra ve Miraç -1 3 Temmuz 2010
273 İcma’a Delil Getirilen Hadisler 26 Haziran 2010
274 İcma 19 Haziran 2010
275 Başörtüsü ve Örtünme 12 Haziran 2010
276 Mezheplerin Tutarlılığı 29 Mayıs 2010
277 Asabe Siyaset İlişkisi (Kızın Çocuklarının Mirasçılığı Örneği) 22 Mayıs 2010
278 Kur’an’ı Açıklama Usulü 15 Mayıs 2010
279 Kartepe Programı Değerlendirme 5 Mayıs 2010
280 Abdestte Ayakların Mesh Edilmesi 24 Nisan 2010
281 Hudeybiye’den Geri Kalanlar 13 Nisan 2010
282 Peygamberimizin Zeynep (ranha) ile Evliliği 3 Nisan 2010
283 Bedir Savaşı 20 Mart 2010
284 Kur’an Sünnet Bütünlüğü: Allah’ın İzni Meselesi 13 Mart 2010
285 Vahiy Çeşitleri 6 Mart 2010
286 Kadınların Özel Halleri 11 Şubat 2010
287 Kur’an’a Göre Zekat Nispeti 6 Şubat 2010
288 Vahy-i Gayr-i Metlüv’e Dair Getirilen Deliller -1 30 Ocak 2010
289 Iskat (Ölen Kimseyi İbadet Borçlarından Kurtarmak) 16 Ocak 2010
290 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrailin Rolü -2 2 Ocak 2010
291 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrail’in Rolü 26 Aralık 2009
292 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kurban 21 Kasım 2009
293 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -2 14 Kasım 2009
294 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -1 7 Kasım 2009
295 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kur’anı Anlama 31 Ekim 2009
296 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Yolculukta Namazin Kısaltılması Örneği 24 Ekim 2009
297 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? -2 17 Ekim 2009
298 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-1 10 Ekim 2009
299 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-2 10 Ekim 2009
300 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -1 3 Ekim 2009
301 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -2 3 Ekim 2009
302 Mirasta Avliye Meselesi -1 26 Eylül 2009
303 Mirasta Avliye Meselesi -2 26 Eylül 2009
304 Kasten Orucu Bozanın Cezası -1 12 Eylül 2009
305 Kasten Orucu Bozanın Cezası -2 12 Eylül 2009
306 Oruç Keffareti -2 29 Ağustos 2009
307 Oruç Keffareti -1 29 Ağustos 2009
308 Adetli Kadının Orucu -1 22 Ağustos 2009
309 Adetli Kadının Orucu -2 22 Ağustos 2009
310 Hastaların Orucu -1 15 Ağustos 2009
311 Hastaların Orucu -2 15 Ağustos 2009
312 Namazda Örtünme / 2-1 8 Ağustos 2009
313 Namazda Örtünme / 2-2 8 Ağustos 2009
314 Namazda Örtünme / 1-1 1 Ağustos 2009
315 Namazda Örtünme / 1-2 1 Ağustos 2009
316 Kur’an’da Örtünme -1 18 Temmuz 2009
317 Kur’an’da Örtünme -2 18 Temmuz 2009
318 Gayrimüslimlerle Evlilik -1 11 Temmuz 2009
319 Gayrimüslimlerle Evlilik -2 11 Temmuz 2009
320 Müşriklerle Evlilik -1 4 Temmuz 2009
321 Müşriklerle Evlilik -2 4 Temmuz 2009
322 Ehli Kitap ve Müşrikler -1 27 Haziran 2009
323 Ehli Kitap ve Müşrikler -2 27 Haziran 2009
324 Hayvan Kesimi / 2-1 20 Haziran 2009
325 Hayvan Kesimi / 2-2 20 Haziran 2009
326 Hayvan Kesimi -1 13 Haziran 2009
327 Hayvan Kesimi -2 13 Haziran 2009
328 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -1 6 Haziran 2009
329 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -2 6 Haziran 2009
330 Nafile Namazlar -1 9 Mayıs 2009
331 Nafile Namazlar -2 9 Mayıs 2009
332 Vitir Namazı -1 2 Mayıs 2009
333 Vitir Namazı -2 2 Mayıs 2009
334 Kur’an’ın Genel Açıklaması -1 25 Nisan 2009
335 Kur’an’ın Genel Açıklaması -2 25 Nisan 2009
336 Namazın Mekruhları -1 11 Nisan 2009
337 Namazın Mekruhları -2 11 Nisan 2009
338 Namazı Bozan Şeyler -1 4 Nisan 2009
339 Namazı Bozan Şeyler -2 4 Nisan 2009
340 Namazda Konuşmak -1 28 Mart 2009
341 Namazda Konuşmak -2 28 Mart 2009
342 Namazda Abdestin Bozulması / 2-1 21 Mart 2009
343 Namazda Abdestin Bozulması / 2-2 21 Mart 2009
344 Namazda Abdestin Bozulması / 1-1 14 Mart 2009
345 Namazda Abdestin Bozulması / 1-2 14 Mart 2009
346 Namazda İmamlık / 3-1 28 Şubat 2009
347 Namazda İmamlık / 3-2 28 Şubat 2009
348 Namazda Saf Düzeni -1 21 Şubat 2009
349 Namazda Saf Düzeni -2 21 Şubat 2009
350 Namazda İmamlık / 2-1 14 Şubat 2009
351 Namazda İmamlık / 2-2 14 Şubat 2009
352 Namazda İmamlık / 1-1 7 Şubat 2009
353 Namazda İmamlık / 1-2 7 Şubat 2009
354 İmamın Arkasında Kıraat -1 24 Ocak 2009
355 İmamın Arkasında Kıraat -2 24 Ocak 2009
356 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-1 17 Ocak 2009
357 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-2 17 Ocak 2009
358 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-1 10 Ocak 2009
359 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-2 10 Ocak 2009
360 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-1 3 Ocak 2009
361 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-2 3 Ocak 2009
Kuran Dersi Canlı Yayın