Epey zamandır Kuran sünnet bütünlüğü temelinde burada dersler yapıyoruz . İslam aleminde sözde Kuran sünnet bütünlüğünü iddia etmeyen hemen hemen yok.Herkes Kuran ve sünnetin bütünlüğünden bahseder.Fakat problemler Kuran-ı Kerim’e göre çözülmediği için -daha önce de görmüştük- ister istemez sünnet Kuran-ı kerimin önüne geçirilmiş oluyor.İşte bunu bazıları sünnetin son sözü söyleyeceği şeklinde değerlendiriyor ; ”es-sünnetü kadıyetün ale’l-kitab” diyor.Sünnet Kitap üzerindeki,”Kitap üzerinde son sözü söyleyen sünnettir” diyor.Öyle olunca işler tersine dönüyor.Peygamber as Kuran-ı kerim’e uymak zorunda olduğu halde Kuran sünnete uymuş oluyor.Mesela bundan önce Kuran sünnet bütünlüğü açısından sefer namazını okumuştuk biliyorsunuz burada.Ayetleri,ilgili ayetleri birlikte değerlendirmedikleri için ulema Kuran sünnet bütünlüğünün bozulduğunu görmüştük.Bütünlük bozulunca dört mezhebin dördü de sefer konusunda Kuran-ı Kerim’de,seferde namazın kısaltılması ile ilgili olarak Kuran-ı Kerim’de bir hüküm olmadığı hususunda ittifak etmiş olmuş oluyorlar.Her ne kadar Şafi mezhebi işte ; “ fe-leyse aleyküm cünahun” kısmını alarak seferde namazın ruhsat olduğunu söylemişse de onun devamını almadığı için o da aslında ayete dayanmıyor.Çünkü ; “in hıftüm en yeftinekümüllezine keferu” kısmı var.”Kafirlerin sizi sıkıntıya sokmasından korkarsanız” kısmını bir tarihi kayıt olarak alıyor.O zaman bir tarihselliğe gidiyor.Ki ona delil olması mümkün değil o ayet-i kerimenin.E şimdi hepsinin ittifakla kabul ettiği ……….*(2.31sn.) konusunda Kuran-ı Kerim’de herhangi bir hükmün olmadığını ve peygamber sas’in de seferde namazı sürekli 2 rekat kıldığını hepsi söylüyor.O zaman peygamberimiz neye dayanarak seferde namazı ikiye düşürmüştür ? Kuran-ı Kerim’de dayanağı yok ! İki rekat da kılmış sürekli.O zaman mecburen deniyor ki ; “peygamberimiz Kuran dışında bir vahiy almıştır.Peki Kuran dışında aldığı vahiy nedir ? “O’nun sünnetidir.” deniyor.O vahiy peki neden peygamberimiz tarafından yazılmadı ? Niye bir kitapta tespit edilmedi ? Neden Kuran-ı Kerim gibi değildir ? dediğiniz zaman ; “o vahy-i gayri metlüvdür” deniyor.Yani okunarak kendisiyle namaz kılınan bir vahiy değildir, ama uyulan bir vahiydir.E peki nasıl bir vahiy ki çoğu zaman Kuran-ı Kerimle uymayan ifadelerine rastlıyoruz ? O zaman da bazıları diyor ki ; “Kuranla sünnet arasında bir mübayenet olursa,zıtlık olursa ne olur diyorlar ? Kuranla sünnet arasında zıtlık olursa ? Ne diyorlar Fatih ?
Fatih Orum –“İkisi şey yapıyor.Telif edilmeye çalışılıyor.”
Abdülaziz Bayındır –“Telif edemiyorsunuz.”
Fatih Orum –“Sünnete göre hareket ediyoruz.”
Abdülaziz Bayındır – “ Hah ! Bir kısmı diyor ki “Kuranla sünnet arasında zıtlık olursa,arayı da uyuşturamıyorsanız,bir kısmı diyor ki sünnete göre hareket edilir,bir kısmı da diyor ki yok efendim ! sünnet Kuran’a ters olamaz ! İşte bir de hadis rivayet ediliyor ; “eğer bu Kuran’a uygun olmayan bir şey benden rivayet edilmişse onu almayın diye değil mi ? o şekilde bir hadis olması lazım !
Fatih Orum –“buna şeyin,sünnetin Kuran’a arzı diyorlar ama bu Sünnetin Kuran’a arzını hadisçiler kabul etmiyorlar. Sünnetin meşruiyetini,bunu bir şey görüyorlar.
Abdülaziz Bayındır –“Engel.”
Fatih Orum –“Engel görüyorlar.Dolayısıyla o hadis sünnetin Kuran’a arzını gündeme getirdiği için o hadise şüphe ile yaklaşılıyor ve sünnetin Kuran’a arzına sıcak bakılmıyor.
Abdülaziz Bayındır –“Hah ! Peki o hadisin sahih,o hadis neydi ? O hadisin metnini hatırlıyor musunuz ?”
Yahya Şenol –“Ebu Davud’da falan geçiyor herhalde.”
Abdülaziz Bayındır –“Aslında Sahih olan bir hadis yani değil mi ?”
Yahya Şenol –“Senet açısından değil ama onu söylüyorlar yani.”
Ali Rıza Demircan –“ Ben onu Fahrettin-i Razi’de gördüm”
Yahya Şenol –“Yok ! Hadis kitaplarında var,ebu Davud’da falan geçiyor.Ha bu konuda iki zıt hadis var.Birinde hani o sizi koltuğunuza yaslanmış olup da “bize sadece Kuran yeter,başka bir şeye gerek yok” denilen hadis de zayıf.”Kuran’a zıt gelirse hadisi Kitab’a arzedin” hadisi de zayıf.”
Abdülaziz Bayındır –“İyi işte.Herkes,bir taraf hadisin birini,bir taraf da öbürünü kendisine delil alarak konuşuyor.
Enes hoca : ( 5.34-5.40 arası anlaşılmıyor ) …”… idribu alel hait”
Abdülaziz Bayındır : – “ Evet. “Duvara vurun.”Şimdi bakıyorsunuz mesela geçen haftaki şeyde ulemaya göre Kuran-ı Kerim’de seferde namazın kısaltılmasıyla ilgili bir hüküm yok.Peygamberimiz sürekli kısaltmış.Kuranla sünnet arasında zıtlık var.O zaman sünneti alırız diyorlar.Sünneti alırız dedikleri zaman çünkü başka çareleri de yok gerçekten.Yani siz de onların durumunda olsanız.Peygamberimiz sürekli seferde namazları kısaltmış,sahabe kısaltmış,tabiin kısaltmış,ee siz diyeceksiniz ki yok ! tam kılınacak.O zaman problem çıkacak.Ondan sonra işte “peygamberimize ikinci bir vahiy gelmiştir” deniyor.E bunlara Kuran’dan kaynak,bir delil bulmak lazım.Bu defa ne yapıyorlar.Yine yanlış bir metotla hareket ederek,Necm Suresi’ndeki esteıyzü billah “ ve ma yentıku anil heva in hüve illa vahyun yuha”, “peygamber kendi hevasından konuşmaz,O’nun yaptığı kendine yapılmış olan vahiydir.” Ayet-i kerimesini bağlamından kopararak,işte “peygamberin söylediği her şey vahiydir.” Sözünü söyleyen bir grup,hatta o bizde bir arkadaş vardı ; “Eşine seslense bile vahiydir” diyordu. Değil mi ? Selefilerden.E bir grup da diyor ki ; peygamberin söylediği her şey değil de dinle bağlantılı olarak söyledikleri vahiydir diyor.Tamam.Ama bunu söylerken “allemehu şedidül kuva,zü mirrah” o kısımları katmıyorlar.Ayeti orada bırakıyorlar.E ondan sonra da diyorlar ki Kuran-ı Kerim’i açıklama yetkisi peygamber efendimize verilmiştir diyorlar.Bunun için de nahl Suresi 44.ayetini alıyorlar,esteıyzü billah “ ve enzelna ileykez zikra litübeyyine linnasi ma nüzzile ileyhim” onu alıyorlar ama o ayetle bağlantılı olan diğer üç ayeti almıyorlar.Çünkü diğer üç ayeti alacak olsalar bunun bir açıklama değil bir tebliğ manasına geldiğini net bir şekilde göreceklerdi.Çünkü ali İmran,189’du değil mi ? “ ve iz ehazellahu misakallezine ütül kitabe letübyyinünnehu linnasi ve la tektumuneh”( Ali İmran,187.) Allahu tealanın kendisine kitap verilenlerden,işte misak aldığı zaman söylediği şu var ; “onu mutlaka insanlara beyan edeceksiniz,gizlemeyeceksiniz.Şimdi bu ayette beyan etmenin,tebyinin manasının gizlememek olduğu,diğer ayetlerde de çok açık ve net.Şimdi sonuç olarak şu :
Yahya Şenol :” Ali İmran 81”
Abdülaziz B. :”181 mi ? “
Yahya Şenol :” Sadece 81.”
Abdülaziz B. : “O başka,o ayet değil o.Ali İmran 81’i kastetmiyor,189’a bir bak ! “letübeyyinünnehu vela tektümuneh” Tabi.
Yahya Şenol :” 187”
Abdülaziz B. : “187 tamam.Ali İmran 187.Şimdi burada yine hani daha önceki derslerin çok kısa bir özeti olmuş olacak bu.Halbuki bizim ulema Nisa Suresinin 101.ayetini 102.ayetle birlikte anlamaya çalışsaydı.Seferde namazın iki rekat olmasının Kuran’ın emri olduğunu net bir şekilde görecekti.Peygamberimiz (sav)’in bu emri tuttuğunu,sahabenin de bu emri tuttuğunu çok net bir şekilde görecekti.Kuranla sünnet arasında herhangi bir uyuşmazlık olmadığını,olamayacağını zaten görecekti.Olması da mümkün değil.O zaman bu yanlış üzerine bir usul bina etmeyecekti.Peygamberimizin sözü vahiy midir,değil midir ? meselesi.Çünkü orada çok ciddi sıkıntılar da ortaya çıkıyor.Onların mantığıyla hareket ederseniz, “dinle ilgili peygamberimizin yaptığı her şey vahiydir” dediğiniz zaman ; Allah Teala bazen peygamberimize yanlış vahiyde bulunacak ! Bedir savaşındaki o esirlerle ilgili olduğu gibi.”Ondan sonra O’na yanlış iş yaptıracak,sonra da azarlayacak O’nu.” gibi çok yanlış şeyler ortaya çıkıyor.
Fatih Orum : “İşte onları da ilahi şeyin,kaderin”
Abdülaziz B. : “ cilvesi”
Fatih Orum : “ Yani şeyi diyorlar,yani onlar da bilinçli olarak yapılmıştır.Sonrakilere örnek olsun gibisinden.”
Abdülaziz B. : “ E nasıl örnek olur o ? “
Fatih Orum : “Onları senaryonun bir parçası olarak değerlendiriyorlar.”
Abdülaziz B. : “Neyin ?”
Fatih Orum : “ Senaryonun bir parçası onlar da yani.”
Abdülaziz B. : “ Yani Allah hem peygamberimize yanlışı yaptıracak hem ayıplayacak !? Ya bu Hakim olan,Adil olan Allah Teala’ya yakışır bir şey midir ? Haşa ! Son derece yani, bir yanlışlar yumağı ortaya çıkıyor ve esas üzücü olan tarafı da şu : Bu yanlışlar ilim haline gelmiş, bakıyorsunuz hadis de hadis usulü haline gelmiş,fıkıh da fıkıh usulü haline gelmiş, mezheplerde de fıkıh haline gelmiş ve bu yanlışların ilim sayıldığı bir dönem geçmiş,asırlar geçmiş.Bugüne kadar gelmiş.
Ali Rıza Demircan : – “ Hocam bunun bir şeyi de benim son birbuçuk senede tespit edebildiğim “mesani” araştırması yok !
Abdülaziz B. : “Mesani kavramı zaten hiç yok bizde.”
Ali Rıza Demircan : – “ Yani benim görebildiğim,şimdi son dönemlerde bazı eleştirilere bakıyorum.Adam bir ayeti alıyor,o ayet aslında Mekki ! Kuran-ı Kerim’de mekki ayetler genelde vakıanın tespitidir.E medeni ayetler de o konu ile ilgili nihai hükümler verilir.İçki de böyledir,faizde de böyledir.Fakat mesani araştırması, ciddi bir araştırma yapılamadığından, mesani ile kastımız sadece ikili değil,yani ikili,dörtlü,altılı,sekizli,onikili. Bazen bir konuyu sekiz ayetle çıkarabilirsiniz,on ayetle çıkarabilirsiniz.Yani benim de izleyebildiğim bu mesani araştırması yapılmadığı için Kuran’da,ya da sünnetin açıklaması dediğimiz olaylar aslında peygamberimiz tarafından,bu mesaniler iyi tespit edildiği ortaya konulduğu için biz Kuran dışı bir açıklama olarak ! “
Abdülaziz B. : – “ Biz tabi bilemediğimiz için yoksa o şey çok net bir şekilde ortaya çıktı ki o ! Bir de dün arkadaşlarla tekrar bir müzakere ettik.O kitap sünnet… şey … seferde namaz konusunu,çok ilginç ! Seferde namazla ilgili çok sayıda görüş var,mezheplerde çok sayıda görüş var.Ama hiçbir tanesi Kuran ve sünnet bütünlüğü içersinde bir görüş değil ! her birisi bir acaip ! Salatül havf da öyle.”
Enes hoca : – “Ayette o Salatül havf’ın meşru olduğuna delil alınır. Şeklinde değil !
Abdülaziz B. : – “Şeklinde değil ! evet ! Salatül havfle ilgili tanımlamalar bir acaip bir şey ! Aslı astarı olmayan şeyler.Şimdi o iki ayeti birlikte okuduğunuz zaman peygamber efendimizin sürekli seferde iki rekat kılmasının bir kere ayetin hükmü olduğu ortaya çıkıyor,bir.İkincisi de ; salat-ı havf diye o Nisa Suresinde 101,102’de anlatılan olayın peygamber efendimiz tarafından da aynen uygulandığına dair rivayetler konu ile ilgili en sahih rivayetler olarak ortaya çıkıyor. En kuvvetli rivayetler olarak ortaya çıkıyor. O zaman siz hayret ediyorsunuz.Yani şimdi bu ulema Kuran’ uymamış ! Uymamasının sebebi de ; kötü niyetle uymamazlık yok ! Bir metot hatasından dolayı uymamış.Yani ayetleri ayetler açıklar ! Çünkü Allahu Teala yani ben bunu her derste tekrarlamak istiyorum ; Hud Suresinin ilk ayetlerinde diyor ki : esteıyzü billah, 11.sure “ elif,lam,ra.Kitabün uhkimet ayatühü – bu bir kitaptır ki ayetleri muhkem kılınmıştır. –sümme fussilet – sonra açıklanmıştır.” demek ki aynı ayette değil açıklama, bir başka ayette. Kimin tarafından açıklanıyor ? –min ledün hakimin habir– hakim ve habir olan tarafından. Yani Allah tarafından açıklanmış.E niye Allah tarafından açıklanmış ? –ella tabudu illallah– “Allah’tan başkasına kul olmayasınız diye !” Aksi taktirde başkasının sözünü Allah’ın sözü gibi ortaya koyarsınız ki işte maalesef mezheplerde bu ortaya çıkmış.Ondan sonra “inneni leküm minhu nezirun ve beşir” peygamberin görevi ne ? Ben de Allah tarafından size bir uyarıcı ve müjdeciyim o kadar. Başka bir şey değil.”
Ali Rıza Demircan : – “ Ya ilk defa şimdi bunu kaç defadır tekrarlıyorsunuz da;şimdi uyandım ! Şeye uyandım “…ella ta’budu illallah’a” . Şimdi bakınız bu “ella ta’budu illallah’ın ” orada bağlantısını kurmak için de “ittahazu ahbarahum ve ruhbanahum erbaben min dunillah” ayetine yani insanlar tarafından ortaya konulanların ölçü olarak alınması onlara ibadet manası taşır ! “
Abdülaziz B. : -“ Hiç şüphesiz ! İşte ayetler arasındaki ilişkiyi ortadan kaldır… Açıklamayı Allah yapıyor.O zaman ne yapacaksınız bir ayet bulduğunuz zaman yapacağınız şey şu ; bizim ulema onu yapmak zorundaydı.Mesela Nisa Suresinin 101.ayetini buldu.”Düşman karşınıza çıktığı zaman kısaltmanızda bir mahzur yok.”O zaman Allah bunu nerde açıklamış diye bakmak mecburiyetinde.Çünkü açıklamayı peygamber yapmıyor ; Allah yapıyor ! O zaman 102.ayet indi,okuduğu zaman aa ! bu buymuş diyecekti,problem bitecekti.Bir sürü dedikodu ortaya çıkmayacaktı,bir sürü yanlış hükümler ortaya çıkmayacaktı.Sonra peygamberimizin uygulamasına bakacaktı ki sahih uygulama bire bir böyle ! Orada da şaşırıp da peygambere açıklama yetkisi vermeyecekti kafasından.İlgili ayetleri de gene bağlamından kopararak.Peygambere gelen peygamberin sözlerini vahiy saymayacaktı.Peygamberin sözleri de vahiy olmayınca artık örnek olacaktı o peygamber.Çünkü öyle bir peygamber imajı ortaya koyuyorsunuz ki yaptığı her şey vahiy.E bana vahiy gelmiyor ben O’nu nasıl örnek alıcam kardeşim ? Vahiy gelmeyen bir insan peygamberi nasıl örnek alır ? Örnek olmaktan da çıkarılıyor. Şimdi bugünkü konumuz şu : Resmi başlık neydi ? “Kitap sünnet bütünlüğü açısından kıblenin değişmesi olayı.” Bu konuda da ne söylüyorlardı,Fatih ? “
Fatih Orum : – “ Şimdi bu gayr-i metlüv vahiy konusuna bir örnek veriliyor.Deniliyor ki ; Kuran dışında da vahiy vardır.İşte bunun delillerinden bir tanesi kıble konusudur.Kıblenin Medine’de Kabe olarak değiştirildiğine dair ayet var.Dolayısıyla peygamberimiz bu ayetler gelinceye kadar kıblenin dışındaki bir yere doğru yöneliyor namaz kılıyordu.”
Abdülaziz B. : -“ Yani kendiliğinden yöneliyordu o tarafa.”
Fatih Orum : – “ Peki neye dayanarak kıblenin dışında bir kıble tayin etmişti ? Ona işte Kuran’da bulamadığımız,Kuran’da olmayan bir vahiy gelmişti.O’na denilmişti ki ; işte sen Kudüs’e şuraya buraya nereyeyse yöneliyorsun,yöneleceksin.Dolayısıyla bu gayr-ı metlüv vahiyle sabit olmuştur.Bu ayetler gelmiş,bu ayetler sünneti neshetmiştir.Usul kitaplarında sünnetin neshine de bu örnek veriliyor.Ayetin sünneti neshi örneği.Ve Kuran dışında vahiy olduğuna dair örnek olarak yine bu veriliyor.”
Abdülaziz B. : – “ Tabi bu mantık,tutarlılık var.Nedir o ? Şimdi bunlar diyor ki ; mesela İbn-i Hazm diyor.Beni en çok şaşırtan da İbn-i Hazm’dır.Zahiri mezhebi,yani ben talebeliğimde Zahiri mezhebini falan okuduğum zaman hoşuma giderdi.Hep ayetlerden hadislerden hareketle,sonra bir de usulünü falan okuduk ki şaşırtıcı bir şey,baktık ki son derece şaşırtıcı bir şey.Şimdi diyor ki ; sünnetle Kuran arasında fark yoktur diyor.Sünnet diyor, Allah’ın muradını belirtir diyor.O zaman fark kimin lehine oluyor ? Sünnetin.Çünkü murat,Allah neyi kastettiğini sünnetten öğrenirsin diyor.İkisi de vahiydir diyor. Ama birisi metlüvdür diğeri gayr-ı metlüvdür.O kadar ! tek fark budur,başka bir fark yok.Ama öbür fark sünnetin lehine bir farktır, diyor.Şimdi böyle olunca,böyle kabul edince ikisi de vahiyse o zaman bir vahiy geldi peygamber (sav)’e şeye döneceksin,Kudüs’e döneceksin ! E sonra da ikinci vahiy geldi,bir o gayr-ı metlüv vahiydi,ikinci vahiy de Kuran-ı Kerim’deki vahiy ; Yüzünü Kabe’ye dönder ! Şimdi burada çok temel bir hata var. Çok temel bir hata var.O da nesh konusuna yaklaşım. Kuran-ı Kerim’in önceki kitapları tasdik ettiği konusuna yaklaşımda çok büyük hata var.”
Ali Rıza Demircan : -“O bütünlüğü gözden kaçırma var.”
Abdülaziz B. : – “O bütünlük yok hiç ! Çünki Allahu Teala şeyde diyor ki esteızü billah Şura,13’tü değil mi ? 13’te 42’ye 13. esteızü billah “şeraa leküm mine’d-dini ma vassa bihi Nuhan”, “Bu dinden Allah Nuh’a neyi emretmişse sizin için de bu dinin şeriatı yapmıştır.” Yani Nuh’a neyi emretmişse bu dinin şeriatı yapmıştır.E şimdi kardeşim ! bizim akaid kitaplarında Nuh (as)’a kitap verildiği yok ki ! Yani Müslümanların zihninde böyle bir kavram yok ! Halbuki Nuh (as)’a kitap verildiği En’am Suresi’nde bildiriliyor.Nuh (as)’a kitap verildiği bir olay yok ! ( En’am Suresi,6,83.-89.ayetler)
Bir katılımcı : – “ Suhuf verildi diyor.”
Ali Rıza Demircan : -“ Nuh’a bile yok,Adem’e var,İbrahim’e var.”
Abdülaziz bayındır : – “İdris’e var.Yok ! Şit (as)’a.Ve o suhufun da bir delili yok ! Hayır,onların da bir delili yok. Onlarda sayfa sayısını kitap gibi alıyorsun,şu kadar sayfa,bu kadar sayfa onlar ediyor yüz,bir de dört kitap.Bunların da onda hiçbir delili yok.Mesela ; “suhufu İbrahime ve Musa” diyor değil mi ? ayet-i kerime.”İbrahim’in sayfaları ve Musa’nın sayfaları.”Peki Musa’nın sayfalarına sen ne diyorsun ? Kitap diyorsun! Öyleyse İbrahim’in sayfaları da kitaptır.E İbrahim (as)’a kitap verildiği bir çok yerde belirtiliyor.Sadece bir yerde değil ki ! Bak şimdi burada ne diyor Allahu Teala ; “şeraa leküm mine’d-dini ma vassa bihi Nuhan” , “Allah Nuh’a neyi emretmişse sizin için bu dinin şeriatı yapmıştır onu.” Öyleyse Nuh’a hangi kitap indirilmiştir diye sorarsak cevabı nedir ? Bu kitap ! “
Ali Rıza D. : – “ vellezine evhayna…”
Abdülaziz B. : – “ Devam edicem.Bak ! İbrahim’de var burada. “ vellezine evhayna ileyk.” Sana yaptığımız bu vahiy “ve ma vassayna bihi İbrahim’e ve Musa ve İsa.” Bak! İbrahim,Musa,İsa. Aynısı şeyde.Onlara verdiğimiz emir,bunlar nedir ? “en ekımü’d-din” “Bu dini ayakta tutun !” ,“ve la tetefarraku fihi.” “Bu dinde tefrikaya düşmeyin !” Şimdi şeyde de,şeyi de açalım lütfen ! Bu Bakara Suresi’nin 105.ayetini,çünkü bu konu nesihle alakalandırılıyor.106.ayet,105 değil ! 106. Burda Allahu Teala diyor.Bakın ! hatta,hatta bakın ! 104,105’e bakalım ! 104’e bakın. 104’de diyor ki ; “ Ya eyyühellezine amenu la tekulu raına ve kulu’nzurna ” ,hatta 105,105’i okuyalım “ma yeveddüllezine keferu min ehl-i’lkitabi ve’lel-müşrikine en yünezzele aleyküm min hayrin min rabbiküm” ,“ Ehl-i kitap ve müşrikler,Rabbinizden size bir hayrın indirilmesinden hoşlanmazlar.”İndirilen en büyük hayır nedir ? Kuran-ı Kerim’dir.En büyük hayır Kur’an’dır. Size Kuran’ın indirilmesinden hoşlanmıyorlar.Ondan sonra “ vallahu yahtassu birahmetihi men yeşaa” Allah belirlediği kişilere rahmetini tahsis eder. “ vallahu zü’l-fadlil azim.” “Allah büyük bir fadl sahibidir.Ya da ona hak edenlere rahmetini tahsis eder.” Şimdi Allah Teala burada ne diyor ? “ ma nensah min ayetin ev nünsiha “ Bu genel bir kural sadece peygamber efendimizle ilgili değil.Adem (as)’dan beri gelen bütün peygamberlerle ilgili.”Bir ayeti nesheder ya da unutturursak “ ne’ti bihayrin minha ev misliha “ , “ Daha hayırlısını ya da dengini getiririz.” Şimdi nesih kelimesine de yanlış anlam veriliyor.Nesih,nüsha çıkarmak demektir.Yani şimdi Nuh (as)’a indirilen kitabın son nüshası hangisidir ? Kuran.İşte o nesheden bu nüsha.Nüsha,nesih budur.Yani onu yazan son kitap.Peki nasıl olması lazım ? İşte diyor ki ; bir nesihte bulunursa yani bu kitabı yeniden peygambere veriyoruz,bir peygambere.Bu neshettiği, mensuh olan nedir ? Önceki kitaplar.Çünkü bu kitap geldi mi son kitap bu artık, bitti ! Çünkü önceki kitaplarda bazı tahrifler oluyor,değiştirmeler oluyor,şu bu oluyor.Bir ayeti nesheder,neshedilen önceki kitap,nasih de bu son kitap.Ya da unutturursak e unutturulan da var.
Ali Rıza Demircan : – “ Öyle olduğu içindir ki bir önceki ayette Hz.Peygambere Kuran indirilmesini istemiyorlar.”
Abdülaziz B. : – “ İstemiyorlar ! Çünkü onların da hataları ortaya çıkıyor.Yahudilerin problemleri,eksiklikleri ortaya çıkıyor.Şimdi bir ayeti nesheder ya da unutturursak ondan daha hayırlısını ya da dengini veriririz.O zaman demek ki ; o “ şerea leküm “ ayetinden anladığımıza göre Kuran-ı Kerim’de olan hükümlerin çok büyük bir bölümü önceki peygamberlere verilenlerin aynısı değil mi ? O zaman Kuran-ı Kerim önceki kitapları aynıyla neshetmiştir,misliyle neshetmiştir.Peki misliyle nesih kavramı bizim usul kitaplarında var mı ? Hiç rastladınız mı ? “
Bir katılımcı : – “ Biraz abes oluyor onların gözünde.”
Abdülaziz B. : – “ Onların bakışına göre.Çünkü onlar neshe yanlış mana veriyorlar.Sen şimdi bir ödev hazırlıyorsun.Ödevin son nüshasını,yani çıkardığın zaman,o son nüsha önceki nüshaları neshediyor.Niye neshediyor ? Çünkü öğretmene önceki nüshayı vermiyorsun son nüshayı veriyorsun.Tamam mı ? Onun için onu neshediyor.Son nüshayı da önceki arasında yüzde kaç aynılık vardır ? ”
Yahya Şenol : – “ Yüzde doksan en azından.”
Abdülaziz B. : – “Daha fazla ! Yüzde doksandan fazla aynılık vardır.Bazı yerleri iyileştirmiş olursun kendine göre değil mi ? Allahu Teala da öyle diyor ! “ Ma nensah min ayetin ev nünsiha ne’ti bihayrin minha ev misliha “ Ya dengi ile getiririz ya da hayırlısıyla getiririz.” Hayırlısı ile nesih kavramı var mı ? Bizim usul kitaplarında,usulü tefsir ya da usulü hadis ya da usulü fıkıh.Hiç rastladın mı sen bunlara ? “
Bir katılımcı : – “ Daha çok Kuran içindeki neshi.”
Yahya Şenol : – “ Misliyle yok !”
Abdülaziz B. : – “Misliyle de yok,hayırlısıyla da yok.”
Yahya Şenol : – “ Hayırlısına,o şeyi örnek veriyorlar.Bazı hükümlerin kolaylaştırılması “… haffefallahu anhum…” onu örnek veriyorlar.”
Abdülaziz B. : – “ Hayırlısıyla nesih kavramı var mı ? “
Yahya Şenol : – “ Yok ! Aynısıyla değil.Hayırlısıyla nesihe örnek veriyorlar.”
Abdülaziz B. : – “ Hayırlısıyla nesih kavramı var mı ? Usulü fıkıh,usulü tefsirde.”
Yahya Şenol : – “ Verilen örnek o işte öyle hafifletme geliyor diyorlar.İlk başta bire ikiyüz,…”
Bir katılımcı : – “ Hz.Musa şeriatında bir elbiseye necaset bulaştığında…”
Abdülaziz B. : – “ Öyleyse sen bir usulü tefsir kitabı getir bakalım “ hayırlısıyla nesih kavramı” var mı, yok mu ? “
Yahya Şenol : – “ O ad altında değil ! “
Abdülaziz B. : – “ Kardeşim ! Örneği bırak şimdi.Allah neshi tanımlarken,neshi Allah’ın tanımladığı gibi tanımlamadıktan sonra gerisi çok detayda kalır.Onun bir anlamı kalmaz.Allah neshi ya misliyle ya hayırlısıyla diye ikiye ayırmıyor mu ? Peki,öyle bir tanım yok ! Allah’ın tanımladığı gibi bir nesih tanımı yok ! Allah’ın tanımladığı gibi bir nesih tanımı yoksa o zaman söyleyeceğin şeyler,hepsi havada kalır.O zaman misliyle nesih ne demek ? O zaman bir ayet neshedilinceye kadar Peygamber efendimize düşen nedir ? Madem tasdik eden bir kitaptır.Önceki kitabı uygulamak değil midir ? O’nun vazifesi odur.Nitekim recm konusunda peygamber efendimize ayet gelinceye kadar Medine’de Yahudilere de recm uyguladı mı ? Uygulamadan önce gitti baktı Tevrat’a değil mi ? “
Fatih Orum : – “ Sordu.”
Abdülaziz B. : – “ Hatta hakem olarak peygamber efendimize gelmişlerdi.Cenab-ı Allah ne dedi ? esteıyzü billah “ keyfe yuhakkimunek “ Onlar seni nasıl hakem yapıyorlar ? “ ,”Ve ındehümüt Tevrat ve fihi hukmüllah” ,” Uygulamak istiyorlarsa onu uygulasınlar ! Seni hem peygamber saymıyorlar hem sana geliyorlar.Peygamberimiz de gitti baktı Tevrat’ın hükmünü gördü : Recm.Uyguladı.Aynı hükmü Müslümanlara da uyguladı mı ? Ne zaman ? “
Ali Rıza Demircan : – “ Allah’ a hamdetti.”
Abdülaziz B. : – “Allah’ a hamdetti.Dedi.Bak dedi ; bunu ilk uygulayan ben olacağım,bak “cenab-ı hakkın bir hükmünü siz öldürmüşsünüz dedi.İlk uygulayan ben olacağım” dedi. Cenab-ı Hakk’a hamdetti.Uyguladı.Sonra Nisa Suresi’nin 15.ayeti geldi.Ve artık neshi bıraktı.Şey o neshetti ! Neyle neshetti misliyle mi ? Hayırlısıyla neshetti ! Ev hapsine çevirdi. Müebbet.Ondan sonra nihai olarak Mu’minun Suresi geldi.Daha da rahatlattı 100 değneğe çevirdi.Bitirdi.Bak hayırlısıyla “
Yahya Şenol : – “ Nur Suresi ! “
Abdülaziz B. : – “Şey ! Nur Suresi,Nur Suresi ! Evet ! Şimdi, şimdi işte burada şu var. Devamlılık. Önceki peygamberin uyguladığını uygulama mecburiyeti var.Şimdi bu mecburiyet olduğu için peygamber efendimiz (sav) “ Ma künte bid’an miner rusuli “ ( Ahkaf,46,9.ayet) diyor. Sonra “ musaddikan lima beyne yedeyhi” diyor.” ( Al-i imran,3,3.ayet)
Enes hoca : – “ O söylediğinize ekleyeceğim bir şey var da ! En’am Suresi birkaç peygamber söylüyor,ondan sonra “ Ülaikellezine ateynahümü’l-kitabe ve’l-hükme ve’n-nübüvve” En’am,6,89. Ondan sonra ikinci ayette “Ulaikellezine hedallahu febimahümüktedih “En’am,6,90.
Abdülaziz B. : – “ Kaçıncı sayfa ? “
Yasin Hoca : – “ 138 “
Ali Rıza Demircan : – “Tabi orada 10’a yakın peygamber zikrediliyor. “
Abdülaziz B. : – “ 18 Tane.
Ali Rıza Demircan : – “ Onların hidayetine uy ! diyor. “
Abdülaziz B. : – “ Onların yoluna uy diyor.”
Ali Rıza Demircan : – “Onların yoluna uy ! Bir bütünlük var.”
Abdülaziz B. : – “ Burada tam 18 tane peygamber.Burada kendisine kitap verildiği belirtilen peygamber 18 tane. ”
Ali Rıza Demircan : – “ Hocam ! Tahvili Kıblenin temel alınacak delillerinden bir tanesi.Çünkü Kur’an’ın bütününde incelemiştik hatırlarsanız.Diğer bütün peygamberlere de namaz emri geldi.Kur’an bunu…Yani Kur’an Şuayb’a,Musa’ya,İbrahim’e,öncekilere namaz geldiğini ifade ediyor.E namazlarda Hz.Muhammed’e indirilen namaz emriyle daha önceki peygamberlere indirilen namaz emrinin ifade bakımından aynilik var.E bir öncekilerde kıble var ki o devam ediyor. ”
Abdülaziz B : – “ Mecburen var.Olmaması mümkün değil ! Zaten onun ayetleri var.Birazdan okuyacağız.Şimdi bakın burada Mehmet Hocanın hatırlattığı çok önemli bir husus var.Önce onu şey yapalım.Şimdi şurda En’am Suresi’nin 86’dan,hah 83’den 89.ayete kadar 18 tane peygamber sayıyor,ondan sonra bunlara kitap,hüküm ve nübüvvet verdiğini bildiriyor Allahu Teala.Hepsine kitap verdiğini bildiriyor.Fakat burada çok önemli olan şey, kitap kelimesi. “ Ulaikellezine ateynahümü’l- kitabe “ Elif lamlı.”Onlara o kitabı verdik.Başka bir şey değil !” hepsine verilen kitap aynı kitap ! Ufak tefek değişiklikler.O da nesihte belirtiyor. “ ve’l-hukme ve’n-nübüvve.” Hüküm de hikmettir.O kitapların içindeki hikmetler,hükümlerdir.Ve nübüvvet verdik.Ondan sonraki ayet ne diyor ? “Ulaikellezine hedallah “ Allah’ın kendilerine doğru yolu gösterdiği kişiler bunlardır.Yani şunları yapacaksın şunları yapacaksın diye yol gösteriyor. “febimahümüktedih “ Sen onların yoluna uy ! Bu Mekke ‘de inen bir ayettir değil mi ? En’am tümüyle Mekke’de inmiş bir ayettir.Onların yoluna uy diye Allah emretti mi ? Bunların içerisinde Musa (as) var mı ? Bakın yukarıya ! 83’e “ Musa ve Harun “ Medine’de yaşayan Yahudiler Musa şeriatına uymuyorlar mı ? “Onların yoluna uy ! “ emri verildiyse peygamberimiz namaz kılarken nereye dönmek zorunda ? “
Fatih Orum : – “ Onların döndüğü yere.”
Abdülaziz B. : – “ Onların döndüğü yere dönmek zorunda,başka tarafa dönemez ki ! Bak işte bu emir verilmiş ! “
Ali Rıza Demircan : – “ Üstelik Hz.Süleyman da var burada.”
Abdülaziz B. : – “Süleyman (as) da var,Süleyman mabeti, evet.Davud var,Süleyman var. Mesela Davud (as)’a şeyde İncil’de,şey Tevrat’ta Davud (as)’a melek bugünki şeyin, o günki beyt-i makdis’ in,Beyt-i makdisteki yeri gösteren,gösterilen kişi Davud (as).Ama öyle anlaşılıyor ki o zamana kadar,şimdi biraz sonra ayetleri okuyacağız.Davud (as)’a o yer gösterilinceye kadar insanlar Kabe’ye dönerek ibadet ediyorlarmış.Ama o sıra geçici olarak şeye dönülmüş,neydi ? Beyt-i makdis’e dönülmüş.Sonra tekrar Mekke’ye dönülmüş.Ana kıbleye dönülmüş.İlk kıbleye dönülmüş.Zaten bunlar da ayetlerde hepsiyle ilgili hükümler var.“
Bir katılımcı : -“Peygamberimiz mi ? Hz.Davut mu ? “
Abdülaziz B. : – “ Davud (as) Kudüs’teki mescidin yeri melekler tarafından Davud (as)’a gösteriliyor. Davud (as) o zaman da kral.Orası bir harman yeri,onu oranın sahibinden satın alıyor,işte taşın olduğu yer,Kubbetü’s-sahra’nın yapıldığı yer.Orayı satın alıyor,oraya mabed yapıyor ve insanlar o tarafa dönüyor.”
Bir katılımcı : -“ O andan itibaren değil mi ? “
Abdülaziz B. : – “O andan itibaren ! Oraya dönüyorlar.O zamana kadar ayetlerden anlaşılan insanların Kabe’ye döndüğüdür.Şimdi yani bu ayet çok net ! Diğer ayetler de çok net olarak gösteriyor ki ; bu böyle ! Hatta şeye de bir bakalım bu arada.Bir ikinci delil olmuş olsun.16.surenin( Nahl Suresi) 44.ayeti,43-44 , 271.Sayfa.Bakın burada diyor ki Allahu Teala “ve ma erselna min kablike illa ricalen nuhi ileyhim “ ,”senden önce elçi olarak gönderdiklerimiz vahiy yaptığımız erkeklerden başkası değildi.”, “ fes’elü ehlez zikri in küntüm la ta’lemun “ ,”bilmiyorsanız ehli zikre sorun ! “ Ehl-i zikir , yani Tevrat ve İncil’in mütehassısları demek oluyor burada.Şimdi neyle gönderdik ? “ bil beyyinati “ “ açık belgelerle “ ki önceki peygamberler,tamamı demin işte okuduğumuz 18 peygamber ve diğerleri ki 18 söylüyor da diğerlerini katıyor onların çocukları torunları diye de katıyor yani bütün peygamberleri alıyor.”
Fatih Orum : – “ Hocam ! Şeyde , başka ayetlerde nebi olduğu söylenip orada mesela olmayanlar da var.Yani onların da kitabı vardır.”
Abdülaziz B. : – “ Abaihim ve zürriyyatihim ” ‘de diyor ya,onları katıyor zaten.Bütün peygamberleri katıyor.
Fatih Orum : – “ Oradaki 18 ile sınırlı değil ! “
Abdülaziz B. : – “ Sınırlı değil ! Ne kadar nebi varsa hepsine kitap verilmiş. “
Bir katılımcı : – “ Hocam ! Bu Tevrat önceki tüm insanlara mı gönderilmiş olan bir kitap ? Çünkü kaynaklarda hep şey geçiyor ; yani son din İslam evrenseldir,diğerleri ise yöreseldir, diyor.Bunun sebeplerinden bir tanesi de işte onlara gönderilmiş olan şeriat,hükümler,onların şartlarına,koşullarına göre gönderilmiştir.Diğer insanların ihtiyaçlarını karşılayamaz ! “
Abdülaziz B. : – “ Tamam ! Çok güzel bir soru ! Tam o sorunun cevaplarını vermek için ben bu ayetleri okudum.”
Bir katılımcı : – “ Hocam ! Şu ayeti de okuyayım ; “ ve alellezine hadü harramna külle zi-züfurin “ Yani ayetin sonunda diyor ki ; “ zalike cezeynahüm bi-bağyin “Yahudiler böyle bir taşkınlık yaptıklarından dolayı bu haram konulmuştur.Başka bir toplum neden bunların yaptığı, gördükleri cezayla cezalandırılsın ? “
Abdülaziz B. : – “ Tamam ! “Yahudilere bunu haram kıldık “ İfadesi tamam,doğru.Ama şimdi bu ayeti anlayalım,bak şimdi : “ fes’elü ehle’z-zikri “ ifadesi”ehl-i zikre sorun” diyor. “ bi’l-beyyinati “ belgelerle “ vez-zübüri “ kitaplarla gönderdik. “ve innehu lefi-zübüri’l-evvelin “ diye de geçiyor ya ayet-i kerimede.Yani “ peygamber öncekilerin kitaplarında da geçer “ diye. Mesela şeyde bile Hindistan’daki “ vedalar “ üzerinde yapılan çalışmada “ Muhammed (as)’a “ inanılmasını emreden ibareler bulmuşlar.Demek ki onlar da adını bilmediği bir peygamberin kitaplarıymış zamanında. “ ve enzelna ileykez-zikra “ , “sana da bu zikri indirdik.” Şimdi bak ! sen Arapçanı kullan. “ ehlü’z-zikri “ var “ ez-zikri “ var.İkisi de “ez-zikir “ Arada fark var mı ? Arapça bakımından.”
Bir katılımcı : – “ Hayır,Yok. “
Abdülaziz B. : – “ Aynı şey ! Gördünüz mü ? Dolayısıyla o ehl-i zikre , Tevrat ve İncil’in mütehassısı derseniz gerçek Tevrat ve İncil ne oluyor şu anda ? Kuran-ı Kerim oluyor ! Çünkü ona da “ ez-zikr “ dedi Allah buna da “ ez-zikr “ dedi.Sana da bu zikri,onlara da “ ehl-i zikr “ dedi.Onlar da aynı şeyin mütehassısı çünkü.Farklı bir kitap değil ! Şimdi o zaman “ febimahümü’ktedih “ dediğine göre “ sen onların yoluna uy ! “ diye emrettiğine göre işte burada da aynı olduğunu ifade ettiğine göre peygamberimiz (sav) o ayetler de Mekke de inmiş olan ayetler.O zaman peygamber (sav)’e namaz kılmak emredildiği zaman, mecbur değil midir şeye dönmeye ? Kudüs’e dönmeye. O zaman bu vahy-i gayr-i metlüv müymüş ? “
Enes Hoca : – “ Namaz ibadeti hiç kesilmemiş ki ! “
Abdülaziz B. : – “Namaz ibadeti hiç kesilmemiş,tabi ! Mesela İbrahim (as) Kabe-i şerifi yaptığı zaman ne dua etti ? “ rabbi’calni mukime’s-salah “ , (İbrahim,14,40.ayet) ,“ Ya Rabbi ! bu namazı kılan bir kişi yap beni. “dedi. “ ve min zürriyeti “, “soyumdan gelenler de böyle kılsınlar.” “ Rabbena ve tekabbel dua “ Peygamber efendimize aynı kelimelerle emir verdi ; “ ve ekımü’s-salah ! “ , “ o namazı kılın ! “ Yani “ekımü’s-salah”,”mukime’s-salah” aynı kelimelerle verilen emirler. Dolayısıyla bütün peygamberler aynı namazı kıldı.Hristiyanlarda da beş vakit namaz var. Muharrem epey zamandır araştırıyor. Yahudilerde de beş vakit var değil mi ? Dindar Yahudiler beş vakit namaz kılıyor.”
Muharrem ? : – “Çok dindar olanlar beş vakit namaz kılıyor.”
Abdülaziz B. : – “Beş vakit namaz kılıyorlar.”
Enes hoca: – “ Şimdi Mekke’ye gelen İsmail (as) var ya ! O konuyla ilgili bir ayet okudum ; “ vezkür fi’l-kitabi İsmail innehu kane sadika’l-va’di ve kane rasulen nebiyyen.Ve kane ye’muru ehlehu bi’s-salati vez-zekati “ ( Meryem,19,54.ayet)
Abdülaziz B. : – “Ha,buyur işte ! İsmail (as) Mekke’ye gelen peygamber,kendi ehline yani kendine tabi olanlara ne diyor ? “
Yahya Şenol : – “Ve kane ye’muru ehlehu bi’s-salati vez-zekati “
Abdülaziz B. : – “ Namazı ve zekatı emrediyordu. “ aynı şey ! İşte size daha önce anlatmıştım.Roma’daki geçen mart ayında yaptığımız toplantıda Yahudilik uzmanı bir profösör kalktı orada Yahudilerde günlük ibadetler diye bir konuşma yaptı.Yahudiler günde üç vakitte ibadet yaparlar diye anlattı.Ben de kalktım dedim ki : Üç değildir,beştir ! dedim.Hatta beş te değildir,yedidir.Buna bir de teheccüd namazı ile kuşluk namazı da ilave edilir.Ama o iki tanesi zorunlu değildir.Zorunlu olan beş tanesidir.Ha bu beş tanesi üç vakitte kılınabilir.Bütün şeylerde kılınabilir.Yani bu sadece namazların cemi bizim peygamberimize mahsus bir olay değil.Öğle ile ikindiyi,akşamla yatsıyı birleştirip kılabilirler.Fakat beştir.Niye böyle söylüyorsunuz dedim ? Adam hiç ses çıkarmadı.Ondan sonra döndüm Katoliklere dedim ki ; bak ! dedim bu namaz sizde de var dedim.Yine aynı namazlar sizde de var.Sizin de kılmanız gerekir ! Sizden sadece Süryaniler kılıyor.Siz niye kılmıyorsunuz ? dedim. Onlar da hiç seslerini çıkarmadılar.”
Ali Rıza Demircan : – “ Süryaniler’de de öyle değil mi ? “
Abdülaziz B. : – “ Evet. Süryaniler’de de öyle.Ama şu anda Süryaniler işin cılkını çıkarmış vaziyetteler.Topluyorlar günde bir kerede kılıyorlar.Şimdi artık tamamen eski hallerini kaybetmişler.Katoliklerin arkasına takılmış vaziyetteler.Şimdi katolikler zengin,onlar fakir. Ondan sonra,toplantıdan sonra orada doktora yapan öğrenciler vardı epeyce.Doktorasını yaptığını söyleyen bir kız geldi bana.Dedi ki ; Hocam ! Papa namazını kılıyor ! “ Papa kılıyor dedi.”
Ali Rıza Demircan : – “ Acaba yakın mı ? Rukulu,secdeli… “
Abdülaziz B. : – “ Tabii ! Sadece secdeye bizim gibi kapanmıyorlar.
Bir katılımcı : – “ Secde konusunda ben bugün bir şeye baktım.”
Abdülaziz B. : – “ Baktın mı ? “
(Bir katılımcı) : – “ Baktım hocam.Yahudilerde baktım tabi. Secde,şeye dayanıyorlar ; secdeyi ilk Davud (as)’ın yaptığını,ellerindeki Tevratta ona dayanıyorlar.Fakat şöyle bir şey var ; miladi 2.yy’a kadar bizim bildiğimiz yere kapanmak şeklinde secde yapılmış Yahudilerde. miladi 2.yy’da kaldırılmasına iki gerekçe gösteriyorlar.Tam olarak kaldırılmamış da ; tam bildiğimiz secde tarzında değil.Birinci gerekçe Roma askerlerinin imparatorlarının önünde eğilmesi,ikinci gerekçe de o günkü ristiyanların,bazı Hristiyan grupların secde yapıyor olmaları.Buna dayanarak o günkü Hahamlar kaldırmışlar secdeyi.”
Enes hoca: _ “ Benzememek için ! “
(Bir katılımcı) : – “ Benzememek için,evet.”
Abdülaziz B. : – “ Ben şimdi,okuduğum şeylerde,yani ayetleri okuyorum,okuduğum ayetlerden şunu anladım ben ; inşallah biraz sonra da okuyacağız.Öyle anlaşılıyor ki ; peygamberimiz (sav)’i,Yahudilerin peygamberimizi beklediği kesin bir kere! Bunda hiç şüphe yok.Kuran-ı Kerimle de sabit.Tevrat’ta peygamberimizin Mekke’ye geleceği,Medine’de tebliğini sunacağı,Rıdvan burada çok net bir şekilde onlardan çıkarmıştı bilgileri.Hatta oradaki dağların isimlerine varıncaya kadar Faran mıydı şey ? Mekke’ye Faran diyorlardı değil mi ? Faran Dağları diyorlar oradaki şeylere,Kabe,Kabe’nin yanındaki zemzem hepsi belirtiliyor yani. Hatta peygamberimizin Mekke’de oturacağı mahalle bile belirtiliyor.”
Enes hoca: – “ Ahzab savaşı da var. “
(Bir katılımcı ?) : – “ Tevrat’ta bu Kabe dediğimiz duruş da var.Bugünkü Tevrat’ta da bu var.Mezmurlarda geçiyor ama uygulamıyor.Mezmurlarda şu şekilde geçiyor ; işte Amelikalıların Bal’in önünde diz çöktüğü gibi Tanrı’nın önünde çökeceksin ! Diz çökme şeklinde var. “
Abdülaziz B. : – “ Çökme.İşte bunların hepsi,şeyler ve zaten bunu Yahudiler çok iyi bildikleri için dört tane Yahudi kabilesi geliyor Medine’ye yerleşiyor.Çünkü peygamberi beklemek için geliyorlar. Ayette var ya ! “ felemma caehüm ma arafu keferu bih “, (Bakara,2,89.ayet) “ tanıdıkları peygamber gelince tanımazlıktan geldiler. “ diye. İşte birisi Beni Kaynuka, birisi Beni Kurayza,birisi Beni Nadir,birisi de Beni Urayd kabilesi.”
Ali Rıza Demircan : – “ Yani orası çok enterasandır.İlk defa şimdi yani o kabilelerin de nereden geldikleri bilinmemekle beraber sonradan Medine’ye geldikleri vakıa. “
Abdülaziz B. : – “ Tamamen gelecek peygamberi beklemek için gelmişler.Orada diyorlar ya ; “gelsin o peygamber”,” ve kane yesteftihune…”(Bakara,2,89.ayet) “kafirler diyorlar o peygamber gelsin göreceksiniz ! işte biz sizi şöyle yapacağız,böyle yapacağız.”
Enes hoca: – “ Zaten bizden çıksın diye geliyorlar.”
Abdülaziz B. : – “ Zaten ordan İbrahim (as) soyundan geleceği belli.”
Ali Rıza Demircan – : “ Bak ! Ne büyük hayır oldu.Ensarın da iman etmesine sebep oldu.”
Abdülaziz B. : – “ Zaten onlar yıllarca yetiştirdiler ensarı.Peygamber geldiği zaman biz inanacağız.Bu sefer bunlar da biz daha çabuk inanalım da.”
Ali Rıza Demircan – : “ Hiç olmazsa kaptırmayalım ! “
Abdülaziz B. : – “Kaptırmayalım diye.Zihinleri hazır…”
(Bir katılımcı) : – “ Hocam ! Ebu Süfyan müslüman olmadan önce şerliyor,diyor ki ; bu peygamber gelecek,niye bizim kabileden gelmedi ? “
Abdülaziz B. : – “ Öyle tabi.Şeyde Ebu Cehl’in karşı çıkma sebebi de o.”
(Bir katılımcı) : – “ Bu kendisiyle bir tezat.Çünkü kendisi diyor ki ; “bizim kabilenin yalancı peygamberini kabul eden doğru peygamberden daha hayırlıdır” diyor.
Ali Rıza Demircan – : “ Hani diyor ya ; “ kad na’lemu innehu leyahzunukellezi yekulun,feinnehum la yükezzibunek,valakinnezzalimine biayatillahi yechadün “ (En’am,6,33)
Abdülaziz B. : – “ Evet ! “ onlar seni yalanlamıyorlar,Allah’ın ayetlerini bile bile inkar ediyorlar. “ Şimdi burada,sonra bu peygamberimiz Medine’ye gelince bunlar inkar ediyorlar,neden bizden değil ? diye.Üç kabileyi peygamberimiz Medine’den çıkarıyor. Sadece Beni Urayd kalıyor.Çünkü onlar isyan etmiyorlar.Onlar demek ki müslüman olmuşlar ki,artık onlardan bir emare yok.Peygamberimizin vefatında zırhının emanet edildiği Yahudi Beni Urayd’dan olandır.Çıkarılmamış olanlardan.Şimdi bunu şey yazmış,Muhammed Hamidullah yazmış kitabına.Şimdi buradan esas konumuza geçelim.Kabe-i şerifle ile ilgili Al-i İmran 95-97’yi hızlı bir şekilde okuyalım.”
(Bir katılımcı ) : – “ Okumadan önce hocam ! burada bir çelişki mealde ; “ fe’selü ehlezzikri “ (Nahl,16,43.ayet) burada “bilenlere sorun “ biraz aşağısındaki zikre ise Kuran anlamı veriyor.
Abdülaziz B. : – “ Bizim mealler var ya ! Gerçekten yani,içler acısı ya.Arapça bakımından o manayı vermeye imkan yok.Hayır,çünkü gayet normal.Siz bütün kavramları bağlamından koparmışsanız burada da mecburen koparacaksınız.Yoksa tutmaz ki ! Evet Al-i İmran Suresi 95-97,çok hızlı bir şekilde okuyacağım.Bismillah.Ha ! 96-97,yanlış yazmışım : “ İnne evvele beytin vudia linnasi lellezi bi-bekkete mübareken ve hüden lilalemin.”,” İnsanlar için konan ilk beyt” yani şey burada mı ? Müfredat.O müfredatı getir biraz sonra bir kelime soracağım size. “ İnne evvele beytin vudia linnasi” , İnsanlar için vazedilmiş ilk beyt” “ lellezi bi-bekkete” , “elbette ki Mekke’de olandır.” Mübareken “ “bereketli” Bu Bekke kelimesi Tevrat’ta geçiyor aynen Bekke.Onu “ baka” diye bugün şey yapıyorlar.Baka,Bekke değil de Baka.Tercümelerde o hale gelmiş. “ mübareken ve hüden lilalemin “, “ bereketli ve alemlere hidayet olmak üzere ” . “hüden lilalemin “ ne demek oluyor ? Tüm alemin hedeflediği şey demek.Zaten hedeflediği,hedefi ! E kıble ne demek ? Kıble de yüzün çevrildiği taraf demektir. Yüz hedefe çevrilmez mi ? Demek ki ilk kıble bu ! “
Yahya Şenol : – “ Yani “ha” din manası da var.”
Abdülaziz B. : – “ Yok ! Hüden,yol.Kabe,binalar insanlara yol göstermez ! Yol gösterenin işareti olur.Yolu başkası gösterir.Allah gösterir.Bina onun işareti olur.Hedef olur.Yolu insanlar gösterir.Tamam mı ? “ fihi ayatün beyyinatün makamu İbrahim “ , “ orada açık ayetler vardır.İbrahim (as)’ın durduğu yerler vardır. “ Bu makam çoğuldur,tekil değil ! Çünkü makam kelimesi hem müfred hem cemi için kullanılır.İbrahim (as)’ın ibadet için durduğu yerler vardır. Bugünkü makam-ı İbrahim değil ! o da büyük bir hata. “ ve men dehalehu kane aminen “ , “ oraya giren güven içinde olur. “ Bak orada güvenlik var.Orada hedeflenen bir bina var. “ ve lillahi alennasi hıccu’l- beyt “ , “ bütün insanlara o beyti haccetmek Allah için yüklenmiş bir görevdir.” Tabi “ menistetaa ileyhi sebila “, “ oraya yol bulabilenlere” “ve men kefera feinnallahe ganiyyun anilalemin “ , “ ama kim bunu görmezlikten gelirse Allah’ın kimseye ihtiyacı yoktur. “ Gelmeyen gelmesin yine.”
(Bir katılımcı) : – “Yani burada gösteriyor ki şimdi ta Adem (as)’dan itibaren bütün insanların yöneldiği kıble başta.Ayrıca namaz da aynı vaziyette.”
Abdülaziz B. : – “ Bir de “ ve iz cealna mesabeten linnasi ve emna “ var ya ! “ Oradaki “ mesabe “ kelimesine bir bakar mısın buradan ? “ Sev’ ” kelimesine bir bak.Bakara Suresi’nde 125.ayet.”
Ali Rıza Demircan : – “ İnsanların dönüp geldiği yer.” manası mı vardı orada ? “
Abdülaziz B. : – “Dönüp geldiği yer.Sev’ kelimesinin çok ilginç bir anlamı var.”
Enes hoca: – “ Mesabe ; ma kane yesubu ileyhin nasü ala ( 49.saniye anlaşılmıyor) ve kıyle mekanen yektezibü fihi sevaben.”
Abdülaziz B. : – “ Bir de buradan oku.Sevb,se-ve-be,es-sevbü.”
Yasin Hoca : – “ Mesabe ; ma kane yesubu ileyhin nasü ala (18.sn anlaşılmıyor) ve kıyle mekanen yektezibü fihi sevaben.”
Abdülaziz B. : – “ En başta ne yazıyor ?
Enes hoca: – “ Ahzü’s-sevbi Rucuu’ş-şey’i ila haletihi’l-ula elleti kane aleyha.”
Abdülaziz B. : – “rucuu’ş-şey’i ila haletihi’l-ula elleti kane aleyha” Bir şeyi bulunduğu şekle dönmesi demektir.Onun için ben burada soruyorum.Şimdi ilk,Kabe ilk önce var mıydı ? Adem (as) yapmıştı.Bana öyle geliyor ki ; bunu inşallah ispatlamak nasip olur.Konumuz değil.Bu konuda Ali Rıza hocamızın çok çalışmaları var. Konuyu kısaca geçelim.Mesela Arafat,Adem (as)’ın cenneti.Müzdelife,ayrıldıktan sonra karı-koca olarak birleştikleri yer.Mina’ya geldikleri zaman cennetten çıkmalarına sebep olan şeytanı taşladıkları yer.Aşağı da inmişler,orada da ilk binayı yapmışlar.” Ve iz cealna mesabeten linnas.” O beyti insanların tekrar dönüp dolaşıp geldikleri yer haline getirdik.” Niye öyle olmuş ? Çünkü İbrahim (as),oraya geldiği zaman,bak burada ne diyor ? “ ve iz yerfeu İbrahimu’l-kavaide minel-beyti ve İsmail.”,” İbrahim o beytin temellerini yükseltiyordu” (Bakara,2,127.ayet) diyor.Çünkü Nuh Tufanı’nda o beyt yok olmuş.Temellerini yükseltiyor ve insanların tekrar dönüp dolaşacakları yer haline getirmek için ; İbrahim (as) tutmuş oraya kendi ailesinden bir grubu yerleştirmiş.Ondan sonra da ne demiş ? Demiş ki : “ Rabbena ve’c’alna müslimeyni leke ve min zürriyyetina “ , “ Ya Rabbi bizi sana teslim olan kişi yap ! Soyumuzdan gelenleri de öyle.” “ ve erina menasikena”, “ ibadet yapacağımız yerleri göster” (Bakara,2,128.ayet) demiş.Çünkü daha önce Adem (as) onu yapmış ama kaybolmuş.Ondan sonra “ ve tüb aleyna”, “ ve bizim tevbemizi kabul et ! “ “ inneke ente’t-tevvabü’r-rahim.Rabbena ve’b’as fihim rasulen minhum yetlu aleyhim ayatike ve yuallimu’l-kitabe ve’l-hıkme “ Aslında esas yapacağım,burada mı acaba ? “ rabbi inni eskentü” İbrahim Suresi’nde ( 37. Ayet). “
Yahya Şenol : – “ Yok ! İbrahim Suresi’nde.”
Abdülaziz B. : – “ İbrahim Suresi’nde.”
Yahya Şenol : – “ İbrahim 37.ayet.”
Abdülaziz B. : – “ Sen orayı oku,ben açmadan !
Yahya Şenol : – “rabbi inni eskentü zürriyeti”,
Abdülaziz B. : – “ Ya Rabbi ben soyumdan bir kısmını yerleştirdim.”,
Yahya Şenol : – “ bi-vadin gayri zi zer’ın “ ,
Abdülaziz B. : – “ bitkisi olmayan bir vadiye yerleştirdim. “ ,
Yahya Şenol : – “ ınde beytike’l-muharram “ ,
Abdülaziz B. : – “ ama senin beyt-i muharreminin yanında bu,Kabe’nin yanında.”
Yahya Şenol : – “ Rabbena li-yukımu’s-salah” ,
Abdülaziz B. : – “ burada namaz kılsınlar diye buraya yerleştirdim.” ,
Yahya Şenol : – “ fec’al ef’ideten mine’-nasi te’vi ileyhim.” ,
Abdülaziz B. : – “ insanların gönlünü de buraya akıt ! “ diyor. Dolayısıyla tekrar cazibe merkezi olması için koyuyorum.”
Yahya Şenol : – “ ve’rzukhüm mine’s-semarati “
Abdülaziz B. : – “Oraya bütün nimetleri ver,belki şükrederler.”, “ leallehüm yeşkürun “ İbrahim,37. “
“Şimdi İbrahim (as) geliyor,bu Kabe’nin temellerini yükseltiyor,kendi ailesinden bir grubu oraya koyuyor ve dua ediyor ; cazibe merkezi olsun diye ve insanlar için de Allah mesabe yapmış,tekrar insanların dönüp geldiği yer.Onun için oraya bir giden bir daha gitmek istiyor. Bütün müminler oraya gitmek istiyor.”
Ali Rıza Demircan : – “ Hocam ! Şimdi ilk defa bu ayeti anlıyorum.Ve sizin bu kıble meselesi’ nde bana göre en sağlam olan delili bu mesabe kelimesi.Çünkü şeye bakarsanız “ ve ma cealna’l-kıblete’l-leti künte aleyhim illa li-na’leme ma yettebiu’r-rasulu yenkalibu ala akıbeyh.” (Bakara,2,143.ayet) Hz.Peygamber efendimize Kabe-i muazzama’nın,kıbleye yönelme arzusunun doğması, arzusunun varlığı,demek ki yani Kuran’da o asli merci,yani mesabe olması var ya ! Mesabe aslı o.Hz.Peygamber o bilgiye dayalı olarak kıblenin Kabe’ye dönmesini arzu ediyor.Bu ikisini birleştirdiğiniz zaman Hz.Peygamber durup dururken nereden böyle bir özlem geliyor ? “
Abdülaziz B. : – “ Sanki milliyetçilik duygularıyla hareket ediyormuş gibi,değil ! Olur mu öyle şey ! “
Ali Rıza Demircan : – “ Sanki milliyetçilik duygularıyla hareket ediyormuş gibi,değil ! Aslında mesabe yani Allah’ın onu şey olarak kıbleye dönmesi “asliyetine irca” anlamını taşıyor.Yani bu mesabeyi ilk defa çaktım ! “
(Bir katılımcı) : – “ Yahudilerin bundan dolayı üstünlük tasladıkları,gururlandıkları da var. “
Abdülaziz B. : – “ Yani Kabe’den dolayı. “
(Bir katılımcı) : – “ Yok yok ! Kudüs’e dönüyor ya Müslümanlar. “
Abdülaziz B. : – “ O olabilir,önemli değil ! “
Yahya Şenol : – “ Her şeyimize muhalefet ediyor bak ! …”
Abdülaziz B. : – “ Diyebilirler.”
Enes hoca: – “ Kabetel beytel harame kıyamen linnasi”( Maide,5,97.ayet) de var ya ! “
Ali Rıza Demircan : – “ O da onunla alakalı.”
Enes hoca: – “ Kabetel beytel harame kıyamen linnasi”
Abdülaziz B. : – “ Aaa ! Evet,insanlar için kıyam,bir de “emn”, emniyet var.Bakın ! Şey de Kudüs’te bunlar yok.Kudüs güvenli bir şehir değil.O mescidin iki kere yakılıp yıkıldığını biz İsra Suresi’nden öğreniyoruz.Bundan sonra da yine devam eder diye de tehdit yapıyor Allah Teala.”
Ali Rıza Demircan : – “ Bu da ayrı bir şey,enteresan yani.”
(Bir katılımcı) : – “ Hem denize yakın hem milletlerin birleştiği yer.”
Yahya Şenol : – “ Gerçi yıkılma için Kabe’de yıkılmış !
Enes hoca: – “ Kabe’yi sel götürmüş. “
Abdülaziz B. : – “ Yok ! Kabe’yi sel götürmek başka ! “
Yahya Şenol : – “ Yok yok,sel değil ! İslamiyet’den sonra da Abdullah b.Zübeyr zamanında Haccac tarafından yıkılmış.İslam’dan önceye değil İslam’dan sonraya bakalım ! İslam’dan önce olmuş bir dünya“
Ali Rıza Demircan : – “ O iç bünye.”
Abdülaziz B. : – “ Biz şimdi tarihe bakarak konuşmuyoruz.Kuran-ı Kerim’e bakarak konuştuğumuz zaman Allahu Teala orayı güvenli yer yaptık diyor.Ama adam güvenliğini bozabilir.Zaten” ayet-i kerimede ne diyor ? “ ve la tükatiluhum ınde’l-mescidi’l-haram hatta yükatiluküm fihi fe-in kateluküm fe‘ktuluhum “ (Bakara,2,191. diyor.”
Ali Rıza Demircan : – “ Etrafındakiler kapıp durulurken ayeti oku, “ biz seni burayı güvenlik alanı kıldık” var ya ! Rum Suresi’nde.”
(Bir katılımcı) : – “ e ve-lem yerav enna cealna haraman aminen … (Kasas,28,57.ayet ile Ankebut,29,67.ayet)
Abdülaziz B. : – “ Tabi,yapabilir insanlar orada da.Ama cenab-ı hakk,sadece Kabe’yi güvenli belde kılmış ve Kuran-ı Kerim’de “haram” kelimesi sadece orayla ilgili olarak kullanılıyor.Yani harem,insanlar Medine’ye harem diyorlar,efendim Kudüs’e harem diyorlar,ama Allah demiyor ! Şimdi cenab-ı Hakk,yani orayı bir; insanları dönüp dolaşıp,gelecekleri yer yapmış zaten “ tehvi ileyhim ef’idetün “(İbrahim,14,37.ayet) de onun manası oluyor,”gönülleri oraya aksın” onlar her türlü meyveden orayı rızıklandırmış ki hangi mevsimde giderseniz gidin her türlü meyve orada vardır.Ondan sonra her,hangi mevsimde gitseniz orada dünya kadar ziyaretçi vardır.”
(Bir katılımcı?) : – “ Her mevsimde ticaret ürünleri,”rihlete’ş-şitai ve’s-sayf.”
Abdülaziz B. : – “ A evet üç,dediğin doğru ! Bir de bakın,şeye,tamam,onu bir açalım ! Bu Hacc Suresi 27.ayete bakın ! “ ve ezzin fi’n-nasi bi’l-hacci “ İbrahim (as)’a diyor ki ; insanlar arasında haccı ilan et ! “ Hacc zaten var,Adem’den beri var o.” Ye’tuke ricalen ve ala külli damir” Yani ; “ yürüyerek ve bitmiş,binekler üzerinde sana gelirler.” “ Ye’tine min külli feccin amik”, “ Derin vadilerden geçerek sana gelsinler.” Peki,niye gelsinler ? “ liyeşhedü menafia lehüm “ (Hacc,22,28.ayet), “ Kendileri için bir takım menfaatlere şahit olsunlar.”Çünkü Allah haccı üç tane haram ayının ortasına yerleştirmiş ; Zilkade, zilhicce, muharrem.Başta zilkade var,sonda muharrem var haram ayı,ortada zilhicce var,zilhiccenin de ortasında hacc günleri var.Dört tane haram ayı yani insanların güvende oldukları dört ayda oluşturmuş mu ? Ondan sonra gelsinler menfaatlerine şahit olsunlar.Orada önce ticaret,yani güvenli yer olduğu için dünyanın her yerinden oraya mallar getiriliyor.”
(Bir katılımcı) : – “ Muhammed Hamidullah’ın dediğine göre ; Mekke’de normal zamanlarda Yahudilerin sayısı bir elin parmaklarını sayamayacak kadar az,ama hacc mevsiminde kurulan Ukaz Panayırı’nda çok sayıda Yahudiler gelip orada ticaret yapıyorlar,hem de kahinlik yapıyorlar.Ama hacc için de gelmediklerini kimse söylemiyor, yani ! “
Abdülaziz B. : – “ Bir kere bakın ! Bütün peygamberlerin hacc için Kabe’ye gelmeleri olmazsa olmaz bir şart ! “
Ali Rıza Demircan : – “ Ve bizim kaynaklarda var,yani Yunus’un,Hud’un,Musa’nın.”
Abdülaziz B. : – “ Bütün peygamberler oraya gelmiş olmaları lazım,başka çaresi yok ! “
Ali Rıza Demircan : – “ Hadislerde var.Telbiye getirirken görür gibi oluyorum.”
Abdülaziz B. : – “ Hadislerde var.Hem de sahih hadislerde var.Ayetlerde de var işte : ne diyor; “ fe’c’al efideten minen-nasi tehvi ileyhim “ (İbrahim,14,37.ayet), bu İbrahim (as),hepsi de İbrahim’in dinindenim demiyor mu bunların ? “
Ali Rıza Demircan : – “ Tabi,tabi.”
Abdülaziz B. : – “ Şimdi,burada bakın ! Şimdi bunları toplayalım : Üç ay orada ticaret yapılıyor. Ve dünyanın en büyük ticaret merkezi tarih boyunca orasıdır.Bugün de öyle ! Ve haram ayları olayı haricilerden sonra unutulduğu için bugün eski büyük ticari şeyi yok,canlılığı yok bölgenin.Şimdi üç ay dünyanın her yerinden oraya mal getiriliyor ve satılıyor,bir.Orada güvenli bölge,iki.İlk yapılan bina,üç.Bütün peygamberlerin gelip de hacc yapmış olduğu yer,dört.Bütün bunların hepsini birleştirdiğiniz zaman mesabe kelimesi ,hüden linnas kelimesi, …”
Enes hoca: – “ Kıyamen li’n-nas”
Abdülaziz B. : – “Kıyamen li’n-nas kelimesi oranın kıble olma mecburiyetini ortaya koyuyor. Demek ki baştan beri kıble o ! Ve burada Abdurrahman’ın hatırlattığı bir mesele de bana göre son derece önemlidir.Şimdi bakın ! Ebrehe,Yemen’den kalkıyor,bir hristiyan. Kabe’yi yıkmaya geliyor.Kabe sıradan bir bina olsa Allahu Teala büyük bir ceza verir mi Ebrehe’ye ? Ebrehe çünkü o kadar çok bina yıkmıştır ki ! Kabe sıradan bir bina olsa öyle bir ceza vermez ! Çünkü çok ağır bir ceza.Ve hala o canlı tutuluyor : “ e lem tera keyfe feale Rabbüke bi-eshabi’l-fil. “ diye.Şey yapılıyor.Şimdi bu sureye geçmeyelim.Çünkü bir sürü şeyler ortaya çıkar.Sorular ortaya çıkar.Ama orada ashab-ı fil’e büyük bir ceza verildiği Kuran-ı Kerim’de sabit.Ama arkasından ne diyor Allahu Teala ? “ li-ilafi kurayşin ilafihim” , “ insanların Kureyş’e duydukları sıcaklık ve Kureyş’in de o sıcaklığı bulmaları sebebiyle”,ne zaman ? “ rihlete’ş-şitai ve’s-sayf “ ,”Kış ve yaz ticaret yolculukları.”Peki sebebi ne ? Kabe. “ fe’l-ya’budü Rabbe haze’l-beytillezi et’amehüm min cu ve ameneüm min havf. “ , “ Bu beytin Rabbi’ne ibadet,bunun sebebine bu sıcaklığı buluyorlar.O zaman bu ne demek ? Her toplum bunu biliyor ! demektir. “
Ali Rıza Demircan : – “ Yani surede iki şeye işaret ediyor.Bir,ekonomik canlılığa bir de güven unsuruna. “ ellezi et’amehüm min cu ve ameneüm min havf. “
Abdülaziz B. : – “et’amehüm min cu ve ameneüm min havf. “
Ali Rıza Demircan : – “ Birisi ekonomik canlılık,birisi de güvenlik.”
Abdülaziz B. : – “ Güvenlik.”
Ali Rıza Demircan : – “Yahu şimdi ilk defa yeni,bugün kafama tak etti.Bu niye Kuran’da bir “ erbaatü’l-hurum “ (Tevbe,9,36.ayet) meselesine.Demek ki ; bugünkü ihtilaflarda bile geçici şeyler yapılıyor. Yani…”
Abdülaziz B. : – “ Haram ayı geçici değil,sürekli ! “
Ali Rıza Demircan : – “Tamam ! İşte onun için ona bir işaret.Demek ki ne olursa olsun ihtilaflar en azından insanlar arası,uluslar arası bir sulh dönemleri … “
Abdülaziz B. : – “ Yani üç ay donduruluyor. “
Ali Rıza Demircan : – “ Donduruluyor. “
Abdülaziz B. : – “ Dört ay hatta.Dört ay.Dört ay donduruluyor.”
Ali Rıza Demircan : – “ Yani yapamıyorsanız bile geçici sürekli barışı en azından toparlanmak için geçici şeyler yapın ! “
Abdülaziz B. : – “ Şimdi bütün bunlarda şu net olarak ortaya çıkıyor : Bir kere Kabe baştan beri,Adem (as)’dan beri kıble ! “
Ali Rıza Demircan : – “ Hiç şüphe yok ! “
Abdülaziz B. : – “Hiç şüphe yok.Tevrat’ın şahitliğiyle de,şehadetiyle Beyt-i makdis,Davut (as)’dan itibaren kıble olmuş.”
“ Şimdi bizim bu kıble ile ilgili ayetleri açalım ! Burada diyor ki ayet-i kerime ; “ seyekulü’s-süfeha “ (Bakara,2,142.ayet), “ Süfeha şöyle diyecektir.” Bu süfeha kim ? Bakara Suresi’nin başına bakarsak bunlar ; münafıklar. (Bakara,2,13.ayet) “ e la innehüm hümü’s-süfehaü ve lakinla ya’lemun “ var ya ! “ ve iz kıyle lehü aminu kema amene’n-nas “ , “ herkes gibi siz de inanın ! dendiği zaman “ , “ kalu e nü’minu kema amene’s-süfeha” , “ biz şu sefihler gibi mi,şu beyinsizler gibi mi inanacağız ? derler.” (Bakara,2,13.ayet) , “ ela innehüm hümü’s-süfehaü ve lakinla ya’lemun “ Peki bir başka ayet daha var ! : “ ve men yerğabü an milleti ibrahime illa men sefihe nefseh “(Bakara,2,130.ayet) , “ kendisini sefih yapmış olandan başkası İbrahim’in dinine yüz çevirmez ! “ İbrahim’in dininden yüz çeviren o günkü Yahudiler değil mi ? “ ma kane İbrahimu yahudiyyen vela nasraniyyen ve lakin hanifen müslimen.” İbrahim’in dininden yüz çevirenler o günkü Hristiyanlar değil mi ? O zaman yine Kuran’ın şehadetine göre süfeha değil mi bunlar ? “
Enes hoca: – “ Evet.”
Abdülaziz B. : – “ Öyleyse ; “ seyekulu’s-süfeha “ derken Medine’deki münafıklar ve ehl-i kitap,şöyle diyecektir : “ şu insanlardan sefih olanlar şöyle diyecekler : “ma vellahüm an kıbletühümülleti kanu aleyha” , “ Ya bulundukları kıbleden onları çeviren ne ? “ Çünkü şimdi münafıkları düşünün.Yahudilerin kıblesine dönmüş,gidiyor,sen de oraya gidersin,ya sen bakma ben oraya gittim ama Kudüs’e niyet ederek namaz kıldım,der.”
(Bir katılımcı ) : ( 1 saat,8.dk,28.sn anlaşılmadı )
Abdülaziz B. : – “ Kudüs’e dönerek namaz kıldım Nasıl olsa onlar o tarafa dönüyorlar.Ondan sonra ben buradan şunu hissediyorum ; şeylerin,o günün Yahudileri mutlaka beş vakit namaz kılıyorlardı ! Mutlaka kılıyorlardı.Beş vakit namazı da Kudüs’e dönerek kılıyorlardı.Bunu Kuran-ı Kerim’den de delili var.Kudüs’e doğru,zaten bunu az önce gördük. Dolayısıyla o günkü Yahudi çok rahatlıkla gider,mescidde ibadetini yapabilirdi, peygamberimizin mescidinde.Nasıl olsa kıble aynı taraf ! ”
Bir katılımcı : – “ İshak ibn-i Heyban birisinden bahsediyor,beş vakit namaz kıldığını söylüyor.peygamberimizin mescidinde.”
Abdülaziz B. : – “ Yahudi mi ? “
Bir katılımcı : – “ Yahudi.İki yıl önce Medine’ye gelmiş.Oradaki işte Yahudilere peygamberin geleceğini söylemiş.Ve onunla ilgili rivayetleri almış İbn-i İshak.Beş vakit namaz kıldığını, etrafındaki insanlar tarafından güvenilir olarak tanındığını söylüyor,rivayetler söylüyor,İbn-i İshak da bunları almış.”
Abdülaziz B. : – “ Doğru.Bak işte onu tasdik eden ayet ; Bakara,2,43.Ehl-i kitaba cenab-ı hakk, “ Ya beni İsrail” diye geçiyor.”Ehl-i kitap” diye geçmiyor ! “ Ey İsrailoğulları “ diye başında başlıyor. 40.ayette.43’de diyor ki ; “ ve ekımu’s-salah ! “ , “ o namazı kılın ! “ Beş vakit namazı.”
Ali Rıza Demircan : – “Şimdi buradan şunu anlıyoruz,yani gerek bu Yahudilerin namaz kılmasından gerekse Mekke-i mükereme’de haniflerin namaz kılmasından anlıyoruz ki ; namazın nasıl kılınacağı biliniyordu,rekatlarıyla.Ruku ile secde ile.Yani sünnet bunun tamamen içinde mi ? Vardı ! “
Abdülaziz B. : – “ O epeyce benim zihnimi meşgul etti de şu ayet-i kerimeyi okuyana kadar : diyor ki ; esteızü billah “ ve in hıftüm “ ,Bakara 239,” ve in hıftüm fericalen ev rukbana.fe iza emintüm fe’zkürullahe kema allemeküm ma lem tekunu ta’lemun.” Diyor ki ; “ bak eğer korkarsanız namazınızı yürüyerek ya da binek üzerinde kılın ! Güvene kavuştuğunuz zaman Allah’ın size öğrettiği gibi kılın !“ Ki daha önce bilmiyordunuz.”
Fatih Orum : – “ Daha önce ne demekti ? Acaba hocam ! Bir çok ayette öyle var. ”Bilmediğiniz, “Mükellibine,yuallimukümüllah” var. Allah bunu geldi,öğretti mi ?
Abdülaziz B. : – “ İşin o tarafı değil ! “ ma lem tekünu ta’lemun “ kısmını söylüyor.”
Fatih Orum : – “ Hiçbir şey bilmiyorduk ! ,hocam.”
Abdülaziz B. : – “ Müslümanlara hitaben söylenen söz.”
Ali Rıza Demircan : – “ Hocam ! Müslümanları,ilk müslümanların onu bilmemesi,yani Yahudilerin onu bilmediği anlamına gelmiyor.”
Abdülaziz B. : – “ Yani şimdi şurda şu var.Yahudiler,Hristiyanlar bu namazları zayi etmişler ya ! Asliyetinden çıkardıkları anlaşılıyor.Dolayısıyla önlerinde demek ki ; doğru dürüst şu namazı tam olarak kılan bir örnek kalmamış,öyle anlaşılıyor.Ben öyle hissediyorum yani.”
Fatih Orum : – “ Peki ! nasıl öğretildi ondan sonra ? “
Abdülaziz B. : – “ O bahsettiği diğer ! “
Fatih Orum : – “ İşte hocam o bütün şeyi çökertiyor ! ”
Abdülaziz B. : – “ Çökertmez,çökertmez ! Sabırlı ol ! O başka bir dersin konusu.Bugünün konusu değil ! Şimdi “ seyekulü’s-süfehaü ma vellahüm an kıbletühümülleti kanu aleyha “ , “ Bulundukları kıbleden onları ne çevirdi ? “ Yani ne vardı ki döndüler şimdi Kabe’ye ? “ kul lillahi’l-meşriku ve’l-mağrib “ , “ De ki; Doğu da Allah’ın,batı da Allah’ın. “ , “ Yehdi men yeşa ila sıratın müstekım. “ , “ Gereken gayreti göstereni Allah,doğru olana yönlendirir. “ Siz de gayret gösterin size de Allah yolunu gösterir. “ Ve kezalike cealnaküm ümmeten vesatan “ , “ İşte böylece sizi merkez ümmet kıldık “ Merkezdeki ümmet,öncüler kıldık.
“ li-tekünu şühedae ale’n-nas “,” Öyle yaptık ki insanlara şahitler olasınız” ya da şüheda şehidin cemidir ya ! Şehid hem şahit manasına gelir hem meşhud manasına gelir.
Ali Rıza Demircan : – “ Kuran’da şehit manasına pek gelmiyor hocam,yani ; “ vellezine amenu billahi ve rasulihi ülaikümü’s-sıddıkune ve’ş-şühedaü ınde Rabbihim.” (Hadid,57,19.ayet)’e bir de ; “ ve men yutııllahe ve’r- rasule feulaike en’amellahu mine’n-nebiyyine ve’s-sıddikıne ve’ş-şühedai “(Nisa,4,69.ayet), “ Hakk’ın şahitleri yani bizim özel manadaki o şehitlerimizden ziyade Hakk’ın şahitleri ! “
Abdülaziz B. : – “ Bu olur tabi şimdi.Ona hiçbir mani yok.Şimdi insanlara,insanlar üzerinde şahitler olursunuz,ama yine de insanların meşhudu da olursunuz.Yani insanlar sizi örnek alır.”
Ali Rıza Demircan : – “ O manada.”
Abdülaziz B. : – “ O manada,evet.Yani insanların örneği olursunuz.Şehit kelimesi meşhud manasına da olduğu için siz insanlara örnek olasınız ve aynı zamanda insanlara şahit olasınız. Ondan sonra “ ve yeküne’r-rasulü aleyküm şehida “ hem bak ! burada da iki manayı da verirseniz ; peygamber yaşadığı sürece sizin şahidiniz hem meşhudunuz olur.Öldükten sonra da meşhudunuz.Yani size örnek olur ! “ lekad kane leküm fi rasulillahi üsvetün hasenetün “(Ahzab,33,21.ayet)var ya ! Peygamber size örnek olsun,siz insanlara örnek olun ! Onun için merkezdeki ümmet olun ! Herkesin önündesiniz siz yani ! Vasat da merkez olmuş oluyor.Yani şimdi bir çizginin merkezi ortadır.Ama çizginin vasatı ortadır,ama bir sathın vasatı merkezdir.Siz merkezdeki ümmet oldunuz diyor. Şimdi “ ve ma cealna’l-kıbletelleti künte aleyha “ , “ sen şu anda bulunduğun kıbleyi oluşturmadık “ Bu işin başını söylüyor Enes hoca ! İlk oluşması Davud (as) zamanını söylüyor.Ben öyle anlıyorum.Çünkü “ceale” oluşturma zamanı.O zaman bunu neden oluşturduk : “ illa li-na’leme men yettebiu’r-rasul mimmen yenkalibu ala akıbeyhi “(Bakara,2,143.ayet), “ O rasule kim uyuyor,kim gerisin geriye dönüyor ? onu göstermek için ! “ Ha ! Burada peygamberimizi anlamaya da hiçbir mani yok.O peygamber,o kıblenin oluşturulması çünkü ; ceale başka emare başka ! “ ve-bimahümüktedih “ dediği zaman o oluşmuş olan “kıbleye yönel ! “ demiş oluyor,Allahu Teala peygamberimize.”
Ali Rıza Demircan : – “ Bana,yani bu kıble,şu andaki kıble,yani seni Mekke’de Kabe’ye döndürülmüş olma halimizin…”
Abdülaziz B. : – “ Değil o değil ! “
Ali Rıza Demircan : – “ O değil mi ? “
Abdülaziz B. : – “ O değil ! Kudüs’teki kıbleyi oluşturmamızın sebebi ; …“
Enes Hoca : – “ …? Anlaşılmıyor…( 1saat,15.dk,21-25sn.’ler arası )
Abdülaziz B. : – “ Şu ana kadarki kıble.Üzerinde bulunduğun kıbleyi oluşturmamızın sebebi yani ; işin esası o değil ! Ama onu oluşturmamızın sebebi peygambere kim uyuyor kim uymuyor ortaya çıksın diyedir.”
Enes Hoca : – “ Cae kelimesinden,geçici olarak”
Ali Rıza Demircan : – “ O benim sevdiğim bir kelimedir.” İnna enşe’nahünne inşaen” (Vakıa,56,35.ayet) da yani peygamberimizin şekk üzerinde kıldırılması kimi denemek için ? “
Abdülaziz B. : – “ İşte onu anlatmaya çalışacağım.Şimdi Davud (as) orayı şey yapmış,bu defa Hristiyanlarda ciddi bir dalgalanma olmuş.Şeyde,ehl-i kitapta.Bir grubu doğuya dönmeye başlamış,bir grubu Kudüs’e dönmeye başlamış.Onun için şimdi biraz sonraki ayeti anlamamız için bu ayet çok önemli. “ ve ma ba’duhum bi-tabiin kıblete ba’d” (Bakara,2,145.ayet) var ya ! Orada bir kırılma olmuş.Kudüs’teki kıblenin oluşturulması bir imtihan için olmuş.Tıpkı o az önce sen okudun ya ! ayet-i kerime ehl-i kitaba bazı şeylerin haram kılınması olayı.Ha ! Bizim peygamberimiz için de şu anlaşılır : Evet,o kıblede yine bizim “er-rasul” kelimesi az önce “ ve yekune’r-rasul” ‘ünün aynısı da olur,bir manisi yok. Bizim peygamberimizin arkasında münafıklar gelip Yahudilerle birlikte rahatlıkla namaz kılabilir.Ama kıble değiştiği an … “
Fatih Orum : – “ Evet, ne olacak şimdi ? “
Abdülaziz B. : – “Şimdi ne olacak ?
Bir katılımcı : – “ ala akıbeyhi dönmüş olur.”
Abdülaziz B. : – “ala akıbeyhi dönmüş olur.Bir de orada az önce okuduğumuz ayete göre ; “Yahudiler de gelip namaz kılarlar.Nasıl olsa problem yok,nasılsa bizim kıblemiz.İyi ! Bu bize uydu.Gidelim bir destek verelim ona da ! ; bir yanlışlık yapmasın ! “ demiş olurlar.E peygamberimiz Kabe’ye döndüğü andan itibaren açıkta kalır bunlar.Tamam mı ? Yani onlara da beş vakit namaz farz ya ! Aynı kıbleye dönerek yapılıyor.”
Bir katılımcı : – “ li-na’leme’de yani ; kimin samimi olduğunu,kimin samimi olmadığını belgelemek için.”
Abdülaziz B. : – “ Tabi,bilelim diye böyle yaptık diyor.Tabi,tabi.Şimdi her şey ortaya çıkıyor yani ! Kıble,bir kıblenin çevrilmesiyle her şey ortaya çıkıyor.” Ve in kanet le-kebiraten “ , “Bu gerçekten çok ağır.” Adam nasıl dönsün ? “
Ali Rıza Demircan : – “ O mu yoksa namaz mı ? Yoksa kıble mi ? “
Abdülaziz B. : – “ Kıble,kıble ! “
Bir katılımcı : – “ Eksen değişiyor ! ”
Abdülaziz B. : – “Eksen değişiyor.”
Ali Rıza Demircan : – “ Kıbleye gidebilir.Çünkü namaz
Abdülaziz B. : – “ Tabi ! “ ve in kanet le-kebiraten illa alellezine hedallah” (Bakara,2,143.ayet) Cenab-ı Hakk’ın yoluna kabul ettikleri dışındakiler,hakikaten ağırdır.Adam o dine inanmıyor, nasıl Kabe’ye dönsün ? Dönemez ki ! “ ve ma kanellahu li-yutıa imaneküm” , “ Allah Teala sizin imanınızı zayi edecek değildir.” Buraya salat diye mana veriyorlar,olabilir.” İnnallahe bi‘n-nasi le-raufu’r-rahim” , “ şüphesiz Allah insanlara karşı gerçekten çok rauf ve rahimdir.”
Ali Rıza Demircan : – “ Yani bu ayet aynı zamanda Yahudilerin,münafıkların da namaz kıldığını mı gösteriyor ? “
Abdülaziz B. : – “ Gösteriyor,tabi ! Yahudilerin ve münafıkların da namaz kıldığını gösteriyor.”
Ali Rıza Demircan : – “ Öyle ya ! madem kıbleleri var “
Abdülaziz B. : – “ Aynı,çünkü o kıbleye yönelinmiş.”
Fatih Orum : – “ Onun için önemsiyorlar değil mi ? bu kadar,kıble “
Ali Rıza Demircan : – “ Tabi ! “
Abdülaziz B. : – “ O süfeha kelimesi de çok önemli ! Ayette Yahudilere de süfeha diyor Allah sefihler diyor münafıklara da süfeha diyor.Bu da elif lamlı süfeha o süfeha ! belli olan süfeha böyle diyecek.”
Bir katılımcı : – “ 143’teki el-kıble,beyt-i makdis mi kabe mi ? “
Abdülaziz B. : – “ Başlangıçta kıble beyt-i makdis ! “
Bir katılımcı : – “ Yo,yo ! Bu cealna’l-kıblete ? “
Abdülaziz B. : – “ Beyt-i makdis o.Tabi,beyt-i makdis.”
Bir katılımcı : – “ Üstteki orayı anlamadım ! “
Abdülaziz B. : – “ Nereyi anlamadın ? “
Bir katılımcı : – “ Eğer orası kıble olarak,kıbleye dönüştürülmüşse Yahudiler nasıl imtihan olacaklardı ki bununla ?
Abdülaziz B. : – “ O zaman tekrar söyleyeyim.Şimdi az önceki,başta okuduğumuz ayetlerden anlaşılan Adem (as)’dan itibaren Kabenin kıble olduğudur.E peki,Ya Rabbi ! Madem böyle bu ayetlerde gösteriyorsun,çünkü kıble ne demek ? Kişinin hedefi demek,hedeflediği yer demektir. Ona da ” Hüden lin-nas” dediğine göre bu da o manaya geliyor.İşte “mesabeten” dendiğinde öyle oluyor.Şimdi peki öyleyse Ya Rabbi niye sen kıbleyi şeye çevirdin ki ? Kudüs’e.”
Bir katılımcı : – “ Bu peygamberimizle başlayan bir şey değil ki ! “
Abdülaziz B. : – “Yok ! Peygamberimizle başlamamış.Davut (as) ile başlamış.”
Enes Hoca : – “ Peygamberimiz “künte aleyha” olmuş.”
Abdülaziz B. : – “Peygamberimiz “künte aleyha” olmuş.”ceale” Kelimesi ayrı.”
Ali Rıza Demircan : – “ Fakat,hocam ! Yabana da atma şeyi ; yani,bu ceale muhavvel olması meselesi.Şimdi bir önceki ayette kıblenin ta’hirinden bahsediliyor.Şimdi seni tekrar eski kıblene dönüştürmemizin sebebi de …”
Abdülaziz B. : – “ Ondan sonraki ayete öyle mana veremeyiz öyle dersek !
Fatih Orum : – “ Evet ! Ondan sonrakinde en gerçek …(1saat,20.dk,49-53. Sn’ler arası anlaşılmıyor.)
Abdülaziz B. : – “ Burada henüz emir verilmiyor.Burada sadece olan olaylar değerlendiriliyor. Şimdi başlangıçta diyor,Allahu Teala ; başlangıçta burayı,Kudüs’ü kıble yapmamızın sebebi ; Davut (as)’a kim uyuyor,kim çevriliyor ? ortaya çıksın diye.E şimdi bakıyorsunuz ki ; hakikaten ikiye ayrılmış.Bir kısmı doğuya dönmüş,bir kısmı o zeytin dağına yani ; şeyin olduğu,beyt-i makdis’in olduğu dağa dönmüş.”
Ali Rıza Demircan : – “ Olabilir,doğru.”
Yahya Şenol : – “Orada yaşayanlar niye doğuya dönmüyorlar ? İsa’dan sonra doğuya dönüyorlar.”
Ali Rıza Demircan : – “ Evet,şey işaret ediyor,doğru.”
Abdülaziz B. : – “ O rivayetlerden öyle şey yapıyoruz.Şimdi o rivayetlerin doğruluğuna ne ölçüde inanacaksın ? “
Yahya Şenol : – “ Doğuya döndüğünü nereden bileceksin o zaman ? “
Abdülaziz B. : – “ Aşağıdaki ayetlerden bileceksin ! “
Yahya Şenol : – “ İsa’dan gelişinden sonra olduğu kesin ama ! “
Abdülaziz B. : – “ Nereden kesin ? “
Bir katılımcı : – “ Ehl-i kitap”
Yahya Şenol : – “ İsa gelmeden nasıl başka bir şeye bağlanacaklar ki onlar ? Farklı dinin mensupları,İsa gelince değişiyor,yoksa farklı “
Abdülaziz B. : – “ İsa (as) bak ! “ cealna’l-kıbletelleti künte aleyha “ , “elleti künte aleyha” diye Cenab-ı Hakk’ın belirttiği o kıble hangi kıble ?
Bir katılımcı : – “ Beyt-i makdis.”
Abdülaziz B. : – “ Beyt-i makdis.O beyt-i makdis’in oluşumunu anlatıyor.”
Ali Rıza Demircan : – “Beyt-i makdis’e işaret yok da Kuran’da.”
Yahya Şenol : – “Tamam da,Davut (as) döneminde ikiye ayırma falan yok yani orada !”
Abdülaziz B. : – “ Ya sen onu yok derken gelen rivayetlere şey yapıyorsun.”
Bir katılımcı : – “ ( 17.-30. sn’ler anlaşılmıyor) … diyor ki ; Davut’un da Meryem’e…
Abdülaziz B. : – “Evet.”
Bir katılımcı : – “ Luinellezine keferu … “
Ali Rıza Demircan : – “ Ama onun onunla ne bağlantısını nasıl kuracağız ki ? Nasıl kurulur ? “
Abdülaziz B. : – “ Olabilir yani.Oradan uymamaları sebebiyle lanetlenmiş olabilir yani
Bir katılımcı : – “Yani olmasının nedeni itaat etmediği için itaat etmemesi de önemli bir konu ; Kıblede tahrif !
Abdülaziz B. : – “Kıblede tahrif çok ciddi bir olay.”
Bir katılımcı : – “ Burada da Allahu Teala nasıl “ …yenkalibu ala akıbeyhi” dediyse “
Ali Rıza Demircan : – “ Peki yani ama o ayet-i kerimenin devamında “ kanu la yetenahevne an münkerin fealuh lebi’se ma kanu yefalün ” kendi aralarında bu meselede hak ve batıl münakaşası var mıydı ? “
Abdülaziz B. : – “ İşte,olabilir diyor.Ben mutlaka “olur” demiyorum ! Ama ben böyle bir şey anlıyorum.Mutlaka bu böyle değil ! Biz şimdiye kadar şöyle yaptık : Biz önce Kuran-ı Kerim’den bir şey anladık,buradan hareketle tarihe gidince işler değişti.Çünkü bir çok rivayeti sahih gibi görüyorsun,o zaman bakıyorsun ondan daha sahih rivayetler ortaya çıkıyor.Ben bu şekilde anlıyorum.İlla da bura böyledir,değil ! Çünkü ama mesela burada şeyi Yahya’yı haklı çıkaracak,Yahya’nın eli daha kuvvetli.Niye kuvvetli ? Şeyden dolayı ; “er-rasul” kelimesiyle yukarıdaki er-rasul kelimesinin aynı rasulü göstermesi daha uygundur Arapça bakımından değil mi ? “ li-yeküne’r-rasulü aleyküm şehida “ ile “ men yettebiu’r-rasule mimmen yenkalibu ala akıbeyh“ aynı rasül olması daha uygun.Ama işin esasına bakarsan öbürü de olabilir.Evet.” ve in kanet le-kebiraten illa alellezine hedallah ve ma kanellahu li-yutıa imaneküm innallahe binnasi le-raufu’r-rahim “ Tamam.Şimdi burada “ kad nera tekallübe vechike fi’s-sema “ Burada bırakalım isterseniz.Biraz bunu haftaya devam ederiz inşallah.Bir şey söyleyeceğin var mı ? “
Fatih Orum : – “ Yok,ediceksek bırakalım,etmeyeceksek.”
Bir katılımcı : – “ Hocam ! Şöyle bir şey desek ! “
Abdülaziz B. : – “ Ben devam etmeye hazırım.Yani eğer yorulmadıysanız.Oo hoş geldin Servet ! “
Bir katılımcı : – “ Bu durumda yani sizin anlattığınız şekilde peygamberimiz (as) Medine’ye kadar hep şeye yönelmiştir,yani “
Abdülaziz B. : – “ Medine’de de yönelmiş.
Bir katılımcı : – “ Medine’nin bir 15-16-17 aylık bir zamana kadar.Sonuca nasıl,nereden varıyoruz ? “
Abdülaziz B. : – “ Hangi sonuca ? “
Bir katılımcı : – “ Yani Kabe’de namaz kılarken Kabe’ye mi yöneliyorlar ? Yoksa Kudüs’e mi yöneliyorlar ? “
Abdülaziz B. : – “ Kudüs’e tabii ki ! Rivayetler olabilir ama ayet-i kerimeler Kudüs olması gerektiğini “ ve bima hümüktedih “ okuduk ya ! O peygamberlerin yoluna uy ! diye emretmiyor mu,cenab-ı Hakk,peygamberimize ? O zaman yeni bir emir geldiği zaman,bu emir,yani şey kıblenin Kabe’ye dönmesi emri Tevrat’taki o emri neshetmiş oluyor.Neyle neshediyor ? “ hayrun minha‘sı “ ile neshediyor.Çünkü Mekke,ümmü’l-kura ! Mekke’nin ümmü’l-kura olması da bu açıdan çok önemli.Çünkü ümm,maksut demektir.Bütün şehirlerin ana maksadı Mekke.”
Enes Hoca : – “ ( 36.-55. Sn’ler arası anlaşılmıyor ) ve ma cealna kıbletelleti,kıbledir yani.İbrahim’in özel olarak Kabe’ye değil de …
Bir katılımcı : – “ künte aleyha demez de,ve ma cealna’l-kıbletelleti ente aleyha der !
Abdülaziz B. : – “ künte aleyha’ya ne manisi var ? Evet.Peki sen,esas sorusu kaybolmasın ! Onu şey yap da ! “
Bir katılımcı : – “ Esas sorum ; şeydi yani şunu öğrenmek istiyordum,Medine’de yaşayan insanlar,Mekke’de yaşayan insanlar demek ki hiçbir zaman bu ayet inmeyene kadar yani tahvil-i kıble olmayana kadar hiçbir zaman Kabe’ye yönelip namaz kılmamışlardır.”
Abdülaziz B. : – “ Kılamazlardı.Sadece şu söyleniyor ; deniyor ki; işte namazlarını daru’l erkam’da kılmışlar,daru’l-erkam Safa tepesi’nin arkasında biraz doğuya doğru olan bir yerdeydi. Safa Tepesi’nin biraz doğusunda olan bir binanın önünde Kabe,onun da önünde Kudüs olur,yapısı itibariyle.Siz Safa Tepesi’nden Kudüs’e doğru dönerseniz Kabe önünüzdedir. İkisine de birden dönmüş olursunuz.E müslümanların gelip namazlarını orada kıldıkları rivayet ediliyor değil mi ? “
Bir katılımcı : – “ Erkam’ın evinde.”
Abdülaziz B. : – “ Daru’l –Erkam’ın evinde.”
Bir katılımcı : – “ Ama … (anlaşılmıyor 1 saat,27.dk,8-9.sn’ler)
Ali Rıza Demircan : – “ Ya,peki hani şimdi ;
Abdülaziz B. : – “ Gelmesi gerekmez ama emredilen o değil ! Emredilen ; Kudüs’e dönmek. ” Fe-bimahümüktedih” ayeti.
Ali Rıza Demircan : – “Şimdi ” Fe-bimahümüktedih” Kudüs emri var mı ? hocam ! Kudüs emri yani Kuran’ın şu an “
Abdülaziz B. : – ” Fe-bimahümüktedih” ayeti var ya ! “
Ali Rıza Demircan : – “ ayet-i kerimesinin oraya da teşmil edelim,ama !
Abdülaziz B. : – ” Tabii ki teşmil edersiniz.”
Ali Rıza Demircan : – “Şeyin ilk günlerinde,Medine döneminin ilk günlerinde yani Hz.Peygamber efendimiz şimdi namazı,bu namazla ilgili ayetler inmediğine göre peygamberimize ilk günlerden itibaren müminler de namaz kıldığına göre bu namazı Hz.peygamber kendisine,yani gelen Kuran’dan öğrenmesi biraz güç ! Çünki bu ayetler 13 senelik, Mekki sureler 13 senelik zaman süreci içinde,Hz.Peygamber nereden biliyordu ?
Abdülaziz B. : – ” Namazı mı ? “
Ali Rıza Demircan : – “ Namazı .”
Abdülaziz B. : – ” Şeyden biliyordu ; İbrahim (as) dua etmiyor mu ? Esteıyzü billah “
Ali Rıza Demircan : – “ Hah ! Yani,tamam ! “
Abdülaziz B. : – ” Rabbi’calni mukime’s-salati ve min zürriyeti. “
Ali Rıza Demircan : – “ Bir Hanif olarak biliyordu.Yani öyle kabul edeceğiz.”
Abdülaziz B. : – ” Evet ! O şeyde var,bak ! Hanifler,Arap yarımadasında bütün hanifler Kabe’ye dönüyorlarmış ibadetlerinde.”
Ali Rıza Demircan : – “ Ha ! Yani,netice şu ;iddia edildiğinin aksine Hz.Peygamber döneminde “Hz.Peygamber de bir hanif olarak namaz kılmasını biliyordu.” manasına geliyor bu.”
Abdülaziz B. : – ” Hayır ! Mekke’de,bakın ! Şunu ben tamamlayayım da ! İbrahim (as)’ın duasını cenab-ı Hakk kabul ettiğini bildirmiyor mu ? “
Ali Rıza Demircan : – “ Tamam ! “
Abdülaziz B. : – ” Ha ! Şimdi dualarından birisi ne ? “ Rabbi’calni mukıme’s-salati ve min zürriyeti “ , “ Ya Rabbi ! Beni bu namazı tam kılan birisi yap ! ve soyumdan gelenleri de öyle ! “ Şimdi Mekkeliler İbrahim (as)’ın soyundan gelmemiş mi ? Peygamberimiz O’ndan değil mi ? O’nun torunu değil mi ? E demek ki ; Mekke’de namaz,büsbütün unutulmuş olmaması gerekir ! bu ayet-i kerimeye göre.E şey,sahih-i müslim’de de diyor ki; Mekke’de namaz kılan bazı haniflerden bahsediyor.Ebu Zerr Ğıfari namaz kıldığını anlatıyor,müslüman olmadan önce.”
Enes Hoca : – “ (1 saat 29 dk 26.-29. Sn’ler anlaşılmıyor)
Abdülaziz B. : – ” Ehl-i Mekke Kudüs’e dönmeyebilir.Kabe’ye dönüyor olabilir de ; Peygamberimiz Allah’ın peygamberi olduğu için Allahu Teala değişiklik yapmadan, ”musaddik” ,önceki peygamberleri tasdik etmesi lazım ! ”
Bir katılımcı : – “ Yeni bir hüküm gelmediğine göre “
Abdülaziz B. : – ” Yeni bir hüküm gelinceye kadar eski şeriata uyması gerekiyor ! “
Bir katılımcı : – “ Bir hadis-i şerif var hocam sahabeden bir rivayet ; peygamber şey yapardı ; Kuran’da hüküm olmayan konularda ehl-i kitabın hükmünü uygulamayı severdi gibi bir rivayet.”
Ali Rıza Demircan : – “ Var o zaten ! “
Abdülaziz B. : – ” Uygulaması gerekiyor ! Severdi değil ! mecburdu onu yapmaya.
Ali Rıza Demircan : – “ febimahümüktedih ” onu gösteriyor zaten.”
Bir katılımcı : – “ Medine’ye hicret ettikten sonra … ( 1 saat,30.dk,3-12.sn’ler anlaşılmıyor)
Abdülaziz B. : – ” Kuran-ı Kerim’de onun işareti yok.Kabe’ye dönülmesinin işareti yok.”
Bir katılımcı : – “( 1 saat,30.dk,14-19.sn’ler anlaşılmıyor)
Abdülaziz B. : – ” A kıbleye dönmesi başka ! Mekke’de peygamberimizin Kabe’ye yönelerek ibadet yapmasının işareti yok orada. “
Ali Rıza Demircan : – “ Valla bu Kuran’da şeyi arayacağız.Yani beyt-i makdis’e dönüşle alakalı bir işaret.”
Abdülaziz B. : – ” İşte burada açıkça belirtiyor ya ! daha ne olacak ? Bak ! ne diyor ? ayette burada.Ben hemen sana onu söyleyeyim ; “ ve leinitteba’te ehvaehüm mimba’di ma caeke mine’l-ılm ” (Bakara,2,145.ayet)
Ali Rıza Demircan : – “ Tamam ! “
Abdülaziz B. : – “ Sana geldikten sonra bu bilgi geldikten sonra “Kabe’ye dön ! “ emri geldikten sonra tutar da gene Kudüs’e dönersen neye uymuş olursun ? “
Katılımcılar : – “ Onların hevasına uymuş.”
Abdülaziz B. : – ” Onların arzusuna uymuş olursun ! “
Ali Rıza Demircan : – “ İfade etmek istediğim o değildi.”
Fatih Orum : – “ Başka bir yere dönüldüğü kesin de ! Kudüs olup olmadığı ?
Ali Rıza Demircan : – “Kudüs olup olmadığı.”
Fatih Orum : – “ Kabe’nin dışında bir yere dönüldüğü kesin ! “
Ali Rıza Demircan : – “ Tabii.Kabe’nin dışında bir yer var ! O ayetle,hadislerle sarih ! “
Abdülaziz B. : – ” Ya Kudüs ”
Yahya Şenol : – “ Kudüs olduğunu nereden anlıyoruz ? “
Fatih Orum : – “Onu acaba şuradan olabilir mi ? Kutsal kitapları tasdik ediyorsa,onlara atıfta bulunuyorsa “
Ali Rıza Demircan : – “ En güzel cevabı bu olabilir.”
Abdülaziz B. : – ” Öyle söyledik ! baştan beri.Baştan beri onu söylüyoruz zaten ! ”
Ali Rıza Demircan : – “ Ama o bir genel hüküm.Yani benim arzum ; şu şeye,yani ; şeyden evvel Hz.Peygamber’in yönlendiren bir işaret var mı ? Ayetlerden bir tanesinde,ona bir bakalım ! gelecek haftaya kadar fırsat bulursak.Belki vardır yani. “
Abdülaziz B. : – ” Bak ! mesela şimdi Maide Suresi’nin 15.ayetini açın,bak orada hafif de olsa bir işaret var !
Ali Rıza Demircan : – “ Hah ! İşte öyle bir işaret varsa…daha mutmain olacağız yani.Neredeydi dedin ? ”
Abdülaziz B. : – ” Maide,15.Bak burada diyor ya ! “ ya ehle’l-kitab ! kad caeküm rasulüna. “ “ Size bizim elçimiz geldi. ” , “ Yübeyyinü leküm kesiran mimma küntüm tühfun “ , “ sizin gizlediğiniz bir çok şeyi ortaya çıkarıyor.” , “ mine’l-kitap “ o kitaptan,ana kitaptan,esas kitaptan,Nuh (as)’a indirilen,İbrahim (as)’a indirilen,Musa (as)’a indirilen o kitaptan gizlediğiniz bir çok şeyi ortaya çıkaran elçimiz geldi.” , “ ve ya’fu an kesir “ , “ bir çoğunu da affediyor “ Dolayısıyla peygamberimizin önceki Tevrat’la,İncil’le bağı son derece sıkı ! “ kad caeküm minallahi nurun ve kitabun mübin “
Yahya Şenol : – “ …( anlaşılmıyor 1 saat,32.dk,52.-53.sn’ler ) “
Abdülaziz B. : – ”Önceki kitaplara uyma meselesi olay.”
Yahya Şenol : – “ Gizlemiyorlar ki ! Onlarda zaten açık.”
Abdülaziz B. : – ” E tamam ! şimdi burada tamam, ama gizlemiyorlar,en baştaki ayet-i kerimeyi de okuduk ya “ ma nensah “ ayet-i kerimesini okuduk,diğer ayetleri okuduk,” ez-zikir “ ayetini okuduk,” el-kitab’ı “ okuduk.Bütün bunlar Kuran-ı Kerim’le önceki kitaplar arasındaki bir bağdır.“
Yahya Şenol : – “ Tamam Ali Rıza hocam söyledi,Kudüs olup olmadığını şey yaptım.”
Abdülaziz B. : – ” Kudüs,siz eğer öyle şey yaparsanız ; burada bir kere,yani iki tane şey var : İki tane.Bir basar var,bir basiret var.Basar,işte şu şeyi görüyorsunuz ; önünüzdeki,önünüzde gördüğünüz şey.Basiret de o gördüğünüz şeyden hareketle aklen gördüğünüz şeydir.Aklınızla gördüğünüz şeydir.Yani ortada yok.Ama aklınızla onu görüyorsunuz.Şimdi şu kıble ile ilgili ayetleri okuyun,” namazla dönün ! ” diye bir ifade yok ki ! “ ve min haysü haracte fevelli vecheküm şetra’l-mescidi’l-haram “ Namaz kıldığın zaman dön ! diye bir ayet yok ! Ama sen onu basiret ile çıkaracaksın.Basiretle çıkaracaksın ! yani sen bütün ilgili ayetleri ortaya koyacaksın,işte orada doğru bulduğun hükme hikmet denecek.Bu da aynen.”
Ali Rıza Demircan : – “ Ona şüphe yok.”
Abdülaziz B. : – ” Buradaki hükümler de aynı.İlle de,o kelimeleri illa da şey yapacak dersek bu kadar küçük bir kitap olmaz ki ! Binlerce cilt bir kitap haline gelir.Burada meseleleri Allah Teala belli bir sistematikle ortaya koymuş.”
Bir katılımcı : – “ Müslümanların o Medine’de beyt-i makdis’e bakarak namaz kıldıkları ( 1 saat,34.dk.,46.-48. Sn’ler arası anlaşılmıyor) bir olay olduğu için söylenmesi bile abes olur.”
Abdülaziz B. : – ”Zaten şeyden,ondan anlaşılmıyor mu ? “ seyekulu’s-süfehaü minennas ma vellahüm an kıbletihümülleti kanu aleyha “ O süfehanın kim olduğu ayette belli işte ; Yahudiler,Hristiyanlar ve münafıklar.Bunlar da hep Medine’de olan insanlardır.E o zaman niye rahatsız oluyorlar ? Çünkü kendi kıblelerinden çevrildiği için rahatsız oluyorlar.”
Ali Rıza Demircan : – “ Hocam ! Burada şu var : Şimdi biz İsrailoğulları’na zulümleri sebebiyle tayyibatın helal,helal kılınan tayyibatın haram kılındığına dair bir ayetleri alıyoruz.Yani genel peygamberlerin Hz.Adem’den beri gelen emirler ve yasaklara aykırı İsrailoğullarına özel zulümleri sebebiyle özel haramlar var.”
Abdülaziz B. : – ”Ama sonra kaldırılmış İsa (as) vasıtasıyla.”
Ali Rıza Demircan : – “ Sonra kaldırılmış şeyle “ ühılle leküm ba’dallezi hurrime “ O da belki İslam’la, Hz.Peygamberin tebliğiyle bir türü kaldırıldı.Hz.İsa’yla bir kısmı kaldırıldı.Şimdi madem ki ; gene öteden beri kıble “mesabeten linnasi” ayeti de ilk haline ircayı ifade ettiğine göre madem ki kıble öteden beri geliyor idi,öteden beri gelen İsrailoğullarının belli bir döneminde neden şeye çevrildi ? Kudüs’e çevrildi,Bir soru ! A,Basiret,basar meselesi çok güzel bir tespittir,doğrudur.Akli muhakemelerle pek çok konu,zaten içtihat nedir ? Yani içtihatın varlığı kabul ediliyorsa bütün herkesce kabul edilen bu da akli bir muhakemedir. Doğru.Hep basarla görecek halin yok.Basiretle göreceksin olayları da .İnşaallah bir bakalım ! Çıkar hocam yaa “
Abdülaziz B. : – ” Hayır ! Ehl-i kitabın tepkisinden onu anlıyorsunuz.Çok net bir şekilde.”
Ali Rıza Demircan : – “ Hocam ! o tamam ! “
Abdülaziz B. : – ” İşte orada bir basiret ortaya çıkıyor.”
Ali Rıza Demircan : – “Ben diyorum ki onlara yönelik bir işaret var mı ? Onu da ben arayacağım şahsen.O dediğiniz doğrudur.”
Abdülaziz B. : – ” ve innellezine ütü’l-kitabe le-ya’lemune ennhu hakkun min Rabbihim “ Şimdi bu arkadaşlarımız o konuda epeyce malzeme topladılar da bugün oraya onun için girmedik ki ; şimdi şu anda girersek vakit zaten bir hayli geçti.Yürüyemeyiz orada.Yazık olur.Çok az şeyler konuşuruz.İnşaallah haftaya onu şey yapalım.Peki,tamam,teşekkürler,sağol ! Var mı sorusu olan ? Var mı sizden soru ? Yok ! başka ? Sualler bitti ! Yok değil mi ?
1 saat,37.dk,27.sn. bitti.
Yazıya geçiren :
Salih Kurt, Yalova, 29 temmuz 2013.