Elhamdülillahi Rabbilâlemin esselatü vesselamü alâ resulina Muhammedin ve alâ alihi ve sahbihi ecmain.
Biliyorsunuz şimdi Zilkadenin sonlarındayız. Önümüzdeki birkaç gün içerisinde Zilhicce Ayı başlayacak. Zilhicce, Zilkade ve Muharrem bu üç ay Dünya kurulduğu andan itibaren Tövbe Suresi 36. Ayette Allah ’u Teala’nın bildirdiğine göre “Haram Aylar” dır. O Aylarda İnsanların dokunulmazlıkları var. Bu dokunulmazlık sebebi ile de dünya çapında ticaretin yapılmasına imkan veriyor. İnsanlar ürettiklerini belli bir noktaya getiriyorlar. Karşılıklı değiş tokuş ile mal ve hizmetin tüm dünyaya yayılmasına sebep oluyorlar. Dünya kurulduğu günden beri bu şekildedir. Bunun en fazla yapıldığı yerde Kabe ve çevresidir. Çünkü Kabe son derece önemli bir mekan. Allah ‘u Teala’nın “Ümmü’l-Kurâ” adını verdiği bir yerdir Mekke-i Mükerreme. Tevratta Mekke’nin adı “Bekke” diye geçmektedir. Kur’an-ı Kerim de de Mekke’ ye “Bekke” ifadesi kullanılıyor. “Ümmü’l-Kurâ” demek “Ana Kent” manasına geliyor. Ana Kent olunca dünyanın merkezi olması gerekiyor. Konunun Uzmanlarının ifadesine göre Mekke-i Mükerreme(Kabe’yi Şerife) , Kara parçalarının dünyadaki merkezi konumunda olan bir yerdir. Yani bir pergelle çizecek olsanız, Pergelin bir ucunu Kabe’nin olduğu yere koyacaksınız. Al-i İmran Suresinin 96. Ayetinde Allah’ u Teala şöyle buyuruyor; ”İnne evvele beytiv vüdıa linnasi lellezı bi bekkete mübarakev ve hüdel lil alemın”, “İnsanlar için konan, yapılan ilk beyit” “Beyit” kelimesi üstü kapalı bina demektir. İçerisine giriyor ve geceyi geçiriyorsunuz . “İnsanlar için konan, yapılan ilk beyit” , “İnsanlar için” ifadesi olunca bir kamu binası olduğu anlaşılıyor. Kişi kendisi için de yapar bir de İnsanlar içinde yapar, Muhakkak Kabe yeryüzünün ilk vakıf binasıdır. Ayetin devamın da “ Elbette ki Bekke de olandır”, “Mubarekev” ; “Bereketli”, “ve hüdel lil alemın”; “Tüm aleme de yol gösterici” Mesela bunu “ Kıble” olarak tanımlayabiliriz. Yani herkesin Kıblesidir. Biliyorsunuz Kabe-i Şerif en baştan beri kıble idi( en baştan beri derken neyin başıdır bunu tamamlayınız). Kısa süreliğine Hz Davud (a.s) ‘dan itibaren, Kısa süreliğine “Beyti Makdis” kıble oldu. Daha sonra Kıble tekrar Kabe-i Şerife döndü. Allah ‘ u Teala Bakara Suresinin 143. Ayetinde ; ”Senin şu ana kadar durduğun” Yani peygamberimiz Mekke de ve Medine de bir süre Ehli kitaba uyarak “Beyt-i Maktis” e yönelip ibadet yapıyordu. Buda zaten Allah’ın emriydi . En’am Suresinin 90. Ayetinde (hocamız bu ayeti 83.ayet demişti ama ayet 90.ayet olarak düzeltildi.kontrol ediniz 5dakka 10.saniye) Bu Sure de bütün peygamberler sıralandıktan onlara Kitap verildiğinden bahsediliyor. Ve 90. Ayette “İşte o peygamberler Allah’ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy” deniliyor. Zaten Şura Suresinin 13. Ayetinde “Nuh (a.s) ‘ma ne indirilmişse size de o indirilmiştir” diye buyuruluyor. Bu emirler sebebi ile peygamberimiz, Ehli Kitabın dönmüş olduğu Beyt-i Makdis’ e dönerek Namaz kılmak zorundaydı. Şimdi Kur’an-ı Kerimdeki bu ilişkileri göremeyenler zannediyor ki peygamberimiz kendi tercihi ile yapıyor. Hatta “Yahudilerin gönlü olsun diye Kabe’ ye dönmüştür” diyenler var böyle bir şey olmaz. Çünkü Muhammed(s.a.v) bir elçidir. Elçi, kendisini Elçi gönderen tarafından yönlendirilir. Kendi başına iş yapana elçi denmez. Zaten Elçiye de Allah ‘ u Teala da “Sana indirilene uy” (En’am Suresi 106.Ayet) diye emir vermiştir. (06:27. SANİYEDEN 29.SANİYE YE KADAR mikrofonda bir cızırtı oluşuyor anlaşılmadı. Cümlenin devamını üç nokta koyarak devam ediyorum) …..”onların yoluna uy” emri var. Dolayısıyla peygamberimiz mecburen Beyt-i Makdis’ e dönerek Namaz kılmıştır. Daha sonra Bakara Suresinin 143. Ayetinde diyor ki Allah ‘u Teala ; “ Senin bulunduğun Kıbleyi yani Şu an da Kudüse doğru Namaz kılıyorsun ya, onu bir Kıble haline getirdik. Bunu getirmemizin tek sebebi şu; Bu R esule uyan kim onu görelim” , Çünkü Yahudilere ve Hristiyanlara, Muhammed (s.a.v) ‘ e Uyma Emri verilmiştir. Araf Suresinin 157. Ayetin de Allah ‘u Teala ; “Yanlarında ki İncil ve Tevrat ta yazılı olarak buldukları bu Ümmi Nebiye uyanlar” diye onların, uydukları taktirde doğru yolda olabileceklerini söylüyor. Bu tabi ciddi bir problemdir, “Gerçek mana da uyup uymadıklarını tespit etmek için böyle yaptık” diyor. Biz biliyoruz ki Yahudiler de Hristiyanlar da günde beş vakit ibadetlerini yapıyorlar. İbadette de Kudüs’e dönüyorlar. Müslümanlar Medine de Kudüs’e yönelerek ibadetlerini yaparken, Ki aynı ibadettir, Yahudilerin de gelip orada ibadet yapmalarına hiçbir mani yoktur, Çünkü Kıble aynı Kıble olduğu için ama Kıble Oradan Kabe’ ye döndüğü an Yahudiler açıkta kalmışlardır. Onun için Allah ‘ u Teala Bakara Suresinin 142. Ayetin de diyor ki ; “ Bu insanlardan bir takım zavallı kişiler(Akıllarını kullanmayan bir takım kişiler) Şöyle diyecekler; ‘Bunlara ne oldu ne güzel Kudüs’e doğru İbadet yapıyorlardı, Ne oldu da bu tarafa döndüler, Sistem bozuluyor”. Orada da diyor ki Allah ‘u Teala “ Ben bu Kıbleyi kim bu peygambere uyuyor, kim uymuyor onu ortaya koymak için yaptım”. Yani Davud(a.s) zamanın da geçici bir süre ile Kabe’nin dışında bir yer Kıble olmuştur, Zaten ondan sonra ki Ayette de diyor ki ; “Kendilerine Kitap verilmiş Yahudi ve Hristiyanlar çok iyi biliyor ki Kıblenin Kabe olması Rableri tarafından ortaya konmuş bir gerçektir” (Bakara Suresi 144.Ayet) Dolayısıyla Kabe-i Şerif Adem (a.s)’ dan itibaren Merkezdir.
Burada Şuna da dikkat edeceğiz , İlk Bina eden Kabe’yi Adem (a.s) idi. Peki İbrahim(a.s)’ da Kabe’yi bina eden ilk kişi olarak Kur’an-ı Kerim de zikredildiğini görüyoruz. Ama İbrahim (a.s) sıfırdan bina yapmıyor, İbrahim(a.s) ‘ın yaptığı mevcut temelleri yukarıya kaldırmak olmuştur. Yani Adem(a.s)’ın bina ettiği Kabe’yi buluyor ve orada ki temelleri yükseltiyor. Bakara Suresinin 127.Ayetin de ; “Ve iz yerfeu ibrahımül kavaıde minel beyti” işte “Kaide temeller”, Türkçe de de bu “Kaide” kelimesi “Oturduğu yer” anlamında kullanılır. Yani Binanın oturduğu yer. Ayetin devanım da “İbrahim o beytin temellerini yükseltiyordu”, Yani sıfırdan yapmıyor mevcut planın üzerine o beytin temellerini yükseltiyordu.. Yine Ayetin devamın da “Oğlu İsmail’e beraber yükseltiyorlardı ve o zaman şöyle dediler ; ‘Ya Rabbi bizden kabul eyle’ dediler. İşiten Sen, Bilen Sensin. ” . Bakara Suresinin 128. Ayetin de dua ediyor diyor ki ; “ Ya Rabbi bizi( İbrahim ve İsmaili), Sana teslim olan iki kişi yap” Bu son derece önemli bir duadır, İnsanlar kendilerini inanç konusunda problemli görmezler, En Kafir İnsan bile kendini Mümin sayar. Hatırlarsınız geçenler de Mecliste Cumhuriyet Halk Partisinden bir Grup Başkan Vekili birisi “Bu Mecliste Kafir yoktur” dedi . Kendi açısından, Kendi bakış açısı bakımından doğru bir cümledir. Kendilerini Kur’an-ı Kerimin Kafir saydığı insanların tamamını Kur’an-ı Kerim Mümin sayar, ama kendilerinde eksik gördükleri şey teslimiyettir. Teslim olamadıklarını düşünürler. Teslim olamayınca da “Allah ne demişse o” diyemeyince de kendilerine göre bir yaşam biçimi belirlerler, Bu yaşam biçimiyle de Allah’ın emirlerini örter Kafir olurlar ama farkına da varamazlar. Hâlâ kendilerini doğru yolun ortasında hesap ederler. Ondan dolayı Hicr Suresinin 2. Ayetin de, Allah’ u Teala Kafirlerin özelliğini şu şekil de ifade eder ; “ İnkâr edenler zaman zaman, keşke biz de Müslüman olsaydık, diye arzu ederler”, Yani “O Kafirler çoğu zaman şunu canı gönülden, içten isterler; Keşke teslim olabilsek” Çünkü kendilerini Müslüman saydıkları için kendilerinde ki problemin teslim olma problemi olarak düşünüyorlar. Ondan dolayı da size şunu söylerler “Keşke bizde yapabilsek” gibi, Yap Ne mani var? İşte problem teslim olmak-olmamaktır. Bu yüzden İbrahim (a.s) diyor ki ; “ Ya Rabbi , bizi sana teslim olan iki kişi eyle” (Bakara Suresi 128.Ayet). “Teslim olan” meselesi çok önemlidir. Savaşta birisini teslim almaya çalışın “Teslim ol” dendiğinde “Teslim olurum ama bir şartla” der. “Bir Şartla” diyen biri teslim oluyor mu ? “Bir Şartla” dediği zaman teslim alacak adam ateş eder ve teslim alacağı kişiyi öldürür, Çünkü Teslim olacak kişi “Şart” öne süremez. Teslim alan kişi ne diyorsa odur. Biz sadece Allah ‘ a teslim oluyoruz.
Burası son derece önemli İbrahim(as) diyor ki ; “Rabbena vec’alna müslimeyni leke ve min zürriyyetina ümmetem müslimetel leke”, “Ya Rabbi bizim soyumuzdan da Sana teslim olan bir Ümmet oluştur”(Bakara Suresi 128.Ayet), Yani “Bir Öncüler grubu oluştur” diyor. Ve devamında da diyor ki ; “ve erina menasikena “(Bakara Suresi 128.Ayet), Şimdi şöyle bir düşünelim, Kabe’yi Hz İbrahim(a.s) yaptı, Kabe’nin temellerinin Cebrail(a.s) tarafından Hz İbrahim’e(a.s) gösterildiği rivayet edilir, Bu da son derece mantıklıdır. Kabe yapıldı bitti, Hz İbrahim’in (a.s) zihninde “Hac İbadeti” var Çünkü Kabe boşuna yapılmıyor. Yani bu da demek oluyor ki Hz İbrahim(a.s) Hac ibadetini biliyor. Bildiği için de diyor ki ““ve erina menasikena “(Bakara Suresi 128.Ayet), “Ya Rabbi Sen bize Menasik’imizi göster”, “Menasik” demek “İbadet yeri” demektir. Bakın şunu iyice düşünelim; Farz edin ki İbrahim (a.s) bir bina kurdu, Eğer hac İbadeti diye bir ibadetin olduğunu bilmese “Göster” mi der? yoksa “Bize ibadet yapacağımız yerler oluştur” mu der? Yani (16.dakka39.saniyeden 16.dakka 44.saniye arasında hocamız arapça bir cümle kuruyor bu cümle ayet değildir, bir satır önce yazdığım soru cümlelerinin arapça izahı ..ama ben Arapça cümle oluşturmayı bılmediğim için işaretlediğim zaman aralığını dinleyip siz tamamlama yapınız .üç nokta koyarak devam ediyorum)………………der?, yoksa “ve erina menasikena” mı der? “Ya Rabbi bize Menasik (İbadet yeri) oluştur” der sıfırdan olacak olsaydı. Ayrıca öteden beridir sürüp gelen “Hac” diye bir şey yoksa hiçbir şey de demeyebilir. Yani Hz İbrahim (a.s) zihninde “Bize Şöyle-şöyle bir ibadet oluştur da bizde o ibadeti yerine getirelim ” diye tasarlayacak olsa dahi böyle bir şey olamaz, Çünkü “İbadet oluştur” diye bir teklif Kul dan Cenabı Hakk’a olamaz. “Teslim oldum” demez bu durum da çünkü şart koşar gibi oluyor, Allah ‘a Haşa! Akıl öğretiyor gibi olur. Bunlar olamayacağına göre demek ki İbrahim (a.s) Haccı biliyor, Ama İbadetin nereler de yapıldığını bilmiyor. Kabe’nin yerini de bilmiyordu, Buldu ve temellerini tekrar yükseltti, “Ve erina” demek “Göster Bize” demektir. Olmasaydı zaten “ve erina” diyemezdi, olmayan şey gösterilir mi ? Var ki “Göster” diyor. “Ve erina menasikena”, “Bize Hac yapacağımız yerleri göster” diyor. Ayetin devamın da ; “ve tüb Aleyna” “Ya Rabbi bizim yüzlerimize bak” Yani “Sen bize Dön”, Yani “Sen bize merhamet et”. “Tabe” “Raceğa”( tabe ve raceğa kelimelerini kontrol ediniz yanlış yazmış olabılırım 17dakka 50.saniye) manasında olduğu için bu anlamı veriyoruz. “Tövbemizi Kabul et” diye bir manada verilebilir. Ama bu yer Tövbe yeri değil. Ayetin devamın da “ inneke entet tevvabür rahıym” (18.dakka 01.saniyeden 07.saniye arasında hocamız sanki bir önceki dediği son cümleyi düzeltir gibi HA diyerek yeni bir cümle kurmaya başladı ama ben nasıl bir düzeltme veya düzenleme yapacağımı şaşırdığım için o bölüme üç nokta koyarak devam ediyorum.. bu bölümü düzeltiniz)……………….. Belki bir tövbe etmiş olabilirler “Sen tövbeleri kabul edersin” Ya da “Sen çok merhametlisin, Kullarına hep böyle ikramla muamele edersin” şeklinde de anlaşılabilir.
Şimdi İbrahim (a.s)’ ın durumunu şöyle bir düşünün; Kabe’yi yaptı “Menasikimizi Göster(Öğret)” dediği zaman, Haccın “Menasiki” nedir? Kabe’yi Tavaf etmektir. Safa Merve arasında Say yapmaktır. Umrenin zaten iki tane var üçüncüsü yok. Arafat var, Mina var, Müzdelife var bütün bunlar var. Öyleyse Safa ile Merve de Hacer Validemizin çocuğuna su bulmak için bir oraya bir buraya koşmuş falan hikayeleri değildir. Hikaye olarak insanın kulağına hoş geliyor ama bunun böyle olması söz konusu değildir. Çünkü “ve erina menasikena” diyorsa var olan bir şeyden bahsediyor demektir. Önceden de var olması lazım. Zaten Allah’ u Teala da ; “İnnes safa vel mervete min şeairillah”(Bakara Suresi 158.Ayet) diyor. Burada Arapça bakımından kullanılan cümle “Cümle-i ismiyye” dir. Bir “Hudüs” değil “Subut” İfade ediyor (19dakka 32 saniyeden 34 saniye arasında HUDÜS-SUBUT diye iki terim geçiyor doğrumu yazıldı yanlışmı kontrol ediniz) Bunun manası şudur; Zaten “Var olan” bir şeyden bahsediyor, Yeni oluşturulan bir şeyden değil. O yüzden yok efendim Hacer Validemiz oradan oraya koştu, Bir oraya bir buraya baktı, Zaten siz o Tepelere bakarsanız birbirine çok yakın birinden baktığınız da her taraf gözüküyor bir de diğerinden bakmaya lüzum yok. Biz zaten o tür yerlere Tepede demeyiz, “Tümsek” deriz, Küçücük Tümsek deriz.
Şimdi buradan Al-i İmran Suresinin 96.Ayetine geçelim. Orada Allah ‘u Teala diyor ki ; “İnne evvele beytiv vüdıa linnasi lellezı bi bekkete mübarakev ve hüdel lil alemın “, “İnsanlar için konan ilk bina” “İnsanlar için”, Yeryüzün de yapılan ilk bina demiyor, Adem (a.s) kendisine bir ev yapmış olabilir. Ama bir “Kamu Binası”, Tüm insanların İbadet yapacağı bir bina olarak ilk defa “Kabe” yapılmış oluyor. Aynı ayette; “lellezı bi bekkete”, “Elbette ki Mekke de olandır” Bir başka yerde yok yani. O zaman yeryüzünün ilk Mescidi Kabe-i Şeriftir. “Mübarakev” “Bereketli”. “Hüdel” Bunu anlatmıştım tekrar belirtelim “Kıble”, Yani tüm insanların yön belirlemede temel aldıkları yer. “lil alemın” “Tüm alem için” bir Kıble.
Al-i İmran Suresinin 97.Ayettinde ; “Fıhi ayatüm beyyinatüm” “Orada Ayatüm beyyinat vardır” Yani “Açıklayıcı işaretler vardır” . “Belki bu Makam-ı İbrahim’i, ondan Ayatüm Beyyinattan bedel yaparsak çok daha uygun olur” Yani orada Safa Tepesi Şiar, Merve Tepesi bir Şiar, Şeytan taşlama işaretleri var, Arafat’ın bulunduğu yeri var Cebelül Rahme var, Oradan aşağı inerken Müzdelife’ nin olduğu yerler var. Şimdi bu “ayat” “Göstergeler” , “beyyinat” “ibadet yerini gösteren işaretler”. Yani “Makam-ı İbrahim”. İbrahim’ in Makamı var. Bu “Makam-ı İbrahim” kelimesi de son derece önemlidir, “Makam” Kelimesi Arapça da çoğulu olmayan bir kelimedir. Bunun anlamı şudur; Yerine göre hem Tekil kullanılır, hem çoğul kullanılır. Şimdi tekrar zihninizi İbrahim(a.s) dönemine götürün; İbrahim (a.s) Kabe’yi yaptı, “Ya Rabbi bana Menasikimi öğret” dedi, “İbadet yaptığım yerleri göster” dedi. Allah Hac İbadetini yapıldığı yerleri gösterdi. Tekrar ediyorum; Hac ibadeti var ki gösterdi. Allah ‘u Teala Arafat’ı gösterdi, Mina’yı gösterdi, Müzdelife’yi gösterdi, Safa, Merve hepsini gösterdi. Birde Muhterem Okuyucularım az sonra Ayeti okuyacaksınız, Haccı zaten herkes biliyordu o zamanlar. Haccı herkes biliyordu ama yeri bilinmiyordu. Kabe’nin yeri belli değildi, İbadetin yapılacağı yerler belli değildi. Şimdi, Allah ‘u Teala bunların yerlerini gösterdikten sonra İbrahim (a.s)’ın Hac yapmamış olması mümkün mü? Tabi ki Hac yapmış olacaktır. Bir de Haccın zamanının da Ayetini okuyacaksınız biraz sonra, İşte Haccı yapıldığı zaman da eskiden beridir biliniyordu. Şu anda bizim Hac yaptığımız tarihlerle aynıydı. Kurbanın Hac ile aynı günlerde olduğu da eskiden beridir bütün ümmetler tarafından biliniyordu. Onun Ayetini az sonra okuyacaksınız inşallah. Şimdi burada diyor ki “Makam-ı İbrahim” “İbrahim’in Durduğu yerler” , “Makam” Kelimesi Tekili-Çoğulu olmayan bir kelime olduğu için yerine göre bir kelime olduğu için çoğul anlamda verebilir. “Orada açıklayıcı göstergeler vardır”. Yani “İbrahim’in durduğu yerler(Makam-ı İbrahim)” Niçin durdu? “İbadet için durduğu yerler”. Allah ‘u Teala İbrahim(a.s)’a gösterdi, Peki biz nasıl öğreneceğiz? Allah bize de gösterecek eğil ki ! İbrahim (a.s) Nerde bu ibadeti nasıl yaptıysa bizde öyle yapacağız. Ondan dolayı Allah ‘ u Teala ne diyor ; “O beyti İnsanların dönüp –dönüp ziyaret edeceği yer haline getirdik” (Bakara Suresi 125.Ayet). Mesela Hacca bir kere giden bir daha gitmek ister. Allah ‘u Teala öyle bir istek yaratıyor insanın içinde. Ve “Güvenli yer oluşturduğumuz zaman ”(Bakara Suresi 125. Ayet). Dikkat edin “Güveli yer” ve “Güvenli zamanlar”, Hac zamanını bir düşünün. Hac zamanı Zilkade, Zilhicce, Muharrem aylarıdır. “Zilhicce” kelimesinde ki “hicce” “Hac” demektir. “Zilhicce” de İçinde “Haccı barındıran ay” demek. Dünya kurulduğundan beri Hac o ayda yapılıyor. İçinde Haccı barındıran ayda, Zilhiccenin 9. Günü Arafat ta oluyorsunuz, 10-11-12-13. Günlerinde işler bitiyor, 14. Günü yola çıkıyorsunuz. Bu tarih Hac aylarının tam ortasıdır. Hacca gelirken de yol güvenliğini alacağınız bir haram ay var, Hacdan dönerken de yol güvenliğini sağlayacağınız başka bir haram ayı var. Yani hem yol güvenliği var, Hem de Haccın yapıldığı yerlerin güvenliği var. “Orayı biz güvenli bir yer yaptık”(Bakara Suresi 125.Ayet) diyor. Öteden beri insanların oraya bir saygısı var. Ayetin devamında “vettehızu mim mekami ibrahıme müsalla”(Bakara Suresi 125.Ayet), İbrahimi buradaki (27dak26 saniye 28.saniye de hocamız bir cümle kuruyor ama hiç anlaşılmıyor. Lütfen tamamlayınız) İbrahimin durduğu yerleri “musella” yaptım. Buradaki “musella” Namaz kılınan yer değil, namazda kılarsın da mesela Müzdelife de Namaz kılıyoruz, (27dakka 39.saniyeden 50.saniye ye kadar yazılmadı.hoca burada bir ayet okuyor ve okuduğu ayet bilgisi olmadığı için bu bölüm atlandı.tamamlayınız) “Namaz kılın” manası orada olur. Çok kesin değil ama benim zihnim de oluşan şu ; Peygamberimiz (s.a.v) oraya inmeden önce, Yatsı namazının vakti çıkmadan (28.dakka 10.saniye ile 11. Saniye arası hocamız bir kelime kullandı ama ne dediği hiç tanıdık olmadığı için yazmadım kontrol ediniz) önce oraya inenlerin Akşam ile Yatsıyı birleştirmeleri halinde bu emrin yerine getirmiş olduğunu peygamberimizin uygulamasıyla görüyoruz. Ama ben şahsen öyle düşünüyorum ki o vakitte gelemeyenler, vaktinin dışında. Çünkü orada da (28.dakka28.saniye 30.saniye arasında hoca burada bir ayet okuyor ve okuduğu ayet bilgisi olmadığı için bu bölüm atlandı.tamamlayınız) ifadesinden bunu çıkarıyorum “Allah size nasıl gösterdiyse öyle yapın” diyor. Allah ‘ın gösterdiği şekle, şemale uygun olan zikir de Namaz’ dır. O zaman “Yatsıyı kılmaya orada yetişemeyenler, Sabah Namazını beklerler” diye şu anda zihnim de oluşan odur. Sonra hep beraber üzerinde düşünürüz bir kanaate varabiliriz, Tabiki Peygamberimizin ve Sahabenin uygulamalarını tek tek incelememiz gerekiyor.
Diyor ki Allah ‘u Teala “vettehızu mim mekami ibrahıme müsalla”(Bakara Suresi 125.Ayet) “İbrahim’in bulunduğu yeri müsalla edinin” Bu bir emir değil mi? Yani İbrahim’in durduğu yerler, “Makam” kelimesini tekrar ediyorum; Çoğulu olmayan bir kelime olduğu için, Yerine göre bir mana verilecek, Burada da çoğul mana verilmesi gerekir. “Hac İbadetinin yapıldığı yerleri siz müsella edinin”. Yani bazı yerde Namaz kılarsın, Bazı yerde de dua edersin. O şekil de yapın diyor. Şu size yazdıklarım hiçbir tefsir de yoktur, Fıkıh kitaplarında da bulamazsınız.. Siz biliyorsunuz tabi ki bu farkın nerden çıktığını ama ilk defa karşılaşanlar için kısaca tekrarlayalım; Kur’an-ı Kerim’i Kur’an açıklar, Ondan dolayı şu ayet şu ayet diyoruz. Kur’an-ı Kerim’i, Kur’an’la açıkladığınız zaman bambaşka ufuklara açılıyorsunuz ve zihninizde ki bütün problemler çözülüyor. Ama Kur’an-ı Kerim’i Sünnet açıklar ifadesi hem doğru hem yanlış. Evet, Doğru Sünnet Kur’an-ı Kerim’ deki açıklamaları bize bildiriyor o çok kesin bir durum. Çünkü Allah ’u Teala Peygamberimize Kur’an’a göre Hükmetme emri vermiştir. Ama bunun metodu bilinmeyince Kur’an’ la Sünnet arası irtibat kurulamıyor. Kurulamayınca da sistem anlaşılamıyor.
Bu sistemin anlaşılmadığı bir noktayı söyleyeyim ; Piyasa da bulunan Hac Rehberlerinde ve diğer kitaplar da “Makam-ı İbrahim’de Namaz” , Makam-ı İbrahim denince akla gelen Kabe-i Şerifin hemen yanı başında küçücük bir yerdir. Zaten 1 metrekarelik, hatta ondan bile biraz daha küçük bir yerdir. O alanın neresin de kim Namaz kılacak ? Makam-ı İbrahim orasıysa şayet. O zaman Farz olması lazım o Namazın. “Müsella” “Namazgah” tır. Fıkıh kitapların da ise “Evladır” denir, “Evla” olan şey için emir verilir mi? ( 31.dakka31.sanyiyeden 45. Saniye ye kadar mikrofonsuz biri konuşuyor ve hocamızda ona cevap veriyor.bu bölümü siz ekleyiniz üç nokta koyup devam ediyorum ) ………..o taşın üstünde kılmak lazım. Kim kılabilir ki orada . Ayrıca bugün ki uygulama yine doğru değil, Çünkü Farz demiyor hiç kimse, “Müstehaptır, İyidir” gibi söylüyorlar. “Farz” diyemiyor çünkü böyle bir şey farz olamaz ki insanların gücünün yetmeyeceği bir şeydir. “Orada Namaza kılınacak” derse 2 milyon kişi hatta 4 milyon oluyor çevreden gelenlerle birlikte, sıraya girecek olsa bir senede belki sıra gelir belki gelmez. Hacer’ül Esved ‘e el sürsen de olur sürmesen de diyor, orada üç beş kişi bir birini yiyor. Ama “Herkes orada Namaz kılacak” denirse orada büyük bir organizasyon yapılaması lazımdır. Ama dikkat edin “Makam-ı İbrahim” o kadar mühim ki, Ayetlerle birlikte okuduğunuz zaman olay tümüyle ortaya çıkıyor. Kabe-i Şerif, Makam-ı İbrahim’dir şüphesiz, Çünkü İbrahim (a.s)orayı da Tavaf etmiştir. Safa Makam-ı İbrahim, Merve Makam-ı İbrahim, Şeytan taşlama yeri Makam-ı İbrahim, Müzdelife Makam-ı İbrahim, Arafat Makam-ı İbrahim bunların hepsi Makam-ı İbrahim. Bütün oralarda bu görevleri yapmamız gerekiyor. “Menasik” onların yerleri, İbrahim(a.s) da orada duruyor. Çünkü biz İbrahim(a.s)’a nereleri Allah’ ın gösterdiğini ancak İbrahim (a.s)’ın uygulamasıyla bilebiliyoruz. Dolayısıyla peygamberimize Allah ‘u Teala “Şuraya-Şuraya-Şuraya” demiyor, Hep geleneğe atıfta bulunuyor. Çünkü İbrahim (a.)’ dan sonra Hac ve Umre geleneği hiç bozulmadan Peygamber efendimiz zamanına kadar gelmiştir. Ayette “İnsanların aktığı yerden akın”(Bakara Suresi 199.Ayet) diyor, “Falanca yerden” demiyor, Zaten peygamberimiz zamanında ki insanlar Hz İbrahim(a.s)’ın yaptığını yapıyorlar. Ama ufak tefek yanlışlıklar yapılmıştır onlar da düzeltilmiştir. “Malum aylar”(Bakara Suresi 197. Ayet) diyor, “Şu ay” demiyor, Çünkü öteden beri biliniyor, Geleneğe vurgu yapıyor, Allah “Geleneği” onaylıyor.
Hac Suresini açalım, Burada ki ifadeler de son derece önemlidir; “Bir zamanlar İbrahim’e o Beytin bulunduğu yeri hazırlamıştık”(Hac Suresi 26.Ayet), Buradan da anlaşılıyor ki demek ki; İbrahim (a.s)’a Beytin bulunduğu yeri Allah ‘ u Teala bir şekilde göstermiş. Başka türlü İbrahim (a.s) nerden bulacak Küçücük bir Beyt, Koskoca Çöllerin içinde başka türlü nasıl bulunur. “Bana herhangi bir şeyi ortak koşma sakın”(Hac Suresi 26.Ayet), Mesela bir Hoca’ya birisi; “ Hocam, Sakın ortak koşma” dese Hoca ne yapar “ Sen ne biçin bir insansın” der. Şirke karşı bayrak olan Peygamber Hz İbrahim’e Allah ‘u Teala ne diyor; “Bana ortak koşma” diyor. Bizde bir peygamber algısı vardır, “Masumdur Onlar” diye, “Allah onları korumuştur” diye, O zaman Allah korumuşsa İbrahim(a.s) ne diyecek; “ Ya Rabbi sen korumuyor musun? Sen koruduktan sonra nasıl böyle bir hata yapabilirim? İstesem de yapamam bu yüzden, Niye beni uyarıyorsun?” demez mi ? Böyle bir peygamber de başkalarına örnek zaten olmaz. Bana da örnek olmaz , Ben nasıl onu örnek alayım? Allah’ u Teala Mümtehine Suresin 4.Ayetin de ; “Sizin için İbrahim’de ve onunla beraber olanlarda güzel bir örnek vardır” diyor.Ben şimdi korunmuş bir Adamı nasıl örnek alacağım. Düşünün; Şimdi karşımızda bir Adam var, Zırhlı bir kalenin içerisin de korunuyor, Ben de Kalenin dışarısında düşmanın karşısındayım, Oklara ve Kurşunlara hedef vaziyetteyim, Birisi Bağırıyor “Kalenin içerisindekini örnek alsana”, Kim istemez ki o Adamı örnek almayı, ama örnek alamam ki, “Kalenin içerisine gel, içeri gir” dese anlarım da “Kalenin içindeki Adamı örnek al” dediği zaman nasıl örnek alacağım kardeşim? Kale’ye girebilsem zaten gireceğim ama nasıl örnek alacağım? Bir Peygamber imajı var ki sanki Zırhlı bir Kale’nin içerisin de, Bir de bir İnsan var Şeytanların, Kafirlerin ve her şeyin önüne atılmış, Sonra da “O peygamberi örnek al” deniliyor, Ben nasıl örnek alacağım? Ama Bakın Allah ‘ u Teala burada “Sakın ortak koşma”(Hac Suresi 26.Ayet) diyor, Bu ne demek? Hz İbrahim de savaşın ortasın da demektir. İşte o zaman bana örnek olabilmektedir. Dolayısıyla hiçbir peygamber de “Masumiyet” diye bir şey yoktur. Bu uydurma bir özelliktir, Malisef. “İsmet” Sıfatı dedikleri sıfat uydurmadır, Hiçbir delili yoktur, Hatta bütün deliller bu sıfatın aleyhinedir. Ama Birileri kendisini “Masum” göstermek için mecburen önce Peygamberi Masum gösteriyor. Mesela meşhur bir adam kitabını yazmış, Peygamberin Masumiyetini anlatıyor, Peygambere Masum diyebilmek için Abese Suresinin manasını da değiştirmiş, Ondan sonra da arkasından şunu söylüyor diyor ki ; “ Peygamberler Korundukları için günah işlemezler ama Evliyaullah Korunmadıkları halde günah işlemezler” , Hangisi daha üstün? Bu söze göre Evliyaullah peygamberden daha üstün. Şimdi bütün mesele bu zaten, Kendilerini Kutsallaştırmak için bir yer açmak lazım. Önce Peygambere Kutsallık vereceksin ki Kendilerine de Kutsallık için bir Kapı açılmış olsun. Malisef Tarih içersin de olan budur. İnsanların Müslüman olmasının önünde ki bu engelleri teker-teker kaldırmak zorundayız. (39.DAKKA 51.SANİYEDEN 57.saniyeye kadar biri uzaktan mikrofonsuz konuşuyor o bölümü yazmadım ama hocamız ona cevap vererek devam ediyor. Bu bölümün yazılıp yazılmayacağı konusunda karar verirsiniz. Ben cevap veriyormuş gibi HOCA: yazarak devam ediyorum)
Hoca: “İbni Arabi”nin “Fususu’l-Hikem” kitabında şu vardır; Kendisine “Hâtem-ül-Evliyâ” der, Peygamberimize “Hâtem-ül-Enbiyâ” der. “Hâtem-ül-Evliyâ” için “Duvarın Altın Tuğlası” der, “Hâtem-ül-Enbiyâ” için “Duvarın Kerpicidir, Kerpiç Tuğlasıdır” der. Kendisi “Altın”, Peygamberimiz “Kerpiç”. Niye? Diyor ki “Bu makama dişimle tırnağımla ulaştım ama Peygamber hazır buldu” diyor.
(40.dakka 39.sayiden 41.dakka 07.saniyeye kadar atladım.atlamak zorunda kaldım.yine mikrofonsuz yine uzaktan birkaç kişi konuşma yapıyor. ama hocamız onlara cevap vererek devam ediyor Bu bölümün yazılıp yazılmayacağı konusunda karar verirsiniz Ben cevap veriyormuş gibi HOCA: yazarak devam ediyorum)
Hoca: Evet, “İhya-u Ulumiddin” “Din İlimlerini Diriltme” diye. Velilik Makamı, Peygamberlik Makamından üstündür, Çünkü Veliler bunu “Dişleriyle, Tırnaklarıyla kazıyarak” kazanmıştır, Peygamberler ise “Hazır bulmuştur” diyorlar. Bu anlayış ister istemez o tarafa götürüyor, Neyse, Sapıklıkta sınır yoktur.
Allah ‘ u Teala Hac Suresi 26. Ayet’ te diyor ki; “Bu Beytin yerini İbrahim için hazırladık. Bana hiçbir ortak koşma diye, Benim bu Beytimi tavaf edenler için temizle” “Tavaf” ta biliniyor gördüğünüz gibi. Ayeti okumaya devam edelim; “Burada Kıyam, Rüku ve Secde yapanlar için” diyor (42.DAKKA 21.saniyeden 37.sayiye arasını atladım. Araya giren kişiler yine mikrofonsuz konuşuyor. ama hocamız onlara cevap vererek devam ediyor Bu bölümün yazılıp yazılmayacağı konusunda karar verirsiniz Ben cevap veriyormuş gibi HOCA: yazarak devam ediyorum)
Hoca: …….İbadet için geliyor, Birkaç gün ibadet yapıp dönüyor.
Ayeti okumaya devam edelim ; “Ve ezzin fin nasi bil hacci”(Hac Suresi 27.Ayet). “Ezzin” “İlan Et” demektir, “Fin nasi” “İnsanlar içerisin de” demektir, “Bil hacci” “O Haccı” ilan et demektir. Bak ‘Elif Lam’ lı. Şimdi bu ifade son derece önemlidir. Yani ifadenin tarzı çok önemli. “İnsanların içerisinde Haccı ilan et”, “Ezzin” kelimesi “Ezan” kelimesi ile aynı kökten gelmektedir. Ezan okunduğunu duyduğunuz zaman ne aklınıza geliyor? Namaza çağrı aklınıza geliyor. O Namaz zaten nasıl yapılır nedir sizin zihninizde var değil mi ? Elbette var. Ezan okuyan kişi Minareden size namazı tarif ediyor mu ? Sadece vaktin geldiğini size bildiriyor. Peki, İbrahim(a.s)’a “O Haccı” diyor, Elif Lam’lı olarak. “O Haccı ilan et” ne diyecek İbrahim (a.s) bütün insanlara; “ Kabe yapıldı, İbadet yerleri bulundu” diyecek. “O Haccı ilan et sana gelsinler”(Hac Suresi 27.Ayet), Yada “Gelirler”. Çünkü Herkes zaten onu bekliyor, Hani “İlk bina edilen yeri ve onun yerini bana göster” diyor ve zaten gösteriliyor ki zaten bu bilinen bir şey oluyor. Yani sadece İbrahim (a.s) değil, Herkes biliyor bunu. Oranın olması gerektiğini de biliyorlar ama bina olmadığı için gelmemişler. “Ye’tuke” “Sana gelsinler”, “ricalev” “Yürüyerek”. “ve ala külli damiriy” “ Bitkin binekler üzerinde gelsinler”, “ye’tıne min külli feccin amıyk” “ Derin vadilerden geçerek gelsinler”. Tüm dünyada Vadiler üzerine bir çalışma yapılacak olsa, Belki de o vadilerden Kabe’ye doğru tabii bir akış olması lazım. İyi bir Coğrafyacı olsa belki bu konu da bize bir bilgi verebilir.
Ayete dönecek olursak “oraya gelsinler” , Gelip ne yapacaklar? “Kendileri için menfaatlerine Şahit olsunlar”(Hac Suresi 28.Ayet), Çünkü orada üç haram ay var, Dünya kurulduğu günden beri İnsanlar için dokunulmazlığın tanındığı üç haram ay var, “O zaman önce mallarını getirsinler, Mallarını satsınlar, Mal alsınlar “menafia lehüm” “Ticaret yapsınlar”. Efendim “Hac ta Ticaret yapılır mı ?” Elbette yapılır. Hac ta Ticaret yapılmıyorsa sen niye hediye alıp getiriyorsun? Hediyeyi satana caiz de sana mı caiz değil? Orası çok büyük bir Fuar, Çok büyük bir Ticaret alanı. Dikkat ederseniz
Allah ‘u Teala o mekanı öyle güzel yaratmış ki; Ta oradan Cide’ye kadar bir Fuar alanı yapabilirsiniz. Arafat’ın arkasında “Zülmecaz” panayırının yeri var, Bir önceki gidişim de görmüştüm büyük bir alan. Fil Ordusunun konuşlandığı, 60 bin kişilik bir ordunun konuşlanabileceği büyük bir alandır. Su kuyuları olan, Tarım yapılan bir yer orası. Çok büyük bir alan. Ve Yaz, Kış yolculuklar da bir güven söz konusudur.
Burada demişti ki; “Menfaatlarına şahit olsunlar”(Hac Suresi 28.Ayet), Peki başka “Allah ‘ın kendilerine rızık olarak verdiği behımetil en’am üzerine, Bilinen günler de Allah ‘ın adını ansınlar”. “Behımetil en’am” dediğimiz, En’am Suresi 143-144’ de Koyun, Keçi, Sığır, Deve olarak belirtiliyor. Bunlar Kurbanlık hayvanlardır. Yani , Kurbanlık hayvanın cinsi Kur’an-ı Kerim de var. Ama çok ilginçtir mesela Zahiri Mezhebi, “Zahiri” kelimesinden de anlaşılacağı gibi “Kur’an ve sünnetin Zahirine uyduğunu” söyler ama “Horozdan Kurban olur” diye hüküm verir, Tavuğun da kurban olacağını kabul eder, Bu ne biçim Zahiriliktir, Zahiri Mezhebidir. Yani gerçekten Kur’an’ sız ve Sünnetsiz Mezheplerle yüz yüzeyiz. Zaten “Kur’an-Sünnet bütünlüğü” dersen, bunun hayali bile mümkün değil. Sanki Peygamberimiz ayrı telden, Cenabı Hak Haşa! Ayrı bir telden. Bir Şirk yapısıdır bu, Allah başka bir şey söylüyor, Peygamber başka bir şey söylüyor, Ulemada ikisinin arasın da şaşırmış “Acaba Allah’ın dediğini mi, Peygamber’i n dediğini mi yapsak? diyor. Bu ne demek ya , O zaman o Allah’ın Resulü olmaz ki, Başka bir şey olur. Allah ‘ u Teala hem Maide Suresinin 49. Ayetin de “Araların da Allah’ın indirdiği ile hükmet” diyecek, “ Sonra seni Allah’ın indirdiklerinden, bir tanesinden bile olsa seni uzaklaştırmak için baskıda yaparlar” diyecek ondan sonra da Peygamberimiz de Kur’an’ a aykırı bir takım işler yapacak, Hiç Mümkün mü? İşte Kur’an’ın Kur’an’la açıklanması metodunu ki Allah bunun bütün ayrıntılarını Kur’an-ı Kerim’e koymuş, Peygamberimiz uygulamış, Sahabe uygulamış, Bu metodu kaybettiğiniz zaman aslında her şeyi kaybetmiş oluyorsunuz, Pusulasız kalmış oluyorsunuz ve Çölde kaybolup gidiyorsunuz.
Diyor ki ; “Allah’ın adını malum günler de, Allah’ın onlara rızk olarak verdiği behımetil en’am üzerine ansınlar”(Hac Suresi 28.Ayet). Bu Kurban Bayramı Kurbanıdır. “Malum günlerde buraya gelsinler Kurban bayramı Kurbanını kessinler”. Siz şimdi tekrar bu ayeti düşünün, Falanca, filanca gün demiyor. İbrahim (a.s) dedirtmiyor Cenabı Hakk ki, Mesela Zilhiccenin 10-11-12-13. Günlerinde “Gelsinler de Kurbanlarını kessinler” demiyor, “Malum Günlerde” diyor. Peki, Bu adamlar Kurban kesmek diye bir görev bilmiyorlarsa, Kurbanın hangi gün kesildiğini bilmiyorlarsa, “Gelsinler burada Malum Günlerde” Emri olur mu? Mümkün değil. Demek ki Kurban görevi de Adem (a.s)’dan beri aynı günler de, Yani bizim Kurban kestiğimiz günler de, Zilhiccenin 10-11-12-13. Günlerin de aynı hayvanlar üzerine oluyor fark eden bir şey yok. Hemen bu surenin 34. Ayetinden daha net bir şekilde anlıyoruz. “Ve li külli ümmetin cealna mensekel” (Hac Suresi 34.Ayet) “Her ümmet için bir Kurban görevi oluşturduk”. Bu “Mensek” kelimesi öyle bir kelime ki, Zaten Allah’ın Kelâmı bu, “Kurban Kesme Zamanı” anlamına da geliyor. Burada ki “Malum Günler” ifadesi de zamanı da hatırlatıyor. “Bir Kurban kesme zamanı belirledik ki” Bu ayeti birleştirdiğimiz zaman “Zaman” diye tanımlamamız gerekiyor, “ li yezkürüsmellahi ala ma razekahüm mim behımetil en’am”(Hac Suresi 34.Ayet) Aynı ifade görüyormuşuz. “Müteşabih Ayet” budur. “ve yezkürüsmellahi fı eyyamim ma’lumatin ala ma razekahüm mim behımetil en’am”(Hac Suresi 28.Ayet). Mana olarak aynı ama ufak tefek farklılıklar var. “Allah’ın adını, Allah’ın hayvanlar üzerine ansınlar”(Hac Suresi 28.Ayet). Burada çok önemli bir ayrıntıyı söylememiz gerekir; “Besmele çekmek” sadece Kurbanlar için Farzdır. Kurbanın dışında Hayvan keserken “Besmele çekmek” Farz değildir. Bir ayete yanlış mana vererek malisef Besmeleyi farz haline getirirler. İmam Şafi o Ayete doğru anlam vermiştir. Bir de Kur’an da ve Sünnette olmayan bir hüküm ortaya koyarak “Kafirlerin Kestiği Hayvan yenmez” derler, Böylece hayatı Müslümanlara dar ederler. Ne diyor Allah ; “li yezkürüsmellahi ala ma razekahüm mim behımetil en’am”(Hac Suresi 34.Ayet)” “Allah’ın adını ansınlar diye kendilerine rızık olarak verdiği behimetil en’am üzerine ”, Yani “Koyun, Keçi, Sığır, Deve üzerine Allah’ın adını ansınlar diye, Kurban Kesme Zamanı oluşturmuşuzdur” diyor. Yoksa bunu dışında bir hayvan kesilmişse kesen kim olursa olsun, Nasıl keserse kessin onun eti yenir. Bunun aksine ne bir ayet vardır, ne de Hadis vardır.(53.dakkada:47. saniyeden 54.dakka:01.saniyeye kadar gereksiz gördüm atladım lütfen kontrol ediniz.) Ama görüyorsunuz bir sürü şeyler oluşturulup Müslümanlara hayat dar ediliyor. Adam bir yere gittiği zaman bulursa Balığa talim, Balıkta bulamazsa artık ne yapacağını şaşırıyor. Peynire bile laf dokunduruyorlar “Mayası nerden olmuştur” diye bir sürü lüzumsuz şeyler. Hatta Avrupa’ya ellerine bir liste alıp gidiyorlar, Bırak Allah aşkına kardeşim seni o listede gördüklerinin tamamı kimyasal değişimden geçmiş maddelerdir. Kimyasal değişim, Maddenin yapısını değiştirir, Yapı değişirse hüküm de değişir. Şırayı ekşittiğin zaman Şarap oluyor, Haram oluyor. Şarabın içerisine bir miktar sirke katıyorsun, Sirke oluyor, Bu sefer de Helal oluyor. Aynı Şıra değişen bir şey yok ki. Kimyasal değişim Maddenin yapısını değiştirir ve Hükmünü de değiştirir. Son hali önemlidir. Mesela Pazara alışverişe gidiyorsunuz Satıcı diyor ki; “Bu Domates te Hayvan gübresi kullanılmıştır” Şaşırıp “Öyle mi” diyerek iki kat ücret ödeyerek satın alıyorsun. Peki, Domatesin yerine Hayvan gübresi getirse alır mısın? Yani, Burada bir dönüşüm, Bir kimyasal değişim meydana gelmiş bu sefer öyle olmuş.
“Hepinizin İlahı bir tek İlah’tır. Ona teslim olun, Alçak gönüllülük yapanlara müjde ver”(Hac Suresi 34. Ayet). Hepinizin İlahı tek İlah, Elbette ki emirler de aynı olacaktır. Yani, Kurban emri de, Kurbanın Zamanı da, Kurbanın çeşidi de hepsi aynı olacak. Bu ayetten öğreniyoruz ki “Bütün Ümmetler” deyince Adem(a.s)’dan Muhammed(s.a.v)’e kadar. Peki, “Mensek” deyince de “Belli bir zaman” dedik, Diğer ayette “Bilinen zamanı” diyor, Demek ki bütün Ümmetler de Kurban, Bizim kestiğimiz günler de kesiliyor. Yani Kurban Bayramın da kesiliyor. Peki, Allah “Kurbanı gelsinler burada kessinler” diyor. Kurbanı zaten memleketlerin de kesiyorlardı da “Kurbanı da gelsinler burada kessinler” diyor. Peygamberimiz (s.a.v) Veda Haccın da Kurban Bayramı Kurbanı kesmiştir. Fakat çok ilginçtir ki, Şu ayetler için tefsirlere bakın; Bunları hep “Hac Kurbanı” derler. Bakın tefsirlere göreceksiniz. Peki, Hac Kurbanıysa neden Tefsir kitabının Hacla ilgili bölümün de, Hacılara bir tek Kurban yüklemezsiniz? Hacılara yüklenen Kurban görevi sadece Hac zamanına kadar Umre yapan kişilerin; “Kim Hac zamanına kadar Umreden yararlanırsa, Kolayın da Hedy’i kessin, Bulamayanda üç gün Hacda, Yedi günde döndüğün de oruç tutsun”(Bakara 196.Ayet), Onun yerine o geçiyor ama Kurban da onun yerine o geçmiyor ki “Her Ümmet” için deniyor. Hatta ne diyor aynı Ayetin devamın da; “ Bu ailesi Mescid-i Haram da olmayan içindir” Bütün Mezhepler istisnasız, Hac Kurbanı olarak sadece bunu alırlar, Bu da Hac ile Umreyi birleştirenler içindir. Peki, O zaman siz burada ki Ayetlere Hacla ilgili Ayetlerdir diyeceksiniz, Ama Fıkıhta bununla ilgili hiçbir hüküm koymayacaksınız. Bu ne lahana turşusu ne perhiz. Bu ne biçim bir şey yani? Sadece Hac yapana Kurban gerekmez, Bu konuda da bütün Mezhepler ittifakta. Hac Kurbanı diye bir şey varsa, Bir adam sırf Hac Kurbanı diye bir Kurban kesmesi gerekir. Var mı fıkıhta böyle bir hüküm? Yok. O zaman bu ayetler niye indi Kardeşim. Şimdi Bakın Kurban Bayramı geldi, Mezheplere bakın, Okuduğumuz şu ayetlerden hiçbir tanesini delil olarak almazlar. Almadıkları için Hadisleri hiç birisi, Hanifisi, Şafisi, Hanbelisi, Malikisi de Hadisleri koyacak yer bulamazlar. Çünkü Kur’an’ sız Hadis olmaz. Ben Şahsen Kur’an-ı Kerim-i bir ağaca, Hadisi Şerifi de ağacın dallarına benzetiyorum. Ağaçtan kesilmiş dallar ya odun olarak yakılır yada çerçöp olarak atılır. Halbuki o dallar Ağaçla birlikte olursa müthiş bir güzellik ortaya çıkar. İşte o Kur’an-Sünnet bütünlüğü bu açıdan son derece önemlidir. Yani gerçekten çok şaşırtıcı inanın çok şaşırtıcı, Elinize bir tane tefsir alın bakın, Bir bakın bakalım Hac Suresiyle ilgili ayetlere neler yazılmış, Neler yok bir bakın. Allah, Bütün ümmetlere Kurbanı Farz kılmış bize de Farz kılmış. Birisi tutuyor “Vacip” diyor, Delil olarak neyi alıyor “Fesalli lirabbike venhar”(Kevser Suresi 2.Ayet), Bu Ayeti de eski Hanifiler değil çok sonraki Hanifiler bunu almışlardır. İlk Hanifiler de bu yoktur delil olarak. “Rabbin için Namaz kıl ve Kurban kes”(Kevser Suresi2.Ayet), Aslında orada “Kurban kes” değil “Venhar” “Hayvan kes” demektir, “Hayvanın boğazının üst kısmına bıçak saplayarak kes” demektir. “Rabbin için” olduğu zaman Kurban gibi anlarsınız, oradan net bir şey anlayamıyorsunuz, Net bir şey anlaşılamadığı için “Kurban Vaciptir” bir de “Kim imkan bulur da Kurban kesmezse Mescidimize yaklaşmasın” (İbn Mâce, “Edâhî”, 2; Müsned, II, 321) Zayıf, Mevkuf bir Hadise dayanarak Vaciptir derler. Şafi, Maliki, Hanbeli de Sünnettir der. Zaten bu “Sünnet” kelimesi de çok enteresan bir kelimedir, Kur’an-ı Kerim de Sünnet kelimesi “Farz” anlamındadır, Peygamberimizin sözlerinde Sünnet “Farz” anlamındadır. Bu kavramlara sonradan başka anlam yüklediğiniz zaman da çok ciddi bir kavram kargaşası meydana geliyor. Acaba bu ne? Ne zaman? Nasıl? Bununla ilgili açıklamalar Medine de olmuştur. Yukarıda okuduğunuz Ayetler de olmuştur. Medine de bu açıklamalar yapıldığı için Peygamberimiz Medine de her sene mutlaka Kurban kesmiştir. 10 yıl boyunca. Abdullah İbn-i Ömer bu şekilde rivayet etmektedir. Ama Mekke de o açıklama gelmediği için, Hatta Kevser Suresi de Mekke de indiği halde o açıklama gelmeden Peygamberimizin Kurban kestiğine dair rivayet yoktur. Şimdi Siz “Fesalli lirabbike venhar” ile yukarıda okunan ayetleri birleştirdiğiniz zaman Peygamberimizin Kurban keserken okuduğu Şu duayı da anlarsınız; “ “ İnnes salati ve nusuki ve mahyaye ve memati lillahi rabbil âlemin” , “ İnnes salati ve nusuki” “ Namazım ve Kurbanım” anlarsınız.. Neden Kurban Bayramı günü önce Namaz kılınıyor sonra Kurban kesiliyor onu da anlarsınız. Hepsi bir Çorap söküğü gibi karşınıza çıkar. Neyse şimdi konumuz Hac.
Buradan şunu anlıyoruz ki Adem(a.s)’dan beri Kurbanla Hac günleri aynı günlerdedir. Yeni bir şey değil. Bunlar zaten biliniyor. Dolayısıyla İbrahim (a.s) “Bana ibadet yerlerimizi göster” demiş, Allah ‘u Teala “Şu insanlara Haccı öğret gel, Şöyle şöyle yapsınlar” dememiş, “Haccı İlan et” demiş. Ezan okuyorsunuz Namazı ilan ediyorsunuz bu kadar. “El Hacc” diyor “O Haccı ilan et” Herkesin bildiği bir şey, yeni bir şey değil. “Gelsin Kurbanlarını burada kessinler” Zaten Memleketlerin de kesiyorlardı ki biliyorlar. Bugünler de bir şey çıkarılıyor “Efendim, Yolcu Kurban Kesmez”, Nerden çıktı bu? Nereden çıkarıyorsunuz? Hangi delille? Hanifilerin bu görüşü var ama bütün deliller bu görüşün aleyhinedir. Biri, Bayram geliyor memleketine gidecek hocaya soruyor; “Hocam, Orada Kurbanımı kessem olur mu ?” Hoca “Olmaz çünkü yolcusun, Nafile olur”. Allah burada diyor ki “Gelsinler, Burada kessinler” ve o Hacılar yolcu değil mi ? Arafat’ta Öğlen Namazı kaç rekat kılınıyor? 2 rekat, Çünkü yolcu . “Gelsin burada kessinler” Çünkü bu “Kurban Bayramı Kurbanı”. Peygamberimiz Veda Haccında Kurban Bayramı Kurbanını Kestiği bütün kaynaklarda açık ve net bir şekilde yazılı. Peki şimdi ne oldu, Kime dayanarak böyle söylüyorsunuz? Belki de Hanifilerin ilk zamandakileri bunlara bakıp yazmışlardı ama daha sonra gelenleri bunları silmişte olabilir. Bu ancak Ahirette anlaşılacak ama şu anda kitaplara baktığımız zaman malisef yok, Tefsirler de yok esas beni hayrete düşüren o. Ben şimdi Tefsirci arkadaşlara diyorum ki; Arkadaşlar lütfen şu Fıkıhçıların peşini bırakın, Siz arkadan gitmesi gereken insanlar değilsiniz, Siz en önde gideceksiniz. Onlar sizin arkanızdan gelsin, Size ne ya. Ne onun bunun peşine takılıyorsunuz? Aynı şekilde Hadisçi arkadaşlara gidiyorum Lütfen! Diyorum, Şu Fıkıhçıların, Kelamcıların peşini bırakın, Peygamberin sözü en önde olur kardeşim, En arkada olmaz! Onlara destekçilik yapmayı bırakın, Onlar sizin arkanızdan gelsin. “Siz yiyin, Zor durumda olan Fakir olan kişilere onu yedirin”(Hac Suresi 28.Ayet) Sonra 29. Ayette diyor ki ; “Sümmelyakdu tefesehüm” “Sonra Tefeslerini yerine getirsinler” “Tefes” kelimesine Diyanet İşleri Başkanlığı Mealinde “Sonra Kirlerini Gidersinler” diye mana vermişler. Kir gidermek için Hacca mı gidilir? Diyorlar ki “Efendim bu “Tefes” kelimesi Arapçada yok” Madem yokta “Kir” i nerden çıkartınız. Sonra bu “Ğada” (01.06.37. saniyede hoca Ğada gibi bir kelimeden bahsediyor kontrol edin yanlış yazmış olabılırım.)Kelimesi ile ifade ediliyor. “ğada” “Bir şeyi yerine getirmek” anlamına gelir, “Kir” yerine getirilmez izale edilir. “Arapçada yok” diyorsunuz ama Peygamber (s.a.v) Sahih Hadisinde var; Tay Kabilesinden Urve ibn Mudarris et-tai adındaki bir Müslüman peygamberimizle beraber Hac Yapmak için yola çıkmış, Peygamberimize Müzdelifiye de yetişiyor. “Ya Resullullah sadece tepelerde birazcık dinlendim” diyor. “Buraya gelene kadar Koştura-Koştura ancak size burada yetişebildim” diyor. Arafat’tan geçerek gelmiş. “Benim Haccım oldu mu?” diye soruyor. Peygamberimiz “ Kim ki bu günde veya gece de Arafat’ta bulunur ve burada da bizimle bu namazı kılarsa “Tefesini” yerine getirmiş olur diye buyurmuşlardır.( Ebu Davut, Nesai, İbn Hanbel, İbn Mace, Darimi ve İbn Hibban) O zaman Kardeşim, Siz bir kelimeye mana verirken peygamberimiz Haşa! Orada ……………..(01.08.06. saniyeden 08.saniye arasında hoca bu cümleyi yarım bıraktı tamamlayınız. farklı bir cümle kurdu o yeni cümleden devam ediyorum) Yahu Allah’ın peygamberini dinlemeyeceksin de kimi dinleyeceksin. Ondan sonra kalkıp diyeceksin ki “ Arapça da böyle bir kelime yok”, Yokta madem Peygamberimiz bu kelimeyi nerden buldu da kullandı? O zaman “ğada tefesehüm” in (Lütfen bu “ğada tefese” kelimelerinin doğru yazılıp yazılmadığını kontrol ediniz01.08.27.saniyede) manası “Arafat ve Müzdelifeki görevleri yerine getirmektir. (01.08.40.SANİYEDEN 53.saniyeye kadar mikrofonsuz uzaktan bir konuşma söz konusu hocamızın cevabı anlaşılıyor ama kısa bir cevap verdiği için bir de arapça kelimelerden bir cümle kurduğu için yazmadım, lütfen kontrol ediniz )
Az önce okuduğumuz Hadisin Arapçasını Yahya Hoca okusun dinleyelim;
Yahya Hoca: (01.08.55. saniyeden 01.09.08. saniyeye kadar Yahya hoca burada Az önce yukarıda okunan hadisi şerifi arapça okuyor. Ama yaklaşık 13 dakika internetten aradım taradım ARAPÇAsını Ben bulamadım. Lütfen arapcasını buraya yaznınız)
Hoca: Bir daha tekrarlıyım “Kim bizimle burada bu Namazı kılarsa” diyor burası da çok önemli (01.09.16.saniyeden 25.saniyeye kadar anlaşılamadı kontrol edip yazınız..) “Bizle Namazı kılarsa” diyor, Bu da dersin başında söylediğimin doğru olduğunu Peygamberimizin Hadisi Şerifiyle öğrenmiş oluyoruz. Çünkü bu metot da ayet-ayet açıkladığınız zaman siz bir sonuca varıyorsunuz ama acaba sonuç doğrumu değil mi bunun sağlamasını Peygamberimizin sözü ile yapıyorsunuz. Bu da dersin başında söylediğim; Müzdelife de Namazın kılınmasıdır esas olan, O Vakte yetişememişseniz Sabah Namazına kadar kıldığı zaman bu emri yerine getirmiş oluyor. O zaman Akşamdan Yatsı Namazının vakti bitmeden oraya yetişenler Yatsıyı orada kılarlarsa vazifelerini yaparlar, Oraya yetişemeyenler de Sabah Namazını beklerler. İşte Peygamberimiz diyor ki ”Kim ki bugün buraya gelir bizimle beraber bu namazı kılarsa, Bundan önce de Arafat’ta da gece veya gündüz durmuş olursa Tefesini yerine getirmiş olur ve Haccını da (Hocamız “tefesini ve haccını” kelimelerini söylerken birde bunların arapça kelimelerini söylemekte, fakat ben yukarıda da dediğim gibi Arapçasını internette bulamadığım için bu iki kelimenin Arapçalarını yanlış yazmak istemem o yüzden siz yazınız01.10.30.SANİYEDEN 39.SANİYEYE KADAR) tamamlamış olur,” buyuruyor. Çünkü “El Haccü Arefe” diye bir hadisi şerif vardır, Çünkü Haccın Beyni Arafat’tır, Onu yapmış olur diyor.
Ayeti okumaya devam edelim “Sonra Tefeslerini yerine getirsinler, Nuzurlarını (Adaklarnı) da yapsınlar”(Hac Suresi 29.Ayet) , Hacca gidenler Hangi Adakta bulunur? Bakalım Diyanet İşleri Başkanlığının Tefsirinde Hac Suresinin 29. Ayetine Adağa nasıl bir açıklama yapmışlar; “ Hacıların Kirlerini gidermelerinden maksat özellikle tıraş olmalarıdır”, Tıraş olmalarının zamanı var Kardeşim! Bu ayette Allah daha öncesini söylüyor. Devam etmiş Diyanet; “Tırnaklarını kesmeleri, Koltuk altı, Kasıklarını temizlemeleri,” Burada da çok ciddi bilgi eksikliği var, Bu konulara şu an girmiyorum vaktimiz kısıtlı. Kurbanla ilgili dersimiz de anlatırım inşallah.( Hocamız kurbanla ilgili derste anlatacağını söylemektedir ve bu konuları anlatmıştır. Benim bir önceki gönderdiğim KURBAN dersinde vardır. Buraya o dersi nasıl not düşmeniz gerekiyorsa düşünüz unutmayınız) “Genel olarak bütün bedeni kirlerden arınmalarıdır” diyerek açıklama yapmış Diyanet, 29. Ayete de; “Sonra Kirlerini gidersinler, Adaklarını yerine getirsinler” demiş. “Adak” derken neyi anlarsınız? “Hacı” ne Söz verir ki ? Kurban görevi de yok !. İhrama giren kişi Cenab-ı Hakk’a söz vermiş olur, “ Kim o aylarda hacca niyet ederse (ihramını giyerse), hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan davranışlara yönelmek, kavga etmek yoktur”(Bakara Suresi 197.Ayet) , Yani “Fasıklık yapmayacak”, Fasıklığı başka zamanda yapmayacak ama İhramı giyince artık hiç yapmayacak. ”Kimseyle çekişmeyecek, Kimseye ilişmeyecek” ve “Eşiyle İlişkiye girmeyecek” demektir, Üstlendiği görevlerdir bunlar, “ yufu nüzurahüm”(Hac Suresi 29.Ayet) budur. İhrama girmekle Allah’a karşı bu sözü vermiş oluyor. Onu da yukarıda yazdığımız Bakara Suresi 197.Ayetten öğreniyoruz..Hac Suresini okumaya devam edelim; “velyettavvefu bil beytil atiyk”(Hac Suresi 29.Ayet)” Kabe’yi Tavaf etsinler” . Dikkat ediyorsanız Allah’ u Teala ayrıntılı olarak bize meseleyi anlatıyor. Bir tarihten aldık değil mi? İbrahim(a.s)’a verilen emir bize de verilmiştir, Aynıdır, Geçerlidir, Değişen bir şey yoktur. O günden bugüne kadar değişen bir şey yok. Çünkü İbrahim(a.s)’ın durduğu yerler, Şunlar-Bunlar önceden belirtilmiş oluyor.
Bizim ile alakalı olarak neler var bunun için Bakara Suresini açalım. Biz bunu defalarca anlattık ama Hac konusuyla birlikte tekrar anlatılmasında fayda var. Burada diyor ki Allah ’u Teala; “Allah için Hac ile Umreyi tamamlayın”(Bakara Suresi 196.Ayet) diyor. “Tamamlayın” emri neyi hatırlatır? Bir eksiklik var değil mi? Bir eksiklik var ki “Tamamlayın” diyor. O zaman öyle bir eksiklik olmalı ki “Hacda” da “Umrede” de olması lazım bu eksikliğin. Çünkü Ayette “Haccı ve Umreyi” diyor. Kur’an-ı Kerim de bir Ayeti Allah’ u Teala bir diğer Ayet ile açıklıyorsa o zaman buradaki eksikliği bir başka Ayetten öğrenmemiz lazım. Ve o başka Ayette de “Hac” il “Umre” kelimeleri geçmeli ki bu Ayetteki eksikliği anlayalım. Bu da işte iki Ayeti “Müteşabih” yapıyor, “Birbirine benzer” yapıyor. Biliyorsunuz gelenekte “Müteşabih” in manasına “Anlaşılmayan Ayet” denmiştir ve bu sistem tümüyle çökertilmiştir. Aslında bir Ergenekon Davası da bunlara açmak lazım. Ahirette nasıl olsa ortaya çıkacakta ama İlim Adamlarının bunu ciddi mana da araştırmaları lazım. “Haccı ve Umreyi Tamamlayın” Kur’an-ı Kerim’e baktığımız zaman Hac ve Umreni birlikte zikredildiği tek Ayet Bakara Suresinin 158.Ayetidir. Yani Bakara 196.Ayetin Müteşabih’i olan Ayet 158.Ayettir. 158.Ayet’e baktığımız zaman ne görüyoruz; “ Safa ile Merve Allah’ın Şearilerindendir” Yani “Allah’a ibadetin simgeleridir.” Hani Al-i İmran Suresinin 97.Ayettinde ; “ayatüm beyyinatüm” Yani, “İbadet Yerlerini Açıklayan İşaretler, Göstergeler” İşte bu da onların bir tanesi, Makam-ı İbrahim’dir, İbrahim (a.s) durduğu yerlerden birisidir bu. 158.Ayetti okumaya devam edelim; “Kim O Beyti Hac veya Umre niyeti ile Tavaf ederse” Bakın “Hac” ve “Umre” geçti, Bakara 196. Ayette de “hacce vel umrate” geçti, İşte bunlar “Müteşabih” Ayetlerdir. “Birbirine benzeyen” Ayetlerdir. Devam edelim 158.Ayete; “Kim O Beyti Hac veya Umre niyeti ile Tavaf ederse, Safa ile Merve Arasında Sa’y etmesinde bir günah yoktur. Kim bir hayrı içten gelerek yaparsa Allah ona teşekkür eder ve onun yaptığını bilir.” Hac ve Umre yapan kişinin “Safa ile Merve arasında Sa’y yapmasında bir günah yoktur” dediğine göre demek ki bunlar burada “Sa’y” yapmayı günah sayıyorlarmış ki Allah ta; “Günah yoktur” diyor. O zaman ne yaptıklarına bakıyoruz ki Safa’nın üzerinde bir put varmış, Merve’nin üzerinde bir put varmış, İnsanlar bir o puta bir bu puta gidip gelerek Saygı gösterirlermiş. Müslümanlar da zannediyor ki Müşriklerin Adetidir. Yani, Putlardan dolayı Sa’y ediliyor, “O zaman bizim putlarla bi işimiz olmaz” diyerek bu şekilde Sa’yı günah zannediyorlar ve Sa’y yapmıyorlar. Şimdi Yukarıda bahsettiğimiz “Eksik” ortaya çıktımı? “Tamamlayın”(Bakara Suresi 196. Ayet), ‘ın ayetindeki Eksiği, Gördüğünüz gibi Bakara 158.Ayet ortaya çıkardı. “Sa’y” yapmıyorlarmış günah sayıyorlarmış, Ama Allah’ta Bakara 158.Ayette diyor ki “Günah değil”, O zaman yapılabilir.
(01:19:11. Saniyeden 16.saniyeye kadar biri konuşuyor mikrofonsuz anlaşılmıyor.. O yüzden tamamlayınız. Hoca o kişiye cevap veriyor gibi devam ediyor bende o şekilde devam ediyorum)
Hoca: Ayetleri birleştirmezsen öyle olur, Birleştirirsen öyle olmaz. Bir Ayet diğer Ayeti açıklar. Tek başına okuduğun zaman öyle anlaşılır. Buradan anlaşılıyor ki yapmıyorlarmış, Günah sayıyorlarmış, Allah ‘u Teala diyor ki “Günah Değil” tamam. Tamam ama “Yapalım mı? Yapmayalım mı? O sizin dediğiniz de o. Bu Ayette ne diyor Allah’u Teala “Haccı ve Umreyi tamamlayın”(Bakara Suresi 196. Ayet). Umre yapan sadece Kabe’yi Tavaf edip gidiyor. Sa’y etmediğine göre tamamlamak için yapacağı tek şey Günah saydığı bu eylem, bu İbadettir. O zaman Hac ile Umre arasın da Müşterek iki şey var, Kabe’yi Tavaf ve Sa’y. O zaman Hac içinde aynı şeylerin olması gerekiyor, “Hac ve Umreyi Allah için tamamlayın”(Bakara Suresi 196.Ayet), Az önce size bir şey söylemiştim; Biz bu Ayeti acaba doğrumu anladık? Onu da Peygamberimizin sözleriyle sağlamasını yapmamız gerekiyor. Bakıyoruz ki Peygamberimiz (S.a.v) diyor ki ; “Ma etemmallahu, “ma etemma” “etimmü” bu kelimelerin sesi bile benziyor değil mi? Arapça bilmeyen için ses bile benziyor. ”Bir kişi Safa ile Merve arasında sa’y etmezse Allah onun haccını da tam saymaz Umresini de’ (01:20:46. Saniyeden 01:21:11. Saniye arasında hocamız az önce yazdığım hadisi şerifi birkaç çeşitte okuyor ve önemli karşılaştırmalar yapıyor ayetlerile. Fakat hem hadisten hem ayetten arapça kelimeler kullandığı için ben HADİSİN ARAPÇASINI BULAMADIGIM İÇİN yazmadan bu bölümü geçtim..ama siz lütfen yazınız. Ve benim yazdığım hadisi şerife kaynak ekleyiniz) O zaman Bakara Suresinin 196. Ayetindeki; “ etimmül hacce vel umrate lillah” Eksiğin “Sa’y” olduğunu bu Ayetten anlamış olduk. Ben size bir şey daha söyleyeyim; Lütfen evlerinizde bulunan Tefsirlere bakın ki, Şu ayeti anlayan bir Allah’ın Kuluna rastlayabilecek misiniz? Şu ayete “mül hacce vel umrate”(Bakara Suresi 196.Ayet) bu ayete bakın. Şöyle bir şey yaparlar “Müslümanlar Arafat’ a çıkmıyorlardı da “Etimmü” diyerek Arafat’a çıkın dedi” Hadi tamam Hacılar için anladık ta Umreciler? Umrede Arafat görevi Var mı? Yani, Göreceksiniz ki Allah’ın Ruhsat vermediği bir yola girdiği için Müfessirler, O yol da Hedeflerine ulaşmaları mümkün değil. Yanlış bir yola girmişlerdir. Bazıları bana diyor ki; “Kibirlilik ediyorsun”, Ya hu Kardeşim Doğruları söylemek Kibir ise Kibirlilik ediyoruz. Yani, Doğruları söylemeyecek miyiz? Allah-Allah. Allah’ u Teala Kur’an’ı açıklamayı kendi üstüne alıyor, Diyor ki ; “Bu bir kitaptır ki ayetleri Muhkem kılınmış, Hakim ve Habir tarafından sonra ayrıntılı olarak açıklanmıştır.”(Hud Suresi 1.Ayet), Açıklamış mı Allah ’u Teala birbiriyle? Niye açıklıyor; “Allahtan başkasına kulluk etmeyesiniz”(Hud süresi 2.Ayet) diye Allah açıklamıştır. Eğer Başkası açıklarsa kendini Allah yerine koymuş olmuyor mu? Allah bu yetkiyi hiç kimseye vermemiş Ulema Kimden bu yetkiyi almışta kendi kafalarına göre açıklama yapıyorlar? Ve Tefsirlere bakın ilk önce Hud Suresinin İlk Ayetlerini anlaşılmaz hale getirmişlerdir, Bakın göreceksiniz. Bu bir İdda mıdır, Gerçek midir gözünüzle görün. Peki, Peygamberimiz ne yapıyor? “Ben de sizin için kitapta olanla Müjdelenen ve uygulayanım” (Lütfen kaynak yazınız ben bulamıyorum.) buyuruyor. Az önce Peygamberimizin sözü de tamı tamına Kur’an’ı anlatmadı mı? İşte onun adı da “Hikmet” tir, Sünnette budur. Bu ilişkiyi malisef koparmışlar (hocamız burada “bu ilişkiyi malisef” dedi ve cümleyi bırakıp başka türlü konuşmaya başladı. Ben cümleyi “ koparmışlar” kelimesi ile tamamlıyorum haberiniz olsun01:24:07 ile 09 arası) Ne yapayım, Kim ne derse desin, Artık nasıl olsa alıştık, Islanan adam bir daha ıslanır mı? Islanmaktan da artık korkmaz nasıl olsa, Herkes istediğini söylüyor, Bundan sonra ben de hiç ezilip büzülmeden açık-açık anlatacağım istediğimi, Kim ne derse desin. Öyle arkadan Dedikodu yapmasın, Konuşacaksa kişi çıksın karşımız da konuşsun.
Şimdi; Şafi, Hanbeli, Maliki Mezhepleri diyor ki, Mesela onların görüşlerini İmam Şafiden Naklen söyleyelim, İmam Şafi diyor ki; “Allah, Safa ile Merve arasında Sa’y etmek diye bir günah yoktur diyor, Bu ayete bakarsak Sa’y, en fazla Mübah olur, Sevaptır bile diyemeyiz, Çünkü Günah yoktur demek yapması Sevaptır demek olmaz. Günah yoktur diyor. Ama Peygamberimiz öbür taraftan şöyle demiş; “Allah size Sa’yı Farz kıldı sa’y yapın”, Peygambere Bakarsak Sa’y Farz, Allah’ a bakarsak Sevap bile değil Mübah, Peki Ne yapacağız? “ diyor. Ne yapacaksın, Sen demiyor muydun; “Biz Kitaba Bakarız” diye O zaman bak Kitaba göre hüküm ver, Veremiyor çünkü öteden beri herkes Sa’y ediyor, Nasıl “Sa’y Mübahtır” desin. O zaman da Kitabı bir tarafa bırakıyor diyor ki; “Sa’y Farzdır, Hac ve Umrenin Rukunlerinden bir Rukundür, Kim ki Safa ile Merve arasında Sa’y Ederse ve bir adım eksik atarsa Haccı da olmaz Umresi de olmaz” diyor. Delilin nedir? “Hadis”, Ayeti ne yaptın? “Bıraktım”, Peki hadis ayeti nesh mi etti? “Yo Ben öyle demiyorum” diyor. Ama Fiilen öyle yaptın Kardeşim. Yani, Haşa! Allah Mübah diyecek, Peygamber Farz Diyecek, Arada ciddi bir zıtlaşma olacak, Sende Peygamberden yana olacaksın. Sen yarın Allah’ a nasıl hesap vereceksin? Hadi söyle bakalım. Bakın yapı ne kadar yanlış oluşuyor, Görüyor musunuz? Maliki ve Hanbeli Mezhepleri de aynıdır.
Peki Hanifiler ne diyor? El Mebsut ta mesela ne yazıyor? Kaynakları öğrenmek isteyenler İnternet sitemizden “Kitap ve Hikmet” başlıklı yazımızdan tüm kaynakları bulabilirler. El Mebsut’ta Hanifiler diyor ki ; “ Sa’yı, Ayete bakarsak Mübah yani yapmak sevap bile değil, Hadise bakarsak Farz, İkisi de olmaz Sa’y “Vaciptir” diyor. Ayeti de bıraktın, Hadisi de bıraktın Neye uydun? Neye Uydun Kardeşim ya? Ondan sonra “Vaciptir” diyorsun. Diyor ki ; “Sa’y etmeyen bir kişi Bir Kurban kestiği zaman kurtulur”, Peki, Kurbanı sana kim söyledi? Onu nerden buldun? Ya siz hep demiyor musunuz; “İbadet konusunda akıl yürütün” Bari kendiniz bir aklınızı yürütseniz ya, Biz ona da razıyız, Bu yaptığınız ne? Bu yaptığınız ne? Bir de “Bizim Mezhebimiz Haktır” Bilmem nedir deyip duruyorlar, İyi Valla, Kendin çal, Kendin oyna, Ne güzel. Bu yaptığın ne? Ayrıca Hanifilerin Vacibini söyleyen bir Allah’ın kulu var mı? Deliliniz ne? “İcma” diyorlar, Siz neye İcma diyorsunuz? “Kur’an’a ve Sünnete aykırı İcma olmaz” diyorsunuz, Bunlar Kur’an’a da aykırı Sünnete de aykırı, senin Mantığına göre. Senin dediğin Vacibi söyleyen bir Allah’ın kulu yok, Sen çünkü Vacibe Sünnet ile Farz arasında bir yer veriyorsun. Böyle bir kavram üzerinde İcma olur mu? Ve buradan İbadet oluşturuyorsun. Siz kimin Mezhebisiniz? Allah Aşkına söyleyin bana ya. Siz, Siz kimi temsil ediyorsunuz? Ne oluyor Size? Size mi kalmış Cenab-ı Hakk’ın ayetlerini bir kenara bırakmak. Hani bir de Usulünüz de demiyor muydunuz “Biz önce Kitaba bakarız”, Hani Kitap? Dört Mezhebin dördünü de diyorum Hani Kitap? (Hocamız 01:29:03.saniye ile04.saniye arasında bir kelimeyi hızlı söyledi anlayamadım …. Koyarak devam ediyorum) ………yoksa Sünnet” diyorsunuz, “Yoksa” ne demek ya! “Yoksa” diye bir şey olur mu? Allah Peygamberine dememiş ki; “Aralarında Allah’ın indirdiği ile Hükmet”(Maide Suresinin 49. Ayet) dememiş mi? Ne demek “Yoksa” demek? Kitapta olmayan Sünnette olur mu? Kardeşim. İşte bakın görüyor musunuz bir Metot yokluğu ne hale getiriyor. Ondan sonra da Milletin bu dine inanmasını bekliyoruz. Müslüman toplumlarda Din geleneğin bir parçası olmuş. Adam Türk olmak gibi, Kürt olmak gibi, Laz olmak gibi, Çerkez olmak gibi bir Mensubiyet duygusu içerisinde Din yapıyor, Biraz da İbadetlerden takviye yapıyor, Tamam. Bazı şeyler sorulduğu zaman “Bu akılla olmaz” diyor. Akılla olmayan bir şeye Akıllı olan bir insan nasıl inanır? Allah’ın Akıllı olarak yarattığı bir kişi, Akılla anlaşılamayacak bir dine inanacak ve hayatını ona göre tanzim edecek, Öylemi? Onun için dikkat ederseniz Sahabeden sonra bu dinin ilerlemesi durmuştur ve kendi içine kapanmıştır. Bunlar son derece önemlidir.
(01:30:23. Saniyeden 50. Saniyeye kadar atladım. Çünkü gereksiz geldi bana lütfen kontrol ediniz)
Özetleyecek olursak, Hac Adem(a.s)’dan beri olan bir ibadettir. Bir de aklıma yeni geldi şunu da söyleyeyim; İbrahim(a.s) Kabe’yi Şerifi bina ediyor ve orada dua ediyor; “Ya Rabbi bizim soyumuzdan da Sana teslim olan bir Ümmet oluştur”(Bakara Suresi 128.Ayet , İnsanlar arasında da Haccı ilan ediyor. Peki, Musa(a.s) Kimin torunudur? İbrahim(a.s) değil mi? Evet. Peki, İsa(a.s) Kimin torunu? Evet O da İbrahim (a.s)’ın torunudur. Peki Onların Hacca gitmemesi mümkün mü? Değil, Ayrıca Haccı İlan etmemiş olmaları da mümkün değil. Dolayısıyla, Dinler Tarihçileri bunları bulmak zorundadır. Peki niye bulamıyoruz? Cenab-ı Hakk Maide Suresinin 15.Ayetinde Ehli Kitaba şunu söylüyor; “ Size Elçiniz geldi, O Kitapta olup ta sizin gizlediğiniz bir çok şeyi ortaya çıkarıyor” İşte buda onların gizlediklerindendir. Ayeti bitirelim; ”Bir çok şeyi de Affediyor, Ortaya çıkarmıyor”. O zaman bu Dinler Tarihçilerinin araştırma yapacağı kişiler, Yeryüzünde hangi din varsa ondan mutlaka Haccı bulacaklardır. O Hac Kabe’ye gidilerek yapılan Hacdır. Çünkü Allah ‘u Teala İbrahim (a.s)’a ““O Haccı ilan et sana gelsinler”(Hac Suresi 27.Ayet) dedi. İnsanlar içinde Bütün insanlara ilan edildi. Bilmemeleri mümkün değil. Tarih içerisinde bir takım şekiller değiştirilmiş olabilir. (01:33:01. Saniyeden03.saniyeye kadar verilen örnek anlaşılamadı.Kontrol ediniz) olabilir. Mesela Emeviler zamanın da Yakubi tarihin de belirtildiğine göre, Ki bütün işaretler onun doğru olduğunu gösteriyor; Abdullah bin Zübeyr Kabe ve Çevresin de Halifeliğini ilan ediyor, Hicaz bölgesinde insanla onun Halifeliğini ilan ediyor. Kudüs ve Şam bölgesin de de Abdülmelik Bin Mervân Halifeliğini ilan ediyor. İnsanlar Hac için Kabe’ye gitmesinler diye Kudüs te bir Mescit yapıyor, O Mescide “Mescid-i Aksa” adını veriyor. Oraya “Mescid-i Aksa” adını veren Kitap ve Sünnet değildir. Kur’an’da olan bir Mescidin adını veriyor, Kudüs te. Yanında da “Kubbet-üs-Sahra” diye Kabe’den daha gösterişli bir bina yapıyor. Onun yanına da bakarsanız Safa ve Merve gibi bir koridor da vardır. Hemen yanında Makam-ı İbrahim’e benzer bir yapılanmada vardır. “Zeytin Dağı”nda da Arafat görevini yaparsınız. “İşte Kur’an da geçen Mescid-i Aksa budur” diye hala Müslümanlar bugün oranın Mescid-i Aksa olduğuna inanırlar.
(01:35:00 saniyede mikrofonsuz konuşma var hocamızın cevabını yazarak devam ediyorum)
Hoca: Tabi, 50 sene sonra yapılmıştır.
(01:35:05. Saniyede bir başkası busefer mikrofonsuz konuştu hocamızın cevabını yazarak devam ediyorum)
Hoca: bir de Peygamberimize de hadis (01:35:08.saniyeden 18.saniye ye kadar hocamızın dedikleri anlaşılamadı iki cümle kurdu ikisinide yarım bıraktı. Ben 18.saniyeninsonrasından devam ediyorum kontrol ediniz) Biz görmedik mi, İnsanların 28 Şubatta nasıl Kur’an Meallerini değiştirdiklerini.
(01:35:25. Saniyeden 29.saniyeye kadar biri mikrofonsuz konuştu .Hocamızın cevabından devam ediyorum)
Hoca: Onların hepsi uydurma şeylerdir. İşte orayı da Mescid-i Aksa, Mescid-i Aksa yaptıktan sonra senaryonun bir parçası olarak Peygamberimiz Mekke’den oraya gelecek, Orada Namaz kılacak ki orası da kutsallaşmış olsun. Orası Alternatif bir Hac mekanı olarak yapılmıştır ama tutmamıştır.
(01:35:52. Saniyeden 58.saniyeye kadar biri mikrofonsuz konuşuyor hocamızın cevabından devam ediyorum,)
Hoca: …..ama tabi baskıyla, Bunun içinde Kur’an-ı Kerimde “Mescid-i Aksa”, “Mescid-i Haram” diye bir kelime geçiyor, Halbuki o ; En uzak olan, 7. Kat Semadaki “Beyti Mamur” dur.
(01:36:11. Saniyeden 13.saniyeye kadar biri mikrofonsuz konuşuyor hocamızın cevabından devam ediyorum,)
Hoca: Tamam Süleyman Mabedidir, Doğru ama Mescid-i Aksa başka bir şeydir. “El Mescidü’l-Aksâ” “En Uzak Mescid” demektir. O zamanlar Roma da bile Kiliseler var bu şeyse( bu cümle doğru yazılmıştır ama bence eksik izah olduğundan tamamlanması gerekiyor01:36:23). Bütün bunlar var.
Yahya Hoca: Şu soru birkaç defa soruldu; (01:36:40.SANİYEDEn 01:37:36.saniyeye kadar Yahya hoca tam konuşmaya başlıyacaktıki yine biri mikrofonsuz gird ve hocamız Abdülaziz beyle bir polemik oldu o bölümü karşılıklı konuşma olduğu için atlıyorum siz kontrol ediniz)
“Hacca gidip te Hacdan önce Umre yapanlar iki Kurban birlikte mi kesecekler?”diye Bakara 196. Ayete dayanarak sormuşlar. “İkisi de Hedy mi?” demişler.
Hoca: İkisi de Hükümlülüktür. İmkanları varsa kesecekler, Ama yoksa imkan bir tanesini keserler. O zaman da diğerinin yerine oruç tutarlar.
Yahya Hoca: Bir de şunu sormuşlar “Oraya gidenlerin oranın dışında Kurban kestirmeleri mümkün mü ?” demişler.
Hoca: Allah ‘u Teala “Burada Kessinler” dediğine göre orada kesmeleri gerekiyor. Döndükten sonra olmaz.
Yahya Hoca: “Bütün insanlara ilan et”(Hac Suresi 27.Ayet) dendiğine göre Kafirler buna dahil mi? Diye sormuşlar
Hoca: Kafirlerden ibadeti kabul etmediğini Allah’u Teala bildirdiği için Kafirler dahil olmaz. Burada ki nas belli nas olur.
Yahya Hoca: ‘Peygamberimizin Vali olarak gönderdiği bir Sahabisine “Nasıl Hükmedeceksin?” diye sorusuna ; “Önce Kur’an’a bakarım ondan sonra da Sünnete bakarım, orada da bulamazsam kendi bilgimle karar veririm” demiş, Bunu nasıl anlamalıyız?’ diye sormuşlar. Özellikle Hani “Kur’an da olmazsa Sünnete bakarım” ifadesi.
Hoca: Bu soruya Fatih Hoca cevap versin
Fatih Hoca: Bu delil çok fazla zikrediliyor. Kurguya göre “Muaz bin Cebel” isimli Sahabiyi Peygamber efendimiz Yemen’e Vali olarak gönderirken ona “Ne ile Hükmedeceksin” diye soruyor, O da “Allah’ın Kitabında varsa ona göre onda yoksa Resullulahın sünnetine göre, Onda da yoksa İçtihat ederim” diyor. Bu rivayetin doğruluyla ilgili müstakil çalışmalar var. Bu rivayetin doğruluğu ile ilgili yapılmış çok hacimli eserler var. Bunlardan bir tanesine göre bütün varyantlarını, Bütün tariklerini, (bu iki kelimeyi doğrumu yazmışım diye araştırınız “varyant-tarik-) Senetlerini metin farklılıklarıyla incelemiş ve diyor ki; “ Bu kesinlikle delil alınamayacak kadar sıkıntılı bir rivayettir”. Doğru, Muaz bin Cebel’i Peygamberimiz oraya göndermiştir ama öncesinde böyle bir konuşma olduğu çok kuşkuludur, Senedinde geçen kriterler açısından sıkıntılıdır, “Muaz’dan şöyle bir gruptan rivayet, Şöyle bir şey rivayet etti” gibi isimler yok, Yani Senette isimler yok kimlerin rivayet ettiğine dair. Dolayısıyla hem hadis kriterleri açısından hem de peygamberimiz döneminde henüz Sünnet mefhumu’ nun oluşmaması, Peygamberimizin konuyla ilgili bütün söyleyeceğini söylemedi gibi bir çok akli gerekçeler ortaya konularak bu rivayetin tutarlı olmadığına dair tespitler var.
Yahya Hoca: Bir de benim aklıma şu geliyor; Bu rivayeti doğru kabul etsek bile Muaz bin Cebel “Ben aradığımı Kur’an da bulamazsam” diyor. Yani bu Kur’an da olmadığını mı gösterir? Benim bulamıyor olmam. (01:40:44. Saniyeden 53.saniyeye kadar birden fazla konuşma oluyor bir anda..yahya hocanın söylediklerinin anlaşılan yerinden yazmaya devam ediyorum) Dolayısıyla Sahih olarak bu Hadis kabul edilse bile, O aranan Hükmün Kur’an da olmadığını göstermez. Onun bulamadığını gösterir. Dolayısıyla yapması gereken de Sünnete bakmasıdır, Orada da bulamazsa aradığını gelip şu Fıkıh kitaplarına bakmayacak, Tefsir kitaplarına bakmayacak. Bulamadığı Kur’an da olmadığı anlamına gelmez. Kendisi bulamamıştır.
Bir de şöyle bir soru sorulmuş, “Hani biraz önce Şafi ve Hanifilerin görüşleri söylenirken Sa’yı yapamayanların Kurban fidye etmesi ne kitaba ne akla dayanıyor dediniz ama hemen devamın da ki “İhsar” Ayeti ( İhsar ayeti ifadesini yanlış yazmış olabılırım kontrol edin 01:41:38) neyi anlatıyor? Onların ki yapamama durumumu, Yapmama durumumu? “diye sormuşlar .
Bu soruya ben cevap vereyim; Yani Sa’yı terk ederse Kurban gerekir, halbu ki burada “İhsar” Farklı bir şey, yapamama durumu. Dolayısıyla ikisi aynı şeyler değil. Benim anladığım kadarıyla böyle.
Bakara 196.Ayette “Hacca kadar Umreden istifade ederse” dediğine göre burada bir ayrın var. Hacca gitmiş, Umre yapmamış olanın yapacağı Haccı İfrat olmuş olur. Tanımlamalar buna göre çıkıyor. Yani Sadece Hac yapmış. Ama Hac zamanına kadar bir de Umre yapmışsa O Umreden yaralanmış olduğu için bu (01:42:41.saniyeden 47.saniyeye kadar “temettü” diye tam anlayamadığım için bu kelimeyi o arayı ayazınız) ……….Ayetler de var mı yok mu şahsen ben bilmiyorum ama tek İhramla yapılaması veya İhramdan çıkıp Hac için ikinci İhrama girme konusunda (01:42:57.saniyeden 59.saniyeye kadar temettüt diye bir kelime söylenmekte anlaşılmadı lütfen yazınız)…… ayırmışlar ama Hacci İfratla, Hacdan önce Umre yapmanın isimlendirilmesi Bakara 196.Ayetten açık bir şekilde çıkıyor. Yani Hacca kadar Umre yapmazsanız Haccı İfrat yapmış olursunuz. Hacca kadar ister İhrama girip çıkarak , ister Hac zamanına kadar hiç çıkmadan Umre yaparsınız Hacla beraber Umre de yaptığınız için…….. (01:43:22.saniyeden 24.saniye arasında temettü veya kıyam gibi bi kelime diyor anlamadım kontrol ediniz bu cümleyi tamamlayınız). “İfrat” ise “Sadece Hac” demektir. Şimdi buradan kalkar Hacca gider de Hac zamanına kadar Umre yapmazsanız, yaptığınız “Haccı İfrat” olur yani sadece Hac. Ve bu süre içerisinde İhram’ sız bir şekildesiniz. Sadece Hac günlerinde İhrama giriyorsunuz. Ama gittiniz Hac zamanına daha çok var “Umrede yapayım” dediniz ve bir defa için bile Umre için İhrama girmiş olursanız Hacca kadar Umreden faydalanmış olacağınız için Bakara 196.Ayetin kapsamına girersiniz. “Temettüğ” Hac zamanına kadar Umreden faydalanmak demektir. (01:43:53. Saniyede Temettüğ gibi bir kelime kullanılıyor kırmızı renk yazdığım bu kelimeyi lütfen kontrol ediniz) Ama Umre’ siz bir şekilde de Hac yapabilirsiniz ve gider İhramsız sadece Hac zaman geldiğinde İhrama girersiniz o zaman da sizin yaptığınız Haccı İfrat olur. Umreye niyetlenir İhrama girer ve Hac zamanına kadar hiç İhramdan çıkmazsanız bu yaptığınız “Haccı Kıran” olur( “Haccı kıran” diye bir kelime geçti ama bu kelimeyi yanlış yazmış olabilirim kontorl ediniz 01:44:16.saniye) Tek bir İhramla hem Haccı hem Umreyi birleştirmek. Önce gider İhrama girer Umreyi yaparsınız ardından hani Hac zamanına kadar o yasaklardan kurtulmak için çıkarsınız tıraş olarak, Hac zamanı Hac için tekrar İhrama girersiniz onada “Haccı Temettü” denir ( “Haccı Temettü diye bir kelime geçti ama bu kelimeyi yanlış yazmış olabilirim kontorl ediniz 01:44:16.saniye) .
(01:44:35.saniyeden 39.saniyeye kadar biri mikrofonsuz konuşuyor soru soruyor yahya hoca ona cevap verdiği yerden devam ediyorum)
Yahya Hoca: Evet, Ayette “Şunu yapın şunu yapmayın” diye bir şey söz konusu değil. Sadece diyor ki ; “ Hacda Hac zamanına kadar Umre yaparsanız Size bir de Hedy Kurbanı gerekir” o kadar. Külfet gerektirdiği için de öyle bir yorum yapılabilir.
(01:44:56.saniyeden 01:45:02 saniyeye kadar biri mikrofonsuz konuşuyor soru soruyor yahya hoca ona cevap verdiği yerden devam ediyorum)
Yahya Hoca: En az bir defa bile yapsanız ondan faydalanmış sayılırsınız.
(01:45:04.saniyeden 01:45:21 saniyeye kadar biri mikrofonsuz konuşuyor daha sonra yahya hoca parça parça cevap veriyor bu arayı atladım ama son soruya yahya hoca ona cevap verdiği yerden devam ediyorum)
Yahya Hoca: Bir defa bile yapsanız bir Kurban yeterli. Umreyi bir-iki-üç kez de tekrarlasanız bir Kurban yeterli. İstenen tek bir Kurban.
(01:45:26 dan 48.saniyeye kadar biri mikrofonsuz konuşuyor soru soruyor yahya hoca ona cevap verdiği yerden devam ediyorum)
Yahya Hoca: Temettü veya Kıran yapan için ( Temettü ve Kıran kelimelerini kontrol edin yanlış yazmış olabılırım yukarıdaki satırlarda da vardı zaten o yüzden saniye yazmıyorum) Yoksa Haccı İfrat yapan için sadece burdan gitmiş olduğu için normal zaman da kesmesi gereken Kurbanı kestiği zaman görevini yerine getirmiş oluyor.
Bir de kısaca şunu söyleyelim; “Vekaletle Kurban” kesilmesi oluyor. Yani birisini Vekil tayin ederek Kurbanınızı kestirebilirsiniz ama dinen doğru veya yanlıştan ziyade son yıllarda çeşitli Vakıf ve Derneklerin organizasyonu oluyor. Evet bu organizasyonlar İyi Niyetle ortaya çıkıyor. Oralara da bunlar bir şekilde ulaşsın isteniyor ama şöyle bir yanlışa doğru sürükleniyoruz ; Yavaş yavaş insanlar bu işin ticaretini değil de bireysel olarak baktığımız zaman bu işin külfetini düşünüyor. Mesela bir Kurban almak için en az bir iki kez Kurban pazarına gideceksin, Maddi açıdan daha çok sıkıntıya girmeniz lazım, Kurban keseceğim diye bir de Kurban Bayramının 1.günü komple gidiyor, Ya kendiniz keseceksiniz veya gidip birini bulup kestireceksiniz veya kesim yerine Hayvanı götüreceksiniz, Orada bir zaman geçireceksiniz, Bu Külfetlerin hepsini birkaç yüz lira bir vakıfa vererek halledip, Kurban Bayramın da Tatil ‘ e bile gidebiliyorsunuz. Yani yavaş yavaş bu kolaylık insanları “Parasıyla değil mi? Veririm iki,Üç yüz lira kurban zahmetin de yırtarız” düşüncesine götürebilir. Bunlar haklı çekinceler ve bana da çok mantıklı geliyor. O yüzden bir evde iki üç kişinin Kurban kesmesi gibi bir durum hasıl olursa bir tanesi eve girecek şekilde ve Ayette “Yiyin”(Hac suresi 36.Ayet) emri de var ya “fe külu minha”(Hac Suresi 36.Ayet) “Sizde Yiyin kestiğiniz Kurbandan” , hem kesenin istifade etmesi hem ailesinin, Akrabasının istifade etmesi için bir Kurban eve imkan varsa bir Kurban da Somali’dir, Filistin’dir veya Balkanlaradır gönderilebilir. Bunda bir sakınca olmaz Ama Kurbanı da hayatımızdan çıkaracak şekilde de davranmaktan kaçınmalıyız.
Uygun olanı bizim de yiyebileceğimiz şekilde Kurban kesmektir, Cenab-ı Hakk’ın tavsiye ettiği bu. Zengin Fakir olmanıza bakmıyor. Zaten Kurban kesecek durumda iseniz Dinen az buçuk zengin sayılıyorsunuz ama buna rağmen Cenab-ı Hakk “Sizde Yiyin” diyor. Tamamen Fakirler için kesilmiş bir Kurban değil bu. Zenginsin ama “Sende ye” dendiğine göre bundan istifa de etmek gerekiyor. Hac Suresinin 36.Ayetinde “Fe külu minha” “Önce ben yiyeceğim” demek oluyor, Ayetin devamın da da “ ve at’ımül kania vel mu’terr” “Sonra isteyene de istemeyene de dağıtacağım” oluyor. Dolayısıyla önce kendimiz yiyebilecek şekilde Kurbanlarımızı kesmemiz kestirmemiz lazım. Elbette sizin adınızı oralar da Kurban mutlaka kesiliyordur.
——————————————-konu sonu————————————————————-