Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular

25 Aralık 2010 tarihinde yayınlandı. görüntülenme Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri

Abdülaziz Bayındır:

            “Kesinleşmesinden sonra Allah’a verdikleri sözü bozanlar. Allah’ın bitiştirilmesini emrettiğini kopararak bozanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar, bunlar kaybetmiş olan insanlardır.” (Bakara 2/27) Şimdi burada gelenekte “bitiştirilmesini emrettiğine” akraba bağını koparanlar şeklinde anlam verilir. Elimde Diyanet Vakfı’nın meali var. Burada şöyle bir açıklama yapılmış. “Fasık hak yoldan sapan kimsedir. Kesin olarak verilen söz de ehlikitabın Tevrat ve İncil’de geleceği bildirilen ahir zaman peygamberine iman edeceklerini söylemelidir.” Ama burada hiç ehlikitaptan bahsedilmiyor. Bu son derece genel bir hükümdür. Herkesi ilgilendiren bir hükümdür. Ondan sonra da “gelince iman etmediler ve sözlerinde durmadılar” diyor. Sonra bir ilave yapıyor. “İslam’ın çok değer verdiği akraba komşu ve yakınlarla ilgilenmeyi terk ettiler. Fitne ve fesat unsuru oldular. Böylece hem dünyada hem ahirette zarar gördüler” diyor. Bitiştirilmesini emrettiği koparmayı akraba bağlarını koparma şeklinde değerlendiriyorlar.

Buradaki kriterlere bakarsanız Yusuf’un (as) da kaybedenlerden olması gerekir. Yusuf (as) biliyorsunuz çocukken Mısır’a gitti. Kardeşlerini ilk gördüğü zaman babasının halini hatırını sorması gerekirdi.  Ona hiç olmazsa bir hediye göndermesi gerekirdi. Kendisini tanıtmadı. İkincisinde de gene tanıtmadı. Üçüncüsünde kendisini tanıttı. Dolayısıyla Yusuf (as) burada haşirlerin başında gelir çünkü uzun yıllar ağlaya ağlaya gözü kör olmuş babasına bir selam bile göndermiyor.

Hâlbuki Yusuf (as) hakkında tevili hadisi bilen kişi olarak özellikle bize tanıtıyor. Tevili hadisi de rüya yorumu diye çok basitleştiriyorlar bizimkiler. Olayların, sosyal gelişmelerin yorumlanması, toplumun okunması diyelim yani. Yusuf (as) olayları son derece iyi okuyan bir insan. Dolayısıyla pişmeden hadiseye müdahale etmiyor. Bu bir. İşin bir başka tarafı bir insanın akrabasıyla ilişkisini koparması yoldan çıkması demek değildir. Evet, günahtır ama. Mesela buradan devamını okursanız arkasında bir şey var. Hatta ondan önceki 26. ayete bakarsanız “Allah bununla birçoğunun sapıklığını onayla birçoğunun da yola gelmiş sayar. Bununla sadece fasıkların sapıklığını onaylar.” (Bakara 22/26) Yoldan çıkmışların özelliği burada. Yani kâfir olmuş kimseler. Akrabasıyla ilişkiyi kesenin kâfir olduğuna söyleyen herhangi bir kimse söz konusu değil. Günah dersiniz tamam. Burada olay tamamen iman ve tevhit bağlamında bir şeydir.

Şimdi her defasında tekrarlamak zorunda kaldığımız husus şu. Bizim ulemamız hakları olmadığı halde kendileri Kuranı Kerim’i tefsir etmeye kalkıyorlar. Hâlbuki Kuran’ı Allahüteala’nın kendisi tefsir eder. Kuranı kendiniz tefsir etmeye kalktığınız zaman hiç kimseyi tatmin etmiyor.

Şimdi “bağı koparmak” ne demek? Burada Muhammet Bey bir soru soruyor diyor ki o zaman Allah niye insanları Allah’a inanmaya çağırıyor? Madem herkes tevhide şahitlik yapmış? Şimdi dikkat ederseniz Cenabıhakk’ın affetmediği tek günah nedir? Şirk. Şirk ne demek? Şirk Allah’a ortak koşmaktır. Allah’ın asla affetmediği günahtır. O zaman müşrik Allah’ı kabul etmiyor mu? Allah’ı kabul etmeyen Allah’a nasıl ortak koşar? Allah var ve birisini ona ortak koşuyorsa Allah’ı nasıl kabul ediyor bu insan? Allah’ı yüce kabul ediyor, kendisini aşağıda kabul ediyor. Aradaki ilişkiyi bir başkasıyla kurmaya çalışıyor. Onun için Mekkeli müşrikler diyor ki: “Biz bunlara kulluğu bize Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye yapıyoruz. (Zümer 39/3)” Demek ki Allah uzakta kendileri aşağıda aradaki boşluğu doldurmak için. Peki, bütün peygamberlerin söylediği nedir? Tüm peygamberlerin söylediği: “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin”. Mesela Kuranı Kerim’i okuduğunuz zaman “beyler gelin Allah vardır birdir Allah’ın varlığını ispat için şuraya bakın buraya bakın” diyen birisini göremezsiniz. Böyle bir insan yok. Böyle bir peygamber yok yani. Bakarsanız Allah’ın varlığını ispatla uğraşmış bir peygamber yok. Ama Allah’tan başka ilah olmadığını hepsi söylüyor. Çünkü Allah’ın ilah olduğuna kimsenin şüphesi yok ki herkes bunu gayet iyi biliyor.

Bütün peygamberler şunu söylüyor: “Gökleri ve yerleri yaratan Allah’tan şek mi var?” (İbrahim 14/10)  (Yahya Şenol: Şimdi burada kafayı karıştıran insanların bunu inkâr ediyor olmaları. Diğer sorulardan sorayım ben birkaç tane. Mesela Lenin, Mao, Marx bunlar da Allah’ı görmüş gibi kavradı ve söz verdi mi? Uzak doğuda putlara tapan köylüler cahiller bu sözü nasıl verdi?) Zerre kadar şüphesi olmasın. (Y.Ş.: Mesela insanların %8’ini oluşturan ateistler Allah diye bir mevhum olduğunu inkar ediyorlar. Ama biz müşrik deyince kafamızda ilk beliren şey puta tapan insan, o da Mekke döneminde kaldı öldü gitti. Günümüzde müşriklik yok!) Fakat müşrik kimdir dediğimiz zaman herkes Allah’a ortak koşan der yani. (Enes Alimoğlu: İbrahim (as) diyor ki: “Bir zaman İbrahim, babasına ve kavmine demişti ki: Ben sizin taptıklarınızdan uzağım. Ancak beni yaratan hariç. Çünkü muhakkak ki O, beni doğru yola erdirecektir.” (Zuhruf 43/27) ) Tabi bu konuda ayet o kadar çok ki. Kuranı Kerim baştan aşağı onlarla dolu. Ama en önemlisi şudur. Bir kere baştan şunu çok iyi bilmek lazım. Biz yaratıcının söylediklerine kayıtsız şartsız inanan kimseleriz. Her Müslüman öyle zaten. Yaratıcının söylediği de Kuranı Kerim’de olanlardır.

Allahuteala Ali İmran Suresi’nin 106. Ayetinde bütün kâfirlere ortak bir tanım yapmış oluyor. Açıkça değil ama. Oradan açıkça anlaşılan bir tanım var. “O günde kimi yüzler ağaracak kimi yüzler kararacaktır. ” O gün hangi gün? Kıyamet günü. Şimdi şurayı mahşer yeri olarak düşünün. İnsanlar iki grup. Bir grubun yüzü kara bir grubun yüzü ak. “Yüzleri kararanlara imanınızdan sonra kafir oldunuz ha? O halde kâfir olmanızdan ötürü azabı tadın denilecek.” Şimdi bütün yüzü kararanlara ne denecekmiş? Cehennemliklerin tamamına. Siz buna ateist dersiniz, müşrik dersiniz, ehli kitap dersiniz. Çeşitli tanımlamalar yapabilirsiniz. Ama bunların tamamının ortak tanımı nedir? İnandıktan sonra kâfir olmak. Peki, o inanç Allah tarafından kabul edilen bir inanç mı? Allah’ın kabul ettiği bir şekilde imana gelmişler değil mi? Ondan sonra kâfir olmuşlar. “O zaman bu kâfirliğinize karşı şu azabı tadın.” (Ali İmran 3/106)

            Şimdi elimde bir Kuranı Kerim var. Ben bunun üzerini örttüm. Sözlük manasıyla ne yaptım? Küfür değil mi? Kefara ne demektir? Örttü demektir. Örttüm işte. Peki, burada örtecek bir şey olmasa örtmekten bahsedilebilir mi? Mümkün değil. O zaman kâfir neyi örtüyor? Kendinde var olan imanı örtüyor. Kendinde olan iman olmasa ona kâfir deme imkânı da yoktur. Neyi örtüyorsun? (Y.Ş.: O zaman şunu ortaya koymak lazım. Kâfirin tanımı da bizde inkâr eden, hiçbir şekilde kabul etmeyen. Örten değil yok farz Eden şeklinde.) Zaten bizdeki sorun bu. (Y.Ş.: Mesela Allah iki ayette şirk affedilmeyecek diyor. Bu tanımdan hareketle müşrik affedilmeyecek kâfir affedilebilecek diyecek miyiz?) Tabi bizde müşrik ve kâfir tanımları da yanlış. Mesela biz bir yerde konuştuğumuz zaman aynı kelimelere bizim verdiğimiz mana başka bizi dinleyenlerin verdiği mana başka. Öyle olunca da bir iletişimsizlik ortaya çıkıyor ve haklı olarak itiraz ediyor. Onun kafasındaki kâfir tanımı başka bizim kafamızdaki başka. Onun kafasındaki şirk tanımı başka bizimkisi başka. Dolayısıyla bu kâfir örttü. Olmayan şeyi nasıl örtersin? Onun için diyor ki ayette imana geldikten sonra kâfir mi oldunuz?

Aslında Allah’a inanmayan birisi yok. Görüyoruz ayeti kerimelerde. Cenabıhakk’ı var ve bir kabul ediyor. Var ve bir kabul ettiği için bir başka varlığı onun yanına kattığı zaman müşrik oluyor. Yoksa Allah iki tanedir diyen yok. Hıristiyanlar İsa Allah’tır diyorlar ama arkasında duramıyorlar İsa insandır diyorlar. Allah’tır da duramıyorlar, hemen İsa inandır diyorlar. O zaman ne olmuş oluyor? Yarı Allah yarı insan. Onlar şunu söylüyorlar, İsa yüzde yüz insandır. Yüzde yüz de Allah’tır diyorlar. (Bir katılımcı: Vahdeti vücut gibi mi hocam?) Vahdeti vücut farklı. Onda herkes tanrı. Vahdeti vücut çok daha berbat bir inanç. Bir de hulul inancı var o da farklı bir şey.

Bizim maalesef adına İslami denen ama benim İslami saymama imkân olmayan bir ilimler var. Bugün ilahiyat fakültelerinde okutuluyor. Medreselerde okunuyor. Dini kitaplarda okunuyor ve adına din bilimleri deniyor ama aslında onlar insanları din bilimlerinde uzaklaştıran bilimler diye ad vermek lazım. İnsanları dinden uzaklaştıran bilimler demek lazım.

Kâfir nasıl tanımlanıyor orada? Allah’ı kabul etmeyen… Hâlbuki böyle bir varlık yok. Böyle bir kâfir yok. Bakara Suresi 26. ayette ne diyor: “İster bir sivrisinek ister daha yukarısı olsun Allah örnek vermekten çekinmez. Müminler derler ki bu rabbimizden gelen bir gerçektir. ” (Bakara 2/26) Zaten iman güvenden gelir. Allah’a güveninizde bir problem varsa orada imansızlık başlar. Mümin Allah dediyse doğrudur diyen kişidir. Ama öbürü tamam Allah demiş olabilir ama kardeşim benim kafama uymadı. İşte o kâfir olur. İlk kâfir şeytan… Şeytan Allah yoktur diyor mu? Âdem (as) “Allah ne dediyse doğrudur ben yanlış yaptım” dediği için mümin oldu. Şeytan Cenabıhakk’ın sözünü doğru kabul etmediği için kâfir oldu. Bana böyle bir emir verilir mi ben daha hayırlıyım falan… Ama arkasından ne dedi? “Yarabbi bunların yeniden dirilecekleri güne kadar bana süre tanı.” (Hicr 15/36)  Allah’tan istedi. Mesela şeytan bir insanı kâfir yapıyor. Adama diyor ki kâfir ol. “Münafıkların durumu tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana «İnkâr et» der. İnsan inkâr edince de: Ben senden uzağım, çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım, der.” (Haşr 59/16) Beni bu işe karıştırma. Bak sen kâfir oldun ha. Ne yapmış oluyor şeytan? O sözüyle tövbe etmiş oluyor. Mümin olduğuna inanıyor. Çünkü kendisini mümin saymayan bir tek kâfir yoktur. Ateist de dâhil. Kendisini mümin saymayan bir tek kâfir yoktur. Kendisini doğru yolda kabul eder. Aksi takdirde yaşayamaz. Çünkü bir insanın dinsiz yaşaması söz konusu değildir. İşte şeytan da öyle diyor. Bak ben âlemlerin rabbi olan Allah’tan korkarım. Tövbe ediyor. Bunun tövbesi nasıl biliyor musunuz? Sigarayı içip de bırakan adamın tamam sigarayı bıraktım demesi gibidir. İlk aklına geldiği zaman bir tane daha yakar. Ondan dolayı vaslahu kelimesi kullanılır ayeti kerimede. Sadece tövbe değil. Ben tövbe ettim demek yetmez. Onu herkes söyler. Ama devam edemez. Gereğini yapman lazım. Yani kâfirle Müslümanın arasındaki fark nedir? Kâfir örtendir. Müslüman nedir? Teslim olandır. Bundan dolayı kâfirler zaman zaman mümin olmak istemezler. Ya? Kendilerini mümin sayıyorlar zaten kendi kafalarında. Onun için size derler ki siz benim içime bakın. İman da gizlidir para da gizlidir gibi bir takım şeyler söylerler. Siz bizim içimize bakın derler. Çünkü içlerinde Allah inancı var ya. Bizim hocalar da onlara en büyük destekçi. Çünkü hocalar kâfiri Allah diye bir varlığı kabul etmeyen şeklinde tanımlıyorlar. O da bakıyor ki ben Allah’a inanıyorum. Açıkça söylemese bile sen benim içime bak diyor. Sen ne yapacaksın? Nasıl olsa Allah’a inandığını biliyor ya ben gerçek müminim diyor. Ondan sonra kendi kafasına göre yeni bir din oluşturuyor. Emirleri farklı yasakları farklı bir din.

“Kâfirler zaman zaman keşke biz de teslim olabilsek derler.” (Hicr 15/2)  Çünkü Allah’a teslim olmaları gerektiğinden hiçbirisinin şüphesi yok. Ama teslim olamıyor. Niye teslim olamıyor? Çünkü kendisine göre bir takım hayalleri var. Gerçekleştirmek istediği şeyleri var. O hayalleri gerçekleştirmek için de yapması gerekenler var. Hedeflerine ulaşması için bir takım insanlara hoş görünmesi lazım. Efendim ne yapalım mecburen adamdan (duyulmuyor) tabii ki yanıma bir mini etekli alıp gitmezsem beni o toplantıya katmazlar derler. Tabi ben başımı açacağım yoksa beni kabul etmezler vs. Hedefin ne kardeşim? Hedefin Allah rızasıysa dersin ki benim için Allah’ın razı olmadığı şeyin hiçbir değeri yok der hepsini elinin tersiyle itersin. O zaman Cenabıhakk’ın değer verdiği insansın. Hedefin dünyalıksa o zaman onlara benzemeye çalışırsın.

Şimdi kafiri doğru anladığımız zaman problem biter. Sizin en ateist olarak gördüğünüz de kesin olarak dindardır dedik ya. Araf Suresi’nde baştan itibaren tüm insanlığın başlangıcında olan olaylar anlatılıyor. En son bütün insanlar ikiye ayrılıyor. “Bir kısmını Allah yola geldiğini onaylar.” Burada “heda” Allah’ın yola gelmişliğini onaylaması demektir. Talebe 100’lük kâğıt yazdım der ama onun 100’lük olduğunu hocanın onaylaması lazım. Hoca 100 demedikten sonra o 100 olmaz. O yüzlük kâğıt yazdım der ama belki 10 bile alamaz. Hocanın onaylaması lazım. Herkes kendini doğru yolda kabul ediyor ama acaba Allah kabul ediyor mu? Onun için adil bir hocaysa çalışan talebeyi sınıf geçirir. Tembel talebeye der ki sen benden asla geçemezsin. Hiçbir zaman seni sınıf geçirmem der adil bir hoca. Ne demek bu? Böyle devam edersen demektir. Ama çalışkan talebeye der ki tamam geçiririm ama çalışmasını bırakırsan gene geçmez. Dolayısıyla hoca sınıf geçti diye karnenin altını imzalamazsa talebenin sınıf geçmesi mümkün değildir. İşte Allahüteala’nın hidayet vermesi aynen onun gibidir. Sen kendin gayret gösterirsin. Onun için “Allah yanlış yapanlar topluluğunu yola getirmez.” (Ali İmran 3/86) Doğru yapar bu tarafa yönelirsen o zaman yola getirir. Ben çalışmayan talebeleri geçirmem dersin. Ondan sonra: “Bir kısmına da sapıklık hak olmuştur.” Sapıklığı hak etmiştir yani. Bu sapıktır. Yani sen sınıfta kalmayı hak ettin gibi. Peki sapıklığı hak edenler kim? “Onlar Allah’ın dunundan şeytanları evliya edinirler.” Allah’ın dunundan ne demek? Şimdi Allah’ı yüksek kabul ediyorlar Allah şöyle tavan gibi. Ne kadar elimi uzatsam yetişemem. Araya bir aracı koymam lazım. Allah’ın dununda benim fevkimde. Allah’ın aşağısında benim üzerimde. Araya şeytanları evliya olarak koyarlar. Nedir? Veliler. Yani hem Allah’a yakın hem insanlara yakın. Bir taraftan Allah’ın dostu derler değil mi? Mevlana’da olduğu gibi. Haktan alır halka veririm diyor. Bir eli yukardan alıyor diğer eli aşağıya veriyor. Ara kablo gibi.

Peki, bunlar kendilerini ne zannederler? “ve onlar kendilerini doğru yolun ortasında hesap ediyorlar.” (Araf 7/30) Bu bütün kâfirlerin özelliği. Kendilerini doğru yolda hesap ederler. Hidayete ermiş. Onun için zaman zaman görürsünüz. Müslümanlığı biz kimseye vermeyiz en iyi Müslüman biziz gibi böyle nutuklar atarlar. Bu da çok tabi değil mi? (Y.Ş.: O zaman şuradaki soruya ne diyoruz: inanmıyorum diyen kişiye hayır sen görüyorsun inanıyorsun diyebilir miyiz?) İşte o inanmıyorum diyen kişi sen benim kalbime bak diyor ağzımdan çıkana ne bakıyorsun diyor. Aslında o inanmıyorum diyen kişi kendisi içten içe inanıyor. (Y.Ş.: Yalan söylüyorsun diyebiliriz yani.) Tabi diyebilirsin. O yalan kelimesi çok önemli de. Ondan önce şunu söyleyeyim. Enes Hoca’yla beraberdik. Bir de Fegani de vardı. Üçümüz vardık Kremlin’de. Kremlin’in bahçesinde yedi tane kilise vardı değil mi yanlış hatırlamıyorsam. Küçücük bir yer. Bizim Sultanahmet kadar bir yer hadi birazcık geniş olsun. Ama zannetmiyorum. Sıkıştırmışlar. Kiliselerden başka pek bina yok yani. Bir de o sarayın olduğu yer var. Mihmandar kadın ne demişti hatırlıyor musunuz? Lenin, Stalin bunların dinsiz olduğu zannedilir ama onlar dindar insanlardı onlar gelir burada ibadet yaparlardı demişti. Ben de dedim ki bizim bunların böyle olduklarından şüphemiz yok yani. Din olmadan hiçbirisi yaşayamaz ki. Burada anlatmışlardı. Ateizm dersini veren hocalar ne yapıyormuş Rusya’da? Derste Allah yoktur diyen ne yapıyormuş?

Fegani Baylarov:

Sovyetler Birliği zamanında bilimsel ateizm diye bir ders varmış. Üniversitelerde, liselerde. O dersin hocalarının birçoğu derste kendilerinin inançlı olduğunu ama yönetmelik gereği böyle davranmak zorunda olduklarını belirtiyorlarmış. Onlardan biri de benim babamın hocasıymış. Şu anda kendisi diğer dünyada. Bir süre de bağımsızlıktan sonra din derslerini okuttu.

Abdülaziz Bayındır:

            Zaten ateizm dersini verenler daha sonra din dersi vermeye başladılar. O zaman da dinden para kazanıyorlardı şimdi de. Şimdi şurada birkaç kişinin şu sözlerini belki hatırlarsınız. Buraya gelip de söylenen ya da başkasından nakledilen sözler. Orada ateizm dersini verdikten sonra gidip evde tövbe ediyor. Yarabbi beni affet diye.

Şimdi bunlar son derece doğal. Esas ayetler bağlamında olayı anlamaya çalışalım. Araf Suresi 30. Ayette Allahüteala insanları ikiye ayırıyor. Bir grubuna diyor ki bunlar yola gelmiş kimselerdir. Bir grubuna da diyor ki bunlar da sapıklığı hak etmiş insanlardır. Sapıklığı hak eden insanları nasıl tanımlıyor Allah? Onlar şeytanları veli edinirler ve kendilerini doğru yolda hesap ederler. Şimdi kendilerini doğru yolda hesap etmeleri kendi iç dünyalarını kendileri bildiği için Allah’ın varlığına ve birliğine inandıkları için böyle yapıyorlar. Peki bunlar ne yapmış oluyorlar? Kendilerindeki imanı davranışlarıyla gizlemiş oluyorlar mı? Dışarıya inanmadığını söylüyor ateist olduğunu söylüyor. Dışarıya inanmış kimse gibi davranış göstermiyor. En azından şeytan gibi oluyor. Allah’ın bir emrini kabul ediyor bir emrini kabul etmiyor. Mesela Şeytan başlangıçta Allah’ın bütün emirlerini kabul ediyor ama bir tanesinden hoşlanmıyor. O da Âdem’de secde etmek. Birisi kalkar der ki Allah varken niye Âdem’e secde etsin? Savunulacak bir tavır değil mi? O kâfir olmasına yetiyor. O zaman ne yapmış oluyor o? İnancını örtmüş oluyor. Yani kendinde olan inancı örtüyor. Altında olan inancı kendisi bildiği için altına bakarak kendini mümin sayıyor. (Y.Ş.: İşte o yönüyle kâfir oluyor. Müşrik oluşu?) Müşrik oluşu da şu orada kendini niye örtüyor? Bir hedefleri var bir şeyler yapmak istiyor. Kendi kafasına göre yön veriyor tıpkı şeytan gibi. Yani diyor ki tamam Allah var bir ama kardeşim hayatın gerçekleri de var şunları şöyle şöyle yapmak lazım! Ne demek bu? Allah’ın emri hayatın gerçeklerine uymuyor demektir. Şeytanın dediği gibi “Ben daha hayırlıyım.” (Araf 7/12) diyor ya. Yani bu daha doğrudur diyor. O zaman bu kişi kendisini Allah’ın yerine koyuyor. Allah gibi otorite sayıyor kendini. Şeytan diyor ki ben daha hayırlıyım. Onun nesi benden üstün ki? Ne diyor Allah yanlış yapmış oluyor kendi doğru yapmış oluyor. Allah yanlış kendi doğruysa o zaman kendisini Allah’tan daha üstün görmüyor mu o konuda? İşte o zaman kendisini Allah’a ortak ediyor. Ondan dolayı Allahüteala diyor ki:  “Kendi arzusunu kendisine ilah yapanı gördün mü?” (Furkan 25/43) Öyle olunca bu kişi kâfir oluyor çünkü bu kişi Cenabıhakk’ın o emrini örtüyor.

Demek ki aslında cehenneme gidenlerin tamamı Allah’a doğru inanmış olan insanlardır. Tekrar hatırlayalım: “O gün bazı yüzler ak olur, bazı yüzler de kararır. Yüzleri kararanlara şöyle denecek: inandıktan sonra kâfir mi oldunuz?” Yani sizde var olan imanı örttünüz mü? “İşte kâfirliğinize karşılık bu azabı tadın.” (Ali İmran 3/106)

            İşte burada bir soru soruluyor: peki bunlar nerede mümin oldular? Allah’a nasıl inanıyorlar? Elleriyle tutar gözleriyle görür gibi çok kesin inanç nasıl oluyor? Eşhedü diyecek kadar o inanç? Biz eşhedü diyoruz değil mi? Şu anda siz benim konuştuğumu görüyorsunuz. Size birisi dese ki şu saatte Abdülaziz Hoca falan televizyonda canlı yayında konuşuyor. Ne dersiniz? Yanlış. Karşımda adam var ya sen ne konuşuyorsun? İşte benim burada olduğuma şahitsiniz. Onun için başkasına inanmazsınız. O zaman eşhedü deme hakkınız doğar. Peki, biz ne diyoruz? Allahtan başka ilah olmadığına şahidim. Nasıl şahit oldun kardeşim sen? Bakın biz eşhedü kelimesini söylerken “Allah’ın var olduğuna şahidim” demiyoruz. Çünkü bunu söylemeyen hiç kimse yoktur yeryüzünde. Kâfirler için Cenabıhak ne diyor? “Onlara bir bakalım gökleri ve yeri kim yaratmış? Elbette ki Allah diyecekler.” (Zümer 39/38) (Enes Hoca Mülk Suresi’nin 9. Ayetini[1] hatırlatıyor) Mesela Allah böyle emretmez kardeşim der. Diyorlar mı bugün size? İşte bütün kâfirlerin ortak sözü budur. Bugün başka bir şey söylüyorlar gericisiniz, yobazsınız. Aynı ifade. Bütün kâfirlerin ortak sözüdür bu. Allah böyle emretmez. Allah niye böyle yapsın derler. Yoksa Cenabıhakk’ın varlığını ve birliğini inkâr imkânsız bir olaydır. Bu mümkün değil.

Bakın biz “Allah vardır” diye şahitlik etmiyoruz. Şahitlik nedir? Allah’tan başka ilah yoktur diye şahitlik ediyoruz. Ben şahidim Allah’tan başka ilah olmadığına. Çünkü Allah ile ilgili sayısız delili vardır her insanın kendine göre. Ama Allah’tan başka birisinin ilah olması ile kimsenin delili yoktur. Falan böyle demiş filan böyle demiş. Allah’ın gücü yetmez mi. Duydukları, zanları, tahminleri. Bir akıl yürütme de değil. Çünkü aklını kullansa onu kabul etmeyecek. O yüzden az önce Enes Hoca’nın okuduğu ayetin devamında: “Keşke söz dinleseydik ya da aklımızı kullansaydık cehennemlikler içinde olmazdık derler.” (Mülk 67/10) Demagoji yaparlar yani akıl kullanmazlar. Onun için Allah’ın varlığından kimsenin şüphesi olmadığından Allah vardır diye değil Allah’tan başka ilah yoktur diye şahitlik ederiz.

Tabi İbrahim’in (as) kavmiyle ilgili putları kırdıktan sonra İbrahim (as) diyor ki biz çok yanlış yapıyoruz. Bir müddet sonra tekrar gerisin geriye dönüyorlar. Biliyorsun ki bunlar konuşmaz kardeşim diyorlar.[2] Her sapık kendi sapıklığının farkındadır ama o sapıklığını bir şekilde örtmeye çalışır.

(Y.Ş.: Bakara Suresi 27. ayetten bir soru daha var. O mimbadi misaki kelimesine demiş ki burada Allah’a verilen sözün kesinleşme öncesi mi sonrası mı var? Çeviri neden söz verdikten sonra sözlerinden cayarlar değildir? demiş.) Çeviri öyle zaten. Nasıl yapmışız biz çeviriyi? “Allah’a verdikleri taahhüdü bozanlar, kesinleşmesinden sonra.”  (Y.Ş: Öncesi mi var bunun diyor.) Öncesi şüphesiz var. Öncesi olmaz mı? Bir kere küçük çocuğu olanlar ya da burada öğretmen olan var mı? Mesela ilköğretim okulunda Allah ile soruları çocuklar hangi yaşta soruyorlar hiç dikkatini çekti mi? İlkokul 4. Sınıfta soruyorlar. 6. Sınıfta soran var mı? Yok. Dikkat edin. Çocuklarınız varsa, kardeşleriniz varsa, öğrencileriniz varsa. Buluğa erene kadar çocuklar Allah ile ilgili sorular sorarlar. Buluğa erdikten sonra artık kimse Allah’la ilgili soru sormaz. Çünkü artık hiçbirinin Allah’la ilgili şüphesi kalmaz. Bu defa olay başka tarafa yönelir. Allah’ı anlar kavrar eşhedü der. Ama bu defa vücut gelişmiş oluyor insanın bir takım arzuları kendisini ispatlaması lazım hayatta. Bir takım cinsel arzuları var onların devreye girmesi gerekiyor. Başka istekleri var. Şimdi bu istekler Allah’ın istekleriyle çatışıyor çoğu zaman. Bir grup insan Allah’ın istediği gibi davranırım der onlar teslim olanlardır. Arada sırada Allah’ın istediği gibi davranmasa bile kendisinin yanlış yaptığını bilir ve Allah’ım beni affet der. Bunlar da günahkâr olanlardır.

Bir grup insan da kendine göre bir hayat tarzı çizer ve orada yürür. Allah’ın helal haramı vardır, kendisinin helal haramı vardır. Kendi hedeflediği hayat tarzında göre davranışlarını yapar. Onun için Allahüteala kâfir olanlarla mümin olanları ayıran çok ince bir çizgi ortaya koymuştur İbrahim Suresi’nde.

(Bir katılımcı: hocam bazı insanlarda da ego patlaması vardır. Egosu öyle güçlü ki bir başkasının kuralını tanımak istemez. Şahit olduğum bir ilahiyatçı zekât yüzde 2,5. Ben yüzde 2,5 vermek istemiyorum diyor. Tamam, yüzde 3’de veririm 4’de veririm ama dağıtmayı ben kabul etmiyorum diyor.) Yani ben Allah’ın emrini kabul etmiyorum. Emri ben koyarım diyor. İşte bu kâfirliktir. O adam yüzde 100’ünü de verse kâfirdir. Kendini tanrı yapıyor. Çünkü Allah’ın kuralına göre vermiyor kendi kuralına göre veriyor. Ego patlaması dedin ya. Egonun Arapçasına ne deriz? Ene. Yani ben. Peki, şeytan kâfir olurken hangi kelimeyi kullandı? Ene hayrum min (ben daha hayırlıyım) dedi değil mi? İşte kâfirliğin asıl sigortası bu. İşte az önce senin söylediğin gibi. Ben üzerimde birisinin emrini kabul etmiyorum. Güzel de sen şu televizyon idaresinde çalışabilmek için ne emirlere katlanıyorsun? Değil mi? Peki şurada adam sana topu topuna belli bir maaş verecek. Peki, sana sahip olduğun her şeyi verenin niye bir emrini tutmuyorsun? Pekâlâ bilir.

Baştan başlayalım. “Elif-lam-ra. Bu sana indirdiğimiz bir kitaptır. İnsanları karanlıklardan çıkarıp aydınlığa sokasın diye, rablerinin izniyle aziz ve hamid olanın yoluna. Gökte ve yerde ne varsa onun olan Allah’ın yoluna. Kâfirlerin şiddetli azaptan çekecekleri var.” (İbrahim 14/1-2) Kâfir, yani Allah’ı görmezlikten gelen demektir. Görmeyen değil. Dolayısıyla kâfir örten ya ben bu Kuran’ı örttüğüm zaman altta onun olduğunu biliyor muyum bilmiyor muyum? Peki, siz içeri girdiğinizde burası örtülüyse burada Kuran olduğunu bilir misiniz? Bilemezsiniz. Onun için kâfir size karşı Allah diye bir varlığı kabul etmiyor olabilir. Görüntüsü öyle olabilir. Size karşı bir kısmını gösterir bir kısmını göstermeyebilir inancının. Ama kendisi gerçeği biliyor değil mi? Mesela Allahüteala Firavun’u tarif ediyor.  Firavun ve hanedanı Musa’nın (as) ve Harun’un (as) gösterdiği mucizeler karşısında cehd ettiler. Cehd ne demek? Yani kalbinde olanın zıddına bir şey söylüyor Firavun.  Bile bile inkâr deriz ya Türkçede. Kalpte varlığı olanı yok saymaktır. Hani Türkçede biz buna “adam gözümün içine baka baka yalan söylüyor” deriz. İşte cehd o demek. “ (Allah’ın ayetlerini) İnkâr ettiler. Hâlbuki kalpleri kesin biliyordu. (Neml 27/14)  Ama dışarıya karşı inkâr ediyorlar. Peki, dışa karşı inkâr ediyorsa içten kendilerini mümin sayıyor mu bunlar? Sayıyor. Ama Allah sayıyor mu? İşte kâfir, örtüyor. O da Musa (as) ve Harun’a (as) karşı inkârcı bir tavır sergiliyor. Hâlbuki içten kesin inanıyor ki bunlar Allah’ın ayetleridir. Peki, neden böyle yapıyor? Sebebi ne? “Zulmetmek ve üstünlüğü elinde tutmak istiyor” (Neml 27/14)  Üstünlüğü elde tutmanın şeytanca tabiri ne? Ene hayrun min. Firavun’u kâfir yapan ene hayrun min değil mi? Zaten diyor bunlar bizim kölelerimiz yahu. Mısır benim hâkimiyetim altında değil mi? Şu ırmaklar benim emrimin altında akmıyor mu? Nasıl şeytan ben daha hayırlıyım diyorsa bu da üstünlük taslamak için ve zalimlik yapmak için. Yoksa gerçeği kavramadığından dolayı değil.

Peki, bu bir suç değil mi? Gerçeği gördüğü halde kâfirlik yapıyor. Bu suçu Musa’ya karşı mı işlemiş oluyor Allah’a karşı mı? Musa kimin elçisi? Musa kendine mi çağırıyor Allah’ın dinine mi çağırıyor. O zaman suçu Allah’a karşı işlediği için cezayı da Allah verecektir. İşte bu ayette de o gün bazı günler ak olacak bazı yüzler kararacak. Yüzleri kararmış olanlara ne denecek? İman ettikten sonra kâfir mi oldunuz. Şimdi Firavun ve hanedanı iman etmiş mi? Kesin etmiş. Şüphesiz bir şekilde. Ondan sonra sadece biz daha hayırlıyız demek için örtmüş üzerini. İşte kâfirliğinize karşılık bu azabı tadın. Sen bunu hak ettin. Yoksa Allah zalim mi ki bir insanı bilmediği şeyden dolayı cezalandırsın. Bütün kâfirler inandıktan sonra küfre girmiş olanlardır. Peki, o zaman tekrar ayete dönelim.

İbrahim Suresi’nin 2. ayetine dönelim. “ Şiddetli azaptan kâfirlerin çekecekleri var. ” Peki kafirler kimlerdir? “Dünya hayatını sevenler…” Hatta istahibbune demek sevmeye çalışıyor demek. Neden sevmeye çalışıyor? Çünkü yaptığının yanlış olduğunun farkında bu kâfir. “Dünya hayatını ahiretten fazla sevmeye çalışıyorlar.” (İbrahim 14/3)  Peki ahireti sevmiyor mu? Ahiretin varlığını kabul ediyor mu? Ediyor. Dünyayı ahiretten daha çok sevme gayreti içerisinde olanlardır. Neden sevme gayreti içerisinde? Çünkü ahiretle ilgili her şey insanın fıtratına tamamen uyar. İnsanı rahatlatır. İnsana huzur verir. Ondan dolayı kâfirler Hicr Suresi’nin 2. ayeti “Kâfirler zaman zaman keşke biz de teslim olabilsek derler.” (Hicr 15/2) Çünkü doğrusunun o olduğunu bilirler. Aslında kâfir olmak kolay bir şey değildir gerçekten. Zor bir şeydir. Sürekli terse gidiyorsun. Sürekli yanlış yapıyorsun, yaptığın yanlışın da farkındasın. Mesela kâfirlerin tamamı yalan söyler. Yani Kuranı Kerim’de Cenabıhak bütün kâfirleri yalancı olarak nitelendirir. Nasıl yalancı olmasın ki? Kalbinde olan başka dilinde olan başka değil mi? Zaten yalancı o değil midir? İçinizde olanın tersini söylediğiniz zaman size yalancı denir değil mi? Yalancı kişi karşı tarafı kandırır ama kendisini kandıramaz. İşte bu kâfirlerin tamamı yalancıdır. Yaptıklarının yanlış olduklarını bilirler. Ama dünya hayatını ahiretten daha fazla sevmeye çalışırlar. Yani dünyada elde etmek istedikleri bir takım şeyler vardır. O şeylere ulaşabilmek için onun gereğini yapar. Adam eğer dini kullanacaksa dindar gözükür ama dini o tarafa yönlendirir. Dinin dışında olması gerekiyorsa içinden bütün doğruları bilir Firavun olayında olduğu gibi. Musa ve Harun’un (as) getirdiği ayetlerin doğruluğuna kesin olarak inandıkları halde zalimlik ve üstünlük tasladıkları için inanmadılar. Bu da onları ne kadar bir sıkıntıya sokar. Dünya hayatını sevmeye çalıştıkları için o üstünlük bizde kalsın diye mücadele ediyorlar. Musa’ya (as) karşı çıkmak için kendilerini zorluyorlar.

Dolayısıyla başkalarını tenkit etmemiz çok kolaydır. Şöyle bir kolaylığımız var. İşte ben Allaha şükür kendi açımdan söyleyeyim. Müslüman bir ana babanın çocuğu, tamam bu Allah’ın verdiği bir ikramdır. Kâfir bir ana babanın çocuğu da olabilirdim bu benim elimde olan bir şey değil. Peki, annem babam çocukluktan beri bize dini öğretmiş. Güzel. İşte gelmişim yıllarca fetva vermişim, İstanbul Üniversitesi’nde İslam Hukuku hocasıyım. Süleymaniye Vakfı’nda yıllarca Kuran anlatıyorum falan filan. Bütün bunlar tamam da sen ne kadar sayarsan say şeytan kadar bilgili olman mümkün değil! İblis senden daha çok bilgilidir. Çünkü Kuran’ı Kerim’den belli senden daha fazla bilgili olduğu. O zaman bu bir şey ifade etmiyor kardeşim. Sadece senin kendini aldatmana sebep olur. Sen eğer dünyayı tercih ediyorsan ahirete, ahirete inkâr yok bakın. İblis ahireti inkâr ediyor mu? Ne diyor bunların baas gününe kadar bana süre tanı. Baas günü ne? Yeniden diriliş gününe kadar bana süre tanı. İşte burada biz kendimizi çok rahat kandırabiliriz. Ahirete inanıyorum, dünyayı ahirete tercih eden adam inkâr etmiyor ki ahireti. Şeytan da inkâr etmiyor. E Allaha inanıyorum. Şeytan inanmazlık etmiyor ki. Ben âlemlerin rabbi olan Allah’tan korkarım diyor. “Senin izzetine yemin ederim ki onların hepsini yoldan çıkaracağım. (Sad 38/82)” diyor. Yani kendi kâfirliğine bile Allah’ı şahit tutuyor.

O zaman biz başkalarını değil de kendimizi eleştirelim. Çünkü ahirette Allah bizi bizden soracak. Başkasını bizden soracak değil. Bizim yaptığımız önemli. O zaman bakalım. Ben kendi açımdan eğer dünyayı ahirete tercih edersem o zaman yoldan çıkmam çok kolaylaşır. O zaman onun gereğini yaparım. Allah’ın bazı ayetlerini bazı yerlerde okumam. Şu ayetten bahsetmek gerekirken orada susarım. Bu da kâfirlik değil mi? Örtmek değil mi bu da? Biz çok fıkha daldık iman meseleleri geri planda kaldı. Ama bu iman meseleleri Kuranı Kerim’de anlatıldığı gibi anlatılmadıktan sonra anlaşılması mümkün olmaz. İşte Müslümanla kafiri ayıran ince çizgi dünyayı ahirete tercih meselesidir. “Dünya hayatını ahirete tercih eder.” Ahireti inkâr değil. Peki, ben dünya hayatımı ahirete tercih ediyorsam ne yaparım o zaman? Çaktırmadan kendini uzaklaştırıyor Allah’ın yolundan. “Allah’ın yolundan alıkoyar. İstiyor ki Allah’ın yolunda eğrilik olsun.” Yani kendisi Allah’ın yoluna uymayacak yolu kendisine uydurmaya çalışıyor. Bakın dini de bırakmıyor dikkat edin. “Bunlar derin bir sapıklık içindedirler.” (İbrahim 14/3) Bu adamın dini falan bıraktığı yok. Belki beş vakit namaz kılıyor.  Belki her sene bir hacca bir umreye de gidiyordur. Ama ne yaptı? Kendine göre yeni bir din oluşturdu. Yeni bir anlayış oluşturdu.

O zaman sen diyebiliyor musun ki kardeşim benim için temel tercih Allah’ın dediğidir. Bitti. Benim için ahiret dünyadan önemlidir. Ben Allah’ın huzurunda vereceğim hesabı düşünürüm. Bunu biliyorsan buna göre davranıyorsan sen müminsen. Yok, eğer doğru ama hayatın da bazı gerçekleri var işte onu da unutmamalıyız şöyle yapmalıyız böyle yapmalıyız… Mesela bazıları şöyle yapıyor. Bir kere bir hocanın arabasına binmiştim. Yeni bir araba almış. Allah hayırlı etsin ne güzel araba almışsın dedim. Dedi ki Müslüman zengin olmalıdır dedi. Allah Allah hangi ayette yazıyor ben hiç görmedim? Öyle bir hadis de bilmiyorum dedim. Allah’ın emrettiği nimeti Allah’ın emrettiği gibi kullanmak başka bir şey Müslüman zengin olmalıdır başka bir şey. Allaha hamdolsun Cenabıhak bir nimet verdi çok şükür falan derse çok güzel bir şey olur. Ama Müslüman zengin olmalıdır dediğin zaman bu bambaşka bir kavram oluyor. İşte bazı Müslümanlar kendisini şartlandırıyor. Bu ne demektir? Dünya hayatını ahiretten daha çok sevmeye çalışmak olur. O zenginliğin gereği neyse ona göre davranıyor. E şimdi yapayım sonra tövbe ederim diyor. Sen biraz zor olursun o kadar kolay mı?

(Y.Ş.: Her insan eğer Allahüteala’ya böyle bir söz veriyorsa Allahüteala neden bazılarını Cehenneme atacak?) Az önce ayetini okuduk kâfirler zaman zaman keşke Müslüman olsak demiyorlar mı? Firavun olayı meselesi üzerinde biraz daha durmak lazım. Ateistin tanımına tekrar dönelim. Firavun çok önemli bir figürdür ateistin ne demek olduğunu anlayabilmek için. Dünyanın %8’i ateist deniyor. Az önce okuduğumuz ayetten başlayalım. Musa (as) Harun (as) o kadar mucizeler gösteriyorlar. Allah’ın ayetlerini getirip anlatıyorlar onlara. “Onlar bile bile inkâr ettiler. Hâlbuki kesin bir inanç içerisindeydi doğru olduğuna dair.” Bakın biz imanı tarif ederken kalpten inanmak diye tarif ediyoruz ki doğru. O da bakıyor ki ben kalpten inanıyorum. Firavunu düşünün. Kalpten inandığına ayet şahitlik ediyor mu? İçleri kesin olarak doğruluğuna inanmıştı. Peki nasıl kâfir oluyorlar o zaman? O inancının üzerini örtüyor. Bu defa başka bir hayatı tercih ediyor. Zalimlik ederek ve üstünlük taslayarak. Ene hayrun min diyerek. Musa da kim oluyormuş diyerek. Burada bakın kesin olarak inanmış olan firavun ne yapıyor? Musa (as) âlemlerin rabbine inanmaya davet edince firavun ne diyor bakın. “Âlemlerin rabbi de kimin nesi oluyormuş?” Öyle değil mi? Men de demiyor. Ma diyor. O da kim oluyormuş? Peygamberlerin bu tavırları insanları hayran bırakıyor. Bakın ne cevap veriyor Musa (as). Gerçekten soru sormuş gibi cevap veriyor. Bunun terbiyesizliğini hiç görmüyor. “Kesin olarak inanmak istiyorsanız o göklerin ve yerin ve ikisi arasındakinin sahibi olandır.” Şimdi firavun cevap veriyor. Çevresindeki o devletlilere dönüyor. “Görüyor musunuz ne diyor.” Fakat Musa’nın (as) hiç umurunda değil. Doğruları söylemeye devam ediyor. “O sizin rabbinizdir. Sizin önceki babalarınızın da rabbidir.” Firavun ukalalığına devam ediyor. Kalpten kesin inanan kişinin sözünü görüyor musunuz? “Size gelen bu resul cinlerin etkisinde.” Niye cinlerin etkisine girmiş? Çünkü söylediği sözlere cevap veremiyor. Deli saçması değil çok akıllıca. Kâhinler gibi konuşuyor diyor yani. Ama Musa (as) hiç demini bozmadan devam ediyor. “Doğunun da sahibi batının da bunların arasındakinin de sahibidir aklınızı kullanacaksanız”. Şimdi Firavun’un son sözüne bakın: “Benden başka birisini ilah edin seni hapse atacağım.” (Şuara 26/23-29) Âlemlerin rabbi yok falan demiyor. Çünkü doğru olduğunu gayet iyi biliyor. Musa’nın (as) söylediklerinin doğru olduğundan Firavun’un hiç şüphesi yok. Ama üstünlük elden gidiyor. Allah’ı rab kabul ettiği zaman onun emrine uyması lazım. Hâlbuki söz benim sözümdür diyor. Bütün firavunlar öyledir. Allah’ın dediği değil benim dediğim olur burada. İşte firavunluk odur. Şimdi bunu okuduğunuz zaman ateist bu değil mi? Buranın tanrısı benim diyor. Sizin en yüce rabbiniz benim diyor.

(Bir katılımcı: Hocam burada Firavun’u da takdir etmek lazım Musa’yı (as) bu kadar konuşturuyor. Günümüzün diktatörleri bunu da yapmaz.) Yok. Sen gayet iyi biliyorsun ki Allaha şükür her seviyedeki yetkililerle konuşanlardan birisiyim. İsim vermem hiç doğru olmaz burada ama ben şunu kesin gördüm karşınızdaki kim olursa olsun defalarca yaşadım. Allah’ın ayetlerini konuştuğunuz zaman sizden daha güçlü hiçbir varlık yoktur. Karşınızdakiler küçülür. Karşınızdakiler zayıflar. Titrer. Hiçbir şey diyemezler. Firavun öyle dedi de Musa’ya (as) bir fiske vurabildi mi orada? Hiçbir halt edemezler. Onun için sen yalnız Allah’a kul olabiliyorsan dünyada bir tek kişi de olsan tıpkı İbrahim (as) gibi “İbrahim Allah’a boyun eğen ve dosdoğru olan tek başına bir ümmetti.” (Nahl 16/120) O kadar güçlü olursun ki. Mesele şu. Yine isim vermeden bir diyalogdan bahsedeyim. Bir yerde konuşuyoruz ben senin kime dayandığını biliyorum dedi. Senin arkanda kimler olduğunu biliyorum dedi. Bu din adına söylüyor yani. Hoca. Kimmiş dedim. Biliyorum biliyorum. Bilemezsin dedim. Sen hiç hayatında Cenabıhakk’a dayanıp güvendin mi? Sen sadece camide kürsüde Allah’a dayanın güvenin diye halka söylemesini bilirsin. Sen bunu yaşamasını bilmezsin ki Allah’a güvenmenin ne olduğundan haberin olsun? Arkanda kim olduğunu biliyorum geleceğim. Gel dedim falan. Sen hayatta bir kere Allah’a dayanıp güvendiğin yok ki. Sen sadece Allah’tan korkun diye millete söylemesini bilirsin. Onu kendine söylemezsin. Dolayısıyla öyle Müslüman olmak demek Allah’a teslim olmak demektir. Millete Allah’a teslim olun demek değildir. Onu yaşayacaksın. Önce sen teslim olacaksın.

(Bir Katılımcı: Hocam bu Neml Suresi’ndeki ayetlerle Kehf 36-37[3] arasında da bir paralellik var.) Zaten böyle bir şeyin olmaması mümkün değildir. Bizim Türkiye’nin önde gelen ateistlerinden birisiyle bir TV programındaydık. Programda öyle konuştu ki ben fena halde sinirlenmişim Musa (as) gibi değil, ben hakikaten hayran kalıyorum peygamberlere. Kendimizi tutamıyoruz biz. Sonra bana dediler ki adamı stüdyodan kovdun dediler. Farkında değilim kovmuşum adamı! Hiç susacağı yok. Asıl konuşmalar reklam aralarında olur, insanlar millete karşı başka bir kimlikle konuşuyorlar. Orada dedim ki adama sen dindar değil misin? Orada stüdyodakiler de şaşırdı yahu bu adamın dindarlıkla ne alakası var diye. Tanınmış bir ateist. Adam böyle bir beyninden vurulmuşa döndü. Hiç susmayan adam sustu. Orada biri dedi ki hocam bırak bu cehennem odunu bunun dindarlıkla ne alakası var dedi. Sen karışma dedim. Adama tekrar sen dindar değil misin diye sordum. Ne diyeceğini şaşırdı adam. Dedim ki sen kendi din anlayışına göre dindar değil misin dedim. Tabii dindarım dedi. Gayet güvenli bir şekilde. İşte kendini dindar saymayan kimse yoktur. Ama hangi dinin dindarısın? Allah’ın dininin dindarı olman lazım.

Gene bir TV programında bizim internet sitemizde var. Türkiye’de ateistlerin önde gelenlerinden Celal Şengör’le bir programa çağırılmıştık. Darvinizm tartışılıyordu. Epeyce de ateist öğrenci gelmişti oraya. İlahiyat fakültelerinden de gelmişti. Orada millete dönerek ben Allah’a inanmam diyordu. Ben de onlara siz bunun Allah’a inanmam dediğine inanmayın diyordum. Bana dönüyor annem de öyle derdi. Bir iki kere tekrarlayınca dedim ki bak Celal Bey sen Allah’a inanıyorsun da Allah sana emir versin istemiyorsun Allah’ın emirlerine uymak istemiyorsun değil mi dedim. Evet dedi. Biraz sonra da dedi ki. Benim ona karşı bir yamukluğum yoktur dedi! Şimdi bakın. Her kâfir kendini samimi mümin sayar. Benim kalbime bakın meselesi var ya. Allahüteala diyor ya: O gün bazı günler ak bazı yüzler kara olur. Yüzleri kara olanlara şöyle denir inandıktan sonra kâfir mi oldunuz? Yani imanınızı gizlediniz mi? Gizlediğim zaman Kuran yok mu oldu? Gene duruyor. O iman duruyor. Şuradan bu örtüye bir rüzgâr vurdu mu altı görünür. Onun için o kâfirler bir sıkıntıya girdikleri zaman Allah Allah derler Allah’tan yardım isterler. Ama ne zaman paçalarını kurtardıkları zaman gene kâfirliklerine devam ederler. Çünkü olmayan şey nasıl ortaya çıkar. Yanında senin için kendimi öldürmeye hazırım dediği sevgilisiyle otururken hele bir uçak düşmeye başlasın hiç sevgilisi aklına gelir mi? Aşağı indiği zaman pilot kurtardı. Havadayken Allah kurtardı indikten sonra pilot kurtarmış olur.

Aynı ifade görüyor musunuz. Benim ona karşı hiçbir yamukluğum yoktur. Hem onun emrini tutmuyor hem de benim ona karşı yamukluğum yoktur diyor. En sonunda programı sunan Ali Kırca dedi ki Celal Bey sen deprem profesörüsün dedi. Sana mesleğinle ilgili bir soru soruyum dedi. İstanbul’da deprem ne zaman olacak dedi. Dedi ki Allah bilir! Allah bilir buyurun işte bakın. Ondan sonra Ali Kırca şu cümlelerle bitirdi programı. Bak Abdülaziz Hoca söylüyor Allah’ın varlığına birliğine inanmayan yoktur. Deprem olduğu zaman hepimiz Allah Allah diyerek dışarı kaçmıyor muyuz dedi ve program bitti. Olay budur.

(Y.Ş.: Bir soru var peki insanlar bu kadar farkındalar işin peygamberlerden niye mucize bekliyorlar?) Peygamberlerden beklenen mucize Allah’ın varlığıyla alakalı değil. Birisi geliyor diyor ki ben Allah’ın peygamberiyim. Şimdi bir gün Allah rahmet eğlesin Timurtaş Uçar müftü yardımcısı. Ben de müftü yardımcısıyım İstanbul Müftülüğünde. Ahmet Vanlıoğlu da. Timurtaş Uçar’la Ahmet Vanlıoğlu aynı odada oturuyor. Ben de onların odasındaydım. Bir mesele konuşuyoruz kendi aramızda. Ben misafir olarak girmiştim odalarına. Bir tane telefonumuz vardı o da rahmetli müftü efendiyle bağlantılıydı paraleliydi. O sırada içeri iri yarı bir adam girdi, Timurtaş hocanın masası boş. Geldi hocanın masasına kuruldu. Tepeden de bakıyor. Şimdi Ahmet Vanlıoğlu Allah selamet versin, biraz rahatsızmış Allah şifa versin. Az bulunan söz ustalarındandı. Konuşmasını çok iyi becerir. Timurtaş hoca da öyleydi ama Timurtaş hoca telefonda meşguldü o sıra. Beyler ben peygamberim dedi. Ahmet Vanlıoğlu dedi ki hoş geldiniz çok memnun oldum nasılsınız iyi misiniz? Teşekkür ederim dedi. Buyurun ne yapabiliriz sizin için ne istiyorsunuz bizden dedi. Bu millet çok sapıtmış dedi. Hiç kimse benim peygamberliğime inanmıyor. Böyle giderse Allah büyük bir felaket verecek dedi bu memlekete. Onun için benim sizden bir isteğim var dedi. Bana bir belge verin peygamber olduğuma dair dedi. Bir de basın toplantısı düzenleyin, millete ilan edin aksi taktirde Cenabıhak buraya büyük bir felaket verecek dedi. Ahmet Vanlıoğlu dedi ki affedersiniz siz kimin peygamberisiniz dedi. Allah’ın peygamberiyim dedi. O zaman yanlış geldiniz dedi. Biz bizim görevlendirdiklerimize belge veriyoruz Allah’ın görevlendirdiğine belge verme yetkimiz yok ki dedi. Adam da doğru söylüyorsun ya dedi. Kalktı gitti. Sonra gazetelerden gördük ki Bakırköy’den kaçmış adam! O ayrı bir konu ama bu söz çok güzel bir söz değil mi? Biz bizim görevlendirdiğimize belge veriyoruz.

Şimdi birisi geliyor diyor ki bir camiye ben buraya imam oldum. Güzel de belgeni görebilir miyim diyecek değil mi birisi. Yoksa her gelen imam oldum der çalışır. Ay başında maaş isteyeceksin. O zaman ben bunu bir takım yerlere ibraz etmem lazım değil mi? İşte bir şahsın ben peygamberim diye geldiği zaman peygamber olduğunu ispat belgesine ihtiyaç vardır. Aksi taktirde herkes ben peygamberim der. İşte o mucizeler onu belgelemek içindir başka bir şey için değil. Allah’a iman ile ilgili değildir o mucizeler. Peygamberlerin peygamberlik belgeleridir. Peki Muhammet’in (as) belgesi ne? Kuranı Kerim. İşte bakın Musa’nın (as) değneği. O esmer elinin çıktığı zaman bembeyaz gözükmesi, tekrar eski şeklinde gözükmesi. Bunu gören bir kişi bunun Allah’ın elçisi olduğuna inanır. O zaman ne demesi lazım? Eşhedüenla Musa Resulullah demesi lazım. Çünkü o belge insanların düzenleyebileceği bir belge değil ki. Şimdi Firavun onun belgesini iptal etmek için sihirbazları çağırdı ama iptal edemedi. Sihirbazlar o belgeyi görünce ne yaptılar? Musa’nın rabbine inanırız dediler. Eşhedüenla Musa Resulullah dediler. Peki, Muhammed’in (sav) Musa’nın (as) değneği gibi bir belgesi olsaydı, Muhammed’in kendi olmadan Allah ona o değneği at demeden yılana dönüşür müydü? O zaman bugün herhangi bir kişiye Muhammed (as) Allah’ın peygamberidir.  E? İşte değneği atıyordu da yılana dönüşüyordu dersek ne der? Benim anamın anlattığı hikâyelerde daha neler vardı sizinki değnekmiş ben şunları şunları da duydum derdi değil mi? Bu belge olmaz. Peki, bizim Peygamberimizin belgesi nedir? Kuranı Kerim’dir. İşte mucizesi. Dersin ki işte buyurun beyler Allah’ın kitabı. Eğer bu kitabı bir insan yazabiliyorsa o zaman bunu getiren kişi Allah’ın elçisi değildir. Ama bu bir insan eseri olamaz diyorsanız onu getiren de Allah’ın resulüdür. İşte bu Kuranı kim okur, hatta bir Fatiha suresini bile okusa bunu ancak Allah söyleyebilir der bunu ancak Resulullah getirmiştir der eşhedü demeye hakkı doğar. Yani ben kesin, gözümle görmüş gibi biliyorum ki Muhammed Allah’ın elçisidir. Aksi takdirde anam böyle dedi okulda öğretmen böyle dedi öyle eşhedü olmaz. Müslüman olmak için eşhedü demek lazım. Öyle eşhedü olmaz kardeşim. Kendinde kanaat olması lazım. Kanaat olması için de o belgeyi senin görmen lazım. İşte o belge de Kuran’dır. Kuran’ın anlamını bilmiyorsan senin eşhedü demeye hakkın olmaz. Annem öyle diyor babam öyle diyor okuldaki öğretmen öyle diyor dersin senin imanın zaten pek öyle sağlam bir şey olmaz. Dolayısıyla o belgelerin Allah’ın varlığıyla herhangi bir ilgisi yoktur.

(Y.Ş.: Bir de Allah bu insanlar için onlar sağırdırlar, kördürler görmedikleri duymadıkları şeyi siz nasıl gözleriyle görmüş gibi kavrıyor diyorsunuz diye soruyorlar.) Bakın orada, bu arkadaşımızın çok haklı bir tarafı var. Maalesef bizim tefsirlerde bazı ayetlere anlam verirken Arap dilinin inceliklerine hatta Arap dili değil Türkçemizde de öyle bir şey vardır. O inceliklere dikkat etmeden mana veriliyor ve o ayetler anlaşılmıyor. Bakın şurada bir istiareyi temsiliye diye bir şey vardır. Yani bir olayı anlatıyorsunuz ama maksadınız o olay değil o olayla bağlantılı başka bir şeyi ortaya koymaktır. Mesela şu adam saman altından su yürütür dediğimiz zaman işte bu bir istiareyi temsiliyedir. Saman var altından suyun gitmesi var. Böyle bir olay. Saman altından su yürütmek deyince ne kastederiz biz? Kişinin gerçekten saman altından su yürüttüğü akla gelir mi? Ne deriz? Gerçek niyetini gizliyor demektir. İşte bu adam aslında sağır değil dilsiz değil kör değil ama sanki sağır sanki dilsiz sanki kör gibi. O şekilde davranıyor, davranışı o demektir. Görüyor söylemiyor. Duyuyor duymazlıktan geliyor. (Y.Ş.: Bunu destekleyen Furkan Suresi’nde 73. ayet) İyileri anlatırken “Rabbinin ayetleri hatırlatıldığı zaman kör ve sağır gibi onun üzerine yatmazlar.” (Furkan 25/73) Demek ki o şekilde yapanlar var.

Bakın mesela Bakara Suresi’nin başında da mesela elimizdeki mealde nasıl anlam verilmiş. Bu itirazlar tabi dilin inceliklerinin nakledilmemesinden kaynaklanıyor. Mealden okuyum ben size: “Gerçek şu ki kafir olanları azap ile korkutsan da korkutmasan da onlar için birdir iman etmezler. Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir ve onlar için dünya ve ahirette büyük bir azap vardır.” Bakın Allah gözlerini kör etmiş kalplerini ve kulaklarını mühürlemiş. Düşünün gözün kör kulakların ve kalbin mühürlü. Böyle bir adamın kafir sayılıp da cezalandırılması doğru olur mu? Böyle bir adama Allah niye peygamber gönderir? Niye iman edin der? Niye ölene kadar iman etme imkanı tanınır? Şimdi bunu bir Türk okuduğu zaman Allah Allah o zaman bu kafirlerin suçu ne diyecek. Halbuki bu ayetin manası o değil. Bunlar işte bir istiareyi temsiliyedir. Bunu Keşşaf güzelce anlatmış ama her yerde anlatmıyor kardeşim her yerde tekrarlasana. Ama hiç olmazsa burada yazsaydınız. Söylenmesi gereken şudur: “Kimi insanları uyarsan da uyarmasan da fark etmez inanmazlar. Sanki Allah onların kalplerini mühürlemiş, kulaklarını mühürlemiş ve gözlerine de perde çekmiş gibidir.” (Bakara 2/6-7) Sanki böyledir. Böyle değildir ama böyle gibi davranırlar. Bu ne olur? Bilinçli bir eylem olur değil mi? Onun için bunlar büyük bir azabı hak etmiş olur. Yani problemler o kadar çok ki saymakla bitmiyor.

(Yazıya geçiren: Efe Mısırlı – efemisirli@gmail.com)

[1] “Onlar şöyle cevap verirler: Evet, doğrusu bize, (bu azap ile) korkutan bir peygamber gelmişti; fakat biz (onu) yalan saymış ve: Allah’ın bir şey gönderdiği yok; siz olsa olsa büyük bir sapıklık içindesiniz! demiştik.” (Mülk 67/9, D.V. Meali)

[2] Bunun üzerine, kendi vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) «Zalimler sizlersiniz, sizler!» dediler. Sonra tekrar eski inanç ve tartışmalarına döndüler: Sen bunların konuşmadığını pek âlâ biliyorsun, dediler. (Enbiya 21/64-65, D.V. Meali)

[3] “Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Şayet Rabbimin huzuruna götürülürsem, hiç şüphem yok ki, (orada) bundan daha hayırlı bir akıbet bulurum. Karşılıklı konuşan arkadaşı ona hitaben: «Sen, dedi, seni topraktan, sonra nutfeden (spermadan) yaratan, daha sonra seni bir adam biçimine sokan Allah’ı inkâr mı ettin?” (Kehf 18/36-37, D.V. Meali)

Tüm Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri
# İçerik Adı Yayınladığı Tarih Görüntülenme
1 Kitaba Çağrı 16 Eylül 2017
2 Kurban İbadeti 24 Ağustos 2017
3 Hadislerin Derlenmesinde İran Etkisi 19 Ağustos 2017
4 Diyanetin Fetö Raporu: Bu din bu hale nasıl geldi? 14 Ağustos 2017
5 Hilal, Fitre ve Bayram 28 Haziran 2017
6 Nebi’mizin Ramazan Hayatı 12 Haziran 2017
7 İmsak Ölçüleri 27 Mayıs 2017
8 Dini Siyasete Alet Etmek 20 Mayıs 2017
9 Nebilere Yüklenen Olağanüstü Özellikler 13 Mayıs 2017
10 Tarih Boyunca Nebilere Gösterilen Tepkiler 6 Mayıs 2017
11 Yanlış Şeriat Algısı Suç ve Ceza 29 Nisan 2017
12 Kapitalizmin Sonu 15 Nisan 2017
13 Faiz Bağlamında Modern Finansal Ürünler 8 Nisan 2017
14 Hadislere Bakışımız Nasıl Olmalı 1 Nisan 2017
15 Haram Aylar 25 Mart 2017
16 Kur’an’cılık Tehlikesi 1.Bölüm 20 Mart 2017
17 Din ve Devlet İlişkileri 1.Bölüm 11 Mart 2017
18 Cuma Namazı ve Hutbe’si 4 Mart 2017
19 Kur’an’a Göre Sihir Kavramı 25 Şubat 2017
20 Abese Suresi Bağlamında Nebi’mizin Korunmuşluğu 18 Şubat 2017
21 Ev İçi Mahremiyet Kuralları 11 Şubat 2017
22 Örtünme İle İlgili Hükümler 4 Şubat 2017
23 Baş Örtüsü ve Örtünme 28 Ocak 2017
24 Kur’an’nın Çözüm Üretmedeki Yeri 21 Ocak 2017
25 Yahudileri Gölgede Bırakan Hileler 16 Ocak 2017
26 Müslümanlar’da Allah’a Güven Krizi 31 Aralık 2016
27 Müslümanlığımızı Gözden Geçirme İhtiyacı 24 Aralık 2016
28 Ümmet Olamamanın Ağır Bedeli 17 Aralık 2016
29 Tarihsellik İddialarında Cezalar Örneği 10 Aralık 2016
30 Mezhepçiliğin Doğurduğu Acı Sonuçlar 3 Aralık 2016
31 Kur’an’nın Tarihselliği İddiası ve Miras Konusu 26 Kasım 2016
32 Takiye (Kimliği Gizleme) 19 Kasım 2016
33 Faiz ve Güncel Meseleler 12 Kasım 2016
34 Mehdi Gelicek mi ? 7 Kasım 2016
35 Hz.İsa Gelicekmi? 31 Ekim 2016
36 Çağdaş Ulemanın Usulsüzlüğü 22 Ekim 2016
37 Dinsel Çoğulculuk 15 Ekim 2016
38 Son Kitabı Devre Dışı Bırakma Projesi, Dialog 8 Ekim 2016
39 Fıtrat Zemininde Buluşma 1 Ekim 2016
40 Nisa 34. Ayet Bağlamında Kadına Şiddet 24 Eylül 2016
41 Kurban İbadeti 10 Eylül 2016
42 Kadının Dövülmesi 3 Eylül 2016
43 Kur’an’a Göre Hükmetmek 27 Ağustos 2016
44 15 Temmuz Darbe Gecesine Kurani Bir Bakış 20 Ağustos 2016
45 Paralel Dinin Olmazsa Olmazı Aracılık – 1 13 Ağustos 2016
46 Müslüman Gayrimüslim İlişkileri 2 Temmuz 2016
47 Zekat 25 Haziran 2016
48 Oruçla İlgili Hükümler 18 Haziran 2016
49 Uydurulan Dinde Yatsı Sonu, Seher ve İmsak Vakti 4 Haziran 2016
50 Uydurulan Dinde Mut’a Nikahı 28 Mayıs 2016
51 Uydurulan Dinde Şartlı Talak 21 Mayıs 2016
52 Uydurulan Dinin Dayatması Olarak Çocukların Evlendirilmesi 7 Mayıs 2016
53 Kölelik ve Cariyelik Mezheplerin Dayatması mı? 30 Nisan 2016
54 Musa Hızır Kıssasının Evrensel Mesajı 23 Nisan 2016
55 Sünnetin Delil Değeri 16 Nisan 2016
56 Kira Sertifikaları Faizsiz Ürün mü? 9 Nisan 2016
57 Suç-Ceza Dengesi Açısından Cinsel İstismar 2 Nisan 2016
58 Boşanma Konusunda Allah’ın Koyduğu Sınırlar 26 Mart 2016
59 Allah’ın Koyduğu Sınırlar Nasıl Aşıldı 19 Mart 2016
60 Muhsana, Kadına Pozitif Ayrımcılık 13 Mart 2016
61 İnsanlar ile Cinlerin Ortak Özellikleri 5 Mart 2016
62 Nebiler Günahtan Korunmuş mudur? 27 Şubat 2016
63 Bedir Savaşı Örneğinde Nebi ve Resul Farkı 20 Şubat 2016
64 Dinde Haram-Helal Koyma Yetkisi 13 Şubat 2016
65 Cinler 6 Şubat 2016
66 İlk İnsanın Yaratılışı 30 Ocak 2016
67 İnsanı İnsan Yapan Özellikler 23 Ocak 2016
68 Allah’ı İkinci Sıraya Koymak 16 Ocak 2016
69 Şirkle İman Arasındaki Kararsızlık 9 Ocak 2016
70 Mehdi Beklentisi 2 Ocak 2016
71 Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
72 Fıkıh Müzakereleri | Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
73 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik – 2 19 Aralık 2015
74 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik 12 Aralık 2015
75 Kur’ân’da Dindarlık 5 Aralık 2015
76 Tarih Boyunca Bir Siyasi Baskı ve Ötekileştirme Aracı Olarak Zındıklık 28 Kasım 2015
77 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 2) 21 Kasım 2015
78 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 1) 21 Kasım 2015
79 Kur’an’a Göre Dinden Dönmenin Hükmü 16 Kasım 2015
80 Kur’an’da Zina Suçu Ve Cezası 7 Kasım 2015
81 Tağut Doğru Yolun Üstünde Oturur 31 Ekim 2015
82 Hadis Uydurma Faaliyetleri 24 Ekim 2015
83 Kader İnancı Ve Nesih 17 Ekim 2015
84 Resulullah Sonrası Siyasi Gelişmeler 10 Ekim 2015
85 Nesih 3 Ekim 2015
86 Hac Ve Kurban 19 Eylül 2015
87 Terör Olayları Karşısında Nebevi Siyaset 12 Eylül 2015
88 Dinde Özgürlük 5 Eylül 2015
89 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 4 “Cariyelik” 29 Ağustos 2015
90 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 3 “Cariyelik” 22 Ağustos 2015
91 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 2 “Kitap Algısı” 15 Ağustos 2015
92 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 8 Ağustos 2015
93 Nebimizin Yürüttüğü Dış Politika 1 Ağustos 2015
94 Kadir Gecesi ve İmsak Vaktine Tavırlar 11 Temmuz 2015
95 Zekat 4 Temmuz 2015
96 Oruç İbadeti 2 27 Haziran 2015
97 Oruç İbadeti 20 Haziran 2015
98 Kutup Bölgelerinde İftar ve İmsak Vakitleri 13 Haziran 2015
99 Emtia Borsalarındaki İşlemlerin Fıkhi Hükmü 6 Haziran 2015
100 Kur’ân’a Göre Gece-Gündüz 30 Mayıs 2015
101 Prof. V. A. Yefimov’la Yapılan Toplantının Değerlendirilmesi 23 Mayıs 2015
102 İsra ve Mirac 16 Mayıs 2015
103 Berzah Alemi 2 9 Mayıs 2015
104 Berzah Alemi 2 Mayıs 2015
105 Enflasyon ve Faiz 25 Nisan 2015
106 İşsizlik Probleminin Kaynağı 18 Nisan 2015
107 Peygamberimizin Öldürülmesini Emrettiği Kişiler Hakkındaki Rivayetler 4 Nisan 2015
108 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Zekat-Faiz Karşılaştırması) 28 Mart 2015
109 Faizsiz Sistemin İlkeleri – Faizsiz Bankacılık 28 Mart 2015
110 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Enflasyon) 21 Mart 2015
111 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Bankacılık) 14 Mart 2015
112 Faizsiz Sistemin İlkeleri 7 Mart 2015
113 Tecavüz Suçunun Cezası 28 Şubat 2015
114 İdam Cezası ve Kıssas Tartışmaları 21 Şubat 2015
115 Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 14 Şubat 2015
116 Kur’ân’da Ruh Kavramı 7 Şubat 2015
117 İcmanın Delilleri ve Değerlendirilmesi 24 Ocak 2015
118 Fıkıh Müzakereleri | Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 17 Ocak 2015
119 Nebiye Hakaretin Cezası 10 Ocak 2015
120 Noel ve Mevlid Kandili Kutlamalari 3 Ocak 2015
121 Kelime Oyunları ve Şeb-i Arus 27 Aralık 2014
122 Evlilik Nedeniyle Ortaya Çıkan Haramlık 20 Aralık 2014
123 Talak’ın Şarta Bağlanması 13 Aralık 2014
124 Kadının Boşanma Hakkı 6 Aralık 2014
125 Boşanmanın Hükümleri 29 Kasım 2014
126 Küçüklerin Evlendirilmesi 22 Kasım 2014
127 İslam Hukuku-Roma Hukuku Karşılaştırması 15 Kasım 2014
128 Beni Kureyza Yahudileri ve Esirlerin Öldürülmesi 8 Kasım 2014
129 İslâm Miras Hukukunda Kelâle 3 Kasım 2014
130 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı – 2 25 Ekim 2014
131 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı 18 Ekim 2014
132 İslam Alimlerinin Işid’e Gönderdikleri Mektubun Eleştirisi 11 Ekim 2014
133 Kurban İbadeti 27 Eylül 2014
134 Birbirimizden yardım istemek şirk midir? 9 Ağustos 2014
135 Nafile Oruç 2 Ağustos 2014
136 Zekat ve Fitre 26 Temmuz 2014
137 Kadir Gecesi 19 Temmuz 2014
138 Tarihi gelişimi ve Hükümleri Açısından İtikaf 12 Temmuz 2014
139 Yatsının Son Vakti 5 Temmuz 2014
140 Vakti Dışında Namaz, Süresinden Fazla Oruç 28 Haziran 2014
141 Bakara 187. Ayet Işığında Oruç İbadeti 21 Haziran 2014
142 Kimler Oruç Tutabilir 14 Haziran 2014
143 Orucun Tarihi ve Meşruiyeti 7 Haziran 2014
144 Ecel ve Şehitlik – Sorular ve Cevaplar 24 Mayıs 2014
145 Ecel ve Şehitlik 17 Mayıs 2014
146 Seferilik Mesafesi ve Müddeti 10 Mayıs 2014
147 Yolculukta Namaz – 2 26 Nisan 2014
148 Dinden Dönmek 19 Nisan 2014
149 Yolculukta Namaz 5 Nisan 2014
150 Namazı Terketmenin Hükmü 29 Mart 2014
151 Namazda Zikir 8 Mart 2014
152 Kadınların Cemaate Katılması 1 Mart 2014
153 Cemaatle Namaz – 2 22 Şubat 2014
154 Cemaatle Namaz 15 Şubat 2014
155 Sehiv Secdesi 8 Şubat 2014
156 Namazı Bozan Haller – 2 1 Şubat 2014
157 Namazı Bozan Haller 18 Ocak 2014
158 Cumanın Farzından Önceki ve Sonraki Sünnetler 11 Ocak 2014
159 Cuma Hutbesi 4 Ocak 2014
160 Cuma Namazı 28 Aralık 2013
161 Sünnet Namazları 21 Aralık 2013
162 Vitir Namazı 14 Aralık 2013
163 Teheccüd Namazı 7 Aralık 2013
164 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – Sorular 23 Kasım 2013
165 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – 2 18 Kasım 2013
166 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları 2 Kasım 2013
167 Cezanın Amacı Açısından Mağdur Hakları 26 Ekim 2013
168 Bayram Namazı ve Teşrik Tekbirleri 12 Ekim 2013
169 Tarihi, Amacı ve Ahkamı Yönüyle Kurban 5 Ekim 2013
170 Kur’an’da Münafıkların Durumu – 2 28 Eylül 2013
171 Kur’an’da Münafıkların Durumu 21 Eylül 2013
172 Günümüz İslam Dünyasının Problemleri 14 Eylül 2013
173 Bedel Hac – Doç.Dr. Servet Bayındır 7 Eylül 2013
174 Allah’ın Bilgisi ve Kader 24 Ağustos 2013
175 Mısırdaki Müslümanların Durumu 17 Ağustos 2013
176 Kadir Gecesi 3 Ağustos 2013
177 İmsak Tartışmaları 27 Temmuz 2013
178 Kutup Bölgelerinde İbadet Vakitleri 20 Temmuz 2013
179 Kader 19 Ocak 2013
180 Kıyamet Alametleri 22 Aralık 2012
181 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Kurban İbadeti 20 Ekim 2012
182 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Hac İbadeti 13 Ekim 2012
183 Faiz-Zekat İlişkisi 6 Ekim 2012
184 Namazların Birleştirilmesi 29 Eylül 2012
185 İslama Yönelik Saldırılar 22 Eylül 2012
186 Alternatif Bir Finansal Ürün Olarak Kira Sertifikaları(SUKUK) 15 Eylül 2012
187 Öğle ve İkindi Namazlarının Vakitleri 8 Eylül 2012
188 Yatsı Namazı Vaktinin Bitişi 1 Eylül 2012
189 Kur’an’a Göre Gelenek 25 Ağustos 2012
190 Bayram Namazı ve Fitre 18 Ağustos 2012
191 Televizyondan Kabe İmamına Uyulabilir mi? 11 Ağustos 2012
192 Ramazan Ayının İnsana Sunduğu Fırsatlar 4 Ağustos 2012
193 İmsak Vakti ve Seher – 2 28 Temmuz 2012
194 İmsak Vakti ve Seher 21 Temmuz 2012
195 Nesih, Kıblenin Değişmesi Örneği 23 Haziran 2012
196 İsra ve Miraç 16 Haziran 2012
197 Uydurma Hadisler – Harun Ünal 9 Haziran 2012
198 Sezaryen Doğum 2 Haziran 2012
199 Vahiy – Sünnet İlişkisi 26 Mayıs 2012
200 Nesih Kavramı 19 Mayıs 2012
201 Din ve Tıp Açısından Sünnet 14 Mayıs 2012
202 Din ve Müzik 5 Mayıs 2012
203 Hadislerin Kur’an’a Arzı 28 Nisan 2012
204 Türkiye’de Kutlu Doğum Etkinlikleri 21 Nisan 2012
205 Allah’ın Elçisini Doğru Anlamak 14 Nisan 2012
206 Kur’an Öncesi Mekke Toplumu 7 Nisan 2012
207 Faizsiz Bankacılğın Problemleri 31 Mart 2012
208 Hz.Muhammed’in(S.A.V.) Tebyin Görevi 24 Mart 2012
209 İslam ve Türk Medeni Kanunu(TMK) Miras Sistemlerinin Mukayesesi 17 Mart 2012
210 Kur’an’a Göre Tağut Kavramı 10 Mart 2012
211 Farklı İnançların Birlikte Yaşamasının Doğal Kuralları 3 Mart 2012
212 Kur’an’a Göre Resule İman, İtaat ve İttiba 25 Şubat 2012
213 Organ Nakli 18 Şubat 2012
214 Sebeb-i Nüzul Meselesi 11 Şubat 2012
215 Daru’l-Harbde Faiz 4 Şubat 2012
216 İftida 28 Ocak 2012
217 Talak (Boşanma) 21 Ocak 2012
218 Gayrimüslimlerle Evlilik 14 Ocak 2012
219 A’raf Ehli 7 Ocak 2012
220 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? – 2 31 Aralık 2011
221 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? 24 Aralık 2011
222 Çocukların Evlendirilmesi 17 Aralık 2011
223 İnanç Özgürlüğü 10 Aralık 2011
224 Evliliğin Denetlenmesi 3 Aralık 2011
225 Adetli Kadın Kur’an’a Dokunabilir mi? 26 Kasım 2011
226 Hz.İsa’yı(a.s.) Geri Getirmek İsteyenlerin Hedefi 19 Kasım 2011
227 Nebi ve Resul Kavramları 12 Kasım 2011
228 Kurban Bayramına Nasıl Hazırlanmalıyız? 5 Kasım 2011
229 İcma Delili ve Değerlendirilmesi 22 Ekim 2011
230 Vekaletle(Bedel) Hac 15 Ekim 2011
231 İhram Yasakları 8 Ekim 2011
232 Kadınların Yolcuğu 1 Ekim 2011
233 Kur’an ve Sünnet Işığında Hac İbadeti 24 Eylül 2011
234 Faiz Anlayışı 10 Eylül 2011
235 Bayram Namazı 27 Ağustos 2011
236 İmsak Vakti 20 Ağustos 2011
237 Teravih Namazı Konusunda Diyanet’e Cevap 13 Ağustos 2011
238 Oruç Tutamayanlar Ne Yapmalı? 6 Ağustos 2011
239 Güneşin Batmadığı Yerlerde Namaz Vakitleri 2 Temmuz 2011
240 Yatsı Namazının Vakti 7 Mayıs 2011
241 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler – 2 30 Nisan 2011
242 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler 23 Nisan 2011
243 Günahlarla İlgili Kavramlar – 2 2 Nisan 2011
244 Günahlarla İlgili Kavramlar 26 Mart 2011
245 Büyük Günahlar – 3 19 Mart 2011
246 Büyük Günahlar Nelerdir? 12 Mart 2011
247 Büyük Günah İşleyenlerin Durumu 5 Mart 2011
248 Ye’cüc ve Me’cüc 26 Şubat 2011
249 Dabbetü’l-Arz 19 Şubat 2011
250 Tarikatlarda Vesile ve Tevessül 12 Şubat 2011
251 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar – 2 5 Şubat 2011
252 Kutuplarda Namaz Vaktinin Tespiti 29 Ocak 2011
253 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar 22 Ocak 2011
254 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular – 2 1 Ocak 2011
255 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular 25 Aralık 2010
256 Mehdi İnancı 18 Aralık 2010
257 Kur’an’a Göre Zekat Oranları 4 Aralık 2010
258 Artan Malı İnfak Etme 27 Kasım 2010
259 Vitr Namazı 13 Kasım 2010
260 Bayram Namazları 6 Kasım 2010
261 Sehiv Secdesi – Mukayeseli Fıkıh Dersleri 30 Ekim 2010
262 Kurban İle Alakalı Sorular 23 Ekim 2010
263 Hac Farklı Aylarda Yapılabilir mi? – Fıkıh Dersi 9 Ekim 2010
264 Başkasının Yerine Hacc Yapmak 2 Ekim 2010
265 Hilal İle İlgili Sorulan Sorular 25 Eylül 2010
266 Cariyeler İle İlgili Sorulan Sorular 18 Eylül 2010
267 ORUÇ BOZMANIN CEZASI 4 Eylül 2010
268 Zekat 28 Ağustos 2010
269 İmsak ve Yatsı Vakitleri – 2 21 Ağustos 2010
270 İmsak ve Yatsı Vakitleri 14 Ağustos 2010
271 İsra ve Miraç -2 10 Temmuz 2010
272 İsra ve Miraç -1 3 Temmuz 2010
273 İcma’a Delil Getirilen Hadisler 26 Haziran 2010
274 İcma 19 Haziran 2010
275 Başörtüsü ve Örtünme 12 Haziran 2010
276 Mezheplerin Tutarlılığı 29 Mayıs 2010
277 Asabe Siyaset İlişkisi (Kızın Çocuklarının Mirasçılığı Örneği) 22 Mayıs 2010
278 Kur’an’ı Açıklama Usulü 15 Mayıs 2010
279 Kartepe Programı Değerlendirme 5 Mayıs 2010
280 Abdestte Ayakların Mesh Edilmesi 24 Nisan 2010
281 Hudeybiye’den Geri Kalanlar 13 Nisan 2010
282 Peygamberimizin Zeynep (ranha) ile Evliliği 3 Nisan 2010
283 Bedir Savaşı 20 Mart 2010
284 Kur’an Sünnet Bütünlüğü: Allah’ın İzni Meselesi 13 Mart 2010
285 Vahiy Çeşitleri 6 Mart 2010
286 Kadınların Özel Halleri 11 Şubat 2010
287 Kur’an’a Göre Zekat Nispeti 6 Şubat 2010
288 Vahy-i Gayr-i Metlüv’e Dair Getirilen Deliller -1 30 Ocak 2010
289 Iskat (Ölen Kimseyi İbadet Borçlarından Kurtarmak) 16 Ocak 2010
290 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrailin Rolü -2 2 Ocak 2010
291 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrail’in Rolü 26 Aralık 2009
292 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kurban 21 Kasım 2009
293 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -2 14 Kasım 2009
294 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -1 7 Kasım 2009
295 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kur’anı Anlama 31 Ekim 2009
296 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Yolculukta Namazin Kısaltılması Örneği 24 Ekim 2009
297 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? -2 17 Ekim 2009
298 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-1 10 Ekim 2009
299 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-2 10 Ekim 2009
300 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -1 3 Ekim 2009
301 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -2 3 Ekim 2009
302 Mirasta Avliye Meselesi -1 26 Eylül 2009
303 Mirasta Avliye Meselesi -2 26 Eylül 2009
304 Kasten Orucu Bozanın Cezası -1 12 Eylül 2009
305 Kasten Orucu Bozanın Cezası -2 12 Eylül 2009
306 Oruç Keffareti -2 29 Ağustos 2009
307 Oruç Keffareti -1 29 Ağustos 2009
308 Adetli Kadının Orucu -1 22 Ağustos 2009
309 Adetli Kadının Orucu -2 22 Ağustos 2009
310 Hastaların Orucu -1 15 Ağustos 2009
311 Hastaların Orucu -2 15 Ağustos 2009
312 Namazda Örtünme / 2-1 8 Ağustos 2009
313 Namazda Örtünme / 2-2 8 Ağustos 2009
314 Namazda Örtünme / 1-1 1 Ağustos 2009
315 Namazda Örtünme / 1-2 1 Ağustos 2009
316 Kur’an’da Örtünme -1 18 Temmuz 2009
317 Kur’an’da Örtünme -2 18 Temmuz 2009
318 Gayrimüslimlerle Evlilik -1 11 Temmuz 2009
319 Gayrimüslimlerle Evlilik -2 11 Temmuz 2009
320 Müşriklerle Evlilik -1 4 Temmuz 2009
321 Müşriklerle Evlilik -2 4 Temmuz 2009
322 Ehli Kitap ve Müşrikler -1 27 Haziran 2009
323 Ehli Kitap ve Müşrikler -2 27 Haziran 2009
324 Hayvan Kesimi / 2-1 20 Haziran 2009
325 Hayvan Kesimi / 2-2 20 Haziran 2009
326 Hayvan Kesimi -1 13 Haziran 2009
327 Hayvan Kesimi -2 13 Haziran 2009
328 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -1 6 Haziran 2009
329 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -2 6 Haziran 2009
330 Nafile Namazlar -1 9 Mayıs 2009
331 Nafile Namazlar -2 9 Mayıs 2009
332 Vitir Namazı -1 2 Mayıs 2009
333 Vitir Namazı -2 2 Mayıs 2009
334 Kur’an’ın Genel Açıklaması -1 25 Nisan 2009
335 Kur’an’ın Genel Açıklaması -2 25 Nisan 2009
336 Namazın Mekruhları -1 11 Nisan 2009
337 Namazın Mekruhları -2 11 Nisan 2009
338 Namazı Bozan Şeyler -1 4 Nisan 2009
339 Namazı Bozan Şeyler -2 4 Nisan 2009
340 Namazda Konuşmak -1 28 Mart 2009
341 Namazda Konuşmak -2 28 Mart 2009
342 Namazda Abdestin Bozulması / 2-1 21 Mart 2009
343 Namazda Abdestin Bozulması / 2-2 21 Mart 2009
344 Namazda Abdestin Bozulması / 1-1 14 Mart 2009
345 Namazda Abdestin Bozulması / 1-2 14 Mart 2009
346 Namazda İmamlık / 3-1 28 Şubat 2009
347 Namazda İmamlık / 3-2 28 Şubat 2009
348 Namazda Saf Düzeni -1 21 Şubat 2009
349 Namazda Saf Düzeni -2 21 Şubat 2009
350 Namazda İmamlık / 2-1 14 Şubat 2009
351 Namazda İmamlık / 2-2 14 Şubat 2009
352 Namazda İmamlık / 1-1 7 Şubat 2009
353 Namazda İmamlık / 1-2 7 Şubat 2009
354 İmamın Arkasında Kıraat -1 24 Ocak 2009
355 İmamın Arkasında Kıraat -2 24 Ocak 2009
356 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-1 17 Ocak 2009
357 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-2 17 Ocak 2009
358 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-1 10 Ocak 2009
359 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-2 10 Ocak 2009
360 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-1 3 Ocak 2009
361 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-2 3 Ocak 2009
Kuran Dersi Canlı Yayın