Abdulaziz Bayındır: Geçen hafta biliyorsunuz itikaf ile ilgili ayetleri ve rivayetleri okumuştuk. Bu hafta da kadir gecesi ile alakalı ayetleri ve rivayetleri okuyacağız Allah nasib ederse. Kur’anı kerime baktığımız zaman kadir gecesi ile ilgili çok şey buluyoruz. Önce Duhan suresini açalım. Benim elimdeki mealde 497.sayfa. Kur’anı kerimin 44.suresi. Burada AllahTeala şöyle diyor; “Ha mim, vel kitâbun mubin”. Ha-mim açık kitap. Şimdi burada kasem var Arapçada. Açık kitaba yemin olsun diye tercüme ediliyor. Türkçe’de yemin olsun kelimesi, Arapça’daki manayı ifade etmiyor. Yani bir Arap, “vel kitâbin mubin” diye okuduğu zaman bir başka şey anlıyor, bir Türk işte açık kitaba yemin olsun dendiği zaman başka bir şey anlıyor. Şimdi şöyle düşünün: doğru söylediğine inandığınız bir kişi yemin etse, vallahi bu böyle derse ne dersiniz? Niye yemin ediyorsun ya. Yani şaşırırsınız. Ne gerek var yemin etmeye kardeşim. E şimdi hiç kimsenin doğru söylediğinde şüphesi olmayan Allah yemin ederse bir Türk bunu nasul karşılar? Yani hiç bir yere koyamaz. Yani bu ne biçim bir ifade tarzıdır. Allah’a karşı ssygısızlık olmasın diye bir şey söylemez. Ama yani susar durur. Şimdi bu yeminler Arapça bakımından söze güç vermek ve C. Hakk tarafından kullanılıyorsa dikkat çekmek, bir şeyi meth etmek, önemini göstermek için yapılıyor. O zaman öyleyse biz, Türkçe’de bir şeyin önemini göstermek için nasıl bir ifade kullanılıyorsa onu kullanmak durumundayız. Aksi takdirde onu, bu tarafa aktaramayız. Yani bakın hangi dilden olursa olsun o dilin kelimelerini herhangi bir konudaki kelimelerini tercüme ederseniz beri tarafta hiç bir şey anlaşılmaz. Hiç bir şey anlaşılmaz. Ama orada anlatılmak istenen anlamı bu tarafa taşırsanız her şey anlaşılır. Öyle değil mi yani. Tercüme budur. Yani ben şöyle düşünüyorum. Mesela şurada pişmiş yemek var, kelimeler de tabak gibi. Herkesin tabağk farklı. Birisi tasda yer yemeğini, birisi ortaya bir tepsi koyar , büyük bir tabak koyar onun içinden herkes yer. Bir başkası işte porselen tabakla yer, bir başlası bakır tabakla yer ama yiyecek yine hepsi aynıdır. Tabak değişiyor diye yemek değişmez. O zaman tabağa bakarak, yemeği anlatırsanız kimse bir şey anlamaz. O zaman yemeği anlatmak lazım tabak ne olursa olsun. Tabağa dikkat etmemek lazım. İşte o kalıpları dikkate aldığımız zaman ki biz şimdiye kadar hep yaptık. Ha-mim, kitabı mubine and olsun. Bir Türk ne anlar bundan? Hemde yemin eden Allah olursa. Kimse bir şey anlamaz. O zaman biz ne yaparız? Mesela burada şu, şu, şu kişiler bir takım şeyler yapmış. Sen onların hepsini bırak, şu adama bak deriz. Şuna bak. Şuna bakın. Şuna dikkat edin. Onun ne yaptığını dikkatle incleyin. Biz dikkat çekmeyi bu kelimelerle yaparız. Öyleyse yani işte geçende Enes Hoca ile uzun muzakereler yaptık. Sizlere de dağıtmıştık sonuçları. Türkçe bakımdan uygun gözüken şu. Odur demiyorum ama tartışmak için söylüyorum bunu. Daha güzel karşılık bulanlar olursa tabiki memnuniyetle kabul ederiz. Bütün mesele bir şeye dikkati çekmek, zihinleri uyandırmak, onun önemini göstermek. Mesele bu. Şimdi şöyle aklımızdan geçti. Dedik “ha-mim vel kitabu mubin: bu apaçık kitaba dikkat edin”. Bu apaçık kitaba önem verin. Önem verin: biraz zayıf kalıyor. Dikkat edin, bakın denebilir. Bu apaçık kitaba iyi bakın. Dikkat edin, önem verin. Ama sanki “iyi bakın”, daha kapsamlı gibi gözüküyor. Yavaş yavaş oturur bu. Yani şimdi bir anda olmuyor zaten. Yani bu tür şeylerde konuşma sırasında konuşanlardan bir tanesi tam anlamı buluyor ama o da farkına varmıyor, karşındaki onu yakalıyor. Hep böyle oldu. Şimdi 10 kişi konuşuyorsunuz bir meselede. Konuşurken birisi buluyor orada esas o kelimenin karşılığını. Sonra öbürü yakalıyor. Hah, bak şöyle dedin ya, o idi diye. Onun için bunu da burada tartışmaya açtık. İster internet üzerinden bizi izleyenler, ister işte sizler bu konuda esas vurgulu kelimeyi bulmakta bize yardımcı olursunuz elbette. Şu anda şöyle tercüme ediyorum şimdilik: “ha-mim, vel bitâbil mubin: apaçık kitaba bakın”. Apaçık olan şu kitaba bakın: ‘elif-lam’lı olduğu için. “İnnâ enzelnâhu fi leyletin mubâreketin: biz, onu bereketli bir gecede indirdik”. Bereketli bir gece. Peki. “İnnâ kunnâ munzırîn: biz, uyarılarda bulunmaktayız”. Dikkat ederseniz bu kitaba bakın, bu kitaba dikkat edin anlamı uydu ondan sonrasıyla. Daha uygunu, daha güzeli olabilir..”Fihâ yufreku kullu emrin hakim: o gece karara bağlanmış her iş dağıtılır/tefrık edilir”. Yani görev dağılımı yapılır. Nasıl bir şey? “Emren min indinâ: katımızdan verilmiş bir emir olarak”. Bir gece var ki önemli konularda o gece karar veriliyor, iş bölümü yapılıyor. Bu iş bölümlerinin her birisi, Allah’ın bir emri olarak. Peki ondan sonra “İnnâ kunnâ murselin: biz, elçiler göndermekteyiz”. Şimdi elçiler nasıl olacak acaba? O gece işler paylaşılıyor, elçiler nasıl oluyor? Onu biraz sonra göreceğiz inşallah. Nasıl bir görev taksimatı? “Rahmeten min rabbik. Rabbin tarafından bir merhamet olmak üzere”. Allah’ın bir ikramı olmak üzere, bir iyiliği olmak üzere. Yani bozulan dengeleri düzeltiyor, işte iyi sonuçlar ortaya çıkıyor. “İnnehu huves semiul alim: çünkü O, dinler”. İşitme değil de dinleme kelimesi burada uygun düşüyor. Yani dinlemede, karşı tarafı anlayıp ona göre karar vermek var. “Ve her şeyi bilir”. “Rabbis semâvâti vel ard: O, göklerin ve yerin sahibidir”,”ve mâ beynehumâ: o ikisi arasında olanların sahibidir”,”in kuntum mukinin”, eğer siz bu konuda kesin bir inanca sahip olduysanız yani tam bir kanaatiniz oluştuysa bu anlatılanlar konusunda, bu böyledir diyor. “La ilâhe illâ hu: O’ndan başka ilah yoktur”,”ve yuhyi ve yumit: hayat veren can veren O’dur, hayatı alan ölümü veren de O’dur”,”rabbukum: O, sizin sahibinizdir”,”rabbukum ve rabbu âbâikumul evvelin: sizden önceki babalarınızın da sahibidir”(DUHAN 1-8). Güzel. Şimdi buraya kadar o gece ile ilgili, bereketli gecenin ne olduğu ile ilgili bilgiler verildi. Şimdi bundan sonra ne diyor? Bu sure, Mekke’de inmiş bir suredir. “Belhum fi şekkin yel’abun” aslında şunlar yar ya. Siz kesin inanıyorsanız dedi ya müminler için. Peki bu insanlar, Mekkeliler inanmıyor mu? Aslında bir şüphe içinde gidip gelmekteler. Bakıyor bunun anlattığı yanlış değil ama hayat tarzını deştirmek istemiyor. Yani temel tercihlerini değiştirmek istemedikleri için: ya aslında bu doğru ama işte şöyle böyle, git geller yaşanıyor. Hani doğruları herkes anlıyor da herkesin kendine göre kurguladığı bir hayat tarzı var. O hayat tarzına uygun düşüyorsa kabul ediyor. Kendi kurgusunu bırakır da Allah ne demişse o derse o zaman zaten teslim olmak çok kolaydır. Ama kendi kurgusunu öne alırsa, ya o doğru ama kardeşim işte şöyle şöyle demeye başlar. Dolayısıyla ona siz ne kadar doğruları anlatırsanız anlatın, onun artık kendi doğruları oluşmuştur. O, evrensel doğruları bir kenara bırakmıştır bir çok konuda. Ama yanlış olduğunu da bilir, şüphede gider gelir. Şimdi Allah, resulüne diyor ki; “fertekıb: sen gözetle”, takib et, bak şimdi. Olanlara bak. Bekle. Neyi? “Yevme te’tis semau bi duhanun mubin: göğün, ap açık bir duhanla geleceği günü bekle”. Yani öyle bir gün gelecek ki bu adamların ufukları kararacak. Önlerini göremez olacaklar. Hiç bir şeyi yapamayacak hale geleceklerdir. Şimdi planlar kuruyorlar, kurgular kuruyorlar. İşte efendim, kendilerine göre şeyler oluşturuyorlar, hayat tarzları oluşturuyorlar, bir takım yapılar oluşturuyorlar ama bir gün gelecek ki bunu yapamayacaklar. Dünyaları yıkılacak yani kendi has dünyaları yıkılacak. “Yagşân nâs” bu insanların hepsini kuşatacak olan bir durum olacak. Yani o şüphe içerisinde olan. “Hâzâ azâbun elim: bu, onlar için acıklı bir azaptır”. Çok üzüntü verici, elem verici bir azabtır. Şöyle diyecekler; “Rabbenekşif annel azâbe inna mu’minun: ya Rabbi, şu sıkıntıyı bizden gider”. Biz, tamam sana inanacağız. Senin dediğin doğru, sana boyun eğeceğiz. Şunu bir gider başımızdan. Tamam, bizim yaptığımızın yanlış olduğu ortaya çıktı. Zaten baştan itibaren bunu biliyor. Az önce söyledik ya, temel tercih meselesi. Yoksa doğru yanlış meselesi değil. “Enna lehumuz zikra” onlar nereden akıllarını başına almış olacaklar ki. “ve kad câehum resulun mubin: elçiliği açık olan bir resul onlara geldi”. Şimdi biliyorlar Muhammed(sav). Dünkü Muhammed ile bugünkü Muhammed arasındaki büyük farkı görüyorlar. Getirdiği tebliği görüyorlar. Açıkça, Allah’ın elçisi işte. Bunda şüphe yok. “Summe tevellev anhu: bunu göre töre ondan yüz çevirdiler”,”ve kalu muallemun mecnun” hiç bir şey söyleyemediler ona. Cinlerin etkisi altında eğitilmiş birisi dediler. Ancak diye diye onu söylediler. Fazla zaman almasın diye size sadece hatırlatmış olayım: Müddessir suresindeki onların en çok güveneikleri Velid Bin Muğire’nin söylediği söz. Yani artık söyleyecek tek kelime kalmadığı için bu, cinlerin etkisi altında kalmış bir kişi. Bu, ancak etkili bir sihir demek zorunda kaldı. Başka söyleyeceği bir söz kalmadı. AllahTeala’ya ne diyorlar? Diyorlar ki; ya Rabbi, bu azabı birazcık üzerimizden kaldır diyorlar. “İnnâ kâşiful azâbi kalilen: bu azabı birazcık kaldıracağız üzerinizden”,”innekum âidun: ama siz gene eski duruma döneceksiniz”. Yani siz, o kurguladığınız hayattan vazgeçmiş değilsiniz. Şimdi burada ne zaman bu iş olacak? “Yevme nebtışul batşetel kûbra: o sizi, en büyük yenilgiye uğrattığımız gün olacaktır”. En büyük yenilgiye uğrattığımız gün, bütün dünyanız yıkılmış olacak, büyük bir azab içerisine gireceksiniz, gözünüzün önünü göremeyecek hale geleceksiniz. Artık hiç bir şey düşünemeyecek hale geleceksiniz. Aryık tüm ufkunuz kararacak. O zaman diyeceksiniz ya Rabbi bize azcık müsade et, biz inanacağız. O müsade de size verilecek ama tekrar eski tas eski hamam olacak. “İnnâ muntekimûn: biz de intikamımızı alacağız”. Yani sizin hak ettiğiniz cezayı o gün vereceğiz. İntikam o demek. Ne hak ettiysen onun karşılığını bulursun. Şimdi burada çok şeyler var. Bu ayetleri niye okuduğum biraz sonra anlaşılacak. Çünkü bunun kadir gecesi ile ne alakası var diye belki aklınıza gelmiştir, mutlaka gelmiştir. Ne kadar önemli olduğunu ne kadar alakası olduğunu inşallah biraz sonra göreceğiz. Ama burada şu var: mesela bu “duhanı mubin”. Bekle o günü: gök, duhani mubin ile geldiği zaman. Yani bununla ilgili çeşitli görüşler var. O görüşlerle ilgili Enes Hoca’nın bir çalışması vardı. Neydi onlar Enes Hoca?
Enes Alimoğlu: Duhanı mubin hakkında üç türlü görül var. Birincisi, bu kıyametin alametlerinden kıyametten önce duhan olacak ve bu duman, yer ile gök arasını kaplayacak. 40 gün devam edecek bu. Kafirlerin burunlarından girecek kulaklarından çıkacak. Kulaklarını tıkayacak. Nefes alamaz hale gelecek. Müminlere gelince: müminler, nezle olmuş gibi bir halde olacak. Bu, cehennemin eserlerinden olan bir dumandır diyorlar. Bu henüz gelmedi.
Abdulaziz Bayındır: O dumanın kalkması olayı var mı?
Enes Alimoğlu: Yok, kalkması yok.
Abdulaziz Bayındır: O zaman bu, o duman olamaz. Çünkü Allah “innâ kâşiful azab” diyor. O azabı kaldıracağız diyor. Zaten kıyamet aniden geleceğine göre.
Enes Alimoğlu: Bu görüşte olduğu olduğu iddia edilen sahabeler var. Ali(ra), İbni Abbas, İbni Ömer, Ebu Hureyre, Zeyt Bin Ali, Hasan İbnu Ebi Muleyke.
Abdulaziz Bayındır: Nasıl olsa onların hiç birisi burada değil. Benim bu görüşle alakam yoktur diyemezler.
Enes Alimoğlu: Bu konuda Müslim’de hadis var. İkinci görüş: Mekke müşrikleri Peygamber(as)’a itaat etmemiş, imana gelmemiş, isyan etmişler. Peygamber(as) da onlara bir beddua etmiş. Demiş ki; “Allahumme huzhun bi sinine kesnei yusuf: bunları, Yusuf(as)’ın yelleri gibi bir yellerle yakala diye dua etmiş.
Abdulaziz Bayındır: Yusuf(as)’ın dönemini biliyorsunuz. Hani 7 yıl kıtlık olarak geçmişti. Yani bir rüya olayı var ya. Önce 7 bollul yılı, arkasından kıtlık yılı gelmişti. O zaman Yusuf(as) ile ilgili olması için Resulullah’ın topu topu Mekke’de kalışı zaten 13 sene. 7 bolluk yılının arkasından 7 kıtlık yılı: o da uygun değil.
Enes Alimoğlu: Ondan sonra Mekke’ye kuraklık geldi. İnsanlar yiyecek bir şey bulamadılar. Hatta onlar, kemikler yemeye başladı. Bunlar, çok aç kaldığı için gök ile yer arasında bunların gözüne duman gözüktü diyor. Bu görüş fazla şey yapmıyor. Öbür görüşün sahipleri bunu reddediyor. Diyor ki; duhanı mubin diyor burada. Aç karnına görünen duman mubin olmaz.
Abdulaziz Bayındır: Zaten bunun da olacak olması imkansız. AllahTeala ne diyor? İsra’da idi yanlış olumuş olmayayım. Resulullah oradayken C. Hakkın böyle bir azab indirmeyeceğini..
Yahya Şenol: Enfal 33.
Abdulaziz Bayındır: “Ve mâ kânâllâhu yuazdibehum ente fihim, ve mâ kânâllâhu muazzibehum ve hum yestagfırun”. Sen, onların içindeyken Allah bunlara azab edecek değil. Dolayısıyla bu da olacak gibi değil.
Enes Alimoğlu: Bunun hakkında hadis var Buhari, Muslüm, Tirmizi’de geçiyor. Aynı dediğim gibi şeyler var orada. Öbür görüş için de Muslim’de hadis var, bunun için de var. Birbirine zıt. Üçüncü bir görüş var. Bu görüş fazla şey yapmamış. İnsanlar tarafından rabet görmemiş. Mekke’nin fethi sırasında bir duman oluştu diyor bu görüşte. Bunu şey söylüyor , Kurtubi tefsirinde söylüyor böyle bir görüş var diye. Üçüncüsü bu.
Abdulaziz Bayındır: Mekke’nin fethi diyor ama orada bir duman olmuş diyor değil mi?
Enes Alimoğlu: Duman olmuş diyor.
Abdulaziz Bayındır: Mekke’nin fethi doğrudur (biraz sonra okuyacağız) ama o duman olmuş kısmı başka. O duman, adamların ufuklarının kararmasıdır. Yoksa maddi bir duman değil. Yani duman varsa müslümanları da içerisine alır.
Enes Alimoğlu: Ondan sonra bu Tefsiri İbni Hatim de “yevme te’tis semau bi duhanı mubin” ayetinin sebebi nuzulu için diyor ki; “kane yevmil fethi Mekke” diyor.
Abdulaziz Bayındır: Bu, Mekke’nin fetih günüdür.
Enes Alimoğlu: Bu tefsirin yazarı hicri 327.sene vefat etmiş. 774’de vafat eden İbni Kesir diyor ki; “haza 21:34-21:36 anlaşılmadı” diyor.
Abdulaziz Bayındır: Doğru görüşe de bu garip bir görüş. Ama belki uydurmadır diyor. Şimdi biraz sonra uydurma olduğunu göreceğiz. Olmadığını göreceğiz.
Enes Alimoğlu: Ondan sonra bu ayet Tabakatı İbni Saad’da geçiyor. 2. Cilt 8.sayfa. Bab-ı Hazreti Resul Fethi diye bir bölüm var orada. Orada geçiyor. Bunun vefatı 230 hicri. Burada diyor ki Ebu Hureyre’den rivayet gelmiş. “Kale yevmul fethi bi mekkete duhanun ve huve kavlu teala yevmul te’tis semau bi duhanın mubin”. Mekke feth olunduğunda duhan olmuştu, bu Allah’ın Duhan 10.ayetteki ayette geçen duhan budur diye bir hadis var.
Abdulaziz Bayındır: Şimdi özetleyeyim. Yani bu surede geçen duhan kelimesi, daha çok bir kıyamet alameti olarak geçiyor ki öyle olması imkansız. Şundan dolayı imkansız: bu azabı kaldıracağız diyor Allah. Kıyamet alameti dedikleri şeylerde kaldırma diye bir olay yok. Ondan sonra artık..
Enes Alimoğlu: Zaten o duhan, söylenen hadiste diyor ki; nuzulu İsa, hurucu mehdi, zuhuru deccal, bunların hepsi..
Abdulaziz Bayındır: Bütün uydurmalar orada oluyor.
Yahya Şenol: O hadisi hiç görmeyelim. Çıkacak kıyametten önce ve bir sonrada kalkacak.
Abdulaziz Bayındır: Kıyamet kelimesi burada yok.
Yahya Şenol: ‘Yevm’ kelimeleri genelde o şekilde kullanılıyor ya.
Abdulaziz Bayındır: Ben zaten özellikle bu konularda daha önceden konuşmadım ki itirazlarınızı en yüksek sesle yapasınız.
Yahya Şenol: Benim demek istediğim, hadisten bağımsız bir şekilde düşünelim. Hadisi şey yapmak için hani diyoruz ki olmaz. Hadisi yok farzedelim. Hiç görmeyelim yani hadisi.
Abdulaziz Bayındır: Tamam. Ne diyorsun o zaman?
Yahya Şenol: Yani Allah kaldırmayacak o hadise göre diyorsunuz ya. Tamam, kaldıracak o zaman 15.ayete göre.
Abdulaziz Bayındır: Tamam, kıyamet alameti diye bir şey değil o. Onu demek istiyoruz. Kıyamet alameti dedikleri şeyde kaldırma yok. Ondan sonra geliyor ve herkes ölüp gidiyor.
Yahya Şenol: Kaldırılacak dediğine göre Allah, kaldıracak. Niye kaldırmayacak diyoruz ben onu anlamadım.
Abdulaziz Bayındır: Kaldıracak demiyorum. Kıyamet alameti dedikleri zaman kaldırma yok.
Yayha Şenol: Onu reddediyoruz ama biz, kabul etmiyoruz ki. Allah, kaldıracağım diyor. Kaldıracak.
Abdulaziz Bayındır: Onu anlatacağız.
Yahya Şenol: Tam kopmadan tekrar kaldırır yine geri dönerler yani. Engel mi var, onu demek istiyorum.
Abdulaziz Bayındır:Tamam da sen o zaman ‘duhan’a ne diyorsun?
Yahya Şenol: Gerçek manada duhan. Bildiğimiz, herkes tarafından bilnen.
Abdulaziz Bayındır: Ortaya çıksın, şimdi göreceksin. Tamam. Yani biz, burada bu kıyamet alameti olamaz kısmını anlatıyoruz, bir. İkincisi de Resulullah(sav) onların içerisindeyken C. Hakk azab etmeyeceğini bildirdiği için “hâzâ azâbun elim” ifadesi de orada uygun düşmez. Yani ya Rabbi, Yusuf(as) döneminde olan kıtlık yıllarını bunların da başına getir sözü de uygun düşmez. O Enfal 33’deki şeye uygun olmuyor. Resulullah onların içlerindeyken, C. Hakk azab etmeyeceğini bildirmişti. Şimdi burada bilyorsunuz şey var, ayetler arası ilişki ile biz konuyu anlamaya çalışıyoruz. Ama ondan önce Fecr suresini bir açalım. Fecr suresinden sonra tekrar buraya döneceğiz. 594.sayfa. Şimdi burada diyor ki AllahTeala; “vel fecr” şimdi bu yeminlere: dikkat et,bak, bakın şeklinde anlam verelim dedik ya. “Vel fecr” elif-lamlı fecr bu. O fecre bak. O fecr. Ondan sonra ne diyor; “ve leyâlin aşrin: ve on geceye dikkat et”. On gece üzerinde dikkatle dur. “Ve leyalin aşrin” nekira olmasına rağmen, bu sadece şeya daha çok vurgu yapabilmek için kullanılmış oluyor. Arapçada böyle bir ifade tarzı var. Ondan sonra “veş şef’i vel vetri: o on gecenin çiftine de tekine de dikkat et”. Peki ondan sonra? “Vel leyli izâ yesri: bir de o on gecenin içerisinde geçip gittiği andaki o geceye dikkat et”. Yani bitmekte olan o geceye özellikle dikkat et diyor. Ondan sonra da diyor ki; “hel fi zalike kasemun lizi hicr” böyle konuyu çok inceden inceye araştıran, uygun olmayanları ayıklayan ve doğruları seçmeye çalışan kişiler. Hicr, o yani. “Hacera” engellemek. Onun için akıllı kelimesi ile tercüme ediyoruz. Yani iyiyi kötüden ayıklayan, yanlışları dışlayan ve doğruyu bulmaya çalışan kişi için bunda gerçek bir kasem varmı? Yani bunda dikkat çekilmek istenen olayın çok önemlidir değil mi diyor Allah burada. Burada bak 10 gece. Geçen hafta da bu ayetleri okumuştuk. Bunun ramazanın son on gecesi olduğu, ondan sonra bu gecelerin çiftine de tekine de dikkat et. Tekli olan da var çiftli olan da var. 20, 21, 22, 23 bir çift, bir tek. Bir de diyor ki; geçip giden o geceye dikkat et, en başta da fecr diyor, o fecre dikkat et. o fecr dediğimiz zaman, geçip giden gece dediğimiz zaman aklımıza gelecek husus çok önemli. O, Kadir suresini açalım. Buradan kadir gecesine geçeceğiz şimdi. Allah diyorki burada; “İnna enzelnâhu fi leyletil kadr” biz bu kitabı, o kur’anı, ramazanda indirdiğimiz o kur’anı. Bakara 185’de diyor ya; “şehru ramadan ellezi unzile fi hi kur’ân: ramazan ayı, içinde o kur’anın indirildiği aydır”. Ramazanda indirdiğimiz o kur’ana kadir gecesinde indirdik diyor. “Ve mâ edrâke mâ leyletul kadr: kadir gecesinin ne olduğunu sana kim bildirdi”. Bunu başkasından da öğrenemezsin. “Leyletul kadru hayrun min elfi şerh: kadir gecesi, çok önemlidir: bin aydan daha hayırlıdır”. Şimdi “vel leyli izâ yesr: geçip giderken o geceye dikkat et özellikle”. Peki burada ne diyor? “Tenezzelul melâiketu ver ruhu fi ha”, o gecede melekler, ruh ile beraber. Ruhun ne demek olduğunu az sonra anlatacağız. O ruh ile beraber iner de iner. “Bi izni rabbihim: rablerinin onayı ile”. AllahTeala, her birine bir görev verir. “Min kulli emr: her konu ile ilgili olarak” o gece melekler inerler. “Selamun hiye: o gece, güvenlik gecesidir”. Ne zamana kadar? “Hatta matlaıl fecr: fecr doğuncaya kadar”. Gece ne zaman biter? Güneşin doğması ile değil mi? Fecr doğduğu zaman artık gecenin bittinin bütün işaretleri ortaya çıkar: artık bitiyor. “Vel leyli izâ yesr” ne oluyor? Uygun düşüyor mu buraya? Bitmekte olan o geceye dikkat et. 10 gecenin her birisi çok önemli. Bunun çifti de önemli teki de önemli. Ama esas o bitmekte olan biterken o geceye dikkat et. Biterken, işte fecr. Bsk ondan sonra ne dedi? “Matlaıl fecr” dedi. “Matlaıl fecr” çok önemli, ondan dolayı da “vel fecr” diye başladı. O fecre dikkat et dedi. Yani “matlaıl fecr”, Kadir suresinde anlatılan o fecrin doğuşu var ya. O çok önemlidir, ona dikkat et diyor. O zaman bu 10 gece, on gecenin çifti de teki de son derece mühim. Birini diğerinden ayıramıyorsunuz ama esas dikkat etmeniz gereken, o fecri olan , o fecri belirtilmiş olan geçip gitmesinden bahsedilen o gece ki kadir gecesidir. Peki o gece ne yapıldı? İşte o gece Duhan suresinde anlatılan şeyler oluyor. 497.sayfaya gelelim. Diyor ki; “ha mim, vel kitâbil mubin: bu apaçık kitaba dikkat edin” biz o kitabı bereketli bir gecede indirdik. O bereketli gece hangi gece idi? Kadir değil mi? Bütün hep anlattı ya. Bir ramazan ayı dedi. Ondan sonra da kadir gecesi dedi. Burada da bereketli gece. O kitabı bereketli gecede indirdik diyor. “İnnâ enzelnâhu fi leyletin mubareke”. Duhan suresi 3.ayet. 44.sure 3.ayet. Onu, o bereketli gecede indirdik. “İnnâ kunnâ munzirın: biz uyarılarda bulunmaktayız”. “Fihâ yufreku kullu emrin hakim: o gecede tefrik edilir/paylaştırılır”. Sen şunu yap, sen şunu yap, sen şunu yap. Hakim, bağlanmış her iş, o gece tefrik edilir. Yani ne yapılır? Görevliler arasında herkese bir görev verilir. Sen şunu, sen şunu, sen şunu yap diyor. Peki o gece ne diyor “emren min indinâ: katımızdan bir emir olarak”. Öbüründe “bi izni rabbihim” in karşılığı bu. Rablerinin izni ile yani Allah’ın emri ile. Allah görevlendiriyor. Sen şunu, sen şunu, bütün meleklere o gece görevler veriliyor.
Yahya Şenol: “Min indina”, Min kullu emr”in karşılığı.
Abdulaziz Bayındır: Ben “indina”yı kastettim. Doğru, dediğin senin doğru. Tabi. Dediğin doğru. Benim kafamda düşündüğüm farklı. Bu müdahalen iyi oldu. Yanlış anlamayı da engellemiş olur. “Emren min indina”,”min kulli emr”. “İndina”nın karşılığı “bi izni rabbihim”. Allah’ın izniyle yani. Tabi burada anlatırken bir takım karıştırmalar oluyor. “İndina”nın karşılığı “bi izni rabbihim”. “Emren” de “min kullu emr” oluyor. Her konuda. Şimdi her konuda görevlendirmeler var. “Tenezzelu melâike: melekler, iner de iner”. Bu melekler ne? “İnna kunna murselin”in karşılığı: elçi göndemeler. AllahTeala, işte “caelu melâiketi rusulen” Hicr suresindemiydi? Fatır’da idi. 35.suredeydi tamam. Fatır suresi 35.sure ilk ayeti. Diyor ki; “elhamdu lillahi fatırıs semâvâti vel ard: gökleri ve yeri yaratan Allah, yaptığı her şeyi güzel yapar”,”câilil melâiketi rusulen: melekleri elçi yapar”. Şimdi “innâ kunnâ mursilin” de melekler gönderiyor. “Tenezzelul melâiketi ver ruhu: melekler iner de iner” “ve mâ ruhu” demektir. Yani beraberinde o ruh var. Ruh da Allah’ın emrinin içeriğidir. Emrin içeriğidir. O gece inen meleklerden bir tanesi de Cebrail(as)’dı. Onun indirdiği ruh da inen kur’andı. Onunla ilgili de olarak biliyorsunuz ayette var. “Ve kezalike evhaynâ ileyke ruhan min emrinâ”(ŞURA 52) aynı şey. Dolayısıyla buradaki ruh Cebrail’dir demek olmaz. Ayetler arası ilşkiyi kurmadığınız zaman bütün melekler iner, Cebrail de iner. Yani Cebrail’i niye bu kadar ayırıyorsun ki. O gece görev taksimatı olur. O gece her konu ile ilgili kararlar verilir. O gece görev taksimatı yapılır, her bir görevin içeriği ruhtur. Allah’ın verdiği emirdir. Orada bütün bilgiler vardır. Yani kendi görevi ile ilgili bütün ayrıntılar vardır o meleklere verilen görevlerle ilgili. O gece inen meleklerden bir tanesi de Cebrail(as)’dır. Ve Resulullah(sav)’e o kur’anı yani o ayetler kümesini getirmiştir kadir gecesinde. Kur’anı kerimin tamamı değil. Ayetler kümesini getirmiştir. Ayetler kümelerinin her birisine kur’an denir. Evet şimdi buradan o gece yapılan görev taksimatı, o gece yapılan işler..bak şimdi on geceye C. Hakk özellikle dikkat çekti. On gece içerisinde çifti de teki de çok önemlidir dedi. “Fihâ yufreku kulle emrin hakim: emri hakim, o gecede tefrık edilir”. Tefrık edilen emri hakime ne denir? Furkan denir değil mi? Her birisi birbirinden ayırd edilmiş. Şimdi onun çifti de teki de. O gece tekdir, ondan sonraki gelen de çifttir. Yani önce gündüz sonra gece başlıyor ya. Diyelim ki 27. gece. Güneş doğduktan sonra 28. gün başlıyor. 28. günün gecesi de 28. gece oluyor. Şimdi burada tam bir matematik gibi ama anlatmaya çalışıyorum. İnşallah anlaşılır. Şimdi orada Resulullah(sav)’e Cebrail(as) getirdi kur’anı kerimi. O gece, her zaman tekrarlanan bir gecedir. Peki başka zaman ne oldu? Fecr suresine tekrar gelelim. Bak başka neler olduğunu orada görürüz. Burada diyor ki Allah on geceden bahsettikten sonra? Vak “vel fecr”. Şimdi inşallah daha kolay anlatabilirim. O fecre yani o kadir gecesinin fecrine dikkat et. Çok dikkat et. “Ve leyâlin aşrin” sadece fecre değil o on gecenin tamamına da dikkat et. “Veş şef’ı vel vetri: onun tekine de çiftine de”. “Vel leyli izâ yesr: hele o geçip giden geceye özellikle dikkat et”. Yani kadir gecesine. “Hattâ matlaıl fecr” dedi ya. “Hel fi zalike kasemun lizi hicr”, bunda, konuyu çok iyi inceleyen, iyiyi kötüyü birbirinden güzel bir şekilde ayırıp da doğru sonuçlara varabilenler için tam bir dikkat çekme, gerçekten üzerinde düşünülmesi gereken bir konu değil mi demiş oluyor. Ondan sonra o gece olan olaylardan anlatıyor burada. “E lem tere keyfe feale rabbuke bi âd: görmedin mi Rabbin Âd’a (Âd kavmine) yaptı”. O gece alınan karalardan bir tanesi. “İreme zâtil ımâd, elleti lem yuhlak misluhâ bilad: o sütunlu İrem şehrine ki onun bir benzeri diğer şehirler arasında yoktu”. O kadar güzel bir yerdi. Peki ne yaptı? İşte o Âd kavminin cezalandırılmasına o gece karar verilmişti, sabah fecirden sonra, fecire kadar bir şey yok. Fecrden sonra olanlar oldu. Peki. “Ve semûdelleziyne câbûssahre bil vâd: peki o vadide kayaları yontan Semud”. Onu da düşündün mü? Ona da neler oldu. Onun kararı da o gece alınmıştı. İşte bugün Ürdün’de hala gidip geziliyor. Ne deniyordu oraya? Petra mı? Petra evet. “Ve fir avne zil evtâd: o piramitlerin sahibi Firavun” onunla ilgili karar da o gece çıktı. “Ellezine tagav fil bilâd: bunların hepsi, o ülkelerde taşkınlık etmiş olan kimselerdi”. Peki o gece çıktı, ondan sonra uygulandı. O gecenin bitiminden sonra gündüzün uygulandı. Şimdi hatırladım, Lut(as)’ın kavmiyle ilgili kararı hatırlayın. “Kezzebet kavmu lutun bin nuzur” Kamer suresi 33-38. Şimdi konu biraz toparlanmaya başladı mı? Az önce çok âfâkiydi. Mesela Lut kavmiyle örnek verelim. Kamer, 54. sure. Kaçıncı sayfa? 529. 33’müydü? Evet 33.ayet. 531.sayfa. “Kezzebet kavmu lûtin bin nuzur”, Lut kavmi, yapılan uyarıları yalanladı, yalan saydı, olmaz öyle şey dedi. Uyarılar karşısında yalana sarıldı. Peki. “İnnâ erselnâ aleyhim hâsiben: onların üzerine taş yağdıracağız” diyor Allah. “İllâ âle lut: Lut’un ailesi hariç”. Lut’un ailesinin dışındakilerin hepsine taş yağdıracağız. “Necceynâhûm bi sehar: Lut ailesini seher vakti kurtardık”. Seher vakti “matlaıl fecr” den önceki vakittir değil mi? Selamet olan “selamun hiye hatta matlaıl fecr” dedi ya ayette. Yani fecir doğana kadar hiç bir problem yok. Gayet huzur gecesi ve sükûnet gecesi. Seher vakti o huzur ve güvenliğe dahil. Seher vaktinde Lut ailesini kurtardık. Seher vaktinde yürünebilir. Seher vakti, güneş ışınlarının dünyaya gelmeye başladığı vakit olduğu için, insanlar artıl önlerini görebilirler. Sahur yemeği yeme vaktidir. Gecenin bir parçası. Diyor ki burada; “necceynahum bi sehar ni’meten min indina: katımızdan bir nimet olarak, bir ikram olarak onları kurtardık”,”kezâlike neczi men şeker: şükredeni böyle ödüllendiririz”. Ne demek şükreden? Yani kendisine verilen nimetin kıymetini bilen, Allah’ın emirlerine uygun davrananlardır. Demek ki Lut(as)’ın ailesinin dışında bunu yapan olmamış o kavimde. “Ve lekad enzerehum batşetenâ” ‘batşe’ kelimesini lütfen unutmayın. Bizim batşamızla yani ezip geçmemizle, onlara vereceğimiz ağır azapla onları uyarmıştık. Yani başlarına bu azabın geleceğini önceden söylemiştik. “Fe temârev bin nuzur”(KAMER 36), ama onlar ne yaptılar? Bu uyarılara kuşku ile baktılar. Bunun karşılığı Duhan’da ne idi? “Belhum fi şekkin yel’abun: kuşku ile baktılar”(DUHAN 9). “Ve lekad râvedûhu an dayfihi: bu kadar uyarılara rağmen Lut’un misafirinden de murad almaya çaşıştılar”. Yani melekler gelmişti biliyorsunuz. Ondan da murad almaya çalıştılar. Zevklerini tatmin etmeye çalıştılar. “Fe tamesnâ a’yunehum: biz de onların gözlerini sildik”,”fe zûkû azâbi ve nuzur: öyleyse tadın benim azabımı ve uyarıların neticesini tadın”. Şimdi bakan “ve lekad sabbehahum bukraten azâbun mustekırr”. “Sabbaha” nedir? Seherden sonra ‘sabbaha’ ne olur? Fecr olur. “Selamun hiye hattâ matlaıl fecr: fecr doğana kadar huzur ve güvenlik var”(KADR 5). Fecr doğdu, “sabbahahun” sabahleyin onları yakaladı. Ne yakaladı? “Azâbun mustekırr: kalıcı olan azab”. İşte yanardağ patlaması oldu, üstten aşağıya taşlar yağdı.Oradan kurtuldu Lut(as). Karısı hariç ailesinin diğer fertleri ile kurtuldu. Onların hepsi orada kalıcı azabın altına gömüldüler. Şimdi bak görüyormusunuz? ‘Vel fecr’in anlamı ne kadar önemli oldu. Yani “vel fecr”. Şimdi bu adamların her şeyi bitti. Bu adamlar, efendim bize müsade et falan deme durumunda değiller. Ezildi gittiler tamam mı? Ondan sonra diyor ki; “ve lekad yessernel kur’nel liz zikri fe hel min muddekkir: bu kur’anı bilgi edinmek için kolaylaştırdık, hani bilgi edinen”(KAMER 32). Kur’anın metodu ile hareket edersen o bilgiye ulaşırsınız, etmezseniz yok. O zaman işte Duhan ile ilgili herkes bir şey söyler, kadir gecesi ile ilgili herkes bir şey söyler. Mesela ‘vel fecr’ okuyun bakalım ne anlıyorsunuz meallerden. O üstü ile altının ne alakası var. Fecre yemin olsun. On geceye yemin olsun. Değil mi yani. İstersen Yahya bir şey olsun diye meali bir oku oradan.
Yahya Şenol: Andolsun fecre ve on geceye. Hem çifte hem de teke. Yürüyüp gittiği zaman da geceye ki gerçekten bunlar akıl sahibi olanlar için bir yemindir değil mi?
Abdulaziz Bayındır: Şimdi ne anşıldı? Bir daha oku bakalı. Bir daha dikkat etsinler.
Yahya Şenol: And olsun fecre ve on geceye. Hem çifte hem de teke. Yürüyüp gittiği zaman da geceye ki gerçekten bunlar akıl sahibi olanlar için bir yemindir değil mi?
Abdulaziz Bayındır: Bir şey anlaşıldı mı? Az önceki ihtişama bakın. O sabah cezalandırılan yada o gece alınan karar ile cezalandırılan İrem’i, Firavnu, Semud kavmini falan söyledi. Öbür ayette de Lut kavmini söyledi.
Şimdi gelelim Duhan suresine tekrar döneceğiz ama Duhan suresine dönmeden önce bak diyor ki; uyarıları dikkate almadılar diyor değil mi? Şimdi burada da şu Rum suresini bir açalım. 405.sayfa ilk ayetler. Biz bunu, daha önce Bedir savaşı sebebiyle bir kaç kere okumuştuk hatırlayacaksınız. Burada diyor ki Allah; “Elif lam mim gulibetir rum” Mekke’de inmiş olan suredir. Duhan da Mekke’de inmiştir: “Rumlar mağlup oldular”. Rumlar ile Persler arasında bir karşılaşma var. Kadeş savaşı mı diyorlar? Kudüs’ün olduğu o bölgede, Kudüs’e yakın bir yerde. Ölü denizin az önce okuduğumuz Lut kavminin helak edildiği bölgede olan bir olay. “Fi ednl ard: yerin en alçak bölgesinde”. Ki orası 400metre kadar deniz seviyesinden aşağıdadır. Onun yerini de bildiriyor. “Ve hum min ba’di galebihim se yaglibún: Rumlar mağlup oldular ya, yakında galip gelecekler”. Peki Allah, böyle kararını vermiş. Şimdi bunu şey yapınca: efendim kader ile ilgili ileri geri konuşuyorlar! Bu, her insana C. Hakkın önüne koymuş olduğu yol haritasıdır. Birisini zengin yapar imtihan eder, fakir yapar imtihan eder, itibar verir imtihan eder, itibarını elinden alır imtihan eder. Burada galibiyet mağlubiyet önemli değil. Onun karşısındaki tavır önemlidir. İmtihan odur. Ondan sonra “fib bıd’ı sinin: 3 ile 9 sene arasında”. Şimdi Rumlar ile Persler, o bölgenin en büyükleri. O dünyanın en büyükleri. Şimdi mesela bugün Rusla ile Amerikalılar çarpıştı falan. Dünyada bunu duymayan kimse kalır mı? Arap yarım adası içinde zaten Şam, son derece önemli ticaret kaynakları. O bölge. Şam dediğimiz zaman bizim anladığımız Şam değil, o bölgenin tamamına verilen isimdir Şam. “Lillahil emru min kablu ve min ba’d: her zaman irade ve emir Allah’ın elindedir”. Bak burada da emife dikkat edin. Emr kelimesi. “Emren min indina min kulli emr”. “Ve yevme izin yefrahul mu’minun: o gün müminler sevineceklerdir”. Ne ile? “Bi nasrillah: Allah’ın onlara yapacağı yardımla”. Peki mümünler o gün sevinecek ise kim üzülecek? Müşikler üzülecek. “Yensuru men yeş’â: Allah, doğru tercihte bulunana yardım eder”,”ve huvel azizur razihim: O güçlüdür ve merhametlidir”. (RUM 1-5). Peki bu hangi gün acaba? Bu hangi gün? Yani şimdi biliyorsunuz, çok kısa bir özet vereyim size. Mekke’d Müslümanlar’a baskının çok yoğunlaştığı bir zamanda Allah, bu Rum suresi ile müslümanlara tesellide bulunuyor. İşte bugün Rumlar yenildi, 3 ile 9 yıl arasında galip gelecekler. O gün Allah, Müslümanlar’a zafer verecek diyor. Müslümanlar, zaferi elde edecekler. Kime karşı? Kim onlara çok baskı yapıyorsa ona karşı. Şimdi burada müslümanlar, Allah’tan bir vaad aldılar. Bir söz aldılar. 3 ile 9 sene arasında bir zaferleri olacak. Mekke’den Medine’ye Müslümanlar hicret ediyorlar. Ama böyle bir ortamda kulakları sürekli Şam bölgesinden gelecek haberde olur. Yani Rumlar ile Persler ne zaman karşılaşacak. Bir an önce karşılaşsalar da şu zaferi bir yaşasak diyecekler. Başka bir şey demezler yani. Çünkü onların karşılaşacakları gün C. Hakk, Müslümanlar’a zafer verecek. Şimdi Müslmanlar hep bu durumda olduğu gibi Mekkeliler de o gün kaybedeceklerini düşünüyorlar elbette. Ama çok emin değiller, şüpheliler. “belhum fi şekkin yel’abun”(DUHAN 9) diyor ya. Yani evet, olur ama olmayabilir de. Ya olursa falan. Ebu Sufyan, kervanı ile Şam bölgesinde. Kervan son derece önemli Mekkeliler için. İki kervan çıkarıyorlar. Kışın Yemen tarafına, yazın Şam tarafına. Çünkü Yemen daha sıcak bölge: kışın oraya gidiyorlar ki biraz rahat gitsinler. Şam, Yemene göre biraz daha serin: oraya da yazın gidiyorlar. “Rıhlateş şıtai ves sayf” diyor Kureyş suresinde. Yaz ve kış yolculukları. Ebu Sufyan’ın kervanı kuzeyde. Kervanda, Mekke’den herkesin parası var. Herkes oradan bir şey bekliyor. Ve o kervan, Mekke için hayati önem taşıyor. Çünkü ihtiyaçlarını getirecek kuzey bölgesinden. Bir de Mekke’ye hac ve umre için gelen kişilere satacakları mallar gelecek. Şimdi orada Ebu Sufyan, hepsinin zihninde şüphe var. Ya Allah, bu adamlara yardım ederse. Persler ile Rumlar’ın karşılaşması Mekkeliler için çok hayati önem taşıyor. Ebu Sufyan, Şam bölgesindeyken duyuyor ki Rumlar ile Persler karşılaşacak. Böyle bir ortamda Ebu Sufyan ne yapar? Ya bu doğru çıkarsa ne olur, bu kervan gider diye korkar. Bu kervan elimden gittiyse her şey bitti Mekke için. O kervanı kurtarmanın yollarına bakıyor. Persler ile Rumlar’ın karşılaşacağı haberini, tabiki Mekke de duyuyor. Herkesin malı orada. Kervan da Medine’den gelecek? Kervan, Medine için hazır lokma. Allah, bu insanlara karşılaşma gününde bir zafer vaad etti, ya bu doğru çıkarsa? Aslında doğru olduğunu çok iyi biliyorlar. Yasin suresinde var ya. “Le kad hakkal kavle alâ ekserihim” bubsöz yani bu kur’anın doğruluğu çoğu katında gerçekleşti. Yani çok iyi anladılar ki bu kur’an da anlatılanlar doğrudur ama “fe hum lâ yu’minun: ama inanmıyorlar”(YASİN 7). Niye? Kendi kurgularına ters düşüyor. Kendi beklentilerine ters düşüyor. O zaman Mekkeliler ne yaptı? Ya kervan giderse. Kervan çok kolay bir şey. Zaten hadi Medine’deki bu müslümanlar, Mekke’den Medine’ye göç etmiş müslümanlar, kendilerine de Allah’ın vaad ettiğini de duyarlarsa kervanın da orada olduğunu biliyorlar. Kesin bu kervanı ele geçirirler. Ne yapalım? Kervanı kurtaralım. Nasıl kurtaracağız? Hemen büyük bir ordu çıkarıyorlar. Niye? Kervanı kurtarmak için. Karşılarındakini yenecklerinden eminler. Yani evet mallarını kurtarmak için çıkıyorlar ama oyun ve eğlenceye gidiyorlar. Rakkaseler götürüyorlar yanlarında, dansözler götürüyorlar. Şarap fıçıları götürüyorla. Müslümanların cesetleri üzerinde onlar dans edecek, bunlar da şarap içecekler. Ondan sonra geri dönecekler. Yani “belhum fi şekkin yel’abun”. Hem geliyorlar hem de kazanacaklarından eminler. O şeyde de bir ayeti kerime vardı ya. Ebu Cehil söylüyordu. Enfal 32. Bak Enfal de Bedirden bahseden sure. 8. sure 181.sayfa. Oku ayeti.
Yahya Şenol: “Ve iz kâlullahumme in kâne hâzâ huvel hakka”.
Abdulaziz Bayındır: “Kâle” değil “kâlu. Sadece Ebu Cehil değil hepsi. Kendilerinin haklı olduğuna o kadar çok inanıyorlar ki. Biz zaten İbrahim’in dinindeniz, bunlar da kim oluyor. Kabeyi zaten biz koruyoruz. Hac ve umre, gelip burada oluyor. Bunlar gelmişler, bizi kafirlikle suçluyorlar. Hah, bunlar da kim! Ya Rabbi diyorlar, bu hakk ise ki hakk olduğuna asla inanmıyorlar, “fe emtir aleynâ hicâraten mines semâi: bizim üzerimize gökten taş yağdır”. Ne demek beyler, biz Allah’tan taş yağmuru istermiyiz! Bunların yanlış olduğundan biz eminiz demiş oluyorlar. Ama ya öyleyse? “Fi şekkin yel’abun” yani şüphe. Bir böyle, bir böyle. Kendilerinden emin değiller yani. Devamı var mı?
Yahya Şenol: “Evi’tinâ bi azâbin elim”.
Abdulaziz Bayındır: Ya taş yağdır ya da bize acıklı bir azab ver diyorlar. Yani oraya geliyorlar ama kazanacaklarından da eminler. Halbuki AllahTeala, müslmanlara zafer vaad etti. Biz gidelim de kurtaralım. Kervanı kurtaralım. Niye? Çünkü bunlar bir yanlışlık yapabilirler. İşte orada Mekkeliler de kervanı kurtarmak için yola çıkıyorlar. Peki Meddine’deki Müslümanlar ne yapıyorlar? Rumlar ile Persler’in karşılaşacağını duyar duymaz: tamam, kervan var. Allah, bugün bize zafer vaad etti. Kesinlikle kervan bizimdir diyorlar. Onun için onlar da savaşa falan çıkmıyorlar. Yalın kılıç. Zaten savaş olsaydı daha çok kimse gelirdi. Az bir insan kervanı takibe çıkıyor. Kervan da çok kolay bir lokma, hemen yutacaklar. Enfal suresinin baş tarafını açalım. 8.sure. 7.ayet. Kervanı talip ederken hiç beklemedikleri bir anda Mekke ordusuyla yüz yüze geliyorlar. Aaa bir de bakıyorlar ki kervan hazır lokma gidiyor, bir de bakıyorlar karşılarında Mekke ordusu çıktı. Allah Teala bugün bize zafer verecek: acaba kervan mı yoksa Mekke ordusu mu? Bunların birisi kesin. İkisini birden alamayız çünkü birisini alırsak diğeri oradan çeker gider. Yüzyüze geldikleri için. Diyor ki; “ve iz yaıdukumullahu ihdat tâifeteyni ennehâ lekum” hani Allah, size vaad ediyordu ya. Bu ikisinden birisi sizin. Çünkü bugün şeyler karşılaşacak. Tamam. “Ve teveddûne enne gahra zatiş şevketi tekûnû: çok istiyordunuz ki güçsüz olan sizin olsun”. Yani kervanı. “Ve yûridullahu en yuhıkkal hakka bi kelimâtihi: ama Allah’ın iradesi şu idi: kendi sözleri sebebiyle o gerçeği ortaya çıkarsın”. Kendi sözü ne? Ne demişti ki Allah, o kendi sözünü gerçekleştirsin? Bunlar Mekke’den müslümanları çıkarmaya başladıkları zaman Allah ne demişti? Resulullah’ı çıkarmak istedikleri zaman ne demişti? Hatırlıyormusunuz? İsra 59’muydu 76. 59 ile 76 karıştırıyoruz başka konularla ilgili olarak. Kaçıncı sayfa?
Yahya Şenol: 291.
Abdulaziz Bayındır: Evet 291.sayfa. Bir okurmusun orayı.
Yahya Şenol: “Ve in kâdu le yestefizzûneke minel ardı li yuhricûke minhâ ve izen lâ yelbesûne hilafeke illâ kalilâ”.
Abdulaziz Bayındır: Bak şimdi. İsra suresi de Mekke’de inen sure. Diyor ki; bunlar, seni diyor yani yerinden etmek, buradan çıkarmak üzereler kesinlikle. Yani seni rahatsız ediyorlar. Seni, Mekke’den çıkaracaklar. Buradan çıkarmak için seni, ciddi mânâda rahatsız ediyorlar. Sen de git. Git de gözümüz görmesin. “İzen lâ yelbesûne hilafeke illâ kalilâ”: o zaman senin arkandan bunlar Mekke’de kalamayacaklardır. Çok az bir süre kalacaklardır. Peki müslümanlar Mekke’den gittiler. Bedir savaşı ne kadar zaman sonra olmuştu. Bir buçuk sene sonra. İşte “illâ kalilâ” bir buçuk sene kaldılar yeter. Değil mi? Peki AllahTeala, senin arkandan burada fazla kalamayacaklar dedi. Seni atarlarsa. Peki niye öyle? “Sunnete kad erselnâ kableke min rusulinâ: senden önce gönderdiğimiz elçiler ile ilgili olarak Allah’ın koyduğu kanun budur”(İSRA 77). Elçiyi çıkardılarmı kendileri de orada kalamazlar. Mesela işte Lut(as)’ın çıkmasına sebep oldular. Kendilerine ne oldu? Bir seher vakti ile sabah namazı vakti kadar bir fark var. Arkasından hepsi yok oldu gittiler. Hud(as) çıktı, hepsi yok oldular. Salih(as) çıktı, hepsi yok oldular. Bu, Allah’ın kanunudur. “Ve lâ tecidu li sunnetinâ tahvilâ: sen bizim bu kanunumuzda bir başka tarafa yönelmesi, değişiklik bulamayacaksın. Evet şimdi burada diyor ki Allah. Bak şimdi bu adamlar, Resulullah’ı oradan çıkardıkları için cezaları ne? Kendilerinin oradan çıkması. Mekke’de kalamayacak bu adamlar. Şimdi karşısında iki gurup var. Birisi kervan, birisi Mekke ordusu. Diyor ki Allah; “ve iz yaıdukumullâhu ihdat tâifeteyni ennehâ lekum” yani Allah, size söz veriyordu: bu iki guruptan birisi sizin. Onu zaten Mekke’deyken söz vermişti. Hemde 9 yıl içerisinde, süresini de belirlemişti. Ve gününü de belirlemişti. Rumlar ile Persler’in karşılaşacağı gün. Artık o kadar net bir tarih veriyor. “Ve teveddûne enne gayra zâtiş şevketi tekûnu lekum: çok istiyordunuz ki o güçsüz olan sizin olsun”. Yani kervan. Tamam, kervan sizin olduğu zaman bunlar Mekke’ye dönecekler. Bir şey yok. “Ve yûridullahu: ama Allah öyle istemiyor, Allah istiyor ki”,”en yuhıkkal hakka: o gerçek tahakkuk etsin” yani Allah, o kanununun gerçekleşmesini istiyor. “Bi kelimâtihi: kendi sözleri sebebiyle”. Koyduğu kanun var işte; sünnet. Gerçekleşecek olan ne? Bunların Mekke’den Mekke hakimiyetinden bunların çıkmaları. Bak o zaman “ve yaktaa dâbiral kâfirin: kafirlerin kökünü kurutarak sözünün gerçekleşmesini istiyor. Kafirlerin kökünü kurutacak. Yani orada Mekke ordusunu, C. Hakk, Resulullah’a verdi. Zaferi önceden söz verdi. Bu Mekke ordusunu Bedir’de Allah’ın koyduğu kurallara göre perişan ederse zaten hiç bir engel kalmayacak doğru Mekke’ye gidecek. Doğru Mekke’ye gittimi zaten o kervan da onun demektir. Problem değil. Hadi kervan olmayabilir, kaçar başka bir tarafa gidebilir ama Mekke, esas mesele o. Bunlar seni buradan çıkarırlarsa fazla barınamayacaklar, Allah’ın o koyduğu kural gerçekleşsin diye Allah, size Mekke ordusunu verdi diyor. “Li yuhıkkal hakka: o gerçek tahakkuk etsin/gerçekleşsin”,”ve yubtılel bâtıle: bu batıl da yok olsun gitsin”,”ve lev kerihel mucrimün: bu, günahkarların hoşuna gitmese bile bu böyle olacak”(ENFAL 7-8) diyor. Şimdi peki bu olay ne zaman oldu? Ama eksik kalmasın diye şey yapalım. Biliyorsunuz kervan çekti gitti. Hatta bir ayette vardı ya. “İz entum bil udvetid dunya ve hum bil udvetid kusvâ ver rekbu esfele münkum,ve lev tevâadtum”(ENFAL 42) siz diyor, vadinin alt tarafındaydınız. O Bedir vadisinin. Onlar üst tarafındaydı. Kervan da ikinizin aşağısında. Tam bir üçgen meydana getirmiştiniz. Siz, şurada Mekke ordusu, şurada da kervan. Önceden sözleşseydiniz bu kadar tutturamazdınız diyor. Kervan çekti gitti, müslmanlar Allah’ın emrile, Allah Mekke ordusunu vermeyi arzu ettiği için müslümanlar Mekke ordusuyla karşı karşıya geldiler. Geldiler ama C.Hakk bir kural koymuştu bu olaydan önce Muhammed suresinin 4.ayetinde. Ne diyordu? “Fe izâ lekitumullezine keferu fe darber rikab: kafirler ile savaşta yüz yüze geldiğiniz zaman hemen boyunlarını vurun”. Ne zamana kadar? “Hatta izâ eshantumûhum: onları ehsan edinceye” yani tamamen etkisiz hale getirinceye kadar vurmaya devam edin. “Fe şuddûl vesâk: ondan sonra bağı sıkı tutun esirler alın”,”fe immâ mennen bâ’du ve immâ fidâen: bundan sonra bu esirleri karşılıklı yada karşılıksız olarak serbest bırakırsınız”,”hattâ tedaal harbu evzârehâ: harb ağırlıklarını tamamen/ o savaşın ağırlıkları bitinceye kadar”. Şimdi kuralı da koydu. Peki müslümanlar ne yaptılar? O savaşta ilk saldırıda kafirler başarılı olamadılar. Müslümanlar başarılı oldu. Onlar geri çekildiler. Onların geri çekilmesini fırsat bilerek müslümanlar esir aldı ve ganimet aldılar. AllahTelal da Enfal 67’de bunu şiddetle kınadı. Enfal 67’de diyor ki C.Hakk; “ma kâne nebiyyin en yekûne lehu esra hattâ yushıne fil ard: hiç bir nebi, savaş meydanında düşmanı tamamen etkisiz hale getirmede esir alma hakkına sahip değildir”. Sen esir aldın, yanlış yaptın. Ayete aykırı davrandın diyor. Yani şimdi kader ya. Kader nedir? Kuraldır. Savaşın kaderi: düşmanı tamamen etkisiz hale getirmeden esir almamaktır. Onun kaderine aykırı davrandın. Yani kurala aykırı davrandın. “Turîdûne aradad dunya: siz, hemen elinize geçecek şeyler istiyorsunuz”,”vallâhu yurîdul ahirâ: Allah, gerisini arzu ediyor”. Yani bu adamları tamamen etkisiz hale getirin, gidin Mekke’yi ele alın. Ne dedi zaten başında? “Ve yaktaa dâbiral kâfirin”(ENFAL 7):bu kafirlerin kökünü kurutmak istiyor C.Hakk. Ama müslümanlar, o kadare aykırı davrandılar. Yani Allah’ın koyduğu kurala aykırı davrandılar. Başta Muhammed(as) ve bütün ashabı. Ondan sonra bak diyor ki; senin almaya hakkın yoktur. Peki müminler buna itiraz etselerdi, ondan sonra ‘turidûne’ heoinizde bunda ittifak ettiniz demiş oluyor. Hiçbiriniz çıkıp da Resululah’a demediniz ki; ya Resulallah, şöyle bir ayet var. Biz esir almayalım vuralım demediniz. Şimdi bu da tam bir icma oldu mu? Hani batılda icma olmazdı? Bak Resulullah ve ashabı. Ve Allah’ın ayeti değil mi? “Turîdûne aradad dunya vallâhu yurîdul âhirah vallâhu azizun hakim” Allah güçlüdür doğru karar verir. Şimdi C.Hakk daha önceden müslümanlara o gü zafer sözü vermişti. Diyor ki; “lev lâ kitâbun minallâhi sebeka: Allah’tan daha önce geçmiş bir kitap/yazgı olmasaydı”. Mekke’de size indirdiği Rum suresinde size zafer vereceğine söz vermişti. Bu olmasaydı “le messekum fimâ ehaztum azâbun azîm” şu aldığınız esirler sebebiyle (yani kanuna aykırı davranıp suç işlediniz) size büyük bir azab dokunacaktı”(ENFAL 68). Ne olur? Gelirdi Mekkeliler ve sizi orada perişan ederdiler. Peki olmadı, Allah, orada müslmanların Mekke’ye gitmesini istiyordu. Gidebildiler mi? Peki bu gün hangi gündü? Ramazandı bir kere, onu herkes biliyor. Bedir savaşının yapıldığı zaman ramazandı. Bu gün hangi gündü? Bu gün de şeydi. Enfal suresi 41.ayete bakalım. Bak diyor ki AllahTeala. Şimdi bu alınmış olan ganimetler falan var. Diyor ki ; “Vâ’lemu ennemâ ganimetum min şey’in: şunu çok iyi bilin ki ganimet olarak aldığınız herhangi bir şey”,”fe enne lillâhi humusehu: onun beşte biri Allah içi”,”ve lir resul: resul için”,”ve li zil kurbâ: yakınlığı olanlar için”,”vel yetâmâ: yetimler için”, resule yakın olan akrabası için, yetimler için “vel mesakini: işsiz, çaresiz kalmış olanlar için”,”vebnis sebili: yolda kalmış olanlar içindir”. Beşte biri onlara. Beşte dördü kime? O da askere. “İn kuntum âmentum billâhi: eğer Allah’a inanıyorsanız böyle yaparsınız”,”ve mâ enzelna alâ abdinâ yevmel furkân yevmettekal cem’ani: bu furkan günü, iki topluluğun karşılaştığı gün”. İki topluluğun karşılaştığı gün hangi gün? Bedir savaşı günü değil mi? İki topluluk bir Mekke ve Resulullah’ın ordusu. Bir de Rum ve Pers ordusu. İkisi de aynı günde karşılaşıyor. Peki o gün hangi günmüş? Yevmel furkan: furkan günü. Furkan günü ne demek? Duhan suresini hatırlayın. “Fi hâ yufreku kullu emrin hakim”. Yufreku-furan. Yufrek-furkan. Yani görev taksim edilen gece, bu da onun günü. O ‘vetr’ dir, bu ‘şef’dir. Yani bu çifttir o tektir. Yani o 27.gece, bu 28.gün. Eğer 27.gece ise. Müslümanlar zaferi furkan günü kazandı. Fecrin doğuşundan sonra yine değil mi? Peki kafirler sıkıntıyı ne zaman çekti? Onlar da furkan günü. Tıpkı işte Firavn’un, işte Lut kavminin, işte Semud’un, onların gördükleri sıkıntılar gibi. Peki şimdi gelelim Duhan suresine tekrar gelelim konuyu tamamlamış olalım. Ama burada bir şet var. Yani “ve mâ enzele alâ abdinâ” enzele, bu başına gelen olay da olur. İlla da şey değil Resulullah’ın başına gelen olay. Şöyle yapsaydınız şöyle olurdu diyor ama Allah onlara zafer verdi. Ve ondan dolayı “fe kulu mimmâ ganimtum”(ENFAL 69) da dedi yeyin dedi. Müsade de etti ganimetten. Ondan sonra şöyle yapacaksınız dedi. Demek ki Bedir savaşının kazanıldığı gün, furkan günüdür. Yani kadir gecesinin günüdür. Ve Rumlar’ın galip geldiği gün de o gündür. 44.sureye geliyoruz
Yahya Şenol: Kaçıncı günü?
Abdulaziz Bayındır: Kaçıncı günü bilmiyoruz. Son on günü olduğu belli. Ramazanın son on günü olduğu belli. 27’si deniyor. Ya bu ayetleri bu şekilde karşılaştırıp da tarih. Bunları kuran ışığında yapacaksınız bu tarih çalışmasını ki yanlışları ayırabilirsiniz. “Lizi hicr” diyor ya. Yanlışları ayırabilenler için.
Yahya Şenol: Hadislerde unutturulduğu kesin ya.
Abdulaziz Bayındır: Ben onu söyleyecektim az önce. Hadisi söyle şimdi.
Yahya Şenol: Unutturuldu bana diyor. Size haber verecektim diyor.
Abdulaziz Bayındır: İzleyicilerin hiç bilmediğini düşünerek konuşacaksın.
Yahya Şenol: Tamam. “Unutturuldu”. Hadisin önü arkası önemli değil bence yani. Unutturuldu bana diyor. Size haber verecektim hangi gün olduğunu ama bana unutturuldu. Siz, on günde arayın.
Abdulaziz Bayındır: Demek ki bir gün yani kadir gününü, yevmel furkanı Resulullah çok iyi biliyordu. Ashab da biliyordu ama unutulmuş. Olur.
Yahya Şenol: Bana unutturuldu diyor. Hiç biri hatırlamıyor mu?
Abdulaziz Bayındır: Demek ki hatırlamıyorlar. Öyle anlaşılıyor yani. Biliyordum unutturuldu. Bilmiş olması gerekir.
Yahya Şenol: Vahyin indiği günü Resulullah’a unutturuldu. O gün. Onu da O’ndan başkası bilmesi zaten mümkün değil. Bedire denk geldi ise onu hep beraber mi unuttular?
Abdulaziz Bayındır: Valla belki bu konularda yeni çalışmalar yapmak gerekebilir. Yani şimdi biz, dikkat ederseniz bu ayetleri birleştirdiğimiz zaman bir çok rivayet açıkta kalıyor. 27 belki doğru olabilir. 27.gece.
Yahya. İki tarafı da düşünmek lazım. Müminler bir tarafta, kafirler bir tarafta. Tarihi az çok belli olabilir.
Abdulaziz Bayındır: Bir de Persler ile Romalılar karşılaşması var. Mutlaka bunların kaydı vardır.
Yahya Şenol: Çıkarsa ne olur o zaman unutturuldu şeyi.
Abdulaziz Bayındır: O rivayetin yanlış olduğu ortaya çıkar o kadar. Başka bir şey olmaz.
Yahya Şenol: O rivayetler mi yanlış olur hadis rivayetleri mi?
Abdulaziz Bayındır: Bir dakika. O derken neyi kastettin?
Yahya Şenol: Tarih rivayetleri. Rumlar ile Persler şu tarihte şey yaptılar diye. İki rivayet çelişir ise hadis rivayeri ağır mı basar?
Abdulaziz Bayındır: Tabi hadis rivayeti ağır basar. Hadis ağır basar doğru.
Katılımcı: 17 ramazan cuma sabahı her iki ordu erken saatlerde Bedir’e doğru yola çıktı. 19-20-27diye rivayetler var.
Abdulaziz Bayındır: Tarih kesin değil yani. 19-20-21. Bir kere 20’den sonra olacağı kesin.
Katılımcı: 19-20-27!
Abdulaziz Bayındır. 27 var değil mi?
Katılımcı:Rivayetlerde var.
Abdulaziz Bayındır: İşte tarihi rivayetler yani tarihi yazanlar kur’anı kerimdeki ayetlerle karşılaştırarak yapsalardı başkaydı. Ama mesela Bedir savaşını kur’anın anlattığı gibi anlatan bir siyer kitabı hiç gördünüz mü? Böyle bir şey var mı? Ben hiç duymadım yani şimdiye kadar. Bedir savaşı çok büyük bir zafer, işte Bedir şehitleri, Bedire katılanların adlarını okuyan bilmem ne olur falan. Yani dini istismar edenlerin acayip bir şekilde nemalandığı bir olay. Masal gibi evet. Ama zamanla örnek olmaktan çıkıyor tabi.
Şimdi gelelim Duhan suresine. Mekke’nin fethi ne zamandı? O da ramazana mı denk geldi acaba. Şimdi aklıma geldi. Yani hiç düşünmemiştim üzerinde.
Fatih Orum: Yılbaşında kutluyorlar Hocam.
Yahya Şenol: Bizimkiler, ona alternatif olsun diye yapıyorlar bakma.
Abdulaziz Bayındır: Onu uyduruyorlar. Ocak ayına alternatif. Neyse. Ona daha sonra bakarsınız. Şimdi bulabilirseniz bakarız. Yoksa şey değil.
Şimdi burada tekrar bakın Duhan suresine tekrar gelelim. Duhan suresini anlamaya çalışarak dersimizi bitirelim. Duhan ile başladık, Duhan ile bitireceğiz inşallah.
Katılımcı: 20 Ramazan Hocam.
Abdulaziz Bayındır: Bak, ramazanmış. Şimdi o da kadir gecesine rastlaması gerekiyor Mekke’nin fethi. O 20 rakamı önemli değil. Yani o şey değildir. Yani mutlaka, ramazan ise kadir gecedidir kesin. Şimdi okuyalım. Benim ramazan olduğu hiç aklımda değildi. Bak şimdi olması gerekirdi diye düşündüm. En azından ramazan çıkmış olması yeter. Ondan sonrası kolay. Şimdi Duhan suresini herhalde daha rahat anlayabiliriz. En başta biraz sanki cebir gibi zor bir matematik gibi ortaya çıkmıştı. Şimdi bakın baştan okuyoruz. 44.sure 497.sayfa. Başka tarih veriyorlar mı İslam Ansiklopedisi’nde?
Katılımcı: 20 Ramazan diyor. Farklı rivayetler de varmış ama hangileri olduğunu söylemiyor.
Abdulaziz Bayındır: Farklı rivayetleri de var diyor ama işte o rivayetlerin kur’ana uyan tarihini bulmak gerekir. 20 Ramazan’da müslümanlar harekete mi geçti.
Katılımcı: Harekete geçme tarihi 13 Ramazan.
Abdulaziz Bayındır: 13 Ramazan’da Medine’den çıkan bir kişi 20 Ramazan’da Mekke’ye varamaz. Koskoca bir ordu. Bak bugün 450 km yol yaklaşık. 450 km, böyle bir ordu günde 30km gider. Hadi gitsin 40km deyin. 12 günden aşağı gitmesi mümkün değil. 40 gidemez. Çünkü ordu, koskoca bir şey yani. Yayası var, binilisi var. Ne zaman yola çıkmışlar? 13 Ramazan. Bir kere 13 günde de gittiklerini düşünün: 26. İşte 27.gece. O geceyi zaten yakında bir yerde geçirmişlerdi biliyorsunuz. Ve kadir günü sabahleyin fecirden sonra Mekke’ye girmiş olmaları gerekiyor. “El batşetul kubra” günü o gün olacak. Ayetleri okuyalım şimdi bakın mesele ne kadar net bir şekilde ortaya çıkacak. 13 Ramazan’da çıkıp da 20 Ramazan’da Mekke’ye varmak imkansızdır. 20 Ramazan imkansız. Çünkü bugün siz bakın, Mekke ile Medine arası bugünkü transit yolla ki hicret yolundan yapılmıştır o yol. Orada 450km civarındadır. Günde 50km gitseler 9 gün eder. Ki bu imkan ve ihtimal dışındadır. Geleneksel olarak günde 30km üzerinden hesap edilir. Çünkü çoğu yaya gidiyor orada. Dinlenmeleri lazım. 30 km olarak düşünürseniz, 420 km gibi hatırlıyorum ben. İstanbul-Ankara arası kadardır. Şimdi 30’a bölün. 300km 10 gün eder. 14 gün ediyor. 13’ü 14’ü katın. Hatta 13’ü de katacaksınız oraya. Çünkü 13.günde yola çıkmış ya. 12’nin üzerine 14’ü katacaksınız. 26. Şimdi bir de dinleniyorlar biliyorsunuz Mekke’nin dışında. O zaman 27.gecesinin sabahı Mekke’ye girmiş olmaları gerekiyor. Gördünüz mü bakın. Şimdi yani kur’an ile tarih yazmak ne kadar kolaymış. Şimdi bütün bu düşüncelerle Duhan suresini dinleyelim.
Katılımcı: Hocam o duhan da şey olmaz mı? Ordunun gelişindeki toz duman.
Abdulaziz Bayındır: Toz duman mı başka bir şey mi göreceksin şimdi. O toz dumank müslümanlar da çekiyor. Ordunun gelişi: ordunun içerisindeki asker daha çok tozdan dumandan etkilenir. Bu, Mekkeliler’i saran duman. Şimdi okuyorum. Bismillahirrahmanirrahim. “Ha mim vel kitâbil mubin: apaçık bu kitaba dikkat edin”. Niye dikkat edin anlamı verdiğimizi dersin başında anlatmıştık. “İnnâ enzellnâhu fi leyletin mubâreke: biz, bu kitabı, bereketli bir gecede indirdik”. Bir kere kadir gecesinde indirilmeye başladı. Zaten kitap da, kur’an da böyle kümeler manasına geliyor. “İnnâ kunnâ munzırin: biz uyarmaktayız insanları”. Dikkat edin manası çok uygun düşüyor. Bu kitaba çok dikkat edin. Yada dikkatle bakın. Bu kitaba yemin olsun derseniz o anlamı aktarmış olamıyorsunuz. “Fi hâ yufraku kullu emrin hakim” o gecede, o kadir gecesinde. Artık öğrendik bunun kadir gecesi olduğunu. Karara bağlanmış olan her görev taksim edilir. Karara bağlanmış olan görevlerden bir tanesi de ne idi? Mekkeliler, Resulullah’ı Mekke’den çıkarırlarsa onların da oradan çıkmalarıydı. Karara bağlanmış işlerden bir tanesi de o. Peki görev taksimatı ne oluyor? Uygulamaya başlıyor. Emir verildi; uygulama. “Emren min indina: katımızda bir emir”. Allah’ın emri olmadan zate hiç bir şey olmaz. “İnnemâ emruhu izâ erâde şey’en yenûle lehu kun fe yekun”(YASİN 82) Allah’ım emri, bir şeyi murad ettiği zaman ol demesidir. O da oluverir. İşte melekleri görevlendiriyor. Şu şu saatte oluversin diye emir veriyor. “İnnâ kunnâ murselin: biz, elçiler göndermekteyiz”. Görevli melekler geliyor. Zaten Resulullah’ın da savaşlarına meleklerin de katıldığını biliyoruz. Bedir’de de vardı değil mi? “Rahmeten min rabbik: senin rabbinden iyilik ve bir ikram olmak üzere”. Kime iyilik yapılır? Müminlere değil mi? “İnnehu huves semiul alim: işiten ve bilen O’dur”. “Rabbis semâvâti vel ardı ve mâ beynehuma: göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların sahibinin ikramıdır bu”. “İn kuntum mûkının: bu konuda kesin bir kanaatiniz var ise bu iş böyle olur”. Yani ey müminler, siz de kendi kafanıza göre bir takım kurgular peşindeyseniz siz şüphe içerisinde olursunuz. Kendi kurgunuzu yapmaz da Allah’a teslim olursanız bu böyledir. Bitti. İşte Allah’a teslim oldummu kapılarıda açar, size gerçekleri de gösterir. “Lâ ilâhe illâhu: O’ndan başka ilah yoktur”,”yuhyi ve yumit: yaşatan ve öldüren O’dur”. Rabbukum ve rabbu âbâikumul evvelin” sizin sahibinizdir o. Siz, sahipsiz değilsiniz. Hiç korkmayın, Allah size gerekeni yapar. Önceki babalarınızın da sahibidir. İşte bugün mesela Gazzeğ diğer şeyler. Orada hiç kimse sahipsiz değildir ama Allah’a karşı yanlış yapmayacağız. Bütün sıkıntı bu. Bunu yapmayacağız. C.Hakka dua edelim de bu kadir gecesi C. Hakk, oralarla ilgili de kararını vermiş olsun. Kadir günü belki büyük bir olay olabilir. Kadir gecesinin günü. “Belhum fi şekkin yel’abun”. Hayır, onlar Mekkeliler. Bu Duhan suresi Mekke’de inmiş olan suredir. O zaman veriliyor. Bunlar, şüphe içerisinde. Bunların kesin kanaatleri yok. Yani Resulullah’ın anlattıklarının doğru olduğunu biliyorlar ama hesaplarına gelmiyor. Doğru ama işte şu. Bir öyle bir böyle. “Fertekib: sen bekle”,”yevme te’tis semau bi duhanun mubin: semanın açık bir duhan ile geleceği günü bekle”. Yani o gün semalarının kararacakları günü bekle diye tercüme edebiliriz. O duhan “Yagşân nâs: bu insanları kapsayacaktır”. Mekkelileri. İnanmayanları. Onları içine alacaktır. “Hâzâ azâbun elim” bu, acıklı bir azabdır. Onlara bu azab bu şekilde gelecektir. Azqb geldiği zaman ne diyecekler? Yani şimdi geldi müslümanlar kadir günü, kadir gecesinin günü. Mekke’yi feth ettiler. Mekke’nin feth edildiğini düşünün. Herkes evlerine girdi. Oradaki mesela Saffan Bin Umeyye, Mekke’nin en zengin adamlatından birisi. Silah tüccatı falan. Mekke feth edildiği gün adamın bütün ümitleri bitti. Başını aldı gitti. Nereye gittiği de belli değil. Şimdi bu adama sorsalar nereye gidiyorsun? Ne cevap verir? Valla gidiyorum işte ne bileyim. İşte duhan işte. Önünü göremiyor. Ne yapacağını bilmiyor. Geriye dönemez, ileriye de nereye gidecek? Bütün Mekkeller aynı şekilde. Yani inanmayanların tamamı aynı. Yani bunlar gelip her an bizi kesebilirler de. Onun için Resulullah adam gönderdi Saffan Bin Umeyye’ye çağırmaya. İnanmadığı için bir de kaftanını da göndermişti ki inansın. Niye? Adamın çünkü dünyası tamame kararmış. Şimdi niye Resulullah gönderdi? Cevabı burada. Diyor ki burada C. Hakk? Devam edelim sonra gelecek o ayetler. “Rabbenekşif annel azâbe innâ mu’minun” şöyle diyecekler; ya Rabbi, bu azabı bizim üzerimizden kaldır. Biz de inanacağız, gerçeten Muhammed doğru. Biz de biliyorduk ama işte falan filan. Bizim yanluş olduğumuz iyice ortaya çıktı. Mesela Hint ile Ebu Süfyan’ın arasındaki konuşmalar nakledilir. Yani her şey bitti, işte bu adamlar hakim oldular. Bizim yapacağımız bir şey kalmadı falan. Sonra da çıkıp da müslüman olmaları var. Ya Rabbi, bu azabı biraz gider, biz inanacağız diyorlar. Allah ne diyor? Haa, “Ennâ lehumuz zikra” bunlar neredn akıllarını başlarına alacaklar ki. Yani bunu bilmediklerinden dolayı yapmıyorlar. Gerçeği göre göre yapıyorlar. “Ve kad câehum resûlun mubin” elçi olduğu açık olan o kişi geldi onların yanına. Bilyorlar ki Muhammed, Allah’ın elçisi. Hiç şüpheleri yoktu. “Summe tevellev anhum” ama ondan yüz çevirdiler, onu yanlız bıraktılar, onu terk ettiler. Yani şimdi kur’ânı anlatan insanların hepsinin de başına gelecek olan budur. “Ve kâlû muallemun mecnûn” ona dediler ki; bir yerden eğitilmiş, cinlerin etkisi altındadır. Söyleyecek başka bir söz bulamadılar zaten. Şimdi Allah’a dua ediyor; ya Rabbi, bize biraz müsade et diyorlar. Niye bakın AllahTeala kararı neydi? Mekke’nin feth edildiği gün bunların çıkması. Şimdi bunlar dua ediyorlar, Allah ne diyor; “innâ kaşiful azâbi kalilen” tamam, bu azabı sizden birazcık kaldıracağım. Yani birazcık burada güvenlik içinde yaşayacaksınız. “İnnekum âidun” siz, tekrar aynı duruma geleceksiniz. İşte Mekke’nin fethinden sonra bir yıl geçti yani ramazandan ramazana 12 ay değil mi? Ondan sonra şevval 13. Şimdi aklıma geldi. Ben ramazan olduğunu da unutmuşum. Şevval 13, zilkade 14, zilhicce 15. 15 ay bunlar huzur içinde kalıyorlar. 15.ayda zilhiccede Tevbe suresi iniyor. Resulullah(sav), Ali(ra)’ı gönderiyor. Orada Mekke’deki müşriklere ilan ediyor. 4 ay daha size müsade diyor. 15 aya 4 ay daha katın kaç eder? 19 ay. İşte birazcık sizi rahatlatıyoruz. Ama ondan sonra yok. 19 ay bitiminde yani bir 4 ay daha ilave verildiği zaman “fe izân selehal eşhurul hurumul” bunların can güvenliği olduğu 4 ay geçtikten sonra “faktulul muşrikine haysu vecedtumûhum” diyor Tevbe 5’te. O müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün. Bitti artık. Tevbe 5.ayet bu adamlarla ilgili, tutuyorlar herkese uyguluyorlar. O zaman da sistem tamamen çöküyor. Bakın şimdi ayetleri birleştirdiğiniz zaman ne muhteşem şeyler ortaya çıkıyor. Allah’ın koyduğu metoda göre hareket ettiğiniz zaman. Ama parçaladığınız zaman şu gömleğin kolunu gömlekten ayırmak gibi ne kol işe yarıyor ne gömlek işe yarıyor. Onun için ayetler birbirinden koparılmaz. Şimdi burada diyor ki AllahTeala; “fe izan selehal eşhutul hurum” bunlara can güvenliği verilen aylar çıktığında “faktulûl muşrikin” bu müşrikleri, antlaşmayı bozan bu müşrikleri öldürün. “Haysu vecedtumuhum: nerede bulursanız orada öldürün”. Niye? Artık bitti. “Batşetul kubra” işte bu. Şimdi gelecek Duhan suresinde okuyacağız. “Ve huzûhum vahsuruhum: yakalayın, kuşatın”,”vak’udu lehum kulle marsad: her gözetleme yerinde onlar için oturun”. Ama gene bir açık kapı bırakıyor C. Hakk. “fe in tâbû ekâmus salâte ve atevuz zekâte fe hallu sebilehum” eğer tevbe eder, namazı tam kılar, zekatı da verirlerse serbest bırakın. “İnnallâhe gafûrur rahim: Allah, gafur ve rahimdir”(TEVBE 5). Şimdi burada Mekke’de artık tevbe edip namaz kılıp zekat verdikleri zaman müşriklik ile alakalı bir şey kalır mı? Tamamen gitmiş oluyor.
Şimdi de Duhan suresine devam ediyoruz. O azabı AllahTeala kısa bir süreliğine kaldırmış oldu. Onların duasını kabul edeceğini de bildirmiş oluyor önceden. Ama yine eski duruma döneceksiniz dediği için bu sure iniyor. O müşriklere söyle. İnanacağız dediler ama inanmadılar. 4 ay daha size müsade, o 4 ay sonra ne olmuşsa olmuş. O tarihçilerin işi. Diyor ki bakın “innâ kaşiful azabi kalilen innekum âidun”. Ne zaman azabı kaldıracağız sizden? “Yevme nebtışul batşetel kubra” o batşe kubra. Sizi o en büyük ezme ile ezdiğimiz gün. O hangi gün olur? Müslümanların Mekke’ye girdiği gün. O gün bunlara Allah müsade tanıdı. Onun için Resulullah, aldığı emir ile ne demiş oldu orada? Kim ki kendi evine kapanırsa güvendedir. Kim ki kabeye sığınırsa güvendedir. Kim Ebu Sufyan’ın evine girerse güvendedir. Hepsine bir güvence vermiş Allah’tan aldığı emirle. Ama bütün idfialarını da kaybettiler, her şeylerini kaybettiler. “İnnâ muntekimûn: biz, intikam alacağız”. İntikam almak ne demek? Siz bunları buradan çıkardınız, siz de çıkacaksınız. İşte ondan sonra Tevbe suresinin ayetleri geldi. Kıyamet ile alakası varmıymış? Artık bunlar, gözlerinin önünü göremez oldular. İlerisi ile ilgili hiç bir proje yapamaz oldular. Her şeyleri bitti artık. Tamam. Ondan sonra da diğerlerini şey yapıyor. “Ve lekad fetennâ kablehum kavme fir’avne” işte anlatılan gibi. Fecr suresinde. Bundan önce Firavun böyle oldu, ondan sonra Firavun ve diğerlerini anlatıyor.
Peki şimdi sonuç. Kadir gecesi ve on gece çok önemlimiymiş? Resulullah niye o zaman itikafa giriyor? C. Hakk burada bütün kararlarını veriyor. Allah’a dua ediyor. AllahTeala ne diyor? Furkan suresinin son ayeti. 25.sur. “Kul mâ ya’beu bikum rabbi lev lâ duâukum: sizin duanız olmazsa Rabbiniz size niye değer versin ki”. Resulullah da o son on günde çok önemli olan on günde Medine’ye vardığı zamandan itibaren. Tabi Mekke’nin fethinde yapamıyor bunu, Bedir’de yapamıyor. Ama ne yapıyor? İtikafta bulunuyor. O on gün son derece önemli duasını yapıyor ve mükafatını da buluyor. Bedir savaşı o zaman kazanılıyor, Mekke’nin fethi, işte kadir gecesinin gündüzünde gerçekleşmiş oluyor. İşte Firavun’un cezalandırılması, Musa(as)’ın kurtuluşu aynı zamanda oluyor. Mesela işte Vedat, bu şeylerle ilgili çalışma yaparken mesela şeyin kurtuluş günü, Musa(as)’ın kadir gecesinin günü olmak mecburiyetinde. Geçende Yom Kippur demiştiniz.
Yahya Şenol: Aşure günü.
Abdulaziz Bayındır; Değil o. Kadir gecesi günü murtulmuş olması gerekiyor. İşte o ayetler ışığında. Ondan sonra Semud kavminin de, Lut kavminin de kurtuluş günleri hep aynı. İşte o gece alınan kararlardan sonra.
Katılımcı: 01:47:02 duyulmuyor.
Abdulaziz Bayındır: Orada ona işaret yok.
Katılımcı: 01:42:14 duyulmuyor.
Abdulaziz Bayındır: Neyse şimdi onun üzerinde düşünmedik. Öu anda böyle birden bire..bu kadarıyla yetinin artık. Sonra, yavaş yavaş. Evet şimdi kadir gecesi ne kadar önemliymiş değil mi? Ortaya çıktı. Şu anda son 10 gündeyiz. Resulullah ne yapıyordu? Bu geceleri, daha çok ibadet ile geçirmeyi tavsiye ediyordu. Şimdi bunun ne kadar mühim olduğu ortaya çıkıyor. Bu son on günde ibadelerimize çok daha dikkat edelim. İşte Gazza’de çok büyük sıkıntı içerisind olan kardeşlerimiz var. Suriye’de var. Irak’ta var. İslam alemi, dünyanın her yerinde çok kötü durumda. Çok kötü durumda olmasının asıl sebebi kendisi. Çünkü kur’anı kerimi malesef terkedilmiş bir kitap haline geldi. Kuransız bir din var bugün. Artık iyice bir tevbekâr olalım müslümanlar olarak. Allah’ın dinine yönlmeye kesin karar verelim. Ve bu gecelerde de duamızı yapalım. AllahTeala, oradaki kardeşlerimize güç ve kuvvet versin. İnşallah kurtulurlar. Şimdi o kadar üzücü bir durum ki şimdi İsrail’e bakın. Efendim bir tarafta Suriye var İslam devleti sayılıyor değil mi? Bir tarafta Ürdün var İslam devleti sayılıyor. Bir tarafta Mısır var İslam devleti sayılıyor. Peki bu Müslümanlar ile çevrili olan o küçük bölgede Gazze, tam bir esir vaziyette. Dünyada şu kadar milyar müslüman var deniyor ama beş para etmiyor. Niye beş para etmiyor? Çünkü müslümanlar bak işte az önce okuduk, kadir gecesi. Bu konuyu hiç bu şekilde anlatan ben bilmiyorum yani. Ama AllahTeala anlatıyor işte. Bu Allah’ın kitabı. Bugün inmedi ki bu kitap. Her zaman var. E niye siz bu ayetleri birlikte değerlendirmediniz? Hikmete ulaşmak istemiyorsunuz. Resulullah’ın ashabından sonra bu iş terkedilmiş. Kuransız bir din ortaya çıkmış. Bak şimdi dün akşamki televizyon programında anlatmaya çalışmıştım. Islıhat- Fıkhıyye Kamusunu aldık. İşte kur’anı kerim esirlere yapılacak iki işlemden bahsediyor, üçüncüsü yok. Ya karşılıklı yada karşılıksız serbest bırakacaksınız. Resulullah, Bedir esirlerinin bir kısmını karşılıklı bir kısmını karşılıksız serbest bırakmıştır. Asla birisi köleleştirilmemiştir. Ama sonradan oluşan yani o paralel din diye tabir ettiğimiz ki uygun düştüğü için öyle söylüyoruz. O sonradan oluşturulan dinde Islıhat-ı Fıkhıyye Kamusu ki mezhepleri çok güzel bir şekilde aktaran kitaptır. Ömer Nasuhi Bilmen’in. Orada diyor ki; esirlerin karşılıksız serbest bırakılması caiz değildir diyor. Hanefi mezhebine göre caiz değildir diyor. Nassa aykırıdır diyor. Hangi nas. Ayete, hadise aykırıymış. Yani Allah’ın emrine açıkça aykırılığı bir mezhep haline getirmişler. Maliki mezhebi aynı. Hambeli mezhebi aynı. Şafiler demiş ki; serbest bırakılabilir ama ayeti almamışlar. Onlar da işte Bedir esirlerini şey yapmışlar. Ondan sonra fidye verilerek şey yapılması konusunda da ihtilaf vardır diyor. Hanefi’de esas olan görüşe göre fidye de caiz değildir. Allah’ın emrettikleri caiz değil. Peki Allah’ın yasakladıkları? Sadece savaşta öldürebilirsiniz. Diyor ki; veliyyul emir isterse öldürülür. Peki sen kitabına bunu yazmışsın, senin kur’ana aykırı olmasına rağmen Gazze’dekiler de orada esir. Siz dua edin ki Lahey’de alınmış kararlar uygulanıyor orada. Sizin ulemanızdan fetva istenseydi bunların hepsini öldürebilirsiniz diye fetva verilirdi İsrailliler’e. Yani şu kendine Müslüman diyenler önce bir müslüman olsunlar. Görüyormusunuz bak. Ne oluyor size! Siz tutyorsunuz kur’ana yüzde yüz aykırı olmasına rağmen esirler diyorsunuz ki; ya öldürülür, ya köleleştirilir diyorsunuz. Nereden çıkardın kölelik? Adamın karısını kızını odalık olarak kullanıyorsunuz. Ondan sonra da o adamın müslüman olmasını bekliyorsun. Peki şimdi siz niye bağırıyorsunuz? Evet haklı, Gazze’deki yapılan karşı bağırmak hepimizin görevi ama önce şöyle bir kendine bak da ondan sonra karşı tarafa laf söyle. Peki Lahey’de alınan karar nedir? O, fıtrat gereği yani fıtratın bir yansımasıdır. Ama kur’ansız olduğu için son derece zayıftır, topaldır, kördür, eksiktir. Ama hiç olmazsa fırsattan istifade etmişler. Siz ne kurandan istifade etmişsiniz ne fıtrattan, ortaya ucube bir din çıkarıyorsunuz bu Allah’ın dinidir diyorsunuz. AllahTeala da ne diyor? Bakın Allah’ın açık ayeti gizleniyor. Mekkeli müşrikler için inmiş olan antlaşmayı bozan müşrikler için inmiş olan Tevbe 5.ayet ki az önce okuduk ne muhteşem sistem. Tevbe 5.ayeti de tutyorsunuz sanki tüm müslüman gayrımüslim ilişkileri içinmiş gibi: öldürün. Sadece savaş sırasında öldürebilirsiniz başka zaman değil. Bir kere esirler asla köleleştirilemez. AllahTeala bunu Bedir savaşından önce kaldırmıştır. Esirler asla öldürülemez. Esirler karşılıklı yada karşılıksız serbest bırakılır. Serbest kalıncaya kadar evin içerisinde ailenin bir ferdi olarak alınır. Büyük bir sevgi ortamı içerisinde yaşatılır. Ondan sonra şeyini ödeyemeyecek durumda olanlara da zekatın sekizde biri tahsis edilir. Dolayısıyla zekat mevsimine kadar ancak esirlik devam eder. Ondan sonra da devam etmez. Ve bu insanlar, o esir kadınlarla ancak nikah kıyılırsa karı koca olunur. Karı koca olunduğu zaman da karı koca hukuku oluşur. Esir hukuku, son derece muhteşemdir İslamiyet’te, kur’anda. Ama kardeşim, geliyorsunuz mezheplere yani şimdi siz tekrar ediyorum: Lahey’deki alınan kararları esas alarak konuşabiliyorsun. Bir de sizin fıkıh kitaplarınıza göre konuşun bakayım. Hani hiç terketmek istemediğiniz mezhepler? Allah’ın huzurunda bundan mı sorumlu olacaksınız. AllahTeala ne diyor? “İnnellezine yektumûne mâ enzelnâ beyyinâti vel hûdä” Bakara 159. Hidayeti ve açıklayıcı ayetleri gizleyenler. Bak, bütün ayetleri birleştirdik ne güzel sonuç ortaya çıktı değil mi? “Min ba’di mâ beyyennâhu lin näsi fil kitâb: biz, bu kitapta insanlara açıklamamızdan sonra”. İşte Muhammed 4.ayette belirtiliyor esirlere yapılacak şey. Gizleyenler. O ayetteki emirleri yasaklıyorsunuz, Allah’ın yasakladıklarını emir haline getiriyorsunuz. Bu, sizin dört mezhebiniz oluyor ve çıkıyorsunuz İslam budur diye millete anlatıyorsunuz. Bu dine kim inanır? Sen inanıyormusun ki o inansın. Eğer sen, bu dine inanıyorsan niye Gazze’yi tenkid ediyorsun? Hadi buyur. Yani bu dine derken uydurulmuş dini kastediyorum. Bu uydurulmuş din, senin hiç bir işine yaramadığı için çözümü başkalarında arıyorsun. Bugün öyle değil mi? Adına İslam ülkesi dediğimiz şey. Ya biraz adam olun. Biz, bütün dünyaya “bütün dünyaya” medeniyet götürmek, çözüm götürmek zorunda olduğumuz halde biz dünyadan çözüm dileniyoruz. Şu işe bir bakın. Yok efendim Amerika şöyle karar almış da, Almanya böyle yapmış da, Fransa şöyle yapıyormuş da.. Ya kardeşim, ya bu adamlarla siz bir kere ayrı dünyaların insanlarısınız. Sen, ona bir şey öğretecekken o sana öğretiyor. Ne diyor C.Hakk bu durumda olanlar için: ayetlerini gizleyenler için ne diyor? “Ulaike yel’anuhumullah: Allah, onları lanetler” Ne demek? Dışlar. Sadece Allah dışlamaz. Başka? “Ve yel’anuhumul lâinun: lanet edeceklerin hepsi de onları lanetler/onları dışlarlar”. Peki. Lanet edecekler kimler? Gelecek: “illellezine tâbû: ama bundan sonra tevbe eden”. Şu anda İslam aleminin tevbe etmesi lazım. “Ve aslehu” kendilerini düzeltmeleri lazım, kur’anı kerime yönelmeleri lazım. Ki görüyorsunuz yani, yüzde yüz herşey ortada, daha bir imsak vaktinde şu Türkiye’yi görüyorsunuz. Sanki bu Süleymaniye Vakfı’nın ve bir kaç kişinin davasıymış gibi yıllardır büyük bir güce sahip olmanın şeyiyle Allah’ın ayetleriyle savaşılıyor ya. Böyle bir ülke lanet altında olan bir ülkedir kardeşim. En küçük haklı tarafınız olmadığınızı bildiğiniz halde milyonlarca insana zulmediyorsunuz burada. En basit bir şey ya. Böyle şey olur mu? Ya Müslüman olursun yada Allah’ın dinine iftira etmeyi bırak ya. Hiç olmazsa Müslüman olmayı isteyenlerin önlerini engelleme. Çünkü böyle bir dine hiç kimse inanmak istemez ki. “İllellezine tâbu: bundan sonra tevbe eden”,”ve aslehu: kendilerini düzelten”,”ve beyyenu: ve açıklayan”. Kendinizi düzeltecekdiniz, tevbe estağfirullah. İşte bizim dinimizin gerçek hukuku şudur. Bütün dünyaya diyeceksiniz; beyler, esir hukukundaki yanlışlıklarınızı düzeltin. Şöyle şöyle. Duyanlar da diyecek; valla doğru söylüyor. İnsanlafa doğru dini anlatın ki onlar da inanma ihtiyacı duysun. “Fe ulâike etûbu aleyhim: ben, onların tevbelerini kabul ederim”,”ve ennet tevvâbur rahim: ben, tevbeleri kabul edenim ve merhametliyim” diyor AllahTeala. Demek ki bizim yapacağımız, bütün İslam alemi diyeceğiz ki; beyler bize gelmiş geleneksel din yanlışmış. Biz, kur’anı kerimdeki dini ve Resulullah’ın uyguladığı dini esas alıyoruz. Ne diyor ondan sonra ayet? “İnnellezine keferu”,”keferu” ne demek? Bu ayetleri örten. Ne diyor? Bu ayetler mensuhtur diyor. Peki hangi ayet nesh etmiş? Kendi keyiflerine göre. Tutuyorlar bir tek ayeti nesh edemeyecek olan Tevbe 5.ayet ile 200’ün üzerinde ayeti nesh ediyorlar. Yürürlükten kaldırıyorlar. Bu ne ya! Babanızın çiftliği mi bu? Ondan sonra onun adına da mezhep diyorlar. Ondan sonra da kutsuyorlar mezhebi. Biz, işte falan mezhebiz diye. İyi haydi mubarek olsun! “İnnellezine keferu” ayetleri örtenlere kafir diyor Allah. “Ve mâtû ve hum kuffar: kafir olarak ölenler var ya”,”ulâike aleyhim: bunların üzerinde var”. Ne? “Lanetullah: Allah’ın laneti”. Bir, Allah dışlamıştır yani bunu dışlamış. “Vel melâiketi: meleklerin laneti” meleklerin dışlamışlığı. Melekler de yardım etmiyor. Bak böyle gidip Resulullah’a Bedir’de, başka yerlerde ama Müslümanlar’a etmiyor, bitti. Bakın, Müslümanlar bu dünyada en kötü durumda olanlardır. Çünkü Allah dışlamış, melekler dışlamış, “ven nâsi ecmain: tüm insanlık dışlamış”. Bugün bakın terör ile İslam birlikte anılıyor değil mi? Çünkü öyle bir din anlatıyorsun. Adam tutuyor sen dinden döndün diye ölüme ceza veriyor. Bu hangi din ya! Allah’ın böyle bir dini yok. Ya bu ne biçim bir şey ya! Sünnisi de Şiisi de ittifak etmişler Allah’ın dinini ortadan kaldırmak için. Ya böyle saçmalık olur mu? Ondan sonra Sünnilik kutsanıyor. İşte biz Sünniyiz! İyi, mubarek olsun. Sünnet kelimesini de istismar etmeyin lütfen. Sünnet çok önemli bir kelimedir. Bu, siyasete kurban ediliyor. İşte o sizin Sünni dediğiniz mezhepler, bu dini bu hale getirenlerdir. Sünnisi ile Şiisi ile ittifan edilmiş. Artık bunu engellemek zorundayız. Çıkışın başka yolu yok. Öyle oturup da falan yerde istediğin kadar gösteri yap. Öbürü orada kıs kıs güler. Başka hiç bir şey yapmaz. Ne oluyor? Valla ben, oldum olası çocukluğumdan beri bu gösteri yürüyüşlerinden hiç mi hiç hoşlanmamışımdır. Çünkü bunlar, karşı tarafın büyüklüğünü kabulün ilanından başka bir şey değildir. Ben hiç bir şey yapamıyorum, bari böyle yapayım. O da gülecek yap diyecek, istediğin kadar yap. Öyle değil. Biz, çözüm şey yapmak zorundayız. O çözüm, hem müslümanların problemini çözecek hem bütün dünyanın problemini çözecek ve İslam dünyaya hakim olacak. Yoksa bak Allah’ın laneti altında kalmaya devam ederiz. O kadar rahat anlatıyoruz ki, efendim C. Hakk Yahudiler’i lanetlemiş de. Tabi etmiş. Lanetkemiş ama senin yaptığın Yahudiler’in yaptığından az mı? Niye sen kendine bakmıyorsun? Evet, Müslümanlar’ın Müslüman olma ihtiyaçları var. Bu çok ciddi bir ihtiyaçtır. Valla biz, en açık şekilde anlatıyoruz. Hiç gizli kapaklısı yok. Zaten şeyler de en açık tavırlarını koyuyorlar, onun da gizli kapaklısı yok. Ama bu işin sonucu, Allah’ın dinine karşı böyle Allah’a sınır belirleyenlere karşı C. Hakk kime zafer vereceğini de kur’anda bildiriyor.
SORU: İtikaf, Allah Resulü’nün aksatmadan yaptığı bir ibadet olduğu halde, sünnete değer vereb insanların bilhassa teravih namazından önce bu sünneti yerine getirmeleri gerekmezmi? Bir de İstanbul’da itikafa girmek isteyen için gece açık olan camiler var mı?
Abdulaziz Bayındır: Mutlaka vardır da ben bilmiyorum. Müftülükler ilan ediyor mu? Ben mesela girmek istemiştim daha önce. Başaramamıştım. Hatta bir keresinde gittim baktım ki tek başıma kaldım. Çıktım geldim. Yani olacak şey değil. Rastlamadınız değil mi açık camiye. Şimdi diyorsunuz ki çok haklı olarak, Resulullah’ın hayatında hiç kılmadığı teravih namazı bu kadar önemseniyor. Resulullah’ın hiç teketmediği itikaf da bu kadar önemsenmiyor. Bu ne oluyor diyorsunuz. Ee işte. İşte durum bu. Yapmak gerekiyor da mescidlere senin emrin geçmiyor. Belki talep olursa açık tutarlar elbette. Ama ben, İskender Paşa’da itikaf yaptıklarını hatırlıyorum. İskender Paşa Caminde.
Yahya Şenol: Cami cami sorsanız bulamazsınız.
Abdulaziz Bayındır: 120 camide. Bak ilan etmişler. Güzel. 120 camide ilan etmişler. Bu çok güzel bir şey. Biz takip etmemişiz. O camide olmayabilir. Şimdi bir camide itikaf yapılabilmek için o caminin şartlatının uygun olması lazım. Her cami uygun olmayabilir. Neyse 120 cami varmış. Bu da güzel bir gelişme. Peki Allah razı olsun hepinizden. Başka bir şey var mı?
SORU: Duhan suresinde anlatılanolayların geçmişte zuhur bulmamış da günümüzde bu yüzyılda yada ileride kıyametten önce gerçekleşme ihtimali varmıdir?
Abdulaziz Bayındır: Hayır hepsi bunlar örnektir. Kur’anı kerimde anlatılan bu olaylar örnektir. Örnek olaylardır. Aynı şartlar gerçekleştiği zaman aynı sonuçlar oluşur. O kadar. Yani bunlar nihai şeyler değil. Zaten Allah, her şeyin örneğini verdiğini bildiriyor. Bu, Resulullah ile ilgili olarak verdiği örnektir. Yani Resulullah zamanında olmuş bir olaydır. Kıyamete kadar bu örnrkler tekrarlanır.
Yahya Şenol: Belki şöyle somut bir soru haline getirebiliriz onu. Bugün için kadir gecesinde hangi hikmetli iş tefrik edilir.
Abdulaziz Bayındır: Müslümanların bu dağınık hallerinin giderilmesi için C. Hakka..
Yahya Şenol: Yılda bir defa gerçekleşen bir olay ya. Bir sonraki yıl hangi olaylar karara bağlanacak?
Abdulaziz Bayındır: Biz nereden bileceğiz onu. Allah’tan başka kim bilebilir? Biz, onun için C. Hakka dua edeceğiz?
Yahya Şenol: Kader ile ilşkisi kurulabilir belki.
Abdulaziz Bayındır: Eğer ezelden böyle bir şey olsaydı, Resulullah son on gün itikafa girmesine gerek yoktu ki. Müslümanlar’ın itikafa girmesine gerek yok.
Yahya Şenol: Bir yıl sonra olacak olaylar da belirleniyorsa hani kişinin ameli buna dahil mi değil mi?
Abdulaziz Bayındır; Bak şimdi. Kader açısından diyorsun değil mi? Kader, ölçü koyma. Mesela işte gördük ayetleri. Bu yevmul furkan dedi ayet. Enfal 41. Yani kadir gecesi günü oluyor. Kadir gecesini takip eden gün. Müslmanlar büyük bir zafer elde ettiler. O kadir gecesi, o zafer kararlaştırıldı ve o zafer verildi. Peki Müslümanlar o zaferi elde ettiler de imtihanı kazandılar mı? Kazanmadıklarını da Enfal 67’den öğreniyoruz. Şimdi bu hepimiz için söz konusudur. Ben hep anlatıyorum. İşte rahmetli pederin işleri son derece güzel. Bizim iş yerlerinde 24 saat mesai uygulanıyor. Müşteri sürekli kuyrukta. Bize işleriniz nasıl diye soruyorlardı, ben de görüyorsun işte, niye soruyorsunuz diyordum kendi kendime. Bu, C. Hakkın yaptığı bir imtihandı. O kadar imkanlar verdik, bakalım ne yapacaklar? C. Hakk, onları elimizden aldı. Ve her şey gitti. İşte üniversitedeyken hiç kimseye benim fakir olduğuma inandıramadım. Baktım ki kimse inanmıyor, vaz geçtim. Çünkü beş sene içerisinde babamdan yüz lira para almıştım. Ama babama 13000 lira para vermiştim. Kimse inanmadı paramız olmadığına. Sonra düşündüm kendi kendime; ne güzl oldu bu ya. Ben yoksa hayatı hiç tanıyamayacaktım. Hep C. Hakka şükretmişimdir o sıkıntıdan dolayı. Dolayısıyla Allah nediyor? “Fe emmel insânu izâ mubtelâhu rabbuhu” bu da Fecr suresinde. “İzâ mubtelâhu rabbuhu”, insanı C. Hakk ağır bir imtihandan geçirir. “Fe ekremehu: ona ikramda bulunur”,”ve na’amehu: nimetler verir”,”fe yekûlu rabbi ekremen” der ki; tuttuğum altın oluyor, her şey güzel falan der. Güzel de o parayı nasıl kullanıyorsun? Zenginlik, fakirlikten çok daha zordur. Çünkü zengin olduğunuz zaman önünüze günah işlemenin bütün yolları açılıyor. İnsanlar sizin karşınızda elpençe divan duruyorlar. Ve kendinizi bir şey zannediyorsunuz. “Ve emmâ izâ mebtelâhu fe kadere aleyhi rızkahu” ama C. Hakk tekrar bir imtihandan geçirdi, rızkını ölçülü verirse. İşte o gene C. Hakk kararlaştırıyor. “fe yekûlu rabbi ehânen” o zaman da Allah yüzüme bakmıyor, beni iyice gözden çıkardı der. Hayır diyor kella. Hayır. “Bel lâ tukrimunel yetim” bu, sizin yaptığınızın karşılığı. Siz, yetime ikramda bulunmuyorsunuz. “Ve lâ tehâddûne alâ taâmil miskin: çaresiz kalmış bir kişiyi doyurmak için birbirinizi teşvik etmiyorsunuz”,”ve te’kulûnet turâse eklen lemâ: bu mirası tıka basa yiyorsunuz” insanlığın bıraktığı malı mülkü. “Ve tuhıbbûnel mâlehubben cemmâ: malı çok fazla seviyorsunuz”(FECR 15-20). İşte şimdi demek ki bu kadir gecesinde verilen şeyler, bizim imtihan sorularımuz gibi yada işte Lut kavminde, Mekke’de olduğu gibi imtihan sonucunun ilan edilmesi gibi. Kaybettiniz beyler, haydi yürüyün. Dolayısıyla kazanıp kazanmamak tamamen bizim çalışmamıza kalmıştır. Peki çok teşekkür ediyorum. Allah yardımcınız olsun.