İmsak ve Yatsı Vakitleri

14 Ağustos 2010 tarihinde yayınlandı. görüntülenme Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri

Elhamdülillahi rabbil alemin vel akibetü lil müttakin, vesssalatu vessalamu ala rasulina Muhammedin ve ala alihi vessahbihi ecmain.

            Geçen hafta dersi başlatmayı düşünmüştük ama mümkün olmadı. Bu hafta tatilden sonra ilk dersimizi yapıyoruz. Cenabı Hak hayırlı başarılar nasip eyleye, bu dönemde. İnşaallah çok güzel şeyler olur.

Şimdi bu namaz vakitleri konusu, daha önce de bir kaç defa burada dersini yaptık. Televizyonlarda da bir kaç kere konu üzerinde durduk. Herhalde daha da çok durulacağını zannediyorum. Burada aslında bizim bir ihmalimiz oldu. İslam Konferansı Teşkilatına güzel bir proje sunabilseydik namaz vakitleri konusunda, bunu İslam alemine taşıyabilirdik. Belki bunun üzerinde durmamız gerekebilir yani. İslam Konferansına bu konuda bir proje sunabilirsek çok iyi olur. İşte meşguliyetin çok fazla olması sebebiyle uyraşamıyoruz. Bununla uğraşan birisi olması lazım.

Şimdi bu konudaki en büyük sıkıntı, yatsı namazı ile sabah namazı vakitlerinde geçerli. Bunun sebebi de bir süredir İslam aleminde uygulanan belki iki asır, nerdeyse ikinci asırda oluyor. İşte 19. asırda başladı, 20. asrı geçti, şu anda 21. asırda bulunuyoruz. İki asra yakın bir süredir İslam aleminde takvim uygulanıyor. Takvim uygulanıncaya kadar problem yoktu. İnsanlar çıkıp gözlemliyorlardı. Şeyler vardı, vakithaneler vardı, gözlem yapılıyordu çıplak gözle. Çıplak gözle gözlem yapılınca da bütün toplum aşağı yukarı bunu biliyordu. Bakıyor yatsı olmuş mu, olmuş. Sabah namazı olmuş mu, olmuş. Bakıyorlardı ve sıkıntı yoktu. Ama şimdi bu namaz vakitleri konusunun bir takvime bağlanması düşünülünce akla ilk gelen ilim dalı astronomi olmuş. Çünkü uzay bilimleriyle uğraşanlar onlar. Ahmet Muhtar Paşa bakıyor, astronomi neye fecir diyor, neye şafak diyor. Şimdi bizim Türkçe’mizde fecir ve şafak, gerçi şafak sabahleyin olana denir de, Arapça’da fecir, doğu ufkundaki aydınlanmaya, şafak da akşam batı ufkundaki kırmızılığa verilen isimdir. Türkçe’de bazı şeyler değişiyor, ister istemez. O zaman bakmış astronominin kullandığı bir fecir ve şafak kavramı var. Ona göre hareket ediyor.

Astronomi neyle meşgul olur? Gök cisimlerini gözetlemekle meşgul olur. E şimdi şurası dünya, şurayı da atmosfer olarak düşünün. Burada bulunan yıldızları gözetleyeceğiz. Yıldızlarla bizim aramıza ışık girdiği zaman gözetlemede istenilen netice alınmaz. Onun için bakmışlar on sekiz derece, güneş ufkun altına indiği zaman gözetleme başlıyor veya bitiyor. Nasıl oluyor? İşte o on sekiz derecede atmosferin en üst tabakasına ışık geliyor. On sekiz derecede atmosferin üst tabakasına ışık gidiyor. Yani sabahleyin geliyor, akşam da gidiyor. Buna göre bir hesap yapmışlar yani o astronom alimi ister müslüman olsun ister gayri müslim olsun bunun bir şeyi yok yani. Su müslüman için de mesela sudur, kafir için de sudur. Bunun herhangi bir şeyi yok. Astronomi ilminin bir gereğidir, biz de gök cisimlerini rasat edecek olsak biz de aynı şeyi yapmak zorundayız. İşte şurasını dünya sayarsanız şöyle dört yüz kilometre kadar yukarısına ışığın gelmesini ya da gitmesini esas almışlar. Fakat asıl büyük hata Ahmet Muhtar Paşa’nın bunu sabah namazı ve yatsı namazı için de esas almasıdır. Yani bulunduğunuz yerin dört yüz kilometre üzerinde fecir oluyor ya da yatsı vakti çıkıyor, siz ona göre hareket ediyorsunuz. Buna göre hareket tabii büsbütün yanlış, bunun savunulacak hiç bir tarafı yok.

Ben size bir kaç kere anlatmıştım ama bu ders vesilesiyle tekrar anlatalım. Geçen sene, bizim İstanbul Üniversitesinin astronomi bölümünden, yani uzay bilimleri bölümünden, fen fakültesi uzay bilimleri bölümünden bir öğretim üyesi bana telefon açmıştı. Hocam Suudi Arabistan’ın bir numaralı astronomu geldi buraya, sizin onunla mutlaka görüşmenizi istiyorum dedi. Pekiyi, gittik, Beyazıt’ta bir otelin lobisinde görüştük. Ona anlatmış bizim o arkadaşımız. Bana dedi ki, sizin sabah namazları vakitleri konusunda, fecir konusunda bir takım şüpheleriniz varmış. Evet dedim. Biz dedi gözlemlere çıktık dedi. Şeriat ulemasıyla, işte rasatlar yaptık. Onun on sekiz derece olduğunu tespit ettik. Pekiyi ufuk nasıldı? O zamanki ufukla ilgili çektikleri fotoğraflar var, ufuk simsiyah. Ufukta her hangi bir ışık söz konusu değil. Kardeşim böyle bir şey olmaz. Tabii adam biraz anlamakta zorluk çekti. Gerçi resmi o göstermedi, ben resmi başka yerden bulmuştum. Ona dedim ki, siz şu şeriat uleması kelimesini bir kenara bırakın ve astronomi bilgini olarak söyleyin. On sekiz derece dediğiniz zaman, o on sekiz derecede güneşin ışınları nerede olur? O da dedi ki, atmosferin üst tabakasında olur. Dedim, kardeşim biz orada yaşamıyoruz, biz bu dünyada yaşıyoruz. Biz yeryüzünde yaşıyoruz deyince, adam hemen kavradı ve büyük bir heyecan duydu. Yav dedi bu iş böyleyse dedi, biz kuzey kutba kadar beş vakit namazı tespit ederiz.

Şimdi on sekiz derece dediğiniz zaman gerçekten çok ciddi bir sıkıntı ortaya çıkıyor. Mesela şimdi Diyanet İşleri Başkanlığı’nın geçen sene, kırk beş derece enlemin ötesindeki namaz vakitleriyle ilgili aldığı bir karar var, bakın, on, on bir. Yani altıncı ayın on ve on birinci günlerinde ki mayıs ayı ediyor, toplaşmışlar 2009 tarihli.

Katılımcı: Haziran ayı.

Haziran ayı, evet on, on bir haziranda toplaşmışlar ve bir karar almışlar. O kararda şöyle diyor, ya da ben altını çizdiğim şeyleri söyleyeyim, bakın. Tamamını okumama gerek yok! “Normal vakitlerin oluşmadığı dönemlerde namaz ve oruç vakitleri hususunda taktir yöntemine başvurulması kaçınılmazdır. Bazı hadislerde de ifade edildiği gibi,” bazı hadis değil çok zayıf bir hadis vardır. İşte deccal gelecek, deccal geldiği zaman altı ay bir gün olacak. Pekiyi o zaman nasıl namaz kılacağız, takdir edersiniz, falan diye. Bir kere deccalın geleceği diye bir olay yok yani onların hepsi hayali şeyler. Deccal zaten her zaman hayattadır yani o kötülüklerin temsilcileri her zaman, her yerde vardır. Şimdi, bazı hadislerde ifade edildiği gibi dediği o, sahih bir hadis değil. “Vakitlerin oluşmadığı yerlerde takdir yöntemiyle ibadet edilmesinde dinen bir sakınca yoktur” diye bir karar vermişler. Tabii bu kararı verirken, aslında bunlar şeyden etkilenmişler yani ister istemez. Yani Türkiye’de de diğer yerlerde de Ahmet Muhtar Paşa’nın etkisi hala devam ediyor.

Gerçekten yani, bir deli bir kuyuya bir taş atar, kırk akıllı çıkaramaz derler. Pekiyi o taşı, o kuyuya akıllı bir adam attıysa ne olacak?

Katılımcı: Onu dört yüz akıllı çıkaramaz.

Dört yüz değil, dört yüz milyon akıllı farkına bile varamaz. Çünkü o öyle bir usturuplu atar ki oraya, siz zannedersiniz ki, bu taş burada olmalı. İspatla ispatlayabilirsen! Bunda bir hikmet vardır demeye başlarlar. Yani biz şu anda o sıkıntıyı yaşıyoruz, gerçekten.

Burada bir şey anlatmış, diyor ki: “Kurulumuz çeşitli dini delillere istinaden aldığı, 15/06/2006 tarih ve 105 sayılı karar ile bunda kısmi değişiklik yapan 31/05/2007 tarih ve 48 sayılı kararının uygulanması bir takım sorunların yaşanmasına yol açmıştır.” Bakın! 2006’da bir karar alıyor sorun yaşanıyor, 2007’de bir karar alıyor sorun yaşanıyor. Yani çözemiyor problemi. Fakat ben esasen bu arkadaşlarımıza, gerçekten yani hiç kusura bakmasınlar, ben o arkadaşlarımıza karşı biraz gönül koyuyorum mu denir, ne denir? Yav, siz gayet iyi biliyorsunuz ki bu işi Allah’a şükür, Türkiye’de bilenlerden birisi biziz. Yani bir çağırın, bir dinleyin kardeşim ya! Yıllardır, yazıyoruz, anlatıyoruz, konuşuyoruz her yerde. Din İşleri Yüksek Kurulu’nda da defalarca konuştuk onların yanlışlarını, tabii bu ekibin hiç birisi görevde değil iken, orada anlattık. Neyse, şimdi, “48 sayılı kararın uygulanması bir takım sorunların yaşanmasına yol açmıştır. Bundan dolayı Din İşleri Yüksek Kurulu ilgili bölgelerin şartlarını, buralarda yaşayan işçi, öğrenci, memur, esnaf ve bunun gibi çeşitli kesimlerin karşılaştıkları güçlüklerle oradaki ihtiyaçları dikkate alarak İslam dininin kolaylaştırma, zorlaştırmama ilkesi istihsan ve maslahat delillerinin ışığında;

  1. Kırkbeş derece enlemin ötesinde yatsı namazı vakti hesaplanırken 31/05/2007 tarih ve 48 sayılı Din İşleri Yüksek Kurulu kararında belirtildiği şekilde şer’i gecenin (güneşin batışı ile fecri sadık arasındaki sürenin)” böyle bir şer’i gece tarifi var mı? Gece ne, gündüz ne? Gece, güneşin batışıyla güneşin doğuşuna kadar olan vakittir. Gündüz de güneşin doğuşundan batışına kadar olan vakittir.

Katılımcı: Belki onu orucun başlama bitiş noktası itibariyle.

Bak şimdi Allahu Teala ne diyor:

            “Esteuzubillah, Ve cealnel leyle ven nehara ayeteyni fe mehavna ayetel leyli ve cealna ayeten nehari mübsıraten.” Şimdi güneşin diyor, “gece ile gündüz için iki tane ayet koyduk.” O ayeti şeyde, İsra Suresi kaçıncı ayet?

Katılımcı: İsra Suresi, 12. ayet.

  1. ayet. Yani “iki tane ayet koyduk, gecenin ayetinin ışığını aldık” diyor. Demek ki ay da daha önce her halde ışık saçan bir yapıda imiş onun ışığını almış Allahu teala, ayda ışık yok. Yasin Suresinde de ay güneşten yansıyan ışıkları belli ölçülerde verir diyor. “Ve cealna ayeten nehari mübsıraten, gündüzün ayetini de şeyi gösterir şekilde kıldık” diyor. Ondan sonra mesela yine bir ayeti kerimede diyor ki Allahu Teala: “Ekımıs salate tarfeyin nehari ve zülefen minel leyl” diyor. “Ve akimıs salate” Hud Suresi 114. ayet.

            “Ve ekımıs salate tarafeyin nehari, gündüzün iki tarafında namazı kıl.” diyor. E demek ki gündüzün iki bölümünde namaz kıl. Gündüz kaç namaz kılınacakmış? Yani “ekımıs salat”la gelen emirler farz olanı gösteriyor, nafileleri değil. Gündüzün iki bölümünde namaz kıl diyor. E gündüzün iki tane namaz kılınacak. “Ve zülefem minel leyl, gecenin zülfelerinde namaz kıl.” Zülef, zülfe yakınlık demek. Zülef de yakınlıklar. Gecenin gündüze yakın vakitlerinde demektir bu ki en az üç vakit olur. O zaman beş eder. O zaman demek ki gece kılınan namazlar üç, gündüz kılınan namazlar iki. Eğer farz oluşturuyorsanız bunu en az noktasından almak gerekir. Çünkü üstünün sonu, nihayeti yok. E gündüzün iki vakit namaz varsa işte bu şeriat, işte Kur’an’ı Kerim’in koyduğu şey. Bir kere şurada şer’i gece güneşin batışı ile fecri sadık arasındaki sürenin üçte biri falan değil. şer’i gece dediğiniz güneşin batışıyla doğuşu arasındaki vakittir. Bir kere burada çok açık bir yanlışlık var.

Katılımcı: Gecenin son üçte biri diyoruz, hocam.

Yahya Şenol: O amaçla oruç ayetinden belki yola çıkarak o tanımı yapmış olabilirler. “Sümme etimmüs sıyame ilel leyl” diyor ya?

Şimdi tamam da fecirden itibaren leyl’e…

Yahya Şenol: Fecirden itibaren leyl diyor. Sabah olmadan.

            Bak şimdi, şimdi o diyor ki: Fecirden diyor siyah iplik beyaz iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin için sonra namazı geceye kadar, o son nokta gece. Yoksa bu gündüzün tutun demiyor. Gündüzün tutun deseydi bu itiraz doğru olabilirdi.

Diyor ki: “Güneşin batışıyla fecri sadık arasındaki sürenin üçte biri ile yatsı vaktinin belirlenmeye devam edilmesine oy birliği ile karar verilmiş”. Böyle bir kavram yok. Yani şimdi güneşin batışından fecri sadığa kadar ki yatsının üçte biri, ne demek o üçte bir? Bunun üçte biri yatsı vaktidir. Bu kavramı nereden çıkarıyorsunuz? Şimdi gece üç bölüme ayrılıyor, hatta bunu da şöyle yapmışlar bakın! “45 enlemden sonra şer’i gecenin üçte birinin bir saat yirmi dakikadan sonraya kaldığı bölgelerde, üçte biri bir saat yirmi dakikadan sonraya kalıyorsa diyor. Ve dönemlerde yatsı namazı vakti başlangıcının akşam namazı vaktinden itibaren

Yahya Şenol: Akşamın başlamasından mı?

Tabii, güneşin batmasından itibaren bir saat yirmi dakikayı geçmeyecek şekilde taktir edilmesine oy birliği ile, akşam namazı başlıyor, bir saat yirmi dakika geçince yatsı namazını kılacaksınız diyor. Şimdi bu bir saat yirmi dakikayı, geceyi üçe bölerek, yani gece dediğimiz güneşin batmasından tan yerinin ağarmasına kadar olan vakti şey yaparsanız, dört saat hesap etmişler. Dört saati üçe bölmüşler, onu bir sat yirmi dakika.

Şimdi böyle bir hesaplama olur mu? Yani şimdi sizin elinizde saat yok, Peygamberimiz’in saati var mıydı? Ya da Kur’an’ı Kerim hükümlerini saate göre mi belirlemiş?

Katılımcı: Orada karanlık derecesine göre belirliyor, gayet net yani!

Saate göre olmaz. Yani şimdi bugün siz saate göre belirleyin deseniz, nasıl belirleyeceksiniz?

Katılımcı: Şimdi oradaki üçü, üçe nasıl ayırmış yani neye göre şeyetmiş?

Katılımcı: Dört saat olmaz ki o güneş batmasından tan yeri ağarmasına kadar dört saat fazla zaman.

Yok! 45. dereceden yukarısı olur yani oralarda olur, bizim buralarda değil de.

Fakat saat yok, nasıl üçte biri hesap edeceksiniz?

Katılımcı: Onlar üçte biri üç eşit parçaya bölüp, üçte bir yani bir parçayı ufak, büyük, daha büyük bölebilirseniz yine üçte bir, üç parçada bir. Üç eşit parçaya bölüp öyle şey yapmışlar. Halbuki üç parçaya bölüpte parçalar arasındaki eşitsizliği dikkate alabilseler.

Hayır! Şimdi bakın saatiniz yok, nasıl böleceksiniz? Saat yok, saat ne zaman icat edildi ki? Bir kere Peygamberimiz zamanında yoktu, sahabe zamanında yoktu, Kur’an’ı Kerim saate göre inmedi. Mesela diyor, Müzzemmil Suresinde Allahu Teala ne diyor?

Estauzubillah, Kumilleyle illa kaliylen. Nısfehu evinkus minhu kaliylen. Ev zid ‘aleyhi ve rettililkur’ane tertiylen. (Müzzemmil 73/2-4) Gece kalk” diyor. “Az bir kısmı hariç.” Gecenin nısfında kalk. Nısıf kelimesi vasat manasına geliyor Arapça’da. Muntasaful leyl, vasatul leyl manasına geliyor Arapça’da.       Gecenin ortasında kalk. Pekiyi orta derken neye göre orta? Şimdi bu mantığa göre gecenin ortası ne olur? Dört saatse, saat ikide kalk demek olur değil mi? Saat ikide nasıl kalkacaksınız? İkide kalkmak demek, o bir anlık bir kalkıştır. Ama ondan sonra ne diyor? “Evinkus minhu kaliylen, nısfından daha az kalk, ev zid ‘aleyhi, ya da nısfına ilave yap.” O zaman gecenin nısfı dediğimiz öyle bir anlık bir zaman mı ki, nısfından az ya da ona ilave yap diyelim? O zaman gecenin nısfı, gecenin ortası demek ki uzunca bir zaman. Ona şeyde “Ve minelleyli feteheccet bihi… Yok, yok, yok! “Fesebbih huleylen tavila.” İnsan Suresinde. Çünkü bu ortası gecenin en uzun dönemidir vasatı. Ondan sonra da diyor ki, ne diyor aynı Müzzemmil suresinin son ayetinde

            “İnne rabbeke ya’lemu enneke tekumu, rabbin biliyor ki sen kalkıyorsun, edna min suluseyilleyli, gecenin üçte ikisinden az.” Demek ki, geceyi üçe böldüğü buradan anlaşılıyor yani. “Edna min suluseyilleyli ve nısfehu, gecenin yarısı, ve sulusehu, ve gecenin üçte biri, ve taifetun minelleziyne me’ake, senle birlikte olanlar da kalksın.” O zaman burada geceyi üçe bölüyor.

Katılımcı: Çok farklı bir şey ama. Mesela, biraz önce de onu dediğiniz gibi, sizin kalkmış olduğunuz zaman gecenin yarısına gelir ama tüm gecenin üçte birirni teşkil ediyor.

Tabii ama o üçte birlik, eşit üçte birlik değil. Şimdi Mustafa bey de dedi. Eşit üç parçaya bölersen üçte bir. Ama parçaların hepsi birbirine eşit olacak diye bir şart yok ki.

Katılımcı: Ama Diyanetin böldüğü, altı saat hesaplarsan üçer saatten bölmüş mesela sırasıyla. Bu sırasıyla değil.

Yani saatin olmadığı yerde geceyi eşit bölmeniz mümkün değil. Neye göre böleceksiniz, geceyi eşit?

Yahya Şenol: Biz şu an saatli bir dönemde yaşadığımız için kafa ister istemez eşit bölüyor o zaman. Altı saati üçe böl, iki, iki diyeceksiniz.

Güzel! Saatin var yapıyorsun.

Yahya Şenol: Şartlanmış olarak.

Şartlanmış olarak tabii, farkına varmıyor insan yaptığı hatanın.

Katılımcı: Ama oradaki, o ayette sanki, yani üçte birinden önce kalkmış olabilirsin, ortasında kalkmış olabilirsin, daha sonrasında kalkmış olabilirsin. Yani getiripte bıçak gibi ortadan ikiye bölme.

Bak şimdi oradaki olay farklı. Orada namaz kılma olayı yok. Orada Kur’an okuma var. Orada henüz namazın farz kılınmadığı anlaşılıyor. Çünkü ayetin sonunda namaz kıl emri geliyor. Kalk Kur’an oku! Bu bir eğitim yani bu başlangıçta Peygamber Efendimiz ve müslümanların kalkıp namaz kılmak değil. Kalkıp namaz kılma olsa bütün müslümanların kılması gerekir o namazı değil mi? Halbuki, burada diyor ki, emir, “rettililkur’ane tertiyla.” Kur’an’ı Kerim’i böyle yavaş yavaş, hazmede ede oku diyor. Ama öbüründe diyor ki bak arkasında “İnne rabbeke ya’lemu enneke tekumu edna min suluseyilleyli. Rabbin biliyor ki sen gecenin üçte ikisine yakın bir süre kalkıyorsun, ve nısfehu, gecenin ortasında kalkıyorsun, ve sulusehu, gecenin üçte birinde kalkıyorsun. Ve taifetun minelleziyne me’ake, seninle birlikte olan bir grup ta kalkıyor.” Şimdi bu kalk namaz kıl, emri olsa burada senle bir grup gelir mi? Bütün müslümanların kalkıp kılması gerekir.

Yahya Şenol: O, “fe teheccet bihi nafileten”deki şeyi olarak düşünüyorlar, zannedersem onu.

Yok! bu sure, bak bu sure ilk inen surelerdendir. “Fe tehecced bihı nafiletel lek.” İsra Suresi şeyin sonuna doğru inmiştir biliyorsun. “Ve taifetun minelleziyne me’ake, seninle birlikte bir başka grup da kalkıyor.” Demek Kur’an okuyorlar bunlar, eğitim yapıyorlar.

Katılımcı: Daha çok Dar’ul Erkam’da Peygamber (s.a.v.)’in yapmış olduğu uygulamalara.

Dar’ul Erkam tabii daha çok öyle, rivayete göre. “Vallahu yukaddirulleyle vennehar, gecenin, gündüzün ölçüsünü Allahu Teala koyuyor. Alime en len tuhsuhu, Allah biliyor ki siz bunu hesap edemeyeceksiniz.” Çünkü gecenin üçte biri, üçte ikisi nereden hesap edeceksiniz? uyuyorsun, insansın, nasıl kalkılacak? Ya da buna gücünüz yetmeyecek diye de mana verebiliriz. “Fetabe ‘aleykum, Allah sizin tevbenizi kabul etti. Fakreu ma teyessere minelkur’ani,” o zaman zamanla sınırlı olmamak üzere günün hangi saatinde olursa olsun “kolayınıza gelen Kur’an’ı okuyun.” Kur’an okumaya devam edeceksiniz ama şu saatte kalk meselesi yok. Dayanamazsınız diyor, ondan sonra diyor ki: “Alime en seyekunu minkum merda, içinizde hastalar olacak, ve aharune yadribune fiyl’ardı yebteğune min fadlillahi,  bir türlü grupta yol tepecek, ticaret için, para kazanmak için, iş için, ve aharune yukatilune fiy sebiylillah, bir grup da Allah yolunda savaşacak.” Öyle ise; “Fakreu ma teyessere minhu, şu gece gündüz ayrımı olmaksızın yirmi dört saat içerisinde Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun.” Kur’an öğrenmeye devam edin diyor. Onun için müslümanlar buna dikkat etmeli. Yani her gün mutlaka en az bir ayet, iki ayet, üç ayet okumalı ve kavramalı. İşte bu emirler başka tarafa pas edilince bu da anlaşılmaz hale geliyor. Ondan sonra ne diyor?  “Ve ekıymussalah, ve namaz kılın” diyor. Bu ayrı bir şey, o ayrı bir şey.

Şimdi, dolayısıyla en can alıcı soru, saatiniz yok. Bir saat yirmi dakikayı nereden çıkaracaksınız? O zaman öyle bir kural koyacaksınız ki bu saat olmadan da işleyecek bir kural olacak.

Burada oy çokluğu ile karar vermişler, bir saat yirmi dakikaya. Demek ki oradaki bazı ilim adamı arkadaşlarımız ona muhalefet etmişler. “İmsak vaktinin mart – eylül aylarında zaruret ve ihtiyaca binaen günün a ve b maddeleri doğrultusunda taktir edilmiş, akşam yatsı aralığına derece farkı dolayısıyla on dakika eklenerek, akşam yatsı aralığına on dakika eklenerek, yani bir saat otuz dakika. Bu sürenin güneşin doğuş saatinden çıkarılmak suretiyle taktirle belirlenmesine, taktire geçisin de tedrici olarak sağlanmasına oy birliği ile.”

Yahya Şenol: Yani güneşin doğmasından bir saat otuz dakika.

Bir saat otuz dakika önce, evet. Yani bir buçuk saat önce. Bu kırk beş derece. Şimdi “altmış iki enlem ötesinde, altmış iki derece enlemin vakitlerinin kullanılmasına oy birliği ile karar verilmiştir.” Yani şimdi bütün burada böyle.

Ama gelelim Kur’an’ı Kerim’e. Yine burada çok temel hatalar var, maalesef, çok temel hatalar var. Ama bu hata tabii Diyanet İşleri Başkanlığı’na mahsus değil. İslam aleminin tamamında olan hatalar. Şimdi ilgili hadislere bakalım, ilgili şeylere bakalım.

Şimdi, yatsı namazının vakti ile ilgili, Kur’an’ı Kerim’e baktığımız zaman Cenabı Hak ne diyor? İlk ayeti kerime, diyor ki: “Ve ekımıs salate tarafeyin nehar, namazı gündüzün iki ucunda kıl.” Taraf uç manasına da geliyor, bölüm manasına da geliyor. Burada uç olması mümkün değil, “iki bölümünde kıl.” İki bölümünde kıl, niye? Onu da yine diğer ayetlerden öğreniyoruz. Güneşin batıya kayması, güneşin batmasından önce ifadesi, güneş batıya kaymadan önce farz namaz olmadığını yine Kur’an’dan öğreniyoruz. Biraz sonra ayetler okuyacağız. Mecburen yani iki bölümü diyoruz, öğlenle başlayan iki bölümü. Dolayısıyla bu ayette günün ilk namazı öğle namazıdır. Günün ilk namazı öğlen namazıdır. Çünkü iki şekilde, bu da çok çok, şu söylediğim şey de son derece önemli! Son derece önemli! Bunlara dikkat edilmemesi bir çok problemler doğuruyor.

Bakın şimdi Yasin Suresini açalım.

Yahya Şenol: Şimdi o “tarafeyn”den kaç namaz çıkıyor, tesniyeden?

İki!

Yahya Şenol: “Zülef”ten?

Üç!

Yahya Şenol: En az üç. Ama tefsirlerde tam tersi var. “Tarafeyn”den diyor üç çıkar; sabah, öğle, ikindi. “Zülef”ten de iki; akşam, yatsı.

Yani iyi ya işte bu hatalar. Zemahşeri gibi tesfisci onu nasıl söyleyebilir yani akıl alır gibi değil? Bir akıl tutulması denen bir olay yaşanıyor İslam aleminde.

Katılımcı: “Zülef”ten iki çıkar diyor. Ondan sonra “bi emmez zülefe cem’i zülfetin.” İlleti o.

Pekiyi tesniyeden nasıl üç çıkarıyor? Tesniyeye ceme manası, ceme tesniye manası veriyorlar. Yani gerçekten, yani bu problem çok ciddi. Ya zaten bu değil ki, yani biz, şu ana kadar hangi meseleyi Kur’an’ı Kerim’le karşılaştırdık da doğru çıktı? Ve hangisinde Kur’an sünnet bütünlüğünü yakaladık yani? Çok, belki vardır yani istisnai olarak,. Şu anda aklıma gelmiyor.

Şimdi bakın arkadaşlar! Şimdi Yasin Suresinde ayla ilgili şey veriliyor. Diyor ki aya, ay ışığın iniş yerlerinin ölçüsünü koyduk ve bununla, işte yılın, mesela şeyde o az önce okuduğum İsra Suresinin 12. ayetinde Allahu Teala: “Ve cealnel leyle ven nehara ayeteyni, geceyi ve gündüzü iki ayet yaptık. Fe mehavna ayetel leyli, gecenin işareti olan ayın ışığını sildik.” Yani ay kendi ışık yayamaz. “Ve cealna ayeten nehari mübsıratel, gündüzün işaretini de o gösteren güneş yaptık.” Aydınlık saçan güneş yaptık. “Li ta’lemu adedes sinıne vel hısab, senelerin sayısını bilesiniz diye.” Senelerin sayısı güneşle değil. Senelerin sayısı ayla. Günlük hesap da güneşle. Şimdi aya göre hesap ettiğiniz zaman bir ay güneşin batmasıyla başlıyor, güneşin batmasından sonra hilalin görünmesiyle başlıyor ve bitiyor.

Yahya Şenol: Anlaşılmıyor.

            “Yeseluneke” tabii. “Gul yeme ve ahitu linnasi vel hac.”

            Yahya Şenol: Yani vakitler ay ile belirleniyor.

            Evet, o aylık vakitlerin ve hac vakitlerinin belirlenmesi için ay. Dolayısıyla güneşin batmasıyla başlayan ay başka bir şey. Güneşin batmasıyla gün başlamıyor. Güneşin batmasıyla ay başlıyor ve bitiyor. Pekiyi gün neyle başlıyor? Burada Allahu Teala diyor ki: “Leş şemsu yen baği leha en tutrukel kamer.” Yani güneşin ayı yakalaması diye bir şey yok. Böyle bir olay söz konusu değil yani. Bunlar çünkü ayrı ayrı yörüngelerde gidiyorlar. “Velel leylu sabikun nehar. Gece de gündüzün önüne geçemez” diyor. Gece gündüzün önüne geçemez. Peliyi biz ne yapıyoruz? Şer’i günü geceyle başlatılıyor genellikle. Yirmi dört saatlik gün, akşam güneşin batmasıyla başlatılmıyor mu? O zaman gündüzün önüne geçmiş olmuyor mu? Önce gece sonra gündüz oluyor değil mi yirmi dört saatte? Güneş battı mı gün bitiyor. Onun için mesela yarın pazarsa bu gün güneş batınca pazar akşamı deniyor.

Katılımcı: Mesela cuma akşamı için hocam, perşembe akşamı.

Perşembeye cuma akşamı deniyor. Yani bu gelenek böyle oluşmuş.

Katılımcı: Akşam görünen hilal madem, yarinki günü mü sayıyor?

Aylık hesap hilale göre. Tamam. Ama günlük hesap güneşe göre. Zaten orada dedi ya “adedes sinıne vel hısab.” Ayın yıl hesabını tesbit ettiğini zaten bir çok ayetten öğreniyoruz.

Katılımcı: Şimdi ayı görünce oruca başlayın, hadisi şerif var ya? Ondan şey yapılmış olmasın o?

Kardeşim, oruca aylık, ne diyor “fe men şey de min kumuş şehra fel yesumhu,” tüm o ayı oruçlu, gecesini gündüzünü oruçlu mu geçiriyorsun? Hah, o başka bir şey. Ay hesabı başka bir şey, gün hesabı başka bir şey. Şimdi gün, güneşin doğuş batışıyla başladığı için.

Yahya Şenol: Yani orada da şey var. Hilal göründüğü zaman oruca başlamıyoruz. Yine sahuru bekliyoruz.

Tabii sahuru bekliyorsun oruca başlamak için, sabahı bekliyorsun. Allah, fecir dediği için oradan başlatıyorsun. Yoksa güneşin doğması deseydi, oradan başlatırdık.

Katılımcı: O zaman hilalin göründüğü gece geçmiş günün gecesi olması lazım.

Geçmiş günün gecesi oluyor tabii.

Yahya Şenol: Teravih var ya, teravihin bir önceki gün kılınıp, arife günü kılınmaması?

Kardeşim bu teravih, Peygamberimiz teravih mi kıldı?

Yahya Şenol: İşte bir gün önceden başlayıp.

Neyse, o da bir gelenek oluştu yani, orada da bir gelenek var.

Katılımcı: Bir gün geçti derken, bu gün akşamı kasdediyoruz değil mi?

Evet, bu günün akşamı işte!

Şimdi bakın burada, bakın burada ne var bak! “Ve ekımıs salate tarafeyin nehar, gündüzün iki bölümünde namazı kıl” diyor. İlk namaz gündüz namazı değil mi? Onun için bak, “Velel leyli sabikun nehar, gece gündüzün önüne geçemez” buradan da ortaya çıkıyor. İlk namaz öğle namazı. Peygamber (s.a.v.)’e Cebrail (a.s.) iki kere namaz kıldırdı. İlk önce hangi namazı kıldırdı? Öğle namazını kıldırdı.

Katılımcı: Bunu telaffuz ederken de öyle telaffuz ediyor zaten. Mesela, “aşeyeti eylem vele yaliye” diyor.

Aşiyeti eylem, tabii gece arkadan gelir. Ama bu basit gibi gözüken hatalar, çok ciddi hatalar doğuruyor. İşte bu, şu az önce Diyanetin görüşünde gördüğümüz, sadece orada değil işte siz söylediniz, Keşşaf’ta da bilmem diğer kitaplarda da. Bunlar basit hatalar değil. Yani basit gibi gözüküyor ama yansıması çok oluyor. Şimdi gündüzün iki tane namaz var. Gece?  “Ve zülefem minel leyl, gecenin gündüze yakın zamanlarında da namaz kıl” diyor. Şimdi gecenin gündüze yakın zamanları nasıl olacak? şöyle bir sopa gibi bir şey var mı yav?

Katılımcı: Oradaki “minelleyl”, min el takısı geceye yakın olmuyor mu?

Bak şimdi şuradan, iki tane de şey verin. Bak burada bir tane var. Tamam varmış, varmış, bak! Yok, sen ayrıca iki tane de kurdela gibi şey versene oradan. kurdela gibi bir şey, şuradan gösterelim.

Katılımcı: İki tane ip olsa olur.

Ya, başka renkten bir şey olması lazım, aynı renkten olmaz. Benim masanın arkasında olacak. Benim masanın arkasındaki dolapta olacak.

Yahya Şenol: Şimdi hocam, Keşşaf’ta “tarafeyn nehar”a udiyeten ve aşiyeten diyor. Sonra diyor ki: Ve salatul vudveti el fecr, ve saltul aşiyye vel zuhrul asr.

Yani üçe çıkarıyor.

Yahya Şenol: Ve saltul zülefi el mağrip vel işa. Salatul zülef de, El mağrip vel işa. İkiye düşürüyor.

Tamam, tamam, hallettik tamam. Bak şimdi, şimdi bakın burada. Burada diyor ki bak! Hani ayetler bir birlerini açıklar ya! Biz bunu diyoruz ama bakın şurada, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kararında ne diyor, diyor ki bakın: “Kur’an’ı Kerim’de mücmel olarak işaret olunan namaz vakitleri.” Mücmel ne demek? Kapalı ve anlaşılmaz demek. Pekiyi nasıl Kur’an’ı Mübin olur? Nasıl böyle bir kitabı Allahu Teala, “esteuzubillah,

kitabün uhkimet ayatühu sümme füssılet mil ledün hakımin habır” der? “Ayetleri muhkem kılınmış, sonra hakim ve habir tarafından açıklanmıştır.” (Hud 11/1) “Kitabün fussılet ayatühu kur’anen arabiyyel li kavmiy ya’lemun” (Fussilet 41/3) nasıl der? Şimdi diyor ki bak: “Kur’an’ı Kerim’de mücmel olarak işaret olunan namaz vakitleri, Hz. Peygamber’in hadisleri ve uygulamalarıyla açıklanmıştır.” Şimdi hadisleri ve uygulamalarıyla açıklanmıştır da biraz sonra hadisleri de okuyacağız. Hadisler böyle mi?

Katılımcı: Mücmeli genelde, ilmihallerde falan da toplu zikredilen, yani…

Kapalı demektir mücmel, kapalı demek. Kapalı, mücmel o. Şimdi bakın Kur’an’ı Kerim’in ayetleri kapalı mıymış, açık mıymış onu görelim şimdi. Diyor ki Allah: “Gündüzün iki tarafında namaz kıl.” Şimdi şurasına gündüz diyeceğiz. Bant gibi bir şey verin ya, bant yok mu? Ya da şey verin, uzunca rulo şeklinde bir kağıt verin. Bu siyah, bu anlaşılmaz ki. Mesela şu, tamam şurası öğlen vakti olsun, tamam. Hah, şurayı öğlen vakti yapalım, bak, tamam. Ve şurada da ikindi vakti. Bir tane daha. Şimdi diyor ki ayeti kerimede, namazını gündüzün, işte güneşin doğuş ve batışı gündüz. Yok, bir tane yetiyor, bu tamam bu.

Katılımcı: Anlaşılmıyor.

            Haa, sararsak, doğru bak güzel söylüyorsun.

Katılımcı: Şimdi ikinci bir şeye daha ihtiyacımız var. Gerçi dünyada ihtiyaçlar bitmez de.

Her yeni çözüm, bir yeni ihtiyaç doğuruyor. Şimdi şurası gündüz olsun tamam mı?

Katılımcı: Bant hocam, bant alır mısınız?

Tamam, tamam, oldu, sağol, teşekkür ederim. Şurası gündüz, şimdi siyah işe yarar evet.

Katılımcı: Yazabiliriz de icabında, çizebiliriz de. Çizebiliriz de kağıdın üzerine.

Yok, yok gözüksün böyle. Şimdi şurası öğlen vakti olsun. Hani bir tane daha bir şey getirecektiniz. İkindi için.

Katılımcı: aslında bir siyah daha lazım.

Bir siyah daha lazım.

Katılımcılar: Anlaşılmıyor.

Neyse kalemle de çizeriz. Koli kalemi yok mu, koli? Koli kalemi. İşte baştan araç gereç aklımıza gelmedi ki şimdi…

Katılımcı: Labaratuvar olsa hocam.

Labaratuvarsız olmuyor bu zaten, gerçekten anlaşılmıyor. Şimdi şurada bir ikindi yapalım bak! Şimdi ayette diyor ki: “Ekımıs salate tarfeyin nehar, gündüzün iki bölümünde.” Şimdi şuraya kadar bir bölüm, buraya kadar bir bölüm, bir de bunların aşağıdaki bölüm. Başka bölümler de var. Çünkü bir başka ayette de “etrafun nehar” diyor. Gündüzün bölümleri iki tane değil, gündüzün çok bölümü var. Çok bölümü var. Mesela güneş doğuyor, doğduktan sonra işte güneş belli bir noktaya kadar insanın gözünü kamaştırmıyor. Sonra kaba kuşluk denen vakit başlıyor. Sonra işte güneş tepede olduğu zaman oluyor. Sonra işte güneş hafifçe ışığını kaybetmeye başlıyor, ikindi oluyor. Ondan sonra batmaya yüz tutuyor. İşte bu zamanlardan iki tanesinde namaz kılmak farz. Şimdi gündüzün iki tane, bir, iki. Ondan sonra diyor ki: “Ve zülefen minel leyl.”

            Katılımcı: Bir, iki dediniz hocam. Öğlenin orta vaktinden güneşin.

Ortada bak! Öbür ayette de…

Katılımcı: Öğleden sonraki olan kısmında mı iki vakit var?

Bak! Öbür ayette de diyor ki: “Ekımes salate li düluküş şemsi ila ğasekıl leyli.” İsra 78’de. Şimdi “Düluküş şems” demek, güneş tam tepede ya, ışık buraya dik vuruyor. Güneş böyle batıya kaydığı andan itibaren öğlen vakti başlıyor. “Düluküş şems” güneşin batıya kaydığı vakit. Dolayısıyle ayetin birisinde gündüzün iki bölümünde namaz kıl diyor, öbüründe de güneşin batıya kaydığı vakit namaz kıl diyor. Güneş batıya kaydığı an, yani tam zenit noktasından batı tarafına kaydığı an, öğle vakti başlıyor. Tamam mı?

Yahya Şenol: Anlaşılmıyor.

            Katılımcı: Çevirin, elinizde çevirin hocam, şöyle çevirin.

Yahya Şenol: Ters geliyorsa onu çevirin.

Yo, yo, şimdi bu karşıdan bakana göre burası doğu olur, burası batı olur. O zaman bu tarafa doğru şey yapacağız. Bu tarafa doğru geldiği zaman, yani güneş tam tepe noktasından birazcık batıya doğru kaydımı, şöyle iki buçuk, üç dakika sonra öğle namazı başlıyor.

Katılımcı: Onu zaten gölgeler de belirliyor zaten.

Tabii, hadislerde de bunun çok detayı var. Cebrail (a.s.)’ın kıldırdığı namaz var. Şimdi gölgeler kendisinin bir katı olduğu zaman ikindi vakti oluyor. Güneş iyice sarardığı zaman da artık ikindi vakti bitmiş oluyor. Şimdi gündüzün iki bölümünde namaz kıl diyor. Bir kere gündüz iki tane namaz var. Pekiyi gece için ne diyor? Gece için de diyor ki: “Ve zülefen minel leyl, gecenin de zülfelerinde.” Gece, burası gece, burası gece. Şimdi buradan daire şeklinde ya.

Katılımcı: Hocam, “tarefeyin nehar” ın gecede olmadığını söylüyorlar.

İyi, gündüzün iki tarafı.

Katılımcı: Sabah namazı ile akşam namazı değil mi?

Sabah namazı olamaz. Çünkü sabah namazı olması mümkün değil. Sabah namazı gecenin bir bölümüdür. Gündüzün bir bölümü değildir. Gündüzün bir bölümü değildir.

Katılımcı: O öğleden, doruk noktasından önceki, yani sabahtan öğlene kadar ki olan taraf, ikinci taraf anlaşılamaz mıydı?

Elbette, sabahtan öğlene kadar olan taraf elbette ki anlaşılabilir. Yani “tarafeyin nehar” gündüzün iki tarafı diye kalsaydı, başka hiç bir şey söylemeseydi, her hangi iki bölümde kılardın namaz.

Yahya Şenol: Yani bir vakit güneş tam tepeye gelmeden, bir vakit te…

Bir de güneş doğduktan sonra da kılabilirdin öyle. Ama öyle değil ki. Kur’an’ı Kerim ne diyor? “Kitabün uhkimet ayatühu sümme füssılet” Önce özlü, sonra açıklama yapıyor. Bu açıklaması ne? Güneşin batıya kaydığı vakit diyor. Güneş batıya kayması için, güneş sabahleyin doğdu mu burada? Doğduğu zaman gölge bu tarafa geliyor mu? Şimdi doğdu böyle geldi, geldi, geldi, çıktı yukarıya, tam tepeye geldi. Gölgelerin en kısa zamanı. Batıya doğru kaydığı an bu defa sabahtan beri gölgeler batıya doğru iken, şimdi doğuya doğru yönelmeye başlıyor. İşte güneşin düluk vakti bu. O zaman kıl diyor. Açıklama yapıyor, birinci tarafını başlatıyor kendisi tamam mı? Birinci taraf burada başlıyor. Ne zamana kadar? Kıl diyor, “ila ğasekıl leyli, gece kararıncaya kadar.” Gece kararması. Buradan itibaren de gecenin karanlık vakti olarak düşünün. Gece kararıncaya kadar da namazınızı kılacaksınız. Burada başlıyor namaz kılmak, gece kararıncaya kadar. Aslında şunlar baştan aklımıza gelseydi, bunu düzgün bir şekilde yapardık.

Şimdi gece burada kararıyor. Gece karardığı zaman, namaz vakti bitmiş oluyor ayeti kerimeye göre. “Ğasekıl leyl.” Şimdi bu  “Ğasekıl leyl”i de bir açıklaması da gerekiyor. Bak burada diyor ki, birinci ayette, Hud Suresinde: “Gündüzün iki bölümünde ve gecenin gündüze yakın zamanlarında” diyor. Şimdi gece. Güneş battıktan sonra gece mi? Burada da gece mi, her iki tarafta? Bu gecenin gündüze yakın zamanlarında namaz kılacaksın. Şimdi burası gündüzse gündüze yakınlığı nereden bilebilirsiniz? Çünkü güneş batar batmaz ışık bıçak gibi kesilmiyor ki. O gündüzü aydınlatan, güneş battığı zaman batı ufkunda bir kırmızılık başlıyor. Bir müddet sonra o kırmızılık kayboluyor. Şimdi gecenin gündüze yakın bir vakti bu mu, bir zamanı? Ondan sonra beyazlık başlıyor.

Yahya Şenol: Saatsiz bir şekilde gözlemlemek farklı bir şey tabii.

            Saatsiz tabii, gözlemlemeyle yapıyorsun. Ha, onu saate çevirebilirsin. O ayrı bir konu. Sonra şimdi şuraya kadar akşam namazını kılıyorsunuz. Şimdi gecenin gündüze yakın bir zamanı.

Katılımcı: Önce bir kırmızılıkla başlıyor, sonra bir beyazlık ve grilikle siyahlaşmaya giden bir süreç var.

Şimdi şuraya kadar akşam namazını kılıyorsun, bak! Şuraya kadar akşam namazını kılıyorsun, bu bir. Bir yakın tarafı. Gene gündüze yakın bir başka taraf. Burada bu kırmızılık kayboluyor ama beyazlık devam ediyor. Beyazlık bitinceye kadar da yatsı namazını kılıyorsun. Şimdi beyazlık da bittikten sonra kalkın bir gözlemleyin bakalım, bütün ufuklar birbirinin aynısı olur. Doğusu, batısı, her tarafı. Gündüze yakın bir taraf kalmıyor ki. İşte “Ğasekıl leyl” denen gece başlıyor. Ya da “muntasaful leyl” gecenin ortası başlıyor.

Katılımcı: Hocam, şimdi bunu söyleyenler, mesela bazı Süleymancılar falan, yatsı vaktinin girmeyeceğini, çünkü “Ğasekıl leyl” olmuyacağını, yani akşam vakti gibi.

Kardeşim “Ğasekıl leyl” yatsının son vakti, ilk vakti değil.

Katılımcı: Yani akşam namazından on dakika, on beş dakika sonrası gibi aydınlık oluyor hocam. Gece saat on ikide.

İyi ya kardeşim, yatsının son vakti “Ğasekıl leyl.” İlk vakti değil.

Yahya Şenol: İlk vakti olsa doğru, girmiyor.

Yatsı namazını kılarken gündüzden ışıklar olması lazım. Gündüzün ışıklarının kaybolmamış olması lazım. Tamam mı? Batı ufkunda. Ondan sonra da ne diyor: “Ve kur’anel fecr.” Şimdi şuraya döndük. “Fecir ışıklarının toplaştığı zaman.” Kur’an neydi, toplanmaydı değil mi? Fecir ışıklarının toplaştığı zaman da namazı kıl, diyor. Şimdi fecir şuradan başlıyor, giderek artıyor, artıyor, artıyor, sonra güneş doğuyor.

Katılımcı: Şuradan başlıyor, şurada güneş çıkıyor. Şuradan başladı ya gündüz.

Fecir buradan başladı, geliyor, geliyor, burada güneş doğuyor. Buradan geliyor şuraya, şurada güneş doğuyor. Ha, oradan battı, geldik bu tarafa doğru. Neyse, bir dahasında düzgün bir şey yaparız. Hani sen yapacaktın?

Katılımcı: Haftaya.

Haftaya yapacak mısın? Tamam oldu. O zaman tekrar ederiz haftaya, zaten bu gün biraz fazla ilmi oldu bu.

Şimdi bu fecirdeki ışıkların toplaşmasında bir tek vakit var. Çünkü “kur’anel fecr” dediği zaman tek bir vakte indiriyor bu tarafı. Burada bir namaz kılyorsunuz. Ama burada da iki tane kıldığınız zaman toplam ne oluyor? Üç oluyor, iki de gündüzün kıldınız, beş. Şimdi, ondan sonra “inne kur’anel fecri kane meşhuda, fecir ışıklarının toplaşması gözle gözükür” diyor. Öyle şüpheli falan, filan değil. Kesin, kesin olacak.

Katılımcı: İmsak da şurada başlıyor, değil mi?

İmsak aslında burada başlamıyor. Güneş ışınları buraya ilk defa gelmeye başlıyor ama yoğunlaşıyor, iyice gök ile yer arasındaki ışıkların yoğun bir şekilde ortaya çıkınca imsak oldu diyorsunuz. Tamam mı?

Katılımcı: O beyaz ip ile siyah ipin ufuktaki oluşması anı, imsağın oluş anı mı?

Tabii, “hatta yetebeyyene lekümül hüytul ebyadu minel haytıl esvedi minel fecri, sizin için” diyor “çok net bir şekilde siyah iplik beyaz iplikten ayırt edilinceye kadar fecir tarafından.” (Bakara 2/187) Çünkü siz rasat yaparsanız, o aydınlanma gökyüzünde oluyor. Gökyüzünden sonra yeryüzüne iniyor ışıklar. Sabahleyin rasat yaptığınız zaman o ufuk çok yakın gözükür size. Ufukla sizin aranızda büyük bir hat oluşur, o siyah hattır. Simsiyahtır, kara ya. Sonra o gökyüzünde aydınlanmalar bir kuşak haline geldiği zaman, o da beyaz bir kuşak oluşturur. O öyle aceba falan filan değil, çok net bir şekilde, aceba değil. Çıplak gözle beyaz bir kuşak oluşturur. İşte o beyaz kuşak ile siyah kuşak bir birinden net ayırt edilinceye kadar yemeye içmeye devam ediliyor. Ki bunu siz her yerde, kuzey kutup da dahil, ben gözlem yapmadım ama oradan gelen fotoğraflara baktığım zaman da bile bu oluşur. Oluşmaz diye bir olay yok.

Yahya Şenol: O imsakla birlikte sabah namazı kılınabiliyor.

İyi ya işte bak, “kur’anel fecr”de sabah namazını kılacaksın. Sabah namazında da yine o ışık yoğunlaşması olması lazım. Dolayısıyla sabah namazı ile imsakın hiç bir farkı yok. Yani bir ayette “yetebeyyene lekümül hüytul ebyadu minel haytıl esvedi minel fecri” diyor. Gözlem yapanlar çok iyi bilirler ki o birer kuşak oluyor. Üst tarafta aydınlık bir kuşak, alt tarafta kara net bir şekilde ayırt ediliyor. İşte o an, ışığın yoğunlaştığı andır ve sabah namazı vaktidir. Yani bir ayette onu sabah namazı vakti olarak gösteriyor, bir ayet oruca başlama vakti olarak gösteriyor. Zaten Peygamberimiz de ne diyor: “Oruçlunun yemek yemesinin yasak olduğu vakitte sabah namazı kılınır” diyor. Tamam?

Katılımcı: Ben bir şey söyliyeyim sadece, dediniz ki kuzey kutup. Kuzey kutup en ideal noktada yani en tepe noktada güneş tam diptedir. Böyle dünya devamlı güneşin ekseninde döner o noktada, en tepe nokta o…

Öyle de bak resimlere baktığınız zaman o öyle değil.

Katılımcı: İdeal noktadaki dediğim. O resimler daha aşağıdaki bölgelerde…

Yoo, tam kuzey kutup bölgesinden, benim epeyce resim var. Yani yirmi dört saat baktığınız zaman ışık değişimlerini çok net olarak görüyorsunuz. Işık değişimlerini net olarak görüyorsunuz. Mesela tan yerinin ağarmasını görebiliyorsunuz ama hangi döneme ait? Bunun bir yıllığını incelemiş değilim. Hata mutlaka yapılmış olur da onun bir yıllığını incelemek lazım. Yerinde gözlem yapmak lazım.

Şimdi gelelim bakın hadislere.

Katılımcı: Geceyi şu sopada bir anlatsaydınız.

Haa, gece. Gece üç bölüm. Bak bu sopadakilerin tamamı, bak burası gündüz.

Katılımcı: Yok gece olsun hepsi, burası ğasak olsun, bu da sabah olsun, bu da ğasak olsun.

Ha, o zaman bunu kaldırmamız lazım bak!

Yahya Şenol: Beyaz geceler?

Beyaz geceler olmaz şimdi. Bunu kaldırayım, geceyi bu sopaya göre anlatayım. Bak şimdi şunun tamamını gece sayarsak. Mesela güneş burada doğuyor, burada da batıyor, tamam mı? Güneş şurada battı mı, burada batı ufku aydınlık. Ama kırmızılık var. Güneşin batmasından “ğasekıl leyl”le kadar, yani gündüzden gelen ışıkların tamamen kaybolmasına kadar bir vakit. Bu gecenin birinci üçte biri. Bu birinci üçte biri olduğu için namazlar birleştirilebiliyordu, akşamla yatsı namazı.

Katılımcı: Rum Suresi 17. ayette: “Fe sübhanellahi hıyne tübsun” diyor.

“Fe sübhanellahi hıyne tübsun, akşama girdiğiniz vakit.” Buradan başlıyorsunuz, buraya kadar akşam. Bundan sonra gece. Her yerde böyle yani bütün dillerde böyle.

Katılımcı: Anlaşılmıyor.

            Evet, başlangıçta mesela orucun farz olduğu zamanlarda şuraya kadar, yeme içme ve karı koca ilişkisi serbestti. Bu zaman, bundan sonra yasaktı. Ama onun için Allahu Teala “Ühılle leküm leyletes sıyamir rafesü ila nisaiküm” dediği zaman “hatta yetebeyyene lekümül haytu” diyerek bunun bitiş zamanını taa buraya kadar çekti. Yani başlangıçta şuraya kadar ancak yatsı vaktine kadar, yeme, içme, karı koca ilişkisi vardı. Sonra Allahu Teala bu geceyi de, gecenin ikinci bölümünü kattı bu şeye, yeme içme serbestisine. Dolayısıyla gecenin birinci bölümü, akşam güneş battıktan sonra hava kararıncaya kadar. İkinci bölümü havanın kararmasından tan yeri ağarıncaya kadar. Üçüncü bölümü de tan yeri ağarmasından güneşin doğmasına kadar. Bunlar saatle falan olmaz. Bunlar güneşle olur. Niye? Burada güneşin ışınları var, birinci bölüm. Burada güneşin ışınları var, ikinci bölüm. Bu ortada güneş yok. Yani tüm ufkun bütün çevre aynı. Tamam mı? Dolayısıyla bu en uzun bölüm. Bu en uzun bölüm.

Katılımcı: El leyl de bu değil mi?

Hah, Burada şimdi yatıyor, burada normalde yatsı kılındığı zaman yatılır.

Katılımcılar: Coğrafi şartlara göre en uzun demek gerekir değil mi?

“01:01:04 ile 01:01:08 arasında bir kopukluk var.

Dokuzu çeyrek geçeden beşi on geçeye kadar, akşam dokuzla beş arası deyin.

Yahya Şenol: Sekiz saat.

Sekiz saat sürüyor, öyle mi?

Yahya Şenol: Yani sekiz saatlik bir karanlık bölüm var.

Karanlık bölüm var. Buralar birer saat, birer saat, fazla değil.

Katılımcı: Hocam mesela “kümul leyl”den “leyl”dir burası değil mi?

Şimdi burada namazınızı kılıp yatıyorsunuz.

Katılımcı: Öbür tarafa “küm” denmez.

Burada “küm” denmez, zaten ayaktasın. Burada diyor ki “Künul leyl, gece kalk.” Yatmışsın çünkü. Gece kalkacaksın. Zaten “ve minel leyli fe tehecced bihı nafiletel lek.” Bu “minel leyl” dediği burası. Onun için buraya “vasatul leyl” deniyor buraya, gecenin ortası. Yani birinci bölüm, ikinci bölüm, üçüncü bölüm. Ortası bu, “vasatul leyl” deniyor. “Nısful leyl” deniyor, nısıf da orta manasına. Burası gecenin ortası. Ve en uzun bölümü oluyor. Tamam mı? Şimdi ve “ğasakul leyl.” “Ve min şerri iza ğasakıl vekap” diye şeyde, bu gecenin, çünkü gece bir sürü kötülerin kötülük yaptığı zamandır.

Yahya Şenol: O yüzden yatsı namazından sonra gece dışarı çıkmayı yasaklamış Peygamber Efendimiz.

Gece dışarı çıkmak, evet ne olur ne olmaz yani. Şimdi her yerde öyledir. Her yerde öyledir. Bak şeyde, belki Mustafa bey hatırlar, Tübingen’de biz gece dışarıya çıktık. Otelden dışarı çıktık, biraz dolaştık. Halit mi gelmişti, birisi söyledi: Yav burada bu saatlerde dışarıda dolaşıyorsunuz, demişti yav burada. Enteresan! Demek ki Almanya’nın başka yerlerinde o saatte dolaşılamıyor.

Katılımcı: Anlaşılmıyor.

            Hayır, öyle bir şey söylemişti, hatırlarsın.

Katılımcı: Yani bir anlamda daha çok, gecenin bu saatinde niye, uygun bir saatte değil yani aslında Almanlar’da herkesin yaptığı…

İyi ya işte gördün mü demek ki uygun bir saat değil. Yani her yerde bu böyle.

Şimdi hadisi şeriflere bakalım. Bakın hadisler tam bunu anlatacak.

Katılımcı: Dendi ki, saatle söyleyecek olsak ne olur, bunu yılın tamamında…

Saatle söyleyemezsin. Bak! takvimlere bakın her gün saat değişiyor. Niye saatle söyliyemiyorsun? Çünkü güneşe göre şey yapıyorsunuz ya, güneş yirmi üç derece, yirmi yedi dakika kuzey, güneye gidiş gelişleri var ya ekvatordan! O gidiş gelişler sebebiyle her gün güneşin doğuşu ve batışı değişiyor. Allahu Teala demiyor mu: “Rabbul meşaribi vel mağarib” demiyor mu? Yani her gün doğuş batış noktaları değişiyor. Doğuş batış noktaları değiştiği için her gün güneş saati değişiyor. Güneşin eğimi değiştikçe namaz vakitleri değişiyor. Bulunduğunuz yer ekvatora yakınsa namaz vakitleri farklı oluyor, uzaksa farklı oluyor. Bu eğimden kaynaklanıyor, dünyanın yuvarlak olmasından kaynaklanıyor. Dünyanın da eğimi var, güneşin de eğimi var. Her ikisinin de toplamından kaynaklanıyor. Onun için bu Kur’an’da anlatılandan başka tarif yapamazsınız. Onu saate vurduğunuz zaman kolay bir şey değil.

Katılımcı: Bu, o zaman hocam yani bir takvim haline getirmek gerekmez mi? Buna göre bir çok yerde gözlem yapıp aynı anda?

Takvim haline getirmek gerekir tabii yani o bizim…

Katılımcı: İnsanlar büyük şehirde yaşıyor hocam yani hem bazen akşam vaktinde çok karanlık olabilir.

Şimdi, Abdurrahman, takvim haline getirmek tabii ki güzel de ama takvim haline getirmeden o işin sağlam bir şekilde oluşturulması lazım. Yanlış oluşturulunca yanlış takvim oluyor. Uzmana veriyorsun, o uzman hemen anında takvime dönüştürür. Nasıl verdiğine bağlı. Şurada bir astronom uzmanı olsa derki, tamam siz bana ölçüleri verin, tamam gerisine karışmayın der. Ölçüler yanlış veriliyor, anlatmak istediğim o.

Şimdi bakın hadiste ne diyor? Buhari hadisi. Bu konuda hem fazla bir hadis yok. Diyor ki bak! “Yatsının vakti nısfun leyl’e kadardır” diyor bak! Başlık o. Nısful leyl, yani gecenin ortası. Şimdi burada güneş battı mı? Buraya kadardır yatsı vakti, buradan “nısful leyl”den itibaren yatsının vakti bitmiş oluyor.

Katılımcı: Yani güneşin gökyüzündeki ışıkları da kalktığı zaman.

            Güneşin ışıkları gökyüzünden çekilinceye kadardır. Bak diyor ki burada mesela, Enes Bin Malik, Enes Bin Malik. Peygamberimiz ile sürekli kalan bir zattır bu. “Ahharan nebiyyu sallallahu aleyhe vesselleme salatil işa ila nısful leyli, Peygamberimiz yatsı namazını nısful leylle kadar geciktirdi.” Buraya kadar. Ama “nısful leyl” başlamış mı, başlamamış mı biraz sonra göreceğiz.

Katılımcı: Şimdi “nısful leyl”i oraya kadar tarif ettiğin zaman, önceki tarifimizle uymadı. Niye? Biraz evvel dedik ki: Gece, güneş batımından güneş doğumuna kadar olan zamana gece denir.

Ya, kardeşim yatsı namazından bahsediyoruz, geceden bahsetmiyoruz ki. Yatsı namazını geciktirdi diyoruz, gece namazı diye yani gecenin tamamını kapsayan bir namaz yok ki.

Katılımcı: Gecenin yarısına kadar dedik ya!

Yav, kardeşim gecenin üç tane bölümünden bahsettik. Birinci bölümü, ikinci bölümü, üçüncü bölümü, bunun hepsi gece. Zaten yatsı namazı, sabah namazı gece namazı. O başka, o ayrı bir şey.

Şimdi diyor ki, bak! Peygamberimiz diyor yatsı namazını, akşam namazı değil. Yatsı namazını “nısful leyle” kadar geciktirdi diyor. “Sümme salla, sonra kıldı.” Sonra yani “nısful leyl” girdikten sonra kıldı gibi anlaşılıyor bu ifadeden. Ama bu hadis rivayetlerindeki kelimelere takılmamak lazım. Biraz sonra göreceğiz. “Sümme kale, sonra şöyle dedi. Ğasallen nasu ve namu, herkez namazını kıldı uyudu dedi.” Yatsıyı kıldı uyudu. Bak buraya kadar gecikiyor ya, herkes yatsıyı kıldı uyudu. Çünkü herkes camide değil ki. “İnnekum fi salatin men tazartumuha, namazı beklediğiniz sürece siz namazda sayılırsınız dedi.” Oradakilere, oturan, bekleyenlere. Şimdi burada Malik Bin Enes şöyle bir ilavede bulunuyor. Diyor ki: “Ke enne enzuru ila la dısı hatimetihi leyle izin, o gece Peygamberimiz’in yüzüğünün parıltısına bakar gibiydim.” Yani yüzüğü parlıyor. Yüzüğü parlıyorsa, gece karanlığı başlamış olur mu?

Katılımcı: Ay ışığından parlamış olabilir mi?

Bir ışık olmazsa, ışık olmazsa parlama olmaz. Şimdi ay ışığı diyebilirsiniz. Öbür hadislere bakacağız.

Katılımcı: Yatsı vaktine kaldıklarında bunlar şey ışığı yakıyorlar zaten, normal lamba yakıyorlar, yağ lambası.

Yoo, lamba yok orada. Hiç öyle ben bir rivayet şu ana kadar duymadım, görmedim.

Yahya Şenol: Kandil şeyinden bahsediyorlar, mescide yağ getirip, aydınlattığından…

Öyle olsa aydınlıktan bahseder burada. Öyle bir şey yok.

Katılımcı: Son zamana kadar şey yapmıyordu. Önceden hurmanın lifleriyle aydınlatırdık diyor. Daha geç oluyor demek istiyor.

Olabilir belki, neyse onu bilmiyorum. Şimdi, ama orada o yüzüğün parıltısı, öyle şey varsa parıltıdan bahsetmeye gerek yok yani. Bu karanlık var ki o parıltıdan bahsediyor. Neyse şimdi bu hadis var. Ondan sonra diğer hadis, bak esas. Bak bu hadiste şuna dikkatinizi çekeyim. Bu Peygamber Efendimiz’in yatsı vakti ile ilgili sözü değil. Orada bekleyenlerin duyguları bunlar. Tamam mı?

Peygamberimizin sözü şurada. Diyor ki, Peygamberimiz (s.a.v.) namaz vakitlerini tarif ederken.

Yahya Şenol: Nerede geçiyor?

Buhari’de, Müslim’de, Ebu Davud’ta.

Yahya Şenol: Buhari, hangi bab mesela?

Bak, evveli vaktül işa ila nısful leyli, vaktül işa orada şey yapıyor. Bak burada diyor ki, Abdullah İbni Amr’dan rivayet ediliyor: “Enne nebiyallahu sallallahu aleyhe vesselleme gal, iza sallaytumul fecra, sabah namazını kıldınız mı, fe innehu vaktun ila en yetlua garlu şemsil evvelu.” Şimdi şurada sabah namazını kıldınız, şurada güneşin birinci boynuzu çıkıncaya kadar diyor. Yani güneşin ilk üst yuvarlağı ufuktan gözükünceye kadar sabah namazını kılabilirsiniz diyor. Güneşin ilk ışıkları gözükünceye kadar. Kendi yuvarlağının şeyi, yoksa kendi aydınlığı değil. Yani güneş doğana kadar. “Sümme iza sallaytumul zuhra, sonra öğlen namazını kıldınız mı.” Bak zuhur kelimesi ayette de geçiyor yani. Diyor ki: “Sümme iza sallaytumul zuhra, öğlen namazını kıldınız mı, fe innehu vaktun ila en yehtural asru, ikindi vakti gelinceye kadar öğlen vaktidir” diyor. O ikindi vaktini başka yerde zaten tarif ediyor. Biraz sonra okuyacağız. “Fe iza salleytumul asra, ikindiyi kıldığınız zaman, fe innehu vaktun ila en tasferra şemsu, güneş sararıncaya kadar ikindinin vakti devam eder” diyor. “Fe iza salleytumul mağribe, akşam namazını kıldınız mı, fe innehu vaktun ila en yeskutaş şefaku, şafak düşünceye kadardır” diyor. Şafak, kırmızılık demek. Eş şafaku el humratu. O güneş battıktan sonraki batı ufkundaki kırmızılık var ya, o kırmızılık kayboluncaya kadardır.

Şimdi bizi dinleyenler için ben şunu şöyliyeceğim yani bilhassa bu Avrupa’dan, Türkiye’den de olabilir ama Avrupa’dan dinleyenler için. Şimdi şurada bir notik almanak var. Denizcilerin kullandıkları almanaktır bu. Denizciler denizde seyrederken tabii o ışınları, geminin ne zaman görülebileceği, ne zaman çıplak gözle fark edilebileceği, bunlar onlar için önemli. O almanak kullanırlar. Burada sivil tan var, sivil tan. O şeyde mesela, batıda, kuzey ülkelerindeki yaşayan arkadaşlarımız akşam namazını ne zamana kadar kılarız derlerse, ya gözleriyle takip etsinler, o kırmızılık kayboluncaya kadar akşam namazının kılınacağı, ya da bu almanaklardan bulundursunlar. Yani sivil tıwayligt dedikleri yani sivil tan. Onlar da tıwayligt diye yazarlar. O sivil tanın olduğu zaman, alacakaranlık evet, zamana kadar akşam namazını kılacaklar. Ondan sonra diyor ki Peygamberimiz: “Fe iza salleytumul işa, yatsı namazını kıldınız mı, fe innehu vaktin ila nısfulleyli, bu nısfulleyle kadar olan bir vakittir” diyor. Yani “nısfulleyl” şuraya kadar. Yani şurada yatsı başladı mı şuraya kadar kılacaksın diyor. Ayette ne dedi? “İla ğasakılleyl” dedi. “Nısfulleyl, ğasakılleyl” yani hava karardığı zaman. Şurası “nısfulleyl.” Şurası birinci üçte biri, burası ikinci üçte biri, burası da “nısfulleyl.” Gecenin ortası yani. “Vasatulleyl, nısfulleyl, muntasafulleyl.” Zaten ben sözlüklerden aldım. “Ve muntasafuş şey vasatuhu, muntasafulleyli vennehari vasatuhu” diye Lisanul Arap’ta geçiyor. Evet bu da Müslim’de, Ebu Davud’da da olan, Beyhaki’nin Süneni Kübra’sında da olan bir hadis. Bu Peygamberimiz’in namaz vaktini tarifi. İşte Peygamber Efendimiz’in tarifiyle ayeti kerimede olan birbirine tamı tamına uyuyor.

Şimdi gelelim, akşam güneş battıktan sonra, bak mesela Danimarka 56. enlemde bulunuyor. 56. kuzey enleminde bulunuyor. Mesela şeyle, bu almanak eski bir almanaktır, tam dakikası uymaz da, burası güneşin doğuşu ile ilgiliymiş. Yatsı namazı vaktiyle ilgili şey yapayım. Güneşin batmasından kırk üç dakika sonrasına kadar, mesela bu gün için Danimarka’da güneş battı mı kırk üç dakika geçinceye kadar, Kopenak’ta akşam namazı kılınır. Kırk üç dakika geçti mi yatsıyı kılarlar. Şimdi Danimarka 56. enlem.

Katılımcı: Mekke’de nasıl?

Mekke’nin enlemini bilmiyorum. Orada da aynı bizim Türkiye’deki saatler uygulanıyor. Onun enlemini şu an bilmiyorum. Şimdi az önce şey ne dedi? Diyanet. Bir saat yirmi dakika geçince yatsıyı kılın dedi bunlara. Biz öyle taktir ediyoruz dedi. Daha yatsı vakti girmemiş ama işiniz var, gücünüz var, girmiş kabul edelim, girin dedi. Hakbuki bak burada şuraya baksınlar oradakiler, sivil tıwayta baksınlar. Danimarka’da, 56 enlemde, yani alsınlar bir almanağı, almanağın bir sayfasının fotokopisini alsınlar. Oradaki sivil tıwayta baksınlar, o zamana kadar akşam namazının vakti biter ve yatsı başlar. İşte burada…

Yahya Şenol: Bu güne has?

Bu gün için, bu gün. Her gün değişir canım, her gün değişir. Kırk üç dakika geçtiği zaman yatsı namazını kılacaklar bunlar. Güneş battıktan kırk üç dakika sonra yatsıyı kılacaklar. Ha ondan sonra yatarlar uyurlar, kendileri bilirler.

Katılımcı: Pekiyi imsak?

Ha imsak, burada bir şey var, bir fark var. Bu denizcilerin tanı bizim şeyimize uymaz. Yani bizim namaz vakitlerine uymaz. Ama namaz vakitleri için kullanacağımız en uygun da o, yani şu anda. Bizi diğer ülkelerde bizi dinleyen kardeşlerimize söyleyebileceğimiz en uygun şey o. Niye en uygun şey o? Şimdi denizci, şurayı şöyle deniz kabul edin, burada seyrederken karşı taraf doğu tarafı ise ya da akşam batı tarafı ise ben karşıdan gelen geminin karanlığını ne zamana kadar hissedebilirim? Hissedemedikleri son an onlar için nottikıl tıwayligttır. Göremedikleri son an. Halbuki bizim için o esas değil, sabah namazında. Bizim için doğu ufkunda büyük bir ışık yoğunlaşması var. Dolayısıyla bunlar da mesela sabahleyin farkedebildikleri ilk anı esas alıyorlar. Ondan dolayı atmosfer aydınlığı olduğu zaman yirmi dört saat farkedebileceğiniz gemi, 72 enlemden sonra yirmi dört saat farkedebiliyorlar, atmosfer aydınlığından dolayı. O bizim için ölçü değil. Ama şu anda işte elde başka imkan olmadığı için bunu verirler. Şunu söyleyeyim: Astronomik tıwayligta göre şeyi başlatırlarsa sabahleyin, yani buradaki bu on iki derecedir, güneşin ufuktan uzaklığı on iki derece olduğu zaman başlar ve biter astronomik tıwayligt. Bizimkisi on derecedir. Yani bunlar astronomik tıwayligte uydukları zaman ciddi de bir ihtiyat olur.

Katılımcı: On sekiz derece astronomik tıwayligt zannedersem…

Astronomik tıwayligt on sekiz derece, o dünyanın dört yüz kilometre yukarısıyla ilgili, dünyayla alakalı değil. Ama gemiciler denizde gittikleri için notik, dünyayla alakalı.

Katılımcı: Siz astronomik tıwayligt dediniz ya.

Şimdi astronomik mi dedim? Ha yanlış söylemişim. Notik tuıwayligt. Astronomik on sekiz, o zaman hata yaptım. Teşekkür ederim, sağol. Bu notik tıwayligt, yani notik karanlık, notik alaca karanlık on iki derecede başlar, on iki derecede biter. Dolayısıyla bizim bu kuzey ülkelerinde yaşayan arkadaşlarımız, bakın mesela şuradan ben göstereyim.

Katılımcı: Notik ne demek?

Notik şey demek, denizcilik demek. Denizle ilgili demek. Seyrü seferle alakalı. Yani burada, mesela altmış sekiz derecede enlemde yaşayan kardeşlerimiz, hatta yetmiş derece, yetmiş iki derecede yaşayanlar. Yetmiş derecede yaşayanlar buradaki notike göre yaklaşık bir saat yirmi dakika sonra yatsı namazını kılacaklar. Diyanetin dediği ona uyuyor. Astronomik tana göre. Yani yatsı namazını bir saat yirmi dakika sonra kılacak olanlar, yetmiş ikide yaşayanlar, şu anda. Halbuki Diyanet altmıştan sonrasını buna şey yapın diyor. Yani en son noktayı ta kırk beş dereceye kadar indirmiş oluyor.

Şimdi tekrar edersek, hem ayeti kerimelerde, hem hadisi şeriflerde yatsının son vakti güneşin bitiş vaktidir. Zaten batı ufkunda aydınlığın kalmadığı vakittir. Batı ufkunda kırmızılık kaybolana kadar akşam namazı, kırmızılık kaybolduğu andan itibaren de yatsı namazı kılınır. Pekiyi namazı sabaha kadar uzatan kişiler var, mezhepler var. Mesela bizim Hanefi Mezhebi’nde de her ne kadar mekruh saysalar bile tan yeri ağarana kadar yatsı namazının kılınabileceği fetvası vardır. Gerçi Ebu Hanife’den, İmam Malik’ten, İmam Şafi’den az önce söylediğimizin esas alınması gerektiğine dair rivayetler var. Ama bu yıllar içerisinde başka sözler karışmış da olabilir. Şimdi burada dayandıkları hadis şu: Sahihi Müslim’de geçen bir hadis. Sadece bu, başka hiç bir dayanakları yok. Bakın dikkat edin!  Bak bu kadar ayetler var, bu kadar sahih hadisler var, bak şu ifadeye bakın! “Babu gadais salatel faideti ves sihbabi tacili gadaiha.” Bu yani geçmiş namazın kazası ile ilgili bab. Peygamberimiz demiş ki: “Ema lekum fiye üsfetun, bende sizin için bir örnek yok mu” demiş. Sonra şöyle demiş: “Ema innehu leyse fin nevmi tefritun, uykuda bir aşırılık olmaz.” Niye olmuyor? Çünkü sen uyuyorsun, kusur olmaz. İfrat değil, tefrit. Uykuda kusur olmaz. Uyuyorsun, farkında değilsin ki yani olup bitenlerin. Namazın uykuda geçebilir yani. “İnnemet tefriti, kusur şurada olur, ala menlem yusallis salata hatta yeci vahtis salatu uhra, diğer namazın vakti gelinceye kadar namazını kılmamış olan kişide olur kusur” diyor.

Şimdi bu hadisi esas alarak diyorlar ki: Bir namaz vakti diğer namaz vaktine kadar devam eder, diyorlar. E bunu sadece yatsı için söylüyorlar. Sabah namazına kadardır diye. E pekiyi sabah namazını da öğlene kadar götürsenize haydi! Sabah namazı öğle namazına kadar devam ediyor deyin bakalım.

Katılımcı: Ayetle orada sabitlenmiş.

Yatsı da sabitlenmiş ayetle. Ayetle yatsı da sabitlenmiş.

Yahya Şenol: Ama bu hadis delil olmaz ki ona.

Hadisin delil olacak tarafı yok ki.

Katılımcı: Aleyhine delildir.

Yahya Şenol: Aleyhine delil değil de, başka bir namaz giriyor. Tam o sabah namazı güneş doğunca artık başka bir namaz başlıyor, sabah namazı devam etmiyor.

Başka namaz da başlamıyor, sabah namazının vakti çıkıyor.

Yahya Şenol: Yani başka bir namaz kılacaksın orada. Nafile kılarsın, salatu duha kılarsın, neyse. Yatsıda da aynı şey. Ğasakul leyl bastı mı artık başka bir namaz kılarsın, gece namazı kılarsın.

Ha “Ğasakul leyl” de gece namazı, teheccüd namazı kılarsın. Artık yatsı namazını kılamazsın.

Yahya Şenol: Yani sabah namazı girer anlamı çıkmaz ki oradan.

Doğru. “Ve minelleyli feteheccet bihi nafileten lek” dediği için. Nafile de olsa gece namazının vakti başlıyor. Mesela güneş doğduktan sonra da kuşluk vakti başlıyor. Ya da şey deniyor, işrak deniyor.

Katılımcı: Ama o arada bir kesinti var. Namaz kılma yasağı vardı.

Ne yasağı var?

Katılımcı: Güneş doğarken.

Ya tamam anladım. Yani bu mantıkla namaz vakti belirlenmez. Onu demek istiyorum. Bakın şimdi bu kadar ayet var, o kadar açık hadisler var, Cebrail (a.s.) Peygamber Efendimiz’e iki kere, iki gün namaz kıldırmış. Onda da tamamen bu şekilde ve bu senin ve senden önceki Peygamberler’in ibadet vakitleridir diyor. Bütün bu açıklıklara rağmen nasıl oluyor da şey yapılıyor, Yani yatsı namazının vakti sabaha kadar devam eder deniyor? Hiç bir delil olmadan? Çünkü Allah ne diyor? Güneşin batıya kaymasından, havanın kararmasına kadar namazını kılacaksın. Orada namaz bitecek. Bir de “kur’anel fecr”, tan yeri ağardığı zaman kılacaksın. Güneşin batıya kaymasından itibaren hangi namazlar kılınıyor?

Öğle, ikindi, akşam, yatsı. Hava kararıncaya kadar. “Kur’anel fecr,” sabah ışıklarının yoğunlaştığı zaman da sabah namazı. Pekiyi ondan sonra şu gece? Uyku zamanı. Bak Peygamberimiz o hadiste ne diyor? Bak, biraz gecikmişler ama yine hava kararmamış. Herkes namazını kıldı, yattı diyor. Yani şimdi biz şu anda hayat tarzımız değişmiş. İşte gece televizyonlar var, elektrikler var, gece gündüz birbirine iyice karışmış vaziyette, falan. Onun için hayat tarzımız tamamen değişti. Ama orada ışıklara göre ve Peygamber Efendimiz diyor ki, ben size zahmet vermem söz konusu olmasaydı gecenin üçte birine kadar geciktirirdim yatsı namazını diyor. Yani bu ne demektir? Yollarda bu günkü gibi lamba yok, eğer “ğasakul leyl” yani gece karanlığı başlayıncaya kadar yatsıyı kılsa da selam verdikten sonra gece karanlığı başlamış olsa, millet dışarı çıktığı zaman önünü nasıl görecek, evine giderken?

Katılımcı: El feneriyle.

El feneriyle, cep telefonuyla.

Katılımcı: Beş vakit namaz da güneş ışıklarının olduğu zamanlar kılınıyor.

Beş vakit namaz da aydınlıkta kılınıyor. Yani güneşin aydınlığında kılınıyor.

Katılımcı: Peygamber Efendimiz akşam namazını kıldırdıktan sonra ne yapıyordu? Yani insanlar evlerine tekrar gidiyor muydu, yoksa orada bekleyip, sohbet edip, yatsıyı bekleyip, yatsıyı mı kılıyorlardı? Çünkü bu gün gördüğümüz kadarıyla çok kısa bir vakit var.

Kısa bir vakit. Peygamberimiz zaten hadisinde diyor ki: “Akşam namazında acele ettikleri sürece ümmetim hayır üzere olur” diye hadisi şerif var.

Yahya Şenol: Yatsı için hani eve gitme gelme süresi var mı diyor?

Katılımcı: Orası bir şehir sonuçta. Bu gün köylerde bile camiden evine gitti mi on beş dakika, bir daha geriye dön on beş dakika oluyor millete. Orası yine şehir yani ne kadar eski olsa.

Yahya Şenol: Yani git gel ne kadar sürer o zaman?

            Katılımcı: Namazını kıldı, on beş dakika gitti, bir daha on beş dakika…

Yani gidip gelirse, gidip gelir ona bir mani yok ki.

Katılımcı: O kadar yakın vakit oluyor ki, sanki orada oturmak daha mantıklı. Peygamberimiz’in de oturması, insanların da oturması.

İnsanların orada oturduğu belli, namazı bekliyorlar ya.

Katılımcı: Her gün yani orada bir sohbet ortamı olacak.

Katılımcı: Belki de o yüzden sık sık vakitler de birleştiriliyordur. O vakit birleştirmesi de aceba bundan mı kaynaklanıyor?

Katılımcı: Bence bunlarla da alakalı çok hadis olması lazım. Madem öyle oturuyorlarsa, yani mantıken.

Onlarla ilgili hadisin olmasına gerek yok. Sen şimdi, Medineyi Münevvere dediğin on bin nüfuslu bir yer. Sen şimdi on bin nüfuslu ve düz bir alanda, on bin nüfuslu yer, merkezinde de Mescidi Nebevi var. O senin her iki tarafın en son noktasına da bir on dakikada çok rahatlıkla gidersin.

Katılımcı: Anlaşılmıyor.

            Olmaz! Sen Medine’ye gittin mi?

Katılımcı: Ben şimdi beş yüz kişilik köyler düşünüyorum. Onlarda bile zor olur.

Katılımcı: Köyler böyle dağlık değil.

Tabii, dağlık değil, böyle düz bir alan Medine.

Katılımcı: Şu andaki Mescidi Nebevi, o andaki Medine şehrinin hepsiymiş diye bir rivayet var.

Öyle gibi gözüküyor.

Katılımcı: Bizde küçükken şöyle bir uygulama var. Bazen cemaatler akşam namazından sonra giderler, şu vakitte gelirler. Bazen akşam namazından sonra sohbet ederler, yatsıyı da kılar giderler. Yani devlet tarafından tek yönlü olarak belirlenmediği için o zaman, köylerde hala öyle bizim.

Köylerde zaten akşam namazına giden adam, geri gelip yatsıya gitmez.

Katılımcı: Burada da cemaat az olursa öyle yapar ama…

Katılımcı: Tabii, yatsı namazının da vakti çıkmıyor ya bir on beş dakika, yatsı giriyor, on beş dakika sonra çıktı deniyor.

On beş dakika sonra çıkmıyor canım, yine orada bir, yerine göre. Şimdi bak mesela elli altı derecede yatsı ne zaman çıkıyor? Şuradan bakalım. Bak, elli altı derecede akşamla yatsı arasındaki fark ne kadar? Elli sekiz dakika, akşamla yatsı arası, Kopenak’ta mesela. Elli sekiz dakika. Ha bizde ne kadar? Bizde az.

Yahya Şenol: Yatsının başlamasıyla bitmesi arasındaki süre mi?

Yatsının başlaması ile bitmesi arasındaki vakit elli sekiz dakika.

Katılımcı: Nısıf nasıl mesela nısıf yarı değil mi?

Orta manasına geliyor.

Katılımcı: Ama orada eğer gece, akşam namazı ile başlıyor sabah namazı ile bitiyorsa, o zaman biz şöyle bir çizgi çiziyoruz, yüz parça. Ondan bölüyoruz, doksan buraya, on bu taraf, doksan bu taraf, orta burası diyoruz.

Tamam da onu matematik olarak mı hesap edeceksin? Şimdi sen gecenin ortasını hesap et bakalım, saatin yok! saatsiz olarak hesap et bakalım!

Katılımcı: Anlaşılmıyor.

            Hesap et! Çünkü sen geç geldin şeye, bu konuyu baştan konuşurken burada yoktun sen. Saatin yok, neye göre hesap edeceksin?

Katılımcı: Saat olsun olmasın, bir şeyin ortası, ortası değil mi?

Onun için bak, akşam güneşin batışından havanın kararıncaya kadar, gecenin birinci bölümü. Çünkü onu güneşle belirlersin, başka şeyle belirleme şansın yok!

Katılımcı: İnsanlar gece yarısı uyurlar, uyuma vakti diye biliriz.

Katılımcı: Gece yarısı dediğin zaman sen hemen saat on ikiyi kastediyorsun.

İşte insan, işte bak, Peygamberimiz ne diyor, herkes yatmış uyumuş, siz namaz kılıyorsunuz diyor. Herkes namazını kılmış uyumuş diyor, burada.

Katılımcı: Ama herkes yatmış uyumuş, işte zorluk olmasaydı bu vakit kılardık diyor.

Zorluk olmasının sebebi ne? Burada selam verdikleri zaman hava tamamen kararır, evine gidemezsin. Sen köy yerinde yaşamamışsın. Hava karardıktan sonra nasıl gideceksin?

Katılımcı: Tamam canım, kurtlar, murtlardan.

Kurt meselesi değil, kurtla bir alakası yok.

Yahya Şenol: O şeyi kesinlikle yok mu farzediyoruz, aydınlatma şeyi böyle kandil gibi bir şeyi?

Kandil kimde olabilir, kaç kişide olur?

Yahya Şenol: Bilmiyorum yani, kesin yok mu sayıyoruz?

Kaç kişide olabilir? Kaç kişide olur?

Yahya Şenol: O zaman ateş yok muydu hiç?

Katılımcı: Bir rivayet var. O rivayete göre herkesde aydınlatma şeyi var gibi geliyor. Diyor ki, ikimiz beraber gidiyorduk diyor, Çok karanlıktı, birinin asası diyor, aydınlatıyordu diyor, ikimiz ayrıldık diyor, her ikimizin asası aydınlattı diyor. Öyle bir rivayet var gerçekten, bakabiliriz.

Asası nasıl aydınlatıyor ki?

Katılımcı: Yani kullandığı baston aydınlatıyor, ışık veriyor. Sonra ayrıldık diyor ikimiz, her ikimizin bastonu aydınlattı yolu diyor.

Tamam da şimdi o bastonun aydınlatması, el feneri vazifesi mi? Baston.

Katılımcı: Ya öyle bir rivayet var.

Tabii yani şimdi orada gece, siz dışarıda kaldıysanız her bir eşyanın kendi ışığı da vardır yani. Çünkü o kendi ışığından dolayı taş farklı gözükür, ağaç farklı gözükür, toprak farklı gözükür.

Katılımcı: Bir de elinize baston alırsınız, gece karanlıkta yolda yanlış bir yere basmayayım diye falan.

O bastonun da hareketini görürsünüz orada.

Katılımcı: Yıldız ışıkları, ayın ışıkları falan oluyor.

Katılımcı: Eski zamanlarda teknoloji bu günkünden fazla geri sayılır vaziyette değil yani tarihe baktığınız zaman.

Hangi tarihten bahsediyorsunuz?

Katılımcı: Yeryüzünde gezip, dolaşın, onların eserlerini görün.

Bir dakika! Biz Peygamberimiz’den önceki dönemden bahsetmiyoruz.

Katılımcı: O zamana gelen bir şeyler var mutlaka yani.

Ya, Peygamberimiz zamanında bu var mıydı? Soru bu.

Katılımcı: Namaz kılınan yerde ışık, aydınlatma vardı ama sokakta yoktu.

Namaz kılınan yerde var olduğuna dair de bir delilimiz yok.

Yahya Şenol: Valla şeyde ben en son gittiğimde, mayısta bir müzeye götürmüşlerdi. Şeyi izlettiler, bir sinevizyon hazırlamışlar Mescidi Nebevi’nin tarihi diye. Henüz daha aydınlatan bir şey olmayınca, yok iken üstü açıktı. Ama diyor köşelere falan bir şey koyunca kapattılar üstünü diyor mescidin. Aydınlatma başlamış belli bir tarihte yani.

O zaman üstü açık olması çok şeyi tamamlıyor. Bu üstü kapalı olsaydı Enes Bin Malik, Peygamberimiz’in yüzüğünün parlamasını görmezdi. Tamam yani şimdi o aydınlatmayı yok sayacaksınız.

Katılımcı: Hocam, akşam ile yatsı arasında beklediğimizin bir emaresi değil mi hani sürekli beklemek de namazdandır diye bir ifade vardı.

Öyle geçti. Orada beklerken böyle uyukladıkları, şey yaptıkları rivayetlerde var. Namzda otururken, yatsıyı beklerken, ne gibi sallanıyor diyor? Başak gibi mi? Öyle bir şey vardı. Yani o şekilde rivayetler var. Tabii, mescidin içinde beklemesi gerekmez. Dışarıda da bekler, ufak tefek işlerini de görür.

Yahya Şenol: Hani Peygamberimiz hacda iken yürüyor bayağı bir iki üç saatlik bir süreden sonra yatsıyı kılıyor. Orası nerden nereye yürürken? Oradan biz geciktirdi hükmü çıkarıyorduk ya tek istisna bu.

Ha, onu diyorsun. Onu şeyden dolayı diyoruz, bak! Evet, o Müzdelife.

Yahya Şenol: Nereden nereye yürüyor?

Arafat’tan Müzdelife. O on beş kilometre gibi bir zaman var ki, üç saatten aşağıya gidilmez.

Yahya Şenol: Orada yatsıyı kılıyor.

Bak şimdi, orada yatsıyı kılıyor da ben şimdi, ben onun delilini buldum. Akşamla yatsıyı birleştiriyor. Onun delilini buldum. O benim zihnimde ciddi bir problemdi. Tek delil o olabiliyor, başka bir delil yok. Peygamberimiz güneş battıktan sonra Arafat’tan çıkıyor ve Müzdelife’ye gidiyor. Namazı Müzdelife’de birleştireceğine, Arafat’ta birleştirmesi son derece mantıklı. Güneş battı, birleştirecekse tam zamanında Arafat’ta birleştirir. Çünkü Müzdelife’ye kadar dünya kadar yol var. İnsanlar gidecek yorulacaklar, falan. Pekiyi niye Müzdelife’de? Akşamı da oraya geciktiriyor ki geciktirmek vacip te kabul edilir. Yani şu Arafat’ta namaz kılınmaz. Müzdelife’de kılacaksınız. Akşam namazını, o yatsı namazını Müzdelife’de kılacaksınız tamam mı? Zaten “es salti emamekum” diyor, kendisine soranlara, “namaz önde.” Pekiyi bunu niye söylüyor? Ben bunu şu ayeti kerimeden anladım: “Esteuzubillah, fe iza efadtüm min arafatin fezkürullahe indel meş’aril haram.” (Bakara 2/198) . O fezkurullahe, namaz kılın manasınadır. Çünkü “ekımıssalate li zikri” var ya. “Fezkürullahe indel meş’aril haram” diye emredildiği için, namazı Meşaril Haramda kılın diye emredildiği için artık o özel bir emir oluyor.

Yahya Şenol: Vakti dışında?

Artık nasılsa yani, Allah öyle emrettiği için Peygamber Efendimiz orada, geliyor orada kılıyor namazını.

Yahya Şenol: Yani bu gün için çabuk olabilir belki. İşte arabayla gidersiniz ama..

Yooo, bu gün daha zor. Bu gün çok daha zor.

Katılımcı: Yaya gidenler çok daha çabuk gidiyoruz.

Yaya gidenler arabayla gidenlerden çabuk gidiyorlar.

Yahya Şenol: O zaman yatsıya özel bir vakit dışınma kılınma imkanı var gibi bir şey çıkıyor.

Yok, sadece oraya özel demek lazım. Sadece oraya özel demek lazım.

Katılımcı: Arafat’tan dönerken yatsının, akşamın vakti  Müzdelife’ye geldikten sonra olur.

Yo, Müzdelife’ye geldiğin zaman “ğasakul leyl” çoktan bitmiş oluyor.

Katılımcı: Yok, o gün diyorum, Arafat’tan dönerken diyorum.

Sırf o güne mahsus olur, başka olmaz. Sırf o güne mahsus olur, başka güne mahsus olmaz bu.

Katılımcı: “Fe iza efadtüm min arafatin, Arafat’tan döndüğünüz zaman.”

            Sadece o zamana mahsus, başkasına değil.

Katılımcı: Yatsının bitişi, tamam “ğasakul leyl.” Fakat Kur’an’ı Kerim inerken, diyoruz ki öyle ayetler var ki bütün kıyamete kadar gelen bir şey olarak gözüküyor. Şimdi sadece o günün şartlarına göre vakitleri, ona göre mi belirleyeceğiz? Yoksa, tamam günümüz şartlarında her şey birbirine girmiş ama o gün de yani insanlar oturmuyor muydu, hiç gece vakti sohbete dalmıyorlar mıydı? Peygamber Efendimiz rahatsız olmamış mıydı yani insanlar hemen yatsıdan sonra yatıyor diye bir şey yok.

Yatsıdan sonra, oturmak, konuşmak mekruhtur diye bir şey olması lazım.

Katılımcı: Yani, kaldı ki, eğer sonuçta mutlaka daha geç vakitlere kadar insanlar da vardı. Açıkça söylenmiş olması gerekirdi, bu vakitten sonra kılmayın diye.

Söylüyor işte, daha ne söyleyecek?

Katılımcı: Çok kısa bir vakit. Sabah namazı gibi çok kısa bir vakitte kılınmış oluyor.

E, tabii ki sabah namazının simetriğidir. Akşam ve yatsı namazının toplamı sabah namazının süresi kadardır.

Katılımcı: Ama sabah namazının bitiş vakti o kadar şey ki, yani açık ki.

Yahya Şenol: Akşam yatsı toplamı sabaha eşit.

Akşam, yatsı toplamı sabaha eşit.

Katılımcı: Dinin kolaylık tarafı sabahleyin yok olmuş oluyor.

Dinin kolaylık tarafının nasıl yok olduğunu söylüyor? Tamamen dinin kolaylık tarafı devam ediyor.

Katılımcı: Yani insanlar bu gün öyle yerlerde çalışıyor ki, madende bilmem nede, denizde, orada burada çok ağır işlere çalışan insanlar var.

Neyse sen şimdi ondan bahsetme de, o başka. Sen şimdi sağı solu karıştırma! Burada delillerden bahsediyoruz, sen söyle bakalım hangi delile dayanarak konuşuyorsun?

Katılımcı: Bana “Ğasakul leyl”i yanlış yorumluyoruz gibi geliyor.

Ğasake kelimesinin manası ne? Bir de atame kelimesi vardır Arplar’da, ateme.

Katılımcı: Gece karanlığının çökmesi demek.

Gece ne zaman çöküyor?

Katılımcı: Yani o beyazlık görüntüden kaybolduktan sonra da havanın aydınlığı belli bir vakit…

Havanın aydınlığı, bak şimdi, atmosfer aydınlığı denen bir aydınlık vardır. Tamam mı? Bu en az ekvatordadır, en fazla da kuzey kutbundadır. Kuzeye doğru gittikçe aydınlık artar. Mesela şimdi, Almanyada’ki gecelerin durumu ile Türkiye’deki aynı mı?

Katılımcı: Çok daha kısa geceler.

Yok, yok, aydınlık açısından? Hava kapalı olmadığı zamanlar?

Katılımcı: Daha aydınlık olması lazım.

Tabii ki daha aydınlık olması lazım. Çünkü kuzey kutba daha yakın. Daha da yukarıya gittikçe…

Katılımcı: O, deminki dediğiniz o gece kısmı var ya hani, tam karanlık. O kısım daralıyor artık, iyice az bir vakit kalır.

Hayır, o uzunluğu meselesi ayrı. O “Ğasakul leyl”deki karanlığın şiddeti, Türkiye’de daha fazladır.  Daha kuzeye gittiğiniz zaman gündüz gibi gözükür. İnsanları yanıltan o. Atmosfer aydınlığıdır, onu sıfır sayacaksınız. Doğuda ve batıda ilave olan aydınlıklar. Bakacaksınız, dört bir kenarın aydınlığı aynı ise “Ğasakul leyl”dir. O kadar.

Katılımcı: Delil dediniz ya, az önce siz bir hadisi şerifi okudunuz. Rasulullah (a.s.v.) hadisi şeriflerinde işte meşakkat olmasaydı bu vakte kadar uzatırdım şeklinde. Yani bununla şunu demek istiyorum: Yatsı namazının vakti işte hemen sabah namazının vakti kadar, akşam namazı, yatsıyı ikisi beraber biter. Yatsı namazının vakti sona erer ifadesinden ben de orada zorlaştırma. Allah kolaylaştırır, siz zorlaştırıyorsunuz ayeti var ya.

Kardeşim bak! Bu kadar ayet ve hadisi bir kenara bıraktın. Bak o hadisin izahı olmasa anlarım. Bak nedir? Şimdi bu insanları hava karardıktan sonra hadi gidin evinize dediği zaman. Çünkü havanın kararmasının son noktasına kadar yatsıyı kılabilirsiniz. Saat dokuzda hava kararıyor değil mi, öyle düşünün. Selam verdiğin zaman saat dokuz oldu ve hava karardı, hadi evlerinize, ne olur? Yatsıyı tam vaktinde kılmışsın?

Katılımcı: Benim dediğim, bu vakitte bitmiştir, ondan sonra yatsı namazının vakti sona ermiştir ifadesi.

Ama ayetler böyle, sen delil bul! Delil bul!

Katılımcı: Şimdi aynı hadis gece yarısına kadar diyor ya…

Yahya Şenol: İlk vaktinde problem yok, son vakti şeydiyoruz.

Delil bulun kabul edelim, tamam.

Katılımcı: Cemaatler eve gidemediği için mi gece yarısını orada belirliyoruz?

Hayır, meşekkat kelimesini söylüyor ya Peygamber Efendimiz. Meşekkat vel evla en şukka kelimesinden çıkarıyoruz onu.

Katılımcı: Meşekkat kelimesi olmasaydı gece yarısı daha ileri gidebilir miydi?

Gidemezdi.

Katılımcı: Zaten işin esası “Ğasakul leyl.”

            İşin esası “Ğasakul leyl.” O meşakkat falan başka bir şey. O ayrı bir olay.

Katılımcı: Pekiyi nısf? O nısf’ı mesela ben de anlayamadım.

Bak nısıf kelimesinin manasını ben..

Yahya Şenol: Bu gün yatsının süresi ne kadardır, bu gün? Dün akşam için veya bu akşam için yani?

Yani işte bir saat kadar, bir saati belki birazcık geçiyor olabilir. Yani akşam namazı yatsıya kadar, akşam namazı da dahil. Toplam bir saat kadar. Yav, kardeşim deliler burada. Sizin bildiğiniz delil varsa getirin haftaya. Haftaya tekrar aynı konuyu işleyeceğiz. Ama delilsiz konuşmayalım, yani duygusal konuşuyoruz. Bak, mesela Lisanul Arap’tan buraya aldım, Mehmet hoca! Ve muntasaful leyli vasatuhu.

Katılımcı: Şimdi, nısful leyl iki şeyin tam ortasıdır diyor, vasatuhu ortası demektir. Şimdi bu değil mi ortası yani? Benim anlamadığım o yani.

Yani sen geceyi böyle bir değnek zannediyorsun.

Katılımcı: Bir insan doğduğundan itibaren, aklına geldiğinden itibaren kırk sene uyuyor, kalkıyor o gecenin ne kadar süreceğini bilir elbet yani.

Sen bu gece saatini kenara bir koy!

Katılımcı: Bak, mesela sen buradan Zeytinburnu’na gidiyorsun, hiç kilometre taşı olmasın yolun yarısı neresidir?

Katılımcılar: Anlaşılmıyor.

            Bak şimdi, sabah namazı nasıl oluyor? Ben size söyliyeyim. Şimdi siz rasat yapmış olsanız bilirsiniz.

Yahya Şenol: Uykudan nasıl uyanacağız?

İyi ya, onu söyliyeceğim sana. Bak Allahu Teala vücuda bir saat koymuş, vücudun bir saati var. Vücudun saati var tamam mı? Biyolojik saat var. Bak siz dikkat edin, sabah namazı vaktinde vücut ter döker, kalkmazsan vücut terler. Vücut kalk diyor sana. Ve şeyde, ben şimdi çok sayıda rasat yaptığım için biliyorum. O tan yeri ağardığı zaman güzel bir rüzgar eser etrafta. Aslında rüzgar değil, sanki bir rüzgar esiyormuş gibi hissedersin.

Yahya Şenol: Açık yerde mi?

Açık, kapalı fark etmiyor.

Yahya Şenol: Ama onu biz hissedemiyoruz yani.

Sen şimdi, uzun bir tecrüben olursa hissedersin. Vücudun onun farkına varıyor.

Yahya Şenol: Olmayan çok büyük bir topluluk var yani, onlara biz sen hissedemiyorsun ne yapalım mı deyip atacağız yani?

Dinle de ondan sonra kardeşim. Senin vücudun onu hissediyor. Etmiyor değil, hissediyor onu. Sen onu uzun tecrübeler yaparsan, o hissi aklında da görürsün. Vücudun hissediyor. Onun için bak takip edin, sabah namazı sırasında eğer namaza kalmazsanız vücudunuzu bir ter basar. Takip edin, görürsünüz.

Katılımcı: Rüyasında namaz kılar insan, abdest alamaz, camiyi bulamaz.

Katılımcı: Her insan o saatte uyanıyor da kalkıp kalkmamak başka.

Kalkıp kalkmama ayrı bir konu, evet. Çünkü Allahu Teala vücudun saatini öyle ayarlamış.

Katılımcı: Biyolojik saatle ilgili bir ara bir rapor okumuştum. Bu güneş, hani insanın üzerinde biyolojik bir saat var, bu herkeste var. Sadece güneşin doğması, o insanın üzerindeki o saate tekrar bir ayar çekiyor. Yani herkesin saati belki yirmi dört saat değil, yirmi üç bucuk olanlar varmış, yirmi dört buçuk saat olanlar var, falan. O yüzden bazı insanlar farklı yapılanmaya da girebiliyormuş. Ama güneş olduğu zaman herkese bir ritim koyuyor. Hadin bakalım, bir daha şimdi sıfırladınız saatinizi, kalkın bakalım şeklinde gibi. Böyle bir güneşin ayar etkisi var.

Zaten “Li ta’lemu adedes sinıne vel hısab” da onu gösteriyor. Yani yılların sayısını ve hesabı bilesiniz. Horozların ötmesi var.

Katılımcı: Su, bildiğimiz su, sabah şafak attığında, yani imsak vakti girdiğinde böyle başlar sesinden akmaya. O saate kadar sessiz akar. Bizim köy böyle rampa ya, köyün kocaman bir suyu var. Gece sakin akar, halbuki daha çok sesi çıkması lazım. Fakat çok sakin bir vaziyette akar, sessiz. Ama sabah namazının vakti girdiğinde böyle kütürdeyerek akmaya başlar.

Her şey, tüm tabiat uyanmaya başlıyor, her şey uyanıyor.

Katılımcılar: Anlaşılmıyor.

            Ben kendi açımdan, çocuklukta bir yerden mi duydum, nasıl olduysa, “İnna a’tayna” suresini okurdum, tam istediğim dakikada kalkardım. Sen de mi aynı? En küçük sapma olmamıştır şu ana kadar.

Katılımcı: Akşamla yatsıyı her gün cem etmek, esas kolaylık o olurdu aslında. Bu kadar yakınsa, bir saatse vakit. Keşke öyle olsaydı da hiç böyle olmasaydı.

Katılımcı: “Kumilleyle illa kaliylen nısfehu evinkus minhu kaliylen ev zid ‘aleyhi.” Bu kısım var ya. O da gecenin belli bır kısmında yani az olur, çok olur, ortası olur, ortasından daha az olur, fazla olur gibi bir vaziyette anlaşılmaz mı? Tamam kalk oku da, gecenin neresinde olursa olsun?

İşte o ayeti kerime Mehmet hocaya delil oluyor.

Yahya Şenol: O “kum” kalk mı orada? “Kumilleyle nısfehu”, nısfında kalk mı oluyor, namazı ayakta geçir mi oluyor? Yani eğer yatsıda namaz başlıyorsa, zaten yatmamış niye kalkıyor? O “kum” ayakta geçir anlamına mı geliyor yani?

Şimdi “kumilleyle nısfehu” ne demek? Fi nısfihi değil mi? Gecenin nısfında kalk.

Yahya Şenol: Yani hemen başı da olabilir.

Katılımcı: Sizin verdiğiniz manaya göre: Gecenin yarısını ayakta tut manasını veriyorsunuz. O şekilde doğru. Ama yarısında kalk dediğiniz zaman şey yapıyor.

Şimdi sen onu bırak da, sen az önce gecenin yarısı diye böyle yapıyordun. Şimdi “nısfehu”ya gece şurada kalk! Öyle mi?

Katılımcı: Tamam şimdi siz geceyi üçe bölüyorsunuz.

Ben bölmüyorum, ayet bölüyor. Ayet bölüyor. Orada diyor ki: “İnne rabbeke ya’lemu enneke tekumu edna min suluseyilleyli, gecenin üçte ikisine yakın ayakta kalıyorsun.” O zaman o senin dediğin gibi, demek ki hiç uyumadan, yoksa başka olmaz.

Yahya Şenol: Yani o kadar süreyi ayakta geçiriyor.

Ayakta geçiriyor, evet.

Yahya Şenol: Yani tek uyuyabileceği zaman…

Sabaha yakın.

Yahya Şenol: Sabaha yakın, yarım saat belki.

Zaten onun için gücünüz yetmez diyor ya.

Yahya Şenol: Kalk anlamında şey yani ayakta dur, ayakta geçir.

Gücünüz yetmez diyor, evet.

Tüm Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri
# İçerik Adı Yayınladığı Tarih Görüntülenme
1 Kitaba Çağrı 16 Eylül 2017
2 Kurban İbadeti 24 Ağustos 2017
3 Hadislerin Derlenmesinde İran Etkisi 19 Ağustos 2017
4 Diyanetin Fetö Raporu: Bu din bu hale nasıl geldi? 14 Ağustos 2017
5 Hilal, Fitre ve Bayram 28 Haziran 2017
6 Nebi’mizin Ramazan Hayatı 12 Haziran 2017
7 İmsak Ölçüleri 27 Mayıs 2017
8 Dini Siyasete Alet Etmek 20 Mayıs 2017
9 Nebilere Yüklenen Olağanüstü Özellikler 13 Mayıs 2017
10 Tarih Boyunca Nebilere Gösterilen Tepkiler 6 Mayıs 2017
11 Yanlış Şeriat Algısı Suç ve Ceza 29 Nisan 2017
12 Kapitalizmin Sonu 15 Nisan 2017
13 Faiz Bağlamında Modern Finansal Ürünler 8 Nisan 2017
14 Hadislere Bakışımız Nasıl Olmalı 1 Nisan 2017
15 Haram Aylar 25 Mart 2017
16 Kur’an’cılık Tehlikesi 1.Bölüm 20 Mart 2017
17 Din ve Devlet İlişkileri 1.Bölüm 11 Mart 2017
18 Cuma Namazı ve Hutbe’si 4 Mart 2017
19 Kur’an’a Göre Sihir Kavramı 25 Şubat 2017
20 Abese Suresi Bağlamında Nebi’mizin Korunmuşluğu 18 Şubat 2017
21 Ev İçi Mahremiyet Kuralları 11 Şubat 2017
22 Örtünme İle İlgili Hükümler 4 Şubat 2017
23 Baş Örtüsü ve Örtünme 28 Ocak 2017
24 Kur’an’nın Çözüm Üretmedeki Yeri 21 Ocak 2017
25 Yahudileri Gölgede Bırakan Hileler 16 Ocak 2017
26 Müslümanlar’da Allah’a Güven Krizi 31 Aralık 2016
27 Müslümanlığımızı Gözden Geçirme İhtiyacı 24 Aralık 2016
28 Ümmet Olamamanın Ağır Bedeli 17 Aralık 2016
29 Tarihsellik İddialarında Cezalar Örneği 10 Aralık 2016
30 Mezhepçiliğin Doğurduğu Acı Sonuçlar 3 Aralık 2016
31 Kur’an’nın Tarihselliği İddiası ve Miras Konusu 26 Kasım 2016
32 Takiye (Kimliği Gizleme) 19 Kasım 2016
33 Faiz ve Güncel Meseleler 12 Kasım 2016
34 Mehdi Gelicek mi ? 7 Kasım 2016
35 Hz.İsa Gelicekmi? 31 Ekim 2016
36 Çağdaş Ulemanın Usulsüzlüğü 22 Ekim 2016
37 Dinsel Çoğulculuk 15 Ekim 2016
38 Son Kitabı Devre Dışı Bırakma Projesi, Dialog 8 Ekim 2016
39 Fıtrat Zemininde Buluşma 1 Ekim 2016
40 Nisa 34. Ayet Bağlamında Kadına Şiddet 24 Eylül 2016
41 Kurban İbadeti 10 Eylül 2016
42 Kadının Dövülmesi 3 Eylül 2016
43 Kur’an’a Göre Hükmetmek 27 Ağustos 2016
44 15 Temmuz Darbe Gecesine Kurani Bir Bakış 20 Ağustos 2016
45 Paralel Dinin Olmazsa Olmazı Aracılık – 1 13 Ağustos 2016
46 Müslüman Gayrimüslim İlişkileri 2 Temmuz 2016
47 Zekat 25 Haziran 2016
48 Oruçla İlgili Hükümler 18 Haziran 2016
49 Uydurulan Dinde Yatsı Sonu, Seher ve İmsak Vakti 4 Haziran 2016
50 Uydurulan Dinde Mut’a Nikahı 28 Mayıs 2016
51 Uydurulan Dinde Şartlı Talak 21 Mayıs 2016
52 Uydurulan Dinin Dayatması Olarak Çocukların Evlendirilmesi 7 Mayıs 2016
53 Kölelik ve Cariyelik Mezheplerin Dayatması mı? 30 Nisan 2016
54 Musa Hızır Kıssasının Evrensel Mesajı 23 Nisan 2016
55 Sünnetin Delil Değeri 16 Nisan 2016
56 Kira Sertifikaları Faizsiz Ürün mü? 9 Nisan 2016
57 Suç-Ceza Dengesi Açısından Cinsel İstismar 2 Nisan 2016
58 Boşanma Konusunda Allah’ın Koyduğu Sınırlar 26 Mart 2016
59 Allah’ın Koyduğu Sınırlar Nasıl Aşıldı 19 Mart 2016
60 Muhsana, Kadına Pozitif Ayrımcılık 13 Mart 2016
61 İnsanlar ile Cinlerin Ortak Özellikleri 5 Mart 2016
62 Nebiler Günahtan Korunmuş mudur? 27 Şubat 2016
63 Bedir Savaşı Örneğinde Nebi ve Resul Farkı 20 Şubat 2016
64 Dinde Haram-Helal Koyma Yetkisi 13 Şubat 2016
65 Cinler 6 Şubat 2016
66 İlk İnsanın Yaratılışı 30 Ocak 2016
67 İnsanı İnsan Yapan Özellikler 23 Ocak 2016
68 Allah’ı İkinci Sıraya Koymak 16 Ocak 2016
69 Şirkle İman Arasındaki Kararsızlık 9 Ocak 2016
70 Mehdi Beklentisi 2 Ocak 2016
71 Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
72 Fıkıh Müzakereleri | Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
73 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik – 2 19 Aralık 2015
74 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik 12 Aralık 2015
75 Kur’ân’da Dindarlık 5 Aralık 2015
76 Tarih Boyunca Bir Siyasi Baskı ve Ötekileştirme Aracı Olarak Zındıklık 28 Kasım 2015
77 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 2) 21 Kasım 2015
78 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 1) 21 Kasım 2015
79 Kur’an’a Göre Dinden Dönmenin Hükmü 16 Kasım 2015
80 Kur’an’da Zina Suçu Ve Cezası 7 Kasım 2015
81 Tağut Doğru Yolun Üstünde Oturur 31 Ekim 2015
82 Hadis Uydurma Faaliyetleri 24 Ekim 2015
83 Kader İnancı Ve Nesih 17 Ekim 2015
84 Resulullah Sonrası Siyasi Gelişmeler 10 Ekim 2015
85 Nesih 3 Ekim 2015
86 Hac Ve Kurban 19 Eylül 2015
87 Terör Olayları Karşısında Nebevi Siyaset 12 Eylül 2015
88 Dinde Özgürlük 5 Eylül 2015
89 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 4 “Cariyelik” 29 Ağustos 2015
90 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 3 “Cariyelik” 22 Ağustos 2015
91 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 2 “Kitap Algısı” 15 Ağustos 2015
92 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 8 Ağustos 2015
93 Nebimizin Yürüttüğü Dış Politika 1 Ağustos 2015
94 Kadir Gecesi ve İmsak Vaktine Tavırlar 11 Temmuz 2015
95 Zekat 4 Temmuz 2015
96 Oruç İbadeti 2 27 Haziran 2015
97 Oruç İbadeti 20 Haziran 2015
98 Kutup Bölgelerinde İftar ve İmsak Vakitleri 13 Haziran 2015
99 Emtia Borsalarındaki İşlemlerin Fıkhi Hükmü 6 Haziran 2015
100 Kur’ân’a Göre Gece-Gündüz 30 Mayıs 2015
101 Prof. V. A. Yefimov’la Yapılan Toplantının Değerlendirilmesi 23 Mayıs 2015
102 İsra ve Mirac 16 Mayıs 2015
103 Berzah Alemi 2 9 Mayıs 2015
104 Berzah Alemi 2 Mayıs 2015
105 Enflasyon ve Faiz 25 Nisan 2015
106 İşsizlik Probleminin Kaynağı 18 Nisan 2015
107 Peygamberimizin Öldürülmesini Emrettiği Kişiler Hakkındaki Rivayetler 4 Nisan 2015
108 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Zekat-Faiz Karşılaştırması) 28 Mart 2015
109 Faizsiz Sistemin İlkeleri – Faizsiz Bankacılık 28 Mart 2015
110 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Enflasyon) 21 Mart 2015
111 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Bankacılık) 14 Mart 2015
112 Faizsiz Sistemin İlkeleri 7 Mart 2015
113 Tecavüz Suçunun Cezası 28 Şubat 2015
114 İdam Cezası ve Kıssas Tartışmaları 21 Şubat 2015
115 Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 14 Şubat 2015
116 Kur’ân’da Ruh Kavramı 7 Şubat 2015
117 İcmanın Delilleri ve Değerlendirilmesi 24 Ocak 2015
118 Fıkıh Müzakereleri | Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 17 Ocak 2015
119 Nebiye Hakaretin Cezası 10 Ocak 2015
120 Noel ve Mevlid Kandili Kutlamalari 3 Ocak 2015
121 Kelime Oyunları ve Şeb-i Arus 27 Aralık 2014
122 Evlilik Nedeniyle Ortaya Çıkan Haramlık 20 Aralık 2014
123 Talak’ın Şarta Bağlanması 13 Aralık 2014
124 Kadının Boşanma Hakkı 6 Aralık 2014
125 Boşanmanın Hükümleri 29 Kasım 2014
126 Küçüklerin Evlendirilmesi 22 Kasım 2014
127 İslam Hukuku-Roma Hukuku Karşılaştırması 15 Kasım 2014
128 Beni Kureyza Yahudileri ve Esirlerin Öldürülmesi 8 Kasım 2014
129 İslâm Miras Hukukunda Kelâle 3 Kasım 2014
130 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı – 2 25 Ekim 2014
131 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı 18 Ekim 2014
132 İslam Alimlerinin Işid’e Gönderdikleri Mektubun Eleştirisi 11 Ekim 2014
133 Kurban İbadeti 27 Eylül 2014
134 Birbirimizden yardım istemek şirk midir? 9 Ağustos 2014
135 Nafile Oruç 2 Ağustos 2014
136 Zekat ve Fitre 26 Temmuz 2014
137 Kadir Gecesi 19 Temmuz 2014
138 Tarihi gelişimi ve Hükümleri Açısından İtikaf 12 Temmuz 2014
139 Yatsının Son Vakti 5 Temmuz 2014
140 Vakti Dışında Namaz, Süresinden Fazla Oruç 28 Haziran 2014
141 Bakara 187. Ayet Işığında Oruç İbadeti 21 Haziran 2014
142 Kimler Oruç Tutabilir 14 Haziran 2014
143 Orucun Tarihi ve Meşruiyeti 7 Haziran 2014
144 Ecel ve Şehitlik – Sorular ve Cevaplar 24 Mayıs 2014
145 Ecel ve Şehitlik 17 Mayıs 2014
146 Seferilik Mesafesi ve Müddeti 10 Mayıs 2014
147 Yolculukta Namaz – 2 26 Nisan 2014
148 Dinden Dönmek 19 Nisan 2014
149 Yolculukta Namaz 5 Nisan 2014
150 Namazı Terketmenin Hükmü 29 Mart 2014
151 Namazda Zikir 8 Mart 2014
152 Kadınların Cemaate Katılması 1 Mart 2014
153 Cemaatle Namaz – 2 22 Şubat 2014
154 Cemaatle Namaz 15 Şubat 2014
155 Sehiv Secdesi 8 Şubat 2014
156 Namazı Bozan Haller – 2 1 Şubat 2014
157 Namazı Bozan Haller 18 Ocak 2014
158 Cumanın Farzından Önceki ve Sonraki Sünnetler 11 Ocak 2014
159 Cuma Hutbesi 4 Ocak 2014
160 Cuma Namazı 28 Aralık 2013
161 Sünnet Namazları 21 Aralık 2013
162 Vitir Namazı 14 Aralık 2013
163 Teheccüd Namazı 7 Aralık 2013
164 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – Sorular 23 Kasım 2013
165 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – 2 18 Kasım 2013
166 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları 2 Kasım 2013
167 Cezanın Amacı Açısından Mağdur Hakları 26 Ekim 2013
168 Bayram Namazı ve Teşrik Tekbirleri 12 Ekim 2013
169 Tarihi, Amacı ve Ahkamı Yönüyle Kurban 5 Ekim 2013
170 Kur’an’da Münafıkların Durumu – 2 28 Eylül 2013
171 Kur’an’da Münafıkların Durumu 21 Eylül 2013
172 Günümüz İslam Dünyasının Problemleri 14 Eylül 2013
173 Bedel Hac – Doç.Dr. Servet Bayındır 7 Eylül 2013
174 Allah’ın Bilgisi ve Kader 24 Ağustos 2013
175 Mısırdaki Müslümanların Durumu 17 Ağustos 2013
176 Kadir Gecesi 3 Ağustos 2013
177 İmsak Tartışmaları 27 Temmuz 2013
178 Kutup Bölgelerinde İbadet Vakitleri 20 Temmuz 2013
179 Kader 19 Ocak 2013
180 Kıyamet Alametleri 22 Aralık 2012
181 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Kurban İbadeti 20 Ekim 2012
182 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Hac İbadeti 13 Ekim 2012
183 Faiz-Zekat İlişkisi 6 Ekim 2012
184 Namazların Birleştirilmesi 29 Eylül 2012
185 İslama Yönelik Saldırılar 22 Eylül 2012
186 Alternatif Bir Finansal Ürün Olarak Kira Sertifikaları(SUKUK) 15 Eylül 2012
187 Öğle ve İkindi Namazlarının Vakitleri 8 Eylül 2012
188 Yatsı Namazı Vaktinin Bitişi 1 Eylül 2012
189 Kur’an’a Göre Gelenek 25 Ağustos 2012
190 Bayram Namazı ve Fitre 18 Ağustos 2012
191 Televizyondan Kabe İmamına Uyulabilir mi? 11 Ağustos 2012
192 Ramazan Ayının İnsana Sunduğu Fırsatlar 4 Ağustos 2012
193 İmsak Vakti ve Seher – 2 28 Temmuz 2012
194 İmsak Vakti ve Seher 21 Temmuz 2012
195 Nesih, Kıblenin Değişmesi Örneği 23 Haziran 2012
196 İsra ve Miraç 16 Haziran 2012
197 Uydurma Hadisler – Harun Ünal 9 Haziran 2012
198 Sezaryen Doğum 2 Haziran 2012
199 Vahiy – Sünnet İlişkisi 26 Mayıs 2012
200 Nesih Kavramı 19 Mayıs 2012
201 Din ve Tıp Açısından Sünnet 14 Mayıs 2012
202 Din ve Müzik 5 Mayıs 2012
203 Hadislerin Kur’an’a Arzı 28 Nisan 2012
204 Türkiye’de Kutlu Doğum Etkinlikleri 21 Nisan 2012
205 Allah’ın Elçisini Doğru Anlamak 14 Nisan 2012
206 Kur’an Öncesi Mekke Toplumu 7 Nisan 2012
207 Faizsiz Bankacılğın Problemleri 31 Mart 2012
208 Hz.Muhammed’in(S.A.V.) Tebyin Görevi 24 Mart 2012
209 İslam ve Türk Medeni Kanunu(TMK) Miras Sistemlerinin Mukayesesi 17 Mart 2012
210 Kur’an’a Göre Tağut Kavramı 10 Mart 2012
211 Farklı İnançların Birlikte Yaşamasının Doğal Kuralları 3 Mart 2012
212 Kur’an’a Göre Resule İman, İtaat ve İttiba 25 Şubat 2012
213 Organ Nakli 18 Şubat 2012
214 Sebeb-i Nüzul Meselesi 11 Şubat 2012
215 Daru’l-Harbde Faiz 4 Şubat 2012
216 İftida 28 Ocak 2012
217 Talak (Boşanma) 21 Ocak 2012
218 Gayrimüslimlerle Evlilik 14 Ocak 2012
219 A’raf Ehli 7 Ocak 2012
220 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? – 2 31 Aralık 2011
221 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? 24 Aralık 2011
222 Çocukların Evlendirilmesi 17 Aralık 2011
223 İnanç Özgürlüğü 10 Aralık 2011
224 Evliliğin Denetlenmesi 3 Aralık 2011
225 Adetli Kadın Kur’an’a Dokunabilir mi? 26 Kasım 2011
226 Hz.İsa’yı(a.s.) Geri Getirmek İsteyenlerin Hedefi 19 Kasım 2011
227 Nebi ve Resul Kavramları 12 Kasım 2011
228 Kurban Bayramına Nasıl Hazırlanmalıyız? 5 Kasım 2011
229 İcma Delili ve Değerlendirilmesi 22 Ekim 2011
230 Vekaletle(Bedel) Hac 15 Ekim 2011
231 İhram Yasakları 8 Ekim 2011
232 Kadınların Yolcuğu 1 Ekim 2011
233 Kur’an ve Sünnet Işığında Hac İbadeti 24 Eylül 2011
234 Faiz Anlayışı 10 Eylül 2011
235 Bayram Namazı 27 Ağustos 2011
236 İmsak Vakti 20 Ağustos 2011
237 Teravih Namazı Konusunda Diyanet’e Cevap 13 Ağustos 2011
238 Oruç Tutamayanlar Ne Yapmalı? 6 Ağustos 2011
239 Güneşin Batmadığı Yerlerde Namaz Vakitleri 2 Temmuz 2011
240 Yatsı Namazının Vakti 7 Mayıs 2011
241 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler – 2 30 Nisan 2011
242 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler 23 Nisan 2011
243 Günahlarla İlgili Kavramlar – 2 2 Nisan 2011
244 Günahlarla İlgili Kavramlar 26 Mart 2011
245 Büyük Günahlar – 3 19 Mart 2011
246 Büyük Günahlar Nelerdir? 12 Mart 2011
247 Büyük Günah İşleyenlerin Durumu 5 Mart 2011
248 Ye’cüc ve Me’cüc 26 Şubat 2011
249 Dabbetü’l-Arz 19 Şubat 2011
250 Tarikatlarda Vesile ve Tevessül 12 Şubat 2011
251 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar – 2 5 Şubat 2011
252 Kutuplarda Namaz Vaktinin Tespiti 29 Ocak 2011
253 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar 22 Ocak 2011
254 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular – 2 1 Ocak 2011
255 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular 25 Aralık 2010
256 Mehdi İnancı 18 Aralık 2010
257 Kur’an’a Göre Zekat Oranları 4 Aralık 2010
258 Artan Malı İnfak Etme 27 Kasım 2010
259 Vitr Namazı 13 Kasım 2010
260 Bayram Namazları 6 Kasım 2010
261 Sehiv Secdesi – Mukayeseli Fıkıh Dersleri 30 Ekim 2010
262 Kurban İle Alakalı Sorular 23 Ekim 2010
263 Hac Farklı Aylarda Yapılabilir mi? – Fıkıh Dersi 9 Ekim 2010
264 Başkasının Yerine Hacc Yapmak 2 Ekim 2010
265 Hilal İle İlgili Sorulan Sorular 25 Eylül 2010
266 Cariyeler İle İlgili Sorulan Sorular 18 Eylül 2010
267 ORUÇ BOZMANIN CEZASI 4 Eylül 2010
268 Zekat 28 Ağustos 2010
269 İmsak ve Yatsı Vakitleri – 2 21 Ağustos 2010
270 İmsak ve Yatsı Vakitleri 14 Ağustos 2010
271 İsra ve Miraç -2 10 Temmuz 2010
272 İsra ve Miraç -1 3 Temmuz 2010
273 İcma’a Delil Getirilen Hadisler 26 Haziran 2010
274 İcma 19 Haziran 2010
275 Başörtüsü ve Örtünme 12 Haziran 2010
276 Mezheplerin Tutarlılığı 29 Mayıs 2010
277 Asabe Siyaset İlişkisi (Kızın Çocuklarının Mirasçılığı Örneği) 22 Mayıs 2010
278 Kur’an’ı Açıklama Usulü 15 Mayıs 2010
279 Kartepe Programı Değerlendirme 5 Mayıs 2010
280 Abdestte Ayakların Mesh Edilmesi 24 Nisan 2010
281 Hudeybiye’den Geri Kalanlar 13 Nisan 2010
282 Peygamberimizin Zeynep (ranha) ile Evliliği 3 Nisan 2010
283 Bedir Savaşı 20 Mart 2010
284 Kur’an Sünnet Bütünlüğü: Allah’ın İzni Meselesi 13 Mart 2010
285 Vahiy Çeşitleri 6 Mart 2010
286 Kadınların Özel Halleri 11 Şubat 2010
287 Kur’an’a Göre Zekat Nispeti 6 Şubat 2010
288 Vahy-i Gayr-i Metlüv’e Dair Getirilen Deliller -1 30 Ocak 2010
289 Iskat (Ölen Kimseyi İbadet Borçlarından Kurtarmak) 16 Ocak 2010
290 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrailin Rolü -2 2 Ocak 2010
291 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrail’in Rolü 26 Aralık 2009
292 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kurban 21 Kasım 2009
293 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -2 14 Kasım 2009
294 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -1 7 Kasım 2009
295 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kur’anı Anlama 31 Ekim 2009
296 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Yolculukta Namazin Kısaltılması Örneği 24 Ekim 2009
297 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? -2 17 Ekim 2009
298 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-1 10 Ekim 2009
299 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-2 10 Ekim 2009
300 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -1 3 Ekim 2009
301 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -2 3 Ekim 2009
302 Mirasta Avliye Meselesi -1 26 Eylül 2009
303 Mirasta Avliye Meselesi -2 26 Eylül 2009
304 Kasten Orucu Bozanın Cezası -1 12 Eylül 2009
305 Kasten Orucu Bozanın Cezası -2 12 Eylül 2009
306 Oruç Keffareti -2 29 Ağustos 2009
307 Oruç Keffareti -1 29 Ağustos 2009
308 Adetli Kadının Orucu -1 22 Ağustos 2009
309 Adetli Kadının Orucu -2 22 Ağustos 2009
310 Hastaların Orucu -1 15 Ağustos 2009
311 Hastaların Orucu -2 15 Ağustos 2009
312 Namazda Örtünme / 2-1 8 Ağustos 2009
313 Namazda Örtünme / 2-2 8 Ağustos 2009
314 Namazda Örtünme / 1-1 1 Ağustos 2009
315 Namazda Örtünme / 1-2 1 Ağustos 2009
316 Kur’an’da Örtünme -1 18 Temmuz 2009
317 Kur’an’da Örtünme -2 18 Temmuz 2009
318 Gayrimüslimlerle Evlilik -1 11 Temmuz 2009
319 Gayrimüslimlerle Evlilik -2 11 Temmuz 2009
320 Müşriklerle Evlilik -1 4 Temmuz 2009
321 Müşriklerle Evlilik -2 4 Temmuz 2009
322 Ehli Kitap ve Müşrikler -1 27 Haziran 2009
323 Ehli Kitap ve Müşrikler -2 27 Haziran 2009
324 Hayvan Kesimi / 2-1 20 Haziran 2009
325 Hayvan Kesimi / 2-2 20 Haziran 2009
326 Hayvan Kesimi -1 13 Haziran 2009
327 Hayvan Kesimi -2 13 Haziran 2009
328 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -1 6 Haziran 2009
329 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -2 6 Haziran 2009
330 Nafile Namazlar -1 9 Mayıs 2009
331 Nafile Namazlar -2 9 Mayıs 2009
332 Vitir Namazı -1 2 Mayıs 2009
333 Vitir Namazı -2 2 Mayıs 2009
334 Kur’an’ın Genel Açıklaması -1 25 Nisan 2009
335 Kur’an’ın Genel Açıklaması -2 25 Nisan 2009
336 Namazın Mekruhları -1 11 Nisan 2009
337 Namazın Mekruhları -2 11 Nisan 2009
338 Namazı Bozan Şeyler -1 4 Nisan 2009
339 Namazı Bozan Şeyler -2 4 Nisan 2009
340 Namazda Konuşmak -1 28 Mart 2009
341 Namazda Konuşmak -2 28 Mart 2009
342 Namazda Abdestin Bozulması / 2-1 21 Mart 2009
343 Namazda Abdestin Bozulması / 2-2 21 Mart 2009
344 Namazda Abdestin Bozulması / 1-1 14 Mart 2009
345 Namazda Abdestin Bozulması / 1-2 14 Mart 2009
346 Namazda İmamlık / 3-1 28 Şubat 2009
347 Namazda İmamlık / 3-2 28 Şubat 2009
348 Namazda Saf Düzeni -1 21 Şubat 2009
349 Namazda Saf Düzeni -2 21 Şubat 2009
350 Namazda İmamlık / 2-1 14 Şubat 2009
351 Namazda İmamlık / 2-2 14 Şubat 2009
352 Namazda İmamlık / 1-1 7 Şubat 2009
353 Namazda İmamlık / 1-2 7 Şubat 2009
354 İmamın Arkasında Kıraat -1 24 Ocak 2009
355 İmamın Arkasında Kıraat -2 24 Ocak 2009
356 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-1 17 Ocak 2009
357 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-2 17 Ocak 2009
358 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-1 10 Ocak 2009
359 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-2 10 Ocak 2009
360 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-1 3 Ocak 2009
361 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-2 3 Ocak 2009
Kuran Dersi Canlı Yayın