…bu ayetler gitmiş. Üzerine bir çarpı. Ondan sonra da diyorlar ki; efendim kuranı kerimde kurban ile ilgili ayet yok. E tabi kardeşim olanları okumazsan olmaz. Olanları afedersin katlettiniz, ketmettiniz olan ayetleri ondan sonra yok diyorsun. Ondan sonra “fe salli li rabbike venhar”(KEVSER 2)a da delilerin bile vermeyeceği manayı vereceksin: “venhar” buymuş, el bağlamaymış. Zaten “salli” namaz kıl diyorsa, namazın içinde zaten var. El bağlama da zaten bütün mezheplerin ittifakıyla farz da değil yani.
Enes Hoca: Sünneti gayrı müekkede.
Abdulaziz Hoca: Sünneti gayrı müekkede. Yani Allah buna özel emir verir mi? Yani gerçekten. Ondan sonra Allah’tan ki Hanefiler nereden şey yapmışlarsa bir hadise dayanarak vacip falan demişler de bu güne kadar kurban gelmiş. Yoksa bugün islam aleminde kurban diye bir fiil bilinmez olurdu şu ana kadar. Kaybolur giderdi. Şimdi bundan şuna geliyoruz: şimdi problem çok büyük olduğu için insanın canı sıkılıyor. Gerçekten Allah’ın ayetlerini böyle ket etmiş olmaları. Şimdi bu zatlar, Mekkeliler İbrahim(as)’ın soyundan gelen insanlar değiller mi? Onun için AllavTeala “millete ebikum İbrahim”(HAC 78)diyor: babanız İbrahim’in dini. Zaten onlar biz İbrahim’in dinindeyiz diye idda ediyorlardı. Babanız İbrahim’in dini bu sizin kafanızdaki değil. Şimdi İbrahim(as) bu insanları hacca çağırdı. Mekkeliler sonuna kadar hac ve umre yaptılar mı orada? Peki kurban ibadetini ihmal etme ihtimslleri var mı? Kurban bayramı kurbanını ihmal etme ihtimalleri var mı? Edemezler. Ve Allah için kesilen kurbanı yani. Edemez, çünkü o yoldan geliyorlar. Zaten o kurban onlara büyük bir ekonomik güç de veriyor, niye ihmal etsinler ki.
Katılımcı: Bir de onun öncesinde aileden, sülaleden alışa gelmiş oldukları bir şey var. Yani ibadet yönünü düşünmeseler bile. Onu kolay kolay terketmeleri de mümkün değil.
Abdulaziz Hoca: Sadece yaptıkları nedir? Putlara kurban diye bir şey kendileri ihdas ettikleri için Allah’a yapılan bir iftiradır bu. Çok tabiidir. Bunlar elbetteki et yiyecekler, hayvan kesiyorlardı. Elbetteki işte İbrahim(as)’ın burada ilan ettiği günden itibaren elbette kurban bayramı günlerinde kurban kesiyorlardı. Onun için bakın “fe salli li rabbike ve har”(KEVSER 2) mekki suredir. Gerçi medeni olduğunu idda edenler de vardır ama bak bunlar Allah için de kesiyorlar putlar içinde. Sen sadece rabbi için kes diyor. Bunlar Allah’a da dua ediyorlar putlara da, sadece rabbine dua et “fe salli li rabbik”. “Fe salli li rabbik venhar li rabbik” diyor.
Enes Hoca: “Kul inne salati ve nusuki” de bunu tekrar ediyor.
Abdulaziz Hoca: Haa! O da. “Kul inne salati ve nusuki ve mahyaye ve memati lillahi rabbil alemin la şerikeleh”(ENAM 162-163). Benim namazım, ibadetim, nusuk oradaki kurbanım alemlerin rabbi olan Allah’a dır, onun ortağı yok. O zaman şimdi şu ayeti doğru anlamaya çalışalım.
Enes Hoca: “Ve bi zalike umirtu(ENAM 163)” da “fe salli li rabbik”(KEVSER 2).
Abdulaziz Hoca: Çok güzel, doğru söyledin. “Ve bi zalike umirtu” nerede emredildi? O emri nerede aldı? İşte “fe salli” emri. “Fe salli li rabbik venhar li rabbik” işte. Şimdi kurban farz bir ibadettir. Öyle sünnet falan değil. Ama her bir ferde farz değil. Çünkü “li kulli ummetin cealna menseken”(HAC 67)ümmete farz. “Ya eyyuhellezine amenu kutibe aleykumus siyam”(BAKARA 183) o başka, “kutibe alel ummeh” başka. Onun için Peygamberimiz(sav) kurbanı keserken “haza minni ve min lem yudahhi ummeti” diyor. Başka bir ibadet için bu yok. Çünkü ümmete farz olduğu için. Peygamberimiz de ümmetin başı olduğu için kesmek zorunda kalıyor. Bir de “haza sunnetu ebikum İbrahim” diyor. İlk ilan eden. Buradaki sünnet bizim ulemanın sünneti değildir, bu farz msnasındadır. Şimdi bak bütün bu girişten sonra şu ayeti okuyalım tekrar. Geçen hafta okumuştuk ama bu hafta aklımda bu iki ayeti karşılaştırıp olayın netleşmesini zihnimde tasarlamıştım. Bak Mekkelilerin ortamını anladık mı? Mekkeliler ile ilgili diyor ki AllahTeala; “ve kalu : Mekkeliler şöyle dediler”,”hazihi en’amun ve hars: bunlar enam”. Bak burada gene en’am bak Suat Hoca. Orada da “behimetul en’am” diyor ya. En’am çok önemli. Değiştirmemişler. Yani koyun, keçi, sığır, deve. Bunun dışında kurban yok. “Hazihi en’amun ve hars: bunlar en’am ve ekinler”. “Hicrun” yani bunlar yasaklı. Bunlardan herkes istifade edemez. Yani kutsal. Kutsal diyelim. Kutsal, dokunulmaz. Peki, “la yat’amuha illa men neşau bi za’m: kendi kuruntularına göre bizim belirlediğimiz kişilerden başkası yemez” çünkü onu da Allah’a mal ediyorlar. Allah şunu helal kıldı şunu haram kıldı. Bir “en’amu harsun” şimdi bir gurup. Şu “en’am” ve “hars”. Bunu bizim belirlediğimizden başkası yiyemez. “Ve en’amun hurrimet zuhuru” bu da ikinci gurup en’am hayvanlar. Yani koyun, keçi, bunlara binmek haram. Peki. “Ve en’amun” bu da üçüncü bir gurup en’am ki “la yezkurunesmallahi aleyhi” bunun üzerine de Allah’ın adını anmıyorlar. “İftiraen aleyh: Allah’a iftira ederek”(ENAM 138). Niye? Çünkü biz İbrahim(as)’ın soyundanız, İbrahim mi dedi size bunu? Siz kendiniz uydurdunuz, iftira ediyorsunuz Allah’a bunun üzerine de anmıyorsunuz. Peki şimdi bu üçü özel. Bir de bu insanların kendi özelleri olması gerekmez mi? Bunların hepsi kabe için, bunu ancak belli kişiler yiyebilir, buna binilmez, buna da Allah’ın adını anmıyorlar. Peki bunları keserken besmele çekiyorlar mı? Sadece bunda çekmiyorlar bak bir tanesine. Bunda da çekerler bu da dördüncüsü.
Yahya: Yiyorlar içiyorlar.
Abdulaziz Hoca: Kendi içmeleri için ayrılmış. Kendileri için ayrılmış bir en’am. Bu en’amdan hangisinin üzerine Allah’ın adını anmıyor bunlar? Sadece bu, putlar için, putlara ayırdıkları. Allah’a iftira. O zaman diğer üçüne? Anıyorlar demek ki bunlar. Anıyorlar, çünkü Mekkeliler dindarlıklarıyla övünüyorlar. Ondan dolayı AllahTeala diyor; “vema lekum ella te’kulune mimma zukiresmullahi aleyhi”(ENAM 119) şu üçünden niye yemiyorsunuz diyor. Tamam peki bu? Kesin ise anmadıkları bundan da yemeyin. Fısk olduğu kesin. O zaman besmele şartı, bunu ortadan kaldırıyor ikinci ayet. Allah’tan başkası sebebiyle, fısk olarak Allah’ın anılmadığı kesin ise yemeyeceksin. Öyleyse besmele çekilmiş mi çekilmemiş mi diye bakmayacaksın hayvan üzerine. Şimdi anlatabildim mi Cemil Bey kurban meselesini? Yahudi ve hıristiyanlara sıra gelince; bu ayetlerden anlaşılıyor ki onlarda kurban bayramı günlerinde kurban kesmekle görevliydiler. Başka bir zamanda değil.
Katılımcı: Ticari amaçlı kesilen etler de sunak eti olmaz değil mi?
Abdulaziz Hoca: Mekkeliler’de olabilir.
Aynı Katılımcı: Özem bir et sayılmıyormu belli günlerde kesilen?
Abdulaziz Hoca: Onu kendileri belirliyor.
Aynı Katılımcı: Mesela bugün işte uzak doğuya giden kişiler et almak isteseler mesela, o Allah adına mı kesilmiş nasıl öğrenecekler?
Abdulaziz Hoca: Uzakdoğu’da-onu da bilmek lazım-budistler hayvan kesmezler. Budistler putlarına hayvan sunmazlar değil mi? Bilirsiniz siz onu.
Mehmet Hoca: Hint Ceni mezhebi hayvan yemiyor sadece, diğerleri..
Abdulaziz Hoca: Hayvan yerler de putlarına sunmazlar, benim bildiğim o. Sen biliyormusun?
Abdurrahman: Pirinç sunuyorlar Hocam, yiyecek türp şeyler.
Abdulaziz Hoca: Yiyecek türü şeyler. Onlarda yasaktır, Budizm’de yasaktır o. Şimdi bir de ayet bizi çok rahatlatıyor. Allah’tan başkası adına olduğu kesin ise diyor. Şüpheliyse yine yiyebilirsiniz.
Katılımcı: Ama Allah’tan başkası adına kesmişlerse belki onu satsalar da çok değerli satmaları lazım.
Abdulaziz Hoca: Mantık olarak satmamaları gerekir ama satabilirlerde.
Aynı Kstılımcı: Satsalar da onu çok değerli yüksek fiyata satmaları lazım.
Abdulaziz Hoca: Ama sen bilemezsin ki. Piyasayı bilmeyen bir adam için yüksek..
Mehmet Hoca: Bildiğimiz kadarıyla onları rahipler şey yapıyor kendine.
Abdulaziz Hoca: Şimdi işte burada yahudiler de hıristiyanlar da bugün artık kurban kesmiyorlar. Yahudiler kurban kesme zamanının yanında bir de kurban kesme mekanını da şart koşuyorlar. Kurban kesme mekanı da onlara göre beyti makdistir. Beyti makdis de 70 yılından beri yıkılmış. Titus yıkmış. O günden beri böyle bir bina yok. Öyle bir bina olmadığına göre orada sunak yani kurban kesilecek mekan yok. Onun için o gün bu gündür onlar kurban kesmiyorlar.
Katılımcı: “Mizbah” diyorlar Hocam o mekana.
Abdulaziz Hoca: “Mizbah”, mezbah demeden, tabi hareke farkı olabilir. Çünkü ibranice ile arapça aynı kaynaktan gelen
Aynı Katılımcı: “Mezbah” değil, “mizbah” diyorlar.
Abdulaziz Hoca: Mizbah diyorlar evet. Mizbah yok. Araplar “mezbah” der ama onlar “mizbah” diyor. Kurban kesme mekanı olmadığı için kesmiyorlar. Peki şimdi hıristiyanlar da kesmiyor. Onlar da diyor ki; İsa bizim adımıza kendini kurban etti, bizi kurbandan kurtardı diyorlar. Dolayısıyla şimdi yahudi de hıristiyan da kurban kesmiyor. O zaman yahudinin, hıristiyanın Allah’tan başkası adına kurban kesme ihtimali sıfır mı? Öyleyse yahudi, hıristiyan kesmişse hiç aklına bile gelmesin çünkü Allah’tan başkası adına kesmez. Sadece yemek için keser. Şimdi ayetin farkı ortaya çıktı mı? “Ve taamullezine utıl kitabe hıllul lekum”(MAİDE 5)
Yahya: Yahudilikde şirktir zaten Allah’tan başkası adına kesmek. Hatta bizde sadece yemesi şirktir, hani kesene d yiyene de herhangi bir ceza yok. Yahudiler öyle bir adamı yakalarlarsa öldürüyorlar Allah’tan başkasının adını andımı. Ölüm cezası var yani.
Abdulaziz Hoca: İyi tamam. Yani işte bir yahudi bir hıristiyanın Allah’tan başkası adına kurban kesme ihtimali olmadığı için, domuz değilse hiç çekinmeden rahatlıkla yersin. Orada öyle bir şüphe de yok. O zaman yahudi ve hıristiyan dışında, ondan dolayı AllahTeala “taamullezine utul kitabe hıllun lekum”(MAİDE 5) demiş. Orada zaten haramı belirtmiş. Ama diğer din mensupları..
Yahya: Koministler, ateistler
Abdulaziz Hoca: İşte koministi, ateisti, budisti neyse artık, Mekkeli müşrikler, şunlar, bunlar, onlardan şüpheleneceksin acaba dersin, Allah’tan başkası adına kesilmediği kesinse, yok Allah’tan başkasının “adı” anılarak kesildiği kesin değilse yiyebilirsin. Ama yahudiler ve hıristiyanlar da böyle bir şüpheye de ihtiyaç yok.
Mehmet Hoca: Bunlar koministleri de ekleyebiliriz çünkü onlar kimsenin adını anmıyor.
Abdulaziz Hoca: Tamam. Koministler devlet tarafında olursa olur ama kominist ülkede yaşayan falanca din mensupları gizli gizli yapabilirler.
Mehmet Hoca: Mesela orada diyor ya maymundan geldik falan iddaları var ama herhangi birinin maymun adına kestiğini görmedik.
Abdulaziz Hoca: Maymuna tapmıyorlar.
Mehmet Hoca: Maymuna tapmıyorlar, o yüzden diyorum. Sadece Allah’a inanmıyorlar o kadar.
Abdulaziz Hoca: Yanlız hatırlarsanız Kremlin Sarayı’nı geziyorduk ya, orada yedi tane şey var içeride, kilise var. Küçücük bir yerin içinde yedi tane kilise var. Ne dedi orada rehber olan kadın; biz kominist dönemde bile Allah’a inanıyorduk dedi. Biz zaten biliyoruz dedim. Yani Allah’a inanmayan kimsenin olmadığını gayet iyi biliyoruz. İnanmazsınız ama dedi galiba, öyle bir şey söyledi. İnanırız inanırız.
Katılımcı: Hıristiyan ve yahudilerde kurban yok dedik. Kaldırmışlar daha doğrusu şu anda.
Abdulaziz Hoca: Hıristiyanlar kaldırmış, yahudiler de beklemedeler, yer yok kesilecek yer yok.
Aynı Katılımcı: Fakat “taamun” dedik ya sadece kurban değil diğer taamı şuanda mesela kiliselere falan aynen budistlerin taamı gibi bir şey de yok.
Abdulaziz Hoca: Sunma yok. Öyle bir olay yok.
Mehmet Hoca: Sadece bir gün hıristiyanlar senede, ekmek partisi veriyorlar. Ona da gittiğimiz zaman cebimizde..
Abdulaziz Hoca: Yok yok o sunak meselesi değil o. Onlar şimdi tıpkı bizdeki gibi
Yahya: Okunmuş şeker gibi
Abdulaziz Hoca: Şarap? Şarabı zaten AllahTeala haram kılmış.
Katılımcı: İsa’nın kanı diyorlar.
Abdulaziz Hoca: Allah haram kılmış, o başka. Hata. Zaten onu şey yapmaya gerek yok.
Katılımcı: Yahudiler de Samiri’ler kesiyor hala Hocam. Gerizim Dağında hala bugün kesiyorlar. Orada mizbahları varmış.
Abdulaziz Hoca: Evet Samiriler. Samiriler beş vakit namaz da kılıyor diyorlar. Onları ayrıca bir incelemek lazım. Şimdi bu hıristiyanlar oruç yerine biliyorsunuz onlarda da oruç şartı var aynen bizim gibi. İşte yahudilerde de var. Yahudiler evet “yevmi kupir” dedikleri gün tutuyorlar ama onun dışında yahudilerin ibadetleri ile ilgili okuduğumuz kitaplar doğrusu beni hiç tatmin etmiyor yani. Kendilerinden bunu öğrenmek lazım. Ama hıristiyanlar otuz gün yerine perhize dönüşmüşler. O perhize döndükleri için aslında orucun yerine ikame etmek için kendi uydurdukları şey. Yoksa orada sunak değil. İşte hamursuz falan dedikleri o. İşte hayvansal gıdalar yememek gibi bir takım perhizleri var. Namazları da kılmaları gerekir. Bazıları üç vakte indirmiş namazları. Beş vakitten üç vakite indirmişler. Çoğu hıristiyan kılmıyor. Süryaniler az da olsa kılıyorlar. Ama bazı hıristiyanlar da kılıyor. İşte Roma’da, Vatikan’da Papa kılıyor diye orada birisi söyledi. Bir katolik bana söyledi. İşte üç vakit kılıyor dedi. Bende onlara toplantıda dedim ki; siz niye kılmıyorsunuz dedim Papa kılıyormuş. Seslerini çıkarmadılar.
Abdurrahman: Rahiplere bırakmışlar Hocam. Onlar da demek diğer rahiplere bıraktı herhalde.
Abdulaziz Hoca: Herhalde. Şimdi dolayısıyla o başka bir olay. Yani kendilerine göre yaptıkları. O bir sunak falan değil. Ondan dolayı AllahTeala’nın ayetini iyi anlamak lazım. “Taamullezine utul kitabe hıllul lekum”(MAİDE 5) dediği zaman, demek ki ehli kitabın taamıysa domuz da değilse size helaldır. Domuz eti değilse helaldır. Onu mutlak olarak yiyenbilirsiniz diyor.
Katılmcı: Hocam besmele dışında domuz olup olmadığını araştırma mükellefiyetimiz var mı?
Abdulaziz Hoca: Şüphesiz tabi canım, elbette. AllahTeala domuz etini kesin olarak haram kılmış.
Aynı Katılmcı: Araştırmamız gerekir.
Abdulaziz Hoca: Şüphesiz ki öyle ama şimdi domuz eti değil diyorsa sen onu labaratuvara koyacak da değilsin yani. Adamın sözüne itibar edeceksin.
Yahya: Meyte olup olmadığını araştırmak?
Abdulaziz Hoca: “Meyte”yi hıristiyanlar da yemiyor.
Yahya: Yok, hani kafaya vurduktan sonra..
Abdulaziz Hoca: Bak şimdi orada şu: vurduktan sonra kesin kural koymuşlar. Şu kadar dakika geçmeden kesilmeyecek.
Yahya: Belli bir kaç saniyesi var o anda müdahale etmezse hayvan ölüyor ama yine de kesiyor.
Abdulaziz Hoca: İyi de kardeşim hayvan ölürse onları ayırma mecburiyetleri var. Yani orada konan prensip o. Mesla ölenleri ayırıp satıyorlar hatta ayrıca satıyorlar onu yemlik olarak satıyorlar ölenleri. Hatta hatırlarsınız bizim Avrupa’da bir şey vardı, döner sistemi kuran bir türk iş adamı vardı. Mezbalarda ölü diye yemlik olarak ayrılan hayvanları satın alıp döner yapıp piyasaya sattığı için yakalanmıştı. Yakalayanlar şeylerdi, müslümanlar yakalatmamıştı yani Almanlar yakalatmıştı. Çünkü adam konan kanuna aykırı hareket ediyor. Yani ölü hayvanı onlar da yemiyorlar. Ama ben şeyi kendi gözümle gördüm, bu kesimhaneye gittim orada değil kesimhanede kestiklerini zaten filmi getirdik hepsi ölmeden kesiliyor. Ama tavukları keserken, mesela tavukları elektrikli sudan geçiriyorlar. Bazıları ölmek üzere oluyor onu hemen ayırıyorlar kesmiyorlar. Başında bir görevli var onu hemen ayırıyor. Yani adamın tek görevi o.
Katılımcı: Ölen hayvan zaten belli olur. Kara olur Hocam.
Abdulaziz Hoca: Onu ayırıyorlar.
AynıKatılımcı: Siyah olur, eti normal etten ayrılır Hocam.
Abdulaziz Hoca: Onu derhal ayırıyorlar.
Katılımcı: Kanı içinde kaldığı için olabilir o. Hocam sağlık yönünden bir şeyi var mı ölü hayvanın.
Abdulaziz Hoca: Tabi, sağlık yönünden ayırıyorlar. Sağlık için, inançtan dolayı değil o. Sağlık açısından ayırıyorlar. Vücuda zararlı o. Kesiyorlar onu şey yapıyorlar. Normalde onlar yasa dışı uygulamayı herkes yapabilir. Müslüman da yapar şu da yapar ama oradaki yasal olan ölü olmaması. Yani işte kırmızı et olsun ister beyaz et olsun ölü yok. Sadece onlar balığın ölüsünü yiyorlar. Mesla hamsileri tuttukları zaman hemen kesmiyorlar.
Mehmet Hoca: Türkiye’de kesiyorlar
Abdulaziz Hoca: Karadenizliler kesiyor olabilirler bismillahi Allahu ekber diye.
Katılımcı: Şey, sormuşlar bunu kanlarıyla ve ölü olarak yenen hayvan hangisidir. Bir gün düşünmüştüm balık aklıma gelmedi hiç.
Abdulaziz Hoca: Sen fazla balık yemediğin için.
Katılımcı: Her bir hamsi üstüne besmele çekilmesi.
Abdullah: Hocam bu ” ve la te’kulu mimma lem yuzkerismullahi aleyhi ve innehu le fıskun ve inneş şeyatina”, “ve inneş şeyatina” bu “vav”ı buraya nasıl buraya yerleştireceğiz. Bu atıf mı? Hal mı?
Abdulaziz Hoca: Hal denebilir. Halbuki şeytanlar, ibtidaiye de olabilir. Ama hal olması bana daha az önce okurken daha uygun geldi hal. Çünkü yukarıya bağlantılı olması lazım. Ama matuf cümle de olabilir, onda hiç problem yok.
Abdullah: Az önce dedik ya mesela..
Abdulaziz Hoca:”Ve inne vele fısk” var ya, Hal üzerine atfetmiş oluyorsun, o da yine hal olmuş olur.
Mehmet Hoca: Ama sahibil hal fısk da sahibil hal olduğu takdirde şeytan vahiy ettikleri halde yeniyor.
Abdulaziz Hoca: Elbette fısk olduğu kesin, mesela “bir de” diyoruz ya türkçede, “bir de şeytanlar böyle yaparlar”. Ona itaat ederseniz kesin müşriksiniz. Başka bir şey var mı? Bugün ben biraz fazla konuştum siz konuşun.
Serkan: Hocam bir de bu köpek meselesi. Bu domuzla aynı kategoride şey yapılması, aynı kefeye konulması.
Abdulaziz Hoca: Onu Yahya’ya soracaksın bana değil. Malikiler köpek etine ne diyorlar Yahya?
Yahya: Haram değil diyorlar.
Serkan: Öyle değil de mesela Şafi mezhebi
Yahya: Necaset açısından mı söylüyorsun?
Abdulaziz Hoca: Köpeğin şeyi olarak diyorsun
Serkan: Necaset konusunu söylüyoru
Abdulaziz Hoca:Şafiler tabi o görüşe şeyden varıyorlar; “iza velagal kelbu fe in ahadikum felyasiru seban merratin var” değişik rivayetler var “tisaa” da var galiba ama üç tanesi topraklı olsun falan diye.
Yahya: Sonuncusu
Abdulaziz Hoca: Değişik rivayetler var o konuda. Kütübü sitte de geçiyor bu. Bu hadis oldukça meşhur bir hadis. Fakat mesele bu hadise Şafilerin verdiği önemi diğer, gerçi Hambeliler de veriyorlar ama mesela Maliki ve Hanefiler vermiyor.
Mehmet Hoca: Razi Şafi olmasına rağmen bunu hadis kabul etmiyor..
Abdulaziz Hoca: Şimdi Malikilerin çom haklı bir itirazları var bu hadisle ilgili olarak. Maide suresinin 4.ayetini bir açın. İmam Malik diyor ki; tamam böyle bir hadisi şerif var diyor. Peygamberimiz böyle bir söz söylemiş ama neden söylediğini bir türlü anlayamıyorum diyor. Belki orada özel bir durum olabilir falan diyor. Çünkü şu ayeti delil getiriyor diyor ki; “yeseluneke maza uhille lehum kul uhılle lekumut tayyıbat: kendilerine neyin helal kılındığını soruyorlar, deki size temiz olan her şey helal kılınmıştır”(MAİDE 4). Ondan sonra “ve ma allemtum minel cevarihi mukellibin: yırtıcı hayvanlardan eğittikleriniz”. “Mukellibin” işte avcı hayvanlar deniyor. Bu “kelb” de parçalayıcı olduğundan dolayı o ifadeyi alıyor zaten. “Tuallimunehunne mimma mallemekumullah: onlara Allah’ın size öğrettiğinden öğretirsiniz”. Peki eğittiniz, yetiştirdiniz. “Fe kulub mim ma emsekne aleykum: gönderdiniz size tutup getirdiler”. Onlardan yiyin sizin için tuttuklarını yiyin. “Emsekne lekum” demek. Şimdi İmam Malik diyor ki; ya kardeşim diyor, bu köpek bu hayvanı tuttumu ağızıyla getiriyor. Bunun salyasının ona bulaşmaması mümkün değil diyor.
Mehmet Hoca: Orada “ma allemna, gayrı ma allem” konusu olabilir. Çünkü genel olarak “ma allem” diyor. “Ma allemtum” diyor; sizin eğitmiş olduğunuz. O zaman eğitilmemiş olan köpek “emsekne aleykum: sizin için yakaladığı” diyor. Kendisi için yakaladığı zaman salgılamış olan salya farklı olabilir. Bizim için yakaladığı zaman farklı olabilir. Normal köpeklerin farklı olabilir.
Abdulaziz Hoca: Bu dediğin doğru. Yani bu son derece mantıklı bir şey. Hayvan yemek için yakalarsa, ben sana bir şey getiriyorum kendim yemek için getirirsem ağzımdaki salya farklı olur senin için getirirsem farklı olur. Şimdi bunda yeme ümidim olmadığı içi..
Yahya: Ama kendi için giderse yakalamaya onu da zaten getirmez ki. Yer yani.
Abdulaziz Hoca: Hayır, kendi için yakaladığı zaman.
Yahya: Kendi yiyecekse alıp niye getirsin yani.
Abdulaziz Hoca:Tamam, doğru da Mehmet Hoca’nın o salya açıdından
Yahya: Farklı salgılayabilir ama, o salgılarken yemiştir de zaten.
Abdulaziz Hoca: Senin için tutarsa kendisi için tutarsa yine yiyemez. Mehmet Hoca’nın yaklaşımı doğru da ama yine İmam Malik’in dediği, İmam Malik yine haklı. Yani çünkü o salya kendisi için de tutsa ister istemez ete bulaşır senin için de tutsa bulaşır. E peki AllahTeala burada onu yıkayın demiyor. Yiyin diyor. “Fe kulu mim ma ensekne aleykum: sizin için tuttuklarını yiyin.
Katılımcı: Pişirince belki şey olur.
Abdulaziz Hoca:Tamam, onun için diyor ki; tamam diyor. Bu diyor salyası tahirdir diyor. Temizdir diyor. Sözü bu. Bu ayeti delil getirerek diyor.
Katılımcı: Tutulan hayvan tüyleri yolunacak, bir kaç işlemden geçecek o arada zaten.
Yahya: Bir temizlik geçiriyor yani
Fatih: Köpeğin kabı nasıl ki yıkanıyorsa..
Katılımcı: Kab öyle bir şey değil ki. Kab direk yüz yüze yediğin bir şey yani
Fatih: O da yıkanıyor ama sonuçta öbürü de başka bir işlemden geçiyor.
Yahya: Ama bir işlem geçiriyor ister istemez.
Abdulaziz Hoca: Ya kardeşim eti pişirmeden yemek haram mı? Haram mı çiğ et?
Enes Hoca: Haram değil.
Abdulaziz Hoca: Haram değil. O zaman olduğu gibi de yiyebilir orada. Ayeti kerimede o kısmını yıkayınız denmediğine göre İmam Malik haklı. Hanefiler de diyor ki işte evet diyor Medine’de köpeklerle insanlar haşır neşirdi diyorlar, Peygamberimiz ilk başta böyle bir emir koydu ondan sonra da genel emir bir kere yıkarsan temizlenir ama üç kere yıkarsan gibi bir hadise dayanarak.
Enes Hoca: Ashabı Kehf’in köpeği olduğu da var, haşır neşir olduğu.
Katılımcı: İyi pişmemiş bonfileler de böyle.
Abdullah:Ebu Hureyrenin kendisi
Abdulaziz Hoca: Bir de ravi açışından da bir takım sıkıntı var.
Enes Hoca: Ebu Hureyre Hureyre’nin babası olduğu için köpekleri seviyordu diye o hadisi reddedenler de var. Onun için şey yapıyor. Onu gördüm ben bir yerde.
Katılımcı: Onu ben de duymuştum
Enes Hoca: Yalan söylemiş.
Katılımcı: Kurt bir koyunu yaralasa, sağ olarak ulaşılmışsa kesilir. Kesildikten sonra o parçalamış olduğu kısım da adet olduğu üzere o kısmı keser atar..
Abdulaziz Hoca: Mesela bu ayeti kerimede diyor ki; “ve ma ekeles sebuu illa ma zekkeytum”(MAİDE 3), “ma zekkeytum” dediği zaman acaba bu tezkiyenin içerisine o şeyi temizlemek de girer mi? Hayvanın ağızının dokunduğu yeri? “Ma zekkeytum”u ölmeden keserseniz, öyle anlıyorum başka bir mana anlamıyoruz.
Mehmet Hoca: Başta “allemtum” diyor, eğitme..
Abdulaziz Hoca: Bakın Malikiler’in bu sözleri sadece şeyle ilgili değil, bu “mukellebin” kelimesi var ya, aslında saldıran ve yırtıcı hayvanlar. Hepsi. O şeyler de giriyor aslan, kaplan hepsi giriyor bunun içerisine.
Katılımcı: “Mukellebin” et yiyen hayvanlar aslında.
Katılımcı: Av için şey yapılmış kuşlar var.
Abdulaziz Hoca: Şimdi bak bunlar diyor ki bir sözleri de şu: ya diyor bir takım yolculuk yapıyoruz, yol üstünde çeşitli su birikimleri var. O biriken sulardan biz biliyoruz ki bir sürü yırtıcı hayvanlar su içiyor içerken de ağızlarının salyaları da bulaşıyor. Ama bunlara haram diyen yok diyor. Öyleyse hepsinin de salyası temizdir diyor. Yani onların görüşleri öyle.
Enes Hoca: Hz.Ömer diyor ya soranlara; O sudan yırtıcı hayvanlar gelip içer mi diye soruyor biri yanında. Ona diyor ki; bunu söyleme onlar içmişse kendi karnına almış gitmiş kalanlar bize helaldir.
Abdulaziz Hoca:İşte o kadar yani. Ama hayatın bir gerçeği var ya.
Katılmcı: Eğer su varsa zaten, zaten ona şey yapmaz.
Abdulaziz Hoca: Şimdi aklıma geldi. Bizim Erzurum’da, Tortum’da her dereden su akar. Yani kaynak suyu diye bir problem yoktur, her taraf kaynak sularıyla kaynar. Fakat bir kere bir ormana gitmiştik. Ben ilk defa yani, hiç gitmediğimiz taraftaki bir orman. Bizim köyün etrafı orman doludur ama. Ya kardeşim git, git, git hiç su yok. Bir dereye girdik. Derede böyle bir su birikintisi var ama yapraklar falan dolmuş, başka zaman olsa hiç yüzüne bakmayız. Hepimiz içtik oradan başka çaresi yok. Yani bir de siz çölü düşünün, çöl şartlarını düşünün.
Enes Hoca: Doğduğum yerde Sahrayı Tekdi Mekan diye bir çöl var, yirmi yirmibeş günlük içerisinde hiç su yok. Kuyu kazmadan su yok orada. Geyikler var mesela ceylanlar var, köpekler yakayabilir ama yıkama şeysi yok orada. Su yok.
Abdulaziz Hoca:Yani hayatın bir gerçeği var. Yani şimdi burada oturup da Süleymaniye Vakfı’nda elimizde böyle özel ambalajlanmış sular falan. Bunların yanında fetva vermek kolay.
Katılımcı: Musluk suyunu beğenmiyorsun burada memba suyu içiyorsun.
Abdulaziz Hoca: Musluk suyunu beğenmiyorsun, yok efendim Uludağ’dan gelen su daha iyi diyorsun falan keyif ediyorsun. Burada fetva vermek kolay.
Mehmet Hoca: O tür suları içeriz yani, biz yaşadık.
Abdulaziz Hoca: İçmeden yaşayamazsınki zaten. Başka çaren var mı?
Mehmet Hoca: Bazı zamanlarda da yoldan sapıyoruz iki üç gün fazla sürüyor. Götürmüş olduğumuz sular bitiyor.
Enes Hoca: Mina ‘da bir köprü altında oturmuştuk. Orada, hac esnasında. Koyunların etini getirmiş hemen hiç pişirmeden herkes yiyor orada. Çok insanlar gördüm.
Abdulaziz Hoca: Pişirmeden yiyor.
Katılımcı: Sağlık açısından zararlı, en azından bir çiğ köfte yapsınlar.
Abdulaziz Hoca: Sen hala işin keyfinde eğlencesindesin. O şartları yaşa görürsün sen.
Mehmet Hoca: Taşların üzerinde yoğursa olur.
Katılımcı: Hava çok sıcan güneşte pişebilir.
Abdulaziz Hoca: Peki. Başka bir şey varsa var, yoksa burada bırakalım. “İlla maturirtum” nerede?
Yahya: En’am 145.
Abdulaziz Hoca: Tamam. Ben bu son kısımlarda mı diye şey ettim de o öbür ayetlerde var tabi. En’am suresinde de, Maide’de de var o. Bak şimdi burada diyor ki En’am 119 ; “ve ma lekum ella te’kulu mimma zukiresmullahi aleyhi: Allah’ın adı anılmış olanlardan yememenizin sebebi ne?” “ve kad fassale lekum ma harrame aleykum” bu da çok önemli. Allah size neyi haram kılmışsa onu mufassal olarak bildirmiştir. Daha fazla bir şey aramayın demiş oluyor C.Hakk. Peki, “illa madturirtum” bu “illa” nedir? “Fassala ma harrame aleykum ve lem yufassil madturırtum ileyhi” öyle olmuyor mu?
Katılımcı: Yada “ve la te’kulu illa madturirtum”
Abdurrahman:”İleyhi” de var.
Abdulaziz Hoca: Ben bu “fassala”dan, “fassala lekum ma harrame”daki “ma”dan istisna olarak kabul ediyorum bunu. Dolayısıyla haram kıldığını mufassal şey yaptı ama, size istisnaları mufassal olarak belitti. Ben öyle anlıyorum bu ayeti kerimeyi. Yani “ma”dan istisna olarak. Haramları açıkça belirtti, ne olduğu belli. Ama zaruret halinizle ilgili bir açıklama yapmadı. Çünkü yani burada herkes kendine göre, birisinin zaruret saymadığını diğeri sayabilir.
Katılımcı: Zaruret esnasında domuz eti yenilir mi yenilmez mi?
Abdulaziz Hoca: Onu da söylüyor ayeti kerime. “Fe menidturra gayra bagin ve la adin fe la isme aleyh”(BAKARA 173)
Katılımcı: Bilimsel verilerle bir şey haram kılınabilir mi?
Yahya: Sağlığa zararlı falan
Abdulaziz Hoca: Sağlığa zararlıysa işe bak diyor ki; “yes’eluneke ma za uhılle lehum kul uhılle lekumut tayyibat”(MAİDE 4) diyor, size temiz olanlar helal kılınmıştır. O zaman tayyıbat ne demek? Bir kere vücuda zararlı olan şeyler tayyıb sayılmıyor. Yani o habis sayılıyor, habaisden sayılıyor. Bugün ne diyorlar tayyibata? Hijyenik ve sağlığa uygun gıdalar falan diyorlar. Mesela sigara sağlığa zararlı görüldüğü için tayyibattan sayılmıyor. Şimdi “uhille lekumut tayyibat”. “Tayyibat üzerine durmak gerekiyor.
Abdullah: Mesela Türkiye’de at eti birisi kesmiş olsa belli şeyler, hapse atılıyor ceza meza veriliyor ama Orta Asya’da bunun tam tersi uygulamalar var. Ve bunun hiç bir bilimsel ben bilmiyorum yani, varsa. At eti niye temiz midir.
Abdulaziz Hoca: Hanefi mezhebinin şeyi. OrtaAsya’dakiler de Hanefi. At etinin helal olduğuna dair sahih hadis var.
Katılımcı: Abdullah Hoca’nın dediği devlet tarafıdan da, hani mezhep falan değil, yasak.
Abdurrahman: Hapis dediği için hocam, çünkü halk tepki gösteriyor.
Abdulaziz Hoca: Hanefi mezhebinin Türkiye versiyonu.
Katılımcı: Bir şey söyleyecektim Hocam. Şimdi domuz eti mesela diyor “illa madturirtum” da caiz kılıyorlar mesela, ama içkiyi niye caiz kılmıyorlar?
Abdulaziz Hoca: İçkide “illa madturirtum” yok. Bak şimdi burada “la te’kulu” dediği halde içkide “la teşribu” demiyor. “İçtenibu” diyor.
Yahya: Öyle bir zaruret durumunda içemez mi adam. Su yok.
Mehmet Hoca: Mezheplere bakarsan içilmez.
Abdulaziz Hoca: Ayete göre içemez.
Mehmet Hoca: İçki susuzluğunu giderir mi?
Abdulaziz Hoca: İçki susuzluğu gidermez. Sadece şunu derler: boğaza bir şey takıldı da başka giderecek bir şey yok da sıvı olarak sadece o varsa derler.
Abdullah: Susuzluğu gidermez ama vücudun su ihtiyacını karşılar yani.
Mehmet Hoca: İçki susuzluğu gidermez.
Abdulaziz Hoca: Su ihtiyacını karşılamaz.
Enes Hoca: Ona hiç bir zaman muhtaç olunmaz.
Abdulaziz Hoca: Ona hiç bir zamann muhtaç olunmadığı için “içtenibu” diyor, uzak kalın diyor. Bardağına elini bile dokunmayacaksın.
Mehmet Hoca: Üstelik içki o boğazınıza duranı giderecek değil. İçki içtiğiniz zaman boğazınıza bir şey geçtiğinde içkiyi oradan giderecek bir şey yemek zorundasınız. Meze mi derler, bir şey derler. İçki içerken bir şey yemek zorundasın.
Abdullah: İçkiyle ilgili tecrübi şeyleri sizden alıyoruz
Mehmet Hoca: Mezesiz içki içilmez.
Abdullah: Hocam o tayyibatta, bazı şeyler haram olmasa bile insana zararlı. Bizde bu dana etini çok yemeye insanlar yanaşmıyorlar. Dana eti insana çok zararlı diye.
Abdulaziz Hoca: Neymiş zararı
Abdullah: Kalp ve damar hastalıkları.
Abdulaziz Hoca: Hastalık mı yapıyormuş?
Katılımcı: Çok yersen
Abdulaziz Hoca: O yemiyorsa Süleymaniye Vakfı’na getirin. Bizim arkadaşlara zararlı değil.
Abdullah: Tayyibatın biraz sinirli olması lazım.
Yahya: Sadece o değil şeker de mesela bazılarının hiç şeker yememeleri lazım.
Abdulaziz Hoca: Ama C Hakk ne diyor: “kulu veşrebu vela tusrifu”(ARAF 31) buyuruyor.
Mehmet Hoca: O kapsama giriyor.
Enes Hoca: Dokunuyor diyor, zararlı değil de dokunuyor diyor.
Yahya: Biz sizin ne kadar et yediğinizi biliyoruz. Ne kadar zararlı olacağını da tahmin ediyoruz az çok. Enes Hoca’dan biliyoruz ne kadar et sevdiklerini. Kahvaltıda bile et var bizim sofrada. Her daim et yerler.
Abdulaziz Hoca: Erzurum’da da vardır kahvaltıda.
Yahya: Çok yenen bir şey demek ki.