Yahya: Afrika’da yaşayanların sıcak altında bunaltıcı bir havada oruç tutması, kuzeyde yaşayan adama göre çok daha şanslı serin ve soğuk havada tutuyor orucunu.Ama bu sefer Afrikada ki 12 saat oruç tutabiliyor en fazla. İftar ile imsak arasına baktığım zaman 7-8 saat, tamam kuzey İsveç, İsviçre’ye gittiğin zaman 15-16 saate çıkıyor. O sıcakta daha az tutuyor, bu soğukta ama daha çok tutuyor.
Hoca: Ama mevsim geliyor öbürüsü 23 saat tutuyor.
Yahya: İşte yani bugün İsveç’te imsak ile iftar vakitleri arasına baktığımız zaman 17 saat.
Hoca: Şu anda öyle ama mesela 33 seneyi topla ortalamadını çıkar herkes eşit oruç tutyor.
Yahya: Oradakiler diyor ki; ya biz çok fazla oruç tutuyoruz. Aşağıdakiler diyor 7-8 saat oruç tutuyor biz niye bu kadar çok tutuyoruz?
Katılmcı: Doğru söylüyorsun, herkesin zorluk anlayışı farklı. Mesela benim çalıştığım yerde yatıyorum bu da yorucu oluyor yani. Rahat bir yerde yatıyorum, atıyorum yine
Hoca: Atma
Katılımcı: Yada yanımda birisi yoktur falan gibisinden
Hoca: Tamam. Şimdi kardeşim bizim Kartal’dan bir arkadaşına demiş ki hayatında hiç oruç tutmamış olan birisine oruç tut demiş. O da ertesi gün oruç tutmuş. Sonra gelmiş eğer ölürsem parasını senden alırım demiş. Şimdi kendi hiç düşünemiyor yani akşama kadar nasıl aç kalınır. Öleceğini düşünüyor akşama kadar tamam mı? Öyle hiç oruç tutmamışsa gerçekten ona öyle gelir. Siz bir de böyle cümle kullandınız mı artık oruç diye bir şey kalmaz.
Yahya: Futbol oynayanlar, özellikle büyük takımlarda oynayan futbolcuların açıklamalarını okudum. Hani nasıl yapıyorsunuz ramazanda diye. Zor çünkü oruç tutarsak performansımız etkileniyor. Onu diyor fidye ile geçiştirebiliyormuşuz o yüzden bayağı bir kolaylık hem performansı koruyoruz hem de orucu halletmiş oluyoruz.
Hoca: Tamam performansı koruma dediğin zaman bitti. Herkes için söz konusudur. Herkes için söz konusudur.
Neyse yani tahrif bu arkadaşlar. Din böyle tahrif ediliyor. Din böyle tahrif ediliyor. Bak ayetin metnini ne hale, metin deştirilemiyor ama mana değiştiriliyor.
Yahya: Anlamanı engelliyor adam, daha ne yapacak
Hoca: Doğru anlamanı engelliyor. Bir de büyük bir hükümranlıkları var. İşte adam bakıyor Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları diyor kardeşim. Öyle dediği zaman sana mı inanacağım koskoca diyanet işleri başkanlığına mı diyor. Bak diyor işte kaç tane prefosör var.
Katılmcı: Yada şey deniyor; siz çok mu biliyorsunuz, kimsiniz siz. Bir aşalama biçiminde oluyor.
Hoca: Bu finans kurumlarının faize kaydığı zaman bana söylediler. Fetvayı senden almak zorunda değiliz kardeşim, öbürleri de hoca sen de hocasın dediler. Buyrun peki onlardan alın dedik biz de. Allah’a ısmarladık demek zorunda kaldık. Peki ben ayrıldım diye onların yaptıkları işlemler faiz olmaktan çıktı mı? Ama işte din böyle tahrif ediliyor. Malesef.
Yahya: Bir de şeye bakacaktık hocam hani yutikunehu’da o hasta ve yolcuların hacdaki fidyeyle mukayeseli bakalım.
Hoca: Fatih onu söylemiyor ama başka bir şey söylüyor. Onu söyle o zaman, hadi.
Fatih Orum: Yani işte hasta ve yolcuların daha sonra kaza ettikleri oruçlara gitmiş olamaz mı? Şayet bunlar bu şekliyle orucu tutarlarsa bu eksikliği gidermek için fidye versinler şeklinde anlaşılamaz mı?
Yahya: Ayetin insicabı da yani.” Ve entesumu” da yine hastalar. Araya niye sadece birdaha genel bir hüküm giriyor
Hoca: Ben de başlangıçta bunun böyle olduğunu düşünmüştüm. Hatta bizim doğru bildiğimiz yanlışlarda yazılı. Yok, onda yazdık mı başka şeyde yazdık. Yada bu görüşte olan adı bilinmeyen birisi de var Cessas’ın Ahkamul Kuran’ın da. Böyle bir şey söylemiş ama görüş kime ait orada belli değil. Ve alellezine yuktimunehu yani şeye gönderiyoruz. Yani “sıyamu iddetin min eyyamin uhar” var ya “siyamu iddetin min eyyamin uhar” oradaki siyam mahsuftur. Hasfedilmiş vaziyettedir. Oradaki “siyam’a” göndermiştik o zaman. En yakın orası olduğu için. Bu insanlar iyileşir de yolcu yolculuğundan döner de işte, tutamadığı günlerin yerine oruç tutarsa bir de bir fidye verir. O fidye nedir? Çünkü “ve entesumu hayrun lekum” dediğine göre, orucu vaktinde tutmanın hayrını kaybetmiş oluyor bu insan. O aradaki kaybını bir fidye ile kapatarak bu da zamanında oruç tutmuş olan kimselerin durumuna girer. Aynı zamanda bu insanların orucu vaktinde tutmalarına da teşvik etmiş olur. Böyle bir şey olabilir diye düşünmüştük. Bakara 196’da da şey vardı “Fe men kane minkum meridan: sizden biriniz hasta olur”,”ev bihi ezen min ra’sihi: yada başında o hastalık sebebiyle bir eziyet olur ise” saçını kesmek zorunda kalırsa mesela. “Ve la tahlu kulusekum”dan sonra geliyor. Saçlarınızı kesmeyin diye. Aslında orada başınızı kesmeyin! Tabi baş kesilmeyeceği için saç kesilecek. Saçını kesmek durumunda kalırsa “fe fidyetün”. Yani bu da diğerleri saçını kesmiş bu kesmemiş. O zaman bu aradaki şeyi kapatması lazım. Oruçla, sadakayla, yada nüsuk ile kapatması lazım. Bu çok mantıklı gözüküyor uygun gözüküyor da yanlız şuna uymuyor o zaman. Bir; buraya “bi kulli yevmin” ilave etmemiz gerekecek.
Yahya: Etmesen. Kaç gün bıraktıysa hepsi için toplam bir.
Hoca: Hepsi için toplam bir dediğin zaman o eksiği kapatamıyor ki. Yani birisi otuz gün tutmamış birisi bir gün tutmamış, ikisine de aynı şeyi yaptığın zaman aynı şey o eksiği kapatmaz. Hacda sadece şey var, aynı herkes tek bir fiil yapmış. Saçını traş etmiş. İkincisi, üçüncüsü yok onun. Birisi bir gün tutmamış, birisi otuz gün tutmamış. Hepsine de bir tek fidye dedin mi burada bir uyumsuzluk oluyor. “Li kulli yevmin” koyarsan ayette olmayan bir şey ilave etmiş olacaksın.
Fatih Orum: O olumsuzluğu gidermek için olmaz mı. Yani
Hoca: O keyfi “fe men tetevvaa hayran fe huve hayrun leh”(BAKARA 184) o tatavvu, o zorunluluk değil o kişinin kendine bırakılmış olandır. O ayrı bir şey.
Bu bir. İkincisi de Peygamberimiz(sav), ben şahsen böyle yerlerde hemen Peygamber efendimize müracaatın çok hayırlı olduğunu görüyorum. Zaten öyledir ister istemez. Peygamber Efendimizin hadisine bakıyoruz yada O’ndan rivayet edilen, bizzat Onun söylediği söz olarak değil de Onun uygulaması olarak naklediyor meseleyi İbni Abbas. Diyor ki, Müslim’deydi değil mi o hadis? Buhari’de var. Şimdi mesela bak, “ve alellezine yutikunehu”daki “hu” zamirini “siyam’a” göndermek takat kelimesini anlamı itibariyle, mesela hastanın ve yolcunun vus’atındadır, “la yukellifullahe vus’aha” var ya, zorlansa orucunu tutar hasta da yolcu da. Ama takatın üzerinde yani bir sıkıntıya girmiş olacak. Normalin üzerinde bir sıkıntıya girmiş olacak. “Ve alellezine yutikunehu” o zaman hasta ve yolcu olmadığı halde orucu tutanlar demek olur. “Hu” zamiri ister istemez yukarıdaki “kutibe aleykumus siyam” daki siyam’a gider. O orucu tutabilenler. Peygamberimiz ne demiş? Bak İbni Abbas’tan gelen rivayette diyor ki; “Peygamberimiz fitreyi oruçlunun ağızından çıkabilecek olan boş ve çirkin sözler için bir temizlik”. Boş ve çirkin sözler için bir temizlik kelimesi çok önemli. AllahTeala diyor ki: “uhille lekum leyletes siyamir refesu: oruçlu bulunduğunuz günlerin gecesi rafes size helal kılındı”(BAKARA 187). Refes kelimesi kadın erkek arasındaki kaba sözler. Biz onu cinsel ilişki diye tercüme ediyoruz ama kelimenin asıl anlamı o değil. “Kaba sözler”.
Fatih Orum: Hocam “fel ane başiruhunne” var ?
Hoca: “Fel ane başiruhunne” başka. Şimdi bak “Uhille lekum leyletes siyamue refese ila nisaikum”. Buradaki rafes kelimesine bak sen Enes Hoca.
Katılımcı: Şeyde de var Hocam; “fe la refese ve la fusuka ve la cidal hac ile ilgili ayette var “rafes”(BAKARA 197).
Hoca: O da cinsel ilişki olarak tercüme ediliyor da, yani cinsel ilişki yanlış değil. Ama kelimenin asıl anlamı
Katılımcı: Mecazi anlamı
Hoca: O mecaz olarak cinsel ilişki manasına. Onu bir oku bakayım; “rafese”.
Enes Hoca: 11:55-12:00 anlaşılmadı
Hoca: Sözdür diyor, yani çirkin söz. İçerisinde kadın ile ilişki kelimelerini taşıyan ve onu hatırlatan ona sebep olan sözdür, çirkin sözdür.
Enes Hoca: 12:16-12:18 anlaşılmadı
Hoca: Cimadan kinaye kılınmıştır. Yani kelimenin asıl anlamı cinsel ilişki değil. Ama cinsel ilişki manasına da gelir. Çünkü kişi o sözleri eşiyle ilişki sırasında da söyleyebilir. O manaya da gelir ama başka manaya da gelir.
Yahya: Bu hangisi. Rafese nisaekum deyince, başka diğer zamanlarda haram olan bir şey burada helal mi oluyor yani? Kaba söz söylesin anlamına mı gelecek? Cima olduğu kesin değil mi?
Hoca: Şimdi bak, şimdi orada “fel ane başiruhunne”‘nin delaletiyle bunun cima olduğunu anlıyorsunuz. Ama kinaye demek şudur, kinayenin anlamı; hem hakikatini kastetmek bem de kullanıldığı anlamı kastetmek mümkün olan şeylere kinaye denir. Ama mecaz; hakikatini kastedemezsiniz. Yani mecaz da manayı hakiki murad mümkün olmazsa mecaza gidersiniz. Ama kinayede hakiki mana da kastedilir öbürü de kastedilir. Her ikisi de birlikte anlaşılıyorsa ona kinaye denir. Anlatabildim mi? Bak şimdi kinayeyi bir okuyun
Yahya: Burada mecaz diyelim buna ne olur Hocam
Katılımcı: Kötü söz değil, dışarıda anlatılamaz yada anlatılması hoş karşılanmaz yani karı ile koca kendi aralarında konuşacakları sözlerdir.
Hoca: Bir daha okusana onu. Söylenmesi çirkin olan, başkasına anlatılmadı değil yani
Katılımcı: Yani bu ne demektir; o faliyetten önce ikisinin arasında geçen söz. Yani rafes illa ki cimayı gerektirmez. Ama cimadan önce konuşulan özel kelimelerdir.
Yahya: Ama gündüz haram olması lazım gece helal. “Uhille lekum” size helal diyor ya, gece yapabilirsin ama gündüz yine haram olacak o iş.
Hoca: İşte şimdi orada diyor ki bak ayeti kerime; yeme içme meselesi de söz konusu. Yani sonra ne diyor: “tilke hududullahi fela takrabuha”(BAKARA 187) diyor değil mi? Bu Allah’ın koyduğu çizgilerdir bunlara yaklaşmayın diyor. Yaklaşmayın kelimesinin içerisine o kaba sözleri gündüzün söylemeyin anlamı da girmez mi? Kinayeyi oku bakalım.
Katılımcı: Kinaye:
1-Söylenmek isteneni doğrudan doğruya değil dolaylı olarak anlatan söz
2-Sitemli, dokunaklı üstü kapalı söz
3-Gerçek manasından anlaşılabilecek sözü mecaz manası ile kullanma.
Hoca: İşte esas bizim şeydeki. Örnek var mı orada?
Katılımcı: Yok hocam. Örnek yok.
Hoca: Bak sen erkeksin diyor, erkeksin. Gerçek manada erkek değil misin? Niye ben erkeksin dedim o zaman. Başka bir mana da kastediyorum. Bu kinaye oluyor. Kinaye. Ve burada medih de olabilir zem de olabilir yani. Tamam mesela sen zaten bacaksızın tekisin dersin, hakikaten kısa boyludur ama burada başka bir şey kastediyorsundur. Şimdi kinaye bu. Mecaz nedir? Arslan be! Diyorum. Bunun hakiki manayı kastetme imkanı var mı? Var mı? İşte o zaman mecburen, çünkü manayı hakiki kasıt mümkün olmadığı zaman mecaza gidilir. Ama kinaye de hakiki mana da mecazi mana da vardır her iki tarafa da hamli mümkündür. Ama sen mecaz tarafını kastetmiş oluyorsun.
Enes Hoca: Hakikatı da kastedilebilir ama kastediliyor anlamı yok. Yada olmaya da bilir.
Hoca: Ama hakikati kastetmeye de uygun bir ifade kullanmış olman gerekir. “Fel ane başiruhunne” o gerçen ihtimalini ortadan kaldırıyor. Kinaye oluyor yani mecaz oluyor.
Hoca: “Başere” kelimesi de zaten kinayeli bir kelime değil mi?
Katılımcı: “Başere” de kinaye zaten.
Hoca: O da kinaye. “Başere” ne demek? Deri deriye dokunması demektir.
Katılımcı: Yanyana gelmek.
Hoca: Cinsel ilişki manasına değil ki. Başere o dur. Ama ondan sonra mesela, “vebtegu ma keteballahu lekum”(BAKARA 187)’ den bunun cinsel ilişki olduğunu anlarsın. “Allah’ın size yazdığını arayın diye”(BAKARA. O da kinayeli bir sözdür. Şimdi ben bütün bunları şundan söylüyorum; yani bütün bu şeyler, gündüzün de bu tür şeylerden uzak kalınması gerektiğini ifade ediyor. Ama sen oruç sırasında uzak kalamamış olabilirsin. İşte bak Peygamber(sav) bu meseleyi bize anlatıyor. “Tuhtuhraten lis saim ve tu’raten li sakin”(bu hadisin arapçasının latin harflerle yazılışını bulamadım) diyor. Oruç tutan için bir temizliktir. Bir ay içerisinde bu sınırlara, evet sınırları aşmamışsındır ama yani aşmadığın için orucun geçmemiştir ama yaklaşmışsındır. Niye? Allah “takrabuha” diyor. “Fe la ta’dedu ha” demiyor. Başka yerlerde “fe la ta’dedu ha” diyor. Burada “fe la takrabuha” diyor. “O sınırlara yaklaşmayın” diyor. Ama yaklaşmışsındır. İşte fidye kelimesi de zaten bir şeye karşılık olması lazım. Yani bir olumsuzluğa karşı bir şey yapacaksın ki adına fidye densin. Bir karşılıklılık olacak. İşte oradaki yanlışlara karşı bir ay boyunca,verilmiş olan bir şey. Peygamberimizin hadisine bakıyorsun, onu ayeti kerimeye tatbik ettiğin zaman birebir oturuyor. “Ve alellezine yutikunehu” oradaki “hu” zamirini siyam’a gitmesi gerektiği ortaya çıkıyor.
Katılımcı: Peygamberimiz(as)’ın hadisinde sadece oruç tutanlar ile ilgili değil diğer insanlarla ilgili de..
Hoca: Bak şimdi diğer insanlar değil, bak o sahih olan rivayette, tamam bu dediğin doğru. Bak şimdi ne diyor Peygamberimiz sahih rivayette. Açıklık getirelim. Mesela çocuklar için, oruç tutmayan çocuklar için de, ondan sonra hastalar için, köleler için yani çok ileri derece oruç tutma imkanı olmamış kişiler için de verilir deniyor değil mi? Ama bu sahih hadiste ne diyor Peygamberimiz bak. O’ndan rivayet edilen uygulama daha doğrusu. “Fitreyi oruçlunun ağızından çıkabilecek olan boş ve çirkin sözler için”. Bundan dolayı rafes ile irtibatlandırdım tamam mı? “Bir temizlik ve çaresiz kalmış kişiler için yemek olsun diye farz kılmıştır. Kim onu namazdan önce verirse makbul bir zekat olur kim de ramazandan sonra verirse sadakalardan bir sadaka olur”. Bu bir.
Bak “oruçlu” dedi. O çocuklar oruç tutamayacağı için buna girmez.
İki: Abdullah İbni Ömer demiştirki; Allah Rasulu(sav) fıtır ve ramazan sadakasını erkeğe, kadına, hüre ve köleye
Yahya: Ramazan sadakası mı?
Hoca: Öyle diyor. Fıtır veya, veya. “Sadakatu fıtra sadakatu ramadan” diye geçiyormuş. ”
Fıtır veya ramazan sadakasını erkeğe, kadına, hüre ve köleye”. Hür veya köle müslümansa oruç tutar. “Hurmadan bir sa”. Bak köle de deyince “veallellezine yutikunehu” oraya giriyor. Malın var mı yok mu diye bir şey yok, vereceksin. Mesela burada fetvaya en yakın fetva Şafilerin fetvasıdır. Şafiler vereceksin diyor değil mi? Şey de olsan vereceksin. Biliyorsunuz değil mi Şafi’nin bu konudaki görüşünü?
Katılmcı: Çocuklar için de verilecek
Hoca: Hayır, hayır fakir de verecek. Hanefi de fakirler vermeyecek
Katılımcı: Verme zorunluluğu yok borçlanıyor, daha sonra verecek. O gün fakir veremeyecekse o gün vermez sonra verir.
Hoca: Kardeşim, borçlanıyorsa verecek demektir. O da farz demektir.
Katılımcı: Zengin de verecekse, fakir de verecekse kime verecekler.
Hoca: Fakirlere verecekler. O ona vetecek, o ona verecek canım. Vazife yapmış olacaksın. O Ona verecek, O Ona verecek. Vermenin şeyini yaşayacak O da. Allah rızası için vermenin.
Katılımcı: Orada diyor ki o günkü yiyeceğinden fazla bir şey varsa diyor. Son gün.
Hoca: Peki yoksa borçlu değil mi? Bakın bakalım borçlu olması lazım ben öyle hatırlıyorum. İsterseniz ona bir bakın. Borçlu olması lazım.
Katılımcı: O gün vermiyor.
Hoca: O gün vermeyebilir, sonra verebilir. Ama borçtur.
“Erkeğe, kadına, hüre veya köleye hurmadan bir sa veya arpadan bir sa olarak farz kıldı. İnsanlar bunu yarım sa buğdayla denkleştirdi” diyor. Tamam. Sahih olan hadisler bunlar.
Yahya: Buhari’de de var ama yani. Neye göre sahih diyoruz ona?
Hoca: E işte biz o zaman ayet ile irtibat kurduğumuz zaman bu böyle olmuş oluyor. Bakın gerekçe kuranı kerime bire bir oturuyor.
Enes Hoca: Buharideki bütün hadisler hemen hemen İbni Mace’den geliyor. İbni Mace’den de Nafi naklediyor.(22:32-23:00 arası anlaşılmıyor).
Hoca: İbni Ömer kendisi vermiş olması delil olmaz.
Yahya: Rasulullah diyorsa olay bitti yani.
Hoca: Kale Rasulullah demiyor.
Yahya: Son da yok ama bir öncekinde var.
Enes Hoca: Bir öncekinde var
Hoca: Kale Rasulullah da mı var? Kale Rasulullah yok benim şeylerimde. Farada Rasulullah derken nakilde bulunuyor. Kale Rasulullah yok.
Enes Hoca: 23:28-23:40 anlaşılmıyor.
Hoca: Nafi onun azatlısı değil mi? Şimdi dolayısıyla bu tür rivayet farklılıklarını ortadan kaldırmanın en kestirme yolu ayetle irtibatlandırmak. Yani bu “tuhraten nissaim tuhraten fukara” fidye kavramının karşılığına çok düzgün bir şekilde uyuyor. O çocuklar için fidye kavramı; çocuğun bir sorumluluğu yok ki fidye olsun. Sorumluluğu olmayana fidye olur mu?
Yahya: Adının sadakatu fıtır olmasından dolayı işte baş vergisi şeklinde..
Hoca: İşte o fıtır. İftar manasına olmuş oluyor, fıtır o. “Alellezine yutikunehu” oruç bitince artık iftar olmuş oluyor. O manada.
Katılımcı: O zaman o şeyin dayanağı nedir hocam, mesela küçükler için verilmesi
Hoca: Onun bir dayanağı yok. Hadisler tamam da kurandan bir dayanağı yok.
Enes Hoca: 24:50-24:54 arası anlaşılmıyor. O zaman hepsi doğru olmz ki onun.
Hoca: Hepsi doğru olmaz.
Enes Hoca: 24:55-25:00 arası anlaşılmıyor
Hoca: Hepsini Nafi naklediyor. O zaman hepsinin doğru olma şansı yok. Bir seçim yapman lazım, seçimi de kuranı kerime göre yapacaksınız.
Katılımcı: Orada bir bölüm anlatmış başka bir yerde bir bölüm anlatmış, onları bir araya getiriyorsunuz içinde çocuklar da oluyor onlar daverecek yada babaları verecek onların yerine.
Hoca: Olur mu yani şimdi. Ne diyor AllahTeala “vela teziru vaziretun vizre uhra: kimse kimsenin yükünü çekmez”(İSRA 15). O da zaten mükellef değil ki.
Katılımcı: Yapacağı sadaka
Hoca: Çocuk?
Katılımcı: Babası onun yerine yapacak.
Hoca: Niye onun yerine versin ki babası kendi yerine verir. Nasıl başkasının yerine sadaka vermek diye bir şey mi var?
Yahya: Bundan dolayı hanefiler diyor ki bunların hepsi diyor bu hadislere baktığımız zaman bir ziyade gerektiriyor kurana. Demek ki diyor bu farz olduğunu göstermez, ziyade yapamaz. Olsa olsa vaciptir işte diye bir kavram orda uyduruyorlar.
Hoca: İşte yanlıştan yanlış çıkarıyorlar.
Yahya: Ziyade getiriyor, kuranı kerimde yok böyle bir şey bu diyor farz olmaz
Hoca: Var işte kuranda nasıl yok? Var işte. Sadakayı fıtır farzmış, demek ki herkese farzmış.
Fatih Orum: Bunu “meridan ala seferin” de verecek mi?
Hoca: O da verecek. O da çünkü “ve alellezine yutikunehu” gurubuna giriyor.
Katılımcı: “Eyyamin uhar” da tutunca verecek mi?
Katılımcı: O zaman bir insan yani hastalıklı veya seferi değil. Yaşlılıktan dolayı oruç tutamazsa Yahya: O ne yapacak?
Hoca: Onun yapacağı hiç bir şey yok. “La yukellifullahu nefsen ila vus’aha” demedi mi AllahTeala? Hiç kimseye gücünün üstünde bir
Katılımcı: Fe men şehide minkumuş şehra fel yesumhu minkum girmez mi?
Hoca: “Fe men şehide minkumuş şehra gel yesumhu”dan sonrasını okurmusun?
Fatih Orum: İstisnayı bizzat kuran yapıyor.
Katılımcı: Hasta olduğunda değil sadece hasta olduğundan dolayı.
Hoca: Kardeşim “fe iddetun min eyyamin uhar”(BAKARA 184) niye söyleniyor. Bu şahsın “eyyamı uhar” da, hasta olanın, hasta olan kişi hasta iken ölürse sorumluluğu var mı? O da aynı işte ne farkeder. “La yukellifullahu nefsen illa vus’aha”(BAKARA 286) bir kere her bir kural istisnası ile birliktedir. İstisnasız kural olmaz. Allah “La yukellihulkahu nefsen illa vusaha” demişse “fe men şehide minkumuş şehra” daki “men” bu işe gücü yeten demektir. Bunu başka bir şekilde anlayamazsın.
Yahya: Çok hasta diyelim. İleri derecede hasta. Yani oruç tutması dinen de mümkün değil tıbben de hiç bir şekilde mümkün değil. Ramazan boyunca komple öyle geçirdi. İşte, ameliyatlı. O ne yapacak o şimdi.O ay verecek mi fitre.
Hoca: Fitre hiç birinde yok. O tutamadığı oruca karşı fitre diye bir olay yok ki.
Katılımcı: Sadece tuttuğuna var değil mi?
Yahya: Madem yarın öbür gün iyileşme umudu var, yarın iyileşebilir.
Hoca: İyileştiği zaman kaza edecek orucunu.
Yahya: İyileştiği zaman orucunu tutacaksa verecek mi fitresini? O an ona farz değil. Sonra iyileşince farz olacak ama. Önümüzdeki sene değil. Ramazandan iki ay sonra adam iyileşti sağlığına kavuştu, artık oruç tutabilir. Ramazanda mükellef değildi ama.
Hoca: Bak şimdi bu, yok Yahya’nın söylediği farklı bir şey. Farklı bir durumdan bahsediyor. Burada şeye girmiyor onun dediği “fe me kane minkum meridan ev ala seferin” e girmiyor. Çünkü “ev ala sefer” dediği kişiler “ve entesumu hayrun lekum” ile kayıtlamış AllahTeala. Ama Yahya diyor ki; bu zaten oruç tutamaz. Oruç tutamazsa mükellef de olmaz.
Enes Hoca: Sonra kazasını da tutmaz.
Hoca: Tabi kazasını da tutması gerekmez o zaman. Çünkü mükellef değil o zaman, mükellef değil.
Yahya: Açıkça diyebilecekmiyiz?
Hoca: Açıkça diyebilirsin. Orada şunu söylersin. Mesela biz kendimiz diyoruz ki o adam oruç tutamaz. Acaba bir tutsaydı buna daha faydalı olmazmıydı? Bak mesela tabipler
Yahya: Bütün gün adam hap, ilaç almak zorunda iki üç saatte bir ameliyattan sonra.
Hoca: Güzel bak. Onu biz söylüyoruz. Onu doktor söylüyor. Ama bak şimdi, bir dakika bak. Karşında şimdi Fegani oturuyor. Fegani buradan şeye gitmeden geçen sene bu zamanlar hastaydı. Ve ameliyat olması şart diyordu doktorlar değil mi? Şimdi ilaç bile kullanmıyor Allah’a şükür. Yani o tür şeyler, Tamam kardeşim orada şunu söylemek istiyorum; bu şahıs şöyle olur, böyle olur bu bizim yorumumuz. Gerçekte bu ne?
Yahya: Kim karar verecek buna?
Hoca: Gerçekte bu ne? O zaman o da gene en sağlam şey bu şahsı hasta sınıfına sokup sonra oruç tut demektir. En sağlamı o dur. Çünkü öbürkü şeyler de yine soru işaretleri olur. Biz çok iyi biliyoruz ki bizim buraya gelen bir Recep vardı, iki tane de çocuğu vardı Sudanlı hanımdan. Onun bir arkadaşı geldi iki gün önce, anlattı. Çok ağır bir hastalık geçirmiş. Doktorlar artık çaresiz diye git köyüne falan demişler. O da bir tabii ilaçlar var ya onlardan birisi rastlamış. Şunu şunu ye demiş, sapa sağlam gelmiş. Şimdi gayet güzel. Yani şunun için diyorum; yani o doktor kendi bilgisine ve tecrübesine göre konuşuyor. Ama bilgisi ve tecrübesi gerçeğe ne ölçüde uygun onun da bilme şansı yok bizim de bilme şansımız yok. Yani öyle yorumlarsa. Öyle yorumlarsın da yanlış da olabilir.
Yahya: Öyle bir şeyi öne sürüp de adama tamam sen tut orucunu tut deyip adam ölürse bunun şeyini kim çekicek. Yapamaz ki adam mecbur ilaç kullanıyor.
Hoca: Kardeşim bizim bir kere ona tut deme yetkimiz yok. Allah ona musade ediyor. Öyle bir yetkiye sahip değiliz.
Yahya: Tutması hiç bir şekilde mümkün değil. İki saatte bir mutlaka ilaç alması lazım. O an ona farz değilse sonradan tutması nasıl farz oluyor?
Hoca: Tamam farz değilse işte nazari olarak, orada farz değilse sonra tutması da farz olmaz da, ben bu söylediğimi ikinci bir husus olarak söyledim. İlave olsun. Turgay bey bir şey diyordu.
Turgay Bey: Yaşlılıktan yada hastalıktan dolayı oruç tutamayan bir insan fitre verebilir mi?
Hoca: Hayır. Oruçta fitre diye bir olay yok. Bu fitre ramazan bayramında verdiğimiz fitredir. Ayetteki o. Onun dışında yok. Zaten bu yanlış olduğu için fıkıh kitaplarında da bu iş çok acayip bir şekilde geçmiştir. Şimdi şuradan mesela.
Katılımcı: Şeker hastaları var. Şeker hastaları kademe kademe
Hoca: Onlara bir sorumluluk olmaz. Ama biz ihtiyaten ona tut deriz bunların bir kısmına. Çünkü yani oradaki bizim yorumumuz ne kadar gerçeğe uygun onu bilemediğimiz için öyle diyeceğiz. Yoksa gerçekten o iş öyleyse senin dediğin gibiyse zaten sorumluluğu olmaz.
Katılımcı:Belki bir sonraki ramazanda sorumluluğu olur, iyileştiği zaman.
Hoca: İşin iç yüzünü Allah biliyor hesabını görecek olan o bize ne. Biz ondan dolayı şey yapamayız.
Yahya: Üçüncü bir kişi aynısını yapamaz ama. Sadece hasta ve yocu. Sağlam bir adam ya ben şimdi tutmayayım sonra tutayım diyebilir mi?
Hoca: Diyemez.
Yahya: Onun için vakitle sınırlıdır.
Hoca: Sadece hasta ve yolcular için o ruhsat var. Ben oruç tutmadım şimdi kaza, yok kusura bakma kardeşim kaçırdın treni. Gitti.
Yahya: Kaza da gerekmiyor.
Hoca: Peki şimdi konumuzu şey yapmayalım da. Özetini yapalım. Burada mesele çon iyi anlaşılsın. Çünkü her şey birbirine karıştı. Bir kere bu ayeti kerimede geçen fidye yani Bakara 184. Ayeti kerimede geçen fidye oruç tutamayan kimselerin vermesi gereken bir fidye değil. Kişi hasta olabilir, yolcu olabilir bunların tek seçenekleri daha sonra kaza etmeleridir. Üçüncü bir guruba oruç tutmama ruhsatı yok. Ben oruç tutamadım,o zaman kaza et, tutamadıysan mazeretin var demek. Ya yolcusun yada hastasın. Yok değildi. O zaman bitti kardeşim kusura bakma. Sen ömrünü oruçla geçirsen, zaten böyle bir hadis var değil mi Enes Hoca?
Yahya Bir seneyi oruçlu geçirse onun yerine..
Hoca: Bütün ömrünü oruçla geçirsen, buradaki bir günün şeyini yerine getiremezsin yani. Bu sadece iki guruba verilen ruhsattır. Dolayısıyla oruç keffareti denen bir olay da yok. Kasten yiyene şu.. Allah’ın vermediği cezayı sen nereden veriyorsun?
Katılımcı: O 61 gün olayı nereden çıkmış?
Hoca: Uydurma bir şey. Tamamen uydurma bir şey. Bu konudaki hadis, hadisler var da bununla alakalı değil. Hadis farklı bir olayla alakalı. Nerede geçiyor bu? . Ben sana zıhar fidyesi demedim canım. Oruç fidyesi.
Şimdi burada işin esası şu; bir zıhar vardır. Bir insan karısına sen bana anamın sırtı gibisin dediği zaman keffaretini ödeyinceye kadar eşiyle ilişkiye girmez. Adamın biri de karısına dayanamıyormuş ramazanda dayanabilsin diye böyle bir yemin yapmış. Böyle bir zıhar olayı yapmış. Fakat gece karısının bacağını görünce dayanamamış. Oruçlu değil. Gece. Ve ilişkiye girmiş. Ertesi gün Peygamber(sav)’in yanına gidiyor, durumu anlatıyor. Olayda Peygamber efendimiz, oruç da cinsel ilişkiyse kadının da orucunu bozar erkeğin de bozar. Orada kadınla alakalı hiç bir hüküm yoktur o rivayette. Diyor ki ya Rasulallah ben mahvoldum. Ne oldu? İşte böyle böyle oldu. O zaman diyor iki ay oruç tut diyor. Ben zaten diyor bu oruçtan dolayı ben bu şeyi yaptım yani. Önce diyor bir köle azad et diyor. Bu boyundan başka boynum yok. Yani sadece ben varım, başka kimse yok sahip olduğum diyor. O zaman iki ay aralıksız oruç tut diyor. Ben zaten oruçtan dolayı bu yemini etmiştim ya Rasulallah diyor. Yani orucu rahat tutabileyim diye bu yemini etmiştim. O zaman diyor 60 tane fakire birer günlük yiyecek ver diyor. Mücadile suresindeki ayeti kerimeye göre. Diyor ki biz diyor bu sabah kalktık gece bir iki bir şey yedik ama sabahleyin hiç bir şey yok yani evimde hiç kimseye vereceğim herhangi bir şey yok diyor Peygamber efendimize. O zaman bu keffareti delil alanlar diyorlar ki Peygamber efendimiz güldü, ondan sonra hurma geldi ona verdi . Git bu hurmayı fukaraya dağıt dedi. O da benden daha fakir ne. O zaman sen ye dedi. Adam karlı gitti oradan. Şimdi, hiç bir ceza yok. Böyle bir şey olmaz. Ama sahih olan kısımlarında şu var; Peygamber(sav) onu gönderiyor. Diyor ki git işte zekatla mükellef olan falanca şahsa git. Zekat görevlisine. O ona bir sepet hurma veriyor. Onu 60 tane fakire dağıt artanından sen yersin diyor. 60 tane fakire dağıtıyor ve o Mücadile suresindeki emri yerine getiriyor adam. Artanını evine götürüyor. Ama kadına hiç bir şey yok burada. Çünkü yemini eden kadın değil yemini eden erkek. Eğer bu idda edildiği gibi gündüzün karı koca ilişkisi olsaydı Peygamberimiz oradaki o kadına da aynı cezayı verirdi.
Katılımcı: Onun ki yemin keffareti oluyor.
Hoca: Yemin tabi zıhar dediğimiz zıharın keffaretidir, orucun değil.
Katılımcı: Süre nereden çıkıyor?
Hoca: İşte o 60 gün onun cezası diyorlar. Bir de kendi kafalarından ilave ediyorlar. O tutmadığı gün. Ediyor 61 gün. 61 gün diyorlar. Bakın baştan beri gördünüz. Bu müslümanların ibadeti. Buna ne ilaveler yapıldığını gördünüz yani. Bugün Diyenet İşleri Başkanlığı yayınladığı tefsirde bu ilaveler yaparsa eskiler yapmaz mı? Gerçekten bugün a’dan z’ye..
Katılımcı: Olay ramazanda olmuş.
Hoca: Olay ramazanda olmuş ama ramazan gecesinde olmuş, gündüzünde olduğuna dair bir ibare varmıydı. Yok hiç öyle bir şey yok. Zaten diyor ki; ay ışığı karısının bacağına vurunca adam dayanamamış. Üzerine sıçradım diyor adam. Aynen bu ifadeyi kullanıyor yani Peygamberimizin yanında.
(Bir katılımcı bir şey söylüyor ama duyulmuyor 42:59-43:18arası)
Hoca: Hangi kitabı?
Katılımcı: Mukayese
Hoca: Sen onun o kısmına bakma. Orada bir özetleme var. İşin esasına bakacaksın. O bir özetleme o. Bir yerde anlattığımız zaman detaylarını anlatmayınca hüküm ortaya çıkmaz.
Katılımcı: Orada bu ramazan ayında zıharın mı orucunu tutuyordu, ramazan ayının mı orucunu tutuyordu?
Hoca: Zıhar orucu ne demek ya.
Yahya: Zıharı bozarsan sen oruç tutyorsun.
Hoca: Adam zıhar yapmış. Zıhar yapmış olan kişi hangi orucu tutar. Zıharını bozduktan sonra ortaya çıkar o. Ramazan günü zıhar orucu tutulur mu? Ramazan günü ramazan orucu tutulur. Onu daha sonra turacak canım. Ramazandan sonra tutacak, ramazanda tutmayacak ki. Onun için ilk önce “ati rakabeten” diyor. Hayır kardeşim diyor ben zaten orucumu tutabilmek için karıma zıhar yaptım diyor.
Fatih Orum: Peygamberimiz muhtemelen Ramazan’dan sonra tut anlamında demiştir. O adam onu da kabullenmiyor yani.
Hoca: Yapamam diyor, yapamam dediği zaman ayeti kerimede yok mu? Ayeti kerime ne diyor? Önce bir mümin köle azad etmesi gerekir. Onu bulamazsa iki ay peşpeşe oruç tutacak, buna gücü yetmezse, gücüm yetmez deyince Peygamberimiz soruşturmuyor, o zaman bunu yap diyor.
Enes Hoca: “illa vusaha” devreye giriyor.
Hoca: Tutamam dediyse bitti. Yok tutarsın mutarsın demiyor ki Peygamber Efendimiz. İyisin yaparsın demiyor.
Katılımcı: Başka bir şey daha var. Mesela adam orucunu yedi bir sene oruç tutmadı, bir sene daha ramazan geldi. Şafilerde geçen hatta adamın biri sordu ben 14 yıl önce askerlik yaptım diyor 25 gün oruç yemişim
Hoca: Hastamıymış? Yolcumuymuş? Hiç yapacağı bir şey yok. Tevbe edecek yapacağı bir şey yok.
Katılmcı: Hocaya sordu, hoca ona üç milyar para çıkarmış. Mesela 14 yıl geçmişse her bir yıl için 14 tane fidye vereceksin.
Hoca: Var var da bir yerde olduğunu çok iyi hatırlıyorum ama.
Katılımcı: Oruçluyken aynı şekilde orucunu bozmuş olsaydı. Deseydi ki zaten bu oruçtan dolayı başıma geldi. O zaman biz bu adama kaza derdik öyle mi? Borcunu nasıl olsa tutamıyor.
Katılımcı: Nasıl?
Bir önceki katılımcı: Biraz evvel hastalıktan yola çıktık da bir şeyler dedik ya. Bu adam tamamen hastaysa o zaman buna farz olmuyor. Bu adam diyor ki mesela bu olay oruçtan dolayı başıma geldi.
Hoca: Aksini söylüyorsun sen yani
Aynı Katılımcı: Oradan hareketle oruç bu şekilde, tutamıyor yani. Ne olacak o zaman?
Yahya: Günahkar olacak, ne olacak başka.
Aynı katılımcı: O zaman kaza yap diyecekmiyiz?
Yahya: Demeyeceğiz tabi.
Aynı katılımcı: Tevbe gerekecek
Yahya: Aynı namazdaki gibi. Bir sene oruç tutsa adam onun sevabını elde edemeyecek.
Aynı katılımcı: Ama bir taraftan da işte hadisi şerifte evlenemeyenler için oruç tavsiye ediliyor. O zaman o nasıl olacak.
Yahya: O bir istisnadır deriz.
Fatih Orum: Karısı yok
Katılımcı: Bacağını göremez.
Katılımcı: Evinde görmez dışarıda görür.
Hoca: Burada fidye ile alakalı olarak Ömer Nasuhi Bilmen’de şu ifadeler var. Bunu okuyalım isterseniz.
“Tutulamayan oruçlardan dolayı fidye verilmesi ve ramazanı şerif orucuyla bunun kazasına ve nezir oruçlarına mahsustur” demiş. Ondan sonra; “bir kimse kaza orucuna ramazanı şerifin sonuna kadar baygın bir halde bulunmuş olunan kimse bilahare ikafat bulunca kaza ile mükellef olur” demiş. Bunda icma vardır demiş. Hiç bir delili yok. Delil icma. Burada bunu anlatmıyor, niye anlatmıyor? Bak şimdi bak. “Tutulamayan oruçlardan dolayı fidye verilmesi ramazanı şerif orucuyla bunun kazasına ve nezir oruçlarına mahsustur. Yemin ve kati kefareti için lazım gelen oruçları tutmaktan aciz kalan kimselerin daha hayattayken fidye vermesi caiz değildir fakat bunun için vasiyet etmesi caizdir. Bozulan herhangi bir nafile orucun kazası lazım gelir. Bu bozulma oruçlunun gerek kendi kusuruyla olsun gerek olmasın binaaleyh nafile oruç tutmaya başlayan bir kadın adet görecek olsa”. Hemen atlamış ya. “Yolculuk ve hastalık sebebiyle ramazanı şerif orucunu tutamamış olan kimse bunu tamamen veya kısmen kaza edebilecek bir müddet bulmuş olduğu halde kaza etmeden vefat edecek olsa eğer malı varsa kazası icabeden her gün için bir fidye verilmesini vasiyet etmesi lazım gelir. Bu fidye malının üçte birinden fakirlere verilir. Özürsüz yere ramazanı şerif orucunu tutmayan kimse üzerine de malı varsa vefatı takdirinde fidye verilmesini vasiyet etmek de bir vecibe olur. Özürsüz yere. Velev ki kaza edecek vakit bulamamış olsun. Çünkü mümkün olan edayı terk etmiştir. Vasiyet bulunmadığı takdirde fidye varislerin vermeleri lazım gelmez”. Gene anlatmıyor. “Yolculuk veya hastalık özürleriyle ramazanı şerif orucunu tutmamış olan kimse”. Bak esas konu buymuş. “Yoculuk veya hastalık özürleriyle ramazanı şerif orucunu tutmamış olan kimse,daha bunları kazaya müsait bir vakit bulmadan vefat etse üzerine ne kaza ne de fidye lazım gelir. Şu kadar var ki fidye verilmesini vasiyet etse malından verilmesi icab eder”. Yani şimdi kaza etmeye fırsat bulacak kaza etmeden ölecek ki fidye gereksin. Yoksa yani bu fıkıh kitaplarında hastasın fidye ver diye bir hüküm yok. Yolcusun fidye ver diye bir hüküm fıkıh kitaplarında da yok. Kaza etme imkanı yoksa O fidye veriyor. Kaza etme imkanı varsa fidye veremiyor. Dolayısıyla bu ayete verilen manaların tutarsızlığını fıkıh kitaplarından da tespit mümkün.
Katılımcı: Hocam 60 gün tutmaya başlarsa,bayrama rastlarsa ne olur?
Hoca: Bayrama rastlarsa ne olur? Bir tane çikolata alırsın. Dersin Bayram git bunu arkadaşlarınla paylaş. Ya kardeşim böyle bir şey olmayan bir şeyin hükmü olur mu?
Katılımcı: Zıharda hocam
Hocs: Zıharda? Tutması gerekecek. Kurban bayramını demek istiyor.
Yahya: Haram olduğu kabul edilirse fasıla verip devam edecek.Kurban bayramında oruç tutmanın haramlığına delil var mı?
Yahya: Hadis var sadece.
Katılmcı: Hem Hanefi, hem Hambeli, hem Şafi bu üç mezhebe baktım. Her üçü diyor bayramda yiyecek, bayramdan sonra sıfırdan başlıyor.
Hoca: Tamam ama sıfırdan başlattığın zaman adama zulmetmiş olmuyormusun?
Yahya: 59’da haydi bayram,ne olacak?
Katılımcı: Kurban bayramından sonra tutar.
Katılımcı: Bilmiyorsa eğer bayramdan sonra devam eder, biliyorsa bayramdan sonra sıfırlanır
Yahya: İki bayram arası kaç gün
Katılımcı: 70
Yahya: Tam mı? Ya hemen başlayacak yada kurban bayramından sonrayı bekleyecek
Katılımcı: Zıharı siz ramazana göre, oradaki örneğe göre yaptınız.
Yahya: Ben tutamam dediği halde adam Peygamberimiz ceza bu tutacaksın diye üstelemiyor ilginç
Hoca: Ya bu ibadet adamı nasıl zorlarsın. Hesabını Allah’a verecek peygsmbere vermeyecek ki. Tutamam diyorsa tutamam. Neyse o yani orada karar ona aittir. Peygambere ait değildir ki.
Muhammed: Ramazan orucunu tutmuş ama o orucu tutamam dese?
Hoca: İşte demiş. Ya Muhammed sen illa zorlamak istiyorsun. Kardeşim Allah’ın yapmadığını sen nasıl yaparsın? Her konuda illa bu adam böyle yapsın, olmaz ki bu yani. Bak Peygamberimiz böyle yapmış.
Muhammed: Dinde zorlama yoktur da dine girmekte zorlama yoktur
Yahya: Giriş bedava ama çıkış paralı.
Hoca: Peki, şimdi netice. Bugün bunu şey yaptık, haftaya okuyalım isterseniz adetli kadının orucu meselesini tartışalım haftaya tekrar. Bu ramazanda herhalde bu hararetle tartışılacak konular içerisine girecektir. Bir daha gündeme getirmiş olalım. Gerçi burada artık kapalı tarafı kalmadı ama bizim için kalmadı fakat başkaları için olabilir. Böylece bu dersi bitirmiş olduk burada. Ramazanda bu hilal konusu belki tartışmaya çıkabilir. Şu ana kadar benim yaptığım gözlemler, bu sadece beni ilgilendirir ama takip ettiğim kadarıyla Diyanet İşleri Başkanlığının uygulaması doğru çıktı şu ana kadar. Hep doğru çıktı. Araplarda malesef bir gevşeklik var.