Günahlarla İlgili Kavramlar – 2

2 Nisan 2011 tarihinde yayınlandı. görüntülenme Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri

Günahlarla ilgili kavramları okuyorduk, büyük günahlardan başlamıştık. Bugün “hins” kelimesindeyiz. Kuranı kerimde iki yerde geçiyor bu “hins” kelimesi, bir tanesi Vakıa suresi (56. sure) birisi de Sad suresinde (38. sure). Vakıa suresinde geçen “hins” kelimesi, ahiretteki cehennemliklerin durumu anlatılırken ifade ediliyor. Bunların yaptıklarının yanlışlığı o kelime ile ifade ediliyor. Bir de Eyüp (as) ile ilgili olarak “hins” kelimesi geçiyor.

Bu kelime, doğru mana vermediğiniz zaman, bir takım yanlışların kapısını açmış oluyor.  “Hins” kelimesinin sözlük anamı “bir insanın yanlış konuşması”dır. Yani “sözündeki yanlışlık”tır. Esas kök manası budur. Ya da“haktan batıla, batıldan hakka geçişlere” de, böyle oradan oraya meyil için de “hins” kelimesi kullanılıyor, ama “haksız konuşmalar” şeklindeki anlam daha uygun gözüküyor.

Mesela Müfredatta“hins” ile ilgili şöyle deniyor;  mesela “vekanusırunealelhinsul azim”(2.19dak)için “elzem bu musim”diyor,“kişiyi isme sokan günah”. “Kişiyi isme sokan günah” ne demek? Yani kişiyi hayırlı şeylerden gerileten, iyilikler yapmasını yavaşlatan günah demek oluyor. Buluğa da “hins”  dediğini ifade ediyor. Mesela çocukluk sırasında insanların olaylara bakışı ile buluğdan sonra bakışları arasında bir takım farklar olur. Buluğdan sonra daha çok menfaatlere göre bir takım yönelişler meydana gelir. Bir de buluğile birlikte insanlar“yukellef” olup yaptıklarının sorumluluğu altına girme durumuna gelmiş olurlar.

“Hins” kelimesi,“yeminden dönme” manasında da kullanılıyor. Dolayısı ile bütün bunların ortak noktası;“haksız davranış ve haksız söz” olmuş oluyor.

Şimdi bu ortak noktadan hareketle önceSad suresindeki ayeti kerimeye bakalım. Sad suresi/38 41. ayet; “Kulumuz Eyyub’u da an (onun hikâyesini de anlat). Rabbine şöyle yalvarmıştı; “Şeytan bana azapla dokundu (yani Şeytan bana öyle bir sıkıntı verdi ki) yerimden kalkamıyorum ve acı çekiyorum.”

“Nusb”, “bir yerde kalakalmak” manasına geliyor, bir de “azap, sıkıntı” manasına geliyor. “Şeytan bana öyle bir sıkıntı verdi ki Ya Rabbi yerimden de kakamıyorum, acı da çekiyorum.” diyor.

Burada nasıl mana vermişler (Diyanet Vakfı Meali)? “ Şeytan bana bir yorgunluk ve eziyet verdi…”

Tabi “nusb”, “yorgunluk” diye de tercüme edilebilir ama esası “bir yerde kalakalmak” anlamındadır. Allah-u Teâlâ burada bu söze karşılık diyor ki (38/42); “Ayağını yere vur (ayağınla yeri eşele). Bu, soğuk bir yıkanma suyu ve içecek.” Yani ayağını yere vurduğu zaman oradan demek bir su çıkıyor. Artık ya da ayağı ile yeri eşeliyor, oradan bir su çıkıyor.

“Ona ailesini bağışladık. Onlarla beraber bir o kadarını da bağışladık. Katımızdan bir ikram ve dik duruşlu olan,doğru karşısında eğilmeyen insanlar için de bir hatıra olmak üzere.”(38/43)

Birbirlerine anlatacakları bir şeyleri olsun. “Eyyup (as) böyle yapmış. Allah-u Teâlâ ona bunu bunu vermiş. Sen de sabredersen sen de neticede bu ikramlara kavuşursun” gibi bir öğütolsun.

“Eline bir tutam ot al, onunla da vur(Nereye vuracak onunla? Nereye vuracağını düşünün şimdi. Hasta olan kim? Eyyub (as). Bir su çıktı, “yıkanma suyu” dedi, “onunla yıkan” demedi orada değil mi? Oradan ne anlayacaksınız? Üstü kapalı olarak “yıkan” demiş oldu. Peki, bu otu ne yapacak? Bu otla da o ağrıyan yerlerine vuracak. Bunu yap.), haksız konuşma (ileri geri konuşma, günaha girme). Biz onu sabırlı bulduk. Ne güzel kuldur. Bu evvabtır(yani hata yaptığı zaman derhal hatasından döner).” (38/44)

Demek ki bu emri hemen yerine getirmiş oluyor. Yani “evvab” kelimesi ile “hatasından hemen dönmüş olduğu” görülüyor.

Dinleyici 1; Hocam oradaki “ileri geri konuşmama” en baştaki yani 41. ayetteki “yerimden kalkamıyorum” kısmına mı atıfta bulunuyor?

A.Bayındır; Bak hemen hissettin, anladın meseleyi.

Y.Şenol;Yani,Eyyup (as)’ın günahı ne idi?

A.Bayındır; Eyyup (as)’ın burada hatası ne? “İleri geri yanlış konuşması” nedir? Ne hissettin sen şimdi buradan ki hemen o tepkiyi gösterdin?

Dinleyici 1; Yani hareketsiz kalmak….

A.Bayındır; Tamam hareketsiz kaldı, doğru da, Rabbine yalvarıyordiyor ki; Ya Rabbi, Şeytan beni hareketsiz bıraktı ve bana azap verdi.”

Dinleyici 1; O zaman Şeytana uymuş demek ki.

Dinleyici 2; Ama ona azap veren Şeytan değil.

A.Bayındır; Evet, Şeytan bir insanı hareketsiz bırakamaz, azap veremez. Onun için burada bir yanlış konuşma yapmış oluyor Eyyup (as). Yanlış söz bu! “Yanlış konuşma, günaha girme” diyor. Bu işi Şeytan yapamaz. Bir insana sıkıntıyı Şeytan veremez. Azabı da veremez. “Bir yerde oturup kalma” yani “ben buraya çakıldım kaldım kalkamıyorum ve ıstırap çekiyorum”. Yani şöyle düşünün; hasta yatağında yatıyor, ıstırabı var, afedersiniz tuvalete bile gidemiyor adam. Ne kadar zor bir durum değil mi? “Beni bu hale Şeytan getirdi” dediğiniz zaman ne olur? Yanlış söylemiş olursunuz. İşte orada da Allah-u Teâlâ; “ileri geri konuşma, günaha girme” , “al şu otu vücuduna vur” demiş oluyor. “O soğuk su ile yıkan şu otu da vücuduna vur, o zaman iyileştiğini göreceksin.”

Dinleyici 3; Bir nevi böyle şeytan çarpması gibi bir şeylere baştan yok diyor.

A.Bayındır;Tabi,Şeytan çarpmasıgibi bir olay yok demiş oluyor burada. Zaten “nusb” kelimesi ile “azap” kelimesi bunu gösteriyor. Neden yok? Bununla ilgili ayetler var. Nisa suresi/4 78. ayet var.

Şimdi burada diyor ki Allah-u Teâlâ; “Nerede olursanız olun ölüm gelir sizi yakalar,sağlam kaleler içinde olsanız bile. Başlarına bir iyilik geldiği zaman “bu Allah’tan gelmiştir” derler, (burada müşriklerle ilgili olarak bu ifade kullanılıyor) başlarına bir kötülük geldiği zaman derler ki “bu da senin yüzünden oldu”.(Hani insanlar başlarına bir sıkıntı geldiği zaman birbirlerini suçlamaya başlarlar. “Bu senin yüzünden oldu. Buna sen sebep oldun, bunu sen yaptın falan” diye.)De ki; hepsi de Allah’tan gelir (iyiliği de veren Allah’tır, kötülüğü de veren Allah’tır).

Bir de bu ayeti bazıları da anlayamıyorlar, iyi de oldu yani açıklamamız. Bir sonraki ayetle sanki bir çelişki varmış gibi zannediyor insanlar. “Bu topluma ne oluyorki sözü anlamaya gayret göstermiyorlar!” Yani bir sözü neredeyse anlayamayacak duruma geliyorlar.

(4/79)“Başına gelen her türlü iyilik Allah’tandır(yani neye sahipseniz iyilik namına size onu veren Allah’tır. Zaten biz baştan dünyaya geldiğimiz zamandan ölünceye kadar birçok iyi şeylere sahibiz. Hepsini Allah vermiştir.)Başına gelen her kötülük de kendinden kaynaklanır. (Şimdi yukarıda “hepsi Allah’tandır ”dedi, şimdi burada “iyilik Allah’tan, kötülük senden” dedi. Bu ne olacak?)Seni insanlara elçi olarak gönderdik (ya Muhammed (sav)). Şahit olarak Allah yeter (bütün insanlar inkâr etse de Allah’ın senin elçi olduğuna şahit olması kâfidir).” diyor.

Dolayısı ile birinci ayeti kerimeye bakarak Eyyup (as)’ın sözünü değerlendirelim. Başına gelen kötülüğü nereden bildi? Şeytandan bildi. Şeytandan olmaz değil mi? Yani şunu dedi; “Ya Rabbi beni Şeytan hareketsiz bıraktı ve canımı acıtıyor.” Bu Şeytandan olmaz. Bu yanlış bir sözdür. Peki, “İyilik Allahtan, kötülük senden. Tamamı da Cenab-ı Hakk’tandır”. Bu ne demek oluyor? Onun ne demek olduğunu da Hadid suresi (57. sure) 22 ve 23. ayetlerden öğrenelim. Burada diyor ki Allah-u Teâlâ; “Yeryüzünde ya da kendi içinizde (vücudunuzda) size olan(karşılaştığınız,yüz yüze geldiğiniz, başınıza gelen) her şey, onu bizim yaratmamızdan önce mutlaka bir kitapta kaydedilir…”

Şimdi burada örnek olarak Eyyup (as)’ı düşünürseniz, Eyyup (as)’ın hareketsizliği, çektiği azap, ıstırap, bunların hepsi an be an kayda geçiyor, ondan sonra meydana geliyor. Kayda geçmeden meydana gelmesi mümkün değil. “Minkabli en nebreehâ”nın manası şu; “onları ayrı bir varlık olarak yaratmamızdan önce”. “Berie”(yazım kontrolü, 17.20 dk) kelimesi “yaratmak” ama “yeni bir varlık olarak yaratmak”tır, öncesi ya da sonrası yok. Her birisi ayrı ayrı varlıklar. Biri diğerine benzemiyor yani. “Onu yaratmamızdan önce mutlaka kayıtlıdır” diyor. Yani o bir kitapta kayıtlı olur. Şimdi dersiniz ki, “yahu bu kadar çok kayıt olur mu?” Yani rakam bulamazsınız bir anda olan o olaylar için. Siz kullandığınız bütün rakamları kullansanız yetmez.

Şimdi, kader inancında olanlar derler ki; “ İnsan yaratılmadan önce bütün bunlar belirlendi ve kayda geçti. Kalemler kalktı, sayfalar kurudu, artık yeni yazıcı diye bir şey yok. Her şey bitti”.  Oysaki bu ayet öyle demiyor! “Nebreehâ”, “o şeyi yaratmamızdan önce” diyor. Dikkat edin “sizin yaratılmanızdan önce” demiyor. Şimdi mesela burada bu ayeti kerimeyi kadere delil getirenler bu “ha” zamirini “enfüsikum”araci kılarlar.

“Minkabli en nebreehâ”ya “o nefisleri yaratmadan önce” diye bir mana verirler ve bu ayeti kadere delil getirirler. Bu mana Arapçasına uymaz. Çünkü konu insanların yaratılışı değil, ayetin konusu bir musibetin (insanın karşı karşıya kaldığı o olayın, başına gelen iyilik ya da kötülüğün) yaratılmasından önce. Dolayısı ile o yaratılmadan önce kayda geçiyor. Önce kayda geçiyor sonra yaratılıyor. Bu durumda da hiçbir sorun kalmamış oluyor. Bu böyle. Bakın bu böyle olduğu için zaten ayeti kerimede (Araf suresi (7. sure) 156. ayet))“Vektublenâ fî hâzihiddunyâhaseneh…” diye Cenab-ı Hakk bize dua ettiriyor. Yani, yazı bitmiş olsa, “Ya Rabbi, bu dünyada bize güzellik yaz” diye dua edebilir miyiz? İmtihanın da bir anlamı kalmaz.

“…Bu Cenab-ı Hakk’a kolaydır.” (57/22). Yani bir anda meydana gelen olayları, siz mevcut sayıların hiçbirisi ile ifade edemezsiniz. “Ya bu kadar çok kayıt olur mu?” dersiniz. Olur, bunu kaydeden Allah-u Teâlâ’ya kolaydır bu.

Peki, bu kaydı niye yaptırıyorsunuz? Bu kayıt şunun için oluyor, “Kaçırdığınız şeye üzülmeyesiniz diye…”. Yani o kayda geçti, ondan kurtuluş olmaz. Kayda geçmeden önce onun tedbirini alacaktınız. “…Allah’ın size verdiği şeylerden şımarmayasınız diye…”(57/23). O kayıtlıdır, onun imtihanını vereceksiniz haberiniz olsun. “muhtâl” demek, yani “hayal” kelimesinden kaynaklanıyor, kendini bir şey hayal ediyor. “kullemuhtâlin”, ”kendini bir şey zanneden” yani Allah hayırlı bir şey verdiği zaman…

Bir de bazı şeylerden arınmış olarak gören, uzak gören. Kendine bazı roller biçiyor. Bu kibir oluyor aynı zamanda. Yani kendini başkalarından farklı görüyor. “Fehûr”da, “övünüyor”. Yani, kendisi için ortaya çıkan bir fazileti, kendinden bilmesi.

Y.Şenol;Eyyup (as) kıssası ile bunu bağdaştırırsak, yani onun başına gelen “fe minnefsik” dedik, “Senden midir, yoksa Allah’tan mıdır”?

A.Bayındır;Bu soru farklı bir soru. O da önemli ama az önce okuduğumuz ayete bir bakalım. “Vektublenâ fî hâzihiddunyâhaseneh…” (7/156) diye. Yani bu yazma olayı insanların yaratılmasından önce değil olayın yaratılmasından öncedir. Olayın yaratılmasından çok önce, çok sonra olabilir. Mesela, olur bir şeyi belki Allah yirmi sene önce de yazmış olabilir, otuz sene önce de yazmış olabilir. Ya da hemen, anında da.

Araf suresi 156. Ayette Allah-u Teâla bize dua ettiriyor. Bu Musa (as) ile ilgili. “Ya Rabbi, bize bu dünyada bir güzellik yaz ahirette de…” Eğer bunlar, insanlar yaratılmadan yazılmış olsa Allah bize böyle bir dua ettirir mi? Hayır, mümkün değil. “…Çünkü biz sana yöneldik…” Dolayısı ile bu yazma işi sürekli olan bir iştir. O bizim kendi temayüllerimize kendi gayretlerimize göredir.

Y.Şenol; Biz yöneldik, o yüzden bizi böyle yaz. Yani bir işi yapıyoruz, ondan sonra yazılmasını istiyoruz. Yani önceden olmuş bitmiş bir şey değil.

A.Bayındır;Bizdeki bu kader anlayışının maalesef bir kaynağı yok ama sanki inancın temeliymiş, inkâr eden kâfir olurmuş gibi bir akide olarak var. Evet, Kuran-ı Kerimde belirtilen şekilde kaderi inkâr eden kâfir olur. Bu ne demektir? “Allah her şeyin ölçüsünü koymuştur, ölçüsünü koymadığı hiçbir şey yoktur” şeklinde olursa tamam ama o manada değil bizdeki kader inancı. Kamer suresi (54. sure) 49. ayet; “İnnâkulleşey’inhalaknâhubi kader”.

Şimdi Eyyup (as) olayına tekrar gelelim. Burada Eyyup (as)’da diyor ki; “Kulumuz Eyyub’u da an (onun da hikâyesini anlat). Bir gün Rabbine şöyle yalvardı; Ya Rabbi, Şeytan beni hareketsiz ve ıstırap içerisinde bıraktı.”(38/41)

Şimdi, bunu Şeytan mı yaptı? Bütün bunları yaratan Allah-u Teâlâ’dır. İşte, ayetlerde gördük. O zaman Eyyup (as)’ın bu sözü yanlış değil mi? O zaman yanlış bir söz söylemesine rağmen Allah-u Teâlâ Eyyup (as)’a merhameti ile diyor ki; “Ayağınla yere vur, bu soğuk bir yıkanma ve içme suyudur.” (38/42)

“Bizden bir ikram olmak üzere ve dik duruşlulara bir öğüt olsun diye ona ailesini ve bir o kadarını da hibe ettik.” (38/43)

Ondan sonra şöyle bir emir vermiş Allah-u Teâlâ; “Eline bir tutam ot al o otla da vur (vücuduna vuracaksın), ileri geri de konuşma (yanlış söz söyleme)…”(38/44)

Peki, bu yanlış söz söylenmişse, ne yapması lazım Eyyub (as)’ın?Tevbe etmesi lazım. Ayetin devamında da zaten şöyle diyor; “…Biz onu sabırlı bulduk (o sıkıntılara katlanmıştı zaten, şikâyetçi falan da değildi). Ne iyi kuldu, çünkü o evvabtı (hatasından derhal dönerdi).” (38/44)

Demek ki bundan da dönmüş ve Cenab-ı Hakka yönelmiş. Fakat bu ayet-i kerimeye çok yanlış bir mana veriliyor. Mesela ben önümdeki mealden okuyayım (Diyanet Vakfı Meali);“Ayağını yere vur. İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su. Bizden bir rahmet ve olgun akıl sahipleri için de bir ibret olmak üzere ona hem ailesini hem de onlarla beraber bir mislini bağışladık. Eline bir demet sap al da onunla vur, yeminini böyle yerine getir…” Ayette geçen “lâ tahnes” için, “yeminini yerine getir” diyor. Burada yeminle alakalı hiçbir şey yok ki. “…Gerçekten biz Eyyub’u sabırlı (bir kul) bulmuştuk, o, ne iyi kuldu. Daima Allah’a yönelirdi.” (38/41-44)

Y.Şenol; O soru geldi Denizli’den. Diyor ki, Eyyub (as)’ın karısına vurma meselesi ayetin neresinden çıkıyor? Ayrıca hile-i şerriye meselesi de Eyyub (as)’ın bu kıssasından çıkarılabilir mi?

A.Bayındır;Evet, çıkarılamadığını anladığı için söylemiş herhalde. Klasik meallerde öyle olduğu için.Yani “fadrıbbihî”, “onunla karına vur”. Kadından bahis yok zaten burada, “ailesiydi” ifadesi var.

Y.Şenol;Bir de,bizim sitede biz o soruyu yayınlarken şöyle bir soru üzerine yayınlamıştık; demişlerdi ki, “Siz ayetlerin nüzul sebeplerini bilmezseniz anlayamazsınız. Bu ayetin nüzul sebebi, Eyyub (as)’ın yaptığı bir yemin dolayısıyla siz o yemini Kuran dışı başka bir bilgi ile bileceksiniz ki bu ayeti anlayabilesiniz, aksi takdirde anlayamazsınız.”

A.Bayındır;Kuran dışı başka nerede varmış o bilgi? Herhangi bir yerde olan bir bilgi yok. Öyle bir olay yok.

Y.Şenol; “Ve lâ tahnes” kelimesine, “yeminini bozma” anlamı verdikleri için. Yeminini bozma, ne yap peki? Şu şekilde bir hile-i şerriye uygulayarak kurtul o yeminden.

A.Bayındır;Bu konu ile ilgili bir hadis falan yok. Yani peygamberimizden gelen bir rivayet yok. Sadece nasıl çıkarmışlarsa, ayet-i kerimeden öyle bir mana çıkarmışlar. Tabi buradaki temel hata, her zaman tekrarladığımız, ayeti ayetle açıklama yoluna girilmemiş olmasıdır. Zaten “hins” kelimesi diğer bir ayette daha geçiyor. Onu da şimdi okuyacağız, ama ben önce bu ayeti tamamlayayım ondan sonra bu soruya cevap verelim. Bakın, diyor ki burada Allah-u Teâlâ; “ileri geri konuşma” diyor.

İkinci kelimeye de geçelim, Vakıa suresini (56. Sure) 41. ayetten başlayalım. “O defteri soldan verilenlerin (ashab-ı şimalin) hali ne kötüdür. Onların içlerine işleyecektir iğne gibi ateşler ve kaynar su. O sıcaktan kaynaklanan bir karanlıkta/gölgededirler. Ki o soğuk değildir, rahatlatıcı bir tarafı da yoktur. Çünkü onlar bundan önce şımartılmış bir vaziyette idiler. O büyük yanlış söz (hins) üzerinde ısrar ediyorlardı.” (56/41-46). (31-34. dak., Küçük eklemelerle cümleler düzeltilmeye çalışılmıştır, gözden geçirilmeli)

Kullandığımız kelimeyi aynen kullanıyoruz Eyyub (as) için. Çünkü o da”hins”, bu da “hins”. Yani yanlış sözün en büyüğünü söylüyorlardı.

“Diyorlardı ki; biz şimdi öleceğiz, toprak olacağız, kemiklere dönüşeceğiz, sonra tekrar vücut sahibi olacağız öyle mi? Önceki babalarımız da mı öyle? De ki; öncekiler ve sonrakiler de malum bir gününbuluşma zamanı için yeniden diriltileceklerdir.”(56/47-49).

Şimdi burada bu “hinsilazîm”in ne olduğunu ayet açıkladı mı? Yani “yanlış bir söz”, yanlış konuşuyorlar ve ısrar ediyorlar. Burada “azîm” kelimesi var değil mi “hins”ın üzerinde? Eyyub (as)’da öyle bir şey yok. Ama Eyyub (as)’ın söylediği söz de yanlış, bunların söylediği sözler de yanlış. Ama burada “hinsil azîm”, daha büyük bir yanlışlık var çünkü ahireti inkâr etmiş oluyorlar. Eyyub (as)’ın söylediği yanlışlıkta öyle bir şey yok ama ona yakışmayan bir ifade kullanmış oluyor.

Şimdi bu iki ayeti karşılaştırdığınız zaman zaten bu sözcükler olmasa da “hins”ın ne demek olduğunu Kuran-ı Kerimden çıkarıyorsunuz. Öyle olunca da bu “hins” kelimesinin, böyle yeminden dönmek olmadığını anlıyorsunuz. Yeminden dönmek de yanlış bir şeydir, yanlış bir söz söylemektir.

Y.Şenol; Yani, yeminden dönmek günah olduğu için “hins”a o anlamı vermişler, dolaylı olarak.

A.Bayındır;Tabi,o da yanlış bir şey yapmaktır. O da günaha girmektir. Ama “hins” yeminden dönmek değildir, o ayeti kerimede olduğu gibi. Har yeminden dönmek “hins”tir ama her “hins” yeminden dönmek değildir.

Y.Şenol;Şöyle bir soru var. Mikroplar insanlar üzerinde hastalık yapabiliyor ve b yüzden insan hastalanıyor. Tabi bu Cenab-ı Allah’ın onlara verdiği özellikten kaynaklanıyor. Fail yine de Cenab-ı Allah. Eyyub (as)’ın durumunda da, Allah şeytanlara böyle bir özellik vermiş olamaz mı? Yani fail yine Cenab-ı Allah, ama sebep onlar olmuş olamaz mı, mikroplarda olduğu gibi?

A.Bayındır;Olamaz. Çünkü şeytanlarla ilgili olarak ayeti kelime vardı ya, İbrahim suresi (14. sure) 22. ayet. “İşler bittikten sonra kararlar verildikten sonra kalktı Şeytan konuştu…” Ne dedi? “Allah size gerçek vaatte bulundu, ben de bulundum ama verdiğim sözden caydım. Benim sizin üzerinizdeherhangi bir yetkim yok…” O zaman, “beni bu hale getirdi, bana azap dokundurdu, yerimden kalkamayacak hale getirdi” ifadesi Şeytanın bir yetkisi olduğunu göstermiyor mu? Bakın bu ayette onun bir yetkisi olmadığını gösteriyor peki yaptığı ne şimdi Şeytanın? “…Ben sadece sizi çağırdım, siz de benim çağrıma karşılık verdiniz. Beni ayıplamayın, kendinizi ayıplayın…”Eyyub (as) olayında da Şeytanı ayıplama var, niye Şeytanı ayıplıyorsun, “Şeytan bana bu sıkıntıyı verdi” diyerek? Değil! “…Ne ben sizi kurtarabilirim ne de siz beni kurtarabilirsiniz. Zaten daha önce beni Allah’a ortak koşmanızı da tanımamıştım…”

“O zaman siz beni ortak koşuyordunuz ama yanlış olduğunu da o zaman reddediyordum“ diyor.

Y.Şenol; Denizli’den gelen bir soru var. Kehf (18. sure) 63. ayette “Şeytan bana unutturdu” diyor. Bunu yapabiliyor mu Şeytan?

A.Bayındır; O unutturma olayı olabilir. Nasıl olur biliyor musunuz? Senin şimdi şurada çok dikkat ettiğin bir şey olur, o arada birisi sana bir şey fısıldar, hemen “kaçırdım onu” dersin.

Y.Şenol; Kehf/18 suresinin 63. ayetinde Musa’nın yanındaki genç bunu söylüyor.

A.Bayındır; Musa (as) bunu kabul etmiyor ama. Bunu söyleyen genç Musa (as) değil. Musa (as)’ın genç yardımcısı var ya, Hızır’la karşılaşmadan önceki durum. “Musa (as) ile o esas buluşma yerini geçtiler. Genç hizmetçisine dedi ki; bizim öğle yemeğimiz getir de yiyelim.Bu yolculuktan iyice yorgun düştük.” (18/62). “Nasaba”, “nusub” ile aynı kökten kaynaklanıyor.

(O genç) dedi ki; gördün mü, o kayalığa sığınmıştık ya, o balığı ben orada unuttum. Onu hatırlamamı bana Şeytandan başkası unutturmamıştır…”

O anda balığa belki sahip olamadı, balığı yanında taşıyordu. “Bir ara gafletime geldi balıkta bir yer altı kanalından denize doğru gitti. Ben de gidip yakalayamadım” demiştir. Yani, “o balık bir su kanalına düşüp alttan denize doğru gitti yakalayamadım”. Yani, “…Bir an için benim elimden kaçtı ve gitti.” diyor (18/63).

Ama Musa (as), “sana bunu Şeytan unutturmuş değildir” demek istiyor. “Dedi ki (Musa); “Zaten istediğimiz buydu.” Adımlarını geriye attılar (geriye doğru döndürdüler).” (18/64).

Buluşma yeri orası, işaret o. Genç, “Şeytan bana unutturdu” diyor ama Musa (as) ne diyor? “Zaten işaret bu” diyor ve gerisin geri aynı yere dönüyorlar.

Y.Şenol; Unutma ile ilgili Buhari Müslüm’de geçen bir hadis var. Peygamberimiz diyor ki; “unuttum demeyin unutturuldum deyin.” Yani, “herhangi bir ayeti sakın unuttum demeyin, unutturuldum deyin.”

A.Bayındır;Ayetlerle ilgili olarak, evet. Çünkü unuttum meselesi bir kasıtlı eylem olmuş olur. Ama unutturuldum olayı, gerçi bizim Türkçede unutturuldum manasında kullanılıyor unuttum. Kasıtsız eylem olarak kullanılıyor.

Y.Şenol; Konu hakkında çok soru gelirse anlaşıldı, gelmezse problem var diyorduk. Haluk Höyükler diyor ki; “O Şeytanın son konuşması iman konusunda bir etkisinin olmayacağı şeklinde değil mi?” diyor. Yani bir hastalık veremeyeceği anlamında değil de, “iman konusunda size bir etki edemem ben.”

A.Bayındır;O bir iman konusu değil. O ayeti kerimede “benim sizin üzerinizde hiçbir yetkim yok” ifadesi herhangi bir etkisinin olmadığını gösterir, sadece şeyde değil. Arapçada bir kural var, Türkçede de aynıdır, …………..nekri umum ifade eder.(anlaşılamadı, 43.45 dk)Hiçbir etkim yok dendiği zaman bu iman açısından, su açıdan bu açıdan denmez. Herhangi bir konuda Şeytanın insan üzerinde herhangi bir yetkisi yok. Öyle bir şey olsa, insanlar ahirette mazeret ortaya koyarlar. Şeytan sadece vesvese verir, başka hiçbir ey yapmaz.

Y.Şenol; Bir de bu Eyyup (as)’ın kıssasının geçtiği Enbiya suresinin (21. sure) 83. ayetini sormuş İsmail Hakkı bey, Denizli’den. Demiş ki; “Orada “Şeytan” kelimesi de geçmiyor.” Ayette “masseniye şeytan” demiyor diyor.

A.Bayındır;Zaten burada öyle bir şey olmasa o zaman Eyyup (as)’ın sapık olması gerekir. Tabi ki o anda söylemiş olduğu bir söz ve o sözü de iyi niyetle söylemiş olduğu da belli. Yani Cenab-ı Hakk’a mal etmek istemiyor kendi kötü durumunu. Sad suresinde diyor ki; “ innâvecednâhusâbiran”, “…biz onu sabredici bulduk…” (38/44). Yani Cenab-ı Hakk’a karşı sabredici oluyor. O sıkıntısını da Allah’a mal ederek söylemiyor. Yani “Ya Rabbi bunu başıma sen verdin” de demiyor, sabrına devam ediyor. Aslında o kendine göre sanki iyi bir şey yapmış gibi bir ifade kullanıyor. Yoksa bunu inanarak Şeytandan beklemiş değil ama yine de yanlış konuşmuş oluyor. O ayette zaten öyle olmazsa, Cenab-ı Hakk ona “ni’melabd” demezki!

Y.Şenol; İstihaze ile ilgili bir hadis var ya. Bir kadına peygamberimiz diyor ki; “Şeytanın vurduğu bir darbedir bu.” Bu hadisi nasıl anlamalıyız diye sormuşlar.

A.Bayındır;Konu iyice başka taraflara gidiyor. O olayın Şeytanla bir alakası yok. Bu hadisle ilgili bizim bir yazı vardı zannedersem sitede de o yazı vardır. Bu işin Şeytanla ilgili hiçbir alakası yok ama bu rivayetlerde bu tip şeyler oluyor. onu orada yazmıştık ama şu anda tam olarak aklımda değil açıklaması.

Y.Şenol; Nisa suresi 78. ve 79 ayetlere bir daha dönelim. Oradan anlaşılmayan yer olmuş. Birinci ayette” iyilik Allah’tan, kötülük senden” denilmesinin yanlış olduğu vurgulanıyor, “hepsi Allah’tandır” deniyor.Bir sonraki ayette ise” iyilik Allah’tan kötülük sendendir” deniyor. Bunu biraz daha açabilir misiniz?

A.Bayındır;Bir daha açıklayalım. Bu ayeti kerimede Allah-u Teala diyor ki; “Nerede olursanız olun ölüm sizi gelip yakalayacaktır. İsterse sağlam kaleler içinde olun. Onların başlarına iyilik geldiği zaman derler ki,” bunu Allah verdi”. Ama başlarına bir kötülük geldiği zaman, “bu da sendendir” derler. De ki; “iyiliği de veren Allah’tır. Kötülüğü de veren Allah’tır…”(4/78).

Yani bir yerde suç işlediniz, cezasını veren bir makam, aynı zamanda size bir mükafatı da verir. O makam cezayı vermezse siz cezayı görmezsiniz, mükafat vermezse mükafat alamazsınız. İşte burada da ceza da mükafat da Cenab-ı Hakk tarafından verilir. Peki, ceza insanın işlediği suçtan dolayı, mükafat ise ikram olsun diye verilir değil mi?

Günlük hayatta da öyledir.Yani ödüllendirme dediğimiz bir olay. Sizin yaptığınızı iyi görmüş herhangi bir sorumluluğu olmadığı halde birisi size ödül vermiş olabilir. Bir de yaptığınız kötülükten dolayı size ceza vermiş olabilir.Ceza veren makam da ödül veren makam da aynıdır. İşte bu da öyle bir şeydir. Yani Allah-u Teala diyor ki; “İkisini de ben veririm.” Yani, “siz beni hesabın dışında kabul etmeyin” demiş oluyor. ondan sonra da; “…Bu topluma ne oluyor ki bir sözü anlamaya yanaşmıyorlar.” (4/78).

Ondan sonra da daha arklı bir şey söylüyor. Olayın daha farklı bir açıdan da anlaşılması gerektiğini ifade ediyor Cenab-ı Hakk; “Başına gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük de kendi nefsinden kaynaklanır…” yaptığın bir yanlışlıktan dolayı mutlaka o kötülük başına geliyordur. ama o kötülüğün senin başına gelme sebebi sensin ama başına getiren Allah-u Teala’dır. Mesela Allah-u Teâla çoğu zaman da insanların yaptıkları hataları da affeder. Bazen insanlar, ”Ya şu adama bak. O kadar çok şey yapıyor da hiç ona bir şey olmuyor. Bize niye oluyor?” derler.  Olur, bu da imtihanın bir parçasıdır.

Şura suresi (42. sure) 30 ayete bakalım. “Başınıza gelen her musibet (kötü şey manasında) ellerinizin kazandığına karşılıktır, ama çoğunu da affeder Allah.”

Fatır suresi (35. sure) 45. ayet; “Allah insanları elde ettikleri şeye karşılık sorumlu tutsaydı (yani, her suçun cezasını verseydi, her hatanıza karşılık bir ceza verseydi),yeryüzünde bir tek canlı (insan) bırakmazdı. Allah-u Teâlâ belli bir süreye kadar onları tehir eder…”

Öyleyse “ben küçük bir şey yaptım başıma şu geldi, şu adam yaptı hiçbir şey olmuyor, o afsunlu” vs. derler. Böyle değildir. Allah-u Teâla her şeye bir kural koymuş.

Y.Şenol; Az önceki hadis bizim suleymaniyevakfi.org’un “Adetli kadın orucu ile ilgili şüpheler” yazısında anlatılmış. Hadis HamnebintiCahş hadisi diye meşhur, Tirmizi’de geçiyor. Ama Ebu Davut Ahmet bin Hambel’in bu hadisi için; “İbnuUkayl’ın hadisi içime sinmiyor.” dediğini nakletmiş.

Şöyle de bir açıklama var; “Hadiste adet dışı kanamaya “şeytanın darbesi” denmiştir. O, Şeytanı değil, sağlığı ilgilendirir. Diğer hadislerde bu ifade yoktur. Buhari’de geçen bir rivayet şöyledir;” demiş.Orada ise “Bu bir damar çatlamasıdır” şeklinde rivayet edilmiş.

Başka bir hadiste “Damar çatlaması (ركضةمنالرحم) olduğu ifade edilmiştir. Yani kanı doğru tanımlayan hadislerde adetli kadının oruç tutamayacağı değil namaz kılamayacağından bahsedilir” demiş.

A.Bayındır; Sahi hadis de odur, damar çatlaması. Yoksa Şeytanla bir ilgisi yok. Tamam, az önceki soru da cevaplanmış oldu. İnternet sitemizde de var “Adetli kadın orucu ile ilgili şüpheler” başlığı ile arzu edenler oradan bakabilirler.

“Hins” bitmedi. Burada bunun çevresinde oluşturulan bir takım hurafeler var.“Hile-i şerriye” ile alakalı. O kısma dokunmamız lazım.  Sad suresi (38. sure) 44. ayet.Bu Diyanet Vakfının meali, bunun dip notunda ne yazıldığına bakalım. “Rivayete göre Eyyub (as) hanımının bir hatasından ötürü, sıhhate kavuşunca ona yüz değnek vurmaya yemin etmişti. Hâlbuki karısının ona karşı hizmetleri ve fedakârlıkları büyüktü. Onun için, Cenab-ı Hakk yüz tane ekin sapından oluşan bir demetle bir kere vurulmasını kâfi görmüştü. “

Yani hasta bir bey, karısı ona gece gündüz hizmet ediyor, bir ara kadın yanlış bir şey yapmış. O da “sağlığıma kavuşunca seni döveceğim, yüz değnek vuracağım” diye yemin etmiş.

Böyle bir yemin geçerli olur mu? Bir kere bu Kuran-ı Kerime aykırı bir yemin. Peygamberimizin hadisi şerifine de aykırıdır. Kuran-ı Kerime aykırı diyelim, hadisi şerife aykırıdır dediğimizde birisi “Eyyub (as) o hadisle mi amel edecekti?” diyecek.

Aslında bu iyi bir şey. Her taraftan her kes aklına gelen şekilde karşı çıkıyor. Bizde mecburen hepsine zihnimizde cevap hazırlamış oluyoruz.

Bakara suresinin 224. ayetini bir açalım. Burada Allah-u Teâlâ diyor ki; (Cenab-ı Hakk’ın Kuranda koyduğu kurallar Adem (as)’dan kıyamete kadar geçerli olan kurallardır) “Yeminlerinizde Allah’ın adını iyilik yapmaya, takvaya ve insanlar arasında ıslaha engel kılmayın. Allah işitir ve bilir.” Şimdi iyiliğe engel ne olmuş oluyor? Bu kadın bu kadar süre Eyyup (as)’a hizmet etmiş ama arada bir kusur etmiş.  Şimdi, “ben yemin ettim” deyip de isterse otla değil de küçücük bir çöple de vursa o kadının bütün hevesi gider. “Ben bunca yıl sana hizmet ettim. Bunun teşekkürü bu mudur?” der. İşte Allah-u Teâla ne diyor? “İyiliğe engel kılmayın” diyor. Böyle bir yemini geçerli saymıyor. Ne yaparsın? Tevbe edersin, yapılacak şey bu.

Ondan sonra, “…insanlar arasında ıslaha engel kılmayın.” Diyor ki; “Ben yemin ettim, bir daha iki kişinin arasına girmeyeceğim.” Öyle yemin mi olur? Bu yemini bozmak sana farzdır bu ayet-i kerime gereği. O yemine uyamazsın. Hâlbuki öbür taraftan, manasını verenler ne diyorlar? “Yeminini bozma!” diyorlar, değil mi? Hâlbuki bu kuranı kerime yüzde yüz aykırı bir ifade. Farz edelim ki Eyyup (as) böyle bir yemin etmiş. Allah, “yeminini bozma” demez, “boz” der, “böyle yemin olmaz” der. “Sen böyle nasıl yemin yapıyorsun” der.

Bakın yine tekrar edeyim; ayetler arası ilişki, müteşabih ve mesani metodu Kuranı Kerimi ne kadar güzel anlaşılır hale getiriyor. Burada bir kere daha görmüş olduk. Yani, Eyyup (as)… Burada bir yalan uyduruluyor maalesef. Neden yalan uyduruluyor? Bunu söyleyenler aslında yalan uydurmak amacı ile söylemiyorlar ama bakıyorlar “hins” kelimesi zihninde hemencecik kolay yoldan “yeminini bozmak” olarak anlamlanıyor. Ondan sonra bir yemin uyduruyor, bir ot demeti, ot demetini yüz tane diyor. Bir demette kaç tane var yüz tane. O zaman yüz tane vuracağım demiştir. Kime vuracak? Karısına vuracak. Karısı da yok burada. Onu da icat ediyorlar. Ve ondan sonra yeminini bozma. Lütfen yapmayın, şu ayetler arası ilişkilere baksanıza. Bu Kuranı Kerimde “hins” kelimesi bir tek yerde mi geçiyor? Yeminle ilgili ayetlere bir baksana, onların hepsini birleştirsene! İş bu noktada da kalmıyor. Ondan sonra hile-i şerriye dedikleri hilelerin önünü açıyorlar. Hile, çözüm yolu demek. Bir çözüm yolu açıyorlar. Nedir çözüm yolu? O kadına yüz tane değnek vuracağına bir tutam otla vurdu bu onun yerine geçti. O zaman buradan intikal ediyor, diyor ki adam, zekâtı var diyelim ki çok zengin bir adam. Bir kilo altın zekât vermesi gerekir. Tutuyor o altını bir teneke buğdayın içine koyuyor fakire getiriyor. “Bak bu zekâtımdır. Aldın kabul ettin mi?” diyor. “Aldım kabul ettim” diyor. “O sana lazım ama onu bana on altına sat” diyor. Fakir onu havada kapıyor. “On altına tabi satarım. Niye satmayayım”. İçinde ne olduğunu bilmiyor ki. İşte oluyor bir hile-i şerriye.

Y.Şenol; Şu örnek daha güzel. Zekâtta kadının bileziklerine zekât düşüyor. Tam sene olacağı zaman kocasına hibe ediyor onu, zekâttan düşürüyor. Kocasında da bir sene geçmesi lazım. O da onu ondan alıyor. Ömür boyu sen bana ben sana ve zekâttan düşürüyorlar hile-i şerriye olarak.

A.Bayındır;Bu şafilerde var galiba. Maalesef bu olayların delili de bu ayet oluyor.Yani yanlış yanlışın sebebi oluyor. Bu ayetin o manaya alınması mümkün değil ama ben şahsen gördüğüm kadarıyla bütün tefsirler öyle yapmış.

Y.Şenol; Evet öyle yapmış. Ebu Davud ’ta, Kitabul hudutta zina eden sıska, zayıf bir adama yüz sapla vurulması emredilmiş. Hani yüz tane ayrı sopa değil de yüz biriktirip. Razi’de işte bunu anlatırken bu Eyyup kıssasına yer vermiş. Büyük ihtimalle bu hadisteki uygulama oraya dayanıyordur.

A.Bayındır; Bir kere olmaz yani. Çünkü Allah-u Teala “….” Dediği için o …..olmaz (anlaşılamadı, 01.01.51). Ayet-i kerimeye aykırı bir hadis olmaz. Hadiste ne diyor?

Sanırım “hins” kelimesi ile ilgili söyleyeceklerimiz bitti. Ama fena da olmadı bu konuya ihtiyaç vardı.

Bundan sona gelen kelime “cünah” mı? Bir de “cenah” kelimesi vardı. “cenah” ne idi? “Kanat”. Şimdi, hayvan kanadı ile uçarken hep böyle düz mü uçar, yoksa sağa sola eğilir mi? eğilir. İşte “cünah” o sağa sola meyletmek. Yani, “düzgün git sağa sola meyletme” anlamına gelir. Yani “yalpalamak” demektir. Burada “cünah” derken de “günaha meyletmek” denebilir.

“Günaha kanat çırpmak” diye de ifade edilebilir. Yani “cünah”, “günaha meyletmek” anlamına geliyor. Kuranı Kerimde “cünah” kelimesi mutlaka bir olumsuz ifade ile birlikte geçiyor. Mesela “la cünahe” diyor. Yani, “orada bir günah yoktur”. Şimdi o “cünah” kelimesi,Farsçaya “günah” diye geçmiş. Oradan da bize geçmiş. Farslar “günah” demez, “güneh” derler. Benim Farsça bilgim çok eskidir. “Gonah” mı diyorlar? Belki ben daha eski metinleri okmuş olabilirim.

Bu ayeti kerimelerde “ya la cünaha” diyor. Mesela Safa ile Merve arasında say etme olayı var. Müslümanlar bir bakıyorlar ki Safa tepesinde bir put var, Merve tepesinde bir put var. Müşrikler oraya gidiyor, ona saygı duyuyor. Buraya geliyor, buna saygı duyuyor. Müslümanlarda da “biz de burada bunu yaparsak günaha gireriz” diye bir şüphe meydana geliyor. Allah-u Teâlâ’da (Bakara suresi/2 158. ayet)“…fe men haccel beyte evı’temera fe lâ cunâha aleyhi en yettavvefebihimâ…” diyor. “…kim hac ve umre için kabeyi tavaf ederse bu ikisi arasında say etmekte ona bir günah yoktur”.

Konuyla ilgili bütün ayetler böyle, ya “la cünahaaleykum”, ya “leyse aleykumcünahun”.

Türkçedeki “günah” ile Arapçadaki” günah”ın aynı olmadığı ortada. Yani Türkçede yeni anlamlar kazanmış kelime. Çünkü biz Allah’ın emrine aykırı bütün davranışlara günah diyoruz. Herhalde bu kadar yeter değil mi? Bütün ayetleri okumamıza gerek yok.

Bir de “el hub” kelimesi var. Şimdi, bu “hub” kelimesi “konan bir yasağı” ifade ediyor. El FurukulLugavyede şöyle yapmış. “zemb” ile “hub” arasında ne fark vardır diye. “Hub” kelimesi esasen “engelleme” manasına geliyor. Yani, “engellenilen şey, “hubenkebira” var yani orada büyük bir yasak saha vardır manasına geliyor. Yetim malları ile ilgiliydi değil mi o ayeti kerime? Nisa/4 Suresi 2. Ayet;“…O büyük bir yasak sahadır (hûbenkebîrâ). Onların malını sizin mallarınıza katarak yemeyin.”

Yani, “aman ha dokunma, sakın ha o tarafa gitme şeklinde büyük bir yasak sahadır” diyor. ZatenNisa suresi 10. ayette diyor ki; “Yetimlerin mallarını haksızlıkla yiyenler karınlarına ateş doldurmuş oluyorlar…” Aman sakın ha, karnına ateş doldurulacak. Mesela birisi kor ateşi çilek zannederek ağzına atıyorsa ne yaparsın? Ya da çocuk ateşe doğru gittiğinde ne yaparsın? “aman aman ha sakın” dersin. İşte o “hub” kelimesi ile ifade ediliyor.

Başka bir açıdan bakılırsa, şurada yanan bir sobaya bir çocuk gittiği zaman arkadan gelecek bela var. Bela açısından düşünürsen “hub” olur. Bir de gitmeden önce onu engellemeyi düşünürsen, kaçınılması zorunlu bir durum olur. Yani oradan bakarken “bela” diye anlam verilir, sonuçları itibariyle. Sebepleri itibariyle de “kaçınılması zorunlu olan durum”u ifade eder “hub” kelimesi.

Sonra, “hata”, “hatiye”, “el hıt-u”, “elhata-uvelhatiyetü” (01.10.41, kelimeler yanlış yazılmış olabilir) üç tane kelime var.

Mesela biz “hata” kelimesini Türkçede “kasıtsız olarak yapılan yanlış davranış” olarak adlandırırız. Yani, “bir hata ettik” der adam. Ne demek? Bilmeden yaptık. Ama Türkçede bilinerek yapılan şeye de “hata” denir. “Bir hata ettim, affet.”“Biliyorduk ama bir hata işledik.”kullanılır. Bu Arapçada da aynıdır. Bilmeyerek yapılana da “hata” deniyor. Bilerek yapılana da “hata” deniyor.

Eylem kasıtlı bir eylem ama sonucunda onu kastetmiyorsun. Niyet o değil. Yani şimdi bakıyorsun ki arkada bir kıpırdanma var. Sen de yılanı takip ediyorsun. Tam küreği kaldırıp kafasına tam vururken aşağıdan bir adam çıkıyor. Bakıyorsun ki küreği adama vurmuşsun. Eyvah dersin. Eylem kasıtlı ama sonucu beklenmiyor.

“Kim bir mümini hata yoluyla öldürürse….”

Doktor ameliyat yapıyor. Ameliyat belki çok kötü sonuçları olabilecek bir şeydir ama onun beklediği o kötü sonuçlar değil. İyi sonuç elde etmek için o ameliyatı yapıyor. Ama o arada olur ya bir hata, yanlışlık yapar. O yanlışlık hiç beklenmeyen sonuçlar doğurabilir.

Yalnız, bilerek yapılan şeyler için de “hata” kelimesi kullanılıyor. Mesela, şimdi “hatiye” kelimesi için …… (anlaşılmadı, 01.12.55) ifadesi kullanılıyor. Bir “hata” bir de “hatiye”. Birbirinden ayırt ediliyor. Yani bilerek yapılan bir şey. “Kim bilerek bir suç işler suçu başkasının üzerine atarsa o zaman büyük bir iftira üstlenmiş olur.”

Daha açık bir ifade var Bakara suresi 81. ayette.

(Yahudi ve Hristiyanlar)diyorlar ki; “Bize ateş dokunsa dokunsa birkaç gün dokunur.” Allah-u Teâlâ diyor ki; “Siz Allah’tan bir taahhüt mü aldınız? Öyle bir şey olursa,Allahverdiği sözden caymaz. Yoksa bilmediğimiz bir şey misöylüyorsunuz Allah hakkında?”(2/80).

“Evet, kim bir kötülük işlerse, onun hatiyesi (bilerek bilmeyerek yapmış olduğu bütün günahlar) kendisini çepeçevre kuşatmış olur…” (2/81)

Türkçede buna ne diyoruz?Günaha batmışa adam. Çünkü günaha battığı zaman günahla çevrelenmemiş tarafı kalmaz.

“… İşte bunlar cehennem ashabıdır ve orada sürekli kalacaklardır.”(2/81)

O zaman “hata” ile “hatiye” arasında az da olsa bir fark vardır. Unutmada kasıtlı bir şey yoktur ama “hata”da kasıtlı davranış vardır, ama kişi onun neticesini kastetmemiş olabilir. “Hatiye”de neticesi kötü bir sonuca varacağını bile bile bunu yapmış olur. Ondan dolayı, mesela hata ile adam öldürme kasten adam öldürmeden farklılaşıyor. Mesela diyor ki Allah-u Teâla; “Bir müminin bir mümini öldürmesi diye bir şey söz konusu olamaz. Hata ile olursa başka…”(4/92)

Yani hata yoluyla bir mümin diğer bir mümini öldürebilir demektir. Ama devamında diyor ki; “Ama kim kasten adam öldürürse onun cezası sürekli orada kalmak üzere cehennemdir…” (4/93).

İşte burada Allah-u Teâla “hata” ile “hatiye”yi birbirinden ayırmış. Ama o hata ile adam öldürme de kendi içinde birkaç gruba ayrılır. Mesela, adam arabasını çalıştırıyor, arabayı geriye alırken oğlunu-kızını arka tekerlekler ile eziyor. Bakıyorsunuz ki ölüyor. Adam, “keşke onun yerine ben ölseydim” der. Tamam, bu kişinin bunu kastetmesine imkân ve ihtimal yok. Adam dünyada herkesten daha fazla üzülür. Tasarlaması ve arzu etmesi imkânsız bir şey.

Ama birde var ki adam yolda gidiyor 100 km hız sınırı varken 120 km ile gidiyor. Ve bir kaza yapıyor. Şimdi o 120 km’nin bir takım yanlış sonuçlar doğuracağı belli yani. Çünkü 100 km’de hâkim olacağınız belirlenmiş, hesaplar yapılmış. O zaman o sonuca o sebep olmuştur. Onun bir günahı vardır ama asla orada kazayı kastetmemiştir. Kaza etmem düşüncesi ile hareket etmiştir. Bu daha farklı olur.

Bir üçüncüsü var. Adam Musa (as) gibi bir yumruk vurur adama. Adam ölesi vardır ölür. Hâlbuki öldürmek için vurmamış ki. Yumrukla adam ölür mü? Ondan dolayı kasten adam öldürmelerde kullanılan alette çok önemlidir. Adama “şuna bir dersini vereyim” diyerek yumruk atmıştır, ama bakarsın ki adamın kalbi vardır. Ölmüştür. Ona kasten adam öldürme denmez. Dolayısı ile hatanın da kendi içinde sıralaması vardır.

Evet, bunu da geçelim. Ondan sonra “haraç” kelimesi geliyor.Vel- Furukil-Lugaviye’de(doğru mu yazıldı, 1.18.45)çok güzel bir tarif görmüştüm, hoşuma gitmişti. “Haraç” ile “dıyg” arasındaki farkı açıklıyor. Diyor ki, “haraç öyle bir arlıktır ki çıkışı yok.” Yani kişiyi imkânsızla yüz yüze getirmek, çözümsüz. “Haraç”,“çözümsüz bırakmak” demektir.Allah-u Teâlâ ayeti kerimede ne diyor? “…ve mâcealealeykumfiddînimin haraç…” (Hacc suresi/22 78. ayet). “ …Allah size bu dinde hiçbir çözümsüzlük bırakmamıştır…” mutlaka bir çözümü vardır.Mesela bugünlerde tartışılan kısas-idam meselesi var değil mi? Bakın idamda çözümsüzlük var bugün. Birisi idam kararını verdiği zaman, mesela Türkiye’de idam kararı yasalarla kaldırılmış vaziyette de, uygulanmış yeri düşünürseniz, tamam, o da bir çözümsüzlük olabiliyor. Ama Kuran-ı Kerimdeki kısasta çözümsüzlük yok. O kısas af ile sonuçlanabiliyor. Ne diyor Allah-u Teala, “…Adam öldürmelerde size kısas farz kılındı….” (2/178). Peki, mutlaka öldürecek misiniz? Hayır. “…Ölenin kardeşi tarafından herhangi bir şey affedilirse…” bu defa mağdur tarafa da bir hak tanıyor. Mağdur tarafın psikolojisi ile ilgileniyor. O bir kere bir karar aldırıyor. Mağdur taraf, “bu adam öldürülecek. Tamam, oh!” Şimdi mağdur taraf “yetki bende diyor.” Ama bugün “yetki bende” diyemiyor mağdur taraf. Yetki devlette. Zaten katmıyor ki adamı, bir müdahil olarak katıyor. “Oh! Şimdi seni öldürmek benim elimde” diyor. Bu defa o da biliyor ki bu insanlardan herhangi birisi, diyelim adamın beş tane çocuğu var, karısı var. Bunlardan bir tanesi adamı affetse bu ceza uygulanmayacak onu biliyor. Yani haraç yok, çözümsüzlük yok. Şimdi, araya aracılar giriyor arayı bulmaya çalışıyorlar fakat bir son nokta daha, orada da yine affetmiyor. Son noktada adam öldürülecek. Adam buraya geliyor. Bunlara hâkim diyor ki “hanginiz öldürmek istersiniz. Kılıcı vereyim öldürün.” Orada ne olur? Biri “ben yapmam” der, diğeri “ben yapmam” der, öbürü “ben yapmam” der. Çünkü iş o noktada. Kolay bir şey değildir. Orada birisi diyebilir ki “ben yaparım”. Alır kılıcı, oraya doğru giderken bu beş kişide bir tanesi “dur” dediği zaman, adam vuramaz. Çünkü en son hâkim tekrar sorar “istiyor musunuz?” onlardan bir tanesi “tamam, ben vazgeçtim” dedimi, adam kurtuldu. Bakın şimdi öyle bir nokta ki, adama olan oldu bir kere. Ölmüşten beter oldu. Bu davacıların hepsi de öcünü aldı, tatmin oldu. O da kurtuldu. Haraç da yok. Onun için kısası idamla karıştırmak son derece yanlış olur, hiç alakası yok. Ya da İslam’daki ceza sisteminin bugünkü ceza sistemi ile uzaktan yakından alakası yok. Çünkü Kuran-ı Kerimin koyduğu her yasağın pişmanlık kanunu onun içinde mutlaka vardır.

Bir dinleyici; Kan davası o zaman devlet ceza vermediği için mi ortaya çıkıyor hocam?

A.Bayındır; Tabi, yani kan davasında mağdur taraf tatmin olamıyor. Tatmin olamayınca, devlette suçluyu koruma altına almış oluyor. Bu defa onu öldüremeyince “sen benim canımı yaktın, ben de senin canını yakacağım” diyerek onun bir yakınını, suçsuz bir insanı öldürüyor. Bu defa o da bunun bir yakınını öldürüyor. Ve çözümsüzlükler doğuyor. Bu yüzden Allah-u Teâlâ diyor ki ayette; “Ey sağlam duruşlu insanlar, kısasta sizin için hayat vardır.”(2/179)

Size daha önce de söyledim ya Allah nasip etti İstanbul Müftülüğünün Şerriye Sicil Arşivininyirmi bir yıl mahkeme arşivlerinin bizzat yöneticiliği yaptım. Yani İstanbul’un fethinden 1924’e kadarki olayların çok büyük bir kısmı orada var. İlk yıllara ait birkaç tane kayıp defter var. O kadar süre içerisinde, yirmi bir yıl içerisinde, ben sadece bir tane kısas kararı gördüm İstanbul’da. Bugün sekiz on tane adam öldürme hadisesi duyuyorsunuz. Orada siz bir yılda bir tane adam öldürme hadisesi duyamazsınız. O siyasilerin yaptıkları ayrı. Orada ciddi yanlışlıklar var. Onu katmıyorum. Siyaseten katil diye bir saçmalık ortaya çıkarılmıştır, yetkililere verilen,Cenab-ı Hakk’ın emrine aykırı bir yetki vardır. O ayrı, onu katmıyorum,  ama o mahkemelerde uygulanan tamamen şeriattır.Öyle bir sistem oluşuyor ki suçlu suç işlemeye cesaret edemiyor. Öyle bir sistem oluşmuş ki mağdur tatmin oluyor. Toplum da tatmin oluyor ve huzurlu bir ortam oluyor.

Onun için “vemace a aleykümfiddiniminhareç” dediğiniz zaman, yani öyle bu dinde Allah hiçbir çözümsüzlük koymamıştır. Mesela adam en büyük din düşmanı da olsa ölmeden önce tevbe edebiliyor değil mi? Adam öldürmüş, tevbe edebiliyor. Zina yapmış, tevbe edebiliyor. Şirk işlemiş, tevbe edebiliyor. Onun için Allah-u Teâla ne diyor? Öyle aşırılıklar yapmış ki kendilerine karşı, öyle günahlar işlemiş ki, “…sen o kullarıma söyle Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah bütün günahları affeder…”(Zumer/39 53)

İşte,“hareç” bunu ifade ediyor. Yani dinde çözümsüzlük yok. “Hareç”,“çözümsüzlük” demektir. Dinde çözümsüzlük yok.Bu kadar yeter herhalde değil mi?

On ikinci kelimedeyiz, “baği” kelimesi var. Burada, Müfredatta, diyor ki; Bir aşırılık yapmak istiyor.O, hedefine ulaşsa da ulaşmasa da buna “baği” deniyor. Yani sınırları aşmak istiyor. Adam normal kendi sahasında gitmek istemiyor, mutlaka aşmak istiyor. Hedefine ulaşsada ulaşmasa da ona “baği” ifadesi kullanılıyor. Ama mesela bu “baği” kelimesi, sınırları aşma meselesi, kötü manada da kullanılır, iyi manada da kullanılır.

“Adam kabuğuna sığmıyor. Adam hedefleri çok ileri, geçti bütün şeyleri…” bu hayırlı bir şeydir. O yüzden Allah-u Teâlâ “baği” kelimesi ile emir de koymuştur, yasak da koymuştur. Mesela, “Allah’ın sana verdiği ile ahiret yurdunu ara…”(Kasas/28 77)

Yani sınırları zorla, sevap yapmak için, ibadet yapmak için. Ama bir de eksi tarafından zorlamak vardır. Allah’ın yasakladığı “baği”, iyiliğe doğru sınırları aşmak değil, kötülüğe doğru sınırları aşmamaktır. Yani bir başkasına yapmaman gereken şeyi yapmandır. Onun için, mesela, zina yapmaması gereken bir şeyi yapmaktır. Ona da “biğa” denmiştir. Ama “biğa” kelimesi esasen zina manasında değildir. Mecazen zina manasındadır. Dolayısı ile hakiki manasını verme imkânı olanan yerlerde zina manası verilemez ve burada da ona mutlaka değinmemiz lazım.

Mesela Meryem validemize söylenen bir söz vardı.“…ve mâkânetummukibegıyyâ.”Meryem/19 28

Meryem validemiz evli değil. Evli olmayan bir kadın hamile. Yani bu kim olursa olsun, o insanları bir düşünün, zina çocuğu olarak düşünürler, başka bir şey düşünemezsiniz ki. E o zaman ne diyor, “…ve mâkânetummukibegıyyâ.” “…Senin annen kötü yolda değildi.”(19/28).Kötü yol diyelim Türkçe karşılığına, yani yanlışları aklından bile geçirmezdi. Sana ne oluyor?

Oradaki yanlışın zina olduğu belli.Çünkü gelen kişinin yaptığı fiil belli. O zaman bu hakiki manasına da uyuyor. Çünkü yanlışlardan bir yanlış. Ama mesela bir başka ayette “biğa” ya “zin”a manası vermişlerdir ki o asla kabul edilemez. O da Nur suresinin/24 33. ayetidir.

Bakın burada nikâh ile ilgili ayet var, 32. ayet. “İçinizden evli olmayanları evlendirin, esir erkek ve kadınlardan da uygun olanları evlendirin. Fakir iselerAllah onlarınihtiyaçlarını ikramı ile giderir.” (24/32)

“NikâhbulamayanlarAllah ikramı ile onların ihtiyaçlarını karşılayıncaya adar sabırlı olsunlar…”Ondan sonra evlendirdiğimiz köle ve cariyelerle ilgili, onları ne yapacağız? Şimdi evlenmiş bu. Durumu da uygun, hizmete devammı etsin yoksa gidip ayrı bir ev mi kursun? Bunlar esir oldukları için fidyelerinin ödenip serbest bırakılmaları lazım, onun için diyor ki Allah-u Teâla; “…Senle bir sözleşme yapalım diyenler…”Sana kaç lira ödemem lazım benim için? Diyelim ki 100 altın yeter.  Hadi bir sözleşme yapalım. Evlendi ya da evlenmedi. “Hâkimiyetiz altındaki esirlerden sözleme yapmak isteyenler varsa onlarla sözleşme yapın…” Çalışsın kazansın geri ödesinler fidyelerini. “…Onlarda bir hayır görüyorsanız (yani sözleşmenin gereğini yapacak durumda iseler) sözleşme yapın…”Peki, başka! Hadi gitsin çalışsın. Sermayesi yok.  “Allah’ın size verdiği mallardan da onlara verin…”(24/33)Sermaye de verin gitsin çalışsın, size borçlarını ödesinler.

Esas ayette dikkati çekmek istediğim şurası, çünkü buraya kadar hükümler evlilikten sonraki hükümler, esir kadın ve erkeklerin durumunun düzeltilmesi ile ilgili hükümler. Ondan sonra diyor ki; (elimdeki mealden okuyorum, sonra tercüme edelim) “…Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhuşa zorlamayın…” (24/33)

“Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye”, ne demek bu? Para kazanmak için değil mi? “Para kazanmak için namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhuşa zorlamayın.”

Ne anlarsınız bundan? Namuslu kalmak istemiyorsa, yani gidip de birisi ile zina etmişse, namuslu kalmak istemediği bellidir. O zaman zorlarsın bununla da zina edeceksin diye. Para kazanırsın. Öyle değil mi?

Şimdi bu ayetin tefsirinde diyorlar ki mefrumu  (anlaşılmadı, 1.34.25)caiz değildir. Sen bin kere caiz değildir de. Bu insanın aklı ona gider. Kuranı kerimde mefrum..yoktur diyor. Öyle dersen ayetlerin hiç birini anlayamazsın. Laf yani bunların hepsi, hikâye.

Yani şurada bir büyük şey yapıyorlar bir hata yapıyorlar kendi hatalarını başka şekilde kamufle edemiyorlar. Sen böyle düşünme diyorlar. Öyle şey olur mu? Ondan sonra, “…kim onları zor altında bırakırsa, bilinmelidir ki zorlanmalarından sonra Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir (onlar için).” (24/33)

Ne olacak şimdi? Bu adam esirlerle bir fuhuş evi kuracak ve para kazanacak. Eğer bu esir kadınların biraz da ahlaksız tarafları varsa, hatta böyle bir adam oyunda kurar onlara ahlaksızlık yaptırır, ondan sonra da zorlar burada fuhuşa, para kazanır. Kendisine delil olarak da bu ayeti gösterir, haşa!

Maalesef benim gördüğüm kadarıyla bütün tefsirler bu ayete böyle mana vermişlerdir. Bu manayı vermemiş olanlar çıkabilir.

Bir kere ayet evlenmeden bahsediyor. Evlenme ile ilgili ayetlerin arasında bir kadını zinaya zorlayıp para kazanmanın ne alakası var? Ayrıca Allah-u Teâlahiçbir ayette zina etmeyin dememiştir. “Zinaya yaklaşmayın!…” demiştir. (İsra/17 32)

Zina ile arada bir mesafe bırakın demiştir. Dolayısı ile zinaya götürücü şeyleri de haram sayıp yasaklamıştır. Bakma, dokunma, giyinme, kuşanmadaki durumlar gibi. Ve bu surenin başında da Allah zinadan açıkça bahsetmiş. Niye orada “zina” kelimesi de burada “biğa” kelimesi?

Mesela “fetat” kelimesi köle ve cariye manasında değildir, “ genç kız” anlamındadır. Mesela ben hatırlıyorum, şurada bizim meallerden birisinde de vardır, hatta Yaşar Nuri Öztürk’ün meali varsa getir oradan bir okuyalım. Yani o öyle bir hale getiriyor ki onu insan telaffuz da edemiyor, çok çirkin bir şey.

“Nikâhimkânı bulamayanlar Allah kendilerini lütfundan zenginleştirinceye kadar iffetlerini korusunlar. Size bağımlı olanlardan, hürriyetini satın almak isteyenlerin kendilerinde iyi hal görürseniz onlarla yazılı anlaşma yapın.Allah’ın size verdiği malından siz de onlara verin. Hizmetinizdeki genç kızları, iffetli kalmak isteyip dururlarken iğreti dünya hayatının basit menfaatini elde etmek için fuhuşa zorlamayın. Kim onları baskı altında tutarsa Allahfuhuşa zorlanmalarından sonra onları affedici, esirgeyicidir.” (Yaşar Nuri Öztürk’ün Meali, 24/33)

Ne anladınız şimdi son cümleden?  “Hizmetinizdeki genç kızlar” kelimesinden ne anlarsınız? İşyerinizde çalışan kızlar, sekreter olabilir. Evde çalışan da olabilir. “İffetli kalmak isterlerse”, ya istemezlerse! O zaman adam işe alırken iffetsizler seçecek. “Fuhuşa zorlamayın”, yani namuslu kalmak isterlerse zorlama. İstemezlerse ne yapacaksın? Yapabilirsin! Görüyor musunuz bakın nerelere varıyor.

Bakın“baği” kelimesinden nerelere geldik. “Baği” kelimesi daha önce de söylediğimiz gibi “sınırları aşmak” tır. Sınırları aşmak ne oluyor? Bu ayet evlendirmeden bahseden bir ayettir. Diyorki “dünya hayatının geçici menfaatini elde etmek için”, mesela zengin bir insan, itibarlı bir insan adamın kızına talip olursa ne yapar? Adam kızını ona vermek için kızına baskı uygular mı? Birçok yerde böyledir. Ben yapmam diyebilirsini, ama tüm insanlığı düşündüğünüz zaman, bazıları derki, “git de bir boğaz eksilsin.” Bazısı derki, “böyle birini bir daha nereden bulacağız.” Baskı yaparlar. Onun için “biğa” sınırları aşmak değil mi? O kıza karşı bu anne baba yetkisini aşmış olmuyor mu? Ama bu burada o değil. O kızı yetkisini aşmaya zorluyor burada. “Kızlarınızı zorlamayın”. Neye? “Size karşı saygı sınırlarını aşmaya zorlamayın.” Çünkü siz burada bastırırsınız, onlar da evlenmek istemiyor ya da başka birisi ile evlenmek istiyordur. Zorla evlendirirsiniz ve bu kızlar anaya babaya asi olurlar. İşte “biğa” kelimesinin anlamı bu birisi çıkar “Allah böyle emrediyor” dediği zaman haşa Allah’a da asi olurlar.

Bakın, bizim üç tane mezhepte, Şafi, Maliki ve Hanbeli mezhebindebakire kızları baba hiç kimseye sormadan evlendirebilir. Şimdi bu o kızları isyana sürüklemek olmaz mı? Hatta baba “evlendirmiyorum”  derse, kız doksan yaşına kadar da bakire kalır. Yani baba ölür ondan sonra başka bir veli. Yani kendi hakkında karar veremez. Hâlbuki ayet ve hadisler bu konuda son derece açıktır. Kararı kız verir peygamberimiz demiş ki, “eğer veli ile anlaşamıyorsanız yetkili makama gidin.” Yani çözümsüzlük yok. Ama mezhepler çözümsüzlüğe zorluyorlar insanları. O zaman bu çözümsüzlük isyana zorluyor. İşte Allah-u Teâlâ burada diyor ki,“eğer bu kızlarınız namuslarında olacaklarsa, gidip sağda solda lüzumsuz işler yapmıyorlarsa evlenmeye zorlamayın.” Peki, zorladın evlendirdin. Ne olacak? Bazen zorla evlendiriyorlar. Bu senin kocandır diye. Bu onun kocası değil, ama kızın yapabileceği başka bir şey de yok. Şimdi burada zina mı yapıyor? İşte Allah-u Teâlâ orada yine “hareç” olmadığını göstermek için diyor ki, “kim bunları böyle bir şeye zorlarsa, bunların zorlamasından sonra bu kadınları Allah affeder.” Yani o kendilerine koca diye gösterilen kişilere karı olmalarından doğan günahı Allah bunlara sormaz diyor.Şimdi ayetin manası tamamen değişti mi? Gerçek mecrasına oturdu mu? Evlendirme ile ilgili oldu mu şimdi!O zaman bitti o kadar.

Bunları  nereden bulursunuz, nereden çıkarırsınız. Bu ayetlere bu manayı nereden verirsiniz? Yani insanlara hayret ediyorum. Ama önce yanlış bir fetva veriyorlar sonra o yanlış fetvanın arkasından şey yapıyorlar.

Y.Şenol; Şöyle bir katkı var, demiş ki “baği” kelimesi aynı kökten olabilir ancak “istemek, arzulamak” olan “bağa”(yazım kontrolü, 1.44)ve “sınırı, koyulan ölçüyü aşmak” olan “baği” diye ikiye ayırdığımızda daha iyi anlaşılır. Kuran-ı Kerimde geçen ayetlerin çoğunda hep sınırı aşmaktan bahsedilerek bunun yapılmaması istenmiyor mu? Mesela Bakara suresi 90. ayet.

A.Bayındır; Yok canım olur mu? İkisi de aynı kökten geliyor. Müfredattan bakalım. “Aşması aranan şeyi aşmak ya da aşmamaktır.” Yani orta noktadan gidiyorsunuz. “Bazen miktarda bazen de vasıfta…” kısacası, “bağa”,“hayır ya da şerri istemek”. Yani istemek derken, bir gayret ile istiyorsun onu. Onun için adına “baği” deniyor. Dolayısı ile “bağa” kelimesi hayır için de kullanılır, şer için de kullanılır. Yani bu kelimenin yapısında herhangi bir fark yok, kullanımındaki farktan kaynaklanıyor.

Bir dinleyici; Niçin en baştan beri âlimler böyle bir hatayı yapabiliyorlar?

A.Bayındır; Ben onu şöyle düşünüyorum, yani bizde büyüklere aşırı bir sevgi ve saygı var. O yapmışsa bir hikmet vardır diyorlar. Bu olmaz, ama yapmışlar işte.

Evet, şimdi “zemt” kelimesine geldik. “Zemt” ile “isim” (YAZIM KONTROLÜ, 1.47.20)kelimesi var.  Şimdi “isim” kelimesi, “insanı sevaptan gerileten şey”dir. “Zemt” de “kuyruk gibi insanın arkasına takılan şey”dir. Şimdi Türkçede bunun çok güzel bir karşılığı var ama bakalım toparlayabilecekmiyim. Adamın günahları bırakmıyor ki şunu yapsın. Yani adam kırdığı kırkı geçmiştir, onu gören kişi hemen o arkasındaki bağlantıları hatırlar. Yani yaptığı şeylerin kendi üzerinde bıraktığı izler oluyor “zemt” arkasına takılan günahlar. İşte onardan kurtulma imkânı var tabi tevbe ile. Onun için “Allah bütün günahları affeder” diyor. Ama tabi “isim” kelimesi de” günah”, o da “zemt”, ama aradaki fark şu, “isim” kelimesi senin hayırlı işleri yapmana engel oluyor. O tarafını zayıflatıyor. Mesela içki “isim” (Arapçadakini telaffuz etmek lazım “ism”). İçki içerse bir insan sarhoş olursa, sarhoş olduğu zaman namaz kılamayacaktır.Sarhoş olduğu zaman daha çok kusur işleyecektir ve hayırlı işleri yapmasına engel olacaktır. Akli dengesi yerine gelinceye kadar da ömrünün bir bölümü kesilip atılmış olacaktır ve ayrıca ondan da ona bir kuyruk daha eklenecek. Yani sırtındaki yükler artacaktır.  “Zemt” kelimesine “sırtındaki yük” demek belki daha uygun olur, yani “günah yükü”. Günah yükü açısından düşünürseniz ona “zemt” dersiniz, ama kişiyi hayırdan engelleyen tarafını düşünürseniz ona da “isim” dersiniz.

“Udvayn”(yazım kontrolü, 1.49.30) kelimesi var. Şimdi, “udvayn” kelimesi iki şekilde oluyor. Bir kişinin niyetinde olan “udvan”, bir de kişinin fiilinde olan “udvan”. Esas temeli “geçmek, aşmak” manasına geliyor. Yürürken yolları aştığınız zaman işte ona “adv” deniyor, “adımlama” manasına geliyor. Ya da birisine karşı, onun haklarına saldırma arzusu ile bir şey söylediğiniz zaman da içinizden geçen o kötü niyetinizi gerçekleştirmek ile doluysanız ona “adüv” deniyor, “düşman” demek, aynı kökten. O düşmanlığı ortaya koyar da fiil haline getirirseniz ona da “adavet” deniyor, “düşmanlık” deniyor, aynı kökten olur. Yani ister fiile geçmiş olsun, ister olmasın. İster niyette olsun. Bir sınırı aştın, burada da yine bir sınırı aşma söz konusu ama burada biraz farklı bir aşmasöz konusu. Adımlarla aşabiliyorsun. İçindeki kötü niyetinle aşma arzusu içinde olur, ona düşmanlık demek oluyor. Adamın haklarına saygılı olmamak anlamında düşmanlık oluyor. Yahut ta bunu ortaya çıkarıyorsun ona da adavet deniyor.

“Takva”,“kendini korumak” demektir ve “kendine hâkim olabilmek” demektir. Düşmanlık hissi herkesin içerisine gelir. Herkeste böyle bir takım yanlış arzularını gerçekleştirme durumu olur. Zaten imtihan oradadır. Orada kendini koruyabiliyorsan, nefsine hâkim olabiliyorsan işte o zaman iyi insan olmuş olursun.

Enes Hoca;(doğru mu, .51.40)Bazı ayetlerde “duan”ın karşıtı olarak “takva”, “ism”in karşıtı olarak da “bir” geçiyor.

A.Bayındır;Yani “ism”in karşılığı “bir”. “Bir” demek “iyilik” demektir. Yani o senin sevabını eksiltmenin artı tarafı olmuş oluyor. O eksi tarafı olmuş oluyor. Çünkü “ism” i işlersen birçok eksiler ortaya çıkacaktır “bir” artı tarafı, hayır ve hasenatı artıran taraf olmuş oluyor.

“İsim” dediğimiz şey kişinin sevabında bir takım noksanlıklar meydana getirir ama kişiliğinde de noksanlıklar meydana getirir. Yani kişiliğini de azaltır. Zayıflatır kişiliğini de. Onun için insanın vicdanını karartan, onu rahatsız eden şeydir “isim”.  Mesela içki içen biri bunun yanlış olduğunu gayet iyi bilir. Ondan dolayıda böyle boynu eğridir. Amcamın bir ifadesini hatırlıyorum. O da böyle içkici takımındandı. Sonra örnek bir tevbe etti, yıllardır. Onları gayet iyi tanıdığı için, “yürüyorum” diyor “Çubuklu’da”. “Baktım iki üç kişi oturmuşlar bir kenarda içiyorlar. Selamunaleyküm ağalar dedim” diyor. “Adam kalktı –hacı abi ben mahvettin, perişan ettin- dedi”. Bir selam vermekle yani ona en büyük uyarıyı yapmış oluyor. İnsanların da onu görmesini istemiyorsunuz, “isim” o. Onu için içki içenler hep köşede bucakta içmeye çalışırlar. Yani gece ortaya çıkmış olanlar başka.

“Fısık” kelimesi de yani “şeriatın çizdiği sınırların dışına çıkma olayı”dır. Bunların hepsinde de “aşma” olayı vardır. Dolayısı ile bu çizdiği sınırları ya büsbütün aşarsın ki o zaman İslam’ın dışına çıkmış olursun, bu manada “fasık”, “kâfir” anlamında kullanılır. “Sınırları aşan kişi” demektir. Bir de günah işleme manasında olur. Mesela hac ile ilgili olarak, Bakara/2 197. ayet, “…O hac aylarında kim hac ibadetine başlarsa, hac esnasında karı koca ilişkisi yok, fasıklık (sınırları aşmak) yoktur…”Hiçbir zaman yok ama orada daha da dikkatli olacaksın bir de mücadele, yani insanlarla tartışmaya girmek yok.

“Fücur” kelimesi de var. Mesela hepimizin bildiği “fecr” ne demek? “Sabah namazı” (Salatünfecr) değil mi?Orada ne oluyor?Bir yırtılma oluyor, yani o karanlık yırtılıyor. Ne ile yırtılıyor?Aydınlıkla yırtılıyor. Orada bir aydınlık çıkıyor. İşte ona biz “tan yerinin ağarması” diyoruz. Bu kelimeden “fücur”a geçerseniz, “fücur” da “kişinin kendini yırtması” demektir. Bizde bilirsiniz yanlış yapan insanlara “yırtık” derler. Müfredat demiş ki; “diyanetörtüsünü yarmak (yani yırtmak)”. Yani,“dindarlık örtüsünü yırtmak”. Biz imam hatip okulunda talebeyiz. Bir kız meslek lisesi bir de kız sanat okulunun arasından geçerek imam hatibe gidiyoruz. Orada bir arkadaş var, kızlarla gayet iyi konuşuyor.Diğer arkadaşlar da ona diyorlar ki “sen nasıl başarıyorsun bu işi. Biz yapamıyoruz.” O dedi ki; “ben alnıma rezilim Ya Resulullah diye yazdım. Siz hem günah işlemeyeyim diyorsunuz, hem de …Bu ikisi birden olmaz” dedi. “Önce bir rezilliği kabul edeceksin” dedi. İşte bu o, “fücur” o gerçekten. Adam rezilliği kabul ediyor. Bir kere o dindarlığın perdesini yırtıyor. Halk arasında da “ar perdesi yırtılmış” denir değil mi? Birde derler ki, “eğer utanmıyorsan her şeyi yap.” İşte, “utanmazlık”, “fücur” o. İşte o şeriat perdesini yırttıktan sonra insanın yapmış olduğu bütün yanlışlıklara, o da günaha  o açıdan bakmak oluyor “fücur”. “Şeriat perdesini yırtma” açısından bakmak oluyor “fücur”.

Y.Şenol;Fıtrata aykırı davranışlar diyebilir miyiz demiş “fücur”a Fatih Yıldırım.

A.Bayındır;Tabiki diyebiliriz.Fıtrat dindir. Hiç şüphesiz.Ondan dolayı insan başkasına karşı utanır. Bak “rezilim” kelimesi ne demektir? Adam yaptığı davranışın rezillik olduğunu biliyor. Fıtrata ters bir iş yaptığını biliyor.

İnsan yanlış yaptığını bildiği zaman pişmanlık duyar. Günahlar evrenseldir. İnsan yanlış yaptığı zaman yanlışının farkında olur. Dolayısı ile doğru davranan insanlara dünyanın her yerinde insanlar fıtraten saygı duyarlar. Onun için, fücurunu da takvasını da ilham eder. Siz bazen bakarsınız ki içinizde bir rahatsızlık var, acaba niye? Düşünürsünüz ki şurada şu hatayı yaptım. Çünkü Allah sana bunu bildiriyor, bir daha yapmaman için de bir uyarıdır o. Takvanı da bildirir. Bakarsın ki seviniyorsundur. Bir hayır etmişsindir Allah onu bildiriyordur. O senin fıtratınla uyumlu olduğu için rahat ediyorsun, günah senin fıtratına ters düştüğü için ise rahatsız oluyorsun. Ondan dolayı peygamberimiz, “İyilik içinin yattığı şeydir. Günah ta senin içini kemiren şeydir” diyor. Maaş alırken memurun yüzü başka, rüşvet alırken başkadır. Yanlış yaptığını gayet iyi biliyor. Kendi vicdanı ile cüzdanı arasına sıkışıp kalıyor.

“Utüv” da aynı şekilde, “itaate karşı başkaldırmak” oluyor. Ama her zaman başkaldırmak manasında değil, bazen ileri yaşa gitme manasına da kullanılıyor. Zekeriya (as) “ben çok ileri bir yaşa vardım” diyor. Ama Araf süresindeki (7. sure) 166. ayeti kerimede diyor ki Allah-u Teâla; “Allah’ın yasaklarına başkaldırmaya devam ettikleri sıra Allah onlara dedi ki, alçak şeyler olun.”

Yani büyüklüğün cezası küçülmektir. Mesela Şeytan Cenab-ı Hakk’a büyüklük tasladı. Cenab-ı Hakk ona ne dedi, “İn oradan aşağıya, orada büyüklenmek senin hakkın değildir…” (7/13)

Kim kendini büyültürse Allah onu küçültür.

Tüm Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri
# İçerik Adı Yayınladığı Tarih Görüntülenme
1 Kitaba Çağrı 16 Eylül 2017
2 Kurban İbadeti 24 Ağustos 2017
3 Hadislerin Derlenmesinde İran Etkisi 19 Ağustos 2017
4 Diyanetin Fetö Raporu: Bu din bu hale nasıl geldi? 14 Ağustos 2017
5 Hilal, Fitre ve Bayram 28 Haziran 2017
6 Nebi’mizin Ramazan Hayatı 12 Haziran 2017
7 İmsak Ölçüleri 27 Mayıs 2017
8 Dini Siyasete Alet Etmek 20 Mayıs 2017
9 Nebilere Yüklenen Olağanüstü Özellikler 13 Mayıs 2017
10 Tarih Boyunca Nebilere Gösterilen Tepkiler 6 Mayıs 2017
11 Yanlış Şeriat Algısı Suç ve Ceza 29 Nisan 2017
12 Kapitalizmin Sonu 15 Nisan 2017
13 Faiz Bağlamında Modern Finansal Ürünler 8 Nisan 2017
14 Hadislere Bakışımız Nasıl Olmalı 1 Nisan 2017
15 Haram Aylar 25 Mart 2017
16 Kur’an’cılık Tehlikesi 1.Bölüm 20 Mart 2017
17 Din ve Devlet İlişkileri 1.Bölüm 11 Mart 2017
18 Cuma Namazı ve Hutbe’si 4 Mart 2017
19 Kur’an’a Göre Sihir Kavramı 25 Şubat 2017
20 Abese Suresi Bağlamında Nebi’mizin Korunmuşluğu 18 Şubat 2017
21 Ev İçi Mahremiyet Kuralları 11 Şubat 2017
22 Örtünme İle İlgili Hükümler 4 Şubat 2017
23 Baş Örtüsü ve Örtünme 28 Ocak 2017
24 Kur’an’nın Çözüm Üretmedeki Yeri 21 Ocak 2017
25 Yahudileri Gölgede Bırakan Hileler 16 Ocak 2017
26 Müslümanlar’da Allah’a Güven Krizi 31 Aralık 2016
27 Müslümanlığımızı Gözden Geçirme İhtiyacı 24 Aralık 2016
28 Ümmet Olamamanın Ağır Bedeli 17 Aralık 2016
29 Tarihsellik İddialarında Cezalar Örneği 10 Aralık 2016
30 Mezhepçiliğin Doğurduğu Acı Sonuçlar 3 Aralık 2016
31 Kur’an’nın Tarihselliği İddiası ve Miras Konusu 26 Kasım 2016
32 Takiye (Kimliği Gizleme) 19 Kasım 2016
33 Faiz ve Güncel Meseleler 12 Kasım 2016
34 Mehdi Gelicek mi ? 7 Kasım 2016
35 Hz.İsa Gelicekmi? 31 Ekim 2016
36 Çağdaş Ulemanın Usulsüzlüğü 22 Ekim 2016
37 Dinsel Çoğulculuk 15 Ekim 2016
38 Son Kitabı Devre Dışı Bırakma Projesi, Dialog 8 Ekim 2016
39 Fıtrat Zemininde Buluşma 1 Ekim 2016
40 Nisa 34. Ayet Bağlamında Kadına Şiddet 24 Eylül 2016
41 Kurban İbadeti 10 Eylül 2016
42 Kadının Dövülmesi 3 Eylül 2016
43 Kur’an’a Göre Hükmetmek 27 Ağustos 2016
44 15 Temmuz Darbe Gecesine Kurani Bir Bakış 20 Ağustos 2016
45 Paralel Dinin Olmazsa Olmazı Aracılık – 1 13 Ağustos 2016
46 Müslüman Gayrimüslim İlişkileri 2 Temmuz 2016
47 Zekat 25 Haziran 2016
48 Oruçla İlgili Hükümler 18 Haziran 2016
49 Uydurulan Dinde Yatsı Sonu, Seher ve İmsak Vakti 4 Haziran 2016
50 Uydurulan Dinde Mut’a Nikahı 28 Mayıs 2016
51 Uydurulan Dinde Şartlı Talak 21 Mayıs 2016
52 Uydurulan Dinin Dayatması Olarak Çocukların Evlendirilmesi 7 Mayıs 2016
53 Kölelik ve Cariyelik Mezheplerin Dayatması mı? 30 Nisan 2016
54 Musa Hızır Kıssasının Evrensel Mesajı 23 Nisan 2016
55 Sünnetin Delil Değeri 16 Nisan 2016
56 Kira Sertifikaları Faizsiz Ürün mü? 9 Nisan 2016
57 Suç-Ceza Dengesi Açısından Cinsel İstismar 2 Nisan 2016
58 Boşanma Konusunda Allah’ın Koyduğu Sınırlar 26 Mart 2016
59 Allah’ın Koyduğu Sınırlar Nasıl Aşıldı 19 Mart 2016
60 Muhsana, Kadına Pozitif Ayrımcılık 13 Mart 2016
61 İnsanlar ile Cinlerin Ortak Özellikleri 5 Mart 2016
62 Nebiler Günahtan Korunmuş mudur? 27 Şubat 2016
63 Bedir Savaşı Örneğinde Nebi ve Resul Farkı 20 Şubat 2016
64 Dinde Haram-Helal Koyma Yetkisi 13 Şubat 2016
65 Cinler 6 Şubat 2016
66 İlk İnsanın Yaratılışı 30 Ocak 2016
67 İnsanı İnsan Yapan Özellikler 23 Ocak 2016
68 Allah’ı İkinci Sıraya Koymak 16 Ocak 2016
69 Şirkle İman Arasındaki Kararsızlık 9 Ocak 2016
70 Mehdi Beklentisi 2 Ocak 2016
71 Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
72 Fıkıh Müzakereleri | Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
73 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik – 2 19 Aralık 2015
74 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik 12 Aralık 2015
75 Kur’ân’da Dindarlık 5 Aralık 2015
76 Tarih Boyunca Bir Siyasi Baskı ve Ötekileştirme Aracı Olarak Zındıklık 28 Kasım 2015
77 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 2) 21 Kasım 2015
78 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 1) 21 Kasım 2015
79 Kur’an’a Göre Dinden Dönmenin Hükmü 16 Kasım 2015
80 Kur’an’da Zina Suçu Ve Cezası 7 Kasım 2015
81 Tağut Doğru Yolun Üstünde Oturur 31 Ekim 2015
82 Hadis Uydurma Faaliyetleri 24 Ekim 2015
83 Kader İnancı Ve Nesih 17 Ekim 2015
84 Resulullah Sonrası Siyasi Gelişmeler 10 Ekim 2015
85 Nesih 3 Ekim 2015
86 Hac Ve Kurban 19 Eylül 2015
87 Terör Olayları Karşısında Nebevi Siyaset 12 Eylül 2015
88 Dinde Özgürlük 5 Eylül 2015
89 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 4 “Cariyelik” 29 Ağustos 2015
90 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 3 “Cariyelik” 22 Ağustos 2015
91 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 2 “Kitap Algısı” 15 Ağustos 2015
92 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 8 Ağustos 2015
93 Nebimizin Yürüttüğü Dış Politika 1 Ağustos 2015
94 Kadir Gecesi ve İmsak Vaktine Tavırlar 11 Temmuz 2015
95 Zekat 4 Temmuz 2015
96 Oruç İbadeti 2 27 Haziran 2015
97 Oruç İbadeti 20 Haziran 2015
98 Kutup Bölgelerinde İftar ve İmsak Vakitleri 13 Haziran 2015
99 Emtia Borsalarındaki İşlemlerin Fıkhi Hükmü 6 Haziran 2015
100 Kur’ân’a Göre Gece-Gündüz 30 Mayıs 2015
101 Prof. V. A. Yefimov’la Yapılan Toplantının Değerlendirilmesi 23 Mayıs 2015
102 İsra ve Mirac 16 Mayıs 2015
103 Berzah Alemi 2 9 Mayıs 2015
104 Berzah Alemi 2 Mayıs 2015
105 Enflasyon ve Faiz 25 Nisan 2015
106 İşsizlik Probleminin Kaynağı 18 Nisan 2015
107 Peygamberimizin Öldürülmesini Emrettiği Kişiler Hakkındaki Rivayetler 4 Nisan 2015
108 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Zekat-Faiz Karşılaştırması) 28 Mart 2015
109 Faizsiz Sistemin İlkeleri – Faizsiz Bankacılık 28 Mart 2015
110 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Enflasyon) 21 Mart 2015
111 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Bankacılık) 14 Mart 2015
112 Faizsiz Sistemin İlkeleri 7 Mart 2015
113 Tecavüz Suçunun Cezası 28 Şubat 2015
114 İdam Cezası ve Kıssas Tartışmaları 21 Şubat 2015
115 Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 14 Şubat 2015
116 Kur’ân’da Ruh Kavramı 7 Şubat 2015
117 İcmanın Delilleri ve Değerlendirilmesi 24 Ocak 2015
118 Fıkıh Müzakereleri | Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 17 Ocak 2015
119 Nebiye Hakaretin Cezası 10 Ocak 2015
120 Noel ve Mevlid Kandili Kutlamalari 3 Ocak 2015
121 Kelime Oyunları ve Şeb-i Arus 27 Aralık 2014
122 Evlilik Nedeniyle Ortaya Çıkan Haramlık 20 Aralık 2014
123 Talak’ın Şarta Bağlanması 13 Aralık 2014
124 Kadının Boşanma Hakkı 6 Aralık 2014
125 Boşanmanın Hükümleri 29 Kasım 2014
126 Küçüklerin Evlendirilmesi 22 Kasım 2014
127 İslam Hukuku-Roma Hukuku Karşılaştırması 15 Kasım 2014
128 Beni Kureyza Yahudileri ve Esirlerin Öldürülmesi 8 Kasım 2014
129 İslâm Miras Hukukunda Kelâle 3 Kasım 2014
130 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı – 2 25 Ekim 2014
131 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı 18 Ekim 2014
132 İslam Alimlerinin Işid’e Gönderdikleri Mektubun Eleştirisi 11 Ekim 2014
133 Kurban İbadeti 27 Eylül 2014
134 Birbirimizden yardım istemek şirk midir? 9 Ağustos 2014
135 Nafile Oruç 2 Ağustos 2014
136 Zekat ve Fitre 26 Temmuz 2014
137 Kadir Gecesi 19 Temmuz 2014
138 Tarihi gelişimi ve Hükümleri Açısından İtikaf 12 Temmuz 2014
139 Yatsının Son Vakti 5 Temmuz 2014
140 Vakti Dışında Namaz, Süresinden Fazla Oruç 28 Haziran 2014
141 Bakara 187. Ayet Işığında Oruç İbadeti 21 Haziran 2014
142 Kimler Oruç Tutabilir 14 Haziran 2014
143 Orucun Tarihi ve Meşruiyeti 7 Haziran 2014
144 Ecel ve Şehitlik – Sorular ve Cevaplar 24 Mayıs 2014
145 Ecel ve Şehitlik 17 Mayıs 2014
146 Seferilik Mesafesi ve Müddeti 10 Mayıs 2014
147 Yolculukta Namaz – 2 26 Nisan 2014
148 Dinden Dönmek 19 Nisan 2014
149 Yolculukta Namaz 5 Nisan 2014
150 Namazı Terketmenin Hükmü 29 Mart 2014
151 Namazda Zikir 8 Mart 2014
152 Kadınların Cemaate Katılması 1 Mart 2014
153 Cemaatle Namaz – 2 22 Şubat 2014
154 Cemaatle Namaz 15 Şubat 2014
155 Sehiv Secdesi 8 Şubat 2014
156 Namazı Bozan Haller – 2 1 Şubat 2014
157 Namazı Bozan Haller 18 Ocak 2014
158 Cumanın Farzından Önceki ve Sonraki Sünnetler 11 Ocak 2014
159 Cuma Hutbesi 4 Ocak 2014
160 Cuma Namazı 28 Aralık 2013
161 Sünnet Namazları 21 Aralık 2013
162 Vitir Namazı 14 Aralık 2013
163 Teheccüd Namazı 7 Aralık 2013
164 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – Sorular 23 Kasım 2013
165 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – 2 18 Kasım 2013
166 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları 2 Kasım 2013
167 Cezanın Amacı Açısından Mağdur Hakları 26 Ekim 2013
168 Bayram Namazı ve Teşrik Tekbirleri 12 Ekim 2013
169 Tarihi, Amacı ve Ahkamı Yönüyle Kurban 5 Ekim 2013
170 Kur’an’da Münafıkların Durumu – 2 28 Eylül 2013
171 Kur’an’da Münafıkların Durumu 21 Eylül 2013
172 Günümüz İslam Dünyasının Problemleri 14 Eylül 2013
173 Bedel Hac – Doç.Dr. Servet Bayındır 7 Eylül 2013
174 Allah’ın Bilgisi ve Kader 24 Ağustos 2013
175 Mısırdaki Müslümanların Durumu 17 Ağustos 2013
176 Kadir Gecesi 3 Ağustos 2013
177 İmsak Tartışmaları 27 Temmuz 2013
178 Kutup Bölgelerinde İbadet Vakitleri 20 Temmuz 2013
179 Kader 19 Ocak 2013
180 Kıyamet Alametleri 22 Aralık 2012
181 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Kurban İbadeti 20 Ekim 2012
182 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Hac İbadeti 13 Ekim 2012
183 Faiz-Zekat İlişkisi 6 Ekim 2012
184 Namazların Birleştirilmesi 29 Eylül 2012
185 İslama Yönelik Saldırılar 22 Eylül 2012
186 Alternatif Bir Finansal Ürün Olarak Kira Sertifikaları(SUKUK) 15 Eylül 2012
187 Öğle ve İkindi Namazlarının Vakitleri 8 Eylül 2012
188 Yatsı Namazı Vaktinin Bitişi 1 Eylül 2012
189 Kur’an’a Göre Gelenek 25 Ağustos 2012
190 Bayram Namazı ve Fitre 18 Ağustos 2012
191 Televizyondan Kabe İmamına Uyulabilir mi? 11 Ağustos 2012
192 Ramazan Ayının İnsana Sunduğu Fırsatlar 4 Ağustos 2012
193 İmsak Vakti ve Seher – 2 28 Temmuz 2012
194 İmsak Vakti ve Seher 21 Temmuz 2012
195 Nesih, Kıblenin Değişmesi Örneği 23 Haziran 2012
196 İsra ve Miraç 16 Haziran 2012
197 Uydurma Hadisler – Harun Ünal 9 Haziran 2012
198 Sezaryen Doğum 2 Haziran 2012
199 Vahiy – Sünnet İlişkisi 26 Mayıs 2012
200 Nesih Kavramı 19 Mayıs 2012
201 Din ve Tıp Açısından Sünnet 14 Mayıs 2012
202 Din ve Müzik 5 Mayıs 2012
203 Hadislerin Kur’an’a Arzı 28 Nisan 2012
204 Türkiye’de Kutlu Doğum Etkinlikleri 21 Nisan 2012
205 Allah’ın Elçisini Doğru Anlamak 14 Nisan 2012
206 Kur’an Öncesi Mekke Toplumu 7 Nisan 2012
207 Faizsiz Bankacılğın Problemleri 31 Mart 2012
208 Hz.Muhammed’in(S.A.V.) Tebyin Görevi 24 Mart 2012
209 İslam ve Türk Medeni Kanunu(TMK) Miras Sistemlerinin Mukayesesi 17 Mart 2012
210 Kur’an’a Göre Tağut Kavramı 10 Mart 2012
211 Farklı İnançların Birlikte Yaşamasının Doğal Kuralları 3 Mart 2012
212 Kur’an’a Göre Resule İman, İtaat ve İttiba 25 Şubat 2012
213 Organ Nakli 18 Şubat 2012
214 Sebeb-i Nüzul Meselesi 11 Şubat 2012
215 Daru’l-Harbde Faiz 4 Şubat 2012
216 İftida 28 Ocak 2012
217 Talak (Boşanma) 21 Ocak 2012
218 Gayrimüslimlerle Evlilik 14 Ocak 2012
219 A’raf Ehli 7 Ocak 2012
220 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? – 2 31 Aralık 2011
221 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? 24 Aralık 2011
222 Çocukların Evlendirilmesi 17 Aralık 2011
223 İnanç Özgürlüğü 10 Aralık 2011
224 Evliliğin Denetlenmesi 3 Aralık 2011
225 Adetli Kadın Kur’an’a Dokunabilir mi? 26 Kasım 2011
226 Hz.İsa’yı(a.s.) Geri Getirmek İsteyenlerin Hedefi 19 Kasım 2011
227 Nebi ve Resul Kavramları 12 Kasım 2011
228 Kurban Bayramına Nasıl Hazırlanmalıyız? 5 Kasım 2011
229 İcma Delili ve Değerlendirilmesi 22 Ekim 2011
230 Vekaletle(Bedel) Hac 15 Ekim 2011
231 İhram Yasakları 8 Ekim 2011
232 Kadınların Yolcuğu 1 Ekim 2011
233 Kur’an ve Sünnet Işığında Hac İbadeti 24 Eylül 2011
234 Faiz Anlayışı 10 Eylül 2011
235 Bayram Namazı 27 Ağustos 2011
236 İmsak Vakti 20 Ağustos 2011
237 Teravih Namazı Konusunda Diyanet’e Cevap 13 Ağustos 2011
238 Oruç Tutamayanlar Ne Yapmalı? 6 Ağustos 2011
239 Güneşin Batmadığı Yerlerde Namaz Vakitleri 2 Temmuz 2011
240 Yatsı Namazının Vakti 7 Mayıs 2011
241 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler – 2 30 Nisan 2011
242 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler 23 Nisan 2011
243 Günahlarla İlgili Kavramlar – 2 2 Nisan 2011
244 Günahlarla İlgili Kavramlar 26 Mart 2011
245 Büyük Günahlar – 3 19 Mart 2011
246 Büyük Günahlar Nelerdir? 12 Mart 2011
247 Büyük Günah İşleyenlerin Durumu 5 Mart 2011
248 Ye’cüc ve Me’cüc 26 Şubat 2011
249 Dabbetü’l-Arz 19 Şubat 2011
250 Tarikatlarda Vesile ve Tevessül 12 Şubat 2011
251 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar – 2 5 Şubat 2011
252 Kutuplarda Namaz Vaktinin Tespiti 29 Ocak 2011
253 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar 22 Ocak 2011
254 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular – 2 1 Ocak 2011
255 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular 25 Aralık 2010
256 Mehdi İnancı 18 Aralık 2010
257 Kur’an’a Göre Zekat Oranları 4 Aralık 2010
258 Artan Malı İnfak Etme 27 Kasım 2010
259 Vitr Namazı 13 Kasım 2010
260 Bayram Namazları 6 Kasım 2010
261 Sehiv Secdesi – Mukayeseli Fıkıh Dersleri 30 Ekim 2010
262 Kurban İle Alakalı Sorular 23 Ekim 2010
263 Hac Farklı Aylarda Yapılabilir mi? – Fıkıh Dersi 9 Ekim 2010
264 Başkasının Yerine Hacc Yapmak 2 Ekim 2010
265 Hilal İle İlgili Sorulan Sorular 25 Eylül 2010
266 Cariyeler İle İlgili Sorulan Sorular 18 Eylül 2010
267 ORUÇ BOZMANIN CEZASI 4 Eylül 2010
268 Zekat 28 Ağustos 2010
269 İmsak ve Yatsı Vakitleri – 2 21 Ağustos 2010
270 İmsak ve Yatsı Vakitleri 14 Ağustos 2010
271 İsra ve Miraç -2 10 Temmuz 2010
272 İsra ve Miraç -1 3 Temmuz 2010
273 İcma’a Delil Getirilen Hadisler 26 Haziran 2010
274 İcma 19 Haziran 2010
275 Başörtüsü ve Örtünme 12 Haziran 2010
276 Mezheplerin Tutarlılığı 29 Mayıs 2010
277 Asabe Siyaset İlişkisi (Kızın Çocuklarının Mirasçılığı Örneği) 22 Mayıs 2010
278 Kur’an’ı Açıklama Usulü 15 Mayıs 2010
279 Kartepe Programı Değerlendirme 5 Mayıs 2010
280 Abdestte Ayakların Mesh Edilmesi 24 Nisan 2010
281 Hudeybiye’den Geri Kalanlar 13 Nisan 2010
282 Peygamberimizin Zeynep (ranha) ile Evliliği 3 Nisan 2010
283 Bedir Savaşı 20 Mart 2010
284 Kur’an Sünnet Bütünlüğü: Allah’ın İzni Meselesi 13 Mart 2010
285 Vahiy Çeşitleri 6 Mart 2010
286 Kadınların Özel Halleri 11 Şubat 2010
287 Kur’an’a Göre Zekat Nispeti 6 Şubat 2010
288 Vahy-i Gayr-i Metlüv’e Dair Getirilen Deliller -1 30 Ocak 2010
289 Iskat (Ölen Kimseyi İbadet Borçlarından Kurtarmak) 16 Ocak 2010
290 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrailin Rolü -2 2 Ocak 2010
291 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrail’in Rolü 26 Aralık 2009
292 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kurban 21 Kasım 2009
293 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -2 14 Kasım 2009
294 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -1 7 Kasım 2009
295 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kur’anı Anlama 31 Ekim 2009
296 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Yolculukta Namazin Kısaltılması Örneği 24 Ekim 2009
297 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? -2 17 Ekim 2009
298 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-1 10 Ekim 2009
299 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-2 10 Ekim 2009
300 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -1 3 Ekim 2009
301 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -2 3 Ekim 2009
302 Mirasta Avliye Meselesi -1 26 Eylül 2009
303 Mirasta Avliye Meselesi -2 26 Eylül 2009
304 Kasten Orucu Bozanın Cezası -1 12 Eylül 2009
305 Kasten Orucu Bozanın Cezası -2 12 Eylül 2009
306 Oruç Keffareti -2 29 Ağustos 2009
307 Oruç Keffareti -1 29 Ağustos 2009
308 Adetli Kadının Orucu -1 22 Ağustos 2009
309 Adetli Kadının Orucu -2 22 Ağustos 2009
310 Hastaların Orucu -1 15 Ağustos 2009
311 Hastaların Orucu -2 15 Ağustos 2009
312 Namazda Örtünme / 2-1 8 Ağustos 2009
313 Namazda Örtünme / 2-2 8 Ağustos 2009
314 Namazda Örtünme / 1-1 1 Ağustos 2009
315 Namazda Örtünme / 1-2 1 Ağustos 2009
316 Kur’an’da Örtünme -1 18 Temmuz 2009
317 Kur’an’da Örtünme -2 18 Temmuz 2009
318 Gayrimüslimlerle Evlilik -1 11 Temmuz 2009
319 Gayrimüslimlerle Evlilik -2 11 Temmuz 2009
320 Müşriklerle Evlilik -1 4 Temmuz 2009
321 Müşriklerle Evlilik -2 4 Temmuz 2009
322 Ehli Kitap ve Müşrikler -1 27 Haziran 2009
323 Ehli Kitap ve Müşrikler -2 27 Haziran 2009
324 Hayvan Kesimi / 2-1 20 Haziran 2009
325 Hayvan Kesimi / 2-2 20 Haziran 2009
326 Hayvan Kesimi -1 13 Haziran 2009
327 Hayvan Kesimi -2 13 Haziran 2009
328 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -1 6 Haziran 2009
329 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -2 6 Haziran 2009
330 Nafile Namazlar -1 9 Mayıs 2009
331 Nafile Namazlar -2 9 Mayıs 2009
332 Vitir Namazı -1 2 Mayıs 2009
333 Vitir Namazı -2 2 Mayıs 2009
334 Kur’an’ın Genel Açıklaması -1 25 Nisan 2009
335 Kur’an’ın Genel Açıklaması -2 25 Nisan 2009
336 Namazın Mekruhları -1 11 Nisan 2009
337 Namazın Mekruhları -2 11 Nisan 2009
338 Namazı Bozan Şeyler -1 4 Nisan 2009
339 Namazı Bozan Şeyler -2 4 Nisan 2009
340 Namazda Konuşmak -1 28 Mart 2009
341 Namazda Konuşmak -2 28 Mart 2009
342 Namazda Abdestin Bozulması / 2-1 21 Mart 2009
343 Namazda Abdestin Bozulması / 2-2 21 Mart 2009
344 Namazda Abdestin Bozulması / 1-1 14 Mart 2009
345 Namazda Abdestin Bozulması / 1-2 14 Mart 2009
346 Namazda İmamlık / 3-1 28 Şubat 2009
347 Namazda İmamlık / 3-2 28 Şubat 2009
348 Namazda Saf Düzeni -1 21 Şubat 2009
349 Namazda Saf Düzeni -2 21 Şubat 2009
350 Namazda İmamlık / 2-1 14 Şubat 2009
351 Namazda İmamlık / 2-2 14 Şubat 2009
352 Namazda İmamlık / 1-1 7 Şubat 2009
353 Namazda İmamlık / 1-2 7 Şubat 2009
354 İmamın Arkasında Kıraat -1 24 Ocak 2009
355 İmamın Arkasında Kıraat -2 24 Ocak 2009
356 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-1 17 Ocak 2009
357 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-2 17 Ocak 2009
358 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-1 10 Ocak 2009
359 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-2 10 Ocak 2009
360 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-1 3 Ocak 2009
361 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-2 3 Ocak 2009
Kuran Dersi Canlı Yayın