İbadetler konusuna devam ediyoruz. Bugün sıra cuma namazına geldi. Cuma namazı ile ilgili ayeti kerimede ki Cuma suresi Kuran’ın 62.suresi 9.ve 10.ayetler. AllahTeala burada şöyle buyuruyor;
“Ya eyyuhellezine amenu iza nudiye lis salati min yevmil cumuati fes’av ila zikrillah: müminler cuma gününde namaz için çağrı yapıldığında Allah’ın zikrine koşun”. Zikir kelimesiyle ilgili burada çok dersler yaptık. Namaz Allah’ın zikri için kılınır. Taha suresinin 14.ayerinde AllahTeala Musa(as)’a “ekımis salate li zikri” diye emrediyor. “Benim zikrim için namaz kıl”. Zikir de Allah’ın kitabı ve Allah’ın kitabına uygun olan doğru sözler. Dolayısıyla Allah’ın zikrine koşun dendiği zaman burada iki şey var. Allah’ın zikrine koşun “ve zerul bey’a: ve alım satımı bırakın” diyor AllahTeala. Allah’ın zikrine koşun kısmı burada cuma hutbesi oluyor.
“Zalikum hayrun lekum in kuntum ta’lemun: bilirseniz sizin hayrınıza olan budur”(CUMA 9).
Niye buraya cuma hutbesi olur diyoruz? Çünkü ondan sonra “fe iza gudiyetis salatu: o namaz tamamlandığı zaman” deniyor. Zikrullah namazdır doğru, “ekımis salate li zikri” ama burada küçük de olsa bir fark var. Onu Resulullah(sav)’in uygulaması bize gösteriyor. O olmasayı ben şahsen böyle bir yorum yapamazdım. Önce bir Allah’ın kitabını öğretme faaliyeti var. Şimdi hutbelerde ne zaman bitecek diye bekliyorsunuz, çünkü edebiyat yapıyorlar, bir şey yaptıkları falan yok. Allah’ın kitabını öğretme diye bir şey yok. Çok nadir rastlanan birşeydir. Alım satımı da bırakın diyor. “Zalikum hayru lekum in kuntum ta’lemun: bilirseniz bu sizin hayrınızadır”.
“Fe iza kudiyetis salatu: namaz tamamlandımı”,”fen teşiru fil ard: hemen yeryüzüne dağılın”,”vebtegu min fadlillah: Allah’ın ikramından yararlanın”,”vezkurullahe kesiran le allehum tuflihun: umduğunuza kavuşabilmek için Allah’ı çok anın”(CUMA 10). Yani Allah’ın kitabını çok okuyun.
Şimdi burada “namaz için çağrı yapıldığı zaman” ifadesi, “alım-satım” ifadesi bu namazı diğer namazlardan farklılaştırıyor. Diğer namazlarda çağrı yapılma şartı olmaksızın dünyanın neresinde olursanız olun tek başınıza da olsanız bulunduğunuz yerde vakit geldiyse namazınızı kılacaksınız. Onun için mesela “ekmis salate li dulukiş şems”(İSRA 78) diyor, “güneşin batıya kaydığı zaman” namaz vakitlerini ifade ediyor. Ama burada namaz için çağrı yapıldığı zaman dendiğinden dolayı bir çağrı gerekiyor. Yani bir yerde bir ezan okunabilmesini gerektiriyor. Ezan okunması için de orada ezan okunmasına müsade edilebilmesi gerekiyor. Mesela Mekke’yi düşünürseniz, Resulullah(sav)’in de ashabının da orada böyle bir ortamı meydana getirmesi imkansızdı. Yani birisi namaz için çağrı yapacak da diğerleri hürriyet içerisinde oraya koşacaklar. Bu imkansız. Onun için Mekke’de bu namaz kılınmamıştı biliyorsunuz. Medine’de Medine’ye girmeden önce orada bugün Kuba mescidiyle Medine arasında bulunan Cuma mescidi adıyla adlandırılan bir mescid var, orada Resulullah’ın ilk cuma namazı kıldığı rivayet ediliyor. Çünkü artık orada namaz için çağrı yapılabiliyor. Artık bir hürriyet ortamı doğmuş vaziyette. O zaman demek ki bu cuma namazı diğer beş vakit namaz gibi değil. O beş vakit namazı nerede, hangi şartlar altında olursanız olun, yürürken de kılabiliyorsunuz, binekliyken de kılabiliyorsunuz. Yani eğer şartlarınız müsait değilse. Her halükarda kılmanız gereken bir namaz. Ama bu oraya koşun, bir yerde bir çağrı yapılıyor namaz için oraya koşuyorsunuz. O zaman bunun mecburen bir cemaat olması gerekiyor değil mi? Yani öbür namazlar tek başına kılınabilir. İşte burada bir çağrı yapılıyor. Müslümanlara da deniyor ki; oraya koşun. Öyleyse bir cemaat gerekiyor bunun için. Ondan sonra, alış verişi bırakın dendiğine göre bu her yerde olacak bir şey değil. Mesela köylerde, mezralarda, yaylalarda böyle alış veriş yerleri yoktur. Yani çarşı pazar yoktur. İnsanların mallarını getirip de müşterilerine sundukları yer yoktur. Öyleyse bu namazın diğe namazlardan bir farkı daha var. Çarşısı, pazarı olan bir yer. Çarşısı, pazarı olan yerde mutlaka o çarşı-pazarın güvenliğini sağlayan bir yapı da olur. O insanlar arasındaki ihtilafları giderecek olan hakem yada hakim neyse bir takım şeyler de olu. Dolayısıyla temel ihtiyaçları karşılayan bir yerleşim bölgesi olmuş oluyor. Yoksa şu köyde, şu kentte, şu mezrada, şu dağda cuma namazının kılınmayacağını buradan net bir şekilde anlıyoruz. Sonra da diyor ki; “fe izqakudiyetis salatu fen teşiru fil ard”. Bir de burada şey var. Diyor ki; “zalike hayrun lekum: bu sizin hayrınızadır”. Buradaki hayrun kelimesini buradan biraz baktım. Herkes ismi tafdil olarak almış. Sıfatı müşebbehe de olur. Ama ismi tafdil çok daha uygun düşüyor. Çünkü alış verişi bırakacaksınız, yani dükkanını kapatıp gideceksiniz: bu sizin için daha hayırlıdır demil oluyor. Yani alış verişten daha hayırlıdır diyor. O zaman bu daha hayırlıdır işi bu ibadetin bir başka özelliğini ortaya koyuyor. Dikkat ederseniz namaz ile ilgili hiç böyle bir kelime geçmez. Namazınızı kılın! Bitti. Hayırlısı, mayırlısı yok yani. Burada öyle iyiymiş, kötüymüş diye bir ayrım yapamazsın, namazını kılacaksın. Şu vakitte. Tamam bitti. Namazı kılmazsan cezasına katlanırsın. Ama burada hayrun lekum ifadesi de bu namazın farklı bir özelliğini ortaya koyuyor. Sizin hayrınıza yada sizin için daha hayırlıdır eğer bilirseniz. İşte bütün bunlar bu namazı kılmayabilecek kişilerin olabileceğini de gösteriyor. Ondan sonra da diyor ki; “fe iza kudiyetis salatu fenteşiru fil ard”, namaz tamamlandımı yani çağırıldığınız namaz tamamlandığı zaman. Yani cuma namazı. Ki o iki rekatlık kısımdır. O iki rekatlık kısımda imam selamı verdimi “fen teşiru fil ard” beklemeyin, hemen yer yüzüne dağılın. Peki dağılıp da ne yapacağız? “Vebtegu min fadlillah: Allah’ın ikramından arayın”. O zaman Allah’ın ikramından arayın meselesi olduğuna göre, cuma günü müslmanların tatili olur mu buna göre? Olmaz yani. Namazını kıldın, işine gücüne gideceksin. İnsan hayatında tatil yaparız. Ne zaman yaparız? Kabir. Kabirde boşuna mı şey yapacağız. Git işte tatil yapacaksan orada yap. Bütün ömür boyu yatacaksın yani. Ondan sonra uğraş, cennette yap tatilini. O kadar yani. Biz bu dünyaya tatil yapmaya gelmedik. Tatil demek, yani eylemsiz demek, atalet içerisinde olmak demek. Bir iş yapmamak demek. Halbuki müslümanın boş bir vaktinin olmaması lazım.
“Vezkurullahe kesiran: ve C. Hakkı çok zikredin”, yani Allah’ın kitabını çok iyi okuyun. Emir ve yasakları hiç aklınızdan çıkmasın. “Le allekum tuflihun: belki böylece umduğunuza kavuşabilirsiniz.
Şimdi bu ayetlerden işin genel yapısını öğrenmiş olduk. Medine’ye kadar dediğimiz gibi cuma namazı kılınmamıştı. Medine’nin içerisine gelmeden dışarıdaki Ranuna Vadisi’nde Kuba mescidiyle Medine arasında bizim orada türk mimarlardan bir tanesinin şeyini çizdiği cami yapmışlar. Güzel kubbeli bir cami. O camiye de gitmiştim yani. Daha yeni bitmişti şeyi. Orada Resulullah cuma namazını kıldığına göre orası o zaman bir kenar mahalle, mekez değil. Demek ki öyle bir yerde de olabiliyormuş. Onu da oradan anlıyoruz. Burada ne diyor; işte çağrı yapıldığı zaman gelin, alım satımı bırakın. Sonra Resulullah Medine’de tek yerde cuma namazını kıldırmış. Başka mescidler olmasına rağmen diğerlerinin hiç birisinde cuma namazı kılınmamış. Şimdi arkadaşlarımız burada yapmış oldukları çalışmalarını sunduktan sonra tekrar bir özetleme yaparız inşallah. Böylece cuma namazı konusunda genel bir bilgi sahibi olmuş oluruz. Hadisler okunacak ya ben fazlaca şeye girmedim yani. Bizim doğru bildiğimiz yanlışı konuşursak hep ben konuşurum ayıp olur millete karşı yani. Onun için önce hadislerden başlıyoruz değil mi? Kadınlarla ilgili olarak siz çalıştınız öyle mi? Tamam.
Katılımcı: Bismillahirrahmanirrahim.
Hadisel evveli şehr bi sahih. Ebu Davud ennen Nebiy(sav) kal el cumuati hakkun vacibun ala kulli muslimin fi cemaatin illa erbaa abden memluken ev emraaten ev sabiyyen ev marida”.
Abdulaziz Bayındır: Şimdi ilk hadis olarak diyor ki; Ebu Davud’da geçen bir hadiste Resululullah(sav) demiş ki; cuma bir topluluk içerisinde bulunan ve daveti işiten herkese farzdır. Şimdi o topluluk dediğimiz zaman tabi az önce ayeti kerimede gördüğümüz şeydir.
Katılımcı: “El cumuatu hakkun vacibun ala kulli müslimin fi cemaatin illa erbaa”.
Abdulaziz Bayındır: Yani dört kişi dışında, haza fi cemaatin?
Katılımcı: “Hakkun vacibun ala kulli muslimin fi cemaa”. En yahdulul cumua. Mevcut hadisi ahar.
Abdulaziz Bayındır: O zaman ben başka bir hadisle karıştırmışım bunu. İyiki öyle oldu. Bir önceki hadis oydu değil mi? İzen ikra el hadisel evvel. Çünkü ben onu duyduğumu hatırlıyorum da.
Katılımcı: Ebu Davud’da ilk geçen hadis “ala kulli men semia nida”.
Abdulaziz Bayındır: Hah! “Men semia nida”, yani o nidayı duyan herkese. Onu okumadın değil mi? Onu onumadın. Ben şimdi ikisi birden de bir rivayet olduğunu da düşpnüyorum. Neyse aklımda yanlış kalmış olabilir.
Cuma namazı cemaatle birlikte diyor her müslüman üzerinde C. Hakkın hakkıdır. Dört kişi hariç
Katılımcı: Abden memluken
Abdulaziz Bayındır: Yönetim altında olan bir esir, bir çocuk, kadın ve hasta. Bunlar dışındakilere görevdir diyor.
Katılımcı: “An İbni Ömer el cumuatu alel men semia an nida”.
Abdulaziz Bayındır: Abdullah İbni Ömer’den de kim şeyin sesini duyarsa cuma ona farzdır diyor. Şimdi bu birinci hadisi rivayet eden kişi Tarık İbni Şihab. Bu Tarık B. Şihab sahabeden bir zattır. Fakat Resulullah(sav)’den bizzat duyduğu bir hadisin olmadığını Ebu Davud söylüyor. Dolayısıyla bunu sahabenin mürseli olarak kabul ediyorlar. Yani bir başkasından duyarak anlatmıştır. Evet, başkasından duyarak anlatmış deniyor. Dolayısıyla bu hadis sağlam bir hadis değil. Abdullah İbni Ömer’in de Resulullah’tan değil de kendi görüşü olduğu şeklinde de rivayetler var değil mi? Yani “ala kulli men semia nida”, kendi görüşü olduğunu söyleyenler de var. Yani namaz için çağrıyı duyan herkese farzdır ifadesi de kendi görüşü olduğuna dair rivayetler var. Zaten bir sözün Resulullah’a ait olup olmadığını kuranı kerim ile karşılaştırdığınız zaman hemen anlıyorsunuz. Orada biraz bir sıkıntı oldumu bakıyorsunuz, problemler ortaya çıkıyor. Çünkü sesi duyan herkese farzdır dendiği zaman, müslümanlar bir yerde bir namaz kılacaklarsa, onların güvenliğini sağlayacak kişilere de ihtiyaç var. Öyle dolacaksınız caminin içerisine, ondan sonra Irak’taki ve Suriye’deki gibi birileri gelecek sizin tamamınızı tarayıp geçecek. Bu olmaz yani. Dolayısıyla Resulullah’ın ağızından bir söz çıkıyorsa, o söz tam ve isabetli bir sözdür. Dolayısıyla her ikisinde de sıkıntı var bu rivayetlerin. Evet.
Katılımcı: Ve An Ebi Hureyre ende Muslim, Ennennebiyyu(sav) ve kal le yen tehyelne akvamun en vedaihim el cumuat ev la yahdimen allahu ala kulubihim summe le yekune minel gafilin”.
Abdulaziz Bayındır: Haza sahihu?
Katılımcı: Ende Muslim.
Abdulaziz Bayındır: Tamam. Müslim’de geçen bir hadiste ya diyor insanlar cumayı terketmekten vaz geçerler yoksa Allah onların kalplerini mühürler. Atladığım bir yer oldu mu hadiste? Atladığım bir ifade olmadı değil mi? Tamam. Evet.
Katılmcı: Fis süneni erbaa ennennebiyye(sav) e kal men tereke fela fe cumuain tehavunen biha tadallahu ala kalbihi.
Abdulaziz Bayındır: Dört sünen kitabında geçen hadiste. Yani işte Ebu Davud, Tirmizi, Nesai, İbni Mace. Resulullah demiş ki; hafife alarak kim üç cumayı terkederseğ Allah onun kalbini mühürler. Yani o kişinin tabiatı değişmeye başlar diye söylemiş. Tabi hafife aldığınız zaman bir tane de yeter yani. İkiye, üçe lüzum yok. Hafife alma kelimesi. Bunun da Resulullah’ın ağızından çıkmadığı anlaşılıyor. Yani böyle bir ifadenin. Çünkü hafife alma işi, çok ağır bir sözdür. Bir kimse herhangi bir şeyi hafife aldığı an zaten dinden çıkar. Yani Allah’ın herhangi bir emrini hafife almak o kişiyi dinden çıkarır. Belki bir tembellik şeklinde tekasülen olsaydı o birazcık belki şey yapardı ama tehavünen, bu hadiste bir sıkıntı olduğunu gösteriyor.
Katılımcı: Ve en Enes kal kane En Resulullah(sav) yusalli cumuati hinete dunu şems
Abdulaziz Bayındır: Enes Bin Malik demiş ki; Resulullah(sav) güneş batıya kaydığı zaman cuma namazını kılardı.
Katılımcı: An İbni Ömer kale ennebiyyu(sav) yahtubu hutbetetn ve huve kaimun yafselu beyne ha bi culus.
Abdulaziz Bayındır: Abdullah İbni Ömer de demiş ki; Resulullah iki hutbe okurdu. Bizde de öyle oluyor. İkisi arasında otururdu. Yani iki hutbe dediğim iki kere konuşma yapıyor insanlara. Bizde birincisi türkçe olur, ikincisi arapça olur. Gerçi hutbenin türkçe olması cumhuriyet dönemine ait bir şeydir. Ondan önce bütün hutbeler arapça okunuyordu. Hatta bazıları bugün türkçe oknduğu için karşı çıkarlar. Olmaz derler. Caiz değildir derler ki, bunların kabul edilebilir bir tarafı yok yani. Arapça hutbe okuyacak, vatandaş anlamayacak ne olacak yaki orada? Yani ikinci bölümünün de ikinci bölümünün de oradakiler tarafından anlaşılması lazım, yani dinleyenler tarafından.
Katılımcı: Ve Cabir İbni Abdillah kale resulullahi(sav) iza sade el mibere sallem .
Abdulaziz Bayındır: Cabir B. Abdullah diyor ki; Resulullah mimbere çıktığı zaman insanlara selam verirdi. Ki bunu Mekke’de, Medine’de yapıyorlar. Yani mimbere çıktıkları zaman esselamun aleykum verahmetullah diyorlar. Bizim bulunduğumuz bölgelerde yapılmıyor.
Katılımcı:Ve an İbni Ömer kane Resulullahi(sav) yeclisu iza saidel mimber hatta yafragel muezzın summe yekumu fe yahtum.
Abdulaziz Bayındır: Resulullah(sav) mimbere çıkar otururdu. Mezzin ezanını okur, ondan sonra başlardı hutbeyi okumaya. Ezan ile ilgili herhalde başka rivayetler olacak zannedersem. Olmazsa konuşuruz o konuda.
Katılımcı: An İbni Ömer enennebiyyu(sav) kal inne tule salatel recul ve kısarı hutbetihi me innetun munfıki
Abdulaziz Bayındır: Resulullah(sav) demiş ki; kişinin hutbesinin kısa, namazının uzun olması konuyu kavradığını gösterir. Ama bizde şu anda öyle değil. Hutbe alabildiğine uzun. Belki olsa bir de saz heyeti çağıracaklar yani oraya. Yani gerçekten öyle gereksiz şeyler söyleniyor. Yani insan çok rahatsız oluyor. Ya orada Resulullah(sav)’in en uzun hutbesi veda hutbesidir. Siz veda hutbesi uzunluğunda çok az okunur bizim şeylerde. O da delemedir, evet. Bir kısmı Arafat’ta, bir kısmı da Mina’da olan hutbelerdir. İkisini birleştirerek oluşan metin, bugün herhangi bir hutbeden çok daha kısadır. Yani uzatıldığı zaman insanlar zannediyor ki millet bir şey öğreniyor. Halbuki kısa öz. Belki ben size daha önce anlatmışımdır. Ben İstanbul müftülğüne daha yeni gelmiştim. Şu Bakırcılar’da bir cami var, iki katlı. Yolun sonunda, tam köşede. Mercan’a inerken evet. Şimdi o caminin imamı izinliymiş, o hafta müezzin hutbe okumuş. Ve şikayet etmişler müezzini. O zaman Eminönü müftülüğü vardı. Şikayet etmişler hutbeyi çok kısa okudu diye. Eminönü müftüsüne müezzin demiş ki; beni yüzleştirebilirmisiniz adamla? Yüzleştirmişler. Adam çok kısa okudun demiş. Peki ne okudum demiş. Çıktın demiş hutbeye, “kulu veşrebu ve la tusrifu innehu la yuhibbul yuhibbul musrifun”(ARAF 31), işte yiyin, için, israf etmeyin.Allah israf edenleri sevmez diye onu okudun indin aşağıya.
-Tamam, hutbemin tamamını ezberlemişsin. Peki öbür hoca ne yapıyordu?
– Düzgün bir hutbe okuyordu.
-Geçen hafta ne anlattı?
Düşünüyor, düşünüyor..gayet güzel hutbe okudu.
-Peki ondan önce ne anlattı? Onun anlattıklarından tek kelime yok, benimkinin tamamını ezberlemişsin.
Katılımcı: Ve an Ammar kal emerena Resulullahi bi iksaril hutub.
Abdulaziz Bayındır: Ammar B. Yasir(ra) demil ki; Resulullah(sav) hutbelerin kısa olmasını bize emrederdi.
Katılmcı: Ve an Cabir İbni Sebura, kane Resulullahi(sav) la yutil ev yevmel cumua enne ma hunne kelimatun yesirat.
Abdulaziz Bayındır: Cabir B. Sebura demiş ki; Resulullah(sav)’in hutbesi çok kısaydı. Bir kaç kelimeden ibaretti.
Katılımcı: Ve an Ebu Hureyre(ra) enne Nebiyyu(sav) kal iza kulte li sahibike vel imamu yahtul yevmel cumua ansıt fe kad leğavt.
Abdulaziz Bayındır: Diyor ki Ebu Hureyre; Resulullah(sav) demiş ki; imam hutbe okurken yanındakine sus dersen, boş birviş ile meşgul olmuş olursun.
Katılımcı: Ve an Ömer(ra) enne Resulullah(sav) kal salatul cumuati kad ateem tamamun leyse bi kasr.
Abdulaziz Bayındır: Resulullah(sav) demiş ki; cuma namazı iki rekattır, tamamdır, kasır değildir. Yani dört rekattan ikiye inmiş değildir. Öğlen namazını kısaltılmışı değil. Cuma namazı iki rekattır. Bir hutbed iki rekat yerine geçmil oluyor o kadar.
Katılımcı: An İbni Abbas yekra ennebiyyi(sav) fi salatil cumua suretel el cumua vel munafikun.
Abdulaziz Bayındır: Resulullah(sav)’in cuma namazında Cuma Ve Münafikun surelerinde okuduğu rivayet ediliyor.
Katılkmcı: Ve an İbni Ömer Beşir yekra bi sebbih bismi rabbikel ala vel hel etake hadisul gaşiyeh.
Abdulaziz Bayındır: İbni Ömer Beşir bismi rabbikel ala, hel etake hadisyl gaşiyeh, bunu okurdu demiş.
Katılmcı: Ve an İbni Ömer ennennebiyyu(sav) iza kane bi mekke fesallel cumua tekaddeme fesalle rekateyn summe tekaddeme fesalla erbaan ve iza kane bi Medine sallel cumua summe rec’a ila beytihi fe salla rekateyn.
Abdulaziz Bayındır: Evet, Abdullah İbni Ömer demiş ki; Resulullah(sav) Medine’de eğer cuma namazını kıldırırsa cumayı kıldırır çıkar gider evinde iki rekat namaz kılardı. Ama Mekke’de kıldırırsa önce geçer iki rekat cuma namazını kıldırır, namaz bittikten sonra ön tarafa geçer, bu defa dört rekat kılardı diyor. Çünkü Mekke’de gideceği evi olmadığı için hehalde öyle söylüyor. Fetihten sonraki dönem evet. Yani bu cumadan sonraki kılınan namazın iki veya dört olduğu şeklinde rivayet olmuş oluyor. Yani iki ayrı rivayet olmuş oluyor.
Kadınların cuma namazı kılmalarıyla ilgili.
Harun Hoca: Fazla bu konuda hadis yok. Sadece az önce hocamın okuduğu Ebu Davud’daki rivayet. Diğerleri de Musannef İbni Şeybe’de bir kaç rivayet var. Onların hemen hemen tamamına yakını çok zayıf, ciddi manada zayıf olan rivayetlerdir. Az önce okunan şu hadis de
Abdulaziz Bayındır: Yani dört kişi dışında..
Harun Hoca: “El cumuatu hakkun vacibun ala kulli muslümin fi cemeati illa erbaan memluk ve imrae sabiyye ve merad”, dört kişiye cuma namazı farz değildir. Bunlar da köle olan, kadın, çocuk ve hasta olan. Bir başka rivayette de köylü olan, bedevi ifadesi geçiyor. Onlara da farz olmadığı rivayet ediliyor. Sadece Zahiri mezhebinden Davud Zahiri “ya eyyuhellezine amenu” ayetini dikkate alarak kölelere de farz olduğunu söylüyor ki bu hiç bir şeyde şey bulmamış. Ancak az önce söylediğimiz bu Ebu Davud’da geçen 1067 numaralı hadiste İbni Hacer Askalani tetkik ile ilgili eserinde bunu alıyor Müsbet veya menfi hehangi bir şey söylemiyor. Onun dışnda bir takım hadis tenkitçileri bu hadisin zayıf olduğunu ve dolayısıyla amel edilmeye şeyi olmadığını söylüyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Hadisi rivayet eden Ebu Davud’da bu hadisle alakalı O da zayıf görüyor.
Harun Hoca: Öbür taraftan da gene “el cumuatun hakkun ala”, “el cumuatun kulli men seminan nidae” ezanı duyan herkese cuma namazı farzdır hadisi menkuf olan bir rivayettir. Ve bunun dikkate alınmaması gerektiğini düşünüyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Abdullah İbni Ömer’in kendi görüşüdür.
Harun Hoca: Dolayısıyla bunun az önceki söylenen hadisin mesnet edilemeyeceğini söylüyorlar. Bu konudaki gelen rivayetler bu merkezli.
Abdulaziz Bayındır: Evet yani şimdi “ya eyyuhellezine amenu iza nudiye lis salati min yevmil cumuati”, müminler cuma günü namaza çağırıldığı zaman dendiğinde, müminler kapsamına tabiki kadını sa erkeği de hepsi girer. Ama arkasından alım satımı bırakın bu sizin hayrınızadır ifadesi bu cuma namazının bir farkını ortaya koyuyor. E şimdi kadın ile erkek aynı değil yani. Kadının küçük çocuğu olur, işte evin korunmasına ihtiyaç olur, bilmem bir takm şeyler olur. Mesla Buhari hadisi olması lazım, Aişe validemiz diyor ki; evlerden ve avaliden. Avali dedikleri de Medine’nin..
Harun Hoca: Dış mahalleleri.
Abdulaziz Bayındır: Sebze yetiştirilen bölgesi. Yani oranın bahçeleri mi diyelim, tarlaları. Oradan insanlar nöbetleşe geliyorlar. Yani evlerini boş bırakmıyorlar. Birisi evde kalıyor. Tarlalarını da boş bırakmıyorlar, nöbetleşe geliyorlar. Bir birisi geliyor, bir birisi geliyor. Halbuki diğer namazlarda nöbetleşerek diye bir şey yoktur. Şimdi bu fark sebebiyle cuma namazı konusundaki fetvalarda bir takım diğer namazlara göre bir takım hafifletmeler vardır. Yani öğlen namazının farzlığı kadar değildir cuma namazının farzlığı. Ama insanlar tam tersini yapar. Öğlen namazını kılmaz, cumayı kılmaya gayret eder.
Harun Hoca: Hz. Sevide annemizden şöyle bir rivayet geliyor. Zannedersem Buhari’de yer alıyor. Diyor ki; bir cuma günü saçını düzeltmek için berberini çağırmıştı. Saçını düzeltiyordu Resulullah. Ya eyyuhennas dedi hutbede. Berbere dedi ki; bırak mescide gideceğim dedi. Ya eyyuhennas deyince, kuaför diyor ki; ben insan değilmiyim?
Abdulaziz Bayındır: Aişe validemiz diyor değil mi?
Harun Ünal: Sevide annemiz. Orada eyyuhennas ifadesi kadın ve erkeğe de.
Abdulaziz Bayındır: Şüphesiz tabi. Bu şeylerdeki adın ile erkek arasındaki ayrımı bir çok yerde görüyoruz, burada da görüyoruz. Yani bazen erkeğin de gitmemesi gerekebilir, kadının da gitmemesi gerekebilir ihtiyaç dolayısıyla. Ama “zalikum hayrun lekum”u da unutmayalım yani. Bu sizin hayrınızadır. Daha hayırlıdır. Daha hayırlı iki tane hayırlu arasında olur yani. Bu hayırlı, bu daha hayırlı. Ama mesela öğlen namazının farzı ile ilgili böyle bir ifade yoktur, kılacaksın bitti. Bunun şeysi yok yani. Şimdi sıra kimde?
Hanefi Mezhebini dinliyoruz.
Fatih Orum: Hanefi mezhebinin Kasani’nin Bedaus Senai isimli fıkıh eserinde cuma namazının hükmünün farz olduğunu, terkinin kabul edilmeyeceğini ve cuma namazının farziyetini inkar edenin kafir olacağını söyleyerek konuya başlıyor. Ve farz olduğuna dair üç delil getiriyor. Kitap, sünnet ve icma. Kitaptan getirdiği delil, yani cuma namazının farz olduğuna dair. Cuma suresinin 9. ayeti. Orada özellikle de o ayette geçen bir ifadeyi dikkate alıyor Kasani. O da “fes’av ila zikrillah: Allah’u zikre koşun ifadesi. Diyor ki; bu ifade emir ifadesidir. Zikre koşmayı emretmektedir. Zikir ayete göre iki anlama gelebilir. Bunlardan bir tanesi salatul cumua olabilir. Diğeri de el hutbe olabilir. Ancak her ikiside Allah’ı zikirde buluşmaktadır. Dolayısıyla ister cuma namazı olsun, ister hutbesi olsun o gün o saatte onun farz olduğunu göstermektedir der. İkinci delil sünnetten getirdiği delil. Sünnetten iki tane rivayet zikreder kitap. Bir tanesi “innallahe azze ve celle ferada aleykumul cumuate fi makami haza fi yevmi haza fi şehri haza” diye devam eden bir rivayet. Allah cumayı size işte bu makamımda, bu günümde, bu ayımda farz kıldı diyerek başlayan bir rivayet. Bu rivayetin sonrasında, kim bunu istihtafen ve cuhuden ve tahaulen yani hafife alarak, burada bir gevşeklik göstererek ve hatta bunu inkar ederek terk ederse. Ve hele de birde başında adil yada zalim önemli değil bir yönetici varken bu namazı gitmez terkederse onun artık işte namazı kılınmaz şeklinde bir ifade ile rivayet devam ediyor. Elimdeki nüshanın tahkikinde bu rivayetin sadece İbni Mace’de geçtiğini ve muhaddislerin bu hadis için zayıf dediğini söylüyor muhakkik. İkinci rivayet “men tereke selase cumuain tehavunen tebaallahu ala kalbihi” şeklinde meşhur o rivayet. Kim gevşeklik göstererek üç kez cumayı terkederse Allah onun kalbini mühürler şeklindeki bir rivayet. Bu rivayetle ilgili konuşulmuştu herhalde. Üçüncüsü de tüm bu ayet ve rivayetlerden dolayı ümmet bu namazın farziyeti konusunda icma etmiştir deniliyor. Ancak tabiki buradaki icma bizim bildiğimiz anlamda icma değil. Yani bunu icmaya açsak da hehalde bunu inkar eden, bunun farziyetini kabl etmeyen birisi yoktur anlamındaki bir icma.
Abdulaziz Bayındır: Şia farz kabul etmiyor değil mi? Şia’da farz değil cuma namazı.
Fatih Orum: Ama işte bu bizim icmanın şartlarında ehli sünnetin müctehüdleri..
Abdulaziz Bayındır: Şia kadroya dahil değil!
Yahya Şenol: Şafi mezhebinde cuma namazı: önclikle Şafi mezhebinde direk cuma namazına geçilmeden önce cuma günü ile ilgili bir malumat var. Deniyor ki cuma günü, haftanın günleri arasında en faziletli olan gündür. Ve buna bir ayet delil getiriyorlar. Buruc suresinin 3.ayetini, ilginçtir. “Ve şahidin ve meşhud” diye. Şahid ve meşhud diye iki ibare geçiyor. Buradan ne kastedilmiş? Burada diyorlar ki; Resulullah’tan bir açıklama var buna dair. O da şöyle: Resulullah’tan rivayet edilmiş ki “eş şahidu yevmil cumua vel meşhudu yevme arefe” diye. Resulullah Buruc suresinde şahid ile kastedilen cuma günüdür, meşhud ile kastedilen de arefe günüdür. Yani kurban bayramının bir gün öncesidir diye bir açıklama getiriyorlar. Buradan dolayı cuma gününün faziletini ıspat ediyorlar kendilerince. Bunun haricinde Ebu Hureyre’den nakledilen bir hadis daha var. Üzerine güneş doğan en hayırlı gün cuma günüdür. Ve devamında da şöyle ibareler var. Yani faziletini temellendirmek babında. Çünkü Allah o gün Adem’i yaratmıştır. O gün bulunduğu yerden çıkartılmıştır. O gün tevbesi kabul edilmiştir, cuma günü. O gün ölmüş Adm(as), ve kıyamet de o gün kopacak diye bir hadis var. Bu Muvatta’da, Müslüm’de, Ebu Davud’da, Tirmizi’de, bayağa bayağa bütük Kütübü Sitte’de neredeyse geçen bir hadis bu. Bunlar cumanın faziletini gösteriyor diyorlar.
Daha sonra farziyeine geçiyorlar. Cuma namazı-biraz önce de söylendi zaten- kitapla yani ayetlerle, sünnetle Resulullah’ın uygulamasıyla ve ümmetin bu konuda görüş birliğine varmasıyla sabittir ki farzdır. Ve farzı ayn dır. Yani her bir bireye farzdır. Farzı kifaye değildir. Ayetten delili Cuma suresinin 9,10 ve 11.ayetleri. Onu söylemeye gerek yok. Fakat bu ayetlerdeki farzlık delaleti nereden çıkıyor diyor. Üç şey söylenmiş burada. Birincisi, cuma günü çağrı yapıldığında “iza nudiye lis salati fes’av ila zikrillah”, Allah’ın zikrine koşun. Buradaki diyor, koşma emri ilk olarak zaten akla gelen fıkıh usulünde de farzlığı gösterir. Buradaki koşunuz emrinden dolayı bunun farz olduğu anlaşılır, bir.
Abdulaziz Bayındır: Ama hiç karineye bakmıyorlar. Usulü fıkıhta der ki; eğer aksine bir karine yoksa. Bu “hayrun lekum” ne oluyor? Usulü fıkhın o kısmını okumamışlar demek ki.
Yahya Şenol: İkincisi, devamında yer alan “ve zerul bey’a: alım satımı bırakın”. Şimdi biri emirdi: koşun, ikincisi yasak: alım satımı bırakın. Bu yasak da diyor, bir menfaatin yasaklanması ancak vacip yani farz olan bir şeyin yapılması esnasında olur. Bu da alış verişin yasak olduğu zamanda cumanın farz olduğunu gösteren bir delildir diyorlar. Üçüncüsü de bu ayetlerin sonunda bir ibare var “ve iza reev ticaraten ev lehven” onlar, sahabeyi kastederek C. Hakk buyuruyor ki; bir ticaret gördükleri zaman veya ilte boş bir şey gördükleri zaman “in faddu ileyha: hemen ona koşturdular”,”ve terekuke kaima: ve seni ayakta tetkedip gittiler”(CUMA 11) diyor. Bundan dolayı kınıyor Allah. Kınamasından da anlıyoruz ki biz o yaptıkları şey farzdı. Farzı bırakıp gittikleri için Allah onları kınadı ve ayıpladı.
Abdulaziz Bayındır: Peki ondan sonraki ayetin o kısmını okumuyorlar değil mi? “Kul ma indallahi hayrun minel lehvi ve minet ticareh” orada bir ismi tafdil var yani. Allah’ın yanında olan eğlence ve ticaretten daha hayırlıdır.
Yahya Şenol: Ayetten delilleri böyle. Sünnetten delilleri de biraz önce okunan hadisler. Onu da kısaca yine söyleyeyim ben. Birinci hadis Cabir(ra)’dan rivayet ediliyor. Kim özürsüz yere, yani hiç bir mazereti olmadan üç cumayı terkederse Allah onun kalbini mühürler. “Tabeallahu ala kalbihi” Allah onun kalbini mühürler diye geçiyor. Men terekel cumuate selase verraatün min gayri zaruretin tabeallahu ala kalbihi”.
Abdulaziz Bayındır: Bu güzel. Tahavvunen kelimesi çok problemli bir kelime.
Yahya Şenol: O başka bir hadiste var. O Cabir’den gelen hadis, bu kaynağı da Nesai, İbni Mace. İkinci hadis yine Cabir’den naklediliyor “men kane yu’münu billahi vel yevmil ahir: her kim Allah’a ve ahiret gününe iman ederse”,”fe aleyhil cumuatu yevmel cumua: cuma günü cuma namazı ona farzdır”,”illa: ancak şu kimsler müstesna”,”illa el imraatin: kadınlar hariç”,”ev musafirin: yolcular hariç”,”ev abdin: köleler hariç”,”ev maradın: ve hastalar hariç”. Bu dördü hariç bütün müslümanlara Allah’a ve ahiret gününe iman etmiş olan herkese cuma farzdır.
Abdulaziz Bayındır: Yanlız burada da enteresan bir şey var. Medine’de sadece mescidi nebevide kılınıyor. Ama onun dışında her yerde müslümanlar da vardı. Dolayısıyla böyle bir ifadeyi Resulullah’ın kullanmış olması mümkün gözükmüyor. Mekke’de de insanlar vardı. Daha değişik çevrelerde, köylerde oralarda kılınmadığında ittifak var.
Yahya Şenol: Üçüncü hadiste de işte biraz önce söylediğimiz Resulullah bir gün mimberdeyken. Bu da Cabir’den gelmiş. Üç hadis de üst üste öyle. Resulullah “ya eyyuhennas” diyerek başlayarak bir takım emir ve yasakları onlara hatırlatıyor. Onlardan bir tanesi de şu: diyor ki “va’lemu innallahe kad farada aleykumul cumua fi amikum haza fi şehrikm haza fi satikum hazihi” Allah şu bulunduğunuz bu yılda, bu ayda ve bu anda sizlere cuma namazını farz kılmıştır, kim bunu “fe men teredeha cahidan biha”, onu inkar ederek işte, terkederse..
Abdulaziz Bayındır: İfade güzel.
Yahya Şenol: “Ve” ama ikinci şey “istihfafen”, onu hafife alırsa, ondan sonra Allah diyor “fe ma celeha muşemleh vela bareke lehu fi emrih” hatta devamında “ela ve la salate leh ve la siyame leh, ve la hacce leh” diye devam ediyor. Bu kişinin namazı da olmaz artık, orucu da olmaz, haccı da olmaz, vereceği sadaka da kabul olmaz. Çünkü inkar ettiği için. İmandan çıktığı için.
Abdulaziz Bayındır: O tamam, öyle olur yani, doğru.
Yahya Şenol: Üçüncüsü de hani ümmetin bu konuda görüş birliğine varmış olması da cumanın farziyetini gösteriyor diyor Şafiler. Daha sonra cuma namazı kimlere farz diye bir başlık açıyorlar ve diyorlar ki; şu yedi kimseye cuma farzdır. Bunlardan üçü zaten bütün ibadetlerle mükellef olan ortak şartıdır.
1- Kişinin müslüman olması.
2- Akıllı olması.
3- Buluğ çağına ermesi.
Zaten bütün ibadetlerin ön şartı bu. Geri kalan dört tanesi sadece cumaya özel şartlar. Bunun birincisi erkek olmak. Erkeklere sadece cuma farzdır diyorlar. Hürriyet. Hür olmak, işte kölelere farz değildirin değişik ifadesi. Üçüncüsü sıhhatli olmak, hasta olmamak. Ve dördüncüsü de mukim olmak, yolcu olmamak. Yani biraz önce sayılan hadistekilein tam tersi. Hadiste hastaya, yolcuya, kadına ve köleye farz değildir demişti. Bunlar da oradan yola çıkarak tersini söylüyorlar. O zaman erkeklere, hür olanlara, mukim olanlara, yani yolcu olmayanlara ve sağlıklı olanlara cuma namazı farzdır diyorlar. Çocuklara farz değil buradan yola çıkarak. Akli dengesi yerinde olmayanlara farz değil. Kadınlara farz değil. Bu kadınlara farz olmayışının, artık diğer mezheplerde de herhalde öyle ama Şafi mezhebinde o kadar sağlam bir yer etmiş ki hiç öyle bunun farz olmayışını falan temellendirmede gayret göstermiyorlar. Biraz önceki hadisten de zaten görmüştük diyor kadına farz olmadığını o kadar. Halbuki hadiste o ifadelerin bizzat Resulullah’ın ağızından çıkmadığı belli. Yani Ebu Davud bunu kitabına da koymuş zaten.
Abdulaziz Bayındır: Cuma farzdır diye delil aldıkları hadise kadınlar girmiyor mu?
Yahya Şenol: Ondan sonra, bunlar bir. İkinci, sahabe uygulaması buraya nakletmişler. Onu ben bir okuyayım. Çünkü şimdiye kadar okunmadı. Bu Abdurrezzak’ta ve Beyhaki’de geçiyor. Abdurrezzak’ın Musannefinde. Cuma namazı kadına farz değil, çünkü bir önceki hadiste demişti ki Resulullah; erkeklere farz. Artı, ikinci hadis de şu: diyor ki Ebu Amr Şeybani diye birisi; ben diyor Abdullah İbni Mesud’u cumaya gelen kadınları camiden çıkarırken gördüm diyor. Gelenleri bile kovmuş. Raitu İbni Mesud yuhricun nisae minel camii yevmel cumua”, cuma günü namaz için camiye gelen kadınları camiden çıkardıklarını gördüm.
Abdulaziz Bayındır: Eskiden cami kelimesi hiç kullanmazlardı. Mescid diye kullanırlardı. Bak orada bir şey var.
Yahya Şenol: En ilginci de şu, şöyle diyormuş kadınlara; “uhrucna ila buyutikunne: çıkın, gidin evlerinize”. Ee? “Hayrun lekunne: bu sizin için daha hayırlı olur”. Daha hayırlıysa sana ne o zaman? Sen bırak, ben burada kılayım derlerdi zaten orada. Gelmiş olan kadınları bile çıkartmış güya.
Abdurrahman Yazıcı: Bu konuda bir şey ilave edebilirmiyim? Aynı kişi, İbni Kütame’de bundan bahsediyor. Aynı hadiseyi söylüyor. Bu Ebu Amr İshak Bin Mera Şeybani denen şahıs, hicri 206’da vefat etmiş birisi. Sayibud Divanu Lugatı Şiir, yani şiir divanının şeyi, orada çalışan biri galiba. Böyle birisi. Yani bu bilgi de çok güvenilir kaynaklarda.
Abdulaziz Bayındır: Kendisi görmüş değil mi İbni Mesud’u?
Yahya Şenol: Ben gördüm diyor İbni Mesud’u.
Abdulaziz Bayındır: Tabi canım, arada fazla bir vakit yok ki. Nihayet iki yüz sene sonra görmüş. O kadar da abartmamak lazım yani. Yüz elli sene aradan geçmiş diyelim. Nasıl olsa biliyorsunuz zaman mefhumuyla oynuyorlar.
Yahya Şenol: Aslında işin esası da şu: bu hadislerin bunlar mutlaka zayıf olduğunu falan biliyorlardır da şimdi okuyacağım cümle..
Abdulaziz Bayındır: Bunların hadis olmayacağı belli yani. Böyle bir şey olmaz.
Yahya Şenol: Esas vurgu bu, İmam Şafi’nin El Üm diye bir kitabı var. Buradan bir alıntı yapmış önümdeki kitap: El Beyan kitabı. İbareti aynen okuyayım da sonra tercüme ederiz. Kadınlara farz olmadığı cumanın. “Ve uhibbu lil acaizi iza ezine lehunne ezvacuhunne huduraha li enneha la tuşdeha”, mesele bu aslında. Yani ne demek bu? Diyor ki; ben yaşlı kadınların eğer eşleri, kocaları izin verirse cumaya gitmelerini hoş karşılarım. Sebep? “Le enneha la tuşdeha: çünkü onlar artık erkekler tarafından ilgi çekmez, arzulanmaz seviyeye gelmişlerdir de o yüzden”. Al benisi yok. Diğerleri bu yüzden meğerse camiye gelemiyorlar. Yani esas bakla bu. Yoksa hadis falan, bilmem ne değil. Yani klasik fitne gerekçesi.
Abdulaziz Bayındır: Aslında bunu çok yapmamışlar. Şehrin ortasına bir tane büyükçe bir duvar çekecekler. Bir tarafa kadınlar, bir tarafa erkekler.
Yahya Şenol: Esas gerekçe kadınların fitne gerekçesiyle camiden uzaklaştırılmış olması.
Abdulaziz Bayındır: C. Hakkın da imtihan etmesine gerek kalmaz orada haşa.
Yahya Şenol: Şeyleri söylemiştik zaten, yolcu durumunda olan kişilere cuma farz değil, ilk okuduğumuz hadisten dolayı. Bunun haricinde bir de bazı özürler vardır ki diyor, kişi bu özürlerden sebep cumaya gitmeyebilir. Nedir onlar? Bir tanesi diyor kendi canına veya malına bir endişe geleceğinden korkarsa insan. Endişe ederse cumaya gitmeyebilir. Yani gittiğinde böyle bir endişe yaşayacağından şeyi varsa, bundan dolayı gitmeyebilir.
Abdulaziz Bayındır: Bak işte bu kadunlar için ciddi bir gerekçe olur. Yani çocuğu vardır. Evde bir korumasızlık vardır. Yani orada olması gerekiyordur. Tamam, gayet güzel yani. Bakılacak bir hasta vardır. Ne bileyim yani, çeşitli sebepler olur.
Yahya Şenol: İkincisi, aşırı yağmur yağmasından dolayı cumaya camiye gitmek için, yani merkezi bir yerde kulınıyor ya. Uzak bir yerde. Çok büyük bir sıkntı oluşacaksa o durumda da demiyor cuma namazı kılınmaz ki bu konuda hadis var zaten. Bir uygulama daha doğrusu. Ama hadise dayanıyor. Yağmurlu bir günde cuma günü ezanı okuyan müezzin tam eşheduenne muhamneden resulullah lafzını bitiriyor, hayyales salat demeden önce Abdullah İbni Abbas, yani Peygamberimizin amcasının oğlu ve dizinin dibinde, bizati kendi yetiştirdiği ender sahabelerden biri. Müezzine müdahale ediyor. Hayyales salat deme diyor. Hayyales salat: haydin namaza”, namaz kılmaya buraya gelin. Öyle deme diyor, namazlarınızı evde kılın de. Yani öğlen namaznı kılın, artık buraya gelmeyin. Öyle deyince diyor, etrafındakiler bunu yadırgadılar. Hoppala bu sa nereden çıktı! Sen nasıl oluyor insanlara camiye gelmeyin falan. Abdullah İbni Abbas diyor ki; şaşırmanıza, yadırgamanıza falan gerek yok, bunu zamanında benden çok daha hayırlı olan biri de yapmıştı deyip Resulullah’ı kastediyor. Çünkü diyor bugün çok fena yağmur var. Tabi yollardaki asfaltlar falan bozulmuş o dönemde! Hiç bir şey yok. Çamurda kalıp perişan olacaksınız. Ondan dolayı gelmenizi istemedim. Bu uygulamamı da ben bizahati Resulullah’tan gördüm demiş oluyor İbni Abbas. Şimdi bu gibi durumlarda da cumaya gidilmeyeceği belirtilmiş Şafi fıkıh kitaplarında. Bunun haricinde namaza gitmesi halinde hastalığının artma endişesi duyan hastalar da gitmeyebilirler diyor. Evinde hastası olup, kendisi sağlam ama gittiğinde geride kalan hastanın bir sıkıntıya girmesinden korkar. Hasta bakıcı pozisyonunda olan kişiler de deniyor cumaya gelmeyebilir. Bunun haricinde bir de şöyle bir ibare var. O da Halil Güvenç Hoca’nın Şafi ilmihalinden okuyayım onu. Deniyor ki; bulaşıcı bir hastalığa mübtela veya başkasına zarar verecek fıtri veya arızi bir kokusu olan kimsenin de cuma namazına gitmesi caiz değildir. Yani gittiğinde diğer insanları rahatsız edecek bir durumu olan kişiler de cumaya gitmesinler. Sadece cumaya da değil diyor, diğer cemaatle kılınan namazlar, beş vakit namaz için de cemaate bu kişiler iştirak etmesinler. Buradan hareketle Cuma namazına gidecek kişilerin de diyor, o cumaya yakın olan vakitlerde soğan ve sarımsak gibi kokusundan dolayı ikinci üçüncü şahısları rahatsız edecek yiyecekleri de insanlar yemesinler diyor. Şimdi ben bu tip şeyleri hadisleri falan okuduğum zaman şimdi bakıyorum şu tarafa doğru, acaba diyorum şimdi buna soğan ve sarımsağa ilaveten cumaya veya vakit namaza girmeden önce son bir çekişi camiye üfleyerek girmenin hükmü ne olur diye hatırlatsam mı diyorum ama çekiniyorum sana karşı.
Abdulaziz Bayındır: Hatırlatmadın zaten! Ne sen söyledin ne de..
Yahya Şenol: Soğan ve sarımsak gibi helali hoş olan ve Resulullah tarafından da faydaları anlatıla anlatıla bitirilemeyen yiyecekler bile başkasını rahatsız etmesin diye yenilmiyorsa, sigara gibi başkasını son derece rahatsız edecek şeylerin son nefesini bir de içeriye üfleyerek girilmesi tabiki üç dört defa daha düşünülmesi gerekir diye bitireyim sözlerimi.
Abdulaziz Bayındır: Peki şimdi sıra kimde? Hambeli.
Abdurrahman Yazıcı: Hambeli mezhebine bakacak olursak, İbni Kutame’nin El Munisinden konuya bakmaya çalıştım. Diğer mezheplerde olduğu gibi Şia hariç cuma namazı da farz. Bunun farziyeti kitap, sünnet ve icma ile sabit olarak görülebiliyor. Yine farziyeti ile ilgili kitaptan delil ilgili ayeti kerime. Burada okunan. Buradaki ayeti kerimedeki “ala zikrillah” ifadesindeki zikri Peygamber efendimizin hadislerinden hareketle hutbe olarak anlıyorlar. Yani bunu da söylüyorlar. Buradaki koşmaktan maksadın da gitmek olduğunu, yoksa illa koşarak gitme değil.
Abdulaziz Bayındır: “Ve saa leha sa’yeha huve mu’minun”(İSRA 19), o tarafa bir gayret içerisine girmek.
Abdurrahman Yazıcı: Aynı ayeti burada zikrediyorlar hocam. Hadisten delilleri de, sünnetten delilleri de biraz önce Hoca tarafından okunan ve dile getirilen ilgili hadisleri burada zikrediyorlar. Yine cumanın farziyeti konusunda icma da olduğunu söylüyor İbni Kutame. Yine İbni Münzir’den nakledilerek kadınlara cuma namazının farz olmadığı konusunda da icma olduğunu belirtiyor. İbnü Münzir böyle bir şey söylemiş. Yine biraz önce Ebu Davud’dan nakledilen: kadınlara, kölelere vesair cuma namazının farz olmadığı ile ilgili hadisi de bakledip, yine aynı şekilde bu hadisin ravisinin duymadığını da belirtiyor İbni Kutame.
Abdulaziz Bayındır: Ravisi Resulullah’tan bu hadisi duymamıştır.
Abdurrahman Yazıcı: Evet. Bunu da belirtiyor. Ama yine de kadınlara farz değil.
Abdulaziz Bayındır: Dikkat ediyorsanız hep böyle bu tür şeyler son derece önemli olmasına rağmen çok zayıf yollardan geliyor. Halbuki Resulullah(sav)’in Allah’ın kızlarını, Allah’ın mescidlerinden engellemeyin hadis sahih bir yoldan gelen hadistir. Ve sahabe ganımlarının beş vakitte de mescidde olduğuna dair rivayetler çok güçlü rivayetlerdir. Beş vakit namaza gelecek, cuma namazına gelmeyecek. Bu pek inandırıcı değil.
Abdurrahman Yazıcı: Delil olarak “ve buyutuhunne hayrun lehunne” şeklinde onların evleri onlar için daha hayırlıdır şeklindeki rivatet. Yine biraz önce Ebu Amr Eş Şeybani, 206’da vefat eden kişinin Abdullah İbni Mesud’tan naklettiği ravi İbni Mesud’un “yuhricun nisar minel camii yevmel cumuati yekulu uhrucne ila buyutukunne hayrun lekunne”.
Abdulaziz Bayındır: Yani bunu delil mi alıyorlar?
Abdurrahman Yazıcı: Evet.
Abdulaziz Bayındır: İşte Hambeliler kendilerinin hadise önem verdiklerini söylüyorlar. Abdullah İbni Mesud’tan en az 150 sene sonra ölen kişi ben gördüm deyince, görmüştür diyerek delil alıyorlar.
Abdurrahman Yazıcı: Bunu da muhakkik not olarak düşmüş. 206 vefat ettiğini kişinin yani.
Abdulaziz Bayındır: Hiç olacak şey mi Allah aşkına yani. En az 150 sene sonra ölmüş. Abdullah İbni Mesud’un ölüm tarihini bilmiyorum ama yani en az 150 senedir ki daha da fazladır. Kendisinden 150 sene sonra ölmüş olan bir adam diyecek ki; ben onu gördüm diyecek. Ve siz de bunu delil alarak fıkıh yapacaksınız. Sonra da siz hadisçi olacaksınz.
Abdurrahman Yazıcı: Ama yine de şey söylüyorlar, bunlar delildir ama kadınların cumaya gitmemesi bir özür kapsamında değerlendirilir. Yani bunların özür sahibi olabilecekleri gibi.
Abdulaziz Bayındır: İyi ya, kendilerini tatmin etmedikleri orada ortaya çıkıyor yani. Kendilerinin dediklerine kendileri de inanmıyor.
Abdurrahman Yazıcı: Kılarlarsa, öğlen namazını tekrar kılmaları gerekmez. Bir şey meselesini tartışıyorlar Hocam: cuma hutbesini, daha doğrusu cuma namazı kılındıktan sonra mı evdeki kadınlar öğlen namazını. Ne zaman kılacaklar öğle namazını evde, cumayı kılmayan kadınlar. Bunu tartışıyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Niye tartışıyorlar madem cumaya gelemez diyorlar? Yani oradaki mantık şu: mescidde imam cumayı kılmalı ki bu kadınların cumaya gitme imkanları ellerinden çıkmış olsun. Cumaya gidemeyecek diğer insanlar gibi artık öğlen namazından başka kılacakları namaz kalmasın. Madem farz değildir, bunu neden söylüyorsun? Dikkat ederseniz, bir insan yanlış bir şey söylediği zaman, biraz sonra onun söylediğinin yanlış olduğunu kendisi mutlaka söyler. Bir şekilde söyler.
Abdurrahman Yazıcı: Yine köle, esir, yolcu gibi kimselere. Yine yağmur olması durumunda yürümesi ve gelmesi zor olan yerlerde. Bir fersah uzaklıktaki yerlerde bulunanların da yine cuma farz olmadığı söyleniyor. Yani mescide bir fersah uzaklıktaki.
Abdulaziz Bayındır: Yani iki kilometreye yakın bir şey oluyor.
Abdurrahman Yazıcı: Yine, bir beldede tüm cemaati alacak bir mescid varsa ikinci bir yerde kılmanın caiz olmadığı. Ancak orası yetmiyorsa başka yerlerde de kılınabileceği. O şehirdeki başka camide..
Abdulaziz Bayındır: O konuya girecekmiyiz?
Abdurrahman Yazıcı: O daha sonra. Bir de amaya(kör) farz olmadığı tartışılıyor. Hanefi mezhebinde değil ama bunlar farz diyorlar. Zaruret kapsamına sokmuyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Götürecek birisi varsa. Peki teşekkür.
Mehmet Hoca: Maliki mezhehinde cuma ile ilgili bazı konularda diğer mezheplere pek benzemez ama cuma konsunda diğerlerine benzer. Cuma namazı için ezan vacip olduğunu söylerler. Sonra cuma namazının hükmü: şartlar oluşan kişi için farzı ayn diyor. Çünkü cuma namazı belli şartlara bağlıdır. Eğer şartlar oluşmazsa öğle namazı kılacak. O yüzden cuma namazını gerektiren şartlar vardır diyor. Şartları üç türlü olarak değerlendirir. Sahih olması için gereken şartlar. Bunlar: müslüman olması. Büyük camii adı verilen mescid olması. Ve hutbe, imamın hutbe okuması. Bunlar cuma namazının sahih olması için gereken şartlar. Bir de cuma namazının farz olması için gereken şartlar vardır. Sahih olması için gereken şartlardan biri de hutbe, dedik onu zaten. Bu beş şarttır diyor. Erkek olması. Özgür olması. Esirlere yani kölelere cuma namazı farz değildir.
Abdulaziz Bayındır: Erkek olması deyince kadınlara da farz saymıyor.
Mehmet Hoca: Gelemzler. Erkek olması şart deyince de dolaylı olarak da kadınlara farz değildir. Hatta bazı kitaplarda eğer ihtiyar kadın olsa bile farz değildir diyenler varmış. Bu konuda başka benzeleri takip etmiş. Bağli olması gerekiyor, küçük çocuklara farz değil dolayısıyla. Yolcu yani seferi olmaması gerekir. Ve özürlü olmaması gerekir. Özürl olmaması gerekir yani bir sürü şeyle açıklamış. Hastalıktır, uzaktır. Onu başka konuda ele alır. Cuma namazını gerektirmeyen yada vucubiyetini, vacipliğini ortadan kaldıran şartlar şeklinde bir konda dikrediliyor.
Abdulaziz Bayındır: Peki hepsi de yolcunun cuma kılması farz değildir dedi. Hiç delil getiren var mı bunların içinde?
Yahya Şenol: Hadis var ya, dördüne hariç. Oradaki bir tanesi misafir.
Abdulaziz Bayındır: Bütün rivayetlerden bir rivayet o sadece. Sağlam olan rivayet o değil.
Yahya Şenol: Tek delil, başka delil yok.
Mehmet Hoca: Maliki mezhebinde yocu konusunda bir detayı da şey yapmış. Eğer yolcular bir yere gitmiş, işte toplu halde hir yere yerleştiyse diyor, burada cuma namazı kılabilir. Ezan okumasına gerek yok diyor. Çünkü ezanın asıl amacı ilan etmektir diyor. İlan etmeye gerek olmadığı için, burada ezansız da namaz kılnabilir diye bazı kitaplarda geçiyor ama hepsinde değil. Bir de sahih olmasını ve vacip olmasını gerektiren ortak şartlar vardır. Bunlar bayağa fazla: 12 tane şart diyor.
Abdulaziz Bayındır: 12 tane şart neymiş?
Mehmet Hoca: On iki tane şart, bu yukarıdaki şartlar ortak şartlardır hepsi. Yani erkek olması, memleketinde olması, seferi olmaması gibi şartları tekrarlıyor.
Abdulaziz Bayındır: 12 taneydi?
Mehmet Hoca: Saymıyor onları. Yukarıki şartları.
Abdulaziz Bayındır: Saymıyorsa o zaman niye 12 diyor?
Mehmet Hoca: Birleştirip şey yapıyor. Cemaat olmasını ilave ediyor yukarıda bahsettiğimiz şartlara.
Abdulaziz Bayındır: Etti üç. 12 ne?
Mehmet Hoca: Yok onu yanlış görmüşüm. Yukarıdaki şartlara cemaat ilave ediyor. Cemaat olması gerekir. Cemaatın sayısı 12 kişi diyor.
Abdulaziz Bayındır: Heh! Öyle de işte. 12 şart diye bir şey olmaz yani. Cemaatin sayısı 12 olması başka, 12 tane şart başka. Şafi mezhebinde de cemaat olma şartı var. Hanefi’de de var. O zaman 12 şart değil yani.
Mehmet Hoca: isna aşere reculen başka.
Abdulaziz Bayındır: 12 tane erkek.
Mehmet Hoca: 12 tane erkek. Hasta olmayan, işte yukarıdaki şartlara uygun olan 12 kişi. Eğer köre camiye kadar cuma namazını kılınacak yere kadar getirecek bir kişi yardımcısı olsa cumaya gelebilir. Aksi takdirde gelmesi gerekmez.
Abdulaziz Bayındır: Kör olan kişi.
Mehmet Hoca: Kör olan kişi diyor. Cumanın farzlığını ortadan kaldıran şartlar da işte, hasta olması, hasta bakıcı olması, uzak olması, şiddetli sıcak, şiddetli soğuk yada yağmur nedeniyle cuma namazı kılınmayabilir. Diğer mezhepler de bahsettiler. Onun aynısıdır.
Abdulaziz Bayındır: Peki, oldu. Vakit iyice daraldı. Bugün biraz erken bırakmamız lazım. Ne yapalım. Çok kısa, fark varsa sadece farkı söyleyin. Diğelerini anlatmayın.
Enes Hoca: Fark, kadınlara cuma namazının farz olmamasının delili cemaatte hazır olması farz değildir, ondan diyor. Erkeklerin cemaatte olması farzdır, kadınların farz değildir. Cuma namazı cemaate gelmesi gerekenlere farzdır.
Abdulaziz Bayındır: Peki cemaate gelmesinin delili ne?
Enes Hoca: Peygamber(as)’ın hadisi var ya bir tane. “Ben yerime imam atayıp, cemaate gelmeyenlerin evini ateşe vermeyi düşündüm”, o hadisi.
Abdulaziz Bayındır: O evlerde kadın yok mu?
Enes Hoca: Kadın olmasaydı yapacaktım diyor ya. Kadınlar ve çocuklar olmasaydı yapacaktım diyor.
Abdulaziz Bayındır: Resulullah öyle bir şey yapmaz da. O sözün Resulullah’a ait olması mümkün değil.
Enes Hoca: Başka bir farklı şey: cemaat en az iki kişidir, imam ile birlikte. Başka mezhep sahipleri 30-40-7-12-20 diyenler var. Hepsi halt etmiştir. Hiç biri doğru söylememiştir.
Abdulaziz Bayındır: Halt etmiştir yani karıştırmıştır demek istiyorsun.
Enes Hoca: Cumua demek “cemme” den geliyor, cem: iki kişi bir araya gelse cemoluyor, kılabilir. Hatta bir kişi hasta olduğu için veya başka özürü olduğu için cumaya gidememişse eşiyle birlikte evde de kılar. İki kişi olur. Hutbe farz değildir. Mustahaptır. Onun için hutbe okumadan iki rekattır.
Abdulaziz Bayındır: Anlaşıldı. Bizim siyasilerden bir tanes ile ilgili söylüyor: riya olmasın diye evimde kılıyorum. Demek ki bu zahiri mezhebine uyuyormuş.
Enes Hoca: Ondan başka bir fark da, en az iki kişi olduğunda cumanın şartı mevcut olmş olur. Dolayısıyla bir kişi tek başına öğlen namazına başlamış, arkadan başka biri yetişmişse, eğer o rükuya gitmemişse iki rekatta tamamlar. Cumaya çevrilir o. Eğer rukuya gitmişse o namazını bozar, yeniden başlar iki rekat kılar. Zahiri. Çünkü cumanın şartı bulunmuştur, şartı vardır. Şartı olduğu halde o namazı eda etmemek günahtır. Onun için o şartı olan namazı kılmak için önce başlayan öğlen namazını bozar, ondan çıkar. Yeniden cuma kılar iki kişi olduğu için. Rukudan sonra gelmişse. Fark bunlar. Farzdır, çünkü “ya eyyuhellezine amenu” demiş, “fes’av” demiş orada. Müminler içerisinde seferi de vardır mukim de vardır, herkes. Köle de vardır, azatlı vardır herkesi kapsar. Ondan sonra diyor ki; Allah hiç bir şeyi unutmamıştır. Unutmadığı için burada bunu çıkarmak Allah’ın şeyine müdahaledir diyor.
Abdulaziz Bayındır: Allah unutmamıştır deyip de kadını nasıl çıkarıyor. Kendi müdahale etmiyor mu?
Enes Hoca: Cemaate gelmesi şart değil. Farklar bunlar. Yoksa başka şeyler aynı.
Abdulaziz Bayındır: Evet. Tamam. O zaman herhalde şia olmadığına göre şey yapalım.
Enes Hoca: Şia var şia! Hocamda var şia.
Abdulaziz Bayındır: Neyse, onu daha sonra şey yapalım Şia’yı isterseniz. Şimdi sorulara geçelim. Çünkü biraz erken bitirmemiz lazım.
SORULAR
Yahya Şenol: Cuma iki rekat olduğuna göre, günümüzdeki uygulama nasıl olmuş denmiş.
Abdulaziz Bayındır: O zühr-i ahir konusunu haftaya inşallah okuruz.
Yahya Şenol: Gündüz kılınan cumaya fitne olur gerekçesiyle kadınları göndermeyenler, gece yarısı teravihe gönderiyorlar, sünneti müekkedeye. Nasıl oluyor bu iş?
Abdulaziz Bayındır: Bunu onlara sorun, bize niye soruyorsunuz?
Fatih Orum: Görmüyorlar karanlıkta.
Abdulaziz Bayındır: Şimdi onu öyle söylüyorlar. Gece karanlıkta kimse görmez diyorlar. Bunlar tabi doğru gerekçeler değil.
Yahya Şenol: Öğretmenim, bazı cumalar ders saati içine denk geliyor. Sınıf öğretmeni olduğum için de ders saatlerini ayarlama gibi bir durumum yok. Cumaya gitsem öğrencilerin başına bir şey gelebilir ve sorumlusu ben olurum. Dolayısıyla ders saatlerine denk gelen cumalara gitmiyorum, yaptığım doğru mu?
Abdulaziz Bayındır: Olabilir. Yani gitmeyebilir. Çünkü o “hayrun lekum” ifadesi ayeti keimede bunlara fırsat veriyor yani.
Yahya Şenol: O da bir özür sayılır.
Cuma saati mesai saatine denk geldiği günlerde cumaya gidemiyoruz. Cuma namazını ikindiye kadar olan bir vakitte normal saatinden geç olarak kılmamızda bir sakınca var mı?
Abdulaziz Bayındır: Cuma namazı değil, öğlen namazını kılarlar.
Yahya Şenol: Bu konu ile ilgili müftülüğe rica edip bir camide cuma namazını ders saatinden sonra-yine öğretmen sorusu-14:30 gibi kılınması için gerekli başvuruyu yaptık ama kabul etmediler. Yani müftünün kabul etmemesinde haklılık var. Çünkü cuma bir kere kılınır, ikinci kez kılnmaz.
Yahya Şenol: Böyle zamanlarda kendi kendimize arkadaş gurubumuzla evde cuma namazını ders çıkışında kılabilirmiyiz, yoksa hiç uğraşmayıp..
Abdulaziz Bayındır: Öğlen namazını kılın, uğraşmaya gerek yok.
Yahya Şenol: Önceki ümmetlerde de, resullerde de varmıydı cuma diye bir soru var. Şafi mezhebinde bunun sadece bizim ümmetimize has olduğu üzerinde duruluyor.
Abdulaziz Bayındır: Bir hadiste bu cuma daha önce bütün ümmetlere de farz kılınmıştı ama onlar günlerini saptırdılar diyor. Biri cumartesi yaptı, birisi pazar yaptı diyor.
Yahya Şenol: Bir hanım şöyle soru göndermiş. Biz daha önceleri cuma namazı için Fatih, Eminönü gibi camilere giderek eda ederdik. Dün biraz geç kaldığımız için yakınımızdaki bir camiye gittik ama caminin kapısından normal olarak geri çevirmişler.
Abdulaziz Bayındır: Onlar da bacasından girselerdi.
Yahya Şenol: Şimdi burada erken gitmediğimiz için diğer camilere suç benim mi, yoksa ne olursa olsun kadınlara yer ayırmadıkları için o caminin görevlilerinin mi?
Abdulaziz Bayındır: Yani burada suç: oraya gidilmiş, orada bir şekilde bir yerde namaz kılmasının sağlanması gerekir ama bazı camiler gerçekten çok küçük oluyor ve mümkün de olmuyor yani. Dolu olduğu zaman erkek de gitse kılacağı bir yer kalmıyor. Yani o görevlinin de yapabileceği bir şey olmayabilir orada.
Yahya Şenol: Bu hutbe meselesini çok soran olmuş. Emeviler mi bunu namazdan sonraydı da önceye çektiler falan diye.
Abdulaziz Bayındır: Ya bunu hangi nokta nokta uydurduysa.. Yarabbim ya bu insanlar niye böyle yapıyorlar. Yani illa farklı bir şey söylemeye çalışıyorsanız delilli olarak söyletin.
Yahya Şenol: Günah keçisi de var: Emeviler.
Abdulaziz Bayındır: Emeviler de günah keçisi nasıl olsa. Vur abalıya. Ya kardeşim yani, söylediğiniz sözün birazcık dayanağı olmalı. Ve bu sözün herhangi bir dayanağı yok. Şimdi ayete bakın. Ayette ne diyor Allah? “Fe iza kudiyeis salatu fenteşiru fil ard: namaz kılındımı cuma günü, hemen dağılın”, peki nerede hutbeyi dinleyecekler? Gidipte Beyazıt meydanında mı dinleyecekler? Öyle saçmalık olur mu? Bak “fe iza kudiyetis salatu: namaz kılındımı”, “fenteşiru fil ard: hemen dağılın” diyor.
Yahya Şenol: Dinlemeyin hutbeyi!
Abdulaziz Bayındır: Hutbeyi dinlemeyin mi diyecek yani. Dolayısıyla hutbenin cuma namazından sonra olmasının en küçük ihtimali yok. Böyle bir şey asla olamaz. Bu kurana açıkça aykırı. Yani bir taraftan kurancı geçineceksin bir taraftan da yok Emeviler böyle yapmıştır diyeceksin. Gerekçesi de millet dinlemiyormuş da.
Yahya Şenol: Bayram namazı gibiymiş.
Abdulaziz Bayındır: Bayram namazı gibiymiş de, hutbeyi namazdan önceye almışlar ki millet dinlesin.
Yahya Şenol: Bu şeyi de hatırlatabiliriz belki. Bütün hadislerden sabit, işte Resululullah mimbere çıkınca ezan okunuyordu.
Abdulaziz Bayındır: Ona ayrıca bir şey yapılacak zannedersem.
Yahya Şenol: Sadece şeyi söylemek istiyorum. Madem eğer ezan namaza yapılmış bir çağrı, namaz bittikten sonra eğer hutbe okunuyorsa okunacak ezanın kime ne şeyi olacak. Namaz bitmiş ama ezan okuyorsunuz. Mantıksız yani. Burada namazın öncesinde olduğunu gösteriyor.
Abdulaziz Bayındır: Yani bunun namazdan önce olmasından başka hiç bir şey kabul edilemez.
Yahya Şenol: Kanada’da cumayı kılarken Suudiler için önce arapça, arapça bittikten sonrada ingilizce hutbe ile iki ayrı cuma kılınıyordu. Arapçası olmayanlar için iyi oluyor da bu şekilde iki ayrı cuma namazı doğru mu?
Abdulaziz Bayındır: İki ayrıya gerek yok. Önce arapçasını okusunlar, arkasından da ingilizcesini okusunlar bitsin. Ama uzatmasınlar, çok kısa bir paragraflık bir şey.
Yahya Şenol: Cuma hutbeleri iktidarda hangi zihniyet varsa o zihniyetin müslümanları yönlerdirme aracı olur genelde. Bu konudaki düşüncelerinizi açıklarmısınız diye sormuş.
Abdulaziz Bayındır: Ya şimdi o iktidarda şurada burada değil yani. İnsanlar zaten bu tür şeylere çok akşamdan şeyler. Bakıyorsun birisi de şiir söyler gibi hutbe okuyor. Birisi bilmem başka bir şey yapıyor. Burada esas olan Resulullah(sav)’in yaptığı gibi kısa özlü ayet okumak. Zikrullaha koşun diyor. Zikrullah Allah’ın kitabıdır. Ondan başka bir şey olmaması gerekir.
Fatih Orum: Zaten onun hiç bir tesiri de olmaz, çünkü herkes hutbede uyuyor hocam. Hutbeyi dinleyen yok.
Yahya Şenol: En çok sorulan soru: cuma hutbelerine diyor, aynı şeyi konuşuyoruz, işte yanlış bilgiler de veriliyor. Bu konuda tavrımız ne olmalı. Orayı terketmelimiyiz?
Abdulaziz Bayındır: Namaz kıldıktan sonra terkedin orayı.
Yahya Şenol: O esnada kalkıp uyarmanın faydası olur mu?
Abdulaziz Bayındır: Orada kalkıp uyarmak pek uygun olmaz. Çünkü milletin hepsi orada. Karışıklığa sebep verir. Yani kardan çok zarar olabilir. Ama daha sonra gidip imamla görüşülmesinde fayda var.
Yahya Şenol: Uyarmayı farklı anlayabilirler.
Bu daha halk arasında yaygın dolaşan bir şey. Üç cuma üst üste gitmeyenin nikahı düşer diye bir şey var.
Abdulaziz Bayındır: Bir yere bir şey düşmez, korkmayın.
Yahya Şenol: Bir açıklık getirmenizi istemişler. Ezanı duymak şart mı cuma için.
Abdulaziz Bayındır: Cuma için ezanı duymak şart değil elbette. Bir hadis daha vardı. Duymayan için de. Siz mi okumuştunuz? Duysun duymasın artık gider. Yani şimdi ezanı herkesin duyması mümkün olmaz ki. Siz mescidi nebevide okunan ezanı düşünün. Kaç kişi duyacak yani. Orada hoparlör de olmadığı bir yerde. Avali denen bölgeye o ses ulaşmaz. Bir yer duysa, bir yer duymaz. Dolayısıyla oradaki şeyde siz duyduğunuz zaman demiyor ayet dikkat ederseniz. Çağrı yapıldığı zaman deniyor. Tabiki sen de duyacaksın. Ama sen duymasan sa öbürü seni uyarır, ezan okundu bak diye.
Katılımcı: Çağrının yapılamadığı yerlerde?
Abdulaziz Bayındır: Çağrının yapılamadığı yeler var tabi bazı yerlerde. Oralarda insanlar biliyor. İşte şu saatte falan yerde. Ama o çağrı mescidin içinde yapılıyor orada. Mescidin dışında yapılmıyor. Orada da birbirlerini uyararak gidecekler.
Yahya Şenol: Yine çok sık sorulan bir soru. Özellikle cuma günleri camiye cemaat sığmıyor diyor. Cemaatin bir kısmı da caminin bodrumunda namazları kılıyorlar. Aşağıda ses hoparlörden geliyor. Bir cuma tünü böyle kılarken diyor ses kesildi, elektrikler gitti falan. Biz son rekatı da kendi başımıza kılmak zorunda kaldık. Bu olaydan sonra içeride yer olmayınca dışarıda kılıyoruz, aşağıya inmek istemiyoruz ama imam da illaki zorluyormuş aşağıya inin diye. Ya imamı göreceksin yada imamı göreni göreceksin diye bir şey var, bu doğrumu diyor.
Abdulaziz Bayındır: Yok o şey değil. Yani aynı mekanı paylaşmış oluyorlar. Alt kat üst kat. Böyle yerler için teklif ettiğimiz şu: imamın sağına soluna birer pencere açarlarsa aşağıya doğru. Elektrik kesildiği zaman aşağıya imamın sesi gider. En öndeki kişi de arkaya iletir onu. Bunun başka yapılacak bir şeysi de yok.
Yahya Şenol: Cuma selaları okunuyor ya 45 dakika önceden falan. Ondan sonra bir defa okunur oknmaz mı geçelim, bundan sonra mı işi gücü bırakmamız lazım.
Abdulaziz Bayındır: Hayır hayır. Şimdi imam hutbeye çıktığı zaman ezan okunur. Asıl cuma için onunan ezan odur. İmam hutbeye çıktığı zamanki okunan ezanda alış verişi bırakmak gerekir. Ama şu anda, cuma ezanlarını ayrıca şey yapacağız. Osman(ra) zamanında bu ortaya çıkmış. Daha önce böyle değil. Resulullah mimbere çıkar, millete selam verir oturur. Ondan sonra ezan okunur, ezan bittiği zaman da hutbeye başlardı.
Yahya Şenol: Cumayı kılamayanlar veya kadınlar öğle namazını erkeklerin çıkmasını mı bekleyecekler kılmak için cumadan.
Abdulaziz Bayındır: Beklemelerinde fayda var. Çünkü her an gitme fırsatları olabilir. Gitme fırsatı ortadan kaybolmuş olmalı ki artık gidemem şartları oluştuğu zaman kılmalarında fayda var. Ama daha önce kılarlarsa namazları gene olur.
Yahya Şenol: Daha bir çok soru var ama hepsi bugün işlemediğimiz ile alakalı. İnşallah bir iki hafta o konuyu işlersek bu sorular cevaplanır. Bir de belki bu şeyi hani sizden duymak istiyorlar. Facebook’taki kuran dersleri gurubu direk size mi bağlı demişler. Özellikle yapılan paylaşımlardan, sizi zaten sürekli eleştiriyorlar. Bir gurup hükümet yanlısı, bir gurup cemaat tarafındasınız falan diyor. Hangisi size bağlı, sizin dilinizden bir duymak istiyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Ben tabi herhangi birisini takip etme şansına sahip değilim. Ne hükümet yanlısı ne cemaat yanlısı. Biz kurandan yanayız, doğrulardan yanayız. Enteresan yani. Geçende Fetullah Gülen ile 2007 yılında yapmış olduğumuz kuran merkezli bir çalışma mutabakatı vardı. Biz de bu vesileyle onu ortaya koyalım dedik. Bu işi parça parça yaptığınız zaman orada herhangi bir cümleyi söylediğinizde onu parçalayarak, mesela işte o zaman ben şöyle demiştim; siz 115 ülkede yapılandığınızı söylüyorsunuz. İşte yahudi ve hıristiyanlarla diyalog yapığınızdan bahsediyorsunuz. Siz bu diyaloğu fıtrat zeminine getirin, bütün insanlarla diyalog yapın dedik ve öyle bir mutabakat metni oldu. Şimdi burada bizim herhangi bir kişiden yana olmamız söz konusu değil. Yani bizim tavrımız sın derece açık ve nettir. Yanlışlara açıkça karşı koyduğumuzu herkes bilir. Ama bu 2007’de yaptığımız mutabakat hiç bu güne kadar açıklamamıştık. Şimdi açıklayarak cemaate şunu diyoruz: siz bırakın şu siyasi şu bu işleri de madem ilme yöneldik diyorsunuz. Çünkü onların iddaları o. Öyleyse gelin kuran. Mesela Fetullah Gülen ne diyordu şeyde? Kurana bu kadar hizmet eden cemaate şöyle şöyle yapılıyor. Madm kurana hizmet ettiğinizi iddia ediyorsunuz, buyrun beraber yapalım o hizmeti. Zamanında yaptığımız bir mutabakat var. Şimdi kuranı kerime uymak gerekir. Kuranı kendimize uydurmaya hakkımız yok. Dolayısıyla kendi yaptığımız şeyleri kurana maletmeye de hakkımız yok. Yanlışları kim yaparsa biz ona karşıyız. Doğruları kim yaparsa biz onunla beraberiz. Yani burada insanları sonuna kadar C. Hakkın dinine davet etmek bizim görevimizdir. Bizim herhangi bir siyasi gurup olmadığımızı herkes biliyor. Siyasi bir cemaat de değiliz. Herhangi bir finansman desteği almıyoruz hiç kimseden de. Dolayısıyla ne bir cemaat, ne bir gurup, ne bir siyasi oluşum, şu, bu bizi kendisine maledemez. Dolayısıyla bizi zaten alışmışızdır şimdiye kadar. Herkes bize karşıdır yani. Siyasisi de karşıdır, cemaati de karşıdır tarikatı da karşıdır. Şimdi banta söylüyorlar, diyorlar ki; ya sen bu kadar muhalefetin var. Ben de diyorum, hayır. Bize muhalif olan hiç kimse yok. Bir bize bir tek cemaatler, tarikatlar, gelenekçiler ve yenilikçiler karşı, başka hiç kimse karşı değil. Yanlış mı? Hayır o siyasiler de ya gelenekçidir ya yenilikçidir. Yani siyasi olduğu için değil. Kendi işlerinde bu yaptığımızı kabul edenler elbette var, vardır da. Her taraftan var. Yani o cemastin içerisinden de var, bu cemaat içinden de var, tarikatlardan da var, siyasetten de var. Ama genel havada biz hiç kimsenin hesabına gelmiyoruz. Yani şurada, şu küçücük salonda mesla şimdi burada en eskilerden Yahya var, senden daha eski kim var? Enes Hoca var. Mesela burada gelenlerden şu kadar yıldır tanıdığınız kim var diye sorsam kimse var mı? Bak bakalım burada en eski tanıdığınız ne kadar önce geliyor. İbrahim ne zaman? İbrahim buranın çalışanı. Biz 93’den beri buradayız. Yani şimdi bir cemaat oluşturma niyetimiz olsa, herhangi bir menfaat gurubuna dayanacak olsak yani. Elbette bir sürü tavizler verirdik. Allah’a şükürler olsun kimseye vereceğimiz bir taviz yok, bir ödememiz yok. Biliyorsunuz geçen sene bir kader konusuna başladık bir sene oldu. Millet darmadağınık oldu. Olsun. Ama hamdolsun bir sene içerisinde millet kaderi anlamaya başladı. Bir kişi de anlasa yeter. Anlamasa ne olacak? O kadar Allahteala’nın embiyası vardı, yani İsa(as)’a 12 kişi inandı. 12. Kişi de yerini haber verdi. İsa(as)’ı C. Hakk başarısız mı saydı? Dolayısıyla hiç kimse söyleyemez. Bu gün Türkiye’de kim o cemaat ile ilgili bir kitap yazmış ve cemaatin başındakine göndermiş şu,şu hatalarınızı düzeltin diye? Yeni yazmadık ki. Taa 2003’de mi 2002’de mi? Ondan önce Süleymaniye camisindeki vaazlarımızda çok açık ve net olarak herkezi şey yapmışızdır. Niye bizim bugün Süleymaniye’de namaz kıldırmamamızı bile yasakladılar? Namaz kıldırmamızı. Kılmamıza güçleri yetmiyor da, kıldırmamızı niye yasakladılar orada? Yani siz 21 sene İstanbul müftülüğünde fetva işleriyle şey yapacaksın ve namaz kıldırmanızı yasaklayacaklar. Burada hiç kimse bizim için diyemez ki bizden yana yada bize karşı. Biz sadece Allah’ın yolundan yanayız. C. Hakkın emirlerine karşı olanlara karşıyız, o kadar. Allah’tan başka hiç kimsenin de rızası peşinde değiliz. Allah’a hamdolsun biz bunu her vesileyle de ortaya koyuyoruz. Çok şükürler olsun. Zaten buranın etkisi de oradan kaynaklanıyor Allah’a hamdolsun. Ben şundan çok eminim ki her geçen gün buranın etkisi biraz daha artacaktır. Çünkü doğrular ilk önce biraz soğuk gelir insanlara. Ama doğruların gücü hiç bir şeyde de yoktur.
Yahya Şenol: Facebook şeyini de belki hatırlatabiliriz. Şu an daha yenilenecek mi?
Katılımcı: Resmi olarak bütün listeyi vereceğiz.
Yahya Şenol: Verilecek. Ama şu an itibarıyla bizim ama sayfamıza girerlerse eğer süleynaniyevakfı.org. Oranın sol sütununda facebook resmi sayfamız diye bir ibare var. Bizim tek resmi facebook sayfamız o.
Abdulaziz Bayındır: Yeni mi koydunuz?
Yahya Şenol: Yok, bizim eski. Biz buraya sadece günlük sitelerimize eklediğimiz soru cevapları ve kendi hazırladığımız derslerin videolarını falan koyuyoruz. Bizi bunun haricinde hiç bir facebook bağlamaz.
Abdulaziz Bayındır: Ben geçende bir gördüm. Benin adım ve soyadımla birşeyler. Bana tiwiterden de şey yapmış adam, arkadaşlık mı teklif ediyorlar neydi, öyle bir şey. Bu kim diye bir baktım ilk defa gördüm yani.
Yahya Şenol: Orada fetva.net sitesinin de resmi tiwiter adresi var. Süleymaniyevakfı sayfasında resmi, orada yazıyor zaten resmi sayfa diye. Sadece onları bilsinler bize ait olduğunu. Diğerleri bizim kendi şeylerimiz değil.
Abdulaziz Bayındır: Ya insanlar Allah’ın ayetlerini parçalayarak o ayetleri kendi arzularına delil olarak getiriyorlarsa, bizim söylediklerimizi tabiki parçalar ve istedikleri şekle sokarlar. Yani buna nasıl engel olacağız ki. İmkansız. Peki teşekkür ediyoruz, sağolun.