Cuma Hutbesi

4 Ocak 2014 tarihinde yayınlandı. görüntülenme Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri

Cuma namazının bazı farkları var. Öncelikle cemaatle kılınması gerekiyor. Sonra bir hutbe okunuyor, arkasından iki rekat namaz kılınıyor. Sonra da insanlar yer yüzüne tekrar, çalışmak için dağılıyorlar. Bunun namaz kısmını daha önce okumuştuk. Bugün Allah nasib ederse hutbe ile alakalı kısmı okuyacağız. Bir de geçen hafta şia ile ilgili konuşma bölümü yapma fırsatı olmamıştı. O geçen haftadan kalan eksikler, bu hafta hutbe konusunuda inşallah tamamlamış olacağız. Haftada bir kere hutbe okunuyor, cuma namazına o yerleşim yerinin hemen bütün erkekleri geliyor. Hanımlar da geliyor ama erkeklerin hemen hemen tamamı geliyor. Mesela bildiğiniz gibi bu günlerde seçim ortamına girdik. İşte, martın otuzunda yerel seçimler olacak, mahalli seçimler olacak. Şimdi böyle bir ortamda herhalde herkes kendi propagandasını cuma günü camiye gelmiş olan kişiler vasıtasıyla yapmak isteyecektir. Cuma hutbesi o bakımdan son derece önemli bir yer tutuyor. Bunu herkes kendi isteğine göre kullanacaktır. Bazen kim hakim durumdaysa o kendisine göre kullanacaktır. Bunlar hep olagelmiştir. Çünkü böyle bir fırsatı çok iyi değerlendirmek gerekir. Bir keresinde şimdi soyadını hatırlayamadığım için ismini de söylemeyeyim, yani meşhur bir solcu baro başkanıydı. Çoktan öldü. Orhan Apaydın, Burhan Apaydın’ın ağabeyi Orhan Apaydın. Orhan Apaydın hapisaneden çıkmış. Hapisanede işte bizimle irtibatta olan bazı kimselerle görüşmüş. Ve çok merak etmil bizimle görüşmeyi. Sonra görüştük işte o sıra. Dediğim herhalde 20 seneyi bulan bir olaydır. Yani 12 Eylül sebebiyle hapise girenlerden birisi idi, 28 Şubat sebebiyle değil. Orada bana şunu söyledi, dedi ki; yeryüzünde dedi, müslümanların elindeki imkan hiç kimsede yok dedi. Her yerleşim bölgesinin erkekleri cuma günleri önünüze geliyor, sessiz sedasız sizi dinliyorlar. Ama benim bildiğim kadarıyla da siz onlara doğru dürüst bir şey anlatmıyorsunuz. Valla bu imkanlar biz solcuların elinde olsa ne yapmayız ki dedi. Gerçekten haklı bir tespitti yani. Bu çok güzel bir imkan. Bugün bu imkanı Resulullah(sav) acaba nasıl değerlendiriyordu ona bir bakacağız. Sonra mezhepler nasıl değerlendiriyor. Mesela şey konusunda biliyorsunuz Hanefi mezhebinin ona ayrıca,bir ders yaparız herhalde, ona geliriz de. Hanefi mezhebinin bir şartı vardır. İşte, cuma namazını en yetkili kişi kıldırmalıdır der. Sultan yada onun vekili kıldırmalıdır der. Bizde sultan deyince hemen padişahları hatırlarlar. Halbuki öyle değil. Yani bölgenin en yetkilisi anlamında sultandır. Niye öyle? Diyor ki; cuma bütün müslümanların bir araya geldikleri, o bölgedeki müslümanların bir araya geldikleri bir namazdır. Orada herkes imamlık yapmak isteyebilir. Bir de hutbe okunuyor. Herkes toplumu kendi arzusuna göre yönlendirmek isteyebilir. O zaman kargaşa çıkar. Birisi der bizim imam namaz kıldırsın, birisi der bizimkisi kıldırsın. Bu kargaşayı önlemek için namazı emir kıldırmalıdır, yani yetkili olan yetkili kişi kıldırmalıdır. Çünkü yetkili kişi gelip namazı kıldırdımı hiç kimse sesini çıkarmaz. Niye çıkarmaz? Birisi ona itaat farzdır diye çıkarmaz, birisi de yaramaz adamın tekidir ama ne yapalım elinde sopa var diyerek sesini çıkarmaz. Ama neticede insanlar huzur içerisinde bir cuma namazını kılar giderler. Yani kavga gürültü olmadan kılar giderler diyorlar. İşte o açıdan da hutbe son derece önemlidir. Tamam, bunun önemi ortada ama Resulullah ne yapıyormuş? Nasıl bir hutbe okuyormuş? Bugünkü gibi camiye gidiyorsunuz, ya şu hutbe bitsede namazımızı kılıp da gitsek diyoruz. Acaba öyle mi? Yoksa başka şekilde mi? Onu bir Harun Ünal hocamızdan ilgili hadislerle dinleyelim bakalım.

Harun Ünal: Buhari ve Müslim’den özellikle aldığım rivayetler. Fakat sünenlerden Nesai, İbni Mace, Tirmizi ve Ebu Davud’da da hemen hemen yaklaşık ifadelerle konu ele alınıyor. Dolayısıyla burada hocamın az önce işaret ettiği gibi rivayetlerin başında hatip minbere çıkacak kişi, hutbesi de namazı da mutedil kısa olandır rivayeti var hem Müslim’de hem Buhari’de geçiyor. Diğer kaynaklarda da var. Fakat yine Müslim’de yer alan cuma bahsinde 47 numara ile yer alan hadis “inne tule salate reculi ve kısali hutbetihi ve innetun min fıkıhi: kişinin namazının uzunluğu, cuma günü namaz  kılarken namazını uzatması, hutbesini kısa kesmesi onun gerçekten ilim sahip olduğunun derin bilgiye sahip olduğunun, ufukiyetinin işaretidir” diyor. Dolayısıyla Resulullah(sav) bu girişten sonra şöyle bir iki hadisi hemen aktarayım. Diyor ki İbni Ömer’de rivayetle; Resulullah(sav) önce ayakta durur, hitapta bulunur, sonra arada oturur ve bugün yapılan şekliyle kalkar devam ederdi diyor.

Abdulaziz Bayındır: Hutbede Resulullah insanlara gene nasihat ediyor mu?

Harun Ünal: Aynı şekilde nasihatler zaten..

Abdulaziz Bayındır: Birinci hutbe türkçedir, ikinci hutbe arapçadır. Afedersiniz, geçen hafta da söylemiştik. Hutbenin türkçeleştirilmesi cumhuriyet döneminde olmuştur. O zamana kadar arapça hutbe okunuyor. Yani herhalde ona da çok iyi bir çözüm bulmuşlar, cuma günü insanlar camiye gelsinler ama hiç bir şey öğrenmeden çıkıp gitsinler.

Harun Ünal: Bu hadis de aşağı yukarı sizin o şeyinize belki dikkat çekmeye örnek olabilir. İbni Şihab diyor ki; Said.B. Huseb’den, Ebu Hureyre’den rivayetle; Resulullah diyor ki; bir kimse cuma günü yanı başındakine sus demesi halinde o kişi hutbeyi dinlememiş olur. Burada da anlatılan şeyi yani Hocam’ın az önce devlet başkanı veyahutta o bölgenin en ileri geleni önemli bir konu anlatılacaktır. Ve o konuyu kaçırabilir. Meseleyi kavramayabilir. Dolayısıyla sanki hiç camiye veya cemaate gelmemiş olarak değerlendirilir anlamında şey yapıyor. Yine cuma günü ezan konusuna gelince, hutbe konusundaki şeye. Diyor ki hadiste; ilk zamanlar cuma günü Resulullah mimbere çıktığı zaman mimberde otururken müezzin ezan okurdu. Bu durum Hz.Ebu Bekir döneminde ve Ömer döneminde de bu şekilde devam etti. Ömer’in vefatından sonra, şehid edilmesinden sonra Hz. Osman’ın döneminde ise cemaat artınca, camide cemaat çoğalunca ve merkezden de uzaklaşma olunca yani sınırlar genişleyince ikinci bir ezan okunmasını Hz. Osman emrediyor. Ve bugün devam eden ezan halen ilk okunan ezan aslında esas namaza başlama ezanı değildir. Bir nevi namaza hazırlık anlamında olan bir ezandır.

Abdulaziz Bayındır: Öğlen vaktinde mi okuyorlar, öğleden önce mi?

Harun Ünal: Öğleden önce okuyorlar.

Abdulaziz Bayındır: Ona dair kayıt var mı?

Harun Ünal: İbni Mace’de bu manada var

Abdulaziz Bayındır: Öğleden önce diye kaydediyor. Vakit gelmeden önce yani.

Harun Ünal: Tabi vakit gelmeden önce. Hatta üç ezan diyor. Üç ezanın biri kamet.

Abdulaziz Bayındır: Üç ezandan birisi kamet.

Harun Ünal: Birinci ezan hazırlanmak için bir duyuru anlamındadır. Esasen hatip geldimi mimbere oturduğu zaman okunan ezan o ezandır ki bu tam vakitte okunan bir ezandır.

Abdulaziz Bayındır: Onun yerine biliyorsunuz bizde sela verilir. Anadolu’da. İstanbul’da pek olmuyor da. Yani insanlar bugün cuma olduğunu anlasınlar, ona göre hazırlansınlar diye. Şimdi buradan şunu özet olarak anlayalım: ayeti kerimede “iza nudiye lis salati min yevmil cumuati fes’av ila zikrillah”(CUMA 9) diye Allah’ın buyurduğu yani başında “ya eyyuhellezine amenu” diye başlıyor. Müminler, cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman Allah’ı zikre koşun emri asıl öğlen ezanı okunurken olandır. Öğlen vakti geldiği zaman, saat kaçta geliyorsa o sıra ezan okunurken imam da mimberde olmalıdır. Yani tam öğle ezanı okunurken imam mimberde olmalıdır. Ama şimdi öyle yapılmıyor. Öğlen namazı vaktinde bir ezan okunuyor, vakit gelmiş oluyor, herkes camiye gidiyor, sünnetler kılınıyor. Ondan sonra imam mimbere çıkıyor. Zaten mimbere çıkmadan da büyük bir seramoni var. Onu nereden öğrenmişlerse, bir sürü şeyler okuyorlar o arada. Hiç gerejsiz yere. Ezberlemiş mi Yahya? Bir sürü şeyler okunuyor, gereksiz yere insanların vakti alınıyor. O kadar insan oradayken vakti alınıyor insanların. Arkasından da kalkıyor müezzin bir ses şeyi veriyor, sanki musikidir. Kardeşim ne oluyor yani. Uzatıyor da uzatıyor şeyini. Ezanın da bir şanı var kardeşim, ne uzatıyorsun ya. Mekruhtur yani o terci dedikleri olay. Yani o kadar insan oraya gelmiş, o insanları orada ne kadar daha çok tutabilirizin hesabı yapılıyor ve adeta bir ses reklamı yapılıyor, bir musiki reklamı yapılıyor. Ondan sonra da imam başlıyor hutbe okumaya. Hutbeyi de uzattıkça uzatıyor zaten. İnsanların çoğu da uyuyor hutbe sırasında. Halbuki bu iş öyle olmamalı. Öğlen namazı ezanı okunurken ki şu anda Türkiye’de  ilk ezan. O ilk ezan okunurken imam hutbe için çıkmış olmalıdır. O arada kılınan namaz nedir? Tahiyyatu mescid namazıdır. Yani mescide gitmekten dolayı kılınan namazdır. Onu zaten daha sonra şey yapacağız.

Harun Ünal: Hadislerde özellikle vurguluyor Hocam.

Abdulaziz Bayındır: Evet, tahiyyatu mescid diyor. Yani cuma namazının ilk sünneti falan değil. Yani mescidi canlı tutma namazı yada selamlama namazı diyebilirsiniz. Orada hutbeye çıkmış olacak, dolayısıyla insanların camiye gitmelerinin farz olduğu an imam hutbede müezzin ezan okuyor o andır. Dikkat ediyorsanız hiç bir zaman kaybı yoktur. Ayette de diyor ki; “fe iza kudiyetis salatu” zaten şimdi hutbeyi göreceğiz. Kısa, uzun değil. “Fe iza kudiyetis salatu fenteşiru fil ard” diyor. Namaz tamamlandımı hemen dağılın diyor ayet. Onun sonrasında da biliyorsunuz bir “zuhru ahir” diye bir namaz eklenmiştir arkasına. Artık bir dört rekat son sünnetini kılacaksınız cumanın. Ondan sonra dört rekat zuhru ahir kılacaksınız. İki rekat da vaktin son sünneti, o ne demekse yani? Nereden çıkarmışlarsa bütün bunları? Böyle, tamam yani şeyden sonra dört yada iki rekatlık rivayetler vardır. Onları gördük. O şey değil ama ne zaman kılınıyor? O dağıldıktan sonra yada araya bir şeyler girdikten sonra kılınır. Dolayısıyla, şimdi Kur’ana baktığımız zaman, Resulullah’ın uygulamasına baktığımız zaman cuma mümkün olan en kısa süre içinde kılınıyor ve herkes işine gücüne gidiyor. Ama şimdi çalışan insanlar için çok ciddi bir problem oluşuyor. Yani mesela müftülükteyken bana sorarlardı;

– “Hocam, dükkanı nasıl kapatalım? İşte şöyle bir şey var”.

-Ya iki rekat cuma namazını kılın gelin.

– “Haa o zaman yaparım”.

Zaten Allah’ın emrettiği de o dur. Onun için bu tür şeyleri de mutlaka düzeltmemiz lazım. Ve benim asıl şeyim şu: şu din görevliliğini kesinlikle kaldırmak lazım. Çünkü ayrı bir görev haline geldiği an o insanlar daha çok ne kadar kişiyi tutacaklarını düşünüyorlar. Mesela bir hoca vardı burada. Süleymaniye’de hutbeyi uzatır da uzatır. Defalarca söylerdik; ya kardeşim kısa tut.

-“Kardeşim, haftada bir kere geliyorlar”.

Allah Allah! Ya bu dinin kurucusu sen isen tamam. Ama AllahTeala bir elçi göndermişse, o bize bu işe örneklik vermişse ona göre yapmamız lazım. Devam edebilirsiniz.

Harun Ünal: Demin bir hadiste, birisinin yanındakine sus demesi veya konuşmasını engellemesi noktasında da şu ayeti de özellikle delil getiriyorlar. Ebu Hureyre’nin şey yaptığı: “Kal AllahTeala; ve kalellezine keferu la tesmeu li hazel kur’ani velgav fihi leallekum taglibun”(FUSSİLET 26) ayetini. Yani hutbe o kadar önemlidir ki kısa ve öz olarak geçmesinin yanında aynı zamanda orada tamamen göz kesilmeli, kulak kesilmeli. Ona göre dinlemeli şeklinde bir bu ayeti de delil getiriyorlar. Keza bir başka hadiste Resulullah iki hutbe demin de söyledik okurdu. Arasında otururdu, Kur’an okurdu ve “yuzekkirun nas”, ve insanlara hatırlatmalarda bulunurdu. Bu çok önemli. Hatırlatmaları çok kısa ve özlü olarak geçerdi. Burada daha çok kısa ve özlü olarak geçerdi. Burada da daha çok emir ve yasaklar, gelen vahiyde neler içeriyor, emir olarak neler var, yasak olarak neler va, onları anlatırdı. Ve bunları da özlü olarak anlatırdı diyor hutbelerinde.

Bir diğer konu, bu arada gördüğüm bir şeyi de gene burada paylaşmak isterim. Hocam inşallah o konudaki açıklamayı da yapar. Daha önceleri diyor, hani bu “ayakta bırakıp gittiler” cuma suresiyle ilgili olarak. Diyor ki bir yoruma göre. Burada da yazılı. Hiç bir zaman sahabe Resulullah’ı terkedip gitmedi diyor. Cuma namazını kıldılar, fakat o güne kadar Resulullah bir yorum olarak ve Ebu Davud’dan da bir hadise dayandırarak bunu söylüyorlar. Cumada namaz kılındıktan sonra okurdu.

Abdulaziz Bayındır: Neyi okuyordu?

Harun Ünal: Hutbeyi okuyordu, cemaat de bunu namazdan zannetmedikleri için, namaz nasıl olsa bitmiştir zaten gidelim şeklinde. Bundan sonra Resulullah hutbeleri namazdan önce okumaya başladı şeklinde de bir yorum.

Abdulaziz Bayındır: Yorum var ama ayete aykırı o. Kime ait yorum o?

Harun Ünal: Bu yorum Kadı Iyaz bunu Ebu Davud’dan mürsellerden hareketle bunu söylüyor. Ashabına hitapta bulunduğu sırada diyor mescidi terkedip gittikleri zaman resulullah o sıradaki hitabesi cuma namazının kılnıp bitmesinden sonra yapmakta olduğu bir konuşmasıydı. Bu nedenle sahabe namazlarını kıldıklarından ötürü bu hutbeyi dinlemek gibi bir durumda olmadıklarını zannetmişlerdi. Kaldı ki bu kıssa gerçekleşmeden önce Resulullah, önce namaz kılardı sonra hutbe okurdu diye Kadı Iyaz böyle bir şey getirmiş. Ve Ebu Davud’un mürsellerinden birine dayanarak.

Abdulaziz Bayındır: Tamam. Yanlız bu 11.ayet 10.ayetten sonra inmişse bu yorum akla gelebilir. O konuda benim bir çalışmam yok. Öyle bir şey var mı gördüğünüz?

Harun Ünal: Sanani bu şekilde bir..

Abdulaziz Bayındır: 10.ayet 11.ayetten sonra mı indi diyor? Yada cuma namazı bu ayetlerle değil de başka şeyle mi farz oldu?

Harun Ünal: Herhangi bir şeyden söz etmiyor.

Abdulaziz Bayındır: Ben çünkü şuana kadar öyle bir şey hiç duymadım. Ki cuma namazı şu ayetle farz olmuştur: “ya eyyuhellezine amenu iza nudiye lis salati min yevmil cumuati fes’av ila zikrillah: müminler, cuma günü namaza çağırıldığınız zaman Allah’ın zikrine koşun”, yani Allah’ın kitabının anlatılacağı yere koşun. “Ve zerul bey’a: alım satımı da bırakın”. “Zalikum hayrun lekum in kuntum ta’lemun: bilirseniz bu sizin hayrınızadır”(CUMA 9).

“Fe iza kudiyetis salatu: namaz kılındımı”,”fenteşiru fil ard: yeryüzüne dağılın”. Namaz kılınınca yeryüzüne dağılınıyorsa, hutbenin namazdan sonra olma ihtimali var mı? Dolayısıyla Resulullah’ı hutbede ayakta bıraktılar demenin de bir anlamı olmaz. Çünkü namazı kıldıktan sonra zaten Allah hemen dağılın diye emrediyor. Yani imam selam verdi: biraz oturabilirsin, sana kalmış ama o arada namaz kılmak istiyorsan, araya birşeyler girsin. Bir dağılma olayı meydana gelsin, ondan sonra kılıyorsan kıl. “Fenteşiru fil ard: hemen yeryüzüne dağılın”,”vebtegu min fadlillah: ve Allah’ın fadlından arayın”. Yani bir şey arayın. İşinize gücünüze bakın demiş oluyor. Tatil falan değil yani. “Vezkurullahe kesiran leallekum tuflihun: umduğunuza kavuşmak istiyorsanız Allah’ı çok zikredin”(CUMA 10), yani Allah’ın kitabını çok okuyun, anlamaya çalışın, kafanıza yerleştirin diyor. Ondan sonra da diyor ki; “ve iza reev”, eğer bu ayet sonradan inmişse, Resulullah’ı hutbede değil namazda ayakta bıraktıkları anlaşılır. Hutbede ayakta bırakmış olamazlar yani. Bu olabilir. Bu ayet sonra inmiş olabilir, mümkündür. Yapı olarak da uygun gözüküyor.

“Ve iza reev ticareten ev lehveninfaddu ileyha: alım satım yada eylence gördükleri zaman hemen oraya boşaldılar”,”ve terekuke kaima: ve seni ayakta (namaz kılarken, kıyamda) bırakıp gittiler. “Kul ma indallahi ticareh: deki Allah katında olan eğlence ve ticaretten daha hayırlıdır”(CUMA 11). Bir kervanın geldiği rivayet ediliyor.

Harun Ünal: Abdurahman İbni Avf’a aitmiş.. Başında da Dahiyek Kirvi bulunuyormuş.

Abdulaziz Bayındır: Çünkü araplarda o ticaret kervanları çok büyük hayati önem taşıyor. Ticaret kervanı geldiği zaman herkes koşuyor, bazı ihtiyaç duyduğu malları diğerlerinden daha erken alabilmek için. İşte burada AllahTeala. Zaten senede iki kere olan bir olay bu. AllahTeala diyor ki; Allah katında olan sizin için daha hayırlıdır. En iyi rızkı veren, yani hayırlı rızkı veren Allah’tır diyor. Evet.

Harun Ünal: Resulullah(sav) ilk hutbeyi ayakta okurdu. Oturarak okuduğu görülmemiştir. Diyenlerin de bu konuda sahabeden birisi diyor ki; ben Resulullah ile birlikte en az ikibin rekatın üzerinde namaz kıldım, böyle bir şeye rastlamadım.

Abdulaziz Bayındır: Yani neye?

Harun Ünal: Oturduğuna

Abdulaziz Bayındır: Hutbeyi oturarak okumuyor.

Harun Ünal: Nitekim diyor, Hz. Ömer de Hz. Ebu Bekir de aynı şekilde, Hz. Osman da aynı şekilde devam etmiş. Ancak diyor hutbeyi oturarak okuma şeyi Muaviye zamanında olmuş. O da şundan kaynaklanmış: bir hayli son dönemlerde şimanladığı için kendisini taşıyamayacak bir durumda. Dolayısıyla onun zamanından kalma birşeydir. Yoksa Resulullah’tan ve Hz. EbuBekir, Ömer ve Osman’da böyle bir durum vaki değildir.

Abdulaziz Bayındır: Mesela Hanefi mezhebinde biraz sonra göreceğiz. Mezheplerde oturarak okunacağına dair bir ifade var mı?

Fatih Orum: Hanefi mezhebi sünnet diyor. Dolayısıyla oturabilir. Bunun delili de Osman(ra) oturarak hutbe okumuştur ve sahabeden hiç kimse itiraz etmemiştir.

Abdulaziz Bayındır: Tamam. Tekrar söylersin. Çünkü duyulmamış olabilir, evet.

Harun Ünal: Resulullah hutbede hamd ve sena ile giriş yaptıktan sonra esas konuya geçince “emma badu” diye ifadeyi kullanır. Dolayısıyla bunu söylemek mustehabdır, sünnettir diyenler var.

Abdulaziz Bayındır: Mesela Resulullah(sav)’in hutbe duası son derece kısa ve özlüdür. Biliyorsunuz bir de hutbe duaları yazanlar vardır uzun uzun. Yahya şimdi heyecanlanımıştır ama.

Harun Ünal: Az önce girişte Hocam’ın söylediği “men mudilleleh ve men yudlil fe la hadiyeleh” diye devam eder. En son olarak bidat konusundaki hadisi hutbesinin birisinde “kulli bidatin dalale” ifadesiyle de bitirmiş. Yani sonradan dine yamanan her şey sapıklıktır anlamında şey yapmıştır. Resulullah’ın kısaca özet halindeki hutbesi bundan ibarettir.

Abdulaziz Bayındır: Tamam, teşekkür ediyoruz. Sağolun varolun. Bidat kelimesi yenilik ve keşifler falan değil de bu Allah’ın dini, Allah’ın kitabı var ve Allah’ın resulü var. Allah’ın kitabında gösterilen ve resulünün uyguladığı ne ise din o dur. Dolayısıyla buna ne ilave, ne de çıkarma yapabiliriz. Onun için her bidat dalalettir sözünün anlamı o. Yani dine yapılan ilave. Zaten Harun Hoca onu söyledi. Yoksa yenilik meselesi değil. Yenilikler olmak zorundadır. İnsanın bulunduğu yerde her türlü bilimsel gelişme olmalıdır ama din dediğiniz zaman artık ona ilave ve çıkarma yapamazsınız. O zaman yeni bir din icat etmiş olursunuz, o da sapıklık olur. Ama malesef biliyorsunuz her derste şey yapıyoruz. Abbasiler ile birlikte artık siyaset dinin içerisine öylesine girmiş ki adeta merkezden emirlerle belirlenir hale gelmiştir. Şimdi Hanefi mezhebi.

Fatih Orum: Ben Hanefi mezhebinin önemli kitaplarından Kasani’nin Bedaus Sanai isimli..

Abdulaziz Bayındır: Fatih Orum Hoca’yı dinliyoruz. İsimlerinizi de söyleyin ki çünkü yeni yeni bizi dinleyen arkadaşlarımız çok fazla var dünyanın her tarafında.

Fatih Orum: Kasani cuma namazındaki hutbeyi cumanın cevazının şartı olması açısından hutbe, vakti açısından hutbe, keyfiyeti ve miktarı açısından hutbe ve sünnetleri yönüyle hutbe ve bir de mekruhları yönüyle hutbe diyerek bir taksime tabi tutmuş. Sonra cumanın cevazının şartı olması açısından hutbeyi şöyle delillendirmiş: “fes’av ila zikrillah” cuma suresindeki o ayette Allah’ın zikrine koşun ifadesinde geçen “zikr” ifadesinin. Hutbe zikirdir. O halde hutbe bu ayetin kapsamına girmektedir yahut zikirden kastedilen bizzat hutbedir diyerek iki şekilde açıklamış. Yani her halukarda hutbe bu ayetin kapsamındadır. Zikir, normal mutlak olarak zikir kastedersek zaten hutbe dediğimiz şey zikirdir, bu ayetin kapsamına girer yahut doğrudan ayette Allah’ı zikredin ifadesi hutbeye delalet etmektedir. Her iki yönden düşünülürse de hutbenin cumanın cevazının şartı olduğunu söyleriz diyor. Ayrıca Ömer(ra)’dan bir de Aişe(ra)’dan bir rivayet zikrediyor Kasani. Şöyle demişler onlar; cuma namazının kasredilmesinin sebebi hutbeden dolayıdır diye bir rivayet..

Abdulaziz Bayındır: Yani iki rekat olmasının sebebi hutbedir.

Fatih Orum: Şöyle: “inne ma kusretis salatu li ecril hutbeti”, yani niçin iki rekat olarak kılıyoruz? Normalde o gün dört rekat zuhur öğle namazı kılınmalıydı, hutbeden dolayı kasredilmiştir şeklindeki rivayeti alıyor ve diyor ki; dört rekatlık bir namazı ikiye indirmek ancak onun mahiyetindeki bir şeyle olabilir. İki rekatı sakıt etmek, düşürmek yine onun gibi farz olan birşey ile olur. Bu da hutbenin vucubiyetinin delili diyor. Ancak niçin biz şartı dedik derseniz, çünkü hutbe namazdan öncedir. Dolayısıyla bir farzın öncesindeki şeyler onun ancak şartı olabilir diyor. Ayrıca hiç bir zaman iki rekatlık bir namaz yerine hutbe geçmez. Yani tam onun makamına kayyim olacak herhangi vasfı yoktur. Dolsyısıyla bu ancak cumanın şartı denilebilir diyor. Vakti açısından hutbeye gelirsek, hutbenin ittifakla vaktinin öğle namazı vakti olduğunu ancak cuma namazından önce. Vakti evet, öğle namazının vakti. Ancak vakit girer girmez namaz kılınır mı? Hayır, önce hutbe sonra da namaz kılınır. Zaten bir şeyin şartı demek onun öncesinde yapılması anlamına gelir diyor.

Abdulaziz Bayındır: Önce namaz mı dedin sen?

Fatih Orum: Önce hutbe. Yani şartsa, zaten öncesinde olur. Keyfiyeti ve miktarı açısından: diyor ki; hutbe niyetiyle yapılmalı. Yani bir kişi normal bir konuşma yaptığında bu hutbe olmaz. Hutbe niyeti ile yapılırsa hutbe denilebilir. Dolayısıyla hatip, hutbe niyetiyle bu zikri yapmalı diyor. Peki hutbe nedir, ne kadar yapılır, neye hutbe denilir deyince: mezhep içerisinde iki görüş var. Bu görüşlerden ilki Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’e ait. Diyorlar ki; örfen bu adam bir hutbe okudu denilecek kadardır hutbe. Yani bir şeyler söylediğinde, evet bu adam hutbe okudu, hutbe irad etti deniliyorsa işte onun miktarı o dur.

Abdulaziz Bayındır: Yani konuşma yaptı.

Fatih Orum: Yaptı! Evet. Bunun da bir takım örneklerini veriyorlar. İşte sahabeden bazılarının çıkıp işte Allah’a itaat edin, Resulü’ne itaat edin, ona isyan etmeyin, o ikisine isyan etmeyin dedi ve indi aşağıya. İşte bu bir hutbedir gibi bir takım bazı rivayetlerden bahsediliyor. Ebu Hanife de diyor ki; başkalarının herhangi bu bir hutbedir demesine gerek yok. Adam, Allah’ı zikretme ifadesi anlamına gelen bir şey söylese. Elhamdulillah dese, subhanallah dese bu Allah’ı zikirdir, hutbeyi yapmıştır deniliyor. Çünkü ayet “fes’av ila zikrillah” ifadesi mutlak bir emir ifade etmektedir. Bunu mukayyet hale getirmek, şöyle olacak, böyle olacak, uzunluğu bu gibi bunu taklid etmek, buna bir sınırlama getirmek ancak bir delil ile mümkün olur. Elimizde böyle bir delil olmadığına göre, zikir denilen şeyi yaptığında adam hutbeyi yapmış olur diyor. Ebu Hanife’ye nisbet edilen bir başka görüşten daha bahsediliyor. Bu görüş de bunun tam tersi. Hayır, mukayyet hale getirilmiştir. Bunu da Resulullah göstermiştir şeklinde bir başka rivayet daha ona nisbet edilmekte. Sünnetleri açısından gelince. Bu defa buradaki mutşak mı mukayyet mi tartışmaları bir kenara konulup, Resulullah’ın uygulamaları ön plana geçiyor ve iki hutbe okunur. Arasında bir oturma şeklinde görüş hutbenin sünnetleri babında zikrediliyor. Yine çok tartışılan bir başka mesele mezhep içerisinde hutbe ile alakalı olarak: hutbe okurken taharet yani abdestli olmak şart mı değil mi meselesi. Genel itibarıyla taharetin şart olmadığı ve sünnet olduğu. Yani bir kişi abdest olasa hatta gusul abdesti olmasa dahi bir kişinin hutbe okuyabileceği ve bu hutbeynin geçersiz kabul edilemeyeceği söyleniyor. Ancak bir takım gerekçelerden dolayı abdestli olmasının daha doğru olduğunu, zaten bunun sünnet olduğu söyleniyor. Ayakta durmak gerekir yine sünnet olarak. Ancak biraz önce de söylemeye çalıştım. Osman(ra)’ın bir uygulamasından hareketle oturarak da hutbe okunsa hutbe geçerlidir deniliyor. Bununla birlikte bir başka rivayet zikrediliyor kitapta. İbni Mesud’a birisi geliyor soruyor, diyor ki; hutbe ayakta mı irad edilir oturarak mı? O da bu soruyu soran kişiye sen şu ayeti okumuyormusun diyor. “terekuke kaima”(CUMA 11) ifadesini okuyor. Bak burada ayakta seni bıraktılar ve gittiler diyorsa, demek ki Resulullah’a emredilen şey hutbeyi ayakta okmaktır diyerek bunu hatırlatıyor kendisine.

Abdulaziz Bayındır: Nerede geçiyor o rivayet?

Fatih Orum: Bedai’de var.

Abdulaziz Bayındır: Şimdi bu Bedai’de geçen hadisler oldukça problemli hadislerdir. Bir de Abdullah ibni Mesud Hanefiler’in en çok atıfta bulundukları sahabedir. Dolayısıyla yani, orada öyle bir şeyin geçiyor olması onun öyle olmasını gerektirmez.

Fatih Orum: Zaten herhangi bir kayıt yok. Sadece “ve ruviye enne raculen İbni Mesud(ra) kane Resulullahe yaktu bi kaimen ev kaiden fe kal e lesti takru kavla teala terekuke kaima” sadece bu kadar.

Abdulaziz Bayındır:  Yani öyle hadisler koyar ve sistemlerini onun üzerine bina ederler ki aslında öyle bir hadis yoktur. Çok sayıda benim şahsen şu anda sayabileceğim çok sayıda hadis vardır örnek olarak. Hanefiler’in kendi sistemlerini oturttukları ama aslu astarı olmayan hadisler. Dolayısıyla bu da. Çünkü İbni Mesud eğer söylemişse mutlaks Kur’ana uygun söyler. Namaz bittiği zaman dağılın deniyor. Dolayısıyla hutbeden sonra dağılmaları söz konusu olmaz. Namazda Onu öyle bırakmışlardır.

Fatih Orum: Bu “terekuke kaima” ifadesi hutbenin ayakta okunmasının…

Abdulaziz Bayındır: Bir alakası olmaz onun. Yani hutbenin ayakta okunmasıyla ne alakası var? Çünkü kıyam namazın farzıdır, hutbenin değil ki. Şu anda hutbe okuyorum. Arapça bakımından bu hutbe değil mi? Şuanda benim yaptığım konuşma. Seninki de hutbedir. Hutbe bizim türkçedeki hitab işte. Mesela “muhatabım” deriz değil mi? Konuşurken karşımda bulunan kişi demektir. Hutbe kelimesinden gelir o muhatab da. Yani hutbenin ayakta olması gerekli olmaz da ama Resulullah ayakta okumuştur, tamsm sünnettir.

Fatih Orum: Bir başka sünnet hatibin hutbe okurken yüzünü cemaate dönmesi yani hatta işte bu hutbenin rukun değil, namaz gibi değil. Sadece cumanın şartı olabileceğini temellendirirlerken bunu da söylüyorlar. Bakın kıble şartı burada yok. Aksine tam tersine arkasını kıbleye dönüyor, yüzünü cemaate dönüyor. Bu namazdan herhangi bir onun doğrudan bir bağının olmadığının, bir parçası olmadığının delilidir diyerek imamın cemaate dönmesi gerektiği yine sünnet olarak söylüyorlar. Hutbenin sünnetlerinden bir başkası da hutbeyi uzatmamak. Yani kısa bir hutbe okumak. Bununla ilgili galiba biraz önce geçti, Ömer(ra)’dan şöyle bir rivayet zikrediliyor kitapta: “tavilus salate kasırul hutbete”. Yani cuma namazını uzunca tutun, hutbeyi de kısa yapın şeklindeki bir rivayeti Kasani dile getiriyor. Yine bir başka rivayet İbni Mesud’dan zikrediliyor. Kişinin cuma namazını uzatması, hutbeyi kısaltması onun dini doğru anlayışının bir göstergesidir şeklindeki bir rivayet yine zikrediliyor.

Hutbenin mekruhları kısmına gelince. Burada bir konu çokca tartışılıyor. Uzun uzun onunla ilgili bahisler açmış Kasani. O da hutbe esnasında konuşmak. Yani imam hutbeye çıktığında konuşmalı mı, konuşmamalı mı? Hangi kelimeleri kullanmalı. Hatta işte yanında birisi hapşursa, aksırsa ona işte mukabelede bulunmalı mı, bulunmamalı mı gibi pek çok şey tartışılıyor ve sözün özü;  hutbe esnasında zaruret olmadığı sürece konuşulmaması gerektiği, konuşmanın mekruh olduğu söyleniyor. Hatta bu esnada yani imam hutbeye çıktığında Kur’an dahi okunmayacağı hatta namaz dahi kılınmayacağı söyleniyor. Bununla ilgili şayet sünnet namazı kılmadıysa yani cumadan önce kılınmadan önce bir namazı veya işte tahiyyatul mescid denilen bir namazı mescide girmiş olmasına rağmen kılmadıysa kılabilir mi kılamaz mı gibi bir tartışma oluyor. Ve bu konuda işte Yahya hocamız biraz sonra herhalde bahseder Şafi mezhebindeki farklı bir görüşe atıfta bulunularak, onların hutbeye imam çıksa dahi namaz kılması gerekir eğer namazını kılmadıysa cemaat şeklindeki bir görüşün dayandığı delilin, rivayetin ki o rivayet işte Resulullah’ın Süreka Gatafani’ye söylediği bir söz. Bu sahabe mescide geliyor, bu esnada Resulullah hutbe irad ediyor. Namazını kıldın mı diye ona hitab ediyor. O da hayır deyince, o zaman kalk iki rekat namaz kıl diyor. İşte Hanefiler, Şafiler’in delil olarak aldığı bu rivayetin mensuh olduğunu, nesh edildiğini, nesh eden ayetin de, bu ayet nesh ediyor onu. Bu da Araf suresinin 204.ayeti. Yani işte “ve iza kurıel kur’anu festemiu lehu ansitu” var ya? O ayetin bunu nesv ettiğini. Bu uygulamadan daha sonra indiğini, dolayısıyla artık susun ve evet “ve iza kuriel kur’anu festemiu lehu ve ansitu” bu ayetin bu uygulamayı nesh ettiğini, dolayısıyla artık namaz dahi kılınamaz imam hutbeye çıkıp zikre başladığında deniliyor.

Abdulaziz Bayındır: Hutbenin arapça olması şartı yok değil mi Hanefi mezhebinde?

Fatih Orum: Ben bu kitapta onunla ilgili herhangi bir ibare görmedim. Normal bir zikir diyor.

Abdulaziz Bayındır: Ama Şafiler’de var galiba? Şafiler’de arapça olma şartı var.

Fatih Orum: Yine son olarak mekruh babında imamın dahi hutbeye çıktığında zikrin dışında herhangi bir şey konuşmaması gerekir diyor. Ama yardım toplanacaksa istisna edebiliriz.

Abdulaziz Bayındır: Az önce Fatih hocanın sözleri arasında geçti Bedaus Senai’den naklen yaptığı. “Fes’av ila zikrillah” yani “ya eyyuhellezine amenu iza nudiye lis salati li yevmil cumua: müminler, cuma günü namaz için çağırı yapıldığı zaman”,”fes’av ila zikrillah: Allah’ı zikre koşun”. Şimdi bu zikrullah’ın namaz mahiyetinde olduğu, bundan dolayı dört rekatlık öğlen namazının ikiye düştüğü ifade edildi. Burada öncelikle şunu söyleyelim; cuma günü cuma namazına giden kişi bu cuma namazını kıldığı an vazifesini tamamlamıştır. Artık başka bir namaz kulması gerekmez. Yani arkasından öğlen namazı diye bir şey yoktur. O günün öğlendeki farz, sadece cuma namazıdır. Resulullah’da iki rekat kılmış. Peki dört neden ikiye düştü? “Fes’av ila zikrillah”tan dolayı diyor. Şimdi zikrullah kelimesi Allah’ın zikri kelimesi çok önemli. Biz namazı gerçekten onun için kılarız. Yani “ekımis salate” Allah, Musa(as)’a emrediyor. “Ve ekmis salate li zikri: benim zikrim için namazı kıl”(TAHA 14), yani benim indirdiğim tevratı kafana yerleştirmek için namazı kıl demiş oluyor. Bizim için de aynı emirler var. Onun için işte “iza kadaytumus salate fezkurullahe kıyamen ve kuuden ve ala cunubukum” diyor Nisa suresinin 103.ayetinde. O namazı kılarken ayakta, oturduğunuz halde ve yanlarınız üzerine yüklenmiş vaziyette iken Allah’ı zikredin. Tabi buradaki zikir önce Kur’an, sonra da Kur’ana uygun olan bilgileri içeren şeylerdir. Yani “Allahuekber” de, “subhane rabbi el ala” da “tahiyyat” da, hepsi Kur’ana uygun olan zikirlerdendir. Şimdi ayette Allah’ın zikrine koşun, arkasından da namaz tamamlandığı zaman diye iki ayrı ifadenin geçmiş olması tabiki hutbeyi gerçekten hatırlatıyor. Bir de namazın ana beynini oluşturan şey zikirdir. Yani zikir olmazsa olmazdır. Fakat kıbleye dönmek olmazsa olmaz değildir. Rüku, sücud olmazsa olmaz değildir. Dolayısıyla hani bazen ruku, secde yapamayabilir bir insan. Hasta olur yada Bakara suresinde belirtildiği gibi 239. “Fe in hıftum fe ricalen ev rukbana” namazınızın geçeceğinden korkuyorsunuz, fırsat da yok. Bir yere de gitmeniz lazım. O zaman yürüyerek yada binili olarak gene o zikri yaparsınız. Yani zikir değişmiyor. Şimdi değişmediğine göre bu mantık bana oldukça tutarlu geldi. Yani Bedaus Senai’de geçen. İşin esası zikirdir. Bu zikrin belli şartlara belli şekil şartlarına bağlı olanı namazdır. İşte kıbleye döneceksin, ayakta duracaksın, ruku yapacaksın, secde yapacaksın. Ama bir de şekil şartına bağlı olmayan zikir vardır. O da 24 saat yapabileceğimiz şeydir. Şu anda da biz zikir yapıyoruz, Allah’ın dinini anlamaya çalışıyoruz. Cuma günü olan da oraya gelenlere Allah’ın dinini anlatmaktır. Yani Allah’ın kitabını iyi bilen birisi kalkıyor, o haftaki olaylarla da irtibat kurarak önemli gördüğü bir konuyu Allah’ın kitabına göre size anlatıyor. O da bir zikirdir. Oradaki zikrin ana gövdesi var, şekle bağlı olmayan zikirdir. Şekle bağlı olmayan zikir olduğu için kıbleye sırt dönmüş olabilir. Yani sakıncası yok. Onun rukusu, secdesi yok. Orada abdest de gerekmez. Çünkü bu salat değil. Yani abdestli olması gerekmez ifadesini kullanmışlar, bence o da yerinde. Yanlız Hanefiler’in tutarsızlıkları şu: bu asıl zikir Kur’andır. Siz cünüp de olabilir diyorsunuz, öbür taraftan da cünüp Kur’an okuyamaz diyorsunuz, adetli kadın Kur’an okuyamaz diyorsunuz. İşte bu tutarsızlıktır. Yani kendi içlerindeki bir tutarsızlıktır. Yoksa onun dışındaki söyledikleri doğru. Bizim Kitap ve Hikmet dergisinin son sayısında müslümanın kimliği namaz var. Burada zikir konusu oldukça ayrıntılı olarak işlenmiştir. Gerçi çok güzel yazılar var burada. Yani onu iyi kavradığımız zaman Hanefiler’in bu yorumunun tutarlı olduğu ortaya çıkıyor. Evet şimdi Şafi mezhebini dinleyelim. Bu bir zikirse, zikir demek: bir bilgiyi kafaya yerleştirmek demektir. Dolayısıyla namazı biz Kur’an öğrenmek için kılıyoruz. Hutbeye de gittiğimiz zaman da bir bilgi edinmek için yapıyoruz. Bunun dili olmaz. Muhatabın dili ne ise o dur.

Yahya Şenol:  Şafi mezhebinde hutbe ile ilgili hükümler genelde hep namazla birlikte işlenmiş. Yani bir kıbleye dönme haricinde namazda şart olan her şeyin hutbede şart olduğunu söylemiş Şafiler. Bu şimdi anlattıklarınızdan farklı olarak. Mesela ilk olarak şöyle denmiş; cumanın sahih olabilmesi için yani bir cuma namazı kılınabilmesi için bir yerde en az 40 kişilik bir cemaatin olması lazım. Kırkınında erkek olması lazım tabi. Kadınlara farz olmadığı düşüncesinden hareketle. Deniyor ki; bu 40 kişinin hutbeyi de aynı anda dinlemesi lazım. Hutbe esnasında da namaz esnasında da sayı 39’a düştüğü andan itibaren hiç birinin namazı olmaz. Artık o günün öğlen namazını kılmaları lazım. Cumanın kılınabilmesi için o 40 kişinin hutbenin başından namazın sonuna kadar orada hep mevcut ve hazır bulunmaları gerekiyor.

Abdulaziz Bayındır: 40 kişinin 40’ı da baliğ olması lazım.

Yahya Şenol:  Evet.

Abdulaziz Bayındır: Ve içlerinde yolcu olmaması lazım.

Yahya Şenol:  Hepsinin cumanın farz olduğu kişiler olması lazım.

Abdulaziz Bayındır: Yani 39 tane yerki bir tane yolcu oldumu olmaz. O zaman insanlara sormak lazım sen şeymisin?

Yahya Şenol:  Bu 40 kişi hutbeyi dinlemek için de şart koşulmuş ve şöyle denmiş. Deniyor ki; bu hutbeyi manasını anlamasalar dahi o 40 kişinin işitmesi lazım. Eğer diyor, sadece 40 kişiler ve içlerinden bir kaç kişi sağır ise hiçbirinin namazı olmaz. Namaz sahih olmayacağı için onlar artık o günün öğlen namazını kılmam ile mükelleftirler, cuma düştü onlardan. Böyle bir değişik düşünceleri var. Hutbe daha doğrusu iki hutbe. Farzdan önce birinci hutbe, ikinci hutbe diye ayırıyoruz ya bugün, bu iki hutbenin okunması cumanın şartlarından biri olarak görülmüş Şafi mezhebine göre. Delil olarak da Peygamberimizin sürekli olarak bu iki hutbeyi farzdan önce okuduğuna ve hiç bir cumayı bu hutbeleri okumadan kıldırmadığına dayanmışlar. Ve diyorlar ki Resulullah böyle yapmışsa bu kesin olarak onun farz olduğunu gösteriyor. Ve genel geçer bir hadis var Resulullah’tan nakledilen. Namaz konusunda Resulullah buyurmuş ki; “sallu kema raeytumuni usalli: bana bakın, ben nasıl namaz kılıyorsam siz de aynı şekilde namaz kılın”. Resulullah’a baktığımız zaman, hiç bir şekilde hutbesiz cuma namazı kılmadığına göre bizim de diyorlar hutbesiz cuma namazı kılmamız mümkün olamaz.

Bir diğer şartları hutbe ile alakalı olarak. Diyorlar ki; hutbe okunabilmesi için mutlaka vaktin girmesi lazım. Vakit de güneşin tam tepe noktasından batıya kayması anıdır. O andan itibaren ancak hutbe okunabilir. Daha önce okunamaz. Şimdi diyorsunuz ki; niye bunu söylemişler? Çünkü kendilerinden önce daha evvel bir vakitte de hutbe okunabileceğini söyleyenler olmuş. Mesela-biraz sonra belki görülecek- kimileri çıkmış demişler ki; cumanın hutbesinin geçerli olabileceği ilk vakit normalde bayram namazı kılınabilecek ilk vakit var ya, hani sabah namazı vanti bitti, güneş doğdu, bir 40-45 dakikalık süre var. O vakit geçtikten sonra anca bayram namazı kılınabiliyor ya ilk olarak. Diyorlar ki; o vakitte hutbe de okunabilir diyenler olmuş.

Abdulaziz Bayındır: Güneş batana kadar.

Yahya Şenol:  Son süreyi vermemiş. İlk olarak. İkindiye kadar, öğlenin vakti çıkıncaya kadar hutbe okunabiliyor. Ama ilk vakti böyle olur diyenlere cevap: hayır, cumanın vakti öğlen vaktidir. Öğlenin vakti de güneşin tam tepe noktasından batıya kaydığı andan itibaren başladığına göre daha önceki bir vakitte okunacak hutbe sahih olmaz. Dolayısıyla o hutbe okunmuşsa bile yeniden tekrar edilmeli. Çünkü ikiside diyor namazda hutbede vakite bağlı farzlardır, vakitleri girmeden bunlar eda edilrmeyeceği gibi vakitleri çıktıktan sonra da eda edilemezler. Bir diğer şartları hutbe ile alakalı olarak, deniliyor ki işte Hanefi mezhebinin tersine aksine bir görüş: hutbenin mutlaka ayakta okunması lazım. Hutbe okuyacak kişinin gücü kuvveti yerindeyse onu ayakta okuması lazım. Eğer bir özürü varsa o kişi ancak oturabilir. Ama böyle bir şey yoksa hutbenin mutlaka ayakta okunması lazım. Delil ne? İki tane delil getiriyorlar. İkisi de Cabir B. Semura sahabeden rivayet edilmiş. Diyor ki; “Resulullah daima hutbeyi ayakta okurdu. Sonra oturur, ikinci hutbe için tekrar ayağa kalkar. Hutbede ayetler okur, insanlara görevlerini hatırlatırdı”. Resulullah hep ayakta okurmuş, dolayısıyla ayakta okunması lazım.

İkincisi yine Cabir B. Semure’den rivayet edilen bir hadis. Orada da biraz daha detaylandırmışlar. Diyor ki Cabir B. Semura; “Resulullah iki hutbe okurdu. İkisini de ayakta okurdu. Eğer diyor kim sana(anlattığı kişiye hitaben konuşuyor) Resulullah’ın hutbeyi oturarak okuduğunu anlatırsa bil ki sana yalan söylemiştir”. Böyle bir şey hiç bir zaman olmadı. Resulullah hayatında ne kadar hutbe okuduysa hepsini ayakta okumuştur. Ben diyor(bunu Harun Hoca okumuştu zaten)Resulullah’ın arkasında belki 2000 kez namaz kılmışımdır diyor, böyle bir şeye rastlayamadım. Ve tekrar o genel geçer hadise atıfta bulunuyorlar. “Sallu kema raeytumuni sallu”. Peygamberimiz de zaten demiş ki; ben nasıl namaz kılıyorsam siz de aynı şekilde namaz kılın.

Abdulaziz Bayındır: Hutbeyi tam namaz sayıyorlar.

Yahya Şenol:  Tamamen. Hiç ayırdetmiyorlar. İki hutbe arasını bir oturuş ile ayırmak da bunlarda gereklidir. Yani birinci hutbeyi bitirdikten sonra imam oturacak, ikinci hutbe için ayağa kalkacak. Bu ayakta hutbenin okunması konusuna bayağa takmış durumda Şafiler. Çünkü gerçekten biraz önce de içeride konuşuyorduk mezhepler arasında belki şekilciliğe en çok önem veren Şafiler olmuş. Neyi delil almışlarsa, ayetmidir hadismidir artık ne ise ondaki şekil şemale acayip dikkat etmişler. Şimdi Resulullah’tan nakledilen bütün hadislerde ayakta olma şartını bunlar çıkarmışlar ya, diyorlar ki şimdi; imamın ayakta durmaya gücü yettiği halde oturarak hutbe okuması halinde bir kaç ihtimal var. Birincisi diyor, imam cemaate bir açıklama yaparsa derse ki diyor; ben oturuyorum çünkü bir mazeretim var. Hani ayaklarım beni taşımıyor, hastayım işte şöyle şöyle bir durum var. Arızi bir durum var o yüzden oturuyorum diye bir açıklama yaparsa, tamam diyor, hepsinin namazı olur. Veya cemaat imamın açıklamasına ihtiyaç kalmadan, imamı tanıyorlardır, biliyorlardır. İmamın ayaklarında, vücudunda, her hangi bir yerinde arıza var o yüzden ayakta duramıyor oturuyor. Bunu bilirlerse diyor, yine hepsinin birden namazı olur ama eğer diyor imamın ayakta durmaya gücü yettiği halde. Hatibin daha doğrusu, imam demeyelim ayıralım onu. Hutbe okuyan kişinin ayakta durmaya gücü yettiği halde hiç bir sebebi yokken oturmuşsa eğer hutbeyi okurken, bu durumda diyor bakılır. Kırk kişi olma şartı vardı ya. Eğer imam bu 40 kişinin içindeyse, imam ile 40 kişiyse bu sayı, o zaman diyor imamın da cemaatın da namazı olmaz. Eğer imam 41. kişi ise veya 42, 43. 40 sayısının üstündeyse imam. Cemaat 40, imam 41. ise hatibin namazı olmaz, diğerlerinki olur diyor. Buna aşırı derecede takmışlar. Bu ayakta okunacak illaki diye.

Fatih Orum: Bu şey hani 2000’in üzerinde ifadesi var ya, haftaya bölsen bunu 40 yıl yapar.

Yahya Şenol: 2000 namaz demiş, Allahtan 2000 cuma dememiş.

Bir başka şartı sürekli namaz ile birlikte ele aldıkları için, dedik ya namaz da ne şart ise kıble hariç bunda da şart diyorlar. Yani abdest şartı da burada var. Kişi abdestsiz veya gusül abdesti alması gereken bir durumda iken hutbe okuyamaz. Bu kesinlikle geçersizdir Şafilere göre. Setri avret şartı da vardır. Yani avret mahalli açık olamaz kişinin. Bunların hepsi dediğimiz gibi, namaz gibi düşünüldüğü için böyle şart koşulmuş Şafilere göre. Hutbenin kendisine geldikleri zaman diyorlar ki; ne olmazsa hutbe olmaz. Hutbenin olmazsa olmazları. Birincisi hutbenin içeriğine dair. Deniyor ki; hutbede şu üç şeyin şart olduğu konsunda hiç bir Şafi’nin itilafı yok. Birincisi: hamdusena edilecek C. Hakka. Yani  “elhamdulillah” diye başlanıyor ya hutbeye. Bu cümle olacak. İkincisi: Resulullah’a salatu selam getirilecek. “Elhamdulillahi rabbil alemin ves salatu ves selamu ala resulina” diye hutbenin olmazsa olmazıdır. Üçüncüsü de diyor, dinleyenlere iyilik ve takva konusunda vasiyetler, tavsiyelerde bulunmak. Onlara görevlerini hatırlatacak hatib diyor. Bu hutbenin olmazsa olmazı. Hutbede Kur’an’dan  birşeyler okunacak mı okunmayacak mı konusunda az da olsa ihtilaf olmuş ama başta İmam Şafi olmak üzere mezhebi  çoğunluğuna hakim olan görüş, mutlaka Kur’an’dan  ayetler de okunmak zorundadır Şafi mezhebine göre.

Abdulaziz Bayındır: Yuskurullah yani. Zikirden dolayı.

Yahya Şenol:  Bunun haricinde bir de orada hazır olan müminler için dua edilip edilmeyeceği de tartışılmış. Evet dua edilmesi de vacip/gerekli diyenler olduğu gibi, hayır bu gerekli değildir mustehaptır. Müminler için dua edilirse bu da olur denmiş. Bunu kabul edenler, mesela bizim ülkemizden bir örnek verelim. Halil Gönenç Hoca’yı çoğunuz duymuşsunuzdur. Onun Şafi İlmihali diye bir kitabı var. Bu duanın şart olduğunu düşünenlerden. Ve diyor ki; bizim ülkemizde Türkiye’de genelde inamlar diyor duayı gizlice okudukları için Şafiler’in namazını boşa çıkarmış oluyorlar. Öyle bir şey buraya yazmış. Halbuki mezhebe kesin hakim olan bir görüş de değil bu. Mezhepde duanın şart olmadığını söyleyenler de var.

Abdulaziz Bayındır: İstersen ben burada bir hikaye anlatayım kısaca, biraz rahatlasın ortam. 1980’li yılların başlarında bazılarınız hatırlayacaktır, Türkiye’de cuma namazı kılınmaz düşüncesi yayılmaya başlamştı. İşte bu 12 Eylül ile beraber. Ben de İstanbul müftülüğündeyim. Bize sordular; Türkiye’de cuma namazı kılınmazmış. O zaman bir gazetede de birisi yazı yazıyor. Bunu kim söyledi dedim ya, böyle şey olur mu? Allah rahmet eylesin Sadettin Yüksel Hoca’nın söylediğini söylediler. Sonra Sadettin Hoca’ya telefon açtım. Hocam dedim, sizin böyle fetva verdiğiniz söyleniyor. Türkiye’de cuma namazı kılınmaz diyorsunuz. Kılınmaz dedi. Hocan neye dayanıyorsunuz dedim. İşte imam şartı var, sohbetin başında sultan kıldırmalıdır, bugünküler laik devlet hepsi kefere. Cumhurbaşkanının kıldırmadığı yerde cuma namazı olmaz. Neyse. Dedim ki Hocam, siz kılıyormusunuz dedim. Ben kılıyorum dedi. Şafi mezhebinde böyle bir şey yok dedi. Dedim, yani yarın Allah seni çağıracak. Gel Sadettin kulum, aferin sen cennete. Çünkü cuma namazını kıldın diyecek, bana da gel Abdulaziz sen de cehenneme, sen de cumayı kıldın. Kıldın, çünkü senin mezhebinde kılınmazken kıldın haydi cehenneme. Burada şey yaptın hadi cennete, böyle şey olur mu dedim ya. Böyle şey olur mu? Ya caizdir yada değildir. O zaman fetvasını veriyorsan, sen de kılma anlarım. Sen kılıyorsan başkalarına nasıl kılma diyorsun? Neyse sonradan toplantı yaptık. Tamam dedi, toplantı yapın gelip anlatayım dedi. Tamam dedim. Toplantı yaptık, ben organize ettim toplantıyı. O gazetede yazı yazan kişiyi de Sadettin Hocayı’da özellikle davet ettim, hatta yazılı da. Diğer hocaları da çağırdık, ikisi de gelmedi. Çünkü söyledikleri şeyin hiç bir dayanağı yoktu. Ama hala Türkiye’de bu tartışılır malesef. E şimdi orada o Halil Gönenç Hoca da o toplantıda vardı. Yani Türkiye’de cuma namazı kılınır diyenlerdendi. Bu vesileyle Onu da anmış olalım ama dua edilmediği için cuma olmaz meselesi hoş bir mesele değil. Yani mezhep ihtilafını sanki dini ihtilaf gibi ortaya koymanın bir anlamı yok.

Yahya Şenol:  Bir de bu herhalde Osmanlı’dan önce varmış ki kitaplarada geçmiş. Yetkili makam için, halife için diyelim dua edilmesi meselesi var ya. O siyasiler için dua. O Şafi mezhebinde mekruh kabul ediliyor. Böyle bir şey olmaz diyor yani. Cumanın onunla hiç bir alakası yok, dua sadece bütüm müminler için, orada hutbeyi dinleyenler için yapılabilir. Mesela tabiinden Ata B. Ebi Rabah diye bir alim var, onun bir rivayatini aktarmışlar. O demiş ki; bidat, böyle bir şey olmaz, terkedilmesi lazım. “inne ma kane hutbetu tezkiran” diye de bir açıklama yapmış. İnsanlara görevlerini hatırlatmak için, bu tip siyasilere dua etmek için falan yok diye onu bir ilave not olarak söylemiş olayım. Bunun dışında

Abdulaziz Bayındır: Şu anda bizim hutbelerin en sonunda bir dua yapılıyor. Neydi o?

Yahya Şenol:  Allah’ım islama ve müslümanlara yardım eyle.

Abdulaziz Bayındır: Bu 28 Şubattan sonra ortaya çıkmıştır. O zamana kadar yoktu.

Yahya Şenol:  Hutbe ile ilgili bir diğer şart Şafi mezhebinde: hutbenin arapça okunması. Arapçadan başka bir dille hutbe okunmaz Şafi mezhebine göre. Ve deniyor ki; eğer bir yerde hiçbir şekilde arapça okuyacak kişi bulunmazsa. Hadi onu da Galil Gönenç Hoca’dan okuyayım tam metniyle. Hutbeyi arapça olarak okumak için, o kadar miktarda arapça öğrenmek farzı kifayedir. Bir yerde bunları bilen olmazsa yani bir hutbeyi arapça okuyacak kadar arapça bilmeyen hiç kimse olmazsa diyor orada, o beldenin sakinleri günahkar ve asi olurlar. Ayrıca cuma namazını değil, o günün öğlen namazını kılmak durumundadırlar. Mutlaka arapça olmak zorunda. Niye? Delili de şu. Diyor ki elimdeki El Beyan adlı kitapta; çünkü Resulullah da, ondan sonra da gelen halifeler de hep hutbelerini arapça olarak okumuşlar. Bu hutbenin arapça olduğunu gösterir.

Abdulaziz Bayındır: Halbuki Resulullah gürül gürül arapça biliyordu değil mi!

Yahya Şenol: Öğrenmiş yani arapçayı. Hutbe okuyacak kadar öğrenmiş arapçayı!

Abdulaziz Bayındır: Ya Rabbim! Yani hakikaten çok üzücü bir şey. Zikir ne demektir? Yani bir kişi eğer bir konunun manasını bilmiyorsa ona zikir denmez ki. Yani anlamını bileceksiniz, ondan sonra onu kafanıza yerleştireceksiniz, yeri geldiği zaman kullanacaksınız. Yani başka şekilde ona zikir denmez arapça olarak. Sonradan bu mezhepler oluşurken insanların zihinleri nasıl dumura uğramış ben onu gerçekten bir türlü anlayamıyorum.

Yahya Şenol: Burada ilginç bir rivayet var. Bir dip not gibi düşünelim bunu. Hani hutbede Kur’an’dan bir şeyler okunması ile ilgili bir rivayeti delil almışlar. Çok ilginç geldi bu. Hem bunlar kadınlara namazın farz olmadığını söylüyorlar ama Ummu Hişam Bintu Harise diye bir hanım sahabeden rivayette bulunmuşlar. Ummu Hişam Binti Harise: Harise’nin kızı Ummu Hişam. Diyor ki; ben Kur’andaki Kaf suresi. Kaçıncı sure? Arkadaşlar bakarsa. 50. Sure Kaf Suresini ben Resulullah mimberden bize anlatırken ezberledim o sureyi. O kadar çok sık anlatıyor anlatıyor, ben onu dinleye dinleye o sureyi ezberledim.

Abdulaziz Bayındır: Hiç gitmemiş demek ki şeye.

Yahya Şenol:  Kadın! Hani kadınlara cuma farz değildi. Abdullah İbni Mesud kovuyordu gelenleri? O dönemin sahabeleri bakın. Kur’anı o kadar mimberde okuyor ki bunlar artık dinleye dinleye ezberlemişler.

Abdulaziz Bayındır: Kaçak girmiştir içeri!

Yahya Şenol: Onun haricinde hutbe ile ilgili bir takım da müstehap kabul ettikleri şeyler var. Onları da kısaca söyleyeyim maddeler halinde. Birincisi diyor hatibin yüksek bir sesle herkeze duyurabilecek bir şekilde hutbeyi okuması lazım. Yüksekçe bir yere çıkması lazım ki bugün mimberler bunun için kullanılıyor. Herkesin kendisini görebileceği bir yüksekliğe çıkıp okuması lazım. Mihrabın sağ tarafında bulunuyor olması lazım mimberin. Bunu da sünnet kabul etmişler. Bugün de zaten öyledir. Bunun haricinde diyor hatibin hutbe okumak için camiye/mescide girdiği zaman bir girerken oradakilere selam vermesi bir de mimbere çıkıp oturduktan sonra oradakilere selam vermesi de sünnet veya mustehap kabul edilmiş Şafilere göre. Dördüncüsü: bu hep sadece bir kılıçmış gibi anlaşılıyor. Hani bir bastona, bir şeye dayanarak hatibin hutbe vermesi de mustehap kabul edilmiş. Çünkü diyor Resulullah’tan buna dair uygulama nakledilmiş.

Abdulaziz Bayındır: Bir de şu var yani, mesela Hanefilerde, Fatih Hoca söylemedi. Bir yer kılıç ile fethedilmişse orada hutbeye kılıçla çıkılır. Mesela Beyazıt camisinde Allah rahmet eylesin Abdurahman Gürses Hoca onu epeyce uygulamıştı.

Yahya Şenol: O bir şart değil.

Abdulaziz Bayındır: Yani öyle bir usul de vardır. Tabi dini olarak şart değil ama öyle bir gelenek oluşmuş.

Yahya Şenol:  Peygamberimiz öyle yapmış diyor. Artık onu hangi amaçla yapmış? Dinlenmek için elini koymak için mi o belli değil. Hatibin milletin iyi bir şekilde anlayabilmesi için tane tane ve yavaş yavaş konuşması lazım.

Abdulaziz Bayındır: Ne oldu şimdi?

Yahya Şenol:  Dinleyenler arap herhalde bilmiyorum ki. Ama mustehap zaten.

Abdulaziz Bayındır: O zaman cemaatin de arap olması demek lazım.

Yahya Şenol:  Müstehap. Bir diğer mustehapları da Hanefiler’in aksine, Hanefiler diyorlarmış ki; imam hutbeyi okurken sağa sola cemaate karşı sürekli dönüşler yapabilir. Kafasını, vücudunu falan çevirebilir ama Şafiler’e göre yok. Sadece cemaate karşı durur şöyle bir şekilde. Bir daha sağa sola da dönmez, sabit durur. Resulullah’tan böyle nakledilmiş diyorlar. Bunun haricinde konuşannkişi hatibin boğazını rahatlatması amacıyla o esnada su içmesini de caiz görmüşler. Burada namazdan ayırıyorlar işte. Böyle bir detayları var. Diyorlar ki; olabilir, o esnada boğazı tıkanabilir, ağızı yapış yapış olabilir. Dolayısıyla orada su içmesini de mustehap ve caiz görmüşler.

Abdulaziz Bayındır: Ben şimdi talebelerime hep şunu söylerim. Mesela bir yerd yanlış bir bilgi geçtiği zaman yiç bizim bir şey söylememize luzum yok. Biraz okuyun, az sonra görürsünüz kendi kendini yalanlayacaktır. İşte! Yani hutbe nasıl namaz olur? Tamam, zikirdir doğru. Elbetteki zikirdir. Zikirse Kur’an ağırlıklı olmak zorundadır. Onların hepsi tamam. Ama namaz değildir. Peki şey konusu var mı bunda Hanefi’de, Şafi’de. Biraz sonra diğer mezheplere de bakacağız. Hutbeyi okuyan ile namazı kıldıran farklı olabilir mi diyor? Şia’da caiz değilmiş. Özürsüz caiz değildir. Ama hanefi mezhebinde bu var. Adam hutbe okurken yeni imam görevlendirilmişse orada bir takım problemler çıkmış olur. Yani imam hutbeden önce mi gelmiş sonra mı gelmiş. Var değil mi? Taman neyse o zaman dinleriz. Hatiplik başkadır imamlık başkadır Osmanlı’da, doğru.

Abdurrahman Yazıcı: Hambeli mezhebindeki cuma namazındaki hutbeye gelecek olursak. Cuma namazında hutbe cumanın şartlarındandır, olmazsa olmaz. Yani cumada hutbe olmadığı zaman bu caiz değil. Bu konuda Hasan Basri’nin olur şeklindeki görüşü de naklediyor İbni Kutame. Fakat olmayacağını söylüyor. Çünkü ayetteki “fes’av ila zikrillah”daki zikir kelimesinin hutbe anlamında olduğunu, Peygamberimizin de ben nasıl kılıyorsan o şekilde kılın dediğini ve O’ndan nakledilen hadislerde de buradaki hutbesinin bir hatırlatma bir zikir olduğu. Yani buradaki ayetteki zikri açıkladığını, onun hadislerindeki gördüğmüz şeyin de hutbenin olmazsa olmaz olduğunu söylüyor. Yine ayakta hutbeyi okuyacağını, okuması gerektiğini..

Abdulaziz Bayındır: Yani Şafi mezhebindeki gibi aynı.

Abdurrahman Yazıcı: Evet. Ama bu bir özür durumu hariç gibi bir şey ilave ediyorlar.

Abdulaziz Bayındır: Bunu da Şafiler söylemişti zaten.

Abdurrahman Yazıcı: Yine imamın müezzinin ezana başlar başlamaz hutbeye doğru yönelmesinin de mustehap olduğu. Yani hutbe okuyacağı yere doğru.

Abdulaziz Bayındır: Ezan okunur, mesela Mekke’de, Medine’de öyle yapılır. Ezan okunurken imam mimberdedir ve ezan biter bitmez imam hutbeye başlar. Gerçi Türkiye’de de o yapılıyor ama asıl ezandan epeyce sonra okunuyor normal ezan, hutbeden önceki ezan.

Abdurrahman Yazıcı: Yine hatip hutbe verirken cemaate dönmesi mustehap kabul ediliyor. İşte Peygamberimizin Allah’a hamdettiği, senada bulunduğu, daha sonra oturduğu. Yani iki hutbe var. Daha sonra kalkıp tekrar hamd, sena, salatdan sonra vaaz ettiği, hutbe verdiği ve insanlara dua ettiği şeklinde hutbesi özet olarak belirtiliyor. İkü tane hutbe olduğu, aslında cumanın dört rekatlık bir namaz gibi olduğu, o iki rekatının iki hutbeye ayrıldığı. Bu nedenle iki hutbe olması gerekli.

Abdulaziz Bayındır: Yani hutbelerin her birisini birer rekat sayıyor, aradaki oturma o işi bozuyor. Sonunda da oturması gerekir. Ama mantık güzel yani.

Abdurrahman Yazıcı: Yani burada bir takım rivayerler de var. Benzetme yapıyorlar, yoksa illa öyle olacak değil. Bu anlamda Peygamberimiz nasıl hutbe verdiyse biz de o şekilde iki tane hutbe olmalı diyorlar. Yani bir tanesini ihlal edersek bir rekat ihlal etmiş gibi oluruz. Bir rekatlık namaz ifa etmil gibi oluruz. Mutlaka ikisini de yapmalıyız. Yine hutbedeki hatibin tesbih, tehlili, bir takım duasının hutbe olmayacağı yani hutbenin bir konuşma olması gerektiği.

Abdulaziz Bayındır: Bak işte bu çok önemli. Mesela Hanefiler’in ben az önce onu söyleyecktim yanlış oldu. Hanefiler diyor ki; bir elhamdulillah derse hutbe tamamdır. Niye? Zikirdir diyor. Kardeşim burada insanlar Allah’ı zikre koşarken elhamdulillah demek için koşmuyorlar. Onu koşmadan bulundukları yerden de derler elhamdulillah. Resulullah(sav)’in uygulaması son derece önemlidir. O da bir zikirdir demekle o iş geçiştirilemez. O konuda Hambeliler’in o sözü oldukça tutarlı.

Abdurrahman Yazıcı: Kısa olabilir.

Abdulaziz Bayındır: Kısa bir konuşma olabilir ama bir konuşma olmalı. Karşı tarafa bir bilgi verilmeli.

Yahya Şenol: Tavsiye yapmak şart Şafilerde.

Abdulaziz Bayındır: Çok doğru yani o.

Yahya Şenol: Artı, ayet okumak.

Abdulaziz Bayındır: Zaten asıl zikir ayettir.

Abdurrahman Yazıcı: En az bir ayet olsun diyorlar. En az bir ayet olsun derken şöyle bir şey de var: yine cünüp kişi hutbe verir mi vermez mi? Verir diyorlar. Peki o zaman ayet olacaksa nasıl olacak? Yani ayetin anlamını taşıyan bir şekilde.

Abdulaziz Bayındır: Abdestsiz Kur’an okunmaz sözünün hiç bir delilinin olmadığı yine kendileri tarafından itiraf edilmiş oluyor.

Abdurrahman Yazıcı: İki hutbe arasında oturmak hafif bir oturuşla, yine mustehap kabul ediliyor. Peygamberimiz böyle bir şey yapmuş, oturmuş. Bu Şafiler’deki gibi vacip değil. Yani bu esnada bu bir hutbe olmadığı için hatibin oturması, bu esnada dinleyicilerin konuşmasında bir beis yok.

Abdulaziz Bayındır: Arada konuşabilirler.

Abdurrahman Yazıcı: Evet o anlamda. Ama hutbe okunurken konuşmamaları lazım.

Abdulaziz Bayındır: Tabi yani, şimdi mesela biz burada size konuşma yapıyoruz. Biz size konuşurken siz kendi aranızda konuşursanız olmaz yani. Sadece kendinizi değil, yanınızdaki diğer insanları da rahatsız edersiniz. O bakımdan dinleyenlerin susmuş olması çok önemlidir.

Abdurrahman Yazıcı: Yine hatibin temiz olması sünnettir. Ahmed İbni Hambel, kim hutbe verecekse ve cünüp ise gusledip, sonra namaz kıldırabilir diye söylüyor. Ancak,Peygamberimiz’in hemen hutbeden sonra tabi namaz kıldırmasından hareketle, demek ki hutbede de abdestli idi yani bu yüzden mutlaka hutbede de abdestli olmalı. Yine hutbeyi irad edenin namazı da kıldırması sünnet. Bu anlamda farklı kişiler olmaması gerekir.

Abdulaziz Bayındır: Resulullah hutbeyi de okumuş namazı da kıldırmış. Bu sebeple.

Abdurrahman Yazıcı: Resulullah’dan sonra gelen halifelerin de böyle yapması sebebiyle. Yine kısa olması mustehap hutbenin. Bu konuda daha önce Hocalarımızın naklettiği hadisler naklediliyor. Ne kadar kısa olursa. Hatta hutbe bulunduğu için cuma namazı iki rekatlık, o yüzden uzun tutulmadı. Çünkü hutbe de var şeklinde böyle bir hikmeti de..

Abdulaziz Bayındır: Evet bu da çok önemli bir şey. Yani insanlar bir araya geliyor, gelmişken dört rekat kılsınlar canım ne olacak. Dikkat ederseniz geliyor, işte 13 rekat değil mi? Yok, 16 rekat oluyor. Cuma namazına gelmişken adam bir girdi mi bir daha da çıkamıyor. Bilhassa eskiden araplar gelirlerdi. Bu sıralar da geliyorlar ama o zaman biz evsahipliği yapardık İstanbul müftülüğündeyken. Şimdi cuma namazının farzını kılar, adam kalkar çıkmaya. Bakar ki çıkmak ne mümkün. Allah Allah bunlar ne yapıyorlar? Mecburen otururdu, ondan sonra bizi sorguya çekerdi ya burada ne oluyor falan diye.

Abdurrahman Yazıcı: Yine hatibin bir kılıca, bir asaya, bir oka diyelim, bu gibi şeylere dayanması mustehap. Peygamberimizin bu şekilde yaptığı belirtiliyor. Yine hatibin açık bir şekilde konuşması, acele etmemesi vesair bir takım şeyler önemli. Bir yerde de görmüştüm, arapça olması gereği. Geçen hafta görmüştüm, şimdi tam yerini bulamadım ama arapça olması gerektiğini söylüyorlar. Ama neye dayanarak, ona bir daha bakmak lazım. Peki secde yapması gerekirse? O zaman ne yapacak? İsterse o ara inip

Abdulaziz Bayındır: Secde ayeti okursa.

Abdurrahman Yazıcı: İsterse hatip iner secde yapar. İmkan bulursa orada yapar. Mimberde yapar secdeyi. Veya secdeyi de terkedebilir. Bunda da bir sakınca yok.

Abdulaziz Bayındır: Ömer(ra)’ın yaptığı bir şey var. Bir keresinde inip secde etmiştir ama birisinde de yapmadı.

Abdurrahman Yazıcı: Hz. Osman’ın, Ebu Musa El Eşari’nin de bu şekilde terkettikleri belirtiliyor. Yine bir muvalat, bir sıra olması lazım. Yani arada bir şeyler girmemesi lazım. Farklı bir şeyler. Hutbe ile namaz arasında. Yine müminlere dua etmek, orada bulunanlara. Bu da mustehap kabilinden. Yine farklı olarak zevalden önce hutbe okunur namaz kılınır mı? Kılınır.

Yahya Şenol: Namaz kılnır mı?

Abdurrahman Yazıcı: Kılınır. Cuma namazı da kılınır. Öyle bir şey de var.

Abdulaziz Bayındır: Demek ki Hambeliler’den kalmış o. Bir de güneş batana kadar sürüyor mu orada?

Abdurrahman Yazıcı: İkindi ibaresi var Hocam.

Abdulaziz Bayındır: Öyle bir görüş vardı ama hangi mezhep idi şuanda tam şey yapamıyorum.

Abdurrahman Yazıcı: Bayram namazına da benzetiliyor bu durumda. Bayrama denk gelirse özellikle. Bayram ve cuma. Çünkü bu konuda sahabeden nakiller de var. Sahabenin kaluleden ve öğlen yemeğinden önce cuma namazı kıldıkları.

Abdulaziz Bayındır: Biz de öğle yemeğinden önce kılıyoruz. Yemeği kaçta yediğine bağlı.

Abdurrahman Yazıcı: Bu konuda farklı rivayetler var. Bunların hepsinin buna delil olduğu.

Abdulaziz Bayındır: Evet şimdi Maliki mezhebini Muhammed Ruzi Hoca’dan. Az önce Dr. Abdurahman Yazıcı Hoca’yı dinlemiştik. Şimdi Muhammed Ruzi Hoca’yı dinliyoruz.

Mehmet Ruzi: Maliki mezhebinde hutbe farzdır. “Ya eyyuhellezine amenu iza nudiye lis salati min yevmil cumuati fes’av ila zikrillah”(CUMA 9), “zikrillah”tan kasıt hutbe yada hutbe ile birlikte namazdır diyor. Farz demesinin delili bu. Hutbenin vakti zevalden sonra diyor.

Abdulaziz Bayındır: Hambeli tek kalıyor burada.

Mehmet Ruzi: Evet, zevalden sonra. Namazdan önce olacak. Delili de “fe iza kudiyetis salatu fenteşiru fil ard”(CUMA 10) bunu delil alıyor.

Abdulaziz Bayındır: Namaz bitince yeryüzüne dağılın dendiğine göre, demek ki hutbe namazdan önce olması lazım.

Mehmet Ruzi: Dolayısıyla namazdan sonra hutbe okundu ise hutbe okunduktan sonra namaz iade edilecek diyor.

Abdulaziz Bayındır: Bak bu da güzel. Hutbeyi namazdan sonra okuyorsanız o zaman tekrar namaz kulmanız lazım. Çünkü namaz kıldığın zaman dağılmak gerekiyor. Öyleyse, efendim baştan işte Emeviler’e kadar hutbe sonra okunurdu, kimse dinlememeye başladı. Onun için öne alındı. Böyle ..

Yahya Şenol: O ilginç. O iddayı delil getirenler de rivayet mivayet takmayan adamlar normalde. Hadis falan hepsini reddederler, ama işlerine gelince orada pat hemen bir rivayete şey yapıyorlar.

Abdulaziz Bayındır: Orada rivayet dedikleri hadis de değil. Mebsud’da geçen bir ibareyi yanlış yorumlamak.

Yahya Şenol:  Hani bakmazdınız siz o tip şeylere?

Abdulaziz Bayındır: Enteresan bir şey yani. Kendi arzularına uygun olduğu zaman ayermiş, hadismiş, sahihmiş, değilmiş önemli değil.

Mehmet Ruzi: Hutbenin önemli bir şartı namazdan önce olması gerekir, namazdan sonra okunursa hutbeden sonra tekrar namaz iade edilecek. Hutbe, iki hutbedir. İkisinin arasında basit, hafif bir şekilde oturulur. Hutbe ile namaz, ikisi birbirinin ard arda olması gerekir. Ayrılması, araya bir fasıla düşmesi uygun değildir ama az bir şekilde olabilir. Bu nedenle de hutbeyi imam okuması gerekir diyor.

Abdulaziz Bayındır: Müezzin okursa olmaz mı?

Mehmet Ruzi: Müezzin okursa olmazmış. Hutbe başlamadan önce imam oturur, müezzin ezan okur imamın karşısında. Ezan bittikten sonra hutbe okumaya başlar. Bu arada İmam Malik’e sormuşlar. Diyor işte; insanlara selam verecek mi diyor. “Enkere” diyor, yani selam vermeyecek.

Abdulaziz Bayındır: Bu konularda İmam Malik gerçekten benim en çok dikkatimi çeken bir kişidir. İmam Malik Medine fakihidir. Diğerleri Medine’nin dışındaki durumu bize naklediyorlar. Eğer bir şey varsa yani imam hutbeye çıktığı zaman esselamun aleykum diyorsa, öncelikle bu adetin Medine’de devam etmesi lazım. Böyle bir şey yoktur demesi ilginç. Mesela işte ettehıyyatü okunduğu zaman parmağın kaldırılması şahadette yada daha önce, onu da kabul etmiyor İmam Malik. Böyle bir şey yoktur diyor. Namaz kılknırken ruku ve secdeye kalkarken aralarda ellerin kaldırılması, böyle bir şey yoktur diyor. Şimdi ben şahsen bunu önemsiyorum. Yani İmam Malik Medine geleneğini bize nakletmesi açısından.

Yahya Şenol:  Özellikle pratik şeyleri değil mi yani?

Harun Ünal: İmam Malik yüzbinlerce hadis ezberlemiş. Bu yüzbinlerce hadis arasından onbin tanesini Muvatta için ayırmış. Sonra bunları tek tek Kur’an’a arz ederek zaman içerisinde senelerce ayıklaya ayıklaya beşyüze kadar indirmiş. Reşit Rıza diyor ki; eğer biraz daha yaşasaydı belki o beşyüzü de kaldırırdı.

Abdulaziz Bayındır: Tamam teşekkür. Yani gerçekten Medine uygulaması bu açıdan çok önemli.

Mehmet Ruzi: Bir de yani aynı yerde Mudevvene’de geçiyor.

Abdulaziz Bayındır: Mudevvene dediği İmam Malik’in eseridir.

Mehmet Ruzi: Hutbe okurken müminlere istiğfar getirir mi diye soruyor. Evet diyor. Bir de birgün insanların duyduğu yani “uzkurullahe yezkurukum” diyorlar, bu nasıl? Ahsendir, yani daha güzel.

Abdulaziz Bayındır: Yani siz Allah’ı zikredin ki Allah da sizi zikretsin. Yani siz C. Hakkın emir ve yasaklarını hatırınızdan çıkarmayın ki Allah’da size yardımcı olsun, yardım etsin şeklinde.

Mehmet Ruzi: Hutbenin şartı yani olmazsa olmaz. Sıralıyor sadece olmazsa olmaz şartları önce getiriyor. Şartı, hutbenin içinde emir- nehiy içerikli olması gerekiyor. Orada diyor ki; iza tasarel imam ala fil hutbe fe lem yetekellem illa bi misli elhamdulillah ve nahva”, hutbede hiç bir şey söylememiş, sadece elhamdulillah ve benzeri zikirleri söylediyse bu caiz değildir namaz ve hutbe iade edilmesi gerekiyor.

Abdulaziz Bayındır: Bak bu çok güzel. Çok güzel bir şey. Yani bu insanlar bir bilgi almaya koşuyorlar. Orada diyecek ki; Allah şunu emretmil, şunu yasaklamıştır demesi lazım. Öbürü zate elhamdulillah orada gelmeden de diyordu adam. Yani alış veriş yaparken üç beş kuruş kazandını elhamdulillah bugün kar ettik diyor. Şimdi o elhamdulillahı dinlemek için mi gidecek şeye.

Mehmet Ruzi: Özellikle nasıl olarak yazmış? Hutbede tilavet secdesi çıkan ayetlerin okunmamasına özen gösterilmesi gerekiyor. Çünkü tilavet secdesi yapınca ahengi bozuluyor. Eğer yaparsa caizdir diyor.

Abdulaziz Bayındır: Yani tilavet secdesi: Kur’anın secde ayetleri var ya, bunları okumamasını tavsiye ediyor. Çünkü o zaman ineceksin, secde edeceksin,çıkacaksın falan ama okusa da olur demiş.

Mehmet Ruzi: Okursa da olur diyor. Bir de diğer şartlar var. Şartlarda Şafi mezhebinde olduğu gibi bir şey üzerine, burada şey zikrediyor: yay yada baston üzerine dayanması sünnettir diyor. Diğer sünnet de imamın cemaate bakması, cemaatin de imama bakması. Cemaatin yüzü kıbleye, imamın yada hatibin yüzü de cemaate olması. Bir de diğer mezheplerde olmayan, benzemeyen bir konu: hatib hutbe esnasında cemaatin birinden birşeyler sorabilir. O da cevap verdiği zamanbu lağv değildir diyor. Yani hutbe esnasında cemaatin içinden biri kalkıp soru sorabilir. O da cevap verdiği zaman bu lağv değildir diyor. Diğer mezheplere benzemeyen bir konu.

Abdulaziz Bayındır: İmam Malik hutbe okunurken yanındakiyle konuşuyor diye bir rivayet görmüştüm. Sen gördün mü?

Mehmet Ruzi: Onu görmedim. Yani burada “men tekelleme” diyor. Konuştuğu zaman cevap verirse caizdir diyor. Diğer bir konu da hutbenin hep “kame” diye geçtiği için oturarak okunması gerektiğini, 5-6 kitaba baktım bunların içinde söylememiş. Özellikle Mudavene’de yok.

Abdulaziz Bayındır: Yani ayakta durma şarttır dememişler ama.

Mehmet Ruzi: Şarttır dememişler ama buna benzer bir konu da arapça olması gerekir diye bir şart, kayıt yok. Emir içerikli olması şarttır demiş. Buradan da kayıt düşülmediğine göre diğer dillerde olur hükmünü çıkarabiliriz. Özetle bu kadar.

Abdulaziz Bayındır: Peki teşekkür, sağol. Enes Hoca’ya ver Zahiri mezhebini bir dinleyelim.

Enes Alimoğlu: Bismillahirrahmanirrahim

Abdulaziz Bayındır: Evet, Enes Alimoğlu bizim Uygurca sitenin editörü.

Enes Alimoğlu: Şimdi bu cuma hutbesinin hükmü konusunda arkadaşları üzeceğim biraz. Onların hepsi şarttır, farzdır diye bir şeyler söyledi ama ben sünnet diyeceğim.

Abdulaziz Bayındır: Biraz sonra, merak etme Şialar başka şeyler söyleyecekler. Onun için iyi bir hazırlık. Sen yine şükret durumuna.

Enes Alimoğlu: Şimdi, Zahiri mezhebinde hutbe imam önce hatip mimbere çıkacak oturacak, ondan sonra ezan okunacak. Ezan tamamlandıktan sonra başlanacak. İki hutbe okuyacak. Ortasında “celse hafife” olacak.

Abdulaziz Bayındır: Az oturacak, hafif.

Enes Alimoğlu: Az bir oturacak. Hutbesiz kılsa da cuma namazı olur. Onun için geçen hafta dedik ya, cumanın cemaatının en azı 2, bir kişi özrü sebebiyle cumaya gitmemiş evinde kılıyor, eşi de ona uymuşsa öğlen namazında iki rekat selam vermesi gerekiyor ki o cumaya dönüşmüştür.

Abdulaziz Bayındır: Bayağa bir kolaymış. Tabi delil yok.

Enes Alimoğlu: Farz olmanın delili şudur: Allah demiş; “iza nudiye lis salati”, ezan namaz için kılınır. “Fe iza kudiyetis salati fenteşiru” diyor, namaz eda edildi mi dağılın diyor. Demek ki önemli olan namazdır burada. Zikir de namaz içerisindeki kıraat, tesbih,tekbir, tahrirlerdir zikir. Buradaki zikir hutbe değil. Bu ayet delildir. Başka bir delil de var, akli delil. O diyor ki; eğer hutbe farz veya şart olsaydı hutbeye yetişemeyen sadece namaza yetişenin namazı olmazdı.

Abdulaziz Bayındır: Bak bu mantıklu işte. Aslında bu yorumların hepsi de mantıklı. Demek ki yani Zahiriler de bazen böyle doğru yorumlar yapabiliyormuş. Güzel yani.

Enes Alimoğlu: Bu ayete dayanarak hutbenin sünnet olduğunu söylüyor. Yüksek bir yerde okuması mustehaptır. Önce Allah’a hamd, sonra Peygamber(sav)’e salat ve selam eder, ondan sonra gelen insanlara ahireti hatırlatır. Emir ve nehy verir. Kısacası tezkirde bulunur hutbede. Bunu yapar diyor. Emir- nehiy sadece din konusunda yoksa o hutbe sayılmaz.

Abdulaziz Bayındır: Bir bilgi vermesi lazım muhatablarna. Çok doğru bir şey yani.

Enes Alimoğlu: Bir sure okursa daha iyidir diyor. Kur’an’dan  bir sure okursa hutbede o daha iyidir. Çünkü Peygamber(as) sürekli Kur’an’dan  bir şey okuyor. Hatta biraz önce söylenen hadis var. Kaf suresini hutbede dinleyerek ezberledim diyor bir sahabe.

Abdulaziz Bayındır: Evet. Esas zikrullah, Allah’ın ayetini anlatmaktır zaten. Bu da gayet güzel bir yorum.

Enes Alimoğlu: Başka bir mesele, hutbeti uzatmak caiz değil. Kısa kesmek lazım. Namazı uzun kılmak, bu önemlidir. Esas olan şey “iza nudiye lis salati”, “fe iza kudiyetis salatu”, namaz olduğu için buradaki sahi, esas olan namaz olduğu için namazı uzun kılmak, namazın mustehablarını kısa yapmak lazım.

Abdulaziz Bayındır: Bu na pek fazla katılamayacağım.

Enes Alimoğlu: Hadis delili var. “İnne tule salatu reculi ve kısa hutbetihi ve innetun fıkhi”.

Abdulaziz Bayındır: Sen mealini de var o hadisin. Çünkü izleyiciler arasında arapça bilmeyenler var.

Enes Alimoğlu: Cuma namazının uzun olması ve hutbesinin kısa olması, o kişinin bu meseleyi kavramasının alametidir, delilidir, göstergesidir diyor. Onun için siz de namazı uzun kılın, hutbeyi kısa kesin diye bir emir var. Eğer hutbede secde ayeti okumuşsa, inip secde etse de olur, inmese de olur. Çünkü Hz.Ömer’in uygulaması öyle. Bir kere secde etmiş, bir kere etmemiş. Sormuşlar; niye yapmadın? Önemli değil demiş yapmazsan.

Abdulaziz Bayındır: Ömer(ra) bu konudaki uygulaması son derece güzel yani.

Enes Alimoğlu: Hz.Ömer, “innallahe lem yektubaha aleyna” demiş.

Abdulaziz Bayındır: Çok güzel son cümle. Allah bize böyle bir şey farz kılmadı. Biz istersek yaparız. Yani o Kur’anda geçen secde ayetlerini okuduğun zaman secde edecek değilsin. Edersen de edersin, etmezsen de etmezsin. Şart değil demiş oluyor.

Enes Alimoğlu: Bir mesele var başka mezheplerden farklı. Cumaya gelen hutbeyi dinlemesin uzak kaldığı için, konuşmaması farzdır. Hutbe esnasında ancak biri girer selam verir, aleyna ve aleykum selam der. Bu caizdir. Başka biri hapşırıp elhamdulillah derse, buna yerhamukallah demesi lazım. Peygamber(as)’a salat konusunsa hayati bir şey söylemişse, allahumme salli ala seyidina muhammed diyebilir hutbede. Mesela hatib bir dua mahiyetinde bir şey söylemişse amin demesi de konuşma satılmaz. Onu demesi lazım diyor. Bu kadar.

Abdulaziz Bayındır: Peki. Evet şimdi Sonya Cihangir hanımı dinliyoruz. O da Farsça sitemizin editörüdür. Şia konusunda uzmanluğı var. Şia ile ilgili olan görüşleri dinliyoruz.

Sonia Cihangir: Bismillahirrahmanirrahim

Önce bir şeyi hatırlatmak istiyorum. Şiilerde ibadet iki tür. Yani birisi ibadeti mesh diyorlar, birisi de siyasi ibadetler. Siyasi ibadetlere hac giriyor, birisi namazı cuma.

Abdulaziz Bayındır: Cuma namazı ile hac siyasi ibadet.

Sonia Cihangir: Siyasi ibadet sayılır. Sonra burada cuma namazının farz mı farz değil mi bırakın, meşruiyeti söz konusudur. Yani caiz mi caiz değil mi diyen bir şey var.

Abdulaziz Bayındır: Siyasi ibadet olunca, cumanın farziyetini bırakın, caiz olup olmadığı meselesi üzerinde duruyorlar. Onun için ben sana dedim, sen dua et bak sünnet diyorsun.

Sonia Cihangir: Mesela diyorlar; eğer Hanefiler gibi Şiiler de izni sultan vaciptir. Yani olması gerekir. Ama bu sultan dediğimiz imam masum olduğu için ve hazır dönemde bu imam gaybette olduğu için yani hazır değil olduğu için, bu konuda ulemalar çeşitli ihtilaflara gitmişler.

Abdulaziz Bayındır: Bu imam masum konusu fazlaca bilinen bir konu değil. İmamların hepsi masum sayılıyor da yani doğuşundan ölüşüne kadar herhangi bir kusur, günah, yanlış, hata falan yapmazlar diyorlar. Onikinci imam biliyorsunuz işte gaybdır, onu bekliyorlar. O imam gelinceye kadar yani cumayı sultanın yani yetkili kişinin görev verdiği kişi kıldıracak ama o yetkili yok şu anda demiş oluyorlar. Yani o imam yok. 12 asırdan fazla değil mi gayibetlik. Şimdi diyorsunuz ki; peki bu kadar bir insan kaybolur mu? Olur diyorlar. Nitekim diyorlar Resulullah Mekke’den Medine’ye giderken üç gün Hira mağrasında kalmıştır. Bunu da delil olarak geririyorlar.

Sonia Cihangir: Derh’li ulema böyle diyorlar. Diyorlar ki; ayette ne şekilde “iza nudiye lis salate yevmil cumua” geçiyor. Ona göre hiç de imam olsun ollasın ilgili değil diyenler de var. Mesela Şehide Sani denen bir müçtehid böyle fetva vermiş. Diyor ki; imam olsun olmasın vucubu tayinidir. Yani her zaman bu farz olan bir ibadettir diyor.

Abdulaziz Bayındır: Yanlız bu imamam kelimesini her duyduğunuz zaman Şia’dan, anlayın ki o masum imamı kastediyorlardır. Yani biz imam dediğimiz zaman camide namaz kıldıran kişi yada devlet başkanını düşünürüz. Ama Şia’da imam dendiği zaman, o beklenen mehdi anlaşılır.

Abdurrahman Yazıcı: Hatta Humeyni kendisine imam dedirttiği için onu tekfir eden bayağa Şia var.

Abdulaziz Bayındır: İmam Humeyni dedirttiği için kafir sayıyorlar öyle mi?

Sonia Cihangir: Bazıları diyorlar ki; imam mehdi olmadığı dönemde ne olur? Bu şart var ya, cuma namazının şartı. Mesela izni sultan. O sakıt oluyor, ona göre şimdi bu şart bizim bu dönemde gerekmez. Yani fazla bir şart gerek yok diyorlar. Ama böyle dediğinde üç çeşit görüşler var. Yani bizim zamanda diyorlar bazıları, cuma namazı vucubu tayinidir. Yani aynen vaciptir.

Abdulaziz Bayındır: Farzı ayndır demiş oluyorlar. Yani diyor ki; peki imam yok? İmam yoksa o zaman ne olacak? Orada üç ayrı görüş vardır diyor. Birisine göre farzı ayndır cuma namazı, bir görüşe göre. Evet. Tıpkı Hanefiler gibi.

Sonia Cihangir: Birisi vucubu tahiri, yani ihtiyari.

Abdulaziz Bayındır: Diğerine göre farzı kifayedir. İster kılarsın, ister kılmazsın.

Sonia Cihangir: Bir görüş de diyor ki; vucubu tahiri fis salat yani namaz kıldıkta vucubu tahiri. Yani istersen cuma namazını kıl, istersen öğle namazını kılacaksın. Ama huzur fis salail cumua vucubu tayini.

Abdulaziz Bayındır: Ezan okunduğu zaman cuma namazının kılndığı yere gelmek farzı ayndır ama orada ister öğlen namazını kılarsın ister cuma namazını kılarsın. Böyle bir görüş daha varmış.

Sonia Cihangir: Ama bir tek ulemalar sakıt olması zamanımızda yani imam olsada olmasa da bu izni sultan sakıt olmaz dedikleri için diyorlar ki; bizim dönemde namazı cuma kılmak haramdır.

Abdulaziz Bayındır: Hah! Evet. Cuma namazını haram sayanlar da var.

Sonia Cihangir: Delilleri ne? Delilleri de İmamı Seccad yani dördüncü imam İmam Zeynel Abidin bir Sahife-i Seccadiye adında kitabı var. Bir dua kitabı. Orada böyle bir ibare var. “Allahumme inne haza makamil hulefai ve asfiyayik ve mevaziul umenaik fid derecete rafi elleti kasastuhum biha”. Yani bu onları ihtisas verdiğin derce rafi olduğu için başkaları caiz değil. Gasbetmişler başkaları yani imamet yerini diyor. Bunu delil getiriyor.

Abdulaziz Bayındır: Yani imamın, imam dedikleri yine masum imam. Cuma imamını görevlendirecek olan asıl masum imamdır. Masum imam yoksa, cuma namazı kılınamaz, kılmak haramdır. O zaman onn hakkına girmiş olusunuz. Yani haksızlık yapmış olursunuz masum imama demiş oluyorlar.

Sonia Cihangir: Cuma namazını kıldıran imam eğer kendisi yok, bu kayıp döneminde. Müçtehid olması şart.

Abdulaziz Bayındır: Evet, cuma namazında masum imam yoksa müçtehid seviyesinde birisinin cuma namazını kıldırması lazım demişler.

Sonia Cihangir: Sonra bir çeşit görüş mezheplerden faklı: cuma günü ikinci ezan haramdır.

Abdulaziz Bayındır: Eveet. Fark olarak mesela Osman (ra) zamanında ikinci ezan ortaya çıkmış. O ikinci ezanın asıl sebebi: insanların sayısı çoğalmış, şehirler kalabalıklaşmış. Birinci ezan okunduğu zaman yani tek ezan okunursa, o ezan da imam hutbedeyken okunuyor. Millet camiye gidene kadar hutbe de bitmiş olur, namaz da. Bunlar da diyor ki; hayır diyor, Resulullah(sav) zamanında tek ezansa tek ezan, ikinci ezanı okumak haramdır demişler.

Sonia Cihangir: Sonra ezan dedikten sonra alışveriş yapmak haramdır.

Abdulaziz Bayındır: Ezanda sonra alışveriş yapmak haramdır ama yapılan alışveriş geçerlidir. Yani günahkar olursunuz ama o alışverişi geçersiz yapmaz o.

Sonia Cihangir: Şeraitler cuma namazı için nedir? Cuma namazının şeraitleri. Birinci şartı cemaat olması.

Abdulaziz Bayındır: Cemaatin sayısı var mı?

Sonia Cihangir: Sayısı: en az beş kişi olmalı.

Abdulaziz Bayındır: En az beş kişi olmalı cuma namazı. İmamla beraber beş kişi değil mi?

Sonia Cihangir:  Evet. İmam dahil. Sonra bu da bir farkkı görüş, diyorlar ki; bir namazı cuma yapmak için, okumak için iki namaz cuma okunan mekan arasındaki uzaklık, mesafe en azından 1 Fersah olması gerekir.

Abdulaziz Bayındır: Yani cuma namazı kılınan iki mescid arası 1 Fersah uzaklık. Bir fersah kaç idi?

Sonia Cihangir: 1 Fersah 6.34, 6 buçuk km’ye yakın olması gerek.

Abdulaziz Bayındır: Cuma namazı kılınan iki cami arasıbdaki en az mesafe bu kadar olmalı demişler.

Sonia Cihangir: Sonra, mustehapları da çok benziyor, onları burada şey yapıyorum. Hutbe okumak ezan okunurken hatib mutlaka oturmalıdır ve ezanı da dinlemeli yani. Şeraiti vucubu namazı birincisi: namaz zuhru şeri vaktinde kılınmalıdır.

Abdulaziz Bayındır: Öğle namazının meşru vaktinde olması lazım diyor cuma namazı.

Sonia Cihangir: Ama kimler cuma namazını kılmalı, kimlere bu vaciptir? İlk önce mükelleflere. Yani teklif yaşına yetenler.

Abdulaziz Bayındır: Buluğa ermiş olacak.

Sonia Cihangir: Hurriyet yani özgür olanlar.

Abdulaziz Bayındır: Hür olması lazım.

Sonia Cihangir: Mesafe yani bu 2 fesahtan fazla olanlardan sakıt oluyor yani.

Abdulaziz Bayındır: Mescide 2 fersah uzaklıkta ise cumaya gelmesi gerekmez. 12 km uzaklıkta yaşıyorsa.

Sonia Cihangir: Misafir olmamalı.

Abdulaziz Bayındır: Yolcu olmamalı.

Sonia Cihangir: Ve sağlam olmalı.

Abdulaziz Bayındır: Kadın var mı?

Sonia Cihangir: Kadınlar için vacip değil. Yaşlı erkekler için ve kadınlar için. Yaşlı olmasa da vacip değil.

Abdulaziz Bayındır: Buradaki vacip kelimesi bizim Hanefi’nin vacibi değil. Farz demektir o. Ona dikkat edelim.

Sonia Cihangir: Ama hutbe namazı okunurken 4 halet olabilir diyor. Birincisi, zuhr yani öğle namazından önce hutbe başlıyor ve öğle namazından önce hutbeyi bitiriyor. Böyle olsa hutbe caiz değil diyorlar.

Abdulaziz Bayındır: Yani ezandan önce hutbeyi başlatıp da. Öyle mi?

Sonia Cihangir: Evet. Ezandan bayağa önce başlamış…

Abdulaziz Bayındır: Başlayıp, ezan okunurken bitirirse: böyle hutbe olmaz diyor değil mi?

Sonia Cihangir: Ezana kadar olsa olur da ama ezana daha vakit var yani.

Abdulaziz Bayındır: Ezandan önce bitirirse olmaz ama ezan vaktini biraz geçirirse olur yani.

Sonia Cihangir: Evet. Sonra mesela ikinci haletde de ezan başladığı zaman o da hutbesini bitirse sahih, caizdir diyor.

Abdulaziz Bayındır: Ezan ile birlikte hutbe bitebilir.

Sonia Cihangir: Eğer öğle ezanından başladı ise ve ezan zamanı da geçiyor ama hutbesi hala devam ediyorsa bu da caiz diyorlar. Ama şöyle bir halet var: eğer bu hutbe o kadar uzatsa ki cuma namazını kılmak için sadece bir rekat okuyabilir. Halet o ise cuma namazı sahihtir. Ve illa hutbeyi bitirecek, iki rekat namaz okuyacak, sonra tekrar zuhr namazı kılmak gerek. Hutbeleri uzun-kısa turmayla ilgili böyle birşey var: mesela diyorlar ki; iki tane hutbe var, ikisi de muhatapların dilinde kılınmalıdır onlar anlasınlar diyor.

Abdulaziz Bayındır: Karşı tarafın diliyle hutbe okunmalıdır demişler. Bu güzel.

Sonia Cihangir: İki hutbe arasında hatib bir kul huallahu ehad” bitinceye kadar dinlenebilir.

Abdulaziz Bayındır: İhlas suresi okuyacak kadar oturabilir.

Sonia Cihangir: Sonra hutbe kılan hatib ve namaz kıldıran imam aynı kişi olması gerekiyor.

Abdulaziz Bayındır: Hutbeyi de namazı da aynı kişi.

Sonia Cihangir: Sonra şartlardan birisi de hutbeyi ayakta dik durarak kılması.

Abdulaziz Bayındır: Evet hutbe ayakta okunmalıdır. O da şart.

Sonia Cihangir: Eğer mesela birisi var hutbe okuyor da mesela hastalandı, yoruldu da oturdu ise başka birisi gelip tekrardan hutbeye devam edecek, sonra öbürü namaz kıldıracak.

Abdulaziz Bayındır: Yani adam ayakta duramıyorsa, bir başkası gelip hutbeyi okuyacak. Ayakta duracak.

Sonia Cihangir: Neler söylenmesi gerekir hutbede? Hamdı ilahi, hamdu sena yani Allah’a. Sonra Peygamberimize ve ali peygambere Allahumme salli ala muhammed ve ali muhammed diye salavat etme. Sonra merdonga, yani muhatabları Allah’a takva yapmaya çağırmak. Yani emri bil ma’ruf nehyi anil münker yapmak.

Abdulaziz Bayındır: Takvaya davet etmek lazım insanları diyor.

Sonia Cihangir: Beşinci olarak da,Kur’an’dan  kısa bir sure okumak.

Abdulaziz Bayındır: Hutbede Kur’an’dan  bir kısa sure okumak da şart.

Sonia Cihangir: Ama ikinci hutbede genelde ikinci hutbeler çağdaş durum ile ilgili oluyor. Mesela sadece şeriat konusu değil, şeriat ve bugünkü durumda ne yapmamız gerekir, onları sohbet etmek gerekir. Ona göre ikinci hutbede hamdı ilahi, sonra Peygamberimize selavat ve ali peygambere, ondan sonra takvaya çağırma, kısa sure okumak da var. Ondan sonra müminler için dua etmek var ve mevcut yani şu durumda ne yapmamız gerekir onları şeriata göre aydınlatma görevi de var. Ve mustehap duada böyle demek, yani “innallahe ya’muru bil adli vel ihsan” diye hutbeni bitirmek de mustehap sayılır.

Tüm Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri
# İçerik Adı Yayınladığı Tarih Görüntülenme
1 Kitaba Çağrı 16 Eylül 2017
2 Kurban İbadeti 24 Ağustos 2017
3 Hadislerin Derlenmesinde İran Etkisi 19 Ağustos 2017
4 Diyanetin Fetö Raporu: Bu din bu hale nasıl geldi? 14 Ağustos 2017
5 Hilal, Fitre ve Bayram 28 Haziran 2017
6 Nebi’mizin Ramazan Hayatı 12 Haziran 2017
7 İmsak Ölçüleri 27 Mayıs 2017
8 Dini Siyasete Alet Etmek 20 Mayıs 2017
9 Nebilere Yüklenen Olağanüstü Özellikler 13 Mayıs 2017
10 Tarih Boyunca Nebilere Gösterilen Tepkiler 6 Mayıs 2017
11 Yanlış Şeriat Algısı Suç ve Ceza 29 Nisan 2017
12 Kapitalizmin Sonu 15 Nisan 2017
13 Faiz Bağlamında Modern Finansal Ürünler 8 Nisan 2017
14 Hadislere Bakışımız Nasıl Olmalı 1 Nisan 2017
15 Haram Aylar 25 Mart 2017
16 Kur’an’cılık Tehlikesi 1.Bölüm 20 Mart 2017
17 Din ve Devlet İlişkileri 1.Bölüm 11 Mart 2017
18 Cuma Namazı ve Hutbe’si 4 Mart 2017
19 Kur’an’a Göre Sihir Kavramı 25 Şubat 2017
20 Abese Suresi Bağlamında Nebi’mizin Korunmuşluğu 18 Şubat 2017
21 Ev İçi Mahremiyet Kuralları 11 Şubat 2017
22 Örtünme İle İlgili Hükümler 4 Şubat 2017
23 Baş Örtüsü ve Örtünme 28 Ocak 2017
24 Kur’an’nın Çözüm Üretmedeki Yeri 21 Ocak 2017
25 Yahudileri Gölgede Bırakan Hileler 16 Ocak 2017
26 Müslümanlar’da Allah’a Güven Krizi 31 Aralık 2016
27 Müslümanlığımızı Gözden Geçirme İhtiyacı 24 Aralık 2016
28 Ümmet Olamamanın Ağır Bedeli 17 Aralık 2016
29 Tarihsellik İddialarında Cezalar Örneği 10 Aralık 2016
30 Mezhepçiliğin Doğurduğu Acı Sonuçlar 3 Aralık 2016
31 Kur’an’nın Tarihselliği İddiası ve Miras Konusu 26 Kasım 2016
32 Takiye (Kimliği Gizleme) 19 Kasım 2016
33 Faiz ve Güncel Meseleler 12 Kasım 2016
34 Mehdi Gelicek mi ? 7 Kasım 2016
35 Hz.İsa Gelicekmi? 31 Ekim 2016
36 Çağdaş Ulemanın Usulsüzlüğü 22 Ekim 2016
37 Dinsel Çoğulculuk 15 Ekim 2016
38 Son Kitabı Devre Dışı Bırakma Projesi, Dialog 8 Ekim 2016
39 Fıtrat Zemininde Buluşma 1 Ekim 2016
40 Nisa 34. Ayet Bağlamında Kadına Şiddet 24 Eylül 2016
41 Kurban İbadeti 10 Eylül 2016
42 Kadının Dövülmesi 3 Eylül 2016
43 Kur’an’a Göre Hükmetmek 27 Ağustos 2016
44 15 Temmuz Darbe Gecesine Kurani Bir Bakış 20 Ağustos 2016
45 Paralel Dinin Olmazsa Olmazı Aracılık – 1 13 Ağustos 2016
46 Müslüman Gayrimüslim İlişkileri 2 Temmuz 2016
47 Zekat 25 Haziran 2016
48 Oruçla İlgili Hükümler 18 Haziran 2016
49 Uydurulan Dinde Yatsı Sonu, Seher ve İmsak Vakti 4 Haziran 2016
50 Uydurulan Dinde Mut’a Nikahı 28 Mayıs 2016
51 Uydurulan Dinde Şartlı Talak 21 Mayıs 2016
52 Uydurulan Dinin Dayatması Olarak Çocukların Evlendirilmesi 7 Mayıs 2016
53 Kölelik ve Cariyelik Mezheplerin Dayatması mı? 30 Nisan 2016
54 Musa Hızır Kıssasının Evrensel Mesajı 23 Nisan 2016
55 Sünnetin Delil Değeri 16 Nisan 2016
56 Kira Sertifikaları Faizsiz Ürün mü? 9 Nisan 2016
57 Suç-Ceza Dengesi Açısından Cinsel İstismar 2 Nisan 2016
58 Boşanma Konusunda Allah’ın Koyduğu Sınırlar 26 Mart 2016
59 Allah’ın Koyduğu Sınırlar Nasıl Aşıldı 19 Mart 2016
60 Muhsana, Kadına Pozitif Ayrımcılık 13 Mart 2016
61 İnsanlar ile Cinlerin Ortak Özellikleri 5 Mart 2016
62 Nebiler Günahtan Korunmuş mudur? 27 Şubat 2016
63 Bedir Savaşı Örneğinde Nebi ve Resul Farkı 20 Şubat 2016
64 Dinde Haram-Helal Koyma Yetkisi 13 Şubat 2016
65 Cinler 6 Şubat 2016
66 İlk İnsanın Yaratılışı 30 Ocak 2016
67 İnsanı İnsan Yapan Özellikler 23 Ocak 2016
68 Allah’ı İkinci Sıraya Koymak 16 Ocak 2016
69 Şirkle İman Arasındaki Kararsızlık 9 Ocak 2016
70 Mehdi Beklentisi 2 Ocak 2016
71 Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
72 Fıkıh Müzakereleri | Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
73 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik – 2 19 Aralık 2015
74 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik 12 Aralık 2015
75 Kur’ân’da Dindarlık 5 Aralık 2015
76 Tarih Boyunca Bir Siyasi Baskı ve Ötekileştirme Aracı Olarak Zındıklık 28 Kasım 2015
77 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 2) 21 Kasım 2015
78 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 1) 21 Kasım 2015
79 Kur’an’a Göre Dinden Dönmenin Hükmü 16 Kasım 2015
80 Kur’an’da Zina Suçu Ve Cezası 7 Kasım 2015
81 Tağut Doğru Yolun Üstünde Oturur 31 Ekim 2015
82 Hadis Uydurma Faaliyetleri 24 Ekim 2015
83 Kader İnancı Ve Nesih 17 Ekim 2015
84 Resulullah Sonrası Siyasi Gelişmeler 10 Ekim 2015
85 Nesih 3 Ekim 2015
86 Hac Ve Kurban 19 Eylül 2015
87 Terör Olayları Karşısında Nebevi Siyaset 12 Eylül 2015
88 Dinde Özgürlük 5 Eylül 2015
89 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 4 “Cariyelik” 29 Ağustos 2015
90 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 3 “Cariyelik” 22 Ağustos 2015
91 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 2 “Kitap Algısı” 15 Ağustos 2015
92 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 8 Ağustos 2015
93 Nebimizin Yürüttüğü Dış Politika 1 Ağustos 2015
94 Kadir Gecesi ve İmsak Vaktine Tavırlar 11 Temmuz 2015
95 Zekat 4 Temmuz 2015
96 Oruç İbadeti 2 27 Haziran 2015
97 Oruç İbadeti 20 Haziran 2015
98 Kutup Bölgelerinde İftar ve İmsak Vakitleri 13 Haziran 2015
99 Emtia Borsalarındaki İşlemlerin Fıkhi Hükmü 6 Haziran 2015
100 Kur’ân’a Göre Gece-Gündüz 30 Mayıs 2015
101 Prof. V. A. Yefimov’la Yapılan Toplantının Değerlendirilmesi 23 Mayıs 2015
102 İsra ve Mirac 16 Mayıs 2015
103 Berzah Alemi 2 9 Mayıs 2015
104 Berzah Alemi 2 Mayıs 2015
105 Enflasyon ve Faiz 25 Nisan 2015
106 İşsizlik Probleminin Kaynağı 18 Nisan 2015
107 Peygamberimizin Öldürülmesini Emrettiği Kişiler Hakkındaki Rivayetler 4 Nisan 2015
108 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Zekat-Faiz Karşılaştırması) 28 Mart 2015
109 Faizsiz Sistemin İlkeleri – Faizsiz Bankacılık 28 Mart 2015
110 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Enflasyon) 21 Mart 2015
111 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Bankacılık) 14 Mart 2015
112 Faizsiz Sistemin İlkeleri 7 Mart 2015
113 Tecavüz Suçunun Cezası 28 Şubat 2015
114 İdam Cezası ve Kıssas Tartışmaları 21 Şubat 2015
115 Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 14 Şubat 2015
116 Kur’ân’da Ruh Kavramı 7 Şubat 2015
117 İcmanın Delilleri ve Değerlendirilmesi 24 Ocak 2015
118 Fıkıh Müzakereleri | Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 17 Ocak 2015
119 Nebiye Hakaretin Cezası 10 Ocak 2015
120 Noel ve Mevlid Kandili Kutlamalari 3 Ocak 2015
121 Kelime Oyunları ve Şeb-i Arus 27 Aralık 2014
122 Evlilik Nedeniyle Ortaya Çıkan Haramlık 20 Aralık 2014
123 Talak’ın Şarta Bağlanması 13 Aralık 2014
124 Kadının Boşanma Hakkı 6 Aralık 2014
125 Boşanmanın Hükümleri 29 Kasım 2014
126 Küçüklerin Evlendirilmesi 22 Kasım 2014
127 İslam Hukuku-Roma Hukuku Karşılaştırması 15 Kasım 2014
128 Beni Kureyza Yahudileri ve Esirlerin Öldürülmesi 8 Kasım 2014
129 İslâm Miras Hukukunda Kelâle 3 Kasım 2014
130 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı – 2 25 Ekim 2014
131 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı 18 Ekim 2014
132 İslam Alimlerinin Işid’e Gönderdikleri Mektubun Eleştirisi 11 Ekim 2014
133 Kurban İbadeti 27 Eylül 2014
134 Birbirimizden yardım istemek şirk midir? 9 Ağustos 2014
135 Nafile Oruç 2 Ağustos 2014
136 Zekat ve Fitre 26 Temmuz 2014
137 Kadir Gecesi 19 Temmuz 2014
138 Tarihi gelişimi ve Hükümleri Açısından İtikaf 12 Temmuz 2014
139 Yatsının Son Vakti 5 Temmuz 2014
140 Vakti Dışında Namaz, Süresinden Fazla Oruç 28 Haziran 2014
141 Bakara 187. Ayet Işığında Oruç İbadeti 21 Haziran 2014
142 Kimler Oruç Tutabilir 14 Haziran 2014
143 Orucun Tarihi ve Meşruiyeti 7 Haziran 2014
144 Ecel ve Şehitlik – Sorular ve Cevaplar 24 Mayıs 2014
145 Ecel ve Şehitlik 17 Mayıs 2014
146 Seferilik Mesafesi ve Müddeti 10 Mayıs 2014
147 Yolculukta Namaz – 2 26 Nisan 2014
148 Dinden Dönmek 19 Nisan 2014
149 Yolculukta Namaz 5 Nisan 2014
150 Namazı Terketmenin Hükmü 29 Mart 2014
151 Namazda Zikir 8 Mart 2014
152 Kadınların Cemaate Katılması 1 Mart 2014
153 Cemaatle Namaz – 2 22 Şubat 2014
154 Cemaatle Namaz 15 Şubat 2014
155 Sehiv Secdesi 8 Şubat 2014
156 Namazı Bozan Haller – 2 1 Şubat 2014
157 Namazı Bozan Haller 18 Ocak 2014
158 Cumanın Farzından Önceki ve Sonraki Sünnetler 11 Ocak 2014
159 Cuma Hutbesi 4 Ocak 2014
160 Cuma Namazı 28 Aralık 2013
161 Sünnet Namazları 21 Aralık 2013
162 Vitir Namazı 14 Aralık 2013
163 Teheccüd Namazı 7 Aralık 2013
164 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – Sorular 23 Kasım 2013
165 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – 2 18 Kasım 2013
166 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları 2 Kasım 2013
167 Cezanın Amacı Açısından Mağdur Hakları 26 Ekim 2013
168 Bayram Namazı ve Teşrik Tekbirleri 12 Ekim 2013
169 Tarihi, Amacı ve Ahkamı Yönüyle Kurban 5 Ekim 2013
170 Kur’an’da Münafıkların Durumu – 2 28 Eylül 2013
171 Kur’an’da Münafıkların Durumu 21 Eylül 2013
172 Günümüz İslam Dünyasının Problemleri 14 Eylül 2013
173 Bedel Hac – Doç.Dr. Servet Bayındır 7 Eylül 2013
174 Allah’ın Bilgisi ve Kader 24 Ağustos 2013
175 Mısırdaki Müslümanların Durumu 17 Ağustos 2013
176 Kadir Gecesi 3 Ağustos 2013
177 İmsak Tartışmaları 27 Temmuz 2013
178 Kutup Bölgelerinde İbadet Vakitleri 20 Temmuz 2013
179 Kader 19 Ocak 2013
180 Kıyamet Alametleri 22 Aralık 2012
181 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Kurban İbadeti 20 Ekim 2012
182 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Hac İbadeti 13 Ekim 2012
183 Faiz-Zekat İlişkisi 6 Ekim 2012
184 Namazların Birleştirilmesi 29 Eylül 2012
185 İslama Yönelik Saldırılar 22 Eylül 2012
186 Alternatif Bir Finansal Ürün Olarak Kira Sertifikaları(SUKUK) 15 Eylül 2012
187 Öğle ve İkindi Namazlarının Vakitleri 8 Eylül 2012
188 Yatsı Namazı Vaktinin Bitişi 1 Eylül 2012
189 Kur’an’a Göre Gelenek 25 Ağustos 2012
190 Bayram Namazı ve Fitre 18 Ağustos 2012
191 Televizyondan Kabe İmamına Uyulabilir mi? 11 Ağustos 2012
192 Ramazan Ayının İnsana Sunduğu Fırsatlar 4 Ağustos 2012
193 İmsak Vakti ve Seher – 2 28 Temmuz 2012
194 İmsak Vakti ve Seher 21 Temmuz 2012
195 Nesih, Kıblenin Değişmesi Örneği 23 Haziran 2012
196 İsra ve Miraç 16 Haziran 2012
197 Uydurma Hadisler – Harun Ünal 9 Haziran 2012
198 Sezaryen Doğum 2 Haziran 2012
199 Vahiy – Sünnet İlişkisi 26 Mayıs 2012
200 Nesih Kavramı 19 Mayıs 2012
201 Din ve Tıp Açısından Sünnet 14 Mayıs 2012
202 Din ve Müzik 5 Mayıs 2012
203 Hadislerin Kur’an’a Arzı 28 Nisan 2012
204 Türkiye’de Kutlu Doğum Etkinlikleri 21 Nisan 2012
205 Allah’ın Elçisini Doğru Anlamak 14 Nisan 2012
206 Kur’an Öncesi Mekke Toplumu 7 Nisan 2012
207 Faizsiz Bankacılğın Problemleri 31 Mart 2012
208 Hz.Muhammed’in(S.A.V.) Tebyin Görevi 24 Mart 2012
209 İslam ve Türk Medeni Kanunu(TMK) Miras Sistemlerinin Mukayesesi 17 Mart 2012
210 Kur’an’a Göre Tağut Kavramı 10 Mart 2012
211 Farklı İnançların Birlikte Yaşamasının Doğal Kuralları 3 Mart 2012
212 Kur’an’a Göre Resule İman, İtaat ve İttiba 25 Şubat 2012
213 Organ Nakli 18 Şubat 2012
214 Sebeb-i Nüzul Meselesi 11 Şubat 2012
215 Daru’l-Harbde Faiz 4 Şubat 2012
216 İftida 28 Ocak 2012
217 Talak (Boşanma) 21 Ocak 2012
218 Gayrimüslimlerle Evlilik 14 Ocak 2012
219 A’raf Ehli 7 Ocak 2012
220 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? – 2 31 Aralık 2011
221 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? 24 Aralık 2011
222 Çocukların Evlendirilmesi 17 Aralık 2011
223 İnanç Özgürlüğü 10 Aralık 2011
224 Evliliğin Denetlenmesi 3 Aralık 2011
225 Adetli Kadın Kur’an’a Dokunabilir mi? 26 Kasım 2011
226 Hz.İsa’yı(a.s.) Geri Getirmek İsteyenlerin Hedefi 19 Kasım 2011
227 Nebi ve Resul Kavramları 12 Kasım 2011
228 Kurban Bayramına Nasıl Hazırlanmalıyız? 5 Kasım 2011
229 İcma Delili ve Değerlendirilmesi 22 Ekim 2011
230 Vekaletle(Bedel) Hac 15 Ekim 2011
231 İhram Yasakları 8 Ekim 2011
232 Kadınların Yolcuğu 1 Ekim 2011
233 Kur’an ve Sünnet Işığında Hac İbadeti 24 Eylül 2011
234 Faiz Anlayışı 10 Eylül 2011
235 Bayram Namazı 27 Ağustos 2011
236 İmsak Vakti 20 Ağustos 2011
237 Teravih Namazı Konusunda Diyanet’e Cevap 13 Ağustos 2011
238 Oruç Tutamayanlar Ne Yapmalı? 6 Ağustos 2011
239 Güneşin Batmadığı Yerlerde Namaz Vakitleri 2 Temmuz 2011
240 Yatsı Namazının Vakti 7 Mayıs 2011
241 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler – 2 30 Nisan 2011
242 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler 23 Nisan 2011
243 Günahlarla İlgili Kavramlar – 2 2 Nisan 2011
244 Günahlarla İlgili Kavramlar 26 Mart 2011
245 Büyük Günahlar – 3 19 Mart 2011
246 Büyük Günahlar Nelerdir? 12 Mart 2011
247 Büyük Günah İşleyenlerin Durumu 5 Mart 2011
248 Ye’cüc ve Me’cüc 26 Şubat 2011
249 Dabbetü’l-Arz 19 Şubat 2011
250 Tarikatlarda Vesile ve Tevessül 12 Şubat 2011
251 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar – 2 5 Şubat 2011
252 Kutuplarda Namaz Vaktinin Tespiti 29 Ocak 2011
253 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar 22 Ocak 2011
254 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular – 2 1 Ocak 2011
255 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular 25 Aralık 2010
256 Mehdi İnancı 18 Aralık 2010
257 Kur’an’a Göre Zekat Oranları 4 Aralık 2010
258 Artan Malı İnfak Etme 27 Kasım 2010
259 Vitr Namazı 13 Kasım 2010
260 Bayram Namazları 6 Kasım 2010
261 Sehiv Secdesi – Mukayeseli Fıkıh Dersleri 30 Ekim 2010
262 Kurban İle Alakalı Sorular 23 Ekim 2010
263 Hac Farklı Aylarda Yapılabilir mi? – Fıkıh Dersi 9 Ekim 2010
264 Başkasının Yerine Hacc Yapmak 2 Ekim 2010
265 Hilal İle İlgili Sorulan Sorular 25 Eylül 2010
266 Cariyeler İle İlgili Sorulan Sorular 18 Eylül 2010
267 ORUÇ BOZMANIN CEZASI 4 Eylül 2010
268 Zekat 28 Ağustos 2010
269 İmsak ve Yatsı Vakitleri – 2 21 Ağustos 2010
270 İmsak ve Yatsı Vakitleri 14 Ağustos 2010
271 İsra ve Miraç -2 10 Temmuz 2010
272 İsra ve Miraç -1 3 Temmuz 2010
273 İcma’a Delil Getirilen Hadisler 26 Haziran 2010
274 İcma 19 Haziran 2010
275 Başörtüsü ve Örtünme 12 Haziran 2010
276 Mezheplerin Tutarlılığı 29 Mayıs 2010
277 Asabe Siyaset İlişkisi (Kızın Çocuklarının Mirasçılığı Örneği) 22 Mayıs 2010
278 Kur’an’ı Açıklama Usulü 15 Mayıs 2010
279 Kartepe Programı Değerlendirme 5 Mayıs 2010
280 Abdestte Ayakların Mesh Edilmesi 24 Nisan 2010
281 Hudeybiye’den Geri Kalanlar 13 Nisan 2010
282 Peygamberimizin Zeynep (ranha) ile Evliliği 3 Nisan 2010
283 Bedir Savaşı 20 Mart 2010
284 Kur’an Sünnet Bütünlüğü: Allah’ın İzni Meselesi 13 Mart 2010
285 Vahiy Çeşitleri 6 Mart 2010
286 Kadınların Özel Halleri 11 Şubat 2010
287 Kur’an’a Göre Zekat Nispeti 6 Şubat 2010
288 Vahy-i Gayr-i Metlüv’e Dair Getirilen Deliller -1 30 Ocak 2010
289 Iskat (Ölen Kimseyi İbadet Borçlarından Kurtarmak) 16 Ocak 2010
290 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrailin Rolü -2 2 Ocak 2010
291 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrail’in Rolü 26 Aralık 2009
292 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kurban 21 Kasım 2009
293 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -2 14 Kasım 2009
294 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -1 7 Kasım 2009
295 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kur’anı Anlama 31 Ekim 2009
296 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Yolculukta Namazin Kısaltılması Örneği 24 Ekim 2009
297 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? -2 17 Ekim 2009
298 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-1 10 Ekim 2009
299 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-2 10 Ekim 2009
300 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -1 3 Ekim 2009
301 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -2 3 Ekim 2009
302 Mirasta Avliye Meselesi -1 26 Eylül 2009
303 Mirasta Avliye Meselesi -2 26 Eylül 2009
304 Kasten Orucu Bozanın Cezası -1 12 Eylül 2009
305 Kasten Orucu Bozanın Cezası -2 12 Eylül 2009
306 Oruç Keffareti -2 29 Ağustos 2009
307 Oruç Keffareti -1 29 Ağustos 2009
308 Adetli Kadının Orucu -1 22 Ağustos 2009
309 Adetli Kadının Orucu -2 22 Ağustos 2009
310 Hastaların Orucu -1 15 Ağustos 2009
311 Hastaların Orucu -2 15 Ağustos 2009
312 Namazda Örtünme / 2-1 8 Ağustos 2009
313 Namazda Örtünme / 2-2 8 Ağustos 2009
314 Namazda Örtünme / 1-1 1 Ağustos 2009
315 Namazda Örtünme / 1-2 1 Ağustos 2009
316 Kur’an’da Örtünme -1 18 Temmuz 2009
317 Kur’an’da Örtünme -2 18 Temmuz 2009
318 Gayrimüslimlerle Evlilik -1 11 Temmuz 2009
319 Gayrimüslimlerle Evlilik -2 11 Temmuz 2009
320 Müşriklerle Evlilik -1 4 Temmuz 2009
321 Müşriklerle Evlilik -2 4 Temmuz 2009
322 Ehli Kitap ve Müşrikler -1 27 Haziran 2009
323 Ehli Kitap ve Müşrikler -2 27 Haziran 2009
324 Hayvan Kesimi / 2-1 20 Haziran 2009
325 Hayvan Kesimi / 2-2 20 Haziran 2009
326 Hayvan Kesimi -1 13 Haziran 2009
327 Hayvan Kesimi -2 13 Haziran 2009
328 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -1 6 Haziran 2009
329 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -2 6 Haziran 2009
330 Nafile Namazlar -1 9 Mayıs 2009
331 Nafile Namazlar -2 9 Mayıs 2009
332 Vitir Namazı -1 2 Mayıs 2009
333 Vitir Namazı -2 2 Mayıs 2009
334 Kur’an’ın Genel Açıklaması -1 25 Nisan 2009
335 Kur’an’ın Genel Açıklaması -2 25 Nisan 2009
336 Namazın Mekruhları -1 11 Nisan 2009
337 Namazın Mekruhları -2 11 Nisan 2009
338 Namazı Bozan Şeyler -1 4 Nisan 2009
339 Namazı Bozan Şeyler -2 4 Nisan 2009
340 Namazda Konuşmak -1 28 Mart 2009
341 Namazda Konuşmak -2 28 Mart 2009
342 Namazda Abdestin Bozulması / 2-1 21 Mart 2009
343 Namazda Abdestin Bozulması / 2-2 21 Mart 2009
344 Namazda Abdestin Bozulması / 1-1 14 Mart 2009
345 Namazda Abdestin Bozulması / 1-2 14 Mart 2009
346 Namazda İmamlık / 3-1 28 Şubat 2009
347 Namazda İmamlık / 3-2 28 Şubat 2009
348 Namazda Saf Düzeni -1 21 Şubat 2009
349 Namazda Saf Düzeni -2 21 Şubat 2009
350 Namazda İmamlık / 2-1 14 Şubat 2009
351 Namazda İmamlık / 2-2 14 Şubat 2009
352 Namazda İmamlık / 1-1 7 Şubat 2009
353 Namazda İmamlık / 1-2 7 Şubat 2009
354 İmamın Arkasında Kıraat -1 24 Ocak 2009
355 İmamın Arkasında Kıraat -2 24 Ocak 2009
356 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-1 17 Ocak 2009
357 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-2 17 Ocak 2009
358 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-1 10 Ocak 2009
359 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-2 10 Ocak 2009
360 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-1 3 Ocak 2009
361 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-2 3 Ocak 2009
Kuran Dersi Canlı Yayın