Beni Kureyza Yahudileri ve Esirlerin Öldürülmesi

8 Kasım 2014 tarihinde yayınlandı. görüntülenme Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Bir kaç haftadır biliyorsunuz Kur’an’sız ve hikmetsiz İslam anlayışının bizi hangi noktalara getirdiği üzerinde duruyoruz. Son zamanlarda gelişen dış olaylar sebebiyle Beni Kureyza yahudilerinin Resulullah tarafından hangi cezaya çarptırıldıkları konusunu biz bu hafta ele alacağız. Biz ve sizler, siyer kitaplarına baktığımız zaman (biraz sonra Yahya onları ayrıntılı olarak anlatacak) Resulullah’ın Beni Kureyza’nın yenilmesinden sonra buluğa ermiş bütün erkeklerini Medine’nin içerisinde bir pazar yerinde mezarlarını da kendilerine kazdırmak suretiyle kesmiş diye kitaplar dolu bu tür şeylerle. Şimdi bu nedir acaba? Kitaplarda bunlar va. Biz böyle yetişmiştik. Bize bunu öğretmişlerdi. Daha önceki derslerden çok iyi hatırlayacaksınız, alınan esirlerin öldürülmesi konusunda bütün mezhepler ittifak ediyor. Alınan esirler öldürülebilir. Oradaki yetkili kişinin, tabi esirlerin savaşçı takımı tümüyle değil de öldürülebilir. Bunun için herhangi bir delil bulamıyorlar. İşte kuranda cımbızlamasına bir iki tane kelime hiç alakası olmayan ayetlerden getiriyorlar. Mesela Bedaus Senai’de meleklerle ilgili olarak inmiş olan ayetin içinden, Allah, onların boyunlarına vurun parmaklarına vurun diyor meleklere. Ama işin meleklerle ilgili kısmı kesiliyor, oradan iki kelime alınıyor. Okuyacak kişi kurana bakacak değil ya. Baştan da bizi yetiştirdikleri gibi bu ulemaya büyük bir saygıyla yetiştiriliyoruz. İşte öyle yetiştirilmiştik biz. Mümkün mü ki bunlar uygun olmayan bir şeyi delil alsınlar. Orada işte “fadribu fevkal a’nakı” Enfal suresinin 12.ayetinde boyunlarının üzerine vurun diye meleklere emrediliyor. Buna “fadribu fevkal a’nakı”,”fadal bil rikab”a çeviriyorlar. Yani boyunlarını vuruna çeviriyorlar. Melekler onların boyunlarını vursaydı Bedir savaşında, her halde bir tane müşrik kalmazdı. Müslümanlar ellerini, kollarını sallaya sallaya Mekke’ye giderlerdi. O zaman boyunlarının üzerine vurma işi farklı bir şey. Zaferi onların elde edemeyeceğini C.Hakk söylüyor. Alakasız şeyi delil getirerek işte Allah, esirlerin savaşçı takımının öldürülmesini emretmiştir diyorlar. Orada esir diye bir şey yok. Zaten savaş esnasında meleklere verilen emir. Bir de isterlerse köle ve cariye yapar diyorlar. Kölelik ve cariyelik için böyle iki kelime de bulamamışlar kurandan. Burada darb ve a’nakı kelimesini bulmuşlar ama, boyun kelimesini bulmuşlar ama kurandan ama köle ya da cariye yapılması esirlerin. Onunla ilgili iki tane kelime de yok. Hadis de yok. Aksine istediğiniz kadar var. Bir hadis de uydurmamışlar. Mesela dinden döneni öldürüne hadis bulmuşlar ama buna hadis de uydurmamışlar. Fakat bakıyorsunuz ki esirlerin köle ya da cariye yapılması konusunda hiç bir ihtilaf yok. Sanki kuranın açık hükmüdür. Hiç bir ihtilaf yok. Ondan sonra, burada daha önce okumuştuk. Esirlerin karşılıksız serbest bırakılması var kuranda. İşte Ömer Nasuhi Bilmen’in Islahatı Fıkhıyye Kamus’unda okumuştuk caiz değildir diyor. Kurana aykırı olanlar farz noktasına getiriliyor. Kuranın emri, caiz değildire geliyor. Ondan sonra esirlerin fidye karşılığı serbest bırakılmasını bir tek İmam Şafi kabul ediyor. Fidyesiz serbest bırakılmasına bir tek İmam Şafi kabul ediyor. Diğerlerinin hiç birisi kabul etmiyor. Ama aynı İmam Şafi, esirlerin köleleştirilmesini hiç bir delile dayanmadan kabul ediyor. Esirlerin öldürülebileceğini yani savaşçı takımının yine hiç bir delile dayanmadan kabul ediyor. Şimdi bunları anlatırken bazıları çıkıp diyorlar ki; “bizim delilimiz var”. Nedir? “Resulullah, Beni Kureyza esirlerini öldürdü”. Gerçekten de bu, kitaplarda yazılı. Hadis kaynaklarında da var. Buhari ve Müslim’de kaç kişi öldürdüğü yazmıyor ama savaşçı takımı öldürüldü diyor. Bakıyorsunuz ki 40 kişiden 900 kişiye kadar çıkıyor esirin öldürülmesi. Peki bu nedir? Tekrar edeyim: bize de böyle öğretildi. Yani biz böyle öğrendik. Çünkü şu kütüphaneyi dolduran kitaplarda başka bir şey yazmıyor ki. Ama çok şükür ki Allah’ın kitabını anlamaya çalıştıkça C.Hakk önümüzü açtı. Hani diyor ya; “vellezine câhedu finâ le nehdiyennehum subulena”(ANKEBUT 69) , bizim yolumuzda cihad eden yani her türlü zorluğa göğüs geren ve yürümeye devam edenleri mutlaka yollarımıza yönlendiririz diyor Allah. Biz, elimizden geldiği kadar zorluklara göğüs germeye gayret ettik, C. Hakk da önümüzü açtı ve kurana baktıkça aman ya Rabbi! Önümüzde İslam dini diye, işte Allah’ın son dini, herkesin inanması gereken din diye bize öğretilen şeyin aslında Allah’ın indirdiği dinle ilişkisinin Abbasiler döneminde tamamen kesildiğini gördü. Böyle sos kabilinden üstüne atılıyor, dışarıdan bakan bunu Kur’an’lı sünnetli bir din zannediyor. Eh Allah’tan ki ibadetler muhafaza edilmiş. İşte namaz, oruç, hac. Onlarda da bir sürü müdahaleler var ama olsun gene hiç olmazsa aslı devam ediyor. İşte biz dedik ki bu hafta bu konu üzerinde duralım. Bu hususta nelerin olduğunu Yahya’dan dinleyeceğiz. İlk yazıyı Cemal Hoca yazdı. Bizim Arapça bölümünün editörü. Hablullah’ın. Ama onun konuşacak kadar bir türkçesi yok. Anlıyor ama. Biz de öyle yapardık Araplar geldiği zaman. Anlıyoruz ama konuşamıyoruz diye. Dolayısıyla yani bizim Arapça bölümünde yazı epey zamandır yayınlanıyor. Hablullah’da. Fakat türkçeye çevirmeyi unutmuşuz. Abdurahman, geçen hafta burada konuşan arkadaşımız çevirdi türkçeye. Bir de onun üzerinde biraz daha çalışma yaptık. Bir de bu rivayetler konusunda çok dikkatli olmak gerekiyor. Şimdi ortada Allah’ın kitabı var. Allah’ın kitabı varken gelen rivayetlere ne ölçüde değer vermemiz lazım? Kuran bu konuda bizi nasıl yönlendiriyor, onu da görmemiz gerekiyor. Onu da görebilmemiz için yahudilerin ve hıristiyanların kendi kitaplarına yani hıristiyanların incile, yahudileri tevrata ne kadar yanlış şeyleri yerleştirebildiklerini de Vedat, o kitaplardan okuyacak. Tevrattan ve incilden okuyacak. Ben de onların kurandaki karşılığını inşallah size okuyacağım. Şimdi bizde şu var. Yani “bizde olmaz”. Boş bir hamaset var. Biz şuyuz, biz buyuz. İblis, en başta söylemiş ya; ben daha hayırlıyım “ene hayrun minh”. Yani İblis’i hiç yalancı çıkarmamaya çalışıyor insanlar. “Tamam ama biz başkayız!”. “Onlar yapar ama biz yapmayız”. İyi! Yahudi ve Hristiyan, kendi kitabının içerisine yani Tevrat’ın ve incilin içerisine, kendi sistemlerini alt üst edecek şeyleri yerleştirebilmiş ise İslam da neden Resulullah’tan rivayet edilen sözlerin içerisine, tarih kitaplarına, hadis kitaplarına sistemi alt üst edecek şeyler yerleştirilmemiş olsun? Bunlar çok tabii şeylerdir. Bu konuda da bizim sürekli dikkatimizi çeken ayetler var. İşte o açıdan da meseleyi ortaya koyacağız. İnşallah bir sonuca varacağız. Orada göreceksiniz ki Resulullah bir tek esiri bile öldürmemiştir. Şimdi Yahya’dan konuyu özetlemesini isteyelim.

YAHYA ŞENOL: Hocamız’ın da ifade ettiği gibi bugün tarihi bir olayı konuşacağız. Hicretin 5.yılında olup biten bir olay. Yani bugün hicri olarak 1436 yılındayız. 1431 yıl önce olup bitmiş bir olay. Peki niye işliyoruz bunu? Onu da söylemek lazım. Şimdi, olup bittiği söylenen, öyle aktarılan, öyle rivayet edilen bir olay, 2014 yılında hala bugün canlılığını koruyor. Malum, Suriye’de ve Irak’ta İşid denilen bir vakıa var bugün. Adamlar, ele geçirdikleri yerlerde esir aldıkları erkekleri öldürüyorlar. Hem de kafalarını kesmek suretiyle. Videolarını da çekip internete yüklüyorlar, bütün dünya izliyor. Ele geçirdikleri kadınları ve çocukları da kadınları cariye yapmak suretiyle, çocukları da alıp satmak suretiyle “değerlendiriyorlar”. Ve kendilerine bu konuda herhangi bir şey söylendiğinde de “bizim yaptığımızın İslam tarihiyle, fıkıh kitaplarıyla, siyer kitaplarıyla aykırı düşen bir tarafı yok” diyor adam. Baktığın zaman fıkıh kitaplarında, ele geçirdiğiniz bir yerde esir olarak alınan kişileri öldürme hakkınız bulunuyor. Biz, bunu kullanıyoruz diyor. Ele geçirilen kadınların cariyeleştirilmesi kitaplarda yazıyor. Biz bunu kullanıyoruz diyor. Artı, bir de bu Resulullah’ın da yaptığı söylenen bir şeyi bize naklediyorlar. Diyorlar ki; Resulullah da Beni Kurayza yani Medine’de bulunan bir yahudi kabilesini, onları gidip esir alıyor, (şimdi anlatacağız olayın tarihi seyrini) erkelerini ki sayısının en çok 900’e kadar çıktığı söyleniyor. 900 kişiyi aynen bugün İşid’in yaptığı gibi kafalarını kesmek suretiyle infaz etiğini ve kadınlarını cariye olarak kullandıklarını ve pazarlarda alıp sattıklarını rivayet ediyorlar. Diyorlar ki; Resulullah yapmış, siz kime ne söylüyorsunuz yani. Resulullah’ın yaptığını yapıyoruz bugün biz. Bakın, adamların normal bir şekilde öldürülmesinden bahsetmiyoruz. Bir koyun gibi saçlarından tutulup boğazları kesilerek infaz edilmesinden bahsediyoruz. Ama aynı olayı biz, bizim tarihi kaynaklarımızda gerçekten de Resulullah’a isnad edildiğini de görüyoruz. Adamlar, tarihi delil göstermekle aslında yanlış bir şey yapmıyorlar. Bakın kitaplarda var. Bakıyorsunuz gerçekten var. Peki ne kadar doğru. Mesele bu. Yani olay aktarılıyor ama tarihen doğru mu? Kuran bu konuda bir şey demiş mi? Biz bugün bunu işlemeye çalışacağız. Şimdi biraz daha tarihi 4 sene daha geriye alalım. Resulullah biliyorsunuz Mekke’de doğmuş büyümüş. Ve peygamberliği de 40 yaşındayken kendine verilmiş. Peygamberlikten sonra 13 yıl daha Resulullah, Mekke’de yaşamaya devam ediyor. Fakat artık şartlar orada yaşamasına el vermediği için ve canına kastedildiği için yavaş yavaş müminleri yolluyor ve en son kendisi de Ebu Bekir(ra) ile birlikte Medine’ye hicret ediyor biliyorsunuz. Medine, Evs ve Hazreç gibi iki büyük kabilenin egemen olduğu bir şehir ve bunun yanında Muhammed Hamidullah’ın ifadelerine göre irili ufaklı 20 kadar yahudi kabilesine ev sahipliği yapan bir yer. 20 farklı Yahudi kabilesi var ama onlardan 3 tanesi çok büyük ve demek ki güçlerinden, egemenliklerinden de çok meşhur olmuşlar. Az çok bir siyer kitabı okuduysanız, zaten aklınızda kalmıştır bu üç büyük Yahudi kabilesi. Birisi Beni Nadir. Diğeri Beni Kaynuka. Diğeri de bugünkü sohbet konumuzu oluşturacak olan Beni Kureyza. Bunlar üçü, Medine’de oldukça güçlü ve söz sahibi olan Yahudiler. Resulullah, Medine’ye hicret ettiğinde orada yaşayan Evs ve Hazreçliler, Nadiroğulları, Kaynukaoğulları ve Kureyzaoğulları hepsiyle beraber bir Medine vesikası/sözleşmesi imzalıyorlar. Hep beraber oturuyorlar yani mümin, kafir kim varsa hep beraber oradalar ve bir çok maddede anlaşıyorlar. Deniliyor ki; Medine, hepimizin yaşadığı ortak bir şehir. Medine’ye dışarıdan bir saldırı olması durumunda hep birlikte Medine’yi savunacağız. Ve hepsi birden imza atıyorlar. Tabi birçok maddesi var. Daha sonra Mekke ordusu ile Resulullah, hicretin 2.yılında biliyorsunuz Bedir savaşını yapıyor. Bir yıl sonra Uhud savaşını yapıyor. 2 yıl sonra da yani hicretin 5.yılında da Hendek savaşı gerçekleşiyor. Bu arada Nadiroğulları ile Kaynukaoğulları, anlaşmayı bozduklarından dolayı Medine’den sürgün ediliyorlar. Geriye bir Kureyzaoğulları kalıyor. Bu Kureyzaoğulları da Hendek savaşı sırasında kuranın delaleti ile ki biraz sonra ayeti okuyacağız, Mekkeli müşrikere yardım ediyorlar açık bir şekilde. Yani Medine’yi hep birlikte savunmaları gerekirken savunmuyor, bir de kalkıp onlara destek veriyorlar. Müslümanlar zaten hendeği kazmışlar, önlerinde Mekke müşrikleri var. Arkada, nasıl olsa anlaşmalı olduğumuz kavim var diye rahatlar ama arkadan vuruluyor müslümanlar ihanetten dolayı. İşte bu Hendek savaşı sonuçlandıktan sonra Resulullah, bu anlaşmayı bozup Mekkeli müşriklere yardımcı olan Kureyzaoğulları’nın kalesine doğru sefere çıkıyor. Tabi Medine’de bunların çok güçlü kaleleri var. Zapt etmek kolay değil. Ama müslümanlar, Hendek’ten en azından mağlubiyet almadan dönmüşler. Moralleri yüksek ama arkadan vuruldular, aynı zamanda da öfkeliler. Kureyzaoğulları’na, kalelerine gelince bunlara kalelerinden çıkıp savaş, çünkü yaptıkları bir savaş suçu. Hem anlaşmayı bozdular hem de kafire destek verdiler. Hatırlayacaksınız, biz sürekli Mumtahine suresinin 8 ve 9. ayetlerini okuyoruz. Hani gayri müslimlere hangi şartlar altında savaş açılabilir. Üç tane kırmızı çizgiden daima bahsediyoruz. Bunlardan biri, bize dinimizden dolayı savaş açmış olmaları. İki: bizi yurdumuzdan çıkarmış olmaları. Üç de çıkaranlara destek vermiş olmaları. Bu üç suçtan herhangi birini işleyen savaş suçu işlemiştir ve müslümanlar bu suçlardan birini işleyenlere karşı savaş açabilirler bu ayetin delaletine göre. Bunlar da müslümanları Mekke’den sürgün eden Müşriklere yardı ettikleri için kendilerine savaş açılması gerekli olmuştu ve Resulullah da Hendek dönüşünde gitti Kureyzaoğulları’na karşı savaş açtı. Fakat siyer kitaplarında, bu savaş ibaresine rastlamıyoruz biz. En azından Cemal Hoca’nın, çalışma Ona ait. Biz meseleyi kuran açısından anca bu araştırmalardan sonra öğrenebildik. Deniyor ki şimdi siyer kitaplarında; bunlar, müslümanlar ile savaşmayı göze alamadılar. Korktular ve daha önceden Resulullah Medine’ye hicret etmeden önce müttefikleri olan ve müslüman olan Saad Bin Muaz adında bir sahabenin hakemliğini kabul ettiler. Dediler ki; tamam, Saad B. Muaz’ı çağıralım bize hakem olsun. Vereceği karara da saygılıyız. Saad B. Muaz da hasta. Askeri bir hastane olarak tabir edilen bir yerde bulunuyor ve deve üzerinde getiriyorlar Saad B. Muaz’ı hakemlik yapması için. Tamam diyor hakemliğimi kabul ediyor musunuz? Ediyoruz. Bunlar aşağı iniyorlar ve rivayetlere göre Saad B. Muaz diyor ki; bunlardan eli silah tutan bütün erkeklerin öldürülmesi gerekiyor. Ve bunlar da kabul ediyorlar bu hükmü siyer kitaplarında anlatılan şekli ile. Ve sayıları bir rivayete göre 40 ama kuvvetli olan rivayetlere göre 600 ila 800, en yüksek rivayete göre de 900 erkeği Resulullah, onların kalelerinden almış Medine’ye getirmiş ve bir eve hapsetmiş. Bakın 900 kişiyi bir eve hapsettiğini düşünün. Ne kadar mantıklı olabilecek o günün şartları altında.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Çok normal! Biliyorsunuz Resulullah odasında namaz kılarken secde edebilmesi için Aişe validemiz ayaklarını çekmesi gerekiyordu.

YAHYA ŞENOL: O kadar geniş(!) bir evde oturulurken 900 kişiyi sığdıracak bir ev bulmuşlar nasıl bulmuşlarsa. 900 kişiyi getirdikleri rivayet ediliyor. Daha sonra bunlar alınıyor 900 kişi, Medine’de pazar yerine götürülüyor. Hepsinin eline birer kazma kürek. Bunlara, kendilerinin biraz sonra öldürüleceği çukurlar kazdırılıyor. Ve daha sonra Hz.Ali ile Zübeyr Bin Avvam’a Resulullah görev veriyor ve bunların açtıkları çukurlara bu ikisi: Ali ile Zübeyr B. Avvam 900 kişiyi aynen bugün televizyonlarda, internetlerde izlediğimiz İşid’in yaptığı gibi koyun keser gibi kesiyorlar. 900 kişiyi. Rivayet böyle. Aynen “zebeha” fiili kullanılıyor ki bu “zebih” fiili, hayvanları şurasından kesmek demek. Öldürdüler fiilinin bile kullanılmaması ilginç. Hani bir nebze orada yorum yapabilirsin; Adam soktu kılıcı herhangi bir tarafına öldürdü. Hayır, zebh ettiler diyor. İki kişi, kıtır kıtır koyun keser gibi kesmiş. Peki bu rivayetin kaynağı ne?

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Ne var ki. Bir adam günde 900 tane koyun kesemiyor mu? Bayramda biliyorsunuz yani ne kadar kolay olduğunu hayvan kesmenin değil mi! Bu da insan. Akıllı insan.

YAHYA ŞENOL: Ve iki kişi yapıyor bu işi. Sadece iki kişiye vermiş Resulullah. Gidin bunları kıtır kıtır kesin pazar yerinde. Öyle Medine’nin dışında bir yer bir nebze düşünülebilir ama pazar yerinde 900 kişi, normal kurban keser gibi kesiliyorlar. Rivayetlerde şöyle bir takım farklılıklar var. Deniliyor ki; kimler kesildi? Bir gurup diyor ki; sadece muharip olanlar yani savaşan erkekler kesildi. Bir gurup diyor ki hayır, buluğ çağına ermiş olan bütün erkekler kesildi. Ve bir ibare kullanılıyor. Deniyor ki; sakalı çıkmış bütün çocuklar da dahil. Hepsini alıyorlar 900 kişi savaşsın savaşmasın hepsini kesiyorlar orada. Rivayetteki sayılarda dediğimiz gibi bir takım faklılıklar var. Kimi 40 erkek öldürüldü derken çoğunluk yani meşhur olan rivayet 600 ila 800. En yüksek gösteren rivayet de 900 kişi. Şimdi rivayetin kaynağı sadece bir tane tespit edilebilen. O da İbni İshak diye bir siyerci. İbni İshak alıyor bunu rivayer ediyor. Daha sonra İbni İshak’tan sonra öğrencisi İbni Hişam. Bunlar hepsi siyer kaynaklarıdır. İbni Hişam kitabına alıyor ve ondan sonra dalga dalga yayılmaya başlıyor. Daha sonra hadis kitapları tedvin edilince rivayetler farklı şekillerde Buhari’ye giriyor, Müslim’e giriyor Tirmizi’ye giriyor. Yani bizim hadis kitapları dediğimiz kaynaklara da girmiş oluyor bu rivayetler. Tabi bunun kuran ayağını biraz sonra dinleyeceğiz. Ama burada dikkat çekmemiz gereken bir husus daha var. Bu İbni Hişam’ın hocası İbni İshak dedik ya. Rivayetin tek kaynağı. Şimdi bu adam, senetsiz bir şekilde bir defa bunu rivayet ediyor. Kimseye dayandırmıyor. Böyle bir olayın gerçekten tarihen vuku bulduğunu düşünelim. Medine’de herkesin gözü önünde pazar yerinde esir alınmış 900 kişi, iki kişi tarafından kıtır kıtır kesilmiş olsa gerçekten de. Bunu kaç kişinin rivayet etmesi gerekirdi?

ABDULAZİZ BAYINDIR:  900’e ne gerek var? Bir kişi bile olsa bütün şehri sarar.

YAHYA ŞENOL: Medine’de bu olaya şahit olan birçok kişinin bunu zaten nakletmesi gerekirdi. Sahabeden bu konuda hiç bir rivayet yok. Bu, olayın birinci noktası. Bir diğer nokta, Muhammed Hamidullah diyor ki. Biliyorsunuz, İslam Peygamberi adlı eserin müellifi bu. Büyük İslam tarihçisi. Resulullah’ın hayatı boyunca yaptığı bütün savaşlarda ölen insanların isimleri ve sayıları belli. Bedir savaşında kaç müşrik ölmüş, Uhud savaşında kaç, Hendek savaşında kaç, Hayber’de, Mekke’nin fethinde, Huneyn’de, Tebük’te kim nerde ölmüşse sayısı ve ismi tarihen net olarak belli. Ve sayı, 250 civarında. Peygamberimiz hicretten sonra 10 yıl yaşıyor. 10 yılda yaptığı bütün savaşlarda öldürülen gayrı müslim sayısı 250. Ama Kureyza’dan esir alındığı söylenen erkeklerin sayısı 900. Ve bu 900 kişinin tamamı Medine pazarında kesilerek öldürülüyor ama bunu rivayet eden bir tane sahabe yok. Kaynak İbni İshak. En erken o olduğu için. Hadis kitapları daha sonra tedvin ediliyor. Böylesine önemli bir olay, mutlaka tarihlendirilir. Ben burada neyi kastediyorum? Şunu kastediyorum: bakın mesela bir fil vakası yaşanmıştı değil mi? O dönem için Mekke’de çok önemli bir olay. Bunu yaşayan ve yaşamayan herkes daha sonra anlatırken eskiyi tarihlendirmede hep diyor ki; “fil vakasının olduğu yıl şöyle şöyle bir olay olmuştu” “Fil vakasından 5 yıl sonra bu oldu”. “Fil vakasından üç yıl önce böyle oldu”. Hep bir tarihlendirme çok önemli olan bir olay üzerine yapılır. Mesela bizde de öyledir. 99 yılında biliyorsunuz büyük bir deprem yaşandı. O tarihlerde olmuş bir olayı anlatırken siz, deprem yılından bahsedersiniz geçmişe doğru. Niye? Çünkü 30 000’e yakın insan öldü bu ülkede. Her gün 30 000 kişi ölmüyor ki. Böylesine büyük bir olay olduğu zaman mutlaka onu tarihlendirirsiniz ve ondan bahsederken onun öncesinde veya sonrasında bir sene sonra, bir sene önce olmuş olayları hep o olayı anarak anlatırsınız. Şimdi Medine’de gerçekten böylesine acayip bir olay olmuşsa, 900 kişi iki kişi tarafından herkesin gözü önünde doğranmışsa bunun o dönemin hafızasına yansımaması mümkün değil. Mutlaka bir şekilde tarihlendirilirdi. “Hatırlar mısınız, Medine’de 900 kişinin öldürüldüğü yıl şöyle şöyle olmuştu”. Veya “o yıldan bir sene sonra acayip bir olay olmuştu” diye. Ama yok.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Bir de şu var. Bakın şimdi 900 deme de isterse bir kişi olsun, 10 kişi olsun fark etmez. Bir adam koyun gibi kesiliyor. Ve deniyor ki; bunların çocukları ve eşleri hayatta. Onlardan herhangi birisi ne diyecek. “Babamın kesildiği gün” diyecek. O günü unutmak mümkün mü? Bu adam, müslüman olsa da unutabilir mi?

KATILIMCI: Yahudilerde böyle bir bilgi var mı?

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Yok.

YAHYA ŞENOL: O da çok önemli. Onu da yazmış. Yahudilerin başlarına gelen böylesine önemli bütün olayları kaydettiği bir şey var. Mesela diyorlar ki; Kudüs’te iken Romalılar tarafından şöyle bir baskın yapıldı, bu kadar kayıp verildi. Daha sonra Babil’e gidildi başımıza şunlar geldi. Yaşadıkları bütün bu tramvaları daha sonra işte Almanya’da yaşadıklarıdır, yaşadıkları böyle olayları bahsederken böylesine 900 kişinin doğrandığı bir olaydan hiç bir şekilde bahsetmemeleri de çok ilginç. Böyle bir rivayet yok.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Bunların kadınları ve çocukları Necid bölgesine gidiyor. Medine’de kalanlar da var tabi. Yani siz kendinizi onlardan her hangi birisinin yerine koyun. Bu olayı ne onlar unutabilir, ne oradaki müslümanlardan herhangi birisi unutabilir. Mutlaka bir şekilde bir yerde bahseder. Peki nasıl oluyor ki Medine ile ilgili en sağlam rivayetleri bize ulaştıran İmam Malik’in kitabında konu ile ilgili tek bir rivayet yok. Böyle bir olay olmamış. İmam Malik, bu rivayeti yapan İbni İshak’a diyor ki; “deccacun mined deccâcile” diyor. Tezhib’ut Tezhib’de İbni Hacer’in. Ben bu sabah baktım bir de ben göreyim diye. Baktı gördüm. Diyor ki; “deccallardan bir deccaldır bu adam” diyor. Yani aslı astarı olmayan.

YAHYA ŞENOL: Özellikle de İmam Malik’in İbni İshak’ı eleştirdiği en önemli nokta da bunun diyor Yahudilerle alakalı, Yahudi tarihi ile alakalı naklettiği şeylerin hiç birisine güvenilmez. Bunun Yahudilerle ilgili söyledikleri bir şeye asla itibar edilmez. O yüzden o ifadeyi kullanıyor. “Deccalun mined deccacile”. Deccallardan deccal bu adam. Nasıl onun şeyini kendimize delil alırız? Asla İmsm Malik kitaplarında böyle bir rivayete yer vermiyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Benim daha ilgimi çeken de şu: İmam Malik’de altın silsile denen bir şey vardır. Nâfi, Abdullah Bin Ömer’den rivayet ediyorsa İmam Malik onu mutlaka alır. Burada Nâfi, İbni Ömer’den diye de yazılı. Yaa böyle bir şey olsa İmam Malik bunu bırakır mı? Yani burada çok ciddi problemler var.

ENES HOCA: İmam Malik ile aynı asırda yaşıyorlar. İbni İshak hakkında kezzab diyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  İşi gücü yalan söylemek manasına.

YAHYA ŞENOL: İbni İshak ile araları hiç iyi değil zaten.

ENES HOCA: O zamandaki en büyük iki alim Medine’deki

YAHYA ŞENOL: Kendi çağdaşları. Biliyorlar zaten meselenin ne olduğunu. Daha sonra gelenler, sanki ilahi bir hakikatmış gibi İbni İshak’ın hiç bir kaynak göstermeden, senetsiz bir şekilde naklettiği bu rivayeti esas alıyorlar ve gerçekten tarihte böyle bir yaşanmış bir hadise varmış gibi naklediyorlar. Bugün siz baktığınız zaman inanıyorsunuz. Hocam’ın dediği gibi biz de böyle gördük. Çünkü kendisine, bizim siyer kaynağı adı verdiğimiz kaynakların hepsinde bu var ve tenkitsiz bir şekilde naklediliyor. Ama bu kaynağı sorguladığınız zaman bu tutarsızlıkları görebiliyorsunuz. Tek bir kişi görmüş böylesine önemli bir olayı ve o da senetsiz nakletmiş.

ENES HOCA: 85 senesinde doğmuş.

YAHYA ŞENOL: Olay ne zaman oluyor? 5 yılında oluyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  80 sene önce olmuş önemli değil canım, Onlar büyük adamlar! Bir geriye baktı mı görüyorlardı!

YAHYA ŞENOL: Sonra olayı mantıki açıdan sorguladığımızda akla yatmayan bazı unsurlar var. Nedir o? Mesela şöyle düşünelim. Şimdi 900 kişiyiz biz. Kendimizi onların yerine koyalım. 900 kişi ve burada aktarılanları doğru kabul edelim. İçimizden Saad Bin Muaz’ı hakem tayin ettik. Ve Saad Bin Muaz da geldi dedi ki; 900’nüzün de öldürülmesi gerekiyor. Biz artık öldürüleceğiz.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Ondan daha önemli husus şu: tevrata göre hüküm verdiğini söylüyor. Bunlar da tevratı kabul ediyor. Biraz sonra ayetleri okuyacağım ki hiç iler tutar tarafı olmadığını kurandan net bir şekilde göreceksiniz. Bunlar, tevratı bilen insanlar. Öldürüleceklerini bile bile o şeyden aşağı inerler mi? Öldürüleceklerini bile bile bu hükmü verebilirler mi? Yine, ayetleri okuyacağım göreceksiniz ki Resulullah’ın böyle bir hakemliği kabul etmesi imkan ve ihtimal dışıdır. Kuranda açıkça net bir hüküm var. O olmamış olsa bir nebze.

YAHYA ŞENOL: Şunu söyleyecektim ben. Karar verildi öldürüleceksiniz 900 kişi. Götürüyorlar sizi Medine pazarının olduğu yere. Bizim elimize kazmayı küreği veriyorlar, kendi öleceğimiz yeri kendimiz kazıyoruz. Ben nasıl olsa öldürüleceğim, 900 kişiyim. Hiç mi mukavemet göstermez bir insan? Saldırırım da öyle öldürürler beni. İnsan nasıl kabullenebilir bu kadar rahat ölümü. 900 kişi. Bir kişiyimdir, iki kişiyimdir yakalarlar da delik deşik ederler mukavemet göstereme. Ama 900 kişi yaa! Kalkışmada hiç mi bulunmamışlar.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Bunların çoluk çocuğu var, eşi dostu var. Hepsini toplar.

YAHYA ŞENOL: 900 kişi elinde kazma kürek, tabiri caizse dalarlar bir kaç müslüman öldürüldü diye bize nakledilirdi. Ama yok. 900 kişi kuzu kuzu kazıyorlar, geliyor Hz. Ali, Z. Bin Avvam tutuyor kafalarından tek tek kese kese çukurlara dolduruyor. Bu bir. İkincisi, adamın boğazını keserek öldürmenin piskolojik bir boyutu da var. 900 kişiden bahsediyoruz. Yarı yarıya bölüşmüş olsalar 450 Hz. Ali, 450 Z. Bin Avvam insan kesiyorlar. Bir insan piskolojisi ne kadar buna tahammül edebilir.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Fiilen mümkün olmaz. İmkansız bir olay. Böyle bir şey olur mu?

YAHYA ŞENOL: Pisikolojik olarak mümkün değil. Bir üçüncüsü Cemal Hoca’nın dikkat çektiği husus, bakın bir hendek kazıldı Medine’de Hendek savaşı için, bugün bile az çok yeri belli. Gittiğiniz zaman hendek buradaydı diyor. Bu adamlara kazdırtılan ve onların gömüldüğü 900 kişinin hendeklerini niye kimse bilmiyor? Hiç mi bir tane rivayet yok? Derler ki şu civara gömüldü Yahudiler 900 kişi. O dönem için çok büyük bir rakamdan bahsediyoruz.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Bugün küçük rakam mı? Bir iki kişiyi kestiler diye İşid, tüm dünya ayağa kalktı. Böyle şey olur mu? Karşındaki de bir insan. Sen de onun gibi bir insansın.

YAHYA ŞENOL: Sonra bir başka dikkat çektiği husus da şu: sen adamın zaten kalesini, toprağını ele geçirmişsin. Orası da senin. Ayette diyor ki: “Allah, sizi, onların topraklarına, evlerine, mallarına mirasçı kıldı”. Sen, adamları 900 kişi Medine’ye getirip orada infaz ediyorsun. Öldüreceksen eğer illaki öldürme olayı varsa onların yerinde öldür. Onları Medine’ye götürülmesi, orada onların bir evde hapsedilmesi güvenlik açısından da mümkün değil.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Zaten öyle bir ev olur mu Medine’de. Medine’nin en büyük binası mescid. Mescide sığmaz o insanlar. Yani mümkün değil. Mescidde muhafaza edildi dese birazcık mantıklı olur. Birazcık. Gene olmaz çünkü onların çoluk çocuğu var. Kadınlara bir şey olmadı deniyor. Çocuklara bir şey olmadı deniyor. Gene mümkün değil yani.

YAHYA ŞENOL: Yine dikkat çektiği bir husus da şu: dedik ya, Medine’de irili ufaklı 20 farklı Yahudi kabilesinden bahsediliyor. Tamam, büyükleri Nadir çıkarıldı, Kaynuka çıkarıldı, en son Kureyza. Onun haricinde geriye kalıyor 17 tane daha Yahudi kabilesi. Bunların, bu olaydan sonra da Medine’de kaldığı bilgisi var kaynaklarda. Medine’de her daim Yahudi nüfusu bulundu. Hatta hepimizin de bildiği üzere Resulullah vefat ettiğinde zırhı kimde rehindi? Bir Yahudi de rehindi. Yaa bu Yahudiler, kendi ırklarından ve dindaşlarından birilerinin gözleri önünde 900’ünün kesilmesinden sonra o yerde yaşamaya nasıl devam edebildiklerini düşünebilirsiniz? Adamlar bunu yaptı, yarın bizi de keser bu adamlar. Yaşayabilir mi adam? Bu da aklen mümkün değil. Bunların hepsi, rivayetlerin aklen eleştirilmesi. Bir diğeri de Cemal Hoca’nın dikkat çektiği, biraz önce söyledik. Yahudiler başlarına gelen bu tür olayları nakletmekle meşhur olan bir kavim.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Hiç böyle bir şey nakletmeyen bir ada düşünün. Adamın babası gözünün önünde hem adama mezarını kazdırıyorsun hem de kesiyorsun. Yaa bunu bir insanın nakletmemesi mümkün mü?

KATILIMCI: Srebrenitsa’yı herkes biliyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Mümkün değil yani. Kaldı ki onlar taradılar kesmediler. Kesmenin, insanın üzerindeki etkisini düşünün yani.

YAHYA ŞENOL: Bunlar, olayın siyer tarafıydı. Yani toparlayacak olursam ben. Şimdi kuran açısından gördüğümüz zaman zaten problem olmadığını göreceğiz. Ama siyer de olayın kaynağı tek bir. O da İbni İshak. İbni İshak da herhangi bir senet falan nakletmeden böyle bir rivayeti bize aktarmış.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Ve 80 sene sonra doğmuş bir adam. Yani kendisi görmemiş ve göreni söylememiş ama kendisinden sonra öğrencisi İbni Hişam, bunu kitabına naklediyor. Ve ondan sonra dalga dalga yayılan rivayet var, hadis kitaplarına yansıyan bir rivayet var ve sanki bugün, gerçekten Resulullah’ın böyle bir uygulama yaptığı gibi bir algı oluşmuş durumda. Siyer tekniği açısından da bunun delil alınacak hiç bir tarafı yok. Kaldı ki bu rivayetleri, olayın aktarılışını bize kuran zaten naklediyor. Baktığınız zaman Beni Kureyza savaşını kuran naklediyor. Dolayısıyla orada ne yapıldı, gerçekten teslim alınmış insanlar mı öldürüldü yoksa orada bir savaş mı yaşandı? Göreceğiz ki kurana göre orada bir savaş yaşandı ve savaşta bir takım insanlar öldürüldü. Bir takımı da esir alındı. Ama esir alınanlar ile ilgili hüküm daha önceden kuranda indirilmişti zaten. Muhammed suresinin 4.ayetinde. Esirlere yapılacak uygulama, ya onları karşılıksız serbest bırakmak yada fidye alarak karşılıklı serbest bırakmaktır. Dolayısıyla Resulullah’ın onlardan aldığı esirleri de bu şekilde öldürmesi, hayvan boğazlar gibi boğazlatması da zaten kuran açısından mümkün değil. Olay, ne siyer açısından olmuş kabul edilebilir ne kuran açısından uygun görülebilir.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Peki teşekkür. Şimdi aslında burada biraz işin pisikolojisi anlaşılabiliyor. Hani sürekli burada anlatıyoruz ya. Siz, köle ve cariyelik için bir delil bulamıyorsunuz. Esirleri öldürmek için delil bulamıyorsunuz. Böyle bir ortamda İbni İshak’tan böyle bir rivayet görüyorsunuz ki Resulullah, Beni Kureyza’yı öldürmüş. Bunu havada kaparsınız. Yanlış mı? Havada kaparsınız bunu. Siz de devletsiniz. Emevi ve Abbasiler’i düşünün. Devletsiniz, bu rivayet sahihtir dedikten sonra kim değildir diye karşı çıkar ki. Hemen kafasını kes at. Zaten bir de zındık diye bir kavram ihdas etmişler bütün mezheplerin kabul ettiği. Öyle devletin kabul ettiği bir şeye hayır diyen adamın sorgusuz sualsiz kellesi gider. Çünkü artık ‘tanrı devlet’ haline dönüştürülmüştür. Artık İslam devleti olmaktan her şeyiyle çıkmıştır. Siz gene şeyi lütfen açın bir görün orada esirlerin öldürülmesi ile ilgili ayeti. Öldürülmesine delil getirilen ayete bakın. Bizi dinleyenler eğer arapça bilenler dinliyorsa ki biliyorlar. Daha önce de burada ders yapmıştık. Bedaus Senayi’nin ilgili bölümde onu bulabilirler. Enfal suresinin 12 .ayetini hepberaber okuyalım. Mealde okuyayım. “Hani Rabbin meleklere, muhakkak ben sizinle beraberim. Haydi iman edenlere destek olun. Ben, kafirlerin yüreğine korku salacağım. Vurun boyunlarına”. Vurun emri kime? Meleklere. Ne zaman? Savaş esnasında. Esir var mı burada? Esir var mı? “Vurun onların bütün parmaklarına diye vahyediyordu”. Meleklerin öldürdüğü bir tane müşrik var mı? Duydunuz mu şimdiye kadar? Böyle bir şey var mı? Siz bu ayetin “vurun boyunlarına” kısmını, esirlerin öldürülmesi için delil alabilecek kadar kurandan ve hakikatten uzaksanız ve size de mezhebin büyük alimi diyorlarsa, mezhebin büyük kitabı diyorlarsa Bedaus Senai’ye diğerleri nasıl yapılmaz. İbni İshak’tan bulmuşsun böyle bir rivayet, bunu havada kapmazmısın? Şimdi bakın daha önce de okudum, bu konu velesiyle tekrar okuyayım. Hukuk-u İslami Islıhat-ı Fıkhıye Kamusu. Bu kitap, sahasında en iyisidir. En iyilerinden birisi değil en iyisidir. Çünkü Osmanlılar’ın son döneminde mecelle tadil komisyonu kurulmuştur. Uzun yıllar büyük bir ekip tarafından fıkıh eserleri taranarak meydana getirilmiş ve yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kanunu olsun diye hazırlanmıştır. Açıp bakarsanız tam kanun maddesi gibi madde maddedir. 1926’da Mahmud Esad Bozkurt’un Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki konuşmalarına bakarsanız görürsünüz, bu mecelle tadil komisyonu o zaman lağv edilmiştir. Çünkü Avrupa’dan kanun alma mecburiyeti ortaya çıkmış. Çünkü büyük bir savaş geçirmişsiniz. O kadar basit bir olay değil. Ömer N. Bilmen de o mecelle tadil komisyonunun genç üyesi ve çok zeki, başarışı bir insan. Dahs sonra bu kitabı yazıyor. Yazdıktan sonra ilk baskısını kim yapmıştır biliyor musunuz? İstanbul Ünversitesi yapmıştır. Hangi fakülte? Hukuk Fakültesi. İstanbul Üniversitesi, Hukuk Fakültesi yapmıştır ve Hukuk Fakültesi dekanının da burada takdi yazısı vardır. Bu baskıda da olması lazım. Ama gözükmüyor. Onu çıkarmıştır buradan. İstanbul Üniversitesi’nin. Benimkinde olması lazım Abdurahman bir baksana. Ama İstanbul Üniversitesi’nin ilk baskısı çok güzel bir baskıdır. İlahiyat Fakültesi’nde var. Vakfımızda yok da o baskı. Ön sözünü açın, İ. Ü. Hukuk Fakültesi’nin Hüseyin Nail Kubalı. Yanlış hatırlıyor olabilirim ismini. Ondan sonra eski çok meşhur hukukçulardan bir tanesinin de takdim yazısı var. Bilimsel olarsk gerçekten çok değerli bir eserdir. Burada yazılan şeyler bütün kitaplarda vardır. Defalarca kontrol yapılmış, çok ciddi bir çalışmanın ürünüdür. Şimdi burada ne diyor? “Esirler hakkında yapılacak muameleler. Harb neticesinde kahren elde edilen esirler hakkında veliyyul emr muhayyerdir”. Yani o komutan serbesttir diyor. “Bu hususta müslümanların menfaatlerine göre hareket ederek dilerse”. Yetki onda. “Esirlerin mukatil olan takımını katledip maddeyi fesadı bi külliye ortadan kaldırır”. Savaşçıların hepsini katleder. İşte orada da ne yapmışlar? Savaşacak olan buluğa ermiş erkeklerin hepsini öldürdüklerini şey yapıyorlar. Siz böyle bir fetvayı ittifakla Sünni, Şii bütün mezheplerin ittifak ettiği bir fetvadır bu. İhtilaf yok. Bunu ittifakla alıyorsanız, bir de İbni İshak’tan böyle bir şey gördüyseniz bunu ayet hadis kaç para eder, epey alırsınız. Onu çok rahat bir şekilde Buhari’nin içine de sokuşturursunuz, Müslim’e de sokuşturursunuz, hepsine de sokuşturursunuz ama Allah’tan Buhari ve Müslim’e rakam koyamamışlar buna rağmen. Yani şu kadar kişi diyememişler. Savaşçılar öldürüldü diyebilmişler. Ondan sonra delil olarak getirdikleri ayeti de hep beraber okuduk. İkinci olarak ne diyor? “Dilerse bunların şerlerini def için yanlız istirkaklarıyla yani köle ve cariye edilmeleriyle iktifa eder”. Köle cariye. Dersin başında söylediğim gibi bu konuda hani bir ayetin içinden çekebilecekleri iki tane kelime de bulamamışlar. Onun için hiç bir delil göstermeden iktifakla sünni-şii mezhepler köleliği ve cariyeliği kabul etmişlerdir. Yani işin fecaatine bakın ki bizim bu yanlışı kaç senedir fark edebildik? 10 sene olmadı. 6-7 sene ancak oldu kölelik ve cariyelikle ilgili yanlışı fark edeli. O da, Ali Rıza Hoca bir soruyla geldi buraya onunla başladı. Okumuş bir ayeti. Ben bu ayete verilen manadan rahatsız oldum demiş. Olay onunla başladı. Biraz şey yaptık baktık ki kölelik ve cariyelik diye bir olay yokmuş. Biz de öylesine özümsemiştik ki bunu. Çok tabii bir şey. Bu feceaatı görüyor musunuz? Bu konuda hiç ihtilaf yok.

YAHYA ŞENOL: 1949 yılında İstanbul Hukuk Fakültesi tarafından ilk olarak basıldı. Basılmasına da ön ayak olanlar: üniversite rektörü Sıddık Sami Onar. Hukuk fakültesi dekanı Hüseyin Nail Kubalı ve eski dekan Hıfsı Dedeoğlu.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Bunların tümünün de ön sözleri ve takdim yazıları var. Onu buraya almamışlar değil mi? İstanbul Üniversitesi, Hukuk Fakültesi baskısı ilk baskı 1949 yılında yapılmıştır. Bakın Menderes dönemi de değil dikkat ediyor musunuz? Neden? Çünkü bilimsek değeri çok önemli çok yüksek olan bir kitap. Çok ciddi bir çalışma ürünü. Şimdi burada Vedat, bir iki şey bahsedecek. Bunu da gözümüzle görelim. Süleyman(as)’ı nasıl bilirsiniz? Tabi cenaze namazlarında sorulur değil mi bu. Allah’ın nebisi ve kuranda C. Hakk’ın meth ettiği bir nebi değil mi? Peki Süleyman(as) konusunda tevratta ne deniyor. Ne deniyor Vedat? Bakın bu günkü tevrat. Kendilerine tevratı göster.

VEDAT YILMAZ: Kitabı mukaddes. Bu eski ahit, yeni ahit diye iki bölimden oluşuyor. Tevrat birinci bölümünde aslında Tevrat dediğimiz kısım sadece ilk 5 kitap. Diğerleri nebiler ve kitaplar diye ayrılıyor. Yani eski ahit kendi içerisinde. Burada da şimdi eski ahit’e baktığımız zaman Süleyman(as)’ın hikayesi yani hayat hikayesi baştan sona kadar iki yerde anlatılıyor. Krallar bölümünde anlaşılıyor, bir de tarihler bölümünde anlatılıyor. Tarihler bölümü zaten krallar bölümünün tekrarı gibidir. Krallar bölümünde Süleyman(as)’ın hayatı anlatılırken son derece takvalı birisi ilk başlarda anlatılırken. İşte insanları tevhide çağırıyor. Allah’ın emirlerine itaat etmeye çağırıyor. Hatta Süleyman(as)’ın hükümdar olduğu zaman şöyle bir dua ettiği bize aktarılıyor. “Şimdi kavmine hükmetmek için kuluna anlayışlı bir yürek ver ki iyi ile kötünün arasını ayırtedeyim. Çünkü senin bu büyük kavmine kim hükmedebilir”. Ve Allah, O’na diyor ki; madem ki sen, bana böyle bir duada bulundun ben de sana bunu veriyorum. Yani Süleyman(as), iyi ile kötünün arasını ayırt edebilmeyi Allah’tan istiyor. Allah da ben, sana bunu verdim diyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Zaten ayette de var. “Ve âteynâhul hikmete ve fasleş hitâb”(SAD 20). O’na hikmeti yani doğru hüküm verme kabiliyetini ve söylenen sözün doğru. Yani Süleyman(as)’ın bu özelliği kuranda var. Hem doğru karar veriyor. Mesela babasına bir olay getiriliyor, olayı Süleyman(as) çözüyor. Daha çocuk. Ve işte Onun doğru karar verebilme kabiliyeti ve söylenen sözün doğru mu yanlış mı olduğunu anlayabilme kabiliyeti var.

VEDAT YILMAZ: Mesela bununla alakalı bir bölüm okuyayım. “Ve Süleyman’ın yüreğine Allah’ın koymuş olduğu hikmeti işitmek için bütün dünya kralları Onun yüzünü arardı” diyor. Yani Süleyman’ın yüreğine Allah’ın koyduğu hikmeti insanlar duyabilmek için, görebilmek için çok uzaklardan Onun yanına gelirlerdi. Bu Süleyman(as), eski ahitte bir bölümde sadece o da 11. bölüm. Kralların 1.kitabı. 11.bölümde. Başka bir bölüm yok. 11. bölümde şöyle söyleniyor; “ve vâki oldu ki Süleyman’ın ihtiyarlığı zamanında karıları Onun yüreğini başka ilahların ardınca saptırdılar. Ve babası Davud’un üveyi Allah rab ile bütün olduğu gibi Onun yüreği bütün değildi”. Yani babası Davud gibi O, Allah’a tam olarak iman etmiş birisi değildi ve karıları O’nu başka ilahların ardınca saptırdılar. “Ve Süleyman, Saydalılar’ın ilahesi Asterti ardınca Amoniler’in Mekruhşeyi Mirko’nun ardınca gitti”.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Allah’tan başka ilahlara tapmış.

VEDAT YILMAZ: 11. bölüm boyunca işte Süleyman(as) bu ilahlar için mabedler yaptırıyor, o mabedlerde bu ilahlara tapıyor vesaire anlatılıyor. Ve bu 11.bölümde mesela şöyle bir çelişki de var. 11. bölümde Allah diyor ki; ben, Süleyman’a kızdım. Onun elinden hükümdarlığı alıyorum. Ama Süleyman(as) ölene kadar hükümdar. Bu çelişkiyi de gidermek için diyorlar ki daha sonra başka bir şey koyuyorlar; Onun oğlu aracılığıyla elinden hükümdarlığı alacağım. Öldükten sonra hükümdarlığı alsanız ne olur almasanız ne olur.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Öldükten sonra zaten kalmıyor ki hükümdarlık.

VEDAT YILMAZ: Ancak Süleyman(as)’ın hayatının baştan sona anlatıldığı tarihler kitabında putlara taptığına dair, başka ilahlara gittiğine dair hiç bir şey yok. Orada da hayatı baştan sona anlatılıyor. Ama bu 11.bölümde anlatılanların hiç birisi orada yok.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Kendi içindeki çelişkiyi görüyorsunuz ama en önemlisi Allah’ın kitabı olarak inanılan kitabın içerisinde yer alıyor. Peki şimdi siz bunu zihninize iyice yerleştirin. Tekrar ediyorum. Ben, size bir soru soracağım. Eğer soruya doğru cevap vermeyen olursa velisini çağıracağım haftaya! Bir soru soracağım ve bu oyunun kuranda nasıl oynandığını size göstereceğim. Aynı oyun kurana nasıl taşınmış onu size göstereceğim. Olayı tekrar hatırlatayım size. Süleyman(as)’ın kafir olduğu ifade ediliyor. Ve tevratın içerisinde. Değil mi? Okuduk gördünüz. Putlara tapıyor. Kuran, tevratı tasdik eden bir kitap değil mi? Yani tevrat da demiyor zaten, kendinden öncekini diyor. Öncekini deyince bunun tamamı giriyor işin içerisine. Şimdi açın Bakara suresinden soruya hazırlık olarak dikkatke dinleyin. Ben anlamam, sınıfta kalanı vakıfta bırakırız dışarı çıkmak yasak! Burası sınıf değil vakıfta kalacaksın sınıfta kalmayacaksınız. Bakara 101.ayeti açalım. “Ve câehum resulu min indillâhi mısaddikın limâ meahum: Allah katından, kendileriyle beraber olanı tasdik eden bir elçi geldiği zaman”. Kendileriyle beraber olan bu. Bunun tamamını mı tasdik ediyor. “Muheymunen aleyh: üzerinde koruyucu”. Bunda olanları tasdik ediyor, olmayanları değil. Tamamını değil. Şimdi “musaddikan limâ meahum nebeze ferikun ûtûl  kitab: kendilerine kitap verilenlerden bir bölümü”. Yahudiler de var Hristiyanlar da var. Bunlardan bir gurubu attı. Neyi attı? “Kitâballahi: Allah’ın kitabını”. Allah’ın kitabı bu. Nereye attılar? “Verâe zuhûrihim: sırtlarının arkasına attılar”. Bu kitabı önemsemediler. Önemsemeyince neye uydular? “Ke ennehum lâ ya’lemun: sanki bu kitabın geleceğini bilmiyorlarmış gibi”. Halbuki kendi kitaplarında bu kitaba inanmaları gerektiğine dair hüküm var. Burada da var.  89.ayete bakın hemen. “Ve lem mâ câehum kitabun min indillâhi musaddikan li ma meahum” kendi yanlarında bulunanı tasdik eden kitap gelince Allah’tan. “Ve kânû min kablu yesteftihûne alellezine keferu” bu Medine’deki yahudiler, daha önce kafirlere karşı bir fetih, bizim önümüz açılacak göreceksiniz. Son nebi gelecek. Çünkü kitaplarda o nebinin Mekke ve Medine’ye geleceğinin de bütün işaretleri var. Onun için Medine’de bekliyorlar yeni gelecek nebiyi. Onun için oraya gelmiş yerleşmişler. Ve bu nebi ile dünya hakimiyeti C.Hakk söz vermiş onlara. O nebi geldiği zaman önümüz açılacak göreceksiniz diye Medineli müşrikleri hazırlıyorlar. Farkına varmadan onları müslüman olmaya hazırlıyorlar. Göreceksiniz diyorlar. “Fe lem mâ câehum mâ arafû: tanıdıkları o kitap onlara gelince”,”keferu bih: o kitabı görmezlikten geldiler. Kendilerini tamamen o kitaba kapattılar. “Fe la’netullâhe alel kâfirin”. Şimdi bu kitaba ne zaman inanmaları gerekiyordu? Ellerindekini tasdik ettiği zaman değil mi?  Ali İmran suresi 81.ayetinde diyor ya. “misâkan nebiyyin” Allah, nebilerden söz aldığı zaman “le mâ ateytukum min kitâbin ve hikmetin: size bir kitap ve hikmet veririm de”,”sumne câekum resulûn musaddikun li mâ meakum: yanınızdaki olanı tasdik eden bir kitap gelirse”,”le tu’minune bihi: ona mutlaka inanacaksınız”,”ve le tensurunnehu: ona yardımcı olacaksınız”(ALİ İMRAN 81) Şimdi bu kitaba inanmak istemeyenlerin yapacağı ilk iş ne olur? Birinci soru bu. Kendi kitaplarını tasdik eden bir kitap göstermemek olur. Bu kitabın kendi kitaplarını tasdik etmediğini göstermek olur. Tasdik etmediğini göstermek için ne yapacaklar? Ne yapmışlar 102.ayete bakın. “Vettebeû mâ tetlûş şeyâtınu alâ mulku Suleyman: şeytanların, Süleyman’ın melikliği konusunda okuyup geldikleri şeylerin peşine düştüler”. Neydi o? “Ve mâ kefere süleyman: Süleyman kafir olmadı”. “Velâkinneş şeyâtine keferu: Ama o şeytanlar kafir oldu”. Bu şeytanlar kim? İkinci soru. Tevratın içine bunu sokanlar. Vakıf boş kalacak. Bu gidişle kimse kalmayacak vakıfta! Buna tabi oluyorlar. Ne diyorlar? Mekke’de inen sureler: Neml suresi Mekke’de inmiş. İsterseniz bakın. Enbiya suresi Mekke’de inmiş. Her iki surede de Süleyman(as) anlatılıyor. Süleyman(as)’ın ne kadar önemli bir durumda olduğu anlatılıyor. Süleyman(as)’ın aleyhine bir şey yok. O zaman bunlar Süleyman(as)’ın kafir olduğunu öne sürerek bu gelen kitabın ellerindekini tasdik eden kitap olmadığını gösteren kitap olmadığını gösterebilirler mi? O zaman buna inanmaları gerekmiyor. Doğrulamıyor. Çelişiyor. Peki bizde ne anlatılıyor bu ayetle ilgili? Hiç bunu duymuş muydunuz? Acayip şeyler. “Vettebu mâ tetlûş şeyâtinu alâ mulkı Süleyman” acayip acayip şeyler yazarlar. Hiç bir alakası yok. Açın tefsirlerin hepsini okuyun. Bir tane bu irtibatı kuranı ben şahsen bilmiyorum. Gören varsa söylesin. Böyle bir şey yok. E ne oluyor? Ayetin sonunda ne diyor bak. “Ve le bi’se mâ şerev bihi enfusehum: kenlerini ne kötü sattılar bunlar”. Neye sattılar? Ellerinde kendilerini kurtaracak kitap varken tuttular o batıl rivayetlere.. Bak şimdi Vedat ne dedi az önce? Aynı konu bir yerde faklı, bir başka yerde daha farklı. Ve bunların bazı tevrat nushalarında da bu yok. Hiç yok uydurma olan kısım. İşte bunu öne sürerek bunlar da pekala bilirler ki bu uydurma. Bilmiyorlar mı yani. Allah’ın kitabında çelişki olur mu? Pekala biliyorlar ama bak “ve lekad alimu: çok iyi biliyorlar ki”,”le men işterâhu mâ lehu fil ahirâti min halakın”(BAKARA 102). Yani kendi geleceklerini verip bunu alanların ahirette alacakları bir pay yok. Bakara suresinin 40.ayeti olacak galiba, oraya da bir bakalım isterseniz. Burada diyor ki Allah; “Ya beni isrâil: İsrailoğulları”, “ezkuru ni’metiyelleti en’amtu aleykum: size verdiğim niğmetimi hatırlayın” diyor. “Evfû bi ahdi ûfi bi ahdikum: sizin bana üstlendiğiniz taahhüdü yerine getirin” hani benim gönderdiğim sizin kitabınızı tasdik eden nebiye inanın, ben de size verğim sözü yerine getireyim dünya hakimi yapayım.

FATİH ORUM: Bu değinizi 41’de söylüyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Tabi tabi. Açıyor. Geçen hafta bir şey anlattım Enes Hoca’ya. Diyor ki; o kadar basitmiş ki diyor. Değil mi? Kuran ile oldumu çok basitleşiyor iş. Ondan sonra ne diyor devamında? Bak açıklaması “Ve âminu bi mâ enzeltu musaddıkan li mâ meakum: yanınızdakini tasdik ederek indirdiğimize inanın”. Kurana. “Ve la tekûnû evvele kâfirin bih: buna kendini kapatan ilk kişi siz olmayın”. “Ve lâ teşteru bi âyati semenen kalila: ayetlerimin karşısında az bir karşılık almayın”. Yani şurada üç beş gün bir şey yapacaksınız müslümanlara karşı da kendinizi kötü satmayın diyor. “Ve iyyâe fettekûn: yanlız benden çekinin”. (BAKARA 41)Şimdi gördünüz mü bakın. Ne yapmış bu adamlar? Bu adamlar, gelecek nebiyi beklemek için geldikleri Medine’de O nebi gelmede önce Medine’deki müşriklere karşı övündükleri bu zat, kendi kitaplarında anlattıkları “ve lem mâ cae ârafu” diyor Allah. Tanıdılar hiç şüpheleri yok, bu Allah’ın elçisi. Kuran, Allah’ın kitabı dedikten sonra işi kendi arzularına uydurmak için şeytanların Tevrat’a sokuşturduğu şeye uydular mı bunlar? Nasıl, uyuyor mu bu? Öbür rivayetlerin bir anlamı var mı? Hiç bir şey yok zaten onlarda. Bakın bu ayetteki bu bağlantıyı da ancak ayetler arası ilişki ile ortaya koyabiliyor. Bu da yok. Evet şimdi peki bu insanlar bu kadar bildikleri şeyi sırf kendi üç beş kuruşluk yani beklentilerini bir kenara iterek bizim dediğimiz olsun diye Allah’ın kitabını bir kenara atabiliyorlarsa, bunu, ben Müslümanım diyen yapmaz mı? Bize ters. Recona ters derler. İşte mesele bu. Bir de Hristiyanların da kitapları İncil’e sokuşturdukları ve sistemini bina ettikleri büyük bit iftira var.

VEDAT YILMAZ: Hıristiyan kiliselerine göre İsa (as)’ın öldüğüne ve üç gün sonra uyandığına iman etmek imanın şartlarındandır. Buna iman etmeyen zaten Hristiyan olamaz.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Bak İsa(as) ölüyor, üç gün sonra diriliyor. Kabrinden çıkıyor. Peki bunu İncil’in hangi şeyi yazıyor?

VEDAT YILMAZ: İncil’de, İsa (as)’ın mezarda kalması ile ilgili bölüme baktığımız zaman bu bölümün, onların iman esası olarak iddia ettikleri şeyi desteklemediğini görüyoruz. Burada şöyle bir ibare var.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Hangi bölümde geçiyor bu?

VEDAT YILMAZ: Markos’ta.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Pavlus mektuplarında değil mi o?

VEDAT YILMAZ: Markos’ta geçiyor. Pavlus’un mektuplarında İsa’nın üç gün ölü kaldığına iman etmenin öneminden bahsediyor. Şunu da söyleyelim. Mesela Markos olsun, Luka olsun, Yuhanna olsun bunlar bu kitapları nasıl yazdılar? Bununla ilgili bir şey söyleyeyim öncelikle. Bakın mesela Luka, ilk bölümde şöyle söylüyor; bu kitabı yazarken Teofilus’a mektup olarak gönderiyor. Diyor ki; aramızda vaki olmuş şeylerin hikayelerini başlangıcından gözleriyle görenlerin ve kelamın hizmetçisi olanların bizlere naklettiklerine göre tertip etmeye bir çok kimseler giriştiler. Ben de başından beri hepsini dikkatle araştırdım, tahkik ederek ey faziletli Teofilos, olduğu gibi size sırasıyla yazmayı münasip gördüm”. Yani İsa(as) ile beraber yaşayanlar birşeyler yazdılar çizdiler. Araştırdım bunları size yazıyorum. Ama tanrının sözü olarak inandıkları şeyler.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Tanrı’nın sözü olarak sayıyorlar. Ama bak incilin içinde. İncilin içine sokuşturulabilmiş bu. İncile sokuşturulabilir ama bizim tarih kitaplarına sokuşturulamaz, bizim hadis kitaplarına sokuşturulamaz! Yaa böyle bir şey olur mu? Öyle değil mi bizdeki mantık.

KATILIMCI: O zaman şeytan görevini yapmamış.

ABDULAZİZ BAYINDIR: O zaman görevinden alınması gerekir değil mi?

VEDAT YILMAZ: Markos şöyle söylüyor; “akşam olunca hazırlık günü yani sebtin arefesi olduğundan”

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Cuma günü yani.

VEDAT YILMAZ:” İşte Allah’ın melekutunu bekleyen meclis azalarından itibarlı adam olan Arimeteli Yusuf geldi ve cesaret edip Platus’a gitti İsa’nın cesedini istedi”. Ne zaman istemiş? Cuma gününün akşamı istemiş. O akşam da gömülüyor. “Daha sonra sebt günü geçince (yani cumartesi günü) Mectil Meryem, Yusuf’un annesi Meryem ve Salome, gidip ona sürmek için baharlar satın aldılar ve haftanın ilk gününde sabah çok erken güneşi doğduğu vakit kabre gittiler. Aralarında diyorlardı ki; kabrin dışını bize kim yuvarlayacak, kim açacak? Gözlerini kaldırınca taşın yuvarlandığını gördüler. Çünkü çok büyüktü. Kabre girerek sağ tarafta beyaz kaftan giymiş bir genç oturuyor gördüler ve çok şaştılar. Ona şaşmayın. İsa’yı arıyorsun, O kıyam etmiştir burada değildir. İşte onu koydukları yer”.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Kabire giriyorlar ki İsa(as) gitmiş.

VEDAT YILMAZ: Daha güneş doğuyor pazar günü, kabre giriyorlar ki yok. Cuma günü akşam gece vakti gömülmüş. Pazar günü güneş doğmadan gidiyorlar kabirde yok. Demek ki gece vaktinde çıkmış olması lazım daha güneş doğmadan. Bu da demek oluyor ki İsa(as), şuradaki ifadelere bakarsak iki gece bir gün en fazla kabirde durduğu süre. Öldürüldükten sonra.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Üç gün kelimesi de yanlış orada.

VEDAT YILMAZ: Kendi iman esasları, kendi kitaplarında sa tutarlı değil.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Nasış tevrattaki iç tutarsızlık varsa burada da var. Öbürü de iman esası haline nasıl getiriliyor onu da anlat.

VEDAT YILMAZ: Daha sonra bu İsa(as)’ın insanların günahlarını ödemek için öldüğü inancı Hristiyanlığı ayakta tutan inanç olduğu için İsa(as)’ın ölmesi ve dirilmesi, insanlığın bütün günahlarının keffaretinin ödenmesi için olan bir inançtır ve bu keffaretin ödenmesi için de sizin vaftiz olmanız gerekiyor. Çünkü siz vaftiz olmadığınız sürece İsa(as)’ın sizin için ölmüş olmasının bir anlamı yok. Sizin günahlarınızın kefaretinin ödenmiş olmasının da bir anlamı yok. Dolayısıyla ölmüş ve dirilmiş olması inancı kiliseyi ayakta tutan inançtır aslında.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Babam, ben ve kutsal ruh adına insanları şey yapın diye Pavlus’ta var ya. İstersen orayı da bir oku.

VEDAT YILMAZ: Pavlus’un tam olarak nerede olduğunu hatırlayamıyorum.

KATILIMCI: Pavlus ile ilgili son bölümde göğe doğru çıkarken.

VEDAT YILMAZ: Markus kitabında o da. “Onlara dedi ki; bütün dünyaya gidin, incili bütün hilkate vaaz edin. İman edip vaftiz olan kurtulacaktır. Fakat iman etmeyen mahküm olacaktır”.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Vaftiz olacak. Vaftiz oldu mu kurtuluyor. Bitti. Yani iman edip salih amel işleyen değil. Vaftiz olacak.

ABDULLAH: Niye günah çıkarmaya gidiyorlar o zaman?

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Cennetin daha iyi yerine gitmek için. Herkes gidecek. Buradan şunu söyleyeyim istersen. Sen tamamla cümleni.

VEDAT YILMAZ: İman etmeleri ile alakalı konuştuğumuz zaman Markos’u ön plana çıkarıyorlar. Diyorlar ki; Markos böyle bir azizdir. Allah Ona vahyetti. Bundan dolayı böyle oldu. Pavlus da çok büyük bir azizdi. Aziz olduğu için Allah Ona vahyetti. Ancak tevratta şöyle bir bölüm var. İbraniler’e mektup diye. İbraniler’e mektubu kimin yazdığı belli değil. Mesela Filiman’a Mektup’ta Pavlus’tan Filiman’a diye geçer ama İbraniler’e mektup olduğu zaman mektubu kimin yazdığı belli değildir. Diyorsun ki tamam hadi Pavlus azizdi, Markos azizdi. Bu mektubu kim yazdı? Neden inanıyorsun Tanrı’nın yazdığına? Öyle olunca da bu sefer diyorlar ki; bizim bugüne kadar 2000 yıllık geleneğimizde konsillerimiz, selefimiz bunu Tanrı’nın sözü olarak kabul etmiş ve buraya koyduysa kimin yazdığının pek bir önemi yok diyorlar. Bu, Tanrı’nın sözüdür.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Peki şimdi sonuç. Bunları niye okuduk anlaşıldı. Yani bakın, Hristiyanların konsil kararları, Yahudilerin talmutları, diğer kitapları falan. Onlardan almadık yani bunu. Kendi temel kitaplarında olan tutarsızlıkları gördünüz. Kuranın da bunu yalanladığını da gördünüz. Yani İsa(as) ile ilgili ayette de bunu tasdik etmiyor. İnanacaksın ve salih amel işleyeceksin. Bugün Hristiyanlıkta deniyor ki; vaftiz olacaksın, vaftizi de kilise yapacak. Vaftiz oldun mu ne yaparsan yap cennet garanti. Olmazsan, ne yaparsan yap cehennem garanti diye bir yapıları var. Bakın burada Enam suresinin 115.ayetini bir açalım. 115 ve 116. Burada Allah diyor ki; “ve temmet kelimetu rabbike sıdkan ve adlâ: Rabbi’nin sözü doğruluk ve denge bakımından tamam olmuştur”. Allah’ın sözüdür doğru olan ve dengeli olan. “Lâ mubeddıle li kelimâtihi: Allah’ın sözlerinin yerine konacak hiç bir şey yoktur”.”Ve huves semiul alim: O, dinleyen ve bilendir”(ENAM 115). Ondan sonra da diyor ki; “ve in tuti’ eksere men fil ard: yeryüzünde bulunanların çoğuna boyun eğersen”,”yudillûke an sebilillâh: seni Allah’ın yolundan saptırırlar”. O zaman burada bizim çok dikkat etmemiz gereken ne oluyor? Her şeyi kuran gözlüğüyle gözden geçirme mecburiyeti oluyor değil mi? Neden insanlara boyun eğersen seni yoldan saptırırlar diyor? “İn yettebiûne alez zanne: sadece zanna uyarlar”. Şimdi gördük. Esirlerin öldürülmesi konusunda zann da uymadılar. Köle ve cariyelik de zan da yok ama ittifak var. Mesela bize ne öğretmişlerdir? Önce kitap, sonra sünnet. Bir konu kitapta varsa başka bir şeye bakılır mı? Bakılmaz. Peki kitapta yoksa? Bakılır sünnete. Sünnette varsa başka bir şeye bakılır mı? Yok. O yoksa icma. İcmada varsa başka bir şeye bakılır mı gelenekte? Ondan sonra da kıyas. Kıyas nedir? Kitapta, sünnette ve icmada olan bir şeye benzetme. Öylemiymiş? Öyle miymiş yani? Hiç alakası yok değil mi? Bak kıyas da yok değil mi? Var mı kıyas? Yeri geldi bir hatıramdan bahsedeyim. Bir toplantı olmuştu İslami İlimler Araştırma Vakfı’nın. Beni de çağırmışlardı. Fatih de oradaydı o zaman. Fatih, daha doktora yapıyordu. Kıyas konusunda. Daha bitmemişti değil mi doktoran? Gitmiştik orada kıyas ve istihsan diye anlatılıyor. Orada ben tabi bırakın dedim bu saçmalıkları falan diye meseleleri konuştuk. Onu bir kaç kere anlatmıştım. Sonra vakfın başkanı Ali Özek Hoca’yı aldım şeye kadar getirdim Fatih’teki İslami İlimler Araştırma v

Vakfı’nın olduğu yere kadar.O da dedi ki; gel bir çay içelim. Çıktık yukarıya. Çıktık, Halil Gönenç Hoca orada. Halil Gönenç Hoca da ders okutuyor orada gelen birçok öğrenciye. Bunların arasında da Suat Erdoğan vardı. O zaman orada ders okuyor. Sonrada bizde doktora öğrencisi oldu. Toplantıdan geliyoruz, Ali Özek Hoca, beni Halil Gönenç Hoca’ya şikayet etti. Dedi ki; bu Abdulaziz diyor ki, kıyas bir saçmalıktır. H. Gönenç de işte biraz kıyası savunmaya kalktı. Hocam dedim. Kıyasa değil, ben, usulü fıkıhın tamamına saçmalık diyorum dedim. Ama dedim bu ulema keşke kıyasa uysaydı. Hiç olmazsa iyi kötü bir şeye benzetmeye çalışırdı değil mi? Dedim bakın sen de Ali Özek Hoca da İslam aleminde tanınmış kişilersiniz dedim. Buyurun, ister Türkiye’den ister yurt dışından çağırın bütün bu ulemayı. Ben hepsiyle bu konuların tamamını tartışmaya hazırım dedim. İsterseniz Şafi mezhebinden başlayalım dedim. Kendisi Şafiidir ya. Şafi mezhebinde Türkiye’de en önde gelen uzmanlarındandır. Bu mezheplerde denmez mi ki ibadet konuları taabbudidir. Yani o konularda kıyas da olmaz derler. O konular mutlaka ya kuranda ya sünnette sabit olmalıdır. Evet dedi öyledir. Peki. Şafii mezhebinde, bir kimsenin vücudunda ya da elbisesinde azıcık bir necaset olsa bu kimsenin namazı olur mu dedim? Olmaz dedi. Peki başka bir elbisesi yoksa ne yapacak bu adam? Dedi ki; elbisesini çıkarır çıplak namaz kılar. Peki çıplak namaz kılarsa daha sonra da bu namazı kaza eder dedi. Bak çıplak namaz kılıyor ve namazını kaza ediyor. Peki Hocam dedim. Bunun herhangi bir delili var mı dedim. Hani dediniz ki ibadet konuları kıyasla olmaz. Bir delili var mı dedim. Vardır kardeşim dedi. Hocam, siz, vardır diyemezsiniz. Siz, Şafii ilmihalini yazan adamsınız dedim. Söyleyin bana dedim var mı? Düşündü, düşündü “fe siyâbeke fetahhir”(MÜDDESSİR 4) ayeti var ya dedi, elbiseni temizle. Elbiseni temizle ile birazcık pislik olan elbise ile kılınan namaz sahih değildir arasında bir bağlantı var mı? Namazın sahih olup olmaması başka bir şey, namazını bu elbise ile kılma demiyor elbiseni temizle diyor. Dedim Hocam, “fe siyâbeke fetahhir” ayeti indiği zaman, siz demez misiniz mezhebinizde ittifakla kabul edilen bir husus. Her ne kadar kurana ters olsa da. Demez misiniz ki; namaz, miraç sırasında farz kılındı. O da hicretten bir buçuk sene önceydi. Ama bu sure ilk inen surelerdendir demez misiniz? Neyse öyledir kardeşim dedi. Hocam dedim ben size Şafi mezhebinden bu görüşün yanlış olduğuna dair delil getireyim mi dedim? Hiç başka tarafa gitmeye lüzum yok. Neymiş dedi? Hocam dedim yine Şafi mezhebinde şu yok mu? Çok afedersiniz büyük abdestini yapan kişi üç taşla temizlenirse biz bunu temiz sayarız. Evet üç taşla temizlik olmaz ama Resulullah böyle yaptığı için biz kabul ederiz diyorsunuz ve bir hadise dayanıyorsunuz. Evet öyledir kardeşim dedi.

Peki dedim bu adamın vücudunda necaset kalmış olmuyor mu? Hani diyorsunuz ki en küçük bir iğne ucu kadar bile olsa namaz olmaz. Kalmış olmuyor mu? Peki bu adam, oturduğu zaman o pislik çamaşırına bulaşmayacak mı? Madem uyacaksınız bari buna uyun. Bak gördünüz mü dedim ne kıyas var ne şu. Hiç bir şey yok. Benim işim var kardeşim dedi kalktı gitti. Olay bu derece vahimdir. Bak burada isimler de verdim. Herkes kendi gitin sorsun. Nasıl olsa bizim konuşmalarımızı dinliyor herkes. Dolayısıyla şuraya bakın ne diyor; “ve in tuti’ eksere men fil ardı yudillûke an sebililâh: yeryüzünde bulunanların çoğuna uyarsan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar” diyor Enam 116.ayet. “İn yettebiûne ilaz zanne: zanna uyarlar”. Zan ne demek? Kesin bilgi değil ama bir bilgi. Peki bunlar zanna uymuşlar mı? Yani denebilir mi ki işte efendi vücudunda az bir necaset olan kişinin namazı olmaz diyen Şafiler’in zanna uyduğu söylenebilir mi? Zan için bir sebep var mı? Uyacaksan işte o hadise uy. Onu da sen delil almışsın. Bak sahih midir değil midir onunla hiç uğraşmıyorum. Delil almışsın. Uyuyorsan ona uysana. “Ve in hum illâ yahrusun: bunlar sadece atarlar”. İşte bu ikinci gurup. Bak şimdi gördük değil mi?

Peki şimdi gelelim şeye. Resulullah, hakem olayını kabul edebilir mi? Edebilir mi bakalım. Edemez. Niye edemez? Maide suresini açın lütfen. Vakit daraldığı için biraz hızlı geçeceğim. Bakın 44.ayette ne diyor Allah. “İnnâ enzelnât tevrâte fihâ huden ve nurun: Tevrat’ı indirdik. İçinde hidayet ve doğruyu gösteren hükümler vardır”,”yahkumu bihân nebiyyullezine eslemu; Allah’a teslim olmuş olan nebiler onunla hükmederler”,”lillezine hâdu: yahudilere”,”ve rabbaniyyûne vel ahbâr” rabbaniler(kendilerini Rabbe vermiş olan) yani din adamları. Ahbar da ilim adamları da. “Bimâstuhfizu kitabillâh” Allah’ın kitabını ezberlemeleri bunlara bırakıldığı için, Allah’ın kitabını korumakla görevli oldukları için onlar da tevratla hükmederler. “Ve kânû aleyhi şuheda” ve bunun uygulamasına da şahit olan insanlardır. “Fe lâ tahşevun nâse vahşevni” o zaman insanlardan korkmayın benden korkun. Çünkü insanlar sizi Allah’ın yolundan uzaklaştırmak için uğraşırlar. Din adına uğraşırlar hem de. “Ve lâ teşteru bi âyâti semenen kalila” ayetlerimin karşısında küçük bir bedelle ayetlerimizi satmayın. İşte az önce gördük ayetleri nasıl sattıklarını, kendilerini nasıl sattıklarını değil mi? “Ve men lem yahkum enzelallâh: Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler”(MAİDE 44). Burada Allah’ın indirdiği tevrat. Tevratla hükmetmeyenler “fe ulâike humul kâfirun” onlar kafirlerdir diyor. Ve o Tevratta Muhammed(as)’a inanma mecburiyetleri var. Şimdi öbür tarafa geçin. 47.ayete bakın. “Velhaykum ehlul incil bi mâ enzelallâhu fihi: incil ehli de Allah’ın onda indirdiği ile hükmetsin”. Allah’ın indirdiğine falanın söylediğini sokuşturduğu belli. Sen onunla nasıl hüküm veriyorsun? Bakın İncil ile hükmetsin demiyor. Allah’ın onda indirdiği ile hükmetsin diyor dikkat edin. “Bi mâ enzelallâhu fih”. “Ve men lem yahkum bi mâ enzelallah: kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse “fe ulâike humul fâsikun” onlar fasıklardır, yoldan çıkmış insanlardır. Peki geliyor Resulullah’a. Diyor ki hemen devamında; “ve enzelnâ ileykel kitâb: ya Muhammed, bu kitabı sana indirdik”. Kur’an’ı. “Musaddıkan limâ beyne yedeyhi minel kitâb: kendinden önce olan o kitapları tasdik eden”. O kitapları reddeden değil. Kabul eden, onaylayan bir kitap olarak indirdik. Sizin önünüze bir yazı geldiği zaman bakmadan onaylıyor musunuz? Bakmadan onaylarsanız başınız dertten kurtulamaz. Kontrol ederek onaylanacak. Ve muheyminen aleyh” bu da onu söylüyor; o, o kitap üzerinde koruyucu. O kitabın hükümlerini bu kitap korumuştur. Doğru bir tevrat okumak isteyen varsa bunu okuyacak. Doğru bir İncil okumak isteyen varsa bunu okuyacak. Huh(as)’a indirileni okuyayım diyen de bunu okuyacak. Bütün nebilere indirilenin doğrusu bu. Çünkü bu tasdik edilmiş onaylanmış bir nushadır. Diyor ki Allah; “ve la tettebihi’ ehvâehum ammâ câeke minel hakk” sana bu gelen haktan sonra haktan uzaklaşarak onların arzularına uyma. Atladım değil mi? “Fakhum beynekum bimâ enzelallâh” ‘beynehum’. “Fahkum beynehum bimâ enzelallâh”. Buradaki beynehum, ilk önce Yahudi ve Hristiyanlara gitmez mi? Çünkü yıkarıda Yahudilerle ilgili ayeti okuduk mu? Arkasından hıristiyanlarla ilgili ayeti okuduk mu? “Fahkum beynehum bimâ enzelallâh”. “Bimâ enzelallâh” derken “ve enzelna aleykel kitab” sana da bu kitabı indirdik diyor. “Bimâ enzelallâh” Allah’ın indirdiğiyle dersen ne ile hükmetmesi gerekir Resulullah’ın? Kuranla. Peki o Beni Kureyza olayında hakem talebine karşılık peki efendim Saad Bin Muaz hakem olsun deme hakkı var mı Resulullah’ın? Hiç şüpheye yer var mı? Kuranla hükmedecek. Kaldı ki böyle bir hake talebi de imkansızdır. Niye? Çünkü insanların zannına değil Allah’ın indirdiğine baktığımız zaman bunun imkansızlığını hep beraber göreceğiz. Şimdi Ahzab suresinin 33.surenin 22.ayetini açalım lütfen ve devam edeceğiz oradan. Burada diyor ki Allah; “ve lemmâ real mu’mininel ahzab” ahzab: hizipler, partiler, bölükler demektir. Biliyorsunuz Hendek savaşına arap yarım adasının hemen hemen tamamı katılmıştı. Yahudiler’in de oraya desteği vardı. Çok değişik Arap kabilelerinden insanlar oraya geldiği için ona ahzab deniyor. Değişik guruplardan gelmiş olan şeyler. Arap yarımadasının gördüğü en büyük orduydu o. Müminler onları görünce ne diyorlar? “Kâlû hâzâ mâ vaadenallâhu ve resuluh”. Hah! İşte bu, Allah ve Resulü’nün bize söz verdiği şeydir diyorlar. Demek ki bunların hepsi bizim avucumuza geçti. Biz bunların hepisine hakimiyet kuracağız. Allah ne vaad ediyor? Allah, dünya hakimiyetini vaad ediyor. Bak bugün halâ gerçekleşmemiştir. O günün dünyasında Müslümanlar hakim oldu ama bugünün dünyasına da hakim olmamız lazım. Halâ gerçekleşmiş değildir. Bunu Yahudilere de vaad etti. Okuduk başlangıçta. Ama onun tek şartı kurana uymak. Hristiyana da vaad etmiştir. Bugün ne yapıyorlar? İsa gelecek. Zor gelir. Bekle. Çok beklersin. Niye? Muhammed’de bu işin olacağını kabul etmemek için. Muhammed’e ve bu son kitaba inanmamak için İsa Mesih geleceği uydurması var. Kendisine Müslüman diyenler de bunu bir inanç esası olarak akaid kitaplarına koymuşlardır. Maalesef. Diyor ki burada C.Hakk; “Hâzâ mâ vaadenallâhu ve sadakallahu ve rasuluhu ve sadakallâhu ve resuluhu ” Allah ve Resulu haklı çıktı. Korkmuyorlar düşmanlarından. “Ve mâ zâdehum illâ imânen teslima” düşmanın çokluğu bunların inancını arttırıyor teslimiyetini arttırıyor. Siz kimsiniz! Ama kurana sarılırsanız öyle olursunuz. Bunu siz kendi içinizde görmüyor musunuz? Bütün dünya karşı çıksa beş para etmez demiyor musunuz? Allah’ın kitabına sarıldın mı çok güçlü olursun. Ondan sonra diyor ki; “minel mu’minine ricâlun sadakû mà âhedûllahe  aleyh” Allah’a verdiği söze sadık kalan bir takım adamlar var müminler var aralarında. Verdiği sözde sadık kaldı. “Fe minhum men kada nahbehu” o taahhüdünü yerine getirenler oldu. O yolda canını da verdi yani. “ve minhum men yenteziru ve mâ beddelu tebdilâ” bekleyenler de var. Yani hiç önemli değil, canımı bu yola koymuşum. Uğraşıyor. “Ve mâ beddelu tebdilâ”(AHZAB 23) onu başka şeyle değiştirmediler. Yani yahudi hıristiyan gibi hemen küçücük bir şeye karşılık kendilerini satmadılar yani. “Li yecziyallâhus sâdıkine bi sıdkıhım” sadık olanları sıdkları sebebiyle yani verdikleri sözü yerine getiren dürüstleri bunlara karşılık Allah ödüllendirsin diye. “Ve yuazzibel munafıkıne in şâe” Allah, tercih ederse eğer münafıklara azab versin diye. Çünkü onların içerisinde kaçmak için uğraşanlar vardı. “Ev yetûbe aleyhim”Allah, onların da tevbesini kabul edebilir. Onlar da vazgeçerler. “İnnallâhe kâne gafuran râhima”(AHZAB 24) münafıklar için de kafirler için de tevbe kapısı ölene kadar açıktır. Allah gafur ve rahimdir. Ne oldu şimdi? “Ve reddallâhullezine keferu bi gayzıhim” kafirler oraya geldi, hiç bir başarı elde edemeden ne yaptılar Mekkeli müşrikler ve müttefikleri? Geri döndüler. Nasıl döndüler? İçlerindeki kin ve nefretle döndüler. Bir şeyi başaramamanış, Mekkeliler Mekke’nin gelirlerini vaad etmişler, büyük masraflarla gelinmiş, Hayberliler yardım etmişler falan ama boş. Elleri boş geri döndüler. “Lem lem yenâlu hayra” hiç bir hayra ulaşamadılar. Hiç bir şey elde edemediler. “Ve kefallâhul mu’mınınel kıtâle”Allah, kıtalda müminlere kâfidir. Yani Allah’ın yardımı savaş sırasında yeter. Başka yardıma gerek yok. “Ve kânallâhu kaviyyen aziza”(AHZAB 25) Allah güçlüdür ve mutlak hüküm sahibidir. İkisi de güçlü de birisi daha güçlü oluyor. Sağlam ve güçlüdür. Evet. Şimdi buraya kadar Beni Kureyza yok. Şimdi Beni Kureyza’ya geliyoruz. Beni Kureyza oradan geri çekildi gitti kalelerine sığındı. Zaten yaptıkları-Yahya anlattı-Müntahine suresinin 9.ayetine aykırı. Kafirlere destek verdiler. Müslümanlara destek vermeleri gerekirken müslümanların aleyhinde bir destek verdiler savaş suçu işlediler yani.

ABDURRAHMAN YAZICI: Destek vermeleri demek gizli gizli yardı ettikleri anlamına gelir. Kaç kişi katıldılar, ne kadar katıldılar kesin bir şey bilinmiyor.

YAHYA ŞENOL: Belki silah yardımı yapmış olabilirler.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Müslümanlarla beraber olmadılar. O açık. Onlara destek verdiler. Diyor ki zaten ayet de. Ayet bunu açıkça söylüyor. “Ve enzellezine zâheruhum: onlara destek verenleri de indirdi Allah”(AHZAB 26)

ABDURRAHMAN YAZICI: Orada zaten Hendek savaşında fiili bir savaş durumu olmadı.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Fiili bir savaş ortamı olmadı doğru. Ama onlarda yana tavır takınmışlardı. Ancak o olabilir başka bir şey yok. 25 gün kadar muhasara etmişlerdi Beni Kureyza’yı.

ABDURRAHMAN YAZICI: 25 gün de muhasara biraz şey. Kalelerinden dışarı çıkıp savaşmışlar anlaşılıyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  25 gün o kadar insanın dışarıdan bir destek gelmeden şeyini devam ettirmesi çok zor yani.

ABDURRAHMAN YAZICI: 25 nereden geliyor?

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Neyse. Önemli değil. Ayetler hiç ona da ihtiyaç bırakmıyor. Diyor ki; “onlara destek verenleri Allah indirdi”. Nereden indirdi? “Min siyâsıhim: kalelerinden indirdi”. Şimdi bunlar kalelerinden inerken nasıl oluyor? “Ve kazefe fi kulubihumur ru’be” içlerine korku atarak. Yani ne olur? Biz, bu kalede kalırsak acımızdan ölürüz korkusu olabilir. Ya da biz bunlara karşı çıkalım belki kurtuluruz. Yoksa bunlar gelip bizi kıtır kıtır doğrayacaklar korkusu. Çeşitli korkular olabilir. Ama Allah, kalplerine korku vererek kalelerinden indirmiş. Tamam mı? Peki korkuyla kalelerinden inen kişilere ne olmuş? “Ferikan taktulun: bir bölümünü öldürüyordunuz”. Ne demek? O zaman, kalelerinden inmişler ve müslümanlarla çayışmaya girmişler. Sıcak çatışmaya girmişler. Böyle sıcak çatışmaya giren bir gurup, aramızda falanca hakem olsun falan diyebilir mi? Demesi için kalelerinden inmemeleri gerekiyor. Hakem talebinde kalede inme var mı?

ABDURRAHMAN YAZICI: Hakem talebinde Hocam, hakem zaten Saad B. Muaz kalelerine diyor. Diyor ki: teslim olun, silahlarınızı teslim edin.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Saad B. Muaz, kalelerine gidiyor. Ayet ne diyor? Kalelerinden indiler diyor. Aradaki farkı görüyor musunuz? Şimdi bu rivayet kurana açıkça aykırı mı değil mi? Saad B. Muaz’ın hakemliği açıkça aykırı mı? Böyle bir hakem talebini kabul edebilir mi Resulullah?

ABDURRAHMAN YAZICI: Hakem, iki eşit arasında olması lazım. Burada birisi malup, birisi galip iki taraf var. Böyle bir hakem zaten Peygamberimiz’in hakem tayin ettiği söyleniyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Resulullah tayin etmiş oluyor hakem. Hakem tek taraflı tayin edilmez ki. İki taraflı tayin edilir. Onlar da kabul etmişler onlar da. O önemli değil yani. Olay oluşabilir de. Bir kere okuduk. Onların aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet diyor. Onların kelimesi, Yahudi ve Hristiyanlar. Çok açık. Ondan sonra burada da Saad B. Muaz, kalelerine gidiyor. Nasıl kalelerine gider? Kalelerinden inmiş diyor Allah. Böyle şey olur mu? Görüyor musunuz açık muhalefeti. Onun için işin tarihi tarafını biz uzmanlarına bırakalım ama kuranın tarafına bakalım. Ondan sonra diyor ki; “feriykan taktûlûne”. “Feriykan”, ismi meful fiilinin üstüne takdim etmiş. Bu bir tahsis ifade eder. Arap kuralı gereği burada “ferikan” bir gurubunu öldürüyordunuz dediğin zaman öldürülen kişilerin önemli kişiler olması gerekiyor. Büyük ihtimalle düşmana destek veren başlarıdır veya sayısının az olması gerekiyor Arapça kuralına göre. O kuralı biraz sonra Cemal okuyacak. “Ve te’sirûne ferikan” kalanları da esir alıyordunuz diyor. Esirlerle ilgili ne yapılması gerektiğini biliyorsunuz. Muhamned suresi 4.ayette, karşılıklı ya da karşılıksız serbest bırakılır ama bir şart var. “Hatta tedaal harbu evzâreha: harb ağırlıklarını bırakıncaya kadar”. Yani bu insanların savaşacak gücü kalmayıncaya kadar. Savaşacak gücü kalmayınca fidye de alınmaz. Nitekim bakın Mekke’de hiç kimse esir edilmedi, kimseden fidye de alınmadı. Çünkü savaşacak güçleri yoktu. O zaman esir alıyorlardı. Neden? Çünkü sıcak çatışma. Onları alıyorlar bit kenarda tutuyorlar ki savaş uzamasın. Ama savaş bittikten sonra bunlara esir hukuku artık uygulanmaz. Artık bunlar serbest bırakılırlar. “Ve evresekum” Bak, Allah sizi mirasçı kıldı. Neye? “Ardahum” o Beni Kureyza’nın topraklarına. “Ve diyârehum: evlerine”, kalelerine, hepsine. “Ve emvâlehum: ve mallarına”. Herşeylerini siz aldınız. Aldıktan sonra adamlardan nasıl fidye isteyeceksin? Zaten bir şey yok. O zaman yapacağın şey nedir? Esirlere yapılan muamele neydi? “İmmâ ba’du mennen ve immâ ba’du fidâen”(MUHAMMED 4) ya karşılılı ya karşılıksız. Bu adamların karşılığı ödeme şansı bittiğine göre mecburen karşılıksız serbest bırakılacaklar. Ondan sonra diyor ki; ve arden lem tetauha” henüz ayak basmadığınız toprakları da Allah size miras olarak bıraktı. Yani arkasından sa Mekkeliler’e destek veren Hayber var demiş oluyor savaşta bundan sonra. “Ve kânallâhu alâ kulli şey’in kadir”(AHZAB 27) ama Allah her şeye bir ölçü koymuştur, onun da zamanı var. Bekleyin bakalım acelesi yok demiş oluyor. Evet şimdi o kaideye bakalım. Celalettin El Suyuti’nin El İtkan Ulumul Kuran adlı kitabından naklen söylüyor. Diyor ki; beyan ehli yani edebiyatçılar, kuranda bir mef’ul, eğer fiilden önce gelirse hasr ifade eder. Yani belli bir guruba mahsus bir hüküm olduğunu gösterir. Başka tarafla ilgisi yoktur. Yani o savaş sırasında ne öldürülmüşse o. Onun dışında öldürme olmaz manasına gelir Arapça bakımından yani. Ve aynı zamanda sırf onlara mahsus olduğu anlamını da taşır. Yani sadece o savaşta öldürülenler öldürüldü, başkası öldürülmedi manasına gelir. Bu, arsp dilinin kuralı. Ve öldürülenlerin önemli kişiler olduğunu da ifade eder diyor. Dolayısıyla bu ayetin ifadesi de o sıcak çatışmada ölen ölüyor. O sıcak çatışma sırasında bir gurubu da esir alıyorlar ki ölenlerin sayısı az oluyor. Zaten ayette de öyle diyor. “Ve izâ lekûtumullezine keferu: kafirlerle savaşta karşılaştığınız zaman”,”fe darber rikâb: boyunlarını vurun”(MUHAMMED 4). Çünkü o seni öldürmeye geliyor. Niye indiler kalelerinden? Hücum etmek için. “Hatta izâ eshantumuhum: onları ezdiğiniz zaman”,”fe şuddul vesâk: güvenlik tedbirini sıkı tutun”. Yani aldığınız esirlerin etrafında çok ciddi bir güvenlik çemberi oluşturun. Niye? Gidip onlara yardım etmesin. “Ve immâ ba’du mennnen fe immâ ba’du fidâen: bundan sonra ya karşılıklı ya da karşılıksız serbest bırakırsınız”. Ne zamana kadar? “Hattâ tadeal harbu evzâreha: öyle yaparsınız ki harb ağırlıklarını tamamen bıraksın”. Artık savaş diye bir şey kalmasın. Burada artık karşı tarafın malına her şeyine müslümanlar vâris olduğu için bunların herhangi bir kimsenin bunlara fidye ödemesi imkansızdır. Dolayısıyla yine bu ayet gereği orada esir alınanlar serbest bırakılmış oluyorlar. Adam kesme diye bir şey asla olamaz. Sonuç olarak o.

ENES HOCA: Bir şey eksik kaldı da. İbni İshak’ın siretine baktım. Orada İbni İshak, kaderci olmakla suçlanıp cezalandırıldığı yazıyor. Bu rivayette diyor ki; erkekleri öldürüldükten sonra Peygamber(as) demiş ki; sen, Allah’ın hükmüyle hükmettin demiş. Rivayette o var. Şii olmakla suçlanıyor.

ABDURRAHMAN YAZICI: Şii olmakla suçlanıyor. Şii olmakla, Mutezile olmakla.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Kaderci olmakla suçlanıyor ve Allah’ın 7 kat gökte verilen emri sen yerine getirdin diyor. O da kaderciliğe şey yapılmış oluyor.

YAHYA ŞENOL: Kaderiyye, kaderi reddedenler.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Niye? Mutezile kaderci. Kadere karşı çıkanlara kaderci deniyor. Neyse. Şimdi sorulara geçelim. Neticeyi kelam vel meram, ayetlere baktığımız zaman Beni Kureyza’dan herhangi bir kişinin savaş dışında öldürülmüş olması, herhangi bir esirin öldürülmüş olması imkansız.

BURHAN BEY: Bu olayda kurandan başka bir hüküm uygulanamayacağını söylediniz. Tevrat’ın hükmünün uygulanamayacağını. Ama daha önce zina eden Yahudilere Tevrat’ın hükmünün uygulandığını da söylemiştiniz. Bu bir çelişki değil mi?

ABDULAZİZ BAYINDIR:  O da kuranda geçen bir hükümdür şeyle ilgili olarak. Şimdi bu önemli bir soru. Herkesi aklına gelir. Kur’an, Resulullah’a zina iddiası ile gelen Yahudilerin oraya gelmesinin bir anlamsızlığından bahsediyor kuran. Bunlar hem senin nebiliğine inanmıyorlar hem de sana geliyorlar. Niye geliyorlar ki. Yanlarında Tevrat var, Tevratta da Allah’ın hükmü var diyor. Dolayısıyla kuran, o Tevratta zina edenler ile ilgili olan o hükmü o arada tasdik etmiş oluyor. “Ve indehumut tevrâtu fiha hukmullah”. “Keyfe yuhakkımune”(MAİDE 43) seni nasıl hakem tayin ediyor bunlar? Hem nebiliğine inanmıyorlar hem de senin hakemliğine geliyorlar. Gerçekten suçlarının cezasını istiyorlarsa yanlarında Tevrat var içinde de Allah’ın hükmü var. Buradan Resulullah ondan dolayı gidiyor. Maden kuran, onda Allah’ın hükmü olduğunu söylüyor, ondan dolayı gidiyor diyor ki; Tevratta ne var diyor bu konuda? O zaman Tevrat açılıyor. Kuranda zina ile ilgili bir hüküm de inmeden oluyor bu.

YAHYA ŞENOL: Nur suresi inmede önce oluyor bu olay.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Nisa suresinden de önce. Nisa suresinde biliyorsunuz recm cezası ev hapsine çevriliyor. Ondan da önce. İşte Resulullah’ın recm uyguladığına dair rivayetler, bu ayetten sonra. Çünkü tevrattan gidip öğreniyor ya. Tevratta Allah’ın hükmü var diyor ya C. Hakk. Ona göre söylüyor. Tamam mı?

NAZİFE HANIM: Kuranın bu uygulaması Yahudilere uygulanır mı ayet geldikten sonra?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Hangi ayet.

NAZİFE HANIM: Zina ile ilgili ayet.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Yok. Bu ayet yani zina ile ilgili hiç bir hüküm yokken.

NAZİFE HANIM: Onu demedim Hocam. Bize indirilen ayet.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Şu anda yok. Bize gelirlerse. Çünkü “fe in caûke fahkum beynehum ev a’rıd anhum fe in tu’rıd anhum” diyor. Sana geldikleri zaman aralarında ya hüküm ver yada verme. “Ve in hakemte”, eğer hüküm verirsen, öbür ayette de Allah’ın indirdiği ile hükmet diyor. Bize geldikleri zaman artık kendi kitaplarını uygulayamayız. Maide 42.ayette.

KATILIMCI: Hocam, Ebubekir Sifil diyor ki; 500 tane ayet de olsa selefe aykırı olduğu için yine de kabul etmiyoruz. Ne yapmalıyız.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Zaten biz onu anlatıyoruz. 500 tane ayet olsa kabul etmiyoruz doğru. Eskiden beri böyle. Eski yapı öyle. Yani bunlar biliyorsunuz uydurulan dinin mensupları. Biz indirilen dine inanmak isteyenlerle konuşuyoruz. Uydurulan dine zaten inanıyorlar. Devam etsinler. Gidecekleri yer nere olduğu da belli zaten. Biz cennete gitmek isteyenlerin yapması gerekenleri araştırıyoruz. Öbürleri açık zaten gidebilirler istedikleri yere. Biliyorsunuz bizim karşılaşmada bana ayet okuma dememişmiydi? O kadar.

SORU: İstanbul’dan bir soru var. Ümmetim şer üzerinde ittifak etmez anlamına gelen hadisin İslam adına kurana dayanmayan, küllüyat ve mezheplerin ittifakı göz önüne alındığında uydurma olduğunu söyleyebilir miyiz?

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Tabi ki uydurma. Daha önceki derslerde de konuşmuştuk. Musa(as) biliyorsunuz O ümmetini o kadar mucizelerden sonra belli bir yere getiriyor.  Geçen hafta okumuştuk 40 günlüğüne ayrılıyor. O 40 gün içinde ne yapıyor ümmet? Başlarında Harun(as) olmasına rağmen Musa(as)’ın ana mücadele konusunda ittifak ediyorlar mı puta tapma konusunda? Nasıl oluyor o ümmet yapıyor da bu ümmet nasıl yapmaz. Yok bizde olmaz! Bir de sukutu icma vardır. Bir kısmı fiilen katlır, bir kısmı ses çıkarmaz. Kuranın şehadetiyle Harun(as) da ses çıkarmamıştır. Ve yine bizim Bedir savaşı ve kader konusundaki derslerimizi dinleyenler çok iyi bilirler ki Bedir savaşında Enfal 67.ayette Resulullah dahil tüm ashabının yanlışta ittifak ettikleri açıkça ifade edilir. Bak Resulullah ve ashabı. Şimdi bunlar ayet hükmü olduğuna göre nasıl olur da böyle bir hadis olur. Zaten hadis tekniği açısından da bunlar sahih değildir.

SORU: Esirler serbest bırakılırsa onlar yeniden bir saldırı fırsatı aramazlar mı? Stratejik açıdan bunu nasıl değerlendirirsiniz?

ABDULAZİZ BAYINDIR:  “Fe şerrid bihima halfehum” Enfal’de onu bulsana. Onun cevabı da o ayette. İşid de bu iki kelimeyi okuyormuş. “Fe şerrid bihim men halfehum” arkadakileri dağıtmak için bunları öldürüyoruz diye. E tabi gelenek böyle. Bizim gibi okudularsa öyle okuyacaklar. Eski halimizi söylüyorum. Yani biz kuranı öğrenmeden önceki halimiz. Enfal 57.ayet. Diyor ki; “fe immâ teskafennehum fil harni fe şerrid bihim men halfehum” savaş sırasında onları yakalarsan onlara yapacağın muamele ile arkadakileri dağıt diyor. “Le allehum yezzekkerun: belki akıllarını başlarına alırlar”. Zikri anlarlar yani kurana yönelebilirler. Esasen zikir odur yani. Bu nasıl oluyor? Şimdi bakın. Siz orada düşünün. Orada bu insanlar, suçlu olduklarını kesin biliyorlar değil? Beni Kureyza’yı düşünün. Düşmanla işbirliği yaptıklarını biliyorlar. Bu cezayı hakettiklerini biliyorlar ve kendi tevratlarında bu şeye katılanların öldürülmesi gerektiğini de biliyorlar. O da yazılı. E bu insanlar aldı, sadece sıcak çatışmada ölenler öldü, diğerlerine hiç bir şey yapmadılar. Ve bu insanlar, isterseniz buyurun gidin dedi ve Necid bölgesine gitti büyük bir bölümü. Ya bunlar ne kadar iyi insanlar diyerek bu kişilere karşı olan düşmanlık ortadan kalkıyor. O zaman bunlara, bunu yaptıran kitaba bir bakalım deme ihtiyacı ortaya çıkıyor. “Leallehum yezzekkerun” odur. C. Hakk, koyduşu bu sistemle insanların gönlü feth ediliyor. Enfal 71’de “ve…minhum” yani sana hainlik yapmak isterlerse daha önce Allah’a karşı da yaptılar. Ondan dolayı Allah, sana bu fırsatı vardi. Başka yeni bir fırsat daha verir. İşte bu şeyden dolayı çok az yapılan savaşla, bir kaç tane çatışmayla tüm arap yarım adasına hakimiyet kurulmuştur. Neden? Çünkü burada çatışma sırasında uygulanan prensipler insanların gönlünü feth ediyor.

KATILIMCI: Teslim olmayı kolaylaştırmaz mı bu durum Hocam?

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Tabi teslimiyeti kolaylaştırıyor, gönlünü feth ediyor. Dolayısıyla eğer Müslümanlar böyle olmasaydı hiç mümkünmüydü ki Araplar tutsun da o dönemin en büyük devletlerinden birisi olan Sasaniler’e bir tane savaşta öldürücü darbeyi vursunlar. Bu imkansız. Bakın bugün işte yıllardır şeyde dünyanın en büyük devletletlerinden birisi olan Amerika, yıllardır ne Afganistan’a hakimiyet kurabiliyor ne Irak’a. Çünkü insanların gönlünü feth edemiyor. O insanları gönlünü feth ettikleri için kuzey Afrika’da kaç tane savaş oldu da müslümanlar orada asırlardır hakimiyet sürdürüyorlar. Gönüller feth edilecek ve insanların dikkati oraya çevrilecek. İşin esası budur.

KATILIMCI: 02:04:03 anlaşılmıyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  İşte az önce Yahya onu söyledi. Öldürüleceği kesin ise ölüm ölüm, daha neyi bekliyorum ki der ve savaşır.

SORU: Çok sayıda mesaj var ama süreyi aştık bayağı.

ENES: Hocam bu bahsettiğiniz şeyler arasında Yahudiler ile Hristiyanlara hükmetme hususunda kuranla hükmettiniz. Burada bu ayetin iniş tarihi, çünkü verdiğiniz örnekler Hendek savaşı hicretin 5.yılında ama mesela Peygamberimiz’in zinaya recm uygulaması hicretin 4.yılında oluyor. Bu bahsettiğiniz ayetler tam olarak ne zaman iniyor ki bundan önce ya da bundan sonra diyoruz. Ya da bunlar arasındaki ilişkiyi tam olarak kuracağız?

ABDULAZİZ BAYINDIR:  İyi ya zina olayı hicretin 4.yılında ise işte bunlar da onlarla beraber inen ayetler yani. Şimdi biliyoruz ki kuranın sureleri, sure sure inmemiştir. Parça parça inmiştir. Ve öncelik sonralığın da bir önemi yoktur. Biliyorsunuz usüllerde öyledir yani. Öncelik sonralığın herhangi bir önemi yok. En son inen, sadece Maide suresinin 3.ayetidir. Maide suresi son inen ayetlerin içerisinde bulunduğu suredir ama Nisa suresinden de önce inen hükmü var. Dolayısıyla burada tarihi rivayetlere bakarsan orada da yanılırsın. Orada ayetler arası ilşkiye baktığın zaman yanılmazsın.

KATILIMCI: Mesela Hocam, Müzzemmil suresi ilk inen ayetlerdendir. Son iki ayetinin Medine’de indiği söylenir.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Tabi. Müzzemmil suresi ilk inendir ama son ayeti 20.ayetin Medine’de indiği ki okuduğun zaman öyle olması da gerekiyor.

ENES: Ama nesh ayetleri arasındaki birbirine karşı nesh iddasını tarihteki verilerden hareketsiz bir şekilde nasıl yapabiliriz.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  O kitaplara baktığın zaman nesih ile hiç bir iddiayı çözemezsin. Az önce söylediğimiz gibi ayetlerde Allah diyor ya; insanların çoğuna uyarsan Allah’ın yolundan seni saptırırlar. Bakın nesh ile ilgili şey yapalım. Önce Allah, Maide suresinin 43.ayetiydi değil mi? Kitaplarında hüküm varken niye sana geliyorlar diyor ve Resulullah’ın da gittiğini tarihen biliyoruz. Gitmiş ve recm cezasının olduğunu öğrenmiş ve uygulamış. Sonra hicretin 4.yılından itibaren indiği rivayet edilen Nisa suresinde recm cezası ev hapsine çevrilmiş. Kadınlarla ilgili 15.ayette. Erkekler ve kadınlar ile ilgili ayıplamaya çevrilmiş. Daha sonra Nur suresinin 2.ayetiydi 100 kırbaca çevrilmiş. Şimdi bunlar çok açık ve net olduğu halde oluşturulan yeni yapıda bugün recm cezasını kabul etmeyen, geçende duydum İbadiler’in olduğunu söyledi birisi. Ama şu anda hakim olan mezhepler, Şii-Sünni hepsi recm cezasını kabul ediyor. Bunu söylerken de hiç bir ayeti delil getiremiyorlar. Kuranın ayetlerinin tamamının üstünü kapatmak zorunda kalıyorlar konuyla ilgili. Ondan sonra da bir hadis delil getiriyorlar. O hadisi ben Cüneyt Arkın’a benzetiyorum. Hem inmiş ayeti nesh ediyor hem inecek ayetleri nesh ediyor. Yani bir yumruğu ön tarafa vuruyor öndekini, ayağıyla da arkadakini öldürüyor.

ENES HOCA: Yahudiler, recm cezası kitaplarında olmasına rağmen uygulamamış. Biz, olmamasına rağmen uygulayacağız diyorlar.

ABDULAZİZ BAYINDIR:  Yahudiler, kitaplarında var uygulamamış. Biz, kitapta yok uygulayacağız diyorlar. Ona da öyle bir kural getirmişler ki fiilen uygulanması imkansız.

Tüm Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri
# İçerik Adı Yayınladığı Tarih Görüntülenme
1 Kitaba Çağrı 16 Eylül 2017
2 Kurban İbadeti 24 Ağustos 2017
3 Hadislerin Derlenmesinde İran Etkisi 19 Ağustos 2017
4 Diyanetin Fetö Raporu: Bu din bu hale nasıl geldi? 14 Ağustos 2017
5 Hilal, Fitre ve Bayram 28 Haziran 2017
6 Nebi’mizin Ramazan Hayatı 12 Haziran 2017
7 İmsak Ölçüleri 27 Mayıs 2017
8 Dini Siyasete Alet Etmek 20 Mayıs 2017
9 Nebilere Yüklenen Olağanüstü Özellikler 13 Mayıs 2017
10 Tarih Boyunca Nebilere Gösterilen Tepkiler 6 Mayıs 2017
11 Yanlış Şeriat Algısı Suç ve Ceza 29 Nisan 2017
12 Kapitalizmin Sonu 15 Nisan 2017
13 Faiz Bağlamında Modern Finansal Ürünler 8 Nisan 2017
14 Hadislere Bakışımız Nasıl Olmalı 1 Nisan 2017
15 Haram Aylar 25 Mart 2017
16 Kur’an’cılık Tehlikesi 1.Bölüm 20 Mart 2017
17 Din ve Devlet İlişkileri 1.Bölüm 11 Mart 2017
18 Cuma Namazı ve Hutbe’si 4 Mart 2017
19 Kur’an’a Göre Sihir Kavramı 25 Şubat 2017
20 Abese Suresi Bağlamında Nebi’mizin Korunmuşluğu 18 Şubat 2017
21 Ev İçi Mahremiyet Kuralları 11 Şubat 2017
22 Örtünme İle İlgili Hükümler 4 Şubat 2017
23 Baş Örtüsü ve Örtünme 28 Ocak 2017
24 Kur’an’nın Çözüm Üretmedeki Yeri 21 Ocak 2017
25 Yahudileri Gölgede Bırakan Hileler 16 Ocak 2017
26 Müslümanlar’da Allah’a Güven Krizi 31 Aralık 2016
27 Müslümanlığımızı Gözden Geçirme İhtiyacı 24 Aralık 2016
28 Ümmet Olamamanın Ağır Bedeli 17 Aralık 2016
29 Tarihsellik İddialarında Cezalar Örneği 10 Aralık 2016
30 Mezhepçiliğin Doğurduğu Acı Sonuçlar 3 Aralık 2016
31 Kur’an’nın Tarihselliği İddiası ve Miras Konusu 26 Kasım 2016
32 Takiye (Kimliği Gizleme) 19 Kasım 2016
33 Faiz ve Güncel Meseleler 12 Kasım 2016
34 Mehdi Gelicek mi ? 7 Kasım 2016
35 Hz.İsa Gelicekmi? 31 Ekim 2016
36 Çağdaş Ulemanın Usulsüzlüğü 22 Ekim 2016
37 Dinsel Çoğulculuk 15 Ekim 2016
38 Son Kitabı Devre Dışı Bırakma Projesi, Dialog 8 Ekim 2016
39 Fıtrat Zemininde Buluşma 1 Ekim 2016
40 Nisa 34. Ayet Bağlamında Kadına Şiddet 24 Eylül 2016
41 Kurban İbadeti 10 Eylül 2016
42 Kadının Dövülmesi 3 Eylül 2016
43 Kur’an’a Göre Hükmetmek 27 Ağustos 2016
44 15 Temmuz Darbe Gecesine Kurani Bir Bakış 20 Ağustos 2016
45 Paralel Dinin Olmazsa Olmazı Aracılık – 1 13 Ağustos 2016
46 Müslüman Gayrimüslim İlişkileri 2 Temmuz 2016
47 Zekat 25 Haziran 2016
48 Oruçla İlgili Hükümler 18 Haziran 2016
49 Uydurulan Dinde Yatsı Sonu, Seher ve İmsak Vakti 4 Haziran 2016
50 Uydurulan Dinde Mut’a Nikahı 28 Mayıs 2016
51 Uydurulan Dinde Şartlı Talak 21 Mayıs 2016
52 Uydurulan Dinin Dayatması Olarak Çocukların Evlendirilmesi 7 Mayıs 2016
53 Kölelik ve Cariyelik Mezheplerin Dayatması mı? 30 Nisan 2016
54 Musa Hızır Kıssasının Evrensel Mesajı 23 Nisan 2016
55 Sünnetin Delil Değeri 16 Nisan 2016
56 Kira Sertifikaları Faizsiz Ürün mü? 9 Nisan 2016
57 Suç-Ceza Dengesi Açısından Cinsel İstismar 2 Nisan 2016
58 Boşanma Konusunda Allah’ın Koyduğu Sınırlar 26 Mart 2016
59 Allah’ın Koyduğu Sınırlar Nasıl Aşıldı 19 Mart 2016
60 Muhsana, Kadına Pozitif Ayrımcılık 13 Mart 2016
61 İnsanlar ile Cinlerin Ortak Özellikleri 5 Mart 2016
62 Nebiler Günahtan Korunmuş mudur? 27 Şubat 2016
63 Bedir Savaşı Örneğinde Nebi ve Resul Farkı 20 Şubat 2016
64 Dinde Haram-Helal Koyma Yetkisi 13 Şubat 2016
65 Cinler 6 Şubat 2016
66 İlk İnsanın Yaratılışı 30 Ocak 2016
67 İnsanı İnsan Yapan Özellikler 23 Ocak 2016
68 Allah’ı İkinci Sıraya Koymak 16 Ocak 2016
69 Şirkle İman Arasındaki Kararsızlık 9 Ocak 2016
70 Mehdi Beklentisi 2 Ocak 2016
71 Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
72 Fıkıh Müzakereleri | Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
73 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik – 2 19 Aralık 2015
74 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik 12 Aralık 2015
75 Kur’ân’da Dindarlık 5 Aralık 2015
76 Tarih Boyunca Bir Siyasi Baskı ve Ötekileştirme Aracı Olarak Zındıklık 28 Kasım 2015
77 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 2) 21 Kasım 2015
78 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 1) 21 Kasım 2015
79 Kur’an’a Göre Dinden Dönmenin Hükmü 16 Kasım 2015
80 Kur’an’da Zina Suçu Ve Cezası 7 Kasım 2015
81 Tağut Doğru Yolun Üstünde Oturur 31 Ekim 2015
82 Hadis Uydurma Faaliyetleri 24 Ekim 2015
83 Kader İnancı Ve Nesih 17 Ekim 2015
84 Resulullah Sonrası Siyasi Gelişmeler 10 Ekim 2015
85 Nesih 3 Ekim 2015
86 Hac Ve Kurban 19 Eylül 2015
87 Terör Olayları Karşısında Nebevi Siyaset 12 Eylül 2015
88 Dinde Özgürlük 5 Eylül 2015
89 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 4 “Cariyelik” 29 Ağustos 2015
90 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 3 “Cariyelik” 22 Ağustos 2015
91 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 2 “Kitap Algısı” 15 Ağustos 2015
92 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 8 Ağustos 2015
93 Nebimizin Yürüttüğü Dış Politika 1 Ağustos 2015
94 Kadir Gecesi ve İmsak Vaktine Tavırlar 11 Temmuz 2015
95 Zekat 4 Temmuz 2015
96 Oruç İbadeti 2 27 Haziran 2015
97 Oruç İbadeti 20 Haziran 2015
98 Kutup Bölgelerinde İftar ve İmsak Vakitleri 13 Haziran 2015
99 Emtia Borsalarındaki İşlemlerin Fıkhi Hükmü 6 Haziran 2015
100 Kur’ân’a Göre Gece-Gündüz 30 Mayıs 2015
101 Prof. V. A. Yefimov’la Yapılan Toplantının Değerlendirilmesi 23 Mayıs 2015
102 İsra ve Mirac 16 Mayıs 2015
103 Berzah Alemi 2 9 Mayıs 2015
104 Berzah Alemi 2 Mayıs 2015
105 Enflasyon ve Faiz 25 Nisan 2015
106 İşsizlik Probleminin Kaynağı 18 Nisan 2015
107 Peygamberimizin Öldürülmesini Emrettiği Kişiler Hakkındaki Rivayetler 4 Nisan 2015
108 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Zekat-Faiz Karşılaştırması) 28 Mart 2015
109 Faizsiz Sistemin İlkeleri – Faizsiz Bankacılık 28 Mart 2015
110 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Enflasyon) 21 Mart 2015
111 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Bankacılık) 14 Mart 2015
112 Faizsiz Sistemin İlkeleri 7 Mart 2015
113 Tecavüz Suçunun Cezası 28 Şubat 2015
114 İdam Cezası ve Kıssas Tartışmaları 21 Şubat 2015
115 Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 14 Şubat 2015
116 Kur’ân’da Ruh Kavramı 7 Şubat 2015
117 İcmanın Delilleri ve Değerlendirilmesi 24 Ocak 2015
118 Fıkıh Müzakereleri | Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 17 Ocak 2015
119 Nebiye Hakaretin Cezası 10 Ocak 2015
120 Noel ve Mevlid Kandili Kutlamalari 3 Ocak 2015
121 Kelime Oyunları ve Şeb-i Arus 27 Aralık 2014
122 Evlilik Nedeniyle Ortaya Çıkan Haramlık 20 Aralık 2014
123 Talak’ın Şarta Bağlanması 13 Aralık 2014
124 Kadının Boşanma Hakkı 6 Aralık 2014
125 Boşanmanın Hükümleri 29 Kasım 2014
126 Küçüklerin Evlendirilmesi 22 Kasım 2014
127 İslam Hukuku-Roma Hukuku Karşılaştırması 15 Kasım 2014
128 Beni Kureyza Yahudileri ve Esirlerin Öldürülmesi 8 Kasım 2014
129 İslâm Miras Hukukunda Kelâle 3 Kasım 2014
130 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı – 2 25 Ekim 2014
131 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı 18 Ekim 2014
132 İslam Alimlerinin Işid’e Gönderdikleri Mektubun Eleştirisi 11 Ekim 2014
133 Kurban İbadeti 27 Eylül 2014
134 Birbirimizden yardım istemek şirk midir? 9 Ağustos 2014
135 Nafile Oruç 2 Ağustos 2014
136 Zekat ve Fitre 26 Temmuz 2014
137 Kadir Gecesi 19 Temmuz 2014
138 Tarihi gelişimi ve Hükümleri Açısından İtikaf 12 Temmuz 2014
139 Yatsının Son Vakti 5 Temmuz 2014
140 Vakti Dışında Namaz, Süresinden Fazla Oruç 28 Haziran 2014
141 Bakara 187. Ayet Işığında Oruç İbadeti 21 Haziran 2014
142 Kimler Oruç Tutabilir 14 Haziran 2014
143 Orucun Tarihi ve Meşruiyeti 7 Haziran 2014
144 Ecel ve Şehitlik – Sorular ve Cevaplar 24 Mayıs 2014
145 Ecel ve Şehitlik 17 Mayıs 2014
146 Seferilik Mesafesi ve Müddeti 10 Mayıs 2014
147 Yolculukta Namaz – 2 26 Nisan 2014
148 Dinden Dönmek 19 Nisan 2014
149 Yolculukta Namaz 5 Nisan 2014
150 Namazı Terketmenin Hükmü 29 Mart 2014
151 Namazda Zikir 8 Mart 2014
152 Kadınların Cemaate Katılması 1 Mart 2014
153 Cemaatle Namaz – 2 22 Şubat 2014
154 Cemaatle Namaz 15 Şubat 2014
155 Sehiv Secdesi 8 Şubat 2014
156 Namazı Bozan Haller – 2 1 Şubat 2014
157 Namazı Bozan Haller 18 Ocak 2014
158 Cumanın Farzından Önceki ve Sonraki Sünnetler 11 Ocak 2014
159 Cuma Hutbesi 4 Ocak 2014
160 Cuma Namazı 28 Aralık 2013
161 Sünnet Namazları 21 Aralık 2013
162 Vitir Namazı 14 Aralık 2013
163 Teheccüd Namazı 7 Aralık 2013
164 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – Sorular 23 Kasım 2013
165 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – 2 18 Kasım 2013
166 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları 2 Kasım 2013
167 Cezanın Amacı Açısından Mağdur Hakları 26 Ekim 2013
168 Bayram Namazı ve Teşrik Tekbirleri 12 Ekim 2013
169 Tarihi, Amacı ve Ahkamı Yönüyle Kurban 5 Ekim 2013
170 Kur’an’da Münafıkların Durumu – 2 28 Eylül 2013
171 Kur’an’da Münafıkların Durumu 21 Eylül 2013
172 Günümüz İslam Dünyasının Problemleri 14 Eylül 2013
173 Bedel Hac – Doç.Dr. Servet Bayındır 7 Eylül 2013
174 Allah’ın Bilgisi ve Kader 24 Ağustos 2013
175 Mısırdaki Müslümanların Durumu 17 Ağustos 2013
176 Kadir Gecesi 3 Ağustos 2013
177 İmsak Tartışmaları 27 Temmuz 2013
178 Kutup Bölgelerinde İbadet Vakitleri 20 Temmuz 2013
179 Kader 19 Ocak 2013
180 Kıyamet Alametleri 22 Aralık 2012
181 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Kurban İbadeti 20 Ekim 2012
182 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Hac İbadeti 13 Ekim 2012
183 Faiz-Zekat İlişkisi 6 Ekim 2012
184 Namazların Birleştirilmesi 29 Eylül 2012
185 İslama Yönelik Saldırılar 22 Eylül 2012
186 Alternatif Bir Finansal Ürün Olarak Kira Sertifikaları(SUKUK) 15 Eylül 2012
187 Öğle ve İkindi Namazlarının Vakitleri 8 Eylül 2012
188 Yatsı Namazı Vaktinin Bitişi 1 Eylül 2012
189 Kur’an’a Göre Gelenek 25 Ağustos 2012
190 Bayram Namazı ve Fitre 18 Ağustos 2012
191 Televizyondan Kabe İmamına Uyulabilir mi? 11 Ağustos 2012
192 Ramazan Ayının İnsana Sunduğu Fırsatlar 4 Ağustos 2012
193 İmsak Vakti ve Seher – 2 28 Temmuz 2012
194 İmsak Vakti ve Seher 21 Temmuz 2012
195 Nesih, Kıblenin Değişmesi Örneği 23 Haziran 2012
196 İsra ve Miraç 16 Haziran 2012
197 Uydurma Hadisler – Harun Ünal 9 Haziran 2012
198 Sezaryen Doğum 2 Haziran 2012
199 Vahiy – Sünnet İlişkisi 26 Mayıs 2012
200 Nesih Kavramı 19 Mayıs 2012
201 Din ve Tıp Açısından Sünnet 14 Mayıs 2012
202 Din ve Müzik 5 Mayıs 2012
203 Hadislerin Kur’an’a Arzı 28 Nisan 2012
204 Türkiye’de Kutlu Doğum Etkinlikleri 21 Nisan 2012
205 Allah’ın Elçisini Doğru Anlamak 14 Nisan 2012
206 Kur’an Öncesi Mekke Toplumu 7 Nisan 2012
207 Faizsiz Bankacılğın Problemleri 31 Mart 2012
208 Hz.Muhammed’in(S.A.V.) Tebyin Görevi 24 Mart 2012
209 İslam ve Türk Medeni Kanunu(TMK) Miras Sistemlerinin Mukayesesi 17 Mart 2012
210 Kur’an’a Göre Tağut Kavramı 10 Mart 2012
211 Farklı İnançların Birlikte Yaşamasının Doğal Kuralları 3 Mart 2012
212 Kur’an’a Göre Resule İman, İtaat ve İttiba 25 Şubat 2012
213 Organ Nakli 18 Şubat 2012
214 Sebeb-i Nüzul Meselesi 11 Şubat 2012
215 Daru’l-Harbde Faiz 4 Şubat 2012
216 İftida 28 Ocak 2012
217 Talak (Boşanma) 21 Ocak 2012
218 Gayrimüslimlerle Evlilik 14 Ocak 2012
219 A’raf Ehli 7 Ocak 2012
220 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? – 2 31 Aralık 2011
221 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? 24 Aralık 2011
222 Çocukların Evlendirilmesi 17 Aralık 2011
223 İnanç Özgürlüğü 10 Aralık 2011
224 Evliliğin Denetlenmesi 3 Aralık 2011
225 Adetli Kadın Kur’an’a Dokunabilir mi? 26 Kasım 2011
226 Hz.İsa’yı(a.s.) Geri Getirmek İsteyenlerin Hedefi 19 Kasım 2011
227 Nebi ve Resul Kavramları 12 Kasım 2011
228 Kurban Bayramına Nasıl Hazırlanmalıyız? 5 Kasım 2011
229 İcma Delili ve Değerlendirilmesi 22 Ekim 2011
230 Vekaletle(Bedel) Hac 15 Ekim 2011
231 İhram Yasakları 8 Ekim 2011
232 Kadınların Yolcuğu 1 Ekim 2011
233 Kur’an ve Sünnet Işığında Hac İbadeti 24 Eylül 2011
234 Faiz Anlayışı 10 Eylül 2011
235 Bayram Namazı 27 Ağustos 2011
236 İmsak Vakti 20 Ağustos 2011
237 Teravih Namazı Konusunda Diyanet’e Cevap 13 Ağustos 2011
238 Oruç Tutamayanlar Ne Yapmalı? 6 Ağustos 2011
239 Güneşin Batmadığı Yerlerde Namaz Vakitleri 2 Temmuz 2011
240 Yatsı Namazının Vakti 7 Mayıs 2011
241 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler – 2 30 Nisan 2011
242 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler 23 Nisan 2011
243 Günahlarla İlgili Kavramlar – 2 2 Nisan 2011
244 Günahlarla İlgili Kavramlar 26 Mart 2011
245 Büyük Günahlar – 3 19 Mart 2011
246 Büyük Günahlar Nelerdir? 12 Mart 2011
247 Büyük Günah İşleyenlerin Durumu 5 Mart 2011
248 Ye’cüc ve Me’cüc 26 Şubat 2011
249 Dabbetü’l-Arz 19 Şubat 2011
250 Tarikatlarda Vesile ve Tevessül 12 Şubat 2011
251 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar – 2 5 Şubat 2011
252 Kutuplarda Namaz Vaktinin Tespiti 29 Ocak 2011
253 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar 22 Ocak 2011
254 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular – 2 1 Ocak 2011
255 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular 25 Aralık 2010
256 Mehdi İnancı 18 Aralık 2010
257 Kur’an’a Göre Zekat Oranları 4 Aralık 2010
258 Artan Malı İnfak Etme 27 Kasım 2010
259 Vitr Namazı 13 Kasım 2010
260 Bayram Namazları 6 Kasım 2010
261 Sehiv Secdesi – Mukayeseli Fıkıh Dersleri 30 Ekim 2010
262 Kurban İle Alakalı Sorular 23 Ekim 2010
263 Hac Farklı Aylarda Yapılabilir mi? – Fıkıh Dersi 9 Ekim 2010
264 Başkasının Yerine Hacc Yapmak 2 Ekim 2010
265 Hilal İle İlgili Sorulan Sorular 25 Eylül 2010
266 Cariyeler İle İlgili Sorulan Sorular 18 Eylül 2010
267 ORUÇ BOZMANIN CEZASI 4 Eylül 2010
268 Zekat 28 Ağustos 2010
269 İmsak ve Yatsı Vakitleri – 2 21 Ağustos 2010
270 İmsak ve Yatsı Vakitleri 14 Ağustos 2010
271 İsra ve Miraç -2 10 Temmuz 2010
272 İsra ve Miraç -1 3 Temmuz 2010
273 İcma’a Delil Getirilen Hadisler 26 Haziran 2010
274 İcma 19 Haziran 2010
275 Başörtüsü ve Örtünme 12 Haziran 2010
276 Mezheplerin Tutarlılığı 29 Mayıs 2010
277 Asabe Siyaset İlişkisi (Kızın Çocuklarının Mirasçılığı Örneği) 22 Mayıs 2010
278 Kur’an’ı Açıklama Usulü 15 Mayıs 2010
279 Kartepe Programı Değerlendirme 5 Mayıs 2010
280 Abdestte Ayakların Mesh Edilmesi 24 Nisan 2010
281 Hudeybiye’den Geri Kalanlar 13 Nisan 2010
282 Peygamberimizin Zeynep (ranha) ile Evliliği 3 Nisan 2010
283 Bedir Savaşı 20 Mart 2010
284 Kur’an Sünnet Bütünlüğü: Allah’ın İzni Meselesi 13 Mart 2010
285 Vahiy Çeşitleri 6 Mart 2010
286 Kadınların Özel Halleri 11 Şubat 2010
287 Kur’an’a Göre Zekat Nispeti 6 Şubat 2010
288 Vahy-i Gayr-i Metlüv’e Dair Getirilen Deliller -1 30 Ocak 2010
289 Iskat (Ölen Kimseyi İbadet Borçlarından Kurtarmak) 16 Ocak 2010
290 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrailin Rolü -2 2 Ocak 2010
291 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrail’in Rolü 26 Aralık 2009
292 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kurban 21 Kasım 2009
293 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -2 14 Kasım 2009
294 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -1 7 Kasım 2009
295 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kur’anı Anlama 31 Ekim 2009
296 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Yolculukta Namazin Kısaltılması Örneği 24 Ekim 2009
297 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? -2 17 Ekim 2009
298 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-1 10 Ekim 2009
299 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-2 10 Ekim 2009
300 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -1 3 Ekim 2009
301 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -2 3 Ekim 2009
302 Mirasta Avliye Meselesi -1 26 Eylül 2009
303 Mirasta Avliye Meselesi -2 26 Eylül 2009
304 Kasten Orucu Bozanın Cezası -1 12 Eylül 2009
305 Kasten Orucu Bozanın Cezası -2 12 Eylül 2009
306 Oruç Keffareti -2 29 Ağustos 2009
307 Oruç Keffareti -1 29 Ağustos 2009
308 Adetli Kadının Orucu -1 22 Ağustos 2009
309 Adetli Kadının Orucu -2 22 Ağustos 2009
310 Hastaların Orucu -1 15 Ağustos 2009
311 Hastaların Orucu -2 15 Ağustos 2009
312 Namazda Örtünme / 2-1 8 Ağustos 2009
313 Namazda Örtünme / 2-2 8 Ağustos 2009
314 Namazda Örtünme / 1-1 1 Ağustos 2009
315 Namazda Örtünme / 1-2 1 Ağustos 2009
316 Kur’an’da Örtünme -1 18 Temmuz 2009
317 Kur’an’da Örtünme -2 18 Temmuz 2009
318 Gayrimüslimlerle Evlilik -1 11 Temmuz 2009
319 Gayrimüslimlerle Evlilik -2 11 Temmuz 2009
320 Müşriklerle Evlilik -1 4 Temmuz 2009
321 Müşriklerle Evlilik -2 4 Temmuz 2009
322 Ehli Kitap ve Müşrikler -1 27 Haziran 2009
323 Ehli Kitap ve Müşrikler -2 27 Haziran 2009
324 Hayvan Kesimi / 2-1 20 Haziran 2009
325 Hayvan Kesimi / 2-2 20 Haziran 2009
326 Hayvan Kesimi -1 13 Haziran 2009
327 Hayvan Kesimi -2 13 Haziran 2009
328 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -1 6 Haziran 2009
329 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -2 6 Haziran 2009
330 Nafile Namazlar -1 9 Mayıs 2009
331 Nafile Namazlar -2 9 Mayıs 2009
332 Vitir Namazı -1 2 Mayıs 2009
333 Vitir Namazı -2 2 Mayıs 2009
334 Kur’an’ın Genel Açıklaması -1 25 Nisan 2009
335 Kur’an’ın Genel Açıklaması -2 25 Nisan 2009
336 Namazın Mekruhları -1 11 Nisan 2009
337 Namazın Mekruhları -2 11 Nisan 2009
338 Namazı Bozan Şeyler -1 4 Nisan 2009
339 Namazı Bozan Şeyler -2 4 Nisan 2009
340 Namazda Konuşmak -1 28 Mart 2009
341 Namazda Konuşmak -2 28 Mart 2009
342 Namazda Abdestin Bozulması / 2-1 21 Mart 2009
343 Namazda Abdestin Bozulması / 2-2 21 Mart 2009
344 Namazda Abdestin Bozulması / 1-1 14 Mart 2009
345 Namazda Abdestin Bozulması / 1-2 14 Mart 2009
346 Namazda İmamlık / 3-1 28 Şubat 2009
347 Namazda İmamlık / 3-2 28 Şubat 2009
348 Namazda Saf Düzeni -1 21 Şubat 2009
349 Namazda Saf Düzeni -2 21 Şubat 2009
350 Namazda İmamlık / 2-1 14 Şubat 2009
351 Namazda İmamlık / 2-2 14 Şubat 2009
352 Namazda İmamlık / 1-1 7 Şubat 2009
353 Namazda İmamlık / 1-2 7 Şubat 2009
354 İmamın Arkasında Kıraat -1 24 Ocak 2009
355 İmamın Arkasında Kıraat -2 24 Ocak 2009
356 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-1 17 Ocak 2009
357 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-2 17 Ocak 2009
358 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-1 10 Ocak 2009
359 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-2 10 Ocak 2009
360 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-1 3 Ocak 2009
361 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-2 3 Ocak 2009
Kuran Dersi Canlı Yayın