Adetli Kadın Kur’an’a Dokunabilir mi?

26 Kasım 2011 tarihinde yayınlandı. görüntülenme Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri

Elhamdülillahi rabbil alemin vel akibetü lil müttakin vessalatü vessalamü ala rasulina muhammedin ve ala alihi vessahbihi ecmain.

Bugün abdestli ve de abdestsiz Kur’an’ı Kerim’e dokunulup dokunulmayacağı konusu. Bir de adetli kadınların Kur’an okuyup okuyamayacağı konusu üzerinde duracağız. Abdestsiz kişilerin Kur’an okuyabileceği konusunda bir ihtilaf yok yani herkes o konuda ittifak halindeler. Ama şafi, maliki ve hanbeli mezhepleri cünübün ve adetli kadının Kur’an okuyamayacağı konusunda ittifak halindeler. Maliki mezhebi adetli kadının Kur’an okuyabileceğini söylüyor, ihtiyacından dolayı.

Şimdi bu gün Türkiye’de biliyorsunuz, işte hanefi mezhebinin görüşleri yaygın. Bazı bölgelerde şafi mezhebinin görüşleri yaygın. Biz İstanbul Müftülüğünde iken maliki mezhebinin görüşünü esas alarak Kur’an kurslarında okuyan kızlarımızın Kur’an’ı Kerim’i ellerine alıp okuyabileceklerini söylüyorduk. Fakat bunun ne ölçüde etkili olduğu, onu bilemiyorum. Fazla da etkili olduğunu zannetmiyorum. İmam hatip okullarında, ilahiyat fakültelerinde bu ciddi bir promlem. Mesela dün, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi son sınıfında herkes önüne Kur’an’ı Kerim’i alsın dediğimde bir grup kız almadı. Niye almıyorsunuz diye de sormadım tabii. Arkasından adetli kadının Kur’an’ı eline alabileceğini falan kısaca anlatmaya çalıştım. Yani çok ciddi bir problem olarak devam ediyor.

Bir de şu var, belki asıl problem bu değil. Bizdeki asıl problem şu: Herhangi bir konuda dinin bir hükmü sorulduğu zaman hocaların aklına bu konuda Allah ne diyor, Rasulullah (s.a.v.) ne yapmış, hiç gelmiyor. Artık dinin kaynağı Kur’an ve sünnet olmaktan çıkmış, dinin kaynağı şu ya da bu mezhep haline gelmiş. Mezhepler de biliyorsunuz biraz siyasi tanzime, düzenlemeye uğramışlar. İşte sünni mezhepler, şii mezhepler diye birbirinden ayrılmış. Daha önce işte selefi mezhepler ya da daha başka tanımlarla ayrılıyor. İnsanlar bugün zannediyor ki sünni demek, sünnete uygun mezhep demektir. Evet öyle bir ifade var ama bu dördüncü asırda ortaya çıkmış bir terimdir. O tamamen siyasi bir terimdir. Yani sünnet kelimesinin tamamı kanun demektir. Sünni de yerleşik düzene uygun. Yani bu gün Türkiye’de bazı zaman zaman söylüyorlar, düzenin adamı falan diyorlar ya, işte düzenin mezhebi manasında. Yani devlet tarafından onaylanan mezhepler demek, o günkü devlet kimse? Ondan sonra bu sünni kelimesinin bir şeyi var, sünnetle de irtibat kurdurularak anlaşılan bir anlamı var. O da müslümanlar üzerinde psikolojik etki meydana getiriyor. Hatta sen sünni misin, değil misin diye de neredeyse bir kimlik belirleyici kelime haline getirilmiş.

Şimdi o işin o tarafı bir kenara fakat asıl büyük problem, tekrara edeyim: Bu gün her hengi bir kimseye dinle ilgili bir soru sorulduğu zaman aklına Kur’an ya da sünnet gelmiyor. Falan alim böyle dedi, filan alim böyle dedi. Pekiyi ya falan alim, filan alim yanlış yapmışsa ne olacak? Doğru yapmış olabilir yani tabii ki yapmış olabilir ama bunu ilim adamlarının her defasında bir gözden geçirmesi gerekir. Kendisine göre değerlendirmesi icap eder. Vatandaş açısından problem değil, vatandaş açısından falan alim böyle demiş der. İşte abdest alırken nasıl alacağım? Tabii ki bir hocasından öğrenecek. Namaz kılarken nasıl kılacağım? Elbette bir hocasında öğrenecek. Ama ilim adamlarının yapması gereken bunların her birisini her defasında gözden geçirip, aceba doğru mu, değil mi diye ortaya koyması lazım.

Şimdi bu girişten sonra Kur’an’ı Kerim, cünübün Kur’an’ı Kerim okuyamayacağına dair Kur’an’da her hangi bir şey yok yani. Kur’an okumakla ilgili Kur’an’ı Kerim’de bir tek hüküm var. O da Nahl Suresinin kaçıncı ayetiydi?

Yahya Şenol: 98.

  1. ayetinde. 16. sure. Burada Allahu Teala şöyle buyuruyor:

“Fe  kara’tel kur’ane festeız billahi mineş şeytanir racım. Kur’an okuduğun zaman kovulmuş şeytandan” ya da taşlanmış şeytandan “Allah’a sığın. Kur’an okuduğun zaman taşlanmış şeytandan Allah’a sığın.” Tek emir bu.

Pekiyi abdest ya da gusül ne için gerekir? Onu da Allahu Teala sadece namaz için gerektiğini bildiriyor. Maide Suresinin 6. ayetinde. Diyor ki:

“Ya eyyühellezıne amenu iza kuntüm iles salati fağsilu vücuheküm ve eydiyeküm ilel merafik. Mü’minler namaza kalktığınız zaman.” İşte ondan sonra yüzünüzü şuraya kadar yıkayın, kolarınızı dirseklere kadar, başınıza meshedin, ayaklarınıza da, topuklara kadar. Eğer cünüpseniz iyice temizlenin, su bulamazsanız teğemmüm edin diye belirtiliyor. Dolayısıyla bu işin asıl sebebi, yani namaz kılarken temiz olmak. Onu da zaten Allahu Teala diyor ki: “ma yürıdüllahü li yec’ale aleyküm min haraciv ve lakiy yürıdü li yütahhiraküm. Allahu Teala size bir sıkıntı vermek istemez ama sizin temiz olmanızı istiyor” diyor. Tertemiz olmanızı istiyor. Ne zaman? Namaza kalktığımız zaman. Yani abdest ve gusül abdesti namazın farzı. onu yapamayacağınız zaman da teğemmüm nemazın farzı.

Bir de Nisa Suresinin 43. ayetinde buna benzer bir husus var. O da yine namazla alakalı. Burada da Allahu Teala diyor ki: “Ya eyyühellezıne amenu la takrabus salate ve entüm sükara. Sarhoş olduğunuz zaman namaza yaklaşmayın. Hatta ta’lemu ma tekulune. Ne söylediğinizi bilinceye kadar.” Şimdi bu tabii ki içkiyle ilgisi olan bir durum ama insan aldığı bir ilaçtan dolayı da sarhoş olabilir ya da başka bir durum da olabilir. Bu ayetlerin hükümleri halen devam ediyor yani bu neshedilmiş falan değil. Bu gün de bir insan sarhoş olabilir. Haramdır ama yapmış olabilir. Bir içki içti diye namazını terk edecek değil. Haram işlemiştir, günah işlemiştir o başka bir şey, namaz emrinin devam etmesi başka bir şeydir. Ya da işte aldığı bir ilaçtan dolayı da sarhoş olmuş olabilir, mümkündür. “Ne dediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın.” Bunlar uykulu, uyuyan insan gibi, baygın insan gibi olmuş olurlar. Ondan sonra diyor ki: “Ve la cünüben illa abirı sebılin hatta tağtesilu. Cünüpken de namaza yaklaşmayın. İlla abirı sebılin. Yol geçiyorsanız başka.” Şimdi, ubur, yolu karşıdan karşıya geçmek anlamına geldiği için bu salatı mescit analmına da almışlardır, bilhassa şafi mezhebinde. Yani mescide abdestsiz girmeyin şeklinde bir anlam için kullanılmıştır. İşte eğer yani cünüp olarak girmeyin, yolun üzerindeyse ya da mescidin içerisinde yatıyorsanız, yıkanmaya giderken geçebilirsiniz şeklinde anlayanlar da olmuştur.

Ama burada, tabii o konu üzerinde durmayalım. O, daha sonra abdestle ilgili bir şey yaparsak onun üzerinde dururuz. Çünkü o apayrı bir iş. Burada da işte “cünüpken namaza yaklaşmayın, yıkanıncaya kadar” diyor. Ondan sonra da diyor ki: “Hasta olur, yolcu olursunuz ya da biriniz tuvaletten gelir, işte bu durumda su da bulamazsanız, teğemmüm edin” diyor.

Şimdi bu abdest ve gusülle ilgili emirler tamamen namazla alakalıdır. Kur’an’ı Kerim’i okumakla alakalı değildir. Şimdi Kur’an’ı Kerim’e insanların dokunmasını ve Kur’an okumasını yasaklayan kişilerin ellerinde bir delil var mı? Asıl mesele o.

Bu konuda dayanılan iki tane hadis var. Yani Kur’an okuma konusunda dayanılan iki tane hadis var. Bunlardan bir tanesi sahih olan hadis. O da Ali Bin Ebu Talip’den gelen rivayet. O diyor ki: “Peygamber (s.a.v.)’i cünüplük dışında hiç bir şey Kur’an okumaktan engellemezdi” diyor. Şimdi tabii burada Peygamberimiz (s.a.v.) kendisi cünüp olma dışında Kur’an okumuyorsa, bu cünüp olan kişinin Kur’an okumayacağı anlamına gelir mi? Gelmez, yani Peygamber Efendimiz soğan da yemiyordu. Değil mi? Soğan haram mı? Sarımsak da yemiyordu. Yani bizi yasakladı mı böyle bir şeyden? İşte ona bakmak lazım. Bir de Hz. Ali Peygamberimiz’in cünüp olup olmadığını nereden bilecek ki? Yani cünüplük dediğiniz zaman, bir adamın yüzüne baktığınız zaman anlaşılacak bir şey değil ki. Şu da olabilir yani bir acele bir şey olabilir. Ben bir yıkanıp da geleyim, ondan sonra demiş olabilir. O arada bunun cünüp olduğunu fark etmiş olabilirler. Ama cünüplükle ilgili olarak bu konuda haberi olacak olan kimdir? Yani cünüpken bir şey yapıp yapmadığından haberdar olacak olan kimdir? Eşleri değil mi?

Şimdi tebliğ, ulaştırmaktır. Şimdi karşınızda bir gayri müslim var. Ona Allah’ın kitabını, yani Peygamberimiz’i düşünün, Ebu Cehil’le karşı karşıya. Ona bir ayet okuyor. Ebu Cehil dedi ki, ya şu ayetin metnini bana ver de onun üzerinde biraz düşüneyim. Ne diyecek? Müslüman ol, abdest al gel, gusül et, ondan sonra vereyim. Öyle mi diyecek? Yani Peygamberin temel görevi tebliğ değil mi? Ne diyor Allahu Teala: “Esteuzubillah, belliğ ma ünzile ileyke mir rabbik, rabbinden sana ne indirilmişse sen onu insanlara tebliğ et. Ve il lem tef’al fe ma bellağte risaletehu, bunu yapmadığın zaman Allah’ın verdiği elçilik görevini yerine getirmiş olmazsın.” (Maide 5/67).

Katılımcı: Anlaşılmıyor.

Orayı açmak problem değil. Bul da oluyor o.

Katılımcı: Hocam, Hz. Ömer daha risaleti kabul etmemiş, o şekilde ona abdest aldırıyorlar, öyle.

o Hz. Ömer’e abdest aldıranlar bizimkilerdir. Hz. Ömer’in öyle bir şey yaptığı yok, sen bakma. O uydurma bir hikaye, böyle tatlı geliyor. Ona kızkardeşine yumruk vurduruyorlar, ondan sonra eline alıyor, bilmem abdestsiz olmaz diyorlar, falan. O şey, yani işin kenar süsü. Hikaye, hikaye onun aslı astarı yok o tip şeylerin. E şey de vardır. Peygamberimiz (s.a.v.)’e ilk vahiy geliyor. Cebrail (a.s.) oku diyor. O ne diyor? Okuma bilmem diyor. Sanki Cebrail (a.s.) ona bir kağıt vermiş, al oku demiş, o da ben okuma bilmem demiş, öyle mi? Öyle bir olay var mı? Yani öyle şeyler, hikayeler uyduruyorlar ki. Yani eline bir kağıt verecek Cebrail, böyle bir olay var mı? Böyle bir olay var mı?

Katılımcı: Anlaşılmıyor.

Böyle bir olay olmadığına göre. Sonra geleceğiz oraya. Böyle bir olay olmadığına göre, ben okuma bilmem demenin anlamı ne? Anlamı ne bunun? Her şeyde bu anlatılır yani. Sanki şey miş gibi, kesin bir hakikat gibi. Aişe validemiz bu olayı rivayet etmiş, Aişe validemiz de evlenirken altı yaşında gösterilir. Ki reşit olmamasına imkan ve ihtimal yok, Kur’an ve şey açısından. Onu da öyle gösterirler. E pekiyi altı yaşındayken ta Mekke devrinin son dönemine doğru altı yaşındaki birisi Peygamberimiz’e vahyin geldiğini nereden biliyor? Madem öyle gösteriyorsunuz.

Katılımcı: Sonra büyüyünce rivayet etmiş olabilir.

Yani şeyler, hakikaten öyle anormal durumlar söz konusu ki.

Katılımcı: Anlaşılmıyor.

Akıllarını kiraya verdikleri de yok. O kiraya vermişler kapısını da kapatmışlar, içeriye de girilmiyor. Bakalım kaç tane odası vardır diye. Kiraya versen yine birisi kullanır. Şimdi, buldun mu?

Katılımcı: Anlaşılmıyor.

Haa, iyi neyse hayırlısı. O zaman herkesin bildiği şeylerden bahsedeyim, daha sonra oraya geliriz. Peygamberimiz (s.a.v.) mektuplar gönderip de insanları İslam’a davet etti mi? Ki bunlar çok sağlam rivayetlerdir. mesela işte Buhari’de geçen, biraz sonra kaynağını da veririz. Orada bir problem oldu. Buhari’de geçen rivayette, herakliyus’a mektup gidiyor, mektubun içerisinde Ali İmran Suresinin 64. ayeti var.

“Esteuzubillah, Kul ya ehlel kitabi tealev ila kelimetin sevaim beynena ve beyneküm.” Herakliyus eline mektubu alıp okuyor. Şimdi bu anlayışa göre Herakliyus müşrik değil mi? “İnnemel müşrikine necesun” (Tevbe 9/28) demiyor mu Cenabı Hak? “Müşrikler necestir, pisliktir.” Bu abdest alsa da abdesti geçerli değildir çünkü abdest mü’minlere verilen bir emirdir. “Ya eyyühellezine amenu” diye başlıyor değil mi? O zaman onun eline bunu hiç almaması gerekir.

Katılımcı: Vermemek lazım.

Vermemek lazım, ona hiç vermemek lazım. Halbuki Peygamberimiz bu mektubu ona gönderiyor. Tebliğ görevi gereği onun elinde olması lazım. Şimdi mesela bu şeyleri yazan mezhepler, Kur’an’ı elinize alıp okuyamazsınız diye yazan mezhepler, bir kafire Kur’an verilmez demiyorlar. Yani bir kafir Kur’an okumak isterse ona verilmez demiyorlar. E pekiyi ne oluyor yani bir kafire verdiğiniz Kur’an’ı Kerim’i bir mü’mine verirken niye bir takım şartlar koşuyorsunuz? Allah’ın kitabında olmayan bir takım şartları koşuyorsunuz?

Şimdi bir tek bu konuda, buldun mu?

Katılımcı: Anlaşılmıyor.

Buhari rivayeti olacak. Oku istersen sen orayı.

Yahya Şenol: Buhari, Kitabul hays, sekizinci babda geçen bir hadis: Peygamber (s.a.v.) zamanlarının tamamında yani her halinde Allah’ı zikrederdi.

Evet, yani her halinde zikir. Zikir biliyorsunuz Kur’an’ı Kerim’in adı zikirdir.

Yahya Şenol: Bu Müslim’de ve Ebu Davud’da da geçiyor.

Müslim, Ebu Davud, Buhari. Bunu Aişe validemiz söylüyor. Her halinde derken üstü kapalı olarak, cünüpken demektir bu. Yani eşi her halinde ifadesini kullanıyorsa abdestliyken demesine gerek yok. Onu zaten herkes bilir. Eşi diyor ki, her halinde zikrederdi ve bu Buhari ve Müslim hadisidir. Pekiyi Hz. Ali’den gelen rivayetin tam çok sahih yollarla bize ulaştığını kabul edelim. Onu Kur’an okumaktan cünüplük dışında hiç bir şey engellemezdi derken O’nu! O bizi yasaklardı demiyor. Yani bizim cünpken bizim Kur’an okumamızı yasaklardı demiyor. “Kane la yemneune şey’un minel kurani.” Bazılarında “illel cenabe,” bazılarında “leysel cenabeh” diye ifadeler kullanılıyor. Cünüplük dışında hiç bir şey O’nu Kur’an okumaktan engellemezdi. Peygamber (s.a.v.)’i. E bu da gayet normaldir yani Hz. Ali, bunun her halinden muttali olamaz. İşte çok daha sağlam rivayet Aişe validemizden gelen rivayettir. Hiç bir şey engel olmazdı diyor. Ama Hz. Ali ile yüz yüze geldiği zaman o anda işte belki, banyo yapmaya gidiyordur. Bir dakika der, şimdi bir banyo yapıp geleyim der. Hz. Ali de o durumu anlatmış olabilir. E bu cünüp kişinin Kur’an okuyamayacağı anlamına gelir mi?

Evet orada şey var. İstersen sen madem onu açtın, Abdullah Bin Ömer rivayeti var. Sen o rivayetleri bir oku istersen. Burada hiç şey yapmayalım, fazla da uzun değil zaten. Rivayetlerin birirsini oku, bir de onunla ilgili altta bir değerlendirme yazısı var.

Yahya Şenol: O hayızlı ve cünüp Kur’an’dan bir şey okumasın. O hadis mi?

Evet, o hadis. Abdullah Bin Ömer rivayeti.

Yahya Şenol: Evet, Tirmizi’de ve İbni Mace’de geçiyormuş bu hadisler. Şöyle rivayet edilmiş: “Hayızlı ve cünüp Kur’an’dan bir şey okumasın.” Başka bir rivayetde de: “Cünüp ve hayızlı Kur’an okumaz, cünüplü ve hayızlı Kur’an’dan bir şey okumaz.” Tirmizi, İbni Mace, Darukutni ve Beyhaki’de geçmiş bu hadis. Tirmizi’nin de bir açıklaması var bu konuda: İbni Ömer’in hadisini yalnız İsmail Bin Ayyaş’ın Musab Bin Utbe’den, Nafi’den, İbni Ömer’den, resulullah’tan olan rivayetiyle bilmekteyiz. Muhammed Bin İsmail El Buhari, ki bu Sahihi Buhari’nin yazarı. İsmail Bin Ayyaş hakkında şöyle dediğini işittim onun: İsmail Bin Ayyaş, Hicaz ve Irak ehlinden münker hadisler rivayet ediyor. İsmail Bin Ayyaş’ın ancak Şamlılar’dan yapacağı rivayetler kabul edilebilir.

Evet, bu da zaten Abdullah Bin Ömer de Hicaz ehlinden olduğu için hadisçiler diyor ki: Bu kişinin Hicaz ehlinden yaptığı rivayetler kabul edilmez. Onlarla ilgili her halde bir takım yanlış tavırları varmış. Dolayısıyla bu hadisin zayıflığı konusunda da ittifak vardır. Zaten Aişe validemizden gelen o rivayet de bunu gösteriyor. Hepsinden daha önemlisi şu, biz her derste bunu tekrarlamak zorunda kalıyoruz: Peygamberimiz (s.a.v.) bir söz söylediyse o mutlaka, ve mutlaka Kur’an’ı Kerim’den çıkarılmıştır. Kur’an’da buna dair bir şeyler, işaretlerin olması lazım en azından. Kur’an’ı Kerim’de bunun çok açık hükmü var. Yani Kur’an okunurken ne yapılması gerektiğini Allahu Teala çok açokça söylüyor. “Kovulmuş şeytandan Allah’a sığının” diyor. Bu kadar. Abdestin ve Guslün de ne için gerektiğini de çok açık bir şekilde ifade ediyor. O da diyor ki işte, “namaza kalktığınız zaman.” Pekiyi adetli kadının tavırlarıyla alakalı olarak da ne diyor?

Diyor ki: “Esteuzubillah, ve yes’eluneke.” Bakara 222. “Yes’eluneke anil mehıyd, sana hayızlı kadından soruyorlar.” Bu mehıyd kelimesi, hayızlı kelimesi diye şey yapıyoruz da buna şey de girer Arapça bakımından, nifas da girer yani lohusalık dolayısıyla kanaması olan kadın da girer. Onun için buna belki ortak bir kelime bulmak lazım. İkisine ortak hangi kelime kullanılıyor? Ya hayız ya da nifas birlikte söylemek lazım. Arapça bakımından her ikisi de çünkü ikisi de aynı anlamda geliyor. Hayızlı kadına nifas da denir, nifesa kelimesini de kullanıyor Araplar. Bizim Türkçemizde burada kesin bir ayrım var. Diyor ki Allahu Teala burada: “Sana işte ister doğum, ister adet kanaması gören kadının durumunu soruyorlar. De ki o bir sıkıntıdır. Bu durumlarda kadınları rahat bırakın” diyor. “Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın.” Tek yasak nedir? “Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın.” Şimdi bu durumda kadını temiz saymıyor Kur’an’ı Kerim. Bu temiz saymamanın bir maddi tarafı da olabilir. Ama o maddi kısmını temizlersiniz, olur biter. Yani kadın o kanamasını sürekli görmüyor ki. Bazen bir gün görür, bir gün görmez. Bazen çok az görür. Hatta temizlemesi de mümkün olabilir. Allahu Teala sürenin bitimine kadar bunu temiz saymadığına göre burada bir de manevi kirlilik de söz konusudur. O manevi kirlilik de söz konusu olunca, namazda temiz olma şartı getirilmiş oluyor, şeyde, Kur’an’ı Kerim’de. Çünkü “ma yuridullahi li yecal aleykum min haraç ve kin yuridu li yutahhirakum” diyor. “Allah size bir sıkıntı vermek istemiyor ama sizi tertemiz yapmak istiyor” (Ahzab 33/33) deyince. Kadın da istese de, yıkansa da burada temiz sayılmıyor. Şimdi ayeti kerimede o net bir şekilde anlaşılıyor. Temiz sayılmayacağına göre bu süre içerisinde namaz kılamaz. E namaz kılamazsa Allahu Teala hiç kimseyi gücünün yetmediğinden sorumlu tutmaz.

Madem abdest namazın şartıdır, madem bu hanım istese de abdestli olamıyor öyle ise namazdan da sorumlu olmaz. Ondan dolayı o sorumluluk da düşüyor o günlerde. Ama başka da bir hüküm yok. Cenabı Hak bize sürekli Allah’ı zikredin diyor değil mi? “Ya eyyühellezine amenuzkurullahe zikran kesira. Mü’minler Allah’ı sık sık, çokça zikredin” (Ahzab 33/42) diyor. Ondan sonra, işte Kur’an’ı tedebbür etmeyi emrediyor. Kur’an’ı Kerim’i anlama faaliyetlerini emrediyor. Bundan kadın erkek ayrımı olur mu? Zikir kelimesi hem Kur’an’ı Kerim manasındadır hem de diğer zikirler anlamındadır. Biz çok sahih kaynaklardan biliyoruz ki Peygamberimiz (s.a.v.) ramazan ve kurban bayramlarında adetli kadınları da camiye çağırıyordu. Çağırmasının sebebi de Kur’an’ı Kerim’in bir emridir. “Velitukebbirullahe ala ma hedakum.” Hem ramazan bayramı, hem de kurban bayramı ile ilgili olarak aynı ifade kullanılıyor. “Allah’ın size bu doğruyu göstermesi karşılığında onu tekbir edesiniz” diye. Geliyorlar, arkada zikirlerde müslümanlara iştirak ediyorlar o kadınlar. Zikirler hem allahu ekberlerdir hem de okunan ayetlerdir, namazda. Hem de diğer şeylerdir, dualardır. Sadece namaz kılmıyorlar. Niye namaz kılmıyorlar? Abdestli değiller. Eğer her hangi bir şey olsaydı Peygamberimiz (s.a.v.) onlara derdi ki siz sadece Allahuekber deyin ama başka bir şey söylemeyin. Ama arka tarafta durun, zikirlerde bize iştirak edin dendiği zaman, hepsi girer o işin içerisine.

Yani çok zayıf, zayıf olduğu konusunda hadisçilerin ittifak ettiği bir hadise dayanarak, adetli kadın Kur’an okumaz, cünüp olan kişi kadın ya da erkek Kur’an okumaz sözüne dayanarak hüküm verilemez. Bu kadar açık şeylere rağmen, delillere rağmen.

Bir husus da şu: Kur’an’ı Kerim’e dokunma meselesi de var. Kur’an’ı Kerim’e dokunmayla ilgili olarak “la yemessuhu kurane illa tahirun” diye bir hadisten bahsedilir. Peygamber (s.a.v.)’in Yemen’e göndermiş olduğu, İbni Hazm, sahabeden İbni Hazm’a göndermiş olduğu bir mektup. Bu mektup şeyle ilgili, zekatla ilgili uzunca bir mektuptur. O mektup Kütübi Sitte’nin tamamında vardır. Kütübi Sitte’nin tamamında vardır. Ama şuradan sen Nasburrai’yi alır mısın bu Nasburrai’de, Kur’an’a dokunmayla alakalı bölümde o hadisle ilgili bir not vardı. Ona bir bakalım. O hadis Kütübi Sitte’nin tamamında vardır ama “la yemessuhu kurane illa tahirun” ifadesi hiç birisinde yoktur. Bak deniyor ki bu, Peygamberimiz’in o mektuba yazdığıdır. Hiç birisinde yok. Yani Yemen’e yazdığı mektupta bu böyle. Bu Ebu Davud’un Mersilinde var deniyor. Şimdi onunla alakalı da bir şey olacak. Bakayım bu nerede? Ben onu şuradan ben size söyleyebilirim sayfasını.

Yahya Şenol: Nasburrai de?

Nasburrai, evet. Yani şu anda yanlış hatırlamıyorsam Nasburrai’de, sen istersen oradan oku Nasburrai ile ilgili, o kısım oradadır. Nasb diye yaz, karşına çıkar. Nasburrai adlı eserde Ebu Davud’un bu mektubu, bu mektubunun işte Merasilinde zikrettiği ifade ediliyor. Yani o da öyle diyor. Ebu Davud’un Merasilinde. Merasil, mürsel yani mürsel, sahabelerin atlanarak Peygamber Efendimiz’e şey yapılan rivayetlerdir ki zayıf olduğu…

Yahya Şenol: Hah, buldum orayı.

Buldun mu?

Yahya Şenol: Nasburrai adlı eserde Ebu Davud’un bu mektubu Merasilinde, Merasil diye bir kitabı var. Burada zikrettiği kaydediliyor. Ancak Nasburrai’nin haşiyesi buğyutul elmay fi tahriciz zeylai. Ebu davud’un merasilinde bu mektubun bulunmadığını haber vermektedir. Ve yine mektubu Nesai’nin de tahriç ettiği belirtilmesine rağmen Nesai’de sadece sadakalarla ilgili yani zekatlarla ilgili izahlar bulunan bir mektup bulunmakta, Kur’an’a temiz olandan başkası dokunamaz gibi bir ibare de yer almamaktadır. Ahmet Bin Hanbel mektubun diğer kısımlarının değil sadece sadakalarla, zekatla ilgili bölümünün sahih olduğuna dikkat çekmiştir.

Devam et, başka bilgiler de var orada o mektupla ilgili.

Yahya Şenol: Yukarda o zaman.

Yok mu devamı?

Yahya Şenol: Yok, burada bitti konu.

Şey var. neyse bir zatın da ifadesi vardı onunla alakalı. Ha tamam onu ben o zaman buraya almamışım, tamam. Şimdi yani böyle bir hadis vardır deniyor. Hatta şafiler de hanefiler de bu hadise dayanarak hükümler veriyorlar ama böyle bir hadis yok. Yani söyledikleri kaynaklarda böyle bir hadis yok.

Şimdi biliyorsunuz geçen hafta biz burada İsa (a.s.)’ın gelmesiyle ilgili iddialar üzerinde konuşurken, farz edelim ki var dedik değil mi? Ve muhatabın cümleleri ile konuştuk. Farz edelim ki böyle bir hadis var. Ve sahih kaynaklarda geçiyor. “La yemessuhu kurane illa tahirun.” Kur’an’a temiz olanlardan başkası dokunmaz yani dokunmasın anlamında. Pekiyi bu mektup Yemen’e yazılmış olan bir mektup. Burada “tahirun”dan maksat nedir? Müslümanlar mı? Çünkü orada gayri müslimler var. Yoksa abdestli olan kişiler mi? Eğer müslümanlarsa yani müslümanlar abdest almadan dokunamaz deniyorsa bu emri niye sadece Yemen’e gönderiliyor? Bu emir Medine’deki, Mekke’deki bütün müslümanlara verilmesi gerekmiyor mu? Peygamberimiz (s.a.v.)’e Kur’an’ı Kerim indiği zaman onun vahiy katiplerine bunu yazdırdığını bilmiyor muyuz? Ve bu konuda hiç kimsenin ihtilafı yok. Hangi vahiy katibine şimdiye kadar Peygamberimiz demiş ki: Kur’an yazdıracağım, abdest alın. Bunun çok yaygın bir şekilde bilinmesi gerekmez mi? Çünkü onlar yazarken o kağıdı ellerine alacaklar yazacaklar. O kağıda dokunacaklar, mecburen dokunacaklar.

Şimdi bu konuda yani kala kala Vakıa Suresindeki ayet kalıyor. Onun dışındaki delillerin ele alınır tarafı yok. Yani delil olarak ele alınması mümkün olan deliller değil. Bunlar son derece zayıf, son derece böyle, hatta zayıf bile denmeyecek şeylerdir. İşte “la yemessuhu kurane illa tahirun” sanki son derece önemli bir hadismiş gibi kitaplarda geçiyor ama gösterdikleri kaynaklarda yok.

Katılımcı: Hocam, bu şirkten beri olmak diye ifade edenler var.

“Tahirun” kelimesi müslüman anlamında olabilir. Yani çünkü Allahu teala, “inne mel müşrikine necesun” demiştir. Ve şöyle yorumlanabilir: Kur’an’ı Kerim, zaten çok az Kur’an nüshaları var. yemen’e de giden bir kaç sayfalık bir şey vardır, tam bir metin olarak değil. Gayri müslimlere karşı aman dikkat edin de alıp da bir şey yapmasınlar falan gibi olabilir ama o da çok uzak bir ihtimal. Uzak bir yorum yani onun bir anlamı yok. Eğer siz bu Kur’an’ı Kerim’i o insanlara tebliğle görevli iseniz yani Allahu Teala…

Katılımcı: Saklıyarak tebliğ olmaz ki.

Olmaz. Allahu Teala her müslümana bu görevi vermiş. “Esteuzubillah, “ve iz ehazellahü mısakallezıne utül kitab.” Ali İmran 187 miydi? “Ve iz ehazellahü mısakallezıne utül kitabe le tübeyyinünnehu lin nasi ve la tektümune. Allahu Teala kendilerine kitap verilenlerden kesin söz almıştır, bunu insanlara açıklayacaksınız, gizlemeyeceksiniz.” E şimdi ben bu görevi yerine getiren bir müslüman olarak, şuraya bir gayri müslim gelecek,

Yahya Şenol: Evet, 187.

Şimdi buraya bir gayri müslim gelecek, ben sana veremem diyeceğim bu Kur’an’ı Kerim’i, dinle. Adam diyecek ki yav kardeşim bir de ben okuyayım onu. Demeyecek mi? Mesela işte şu masada, buraya bir gayri müslim geldi, Almanya’dan Doktor Diat Mit geldi onların meşhur alimlerinden. Epey bir konu burada sordu bize. Adam tam şurada oturdu. Önüne Kur’an’ı Kerim’in Almanca mealini koyduk, aldı kendi önüne, sorduğu her soru için şu ve şu ayetleri okuyun dedik, okudu. İki saat sonra tamam benim bütün problemlerim çözüldü dedi adam. Şimdi biz ne yapaydık? Adamın okuması yerine biz okusaydık onun kadar etkili olur muydu? Olur muydu onun kadar etkili? Adam kendisi bizzat okudu. Baktım, meali de bir Alman yapmış. Ondan sonra tamam dedi. Tatmin oldu gitti.

Yani böyle bir şey olmaz yani bu, buna delilik demek gerekir. Herhalde başka bir şey olmaz. Yani tebliğ edeceğiniz bir kitabı saklıyorsunuz, dokundurmuyorsunuz. Öyle bir kitap ki Cenabı Hak ne diyor: “Esteuzubillah, efela yetetebberunel kur’an, Kur’an’ı tedebbür etmezler mi?” “Tedebbür” ne demek? Yani şimdi afedersin bizim Türkçemiz de çok kötü bir manası var ama olsun o kelimeyi söylemek zorundayız. Dübür kelimesi Arapça’da arka demektir. Türkçe’deki anlamında değil yani. “Tedebbür” de arka planını düşünerek, yani şurada bir ayet okuyorsunuz ama o ayetle ilgili sizin zihinsel arka planınızda bir takım şeyler var. Bağlantılar var. Onu onlarla beraber, bağlantılı olarak düşünerek anlamaya çalışıyorsunuz. Çünkü her bir ayetin bağlantılı olduğu başka ayetler vardır. E pekiyi şimdi kadın adetli. Allah öyle yaratmış. Her ay yedi gün, ortalama yani genellikle diyelim. Yedi gün şey yapacak. Tabii bu yediyi aya katarsanız, yani yirmibir şey yaparsanız, yirmisekiz, yani dörtte biri her ayın dörtte biri şey geçiyor.

Katılımcı: Pekiyi hocam o zaman bunu öyle yaratmış da siz dediniz ya hani pis gözünde bakıyor, temizlenmesi lazım. Yani emin miyiz buradan yani Allah o şekilde değer izah etmiyorum ben yani temizlenmeyi o pislik olarak.

Hayır o manevi olarak pislik sayılır o şey değil. O manevi pislik sadece namaz kılmayı engelliyor. Onun için tek yasak namaz ve ilişki, onun dışında bir yasak yok kadınla ilgili.

Katılımcı: Temizlenme yani maddi olark temizlenme.

Yok temizlenmek tamam maddi temizlik de var, manevi temizlik ikisi birden oluyor. Yani cünüplükten temizlenmek gibi olmuş oluyor. Orada bir şey yok, iki tane şey var. Birisi namaz kılmıyor, bu ondan da sorumlu, sorumlu da olmuyor ondan. Bir de eşiyle ilişkiye giremiyor. Onun dışında üçüncü bir yasak yok. Şimdi o üçüncü yasağı koyan fakihler için söylüyorum yani bu “efela yetetebberunel kurane” emri bu kadınlar için geçerli değil mi? “em ala kulubin akval” diyor. Yani “kalblerde bunun kılıfları mı var?” Kalbde kılıf yok ama sen engelliyorsun denir burada. Yani ömrünün dörtte birinde Kur’an’la ilişkisini keseceksin. Niye? Okuyamazsın, dokunamazsın. Ne oluyor?

Katılımcı: Anlaşılmıyor.

Yok, olay kadının eksikliği falan değil, olay şu, olay bakın abdestsiz Kur’an’a dokunulmaz meselesi de aynı şeyle. Ben şimdi Kur’an’ı Kerim’de bir yere bakmak isterim o anda abdestim olmazsa, abdestli değilim, abdest aldıktan sonra bakayım dediğiniz an abdest alıncaya kadar mutlaka daha önemli ikinci bir işiniz çıkar ve Kur’an’a bir daha da bakamazsınız. Bu insanları Kur’an’dan ciddi manada uzaklaştırıyor. Ciddi manada.

Katılımcı: Anlaşılmıyor.

Her şeye ters bu. Kolaylaştırın zorlaştırmayın yani ters olmadığı taraf yok bunun, her şeye ters bu. Şeyde, ben şahsen yani kaynaklara baktığım zaman bu görüşe ancak şu şekilde haklılık verebiliyorum: İnsanlar Kur’an’ı Kerim’i okuyup anlamaya başladılar mı problemli oluyorlar. Bunu siz de yaşıyorsunuzdur değil mi? Yani bir yerde bir ayet okumaya başladığınız zaman problem olmuyor musunuz? Ne oluyor yani şimdiye kadar hiç kimse bilmiyordu da siz mi biliyorsunuz deniyor. Yav kardeşim herkes biliyor. Zaten bu Peygamberimiz’e inen kitap değil mi? Ben ondan okuyorum. Onlar okumadılarsa da ben ne yapayım. Dolayısıyla insanlar bundan uzaklaşmaları lazım. İşte Osmanlılar’da tefsir çalışmaları diye epey çalışmalar yapılıyor. Meal yani Kur’an’ı Kerim’in Osmanlıca anlamı, bir eskiden bir Türkçe’ye tercüme edilmiş kütüphanelerde kalmış, bir de son dönemlerde tercüme edilmiş. Bu arada yok. Medreselerde tefsir okunur ama anlamak için değil sadece bir Arapça bir metin olmak üzere okunur.

Katılımcı: Anlaşılmıyor.

Kur’an tercüme edilemez dendiği zaman Kur’an’ı Kerim’e aykırıdır bir kere o. Çünkü Allah muhatabın diliyle tebliğ edilmesini emrediyor, İbrahim Suresinin 4. ayetinde.

Şimdi esas şu konu üzerine gelelim, o Vakıa Suresine. Herkesin üzerinde durduğu.

Katılımcı: Anlaşılmıyor.

Öyle bir yorum da var. Yani “akimissalate li zikri, zikir için namaz kıl” (Taha 20/147) ayeti kerimesi var. E namaz da bütün zikirleri içerisine alır, doğru. Ama mesela orada ifade şöyle diyor ayet: “İza kuntüm iles salati, namaza kalktığınız zaman” (Maide 5/6) diyor. Kur’an okuduğunuz zaman demiyor. “İza kuntüm iles salati fağsilu vücuheküm” diyor. Namaza kalktığınız zaman şu şu işleri yapın diyor. Dolayısıyla bunu özellikle Allahu Teala anlattığı için o namaza kalkmak başka bir şeydir, namaza kalktıktan sonra namazın içerisindeki zikirler ikinci bir husustur orada. Ama Kur’an’ı Kerim’in içerisinde “fe iza kara’tel kur’an” diye söylüyor. “Kur’an okuduğun zaman, fe iza kara’tel kur’an festeız billahi mineş şeytanir racım” diyor. “Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığın” (Nahl 16/98) diyor. Orada yani bunu çok net söylüyor. Elbette ki insanların aklına böyle bir şeyler gelir ve sorar, işte burada Cenabı hak bunu çok net bir cevabını veriyor. Dolayısıyla artık onun dışında bir şey sormanın bir anlamı kalmaz.

Şimdi şurada biz şunu biliyoruz, Allahu Teala birinci kat semaya şeytanları yaklaştırmıyorlar değil mi? Yani bak mesela Saf Suresinin, yok Saffat Suresinin baş taraflarına, 37. surenin baş taraflarına bir bakalım. evet diyor ki 6. ayetinde “Esteuzubillah, İnna zeyyennes semaed dünya bi zınetinil kevakib.” Dünya semasını yani en yakın göğü yani “birinci kat göğü yıldızlar süsüyle süsledik.” Yani yıldızlarla süsledik. “Ve hıfzam min külli şeytanim marid.” Evet “onu isyankar olan tüm şeytanlardan da korunmuş bir hale getirdik. La yessemmeune ilel meleil a’la, bu şeytanlar meleği alaya kulak veremezler.” O zaman meleği ala birinci kat semada olmuş oluyor buna göre. “Ve yukzefune min külli canib, her taraftan onlara taş atılır.” Onun için recim deniyor. Yani recim, taşlanmış şeytan deniyor. Müslümanlar da bunu temsilen biliyorsunuz, hacca gidenler recmederler. Racim şeytan oradan yani taşlanmış şeytan oluyor. Şimdi bu şeyin, meleği ala neredeymiş bu ayeti kerimeye göre? Birinci kat semadaymış değil mi? İşte lehvi mahfuzun bulunduğu yer orası. Şimdi burada diyor ki, zaten buradan onu da anlıyoruz. Diyor ki bakın, 75. ayette Vakıa 535. sayfa. “Fela uksimu bimevakı’ınnnucum, yıldızların bulunduğu yere kasem ederim” diyor. Öbür tarafta da ne dedi? “İnna zeyyennes semaed dünya bi zınetinil kevakib.” Yani o “dünya semasını yıldızlarla süsledik” diyor. Tebareke’de de “ve lekad zeyyennessemaeddunya bimesabiyha” diyor. (Mülk 67/5). İşte “birinci kat semayı misbah yani aydınlatıcı şeylerle süsledik” diyor ki onlar da yıldızlar oluyor. Şimdi burada da aynı şeyi söylüyor. Diyor ki “fela uksimu bimevakı’ınnnucum, yıldızların bulunduğu yere yemin ederim.” Yıldızların bulunduğu yer birinci kat sema değil mi? Şimdi o iki ayetten de bunu öğrendik. “Ve innehu lekasemun lev ta’lemune ‘azıym, bu bir yemindir, bilseniz büyük bir yemindir.” Birazcık biliyoruz meleği ala orada olduğunu “la yessemmeune ilel meleil a’la” ayeti kerimesinden. “İnnehu lekur’anun keriym, o ikramı bol bir Kur’an’dır.” Yani bereketli bir Kur’an’dır. “Fiy kitamin meknun, korunmuş bir kitaptadır.” Pekiyi “meknun” ne demek? Bizim Türkçemiz’de kın kelimesi vardır bu kökten gelen. Şeyin, kılıcın kını. Değil mi? Kılıcı kınına soktuğunuz zaman kılıca dokunabilir misiniz? Ancak kından çıkması lazım ki dokunasınız değil mi? Dokunmasın, yoksa keser sağı solu. Dokunmamak için konuyor. Şimdi aynı surede “meknun”un bir başka yerde ifadesi de var. Yani şeyleri anlatıyor, hurileri anlatıyor. Diyor ki: “Ve hurun ‘ıynun.” 22. ayet. “İri gözlü huriler. Keemsalillu’luilmeknun, meknun inciler gibi.” Saklı inciler gibi. İnci nerede saklanır? İstiridyenin içerisinde saklanır. İstiridye de çok kalın kabuklu bir şeydir yani çok sert ve kalın kabuğu vardır. Şöyle koskoca bir şeyin içerisinde bir tane inci. Sen ne kadar istersen iste o inci şeffaf bir şeyle kaplıdır ama onun üstü yine kapalıdır. Ve orada inciyi görüyorsun zannedersin, elini uzatsan dokunamazsın. İşte “meknun”un ne demek olduğunu orada ifade etti Allahu Teala. Bak örnek de vermiş oldu değil mi? Yani saklı inci, istiridye içerisinde saklı inci, aynı surede. Orada ne yaparsan yap o inciye dokunamazsın. Şimdi burada ne diyor: “Lya yemessuhu, Kur’an’a dokunamaz, illelmutahherun, ona çok yaklaştırılmış olanlar başka.” Pekiyi burada yaklaştırılmış olanlar kimler? Lehvi Mahfuz’a yani cinlerin dışındakiler, şey şeytanların dışındakiler. Daha da belki onların hepsi de değil belki onların birinci kat semada olanların bir kısmı.

Şimdi elimizdeki şu Kur’an’ı Kerim meknun mu? Değil, buna meknun kelimesi kullanma imkanı yok. Bu meknun değil. Buna herkes dokunur. Sonra “lya yemessuhu” başka “lya yemseshu” başka. Dokunmasın diye bir emir yok. Dokunabiliyorsan dokun, hadi buyur. Dokunamaz.

Katılımcı: Anlaşılmıyor.

Haber. Bir durumu bildiriyor, emir vermiyor burada. “Tenziylun min rabbil’alemiyn, alemlerin rabbi tarafından indirilmiştir.” Tabii oradan indiriliyor. “Efebihazelhadiys.” Ha, ha ben atladım değil mi? “Lya yemessuhu illelmutahherun.” Mutahharlar, mukarrebun diye okudum ben yanlış okudum. “Mutahharlar dokunamaz.” “Mutahharlar” kelimesinin anlamı nedir? “Mutahhar” ismi mefuldür değil mi? İsmi mefuldür. Yani bir başkası tarafından temiz sayılan demektir. Kendisi temiz olan, kendisi temizlenen değil. Kendisi temiz sayılanlar, temiz görünenler. O temiz görme de Allahu Teala’nın kararıdır. Siz mutahharsınız. Şimdi temiz görülenler derseniz, insanlara inerseniz, müşrikler necestir diyor ayeti kerime  Allah şirkten başka bütün günahları affeder dediğine göre kafirlerin tamamı müşrik oluyor, değil mi? Buna göre de Allah tarafından “mutahhar” kabul edilenler müslümanlar olmuyor mu? Onlar münecces, bunlar “mutahhar” olmuş oluyor. Hani o kafayla baksanız bile, ki ayet ona müsait değil. Hani o açıdan baksanız bile yine “mutahhar” müslümandır. Çünkü “mutahhar” abdestli manasına gelmez, abdestliye tahir kelimesi kullanılır. Çünkü kendisi temizleniyor ve temiz hale gelir. Ne ona, tetahhur, tefaul babından mütetahhir olursa, onun için şeyde fettahharu emrediliyor. Temizlenin diyor. Şimdi temizlenin meselesi başka bir şey, temiz sayılmak başka bir şeydir. Allah tarafından temiz sayılanlar, bunlar da işte o birinci kat semada bulunmayı hakeden varlıklardır.

Burada ben esas size şunu okuyayım. Şu elimizde Fahrettin Razi tefsiri var. Bu zat şafi mezhebindendir. Şafi mezhebinin abdestli ve cünüp işte Kur’an’a dokunamaz şeyindeki dayanakları, hanefinin de dayanağı bu ayetdir, şafinin de dayanağı bu ayettir. Şimdi bu zat ne diyor? Bu ayetin tefsiriyle ilgili olarak şurada şöyle diyor. İşte elimdeki fahrettin Razi tefsirinin onuncu cildinin 431. sayfası. Beyrut’ta basılmış, daru ihyayı turasil arabi diye geçiyor.

Katılımcı: Anlaşılmıyor.

Az önceki okuduğumuz ayet işte. Şey, Vakıa Suresinin ilgili ayeti. “Fessahihu ennaddamira fila yemessehu lil kitabi.” Sahih olan buradaki la yemessudaki hu zamiri kitaba gider. Eee, ayette ne diyor kitap olarak? “Fi kitabi meknun.” Hah, oradaki kitabı meknuna gider, evet. Ondan sonra diyor ki: “Fe keyfe yasihhu gavluşşafii rahmetullahi teala aleyh.” Bu durumda diyor, o kitap da saklı kitap olduğu için yani. “fe keyfe yasihhu,” ve tabii uzun açıklamalarından ben sonucu okuyorum. “Fe keyfe yasihhu gavluşşafii.” O zaman Şafi’nin şu sözü nasıl doğru olabilir diyor? “Rahmetullahi teala aleyh. La yecuzu mestul mushafil muhdis.” Abdestsiz kişinin ya da cünüp kişinin ki hepsine muhdis denir. Cünüp, adetli kişinin mushafa dokunması caiz değildir sözü nasıl sahih olabilir? “Nakul,” şöyle deriz. “Ezzahiru” açık olan şudur: “Ennehu ma ehazahu min sarihil ayeh.” Bu hükmü bu ayetin açık ifadesinden almamıştır. Çünkü bu ayete dayanarak böyle bir hüküm verilemez diyor. “Veli allehu ehadehu mines sünne.” Belki sünnetten almıştır diyor. Kur’an’dan alamaz diyor. O da şu, o da onu, Şafi’nin delilini buradan almış. Diyor ki: “Fe innennebiyye sallallahu aleyhi vessellem ketebe ila amr ibni hazm.” Peygamberimiz Amr Bin Hazm’a mektup yazmıştı. “La yemessul kurane menhuve ala gayri tuhrin.” Böyle bir ibareyle, tuhur halinde olmayan kişi Kur’an’a dokunmaz. Yani abdestli olmayan kişi manasına. Bundan almış olmalıdır diyor. Ve bu hadisin de olmadığını az önce size söyledik yani. Bir kere “lya yemessuhu kurane illa tahirun” da yok, bu ibareyle de yok. Yani gösterdikleri o İbni Hazm’a gönderilen mektup kaynaklarda var ama bu ifade gösterilen hiç bir kaynakta yok. İşte İbni Hazm da, tabii kendisi de şafii olduğu için saygıda da kusur etmemeye çalışıyor. Ona dayanmış olabilir diyor.

Katılımcı: Razi.

Efendim? Fahrettin Razi, İbni Hazm değil evet. Fahrettin Razi öyle diyor.

Şimdi sonuç olarak ben kendi konuşmamı bitireyim. Bir toplantıya gitmem lazım, arkadaşlara bırakacağım. Burada çok güzel çalışmalar yaptılar. Hem Yahya hem Enes Hoca, Abdurrahman da. Bir de adetli kadınla ilgili olarak Yahudilerin çok ilginç görüşleri vardır. Yani onların bir kısmı da her halde bir şekilde bizim tarafa da intikal etmiş. Dolayısıyla onu da bir buradan şimdi Yahudi kaynaklarından onu okuyacak Yahya bize. Ben böylece sizi arkadaşlarımızla baş başa bırakayım. Ben bir başka, uzak bir yerde bir toplantıya gitmek üzere.

Yahya Şenol: “Bismillahirrahmanirrahim.” Şimdi normalde dere geçerken at değiştirilmez derler. Burada öyle bir durum oldu. Bizim de haberimiz yoktu hocamızın toplantıya gideceğinden. Yani böyle bir sunum yapmak için hazırlık yapmadık, sadece müzakere için hazırlık yaptık ama bu tip olağan dışı durumlar için de demek ki hazırlıklı olmak gerekiyormuş. Ben çok kısa bir tekrar yapmak niyetindeyim, bir soru çerçevesinde.

Yahya Şenol: Şimdi Danimarka’dan biraz önce bir soru gelmiş. İlhan Tokay bey sormuş, demiş ki: Mezhep imamları bunları söylerken, hani hayızlı kadınlar veya işte cünüp olanlar veya abdestsizler Kur’an’a dokunamaz, Kur’an okuyamaz derken gerekçe olarak bir hadis veya ayet söylememişler mi? Yani bunu kafadan mı atmışlar, kafadan mı uydurmuşlar? Tabii bu güzel bir soru. Bunun dışındaki konular için de aynısı geçerli. Biz hani bu tip şeylerde hani mezhepler hiç bir delile dayanmadan böyle yapmışlar falan gibi bir şey söylemiyoruz. Mezheplerin de kendilerince bir delilleri var. İşte biraz önce okunan ayetler mezheplerin kendilerince ayetlerden getirdikleri delillerin başında geliyor, Vakıa Suresinin 78. ayeti. onlar ne diyorlar? “Lya yemessuhu illelmutahherun” ayetine, işte abdesti olmayanlardan başkası Kur’an’a dokunamaz diyorlar. Şimdi bu hani delil olarak sunulabilir mi? Mesele bu yani onlar bunu delil olarak sunmuş, biz bu delilin değerlendirmesini yapacağız. Yoksa, hayır, işte onlar hiç bir delil getirmemiş falan denmiyor, kesinlikle. Bu “lya yemessuhu illelmutahherun”dan kast edilenin ne olduğu biraz önce açıklandı zaten. Oradaki, hani “lya yemessuhu”daki hu zamiri Arapça’da hemen kendisinden önce geçen kelimeyi gösterir normalde. Orada da hani elimizde tuttuğumuz mushafta, yani şuna mushaf denir biliyorsunuz. Yani sahifelerle bir araya getirilmiş olan kitap. Kur’an’ı Kerim bunun içerisinde okuduğumuz şeydir bizim. Ben mushafı elime alır, Kur’an okurum. Pekiyi mushafa dokunmak diye bir şeyden bahsediyor mu orada? İşte hemen gerisinde “innehu lekur’anun keriym fi kitabin meknun, o gizli korunmuş olan kitapta bulunan Kur’an’ı Kerim”e sadece mutahhar, onu biraz sonra açıklayalım. “Mutahhar olanlardan başkası dokunamaz” kelimesi geçiyor. Şu “meknun” kelimesi de hangi surenin sonundaydı? Buruç Suresinin sonunda mıydı? Buruç Suresinin sonunda “bel hüve kur’anün meciyd, fiy levhın mahfuz” diye aynı formlarla Cenabı Hak tarafından yine açıklanmış. Biz her zaman hani ayetlerin ayetleri açıklaması hususunda özellikle duruyoruz ya burada da işte bir delil var. Kur’anı Kerim, Kuran’ı Mecid aynı şeyler. Kur’an’ı Kerim’den bahsediyor. Nerede o? Vakıa Suresinde “fi kitabin meknun,” Buruç Suresinde de “fi lehvin mahfuz.” Yani Cenabı Hak’kın sadece mutahhar olanların dokunabileceği şeklinde bahsettiği Kur’an, saklı olan o kitapta yani Lehvi Mahfuz’da olan Kur’an’ı Kerim. Yoksa elimizde bulunan mushaflardan bahsetmiyor Cenabı Hak. Yani iki ayeti birlikte değerlendirdiğimiz zaman kitabı meknunun Lehvi Mahfuz olduğu çok açık şekilde ortaya çıkmış oluyor.

Yahya Şenol: İkincisi; Ulemanın bu konuda üzerinde durduğu nokta Arapça’yla alkalı bir şey. “Lya yemessuhu” kelimesinin Arap dilinde ne anlam ifade ettiği. Şimdi Arapça’da hani bir nef’i, olumsuzluk manası veren la kelimesi var. Bir de nehiy yani yasaklama manası veren la kelimesi var. Yani işte sen bu işi yapamazsın, bir de sen bu işi yapma. İkisi de farklı şeyler. Hani yapamazsın kelimesi istesen bile yapamazsını da ifade ediyor. Gerçi Türkçe’ye tam uymuyor ama yani sadece mutahharlardan başkası dokunamaz, isteseler bile dokunamaz demektir bu. Mümkün değil yani isteseler bile bunu yapamazlar. İşte o Saffat Suresinde ve Mülk, Tebareke’de anlatılan şeydir o. “İnna zeyyenned sema eddünya bi zinetinil kevakib.” Tebareke’de “bime sabiha vecealnaha rucumen şeyatin.” Bakın, şeytanlara onları taş olarak yapmış Cenabı Hak. Şihab olarak başka bir ayette de vurgulanıyor. Bunlar isteseler bile yukarıya çıkamadıkları için bunu yapamazlar zaten. Ellerinde böyle bir imkan yok, bu mümkün değil. Ama oradaki ifade yasaklama manasındaki la olmuş olsaydı, işte yapmasın. Bunlar o şekilde anlıyorlar. Yani abdestsizler dokunmasın. Dokunamaz olarak anlasak, abdestsiz olanlar bu gün istedikleri zaman buna dokunamıyorlar mı? Değil mi? Bir mümkün, imkan açısından baktığınız zaman mümkün değil mi? Adam abdestsiz de olsa, hayızlı da olsa istediği zaman Kur’an’ı Kerim’e dokunabiliyor. Bir engel var mı, maddi bir engel? Yok, açar bakar. Yani imkan açısından bir problem yok burada.

Yahya Şenol: Demek ki burada anlatılan kelime olumsuzlama. Yasaklama değil.

Katılımcı: Yani maddi bir şey değil.

Yahya Şenol: Değil, değil tabii ki yani. Bir delili de onun, zaten kelimenin yapısı. Nehiy olmuş olsa Enes Hoca nasıl gelmesi gerekirdi la’nın? La yemseshu gelmesi lazımdı. Veya açık olarak gelmese bile la yemessehu. Arap dili bakımından üçüncüsü mümkün değil. Yani yasaklama, dokunmasın anlamını vermesi için Arapça’da kelimenin açık olarak ya la yemseshu şeklinde gelmesi lazım veya la yemessehu illel mutahharun şeklinde gelmesi lazım.

Katılımcı: Anlaşılmıyor.

Yahya Şenol: Hayır, lemessehu nehiy olurdu. Nefiy değil, olumsuz değil, yasaklama manasına gelirdi. Ama ayette biz nasıl okuyoruz? “La yemessuhu illel mutahharun.” Bunu yani sarf ilmi okuyan herkes kolaylıkla bulabilir. Yani mesela bir meddeyi mudde fiilini çektiğiniz zaman siz, la yemudduhu uzanmasın, uzanamaz. La yemeddehu olursa uzanmasın olmuş olur. Ayette de “la yemessuhu” ona dokunamaz. Bu olumsuz manayı bildirir ama la yemessehu veya la yemseshu olmuş olsaydı ona dokunmasın anlamında bir yasak çıkardı. Ayette bu da mümkün değil.

Yahya Şenol: Dolayısıyla abdest alması gereken bir durumda olan bir kişi Kur’an’ı Kerim’e dokunamaz demek değil o. Dokunmasın demek de değil. Çünkü mutahharun kelimesi buna engel. Mutahhar kelimesi başka bir şey tarafından, başka bir kişi tarafından temiz kılınan anlamına geliyor. Değil mi?

Enes Hoca: Evet.

Yahya Şenol: Yani kişi abdest aldığı zaman ne yapmış oluyor? Kendisini temizlemiş oluyor. Temizlenmiş oluyor, buna mutatahhar.

Enes Hoca: Mutatahhir.

Yahya Şenol: Mutatahhir kelimesi kullanılması lazım. Bakın mesela bu Bakara Suresinin 222. ayetinde, biraz önce işaret edilen ayette, hani kadınların özel durumları anlatılırken ne zamana kadar o yasak sürer diyor Cenabı Hak? “Fa’tezilün nisae hatta yathurne. Kadınlardan uzak durun.” Ne zamana kadar? Hah, doğal olarak temizleninceye kadar ki bu da adetin kesilmesi. Böyle olunca kadın doğal olarak temizlenmiş oluyor. Ama devamında ne diyor Cenabı Hak? “Fe iza tetahherne.” Bakın, gusül abdesti alarak temiz hale gelince, o zaman yasak kalkıyor.

Katılımcı: Kocam maddi bir temizlik, burada da maddi bir temizlik.

Yahya Şenol: Yok, özellikle ben şey üzerinde durmak istiyorum. Yani bu kelime üzerinde, abdest alarak mutatahhar bir hale gelmiş oluyorsunuz siz. Vakıa Suresinde anlatıldığı gibi mutahhar bir hale gelmiş olmuyorsunuz. Mutahhar, Cenabı Hak tarafından kişinin temiz hale getirilmesi ki o da meleklere mahsus bir olay. Melekler Cenabı Hak tarafından özel olarak temiz. Yani günahlardan uzak varlık olarak…

Katılımcı: Hiç bir yerde tahhira şeklinde geçmiyor değil mi?

Yahya Şenol: O abdest ve gusül anlatılan Maide Suresinin 6. ayetinde geçiyor. “Yuridullahi li yutahhirekum.” Bak, Allah sizi böyle temizlemek istiyor. Yani Allah temizlerse mutahhar olursun. Ama abdest ve gusül almak suretiyle veya teemmüm almak suretiyle kendini temizlersen mutatahhir olursun o zaman. Dolayısıyla bu Vakıa Suresinin 78. ayeti, hani dil açısından da mümkün değil, ayetteki kelimelerin yapısı açısından da mümkün değil. Abdest alması gereken bir durumdan hiç bahsetmiyor Cenabı Hak. Bütün deliller aslında, konuyla ilgili hadis rivayetlerinden kaynaklanıyor. Yani ayetten buna delil çıkması mümkün değil. Zaten bunu fıkıh kitaplarında da açtığınızda görürsünüz. Bu ayet üzerinde şundan dolayı der geçer ama özellikle de biraz önce okunan hadis rivayetlerine işaret edilir. Bunların da en meşhuru, ben kısaca bu elimdeki makaleden de size bahsedeyim. İnternetten de bulabilirsiniz bunu çok kolay bir şekilde. Hayızlı, cünüp kimseler ve Kur’an tilaveti makalesi var, Mustafa Hocaoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığı İzmir Foça vaizi. Dokuz Eylül İlahiyat Fakültesi dergisinde yayınlamış bu makaleyi. Burada toparlamış, ben çok kısa bir şekilde onu size arz edeyim. Bir tanesi yani en meşhuru biraz önce okunan Hz. Ali hadisi. Burada Tirmizi, Ebu Davud, İbni Mace, Darukutni ve İbni Huzeyme’de bu hadis geçmiş. ” Hz. Peygamberi Kur’an okumaktan alıkoyan sadece cünüp olma haliydi” diye bu hadise dayanıyorlar.

Yahya Şenol: İşte biraz önce de söyledik, birincisi Hz. Ali Peygamber Efendimiz’in yirmidört saat ne durumda olduğunu tespit edecek bir durumda olamaz hiç bir zaman. Yani o an abdestsiz mi, gusül abdesti mi alması gerekiyor, karnı aç mı? Nereden bilebilirsin bunu kendi söylemediği müddetçe? Veya gözünle görmüş olman lazım. Abdestini bozdu, abdest alacak. Ama gusül abdesti alması gereken bir durumda olduğunu sen nereden görebiliyorsun?

Yahya Şenol: İkincisi, varsayalım ki doğru. Peygamber Efendimiz’in kendisinin bizzat yapmadığı bir şeyi haber veriyor burada. Okumasın, yapmasın, etmesin diye bir yasaklamasından söz edilmiyor ki? Peygamber Efendimiz’in, işte biraz önce de söylendi, biz bazı yiyecekleri yemediğini, bazı kokulardan hoşlanmadığını, bazı giyecekleri giymediğini de biliyoruz. Ama bunları ümmetine yasaklamamış da Peygamberimiz. Onun durumunu nakletmek, fıkhi açıdan şu caizdir veya değildir demek anlamına gelmez. Peygamberimiz yapmıyor olabilirdi, sevmiyor olabilirdi. O başka bir durum, bunun fıkhi olarak caizdir veya caiz değildir olması başka bir durum. Dolayısıyla böyle bir hadisten o hüküm çıkmaz.

Yahya Şenol: İkinci hadis, Abdullah İbni Ömer hadisi. Hz Ömer’in oğlu Abdullah’ın hadisi. Bu da Tirmizi, İbni Mace, Darukutni ve Beyhaki’de geçiyor. İşte bu birazcık onlara delil olabilir. “Hayızlı ve cünüp olan kimse Kur’an’dan bir şey okuyamaz.” Ama bu da işte biraz önce geçti, senedinde yani rivayet zincirinde yer alan İsmail Bin Ayyaş adlı ravi yüzünden sahih değil. Bunu bizzat Tirmizi’nin hocası İmam Buhari de söylemiş. Bunun hicazlılardan yaptığı nakillerde problem var. Dolayısıyla hadis tekniği açısından zaten bu hadis, kendisiyle amel etmeye elverişli değil.

Yahya Şenol: Üçüncüsü, Cabir hadisi var. Bu da Darukutni’de geçiyormuş. Burada da hayızlı ve nifaslı olanlar Kur’an’dan bir şey okuyamaz diyerek, cünüp çıkmış bunu yerine lohusa olan kadınlar gelmiş. Bu da senedinde geçen Muhammed Bin Fadl dolayısıyla zayıf görülmüş bir hadis. Amr Bin Hazm hadisi ki biraz önce işte Nasburrai’de bunun sadakalarla ilgili olduğu, içinde geçen, mektubun içinde geçen Kur’an’dan bir şey okumasınlar veya okuyamazlar ibaresinin metnin orjinalinde bulunmadığını görmüştük. Bunu zaten bu konu üzerinde çalışanlar özellikle söylüyorlar. İşte Hakim Bin Hizan, Osman Bin Ebil As ve Selman hadisleri de var. Bunların hepsi aynı hadisin farklı ravilerce nakledilmiş şekilleri. Bunların hepsi senetlerinde, bunlar raviler tarafından zayıf görülmüş.

Yahya Şenol: Şimdi, bunlar hadis tekniği açısından sahih olsalar bile bizim bunlara yaklaşım tarzında bir şeyleri de örnek almamız lazım. Mesela benim sürekli etrafında paylaştığım bir olay vardı. Bu İmamı Azam’ın beş eseri diye bir kitap var bugün elimizde. Mustafa Öz tarafından neşredilmiş. İmamı Azam’ın beş tane işte, Vasiyye, El Alim Vel Müteallim, daha başka ne vardı? Hah, Fıkhul Ekber, Fıkhul Evsat’da var galiba. Yani beş tane kitabının neşredilmiş hali bu gün elimizde var. Orada İmamı Azam hadislere nasıl yaklaşılması gerektiği noktasında bize güzel bir örnek sunuyor. Diyorlar ki, imam Ebu Davud’da yani bu gün elimizde bulunan Ebu Davud’da da Tirmizi’de de bir hadis var. İçki içenlerin kırk gün namazı kabul olmaz. Bu hadisi nasıl değerlendirmek gerekir? Bakın bu konumuzla ilgisi olan hadisler de Tirmizi ve Ebu Davud’da geçiyor. Bu içki içenin kırk gün namazı kabul olmaz hadisi, yine aynı kaynaklarda geçiyor. Bunların ikisi de Buhari ve Müslim’de yok. Nasıl değerlendirirsin bu hadisi? Diyor ki: Bunların Hz. Peygamber’e ait birer söz olmaları mümkün değil. Nerede geçiyor olursa olsun. Pekiyi diyorlar, sen böyle deyince hadisi inkar etmiş olmuyor musun? Hayır, hadisi inkar etmiş olmak bizzat Hz. Peygamber’in söylediğine yüzde yüz şahit olup, ben bunu kabul etmiyorum demekle olur. Ben diyorum ki, bu hadis olamaz. Evet hadis ama ben kabul etmiyorum demiyorum diyor. Bu rivayetlerin hadis olması mümkün değil. Neden? Sebebi çok basit. Çünkü diyor, biz Kur’an’ı Kerim’e baktığımız zaman sadece üç günahın diğer ibadetleri boşa çıkardığını görüyoruz. Nedir bunlar? Şirk, “kim şirk koşarsa bütün amelleri boşa gitmiş olur.” Maide Suresinde bir ayet. İkincisi, riya. Hani başkaları için, başkaları görsünler diye yaparsan o amelin de boşa gider.

Enes Hoca: O da bir nevi şirktir.

Yahya Şenol: O da bir nevi şirktir. Üçüncüsü de yine Bakara Suresinde geçen bir ayet: “La tubtilu sadaktikum bil menni vel eza, başa kakmak suretiyle iyiliklerinizi boşa çıkarmayın” diyor Cenabı Hak. Bak, şirk, riya ve başa kakmak. Cenabı Hak diyor, bize diğer bütün amelleri boşa çıkaracak olan yanlışların bunlar olduğunu söylemiş. İçki içmek bunlardan bir tanesi değil. İçki içmek evet günahtır, kişi içki içtiği zaman günahını kazanır. Ama bunun dışında kırk gün boyunca yaptığı bütün ibadetlerin namazın kabul olmaması,işte bu Peygamber Efendimiz’in kesinlikle söylemesi mümkün olmayan bir şey. Bakın biz aynı şeyi gelin buraya taşıyalım. Bunlar senet açısından hepsi sahih olsalar bile ki değiller. Sahih olsalar bile, öyle kabul edelim. Diyoruz ki bunlar Kur’an’ı Kerim’le hiç bir şekilde bağdaştırılması mümkün olmayan hadisler olur en fazla. Tıpkı İmamı Azam’ın dediği gibi. Eğer bu hadis inkarcılığı olarak nitelendirilecekse önce hadis münkiri olarak İmamı Azam’a gitmeniz lazım. Ona hadisleri değerlendirmede Kur’an’ı ön plana aldığı için hadis inkarcısı demiyorsanız, bu görüş sahipleri için de aynı şeyi diyemeyeceksiniz.

Yahya Şenol: Bakın, bu kitapların hepsinde geçen hadisler sahih olsalar bile amel edilebilir olma özelliğine sahip değildir. Buhari’de geçen bir hadisi pek tabii olarak hanefiler kabul etmeyebilir. Veya şafiler kabul etmeyebilir. Aksi taktirde dört mezhep veya dörtten fazla mezhep nasıl oluşabilirdi? Herkes o hadisi, ama bakıyorsun bir konuda iki tane farklı hadis var. Veya hadisler ayetlerle çelişiyor. Bir mezhep ben bunu kabul ederim diyor, bir mezhep ben bunu kabul ederim diyor. Otuzdan fazla ravi namazda rukuya giderken ve rukudan kalktıktan sonra eller kaldırılır dediği halde hanefiler hayır bu hadislerle amel edilemez diyor. Neden? Çünkü hanefilerin o konuda itibar ettiği başka hadisler var. Adam bir hadisi bırakıyor başka bir şeye gidiyor da hadis inkarcısı mı oluyor? Yok. Şafiler başka bir konuda hanefilerin itibar ettiği hadisleri almıyorlar. Şafilere hadis inkarcısı mı diyorsun? Diyemezsin. Ortaya koyduğun kriter ne? Biz helal ve haram belirleme konusunda ayetlerden başka bir şeye gidemeyiz. Gidiyoruz, bu konuda hiç bir şey yok. Hadi ahdislere bakalım, Kur’an’ı Kerim’le ne kadar uyum arz ediyor? Bakıyorsun hepsi zaten senet açısından zayıf hadisler.

Yahya Şenol: Dolayısıyla ortada yasaklayıcı hiç bir ayet olmadan senet açısından zayıf hadislerle helal ve haram belirlemek fıkhi olarak da zaten yanlış bir şeydir. Zayıf hadisle amel edilir mi, edilmez mi meselesine gelirseniz, bununla, zayıf hadislerle amel edilebilir diyenler de şu kaydı koyarlar. Hangi konuda? Fezail amal konusunda zayıf hadisle amel edilir. Yani bazı amellerin faziletleri konusunda. İşte şunu yaparsan şu kadar sevap alırsın, bunu yaparsan bu kadar sevap alırsın. Ama helal ve haram belirleme noktasında kesinlikle zayıf hadislerle amel edilemez. Dolayısıyla bu konu çerçevesinde biz hangi hadise gidersek bakıyoruz ki senet açısından mutlaka bir problem var o hadislerde. Dolayısıyla bu hadislere bakarak abdestsizin veya işte gusül abdesti alması gereken bir durumda olan kadın veya erkeğin Kur’an’ı Kerim’e dokunmasının veya Kur’an’ı Kerim’i okumasının yasak, haram olduğunu kesinlikle söyleyemeyiz.

Yahya Şenol: Şimdi biraz önce de değinilen bir konu hakkında bir soru gelmiş. Ona da kısaca değinelim. Kadınların hayızlı zamanına ayet “manen temizleninceye kadar” diyor. Bu bir mecaz mıdır? İşte pis, pislik, müşrikler kafirler için kullanılmıyor mu? Bu konuda daha geniş bilgi? Bu konuyu şahsen ben de öyle düşünüyorum. Hayız hali de, cünüplük hali de, abdestsizlik hali de namaza engel bir şeydir. Yani abdestsiz olan bir adam abdest almadan namaz kılabiliyor mu? Normal yani abdesti yok abdest alacak, abdest almadan namaza durabiliyor mu? Yani onun o hali namaz için engeldir. Gusül abdesti alması gereken durumda olan kadın veya erkek gusül abdestini almadan namaza durabiliyorlar mı? Duramıyorlar. Yani bu halleri namaz için engel. İşte buna Cenabı Hak, namaz için şart olan temizlik diyor. Bu tamamen kişilerin maddi ve manevi boyutlarıyla alakalı bir durum değil. Namaz için gerekli olan bir durum bu. Abdestsizlik hali namaz için bir engeldir. Abdest almadan namaza duramazsın. Gusül abdesti alman gereken bir durumda olmak namaza engeldir. Gusül abdesti almadan namaza duramazsın. Veya işte onların bulunmadığı durumlarda teemmüm almadan namaza duramazsın. Buradaki pislik veya temizlik sadece namaz için şart olan pislik veya temizliktir. Yoksa gusül abdesti alması gereken bir durumda olan kadın da erkek de, maddi olarak da manevi olarak da pis değildirler. Maddi olarak da manevi olarak da onları pis sayanlar Yahudilerdir. Bakın ben size buradan, Tevrat’dan Levililer bölümünden o kısmı okuyayım. Yahudilerin, yani bugün elimizde bulunan Tevrat kitabında adetli olan kadınlarla ilgili inançlarını oluşturan pasajlar bunlar.

Yahya Şenol: Diyorlar ki, yani diyorlar dediğim Allah böyle diyor diye inanıyorlar. Elimizdeki Tevrat. Levililerin 15. kısmından 19. pasaj ve devamı: “Eğer bir kadının akıntısı olur ve bedeninde akıntısı kan olursa -yani adetli olursa- yedi gün murdarlığında kalacak ve ona her dokunan akşama kadar murdar olacaktır.” Yani kadının kendisini murdar kabul ettiği gibi, pis. Ona dokunan herkesi de murdar kabul ediyorlar, akşama kadar, bir gün boyunca.

Katılımcı: Anlaşılmıyor.

Yahya Şenol: Tabii, şimdi gelecek. “Ve kadın bu hal üzerindeyken üzerinde yattığı herşey murdar olacak, üzerinde oturduğu her şey de murdar olacaktır.” Yani yatağı, yorganı, yastığı her şeye kadın dokunduğu an, pislenecek bunlara göre. “Ve onun yatağına dokunan her adam esbabını -yani elbiselerini- yıkıyacak ve suda yıkanacak ve akşama kadar murdar olacaktır.” Erkekler de yani bu durumda olan kadınlara dokunursa pis oluyorlar.

Katılımcı: Suya rağmen mi?

Yahya Şenol: Evet. Bir gün boyunca yıkansa bile o halini koruyacak. “Ve kadının üzerinde oturmakta olduğu her hangi bir şeye dokunan her adam esbabını yıkayacak ve suda yıkanacak ve akşama kadar murdar olacak.” Yani kadının, hayızlı kadının dokunduğu yere dokunan adam bile kirli oluyor. Bu İslam’da yok.

Katılımcı: Peygamber Efendimiz bunları yıkmak için neler neler yani…

Yahya Şenol: Evet. “Kadını oturmuş olduğu yatak yahut her hangi bir döşek üzerinde bir şey olursa adam o şeye dokunduğu zaman akşama kadar murdar olacaktır.” Ve böyle devam edip gidiyor. Bu İslam’la uzaktan yakından alakası yok. İslam’da bu durumda işte yasak olan iki şey vardır. Kadının namaz kılması ve eşiyle ilişkiye girmesi. Karı koca ilişkisi o kadar. Üçüncü bir yasak yok. Peygamber Efendimiz işte Medine’ye gittiğinde yahudilerin bu durumunu görünce neler neler yaptı bu şeyi yıkmak için. Onlarla yani o durumda olan eşleri ile aynı yatakta yattı, onların yaptığı yemekleri yedi, onlara dokundu, kendisine dokundurttu, her şeyi yaptı.

Enes Hoca: Yaslanarak Kur’an okudu.

Yahya Şenol: Yaslanarak Kur’an okudu. Mesela bunu da ilginçtir. Hz. Aişe’nin bir rivayetini buna delil olarak sunuyorlar. Diyorlar ki, Hz. Aişe şöyle rivayet etmiş: “Ben adetli iken Rasulullah kucağıma yaslanıp Kur’an okudu.” İşte bu yüzden diyor, adetli kadın Kur’an okuyamaz. Allahuekber, yani nasıl delil getirmedir bu? Peygamberimiz burada o inancı yıkmaya çalışıyor. O durumda olan eşinin kucağına uzanabiliyor, kucağına yaslanabiliyor. Hiç bir şey yok, onu göstermek istiyor. Sen bu hadisi alıp, evet bak bu durumda olan kadın Kur’an okuyamaz diye kalkıp çeviriyorsun. Çok ilginç bir bağlantı. Ben de anlayamadım.

Katılımcı: Yani onun için o manevi pisliktir…

Yahya Şenol: Şöyle, şöyle dememiz lazım, yani namaza engel bir durumdur bu, bu kadar. Yani namaza engel, namaza, namaz için şart olan işte o abdest ve guslü kadın o durumda sağlayamadığı için namaz kılamıyor sadece. O kadar. Yani abdest alsa namaz kılabiliyor mu o durumdayken? Hayır. Gusül alsa kılabiliyor mu? Hayır. İşte bitti. Erkek abdest almadan namaza durabiliyor mu? Duramıyor. Yani bu durumlarını giderdikleri anda namazlarını kılabiliyorlar. Kadın tamamen hayızdan temizlenmedikçe gidermediği için namaz kılamıyor. Yoksa manevi açıdan pis dediğiniz zaman bu mecburen karşı tarafı da rahatsız ediyor. Niye pis olsun manevi açıdan kadın?

Katılımcı: Hocam, rahatsız etmek değil, bir de doğru bilgi değil. Allah sırf müşriklerin pis olduğunu söylüyor.

Yahya Şenol: Evet.

Katılımcı: Yani buradan başka böyle hani…

Yahya Şenol: Şöyle bir soru var. Bu da ilginç bir soru. Cünüpken Kur’an okunmaz durumları çevremizde gördüğümüz insanlarla konuştuğumuz zaman, o Rasulullah’tı onun yapmadığı hiç bir şeyi biz de yapmayız diye başlıyorlar. Kutupta bile olsa cübbe sarık giyiyorlar hatta bir alim varmış, Rasulullah’ın bıcağı hangi eliyle tuttuğunu bilmediği için karpuz kesip yemezmiş, falan filan gibi cevaplarla karşılaşıyoruz demiş.

Yahya Şenol: Yani bir şeyi Rasulullah yapmadı diye yapmayan adam varsa, gerçekten ben onun elini öperim. Yani bunu sevgisinden dolayı yapıyorsa eyvallah. Ama bu adamın, Türkiye’de yaşıyorsa veya kutuplarda yaşıyorsa tıpkı Peygamber Efendimiz gibi giyinmesini isterim. Onun bindiği gibi deveye binip, öyle sokaklarda dolaşmasını isterim. O adamın, arabaya, metroya, uçağa, tranvaya hiç bir şeye binmemesi lazım. Samimiyse eğer. Gerçekten bunu Allah rızası için yapıyorsa tutarlı olması lazım. Rasulullah karpuz buldu da mı yemedi? Nereden biliyorsun? Veya Rasulullah’ın yediği her şeyi sen yiyor musun? Gidip çekirge yiyebiliyor musun? Yapabiliyor musun bunu? samimiyettense eyvallah. Bakın biz hiç kimsenin samimiyetini sorgulayamayız. Çünkü bir kişinin sevdiği bir insanı taklit etmesi kadar doğal bir şey olamaz. Bakın bu gün gençler kendilerine rol modeli olarak kimleri alıyorlar? Hep sevdikleri insanları. Sen Rasulullah’ı seviyorum, bunun gibi yapmak istiyorum, o ne giymişse onu giyerim, o ne yemişse onu yerim diyorsan sana da eyvallah. Ama sadece işine geldiği yerlerde böyle yapmayacaksın. Deveyle dolaş sokaklarda, onun giydiği şekilde ayakkabılar veya sandaletler giy, onun eşlerine davrandığı gibi davran delikanlıysan? Yapabiliyorsan, bütün bu tutarlıkları gösterebiliyorsan eyvallah. Kesinlikle yasak değildir. sahabeden Abdullah Bin Ömer’in bu uğurda olduğunu hep anlatırlar. Yani Rasulullah ne yapmış, o hepsini takliden yapmaya çalışırmış. Yasak değil. Bir yolculuğa giderken nerede mola vermişse Peygamberimiz, durup orada kendisi mola verirmiş. Eyvallah. Her alanında böyle yapabiliyorsan kimsenin buna bir şeyi olmaz. Ama ben O karpuz yemedi diye yemiyorsan, O’nun yediği çekirgeyi de yiyeceksin.

Katılımcı: Ama orada sadece taklitçilik olur.

Yahya Şenol: Hayır, diğer şeyleri yapıyorsa diyorum bak, O’nun yaptığı ibadetleri de yapıyor olabileceksin, O’nun insanlara davrandığı gibi iyi davranacaksın herkese. O’nun yapmadığı hiç bir şeyi sen de yapmayacaksın kötülük olarak. Çelişkili olduk, tutarlı olduktan sonra eyvallah, kimsenin buna diyecek bir şeyi olamaz zaten.

Yahya Şenol: Bu gusülle ilgili bir soru var Enes Hocam. Onu belki sana sorabilirim. Gusül ve abdest sadece namaz içinse demiş, ölüleri niçin yıkıyoruz? Hani bir kişi demiş, ben ölünce beni yıkamayın derse, diğer müslümanların sorumluluğu ne olur? Yani gusül abdesti mi aldırılmış oluyor meftaya? Ne dersin bu konuda?

Enes Hoca: Ayette yok, hadislerde var.

Yahya Şenol: Yani şimdi bu cenaze ile ilgili hükümler mecburen gelenekle insanlara nakledilir. Bakın mesela bununla ilgili olarak Cenabı Hak Adem’in iki oğlunu değil mi? İsmini vermeden Habil ve Kabil’i anlattığında onların bir tanesi diğerini öldürüyor. Ve kardeşinin cesedini ne yapacağını bilmediğinden Cenabı Hak ona bir karga gönderiyor. Karga kendi işte toprağı eşeleyerek ona göstermiş oluyor. İşte buradan itibaren Cenaze ile ilgili hükümler başlamış. Ölen insan gömülür. Ya beni gömmeyin, ortada kalayım diyorsa, işte beni yıkamayın, kefenlemeyin öyle koyun da desin yani bu adamlar. Peygamber Efendimiz bunları yapmış. Nereden almış? İşte belki önceki ümmetlerden gelen şeylerdi bunlar. Cenazelerimiz bizim yakılmaz. Bizim cenazelerimiz yıkanır, piru pak bir şekilde kefenlenir ve toprağa öyle verilir. Bu insan bedeninin kutsallığından ileri gelir. Yoksa biz ona namaz kılsın diye gusül abdesti falan aldırmıyoruz. O tarafta namaz kılmayacak. Veya adam ölmekle cünüp bir hale gelmiyor ki gusül abdesti alsın. Belki o durumda öldü zaten ne biliyorsun? Abdestli bir şekilde trafik kazası geçirdi öldü, namaz kılarken secdede öldü gitti. O adam cünüp olduğu için gusül abdesti mi aldırılıyor? Yok, bu bir örf. Dolayısıyla hani bunlar da niye böyle falan diye pek fazla bence üzerinde durulmaması gerekiyor.

Katılımcı: Anlaşılmıyor.

Yahya Şenol: Yani vebal, yani biz o öldükten sonra biz kalanlar gördüğümüz şekilde şey yaparız yani kalkıp müslüman olduğunu bildiğimiz için namazını kılacak mıyız bu adamın? Kılacağız. Ha kendisi özellikle vasiyet yapmıştı, benim namazımı da kılmayın. O zaman o zaten bir yerde ben zaten müslüman da değilim diye bir açıklama yapmıştır. Dediği gibi yakarak da onu imha edebiliriz yani. Müslüman değilse. Cenazesinde bulunmamamız gerekiyor.

Yahya Şenol: Bir müslüman abdestsiz Kur’an’a dokunamayacağını, müslümanın söyleyenler, bir hıristiyan ya da ateiste Kur’an’ı Kerim nasıl sunacaklar, nasıl verecekler? Sonuçta onun da abdesti yok demiş Kemal Mühendisoğlu. Biraz önce hocam ona cevap vermişti zaten. Evet, yani hiç bir yasak yok o konuda.

Yahya Şenol: Kur’an’ın mealini veya Arapça’sını okurken, mesela vede tek başınıza olarak bayanların başlarının örtülü olması gerekli midir, değil midir? Bu konuda da hiç bir şart yoktur. Kur’an’ı Kerim okunacağı zaman işte Nahl Suresinin 98. ayetindeki emirdir sadece yeterli olan. O da Kur’an okuduğunuz zaman “fe iza kara’tel kur’an festeız billahi mineş şeytanir racım, taşlanmış olan şeytanın şerrinden Allah’a sığınarak” Kur’an’ı Kerim’e başlamak. Bunun dışında kişi, kadınlar hanımlar başları açık bir şekilde Kur’an’ı Kerim okuyabilirler. Kesinlikle bu konuda da bir yasak, bir emir, hiç bir şey yoktur. Kadınlar illa başları kapalı olsunlar veya başları açık olmasınlar diye emir veya yasak yok.

Katılımcı: Açık olursa melekler kaçarmış.

Yahya Şenol: Diğer durumlarda da yani kadına Cenabı Hak Nur Suresinin 31. ayetinde kimlerin yanında başı açık durabileceğini belirtmiş. Onlarla bulunduğu zaman da melekler olmuyacak mı o avde? Yani melek, kadın çocuğunun yanında başı açık, işte varet mahallerinin belirlenen yerleri açık bir şekilde durabilir. Sırf o durumda diye melek olmayacaksa o zaman o 31. ayetteki sayılan kişilerin, kadınlar bir birleri ile bir arada oldukları zaman da hiç bir zaman melekler yanlarında olmayacak falan gibi şeylere gider.

Katılımcı: Hocam, kadınlar kendileri bile başlarını örtüp de yatıyorlar.

Yahya Şenol: Maalesef baş örtüsü namaz kılacağı zaman kadına sadece söylenmiş, o kadar.

Yahya Şenol: Evet, Kur’an önceleri harekesiz olduğundan dolayı alimler ayetleri öyle anlamış olabilirler mi, diyor hani “la yemessuhu”yui “la yemessehu” şeklinde anlamış olabilirler mi? Mutlaka kitaplarda ona dair bir açıklama olurdu. Ama yok öyle birşey. Onlar aynen okuyup, hadisleri yani o zayıf olan hadisleri ön plana aldığı için ayeti o şekilde anlamışlar. Yani hadisler pratikte ayetlerin önüne geçtiği için hükümler daima ona göre verilmiş. Yoksa okuyamadıklarından falan dolayı değil. Konuyu fazla da uzatmak gerekmiyor.

Yahya Şenol: Bu günle alakalı bir soru var sadece, konuyla alakalı değil. Hani bu gün hicri yılbaşı. Bu ayda aşure orucu ve aşure yemeği sanki mecburmuş gibi şartlı algılıyorlar diyor, bulunduğum çevrede. Şimdi muharrem ayının 9 ve 10. günlerinde oruç tutmak müstehab kabul ediliyor sadece. Bu konuda yani bütün hadis kitaplarında hadisler var. Peygamber Efendimiz Mekke’deyken de Medine’ye hicret ettikten sonra da ramazan orucu farz kılınıncaya kadar aşure orucu tutmuş. Cahiliye devrinden kalma bir adet olarak Mekke’de yapmış. Medine’ye gelince bakıyor, yahudiler de aynı gün oruç tutuyor. Siz niye bu gün oruç tutuyorsunuz diyor? Diyorlar ki, biz Musa’dan bunu tevaris ettik, aldık. Yani konu eğer Musa (a.s.)’a yakınlıksa biz sizden O’na daha çok yakınız diyor Peygamber Efendimiz. Ve onlar bir gün tutarken bize iki gün oruç tutmamızı tavsiye ediyor. Tabii bir yıl en fazla bu uygulamanın sürdüğü anlaşılıyor. Çünkü hicri ikinci yılda oruç farz kılınınca Peygamber Efendimiz şu hadisi söylemiş. Demiş ki, işte “bu gün” yani muharremin onuncu günü, aşure günü “Allah’ın günlerinden bir gün.” İşte diğer günler neyse aynıdır. “Dileyen o gün oruç tutar dileyen tutmaz.” Yani artık bizim üzerimize farz olan oruç ramazan orucudur. Onun dışında tutmakla yükümlü olduğumuz bir oruç yok. Tamamen kişilerin isteğine bırakılmıştır. Bu günlerde oruç tutulursa işte müstehab olur. Fakat bunun dışında işte aşure günü alışveriş yapmanın bir yıl boyunca kişiye bereket getireceğine dair bir tane zayıf ve bir tane uydurma hadis var. Bunla da amel edilemeyecek kadar zayıf bir hadis. Bunu söylemişler zaten. Hatta İmam Zerkeşi, aslı yoktur bu rivayetin, rivayet zincirinde Muhammed Bin Münteşir diye birisi var, bu söz ona aittir demiş. İşte o gün gözlere sürme çekmek, o gün gusletmek, işte bir yıl önce hastalıklardan falan uzak olacağı söylenmiş. Ve aşure tatlısı falan pişirmek. Bunların hepsi geleneksel şeylerdir, dinimizle uzaktan yakından alakası yoktur. Yapana kesinlikle bir sevap kazandırmayacağı gibi yapmayanın da bir günahı olmaz. Dediğimiz gibi muharrem ayında ibadet olarak yapılabilecek olan şey yani yapıldığında sevap elde edilebilecek olan şey sadece dokuz ve on veya on ve onbir değil mi, o da olabilir. İki gün oruç tutmaktır. Kişiye sadece sevabı bu kazandırır, diğer ibadetler haricinde. Ama bu aya özel, başka zamanlarda olmayıp da sadece bu ayda olacak başka bir ibadet yok.

Yahya Şenol: Son olarak bir daha kontrol edeyim mail sistemini. Soru var mı diye ve bitirelim. Abdest alınırken sadece Maide suresinin 5 ve 6. ayetlerinde belirtilen azaları yıkamak yeterli mi? Yoksa ağız, burun, kulak, boyunun da yıkanmasını gerektiren bir ayet var mı? Abdestin farzlarının işte bu sadece dört uzvu yıkamak, mesh etmek olduğu konusunda bütün mezhepler zaten ittifak halinde. Sadece işte niyet var mı yok mu? Veya işte sıralama farz mı değil mi, o kunuda tartışma olmuş. Yoksa ağza, burna, kulağa, boyna meshetmek konusu, boyun sadece buradan çıkararak söylüyorum. Ağız, burun, kulağın yıkanması, bunlar abdestin sünnetlerinden, farzlarından değil. Boynun yıkanmasının da İslam Fıkıh Ansiklopedisi ve Özvali’de abdest konusunda bir aşırılık olduğu bir ibare var. Oraya bakmanızı tavsiye ederim. Hiç bir uygulamada, Peygamber Efendimiz’in veya ashabın uygulamasında boynu meshetmek diye bir olay yok. Dört uzuv abdestin yerine gelmesi için yeterli. Ama onun dışında ağıza, burna su vermek, kulakları meshetmek Peygamber Efendimiz’in sünnetinden. Ve azaları üçer defa da yıkamak. Yani bir defada kollar dirseklerle beraber yıkandığında, kuru yer kalmadan yıkandığına emin oluyorsanız bir defa da yeter. Ama iki ve üç Peygamber Efendimiz’in sünnetlerinden.

Yahya Şenol: Radyolarda hicri yılbaşınızı tebrik ederiz gibi anonslar duyuyoruz. Miladi yılbaşı da Allah’ın koyduğu sınırları aşmadan tebrikleşmek ve yılbaşını kutlamanın İslam’da durumu nedir?

Yahya Şenol: İşte dediğimiz gibi yani bu tür tebrikleşmenin kişiye getireceği bir sevap yok. Bunu böyle bilin. Yani hicri yılbaşı tabiri caizse şey şeklinde de anlaşılabilir. Bizdeki milli bayramlara denk gelebilecek olan bir şey. Yani hicri yılbaşı Peygamber Efendimiz’in hicretini esas alan takvim başıdır. Yani bir muharremin yılbaşı olmasını gerçi tam hicrete de tam mı denk geliyor?

Enes Hoca: Evet, tam denk gelmiyor.

Yahya Şenol: Tam da denk gelmiyor ama bir ihtiyaçtan dolayı takvim başı kabul edilmiş. O günün kutlanması gerektiğine dair Peygamber Efendimiz’in veya sahabinin hiç bir uygulaması yok. Kutlanacak bir gün değil ama bu şekil tebrikleşmelerin hani bilmiyorum zararı olabilir mi? yararı olmayacağı kesin. Hani dini bir emir veya tavsiye değil. Ama 29 ekimde birilerine bayramın kutlu olsun diyorsan, hicri yılbaşında da dersin. Orada sevap almayacağı gibi burada da almazsın. Tabii kişiye bir şey kazandırmayacak. Onu kesinlikle bilmeniz lazım.

Yahya Şenol: Bir makalede okumuştum demiş Fatih Tellioğlu: Arapça’da lems, fiziken dokunma anlamında mes ise manen dokunma yani mecazi anlamda dokunmadır diyor. Böyle bir ayrışma var mı? Vakıa Suresinde mes geçiyor diyor. Var mı Enes Hoca, sen daha iyi bilirsin bu konuları? Yani lems böyle, mes sadece manen dokunma.

Enes Hoca: Anlaşılmıyor.

Yahya Şenol: Yani ikisi de zaman zaman bir birlerinin yerine konuyor. Evet bir fark olabilir aralarında ama tam manasıyla kesin bir şey yok demek ki. Başka buradan soru yoksa bitirelim.

Katılımcı: Anlaşılmıyor.

Yahya Şenol: O makale neydi? Bu konuda yine kaleme alınmış bir makale, tercüme. Cünüp ve hayızlının Kur’an okumasının hükmü diye. Bu Mecelletül Camiatül İslamiyyede, Hükmül kıraatil cünüp vel hayizi el Kur’an adlı makalenin yani Selman Nasr Ed Dai’nin Türkçe’ye çevrilmiş hali. Zühal Dağ, Esra Gülengül, Mümine Arslan ve Ayşe Geze çevirmiş. Nerede yayınlanmış? Fırat Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi dergisinde. Bunu da internetten bulup rahatlıkla okuyabilirsiniz.

Tüm Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri
# İçerik Adı Yayınladığı Tarih Görüntülenme
1 Kitaba Çağrı 16 Eylül 2017
2 Kurban İbadeti 24 Ağustos 2017
3 Hadislerin Derlenmesinde İran Etkisi 19 Ağustos 2017
4 Diyanetin Fetö Raporu: Bu din bu hale nasıl geldi? 14 Ağustos 2017
5 Hilal, Fitre ve Bayram 28 Haziran 2017
6 Nebi’mizin Ramazan Hayatı 12 Haziran 2017
7 İmsak Ölçüleri 27 Mayıs 2017
8 Dini Siyasete Alet Etmek 20 Mayıs 2017
9 Nebilere Yüklenen Olağanüstü Özellikler 13 Mayıs 2017
10 Tarih Boyunca Nebilere Gösterilen Tepkiler 6 Mayıs 2017
11 Yanlış Şeriat Algısı Suç ve Ceza 29 Nisan 2017
12 Kapitalizmin Sonu 15 Nisan 2017
13 Faiz Bağlamında Modern Finansal Ürünler 8 Nisan 2017
14 Hadislere Bakışımız Nasıl Olmalı 1 Nisan 2017
15 Haram Aylar 25 Mart 2017
16 Kur’an’cılık Tehlikesi 1.Bölüm 20 Mart 2017
17 Din ve Devlet İlişkileri 1.Bölüm 11 Mart 2017
18 Cuma Namazı ve Hutbe’si 4 Mart 2017
19 Kur’an’a Göre Sihir Kavramı 25 Şubat 2017
20 Abese Suresi Bağlamında Nebi’mizin Korunmuşluğu 18 Şubat 2017
21 Ev İçi Mahremiyet Kuralları 11 Şubat 2017
22 Örtünme İle İlgili Hükümler 4 Şubat 2017
23 Baş Örtüsü ve Örtünme 28 Ocak 2017
24 Kur’an’nın Çözüm Üretmedeki Yeri 21 Ocak 2017
25 Yahudileri Gölgede Bırakan Hileler 16 Ocak 2017
26 Müslümanlar’da Allah’a Güven Krizi 31 Aralık 2016
27 Müslümanlığımızı Gözden Geçirme İhtiyacı 24 Aralık 2016
28 Ümmet Olamamanın Ağır Bedeli 17 Aralık 2016
29 Tarihsellik İddialarında Cezalar Örneği 10 Aralık 2016
30 Mezhepçiliğin Doğurduğu Acı Sonuçlar 3 Aralık 2016
31 Kur’an’nın Tarihselliği İddiası ve Miras Konusu 26 Kasım 2016
32 Takiye (Kimliği Gizleme) 19 Kasım 2016
33 Faiz ve Güncel Meseleler 12 Kasım 2016
34 Mehdi Gelicek mi ? 7 Kasım 2016
35 Hz.İsa Gelicekmi? 31 Ekim 2016
36 Çağdaş Ulemanın Usulsüzlüğü 22 Ekim 2016
37 Dinsel Çoğulculuk 15 Ekim 2016
38 Son Kitabı Devre Dışı Bırakma Projesi, Dialog 8 Ekim 2016
39 Fıtrat Zemininde Buluşma 1 Ekim 2016
40 Nisa 34. Ayet Bağlamında Kadına Şiddet 24 Eylül 2016
41 Kurban İbadeti 10 Eylül 2016
42 Kadının Dövülmesi 3 Eylül 2016
43 Kur’an’a Göre Hükmetmek 27 Ağustos 2016
44 15 Temmuz Darbe Gecesine Kurani Bir Bakış 20 Ağustos 2016
45 Paralel Dinin Olmazsa Olmazı Aracılık – 1 13 Ağustos 2016
46 Müslüman Gayrimüslim İlişkileri 2 Temmuz 2016
47 Zekat 25 Haziran 2016
48 Oruçla İlgili Hükümler 18 Haziran 2016
49 Uydurulan Dinde Yatsı Sonu, Seher ve İmsak Vakti 4 Haziran 2016
50 Uydurulan Dinde Mut’a Nikahı 28 Mayıs 2016
51 Uydurulan Dinde Şartlı Talak 21 Mayıs 2016
52 Uydurulan Dinin Dayatması Olarak Çocukların Evlendirilmesi 7 Mayıs 2016
53 Kölelik ve Cariyelik Mezheplerin Dayatması mı? 30 Nisan 2016
54 Musa Hızır Kıssasının Evrensel Mesajı 23 Nisan 2016
55 Sünnetin Delil Değeri 16 Nisan 2016
56 Kira Sertifikaları Faizsiz Ürün mü? 9 Nisan 2016
57 Suç-Ceza Dengesi Açısından Cinsel İstismar 2 Nisan 2016
58 Boşanma Konusunda Allah’ın Koyduğu Sınırlar 26 Mart 2016
59 Allah’ın Koyduğu Sınırlar Nasıl Aşıldı 19 Mart 2016
60 Muhsana, Kadına Pozitif Ayrımcılık 13 Mart 2016
61 İnsanlar ile Cinlerin Ortak Özellikleri 5 Mart 2016
62 Nebiler Günahtan Korunmuş mudur? 27 Şubat 2016
63 Bedir Savaşı Örneğinde Nebi ve Resul Farkı 20 Şubat 2016
64 Dinde Haram-Helal Koyma Yetkisi 13 Şubat 2016
65 Cinler 6 Şubat 2016
66 İlk İnsanın Yaratılışı 30 Ocak 2016
67 İnsanı İnsan Yapan Özellikler 23 Ocak 2016
68 Allah’ı İkinci Sıraya Koymak 16 Ocak 2016
69 Şirkle İman Arasındaki Kararsızlık 9 Ocak 2016
70 Mehdi Beklentisi 2 Ocak 2016
71 Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
72 Fıkıh Müzakereleri | Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
73 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik – 2 19 Aralık 2015
74 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik 12 Aralık 2015
75 Kur’ân’da Dindarlık 5 Aralık 2015
76 Tarih Boyunca Bir Siyasi Baskı ve Ötekileştirme Aracı Olarak Zındıklık 28 Kasım 2015
77 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 2) 21 Kasım 2015
78 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 1) 21 Kasım 2015
79 Kur’an’a Göre Dinden Dönmenin Hükmü 16 Kasım 2015
80 Kur’an’da Zina Suçu Ve Cezası 7 Kasım 2015
81 Tağut Doğru Yolun Üstünde Oturur 31 Ekim 2015
82 Hadis Uydurma Faaliyetleri 24 Ekim 2015
83 Kader İnancı Ve Nesih 17 Ekim 2015
84 Resulullah Sonrası Siyasi Gelişmeler 10 Ekim 2015
85 Nesih 3 Ekim 2015
86 Hac Ve Kurban 19 Eylül 2015
87 Terör Olayları Karşısında Nebevi Siyaset 12 Eylül 2015
88 Dinde Özgürlük 5 Eylül 2015
89 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 4 “Cariyelik” 29 Ağustos 2015
90 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 3 “Cariyelik” 22 Ağustos 2015
91 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 2 “Kitap Algısı” 15 Ağustos 2015
92 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 8 Ağustos 2015
93 Nebimizin Yürüttüğü Dış Politika 1 Ağustos 2015
94 Kadir Gecesi ve İmsak Vaktine Tavırlar 11 Temmuz 2015
95 Zekat 4 Temmuz 2015
96 Oruç İbadeti 2 27 Haziran 2015
97 Oruç İbadeti 20 Haziran 2015
98 Kutup Bölgelerinde İftar ve İmsak Vakitleri 13 Haziran 2015
99 Emtia Borsalarındaki İşlemlerin Fıkhi Hükmü 6 Haziran 2015
100 Kur’ân’a Göre Gece-Gündüz 30 Mayıs 2015
101 Prof. V. A. Yefimov’la Yapılan Toplantının Değerlendirilmesi 23 Mayıs 2015
102 İsra ve Mirac 16 Mayıs 2015
103 Berzah Alemi 2 9 Mayıs 2015
104 Berzah Alemi 2 Mayıs 2015
105 Enflasyon ve Faiz 25 Nisan 2015
106 İşsizlik Probleminin Kaynağı 18 Nisan 2015
107 Peygamberimizin Öldürülmesini Emrettiği Kişiler Hakkındaki Rivayetler 4 Nisan 2015
108 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Zekat-Faiz Karşılaştırması) 28 Mart 2015
109 Faizsiz Sistemin İlkeleri – Faizsiz Bankacılık 28 Mart 2015
110 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Enflasyon) 21 Mart 2015
111 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Bankacılık) 14 Mart 2015
112 Faizsiz Sistemin İlkeleri 7 Mart 2015
113 Tecavüz Suçunun Cezası 28 Şubat 2015
114 İdam Cezası ve Kıssas Tartışmaları 21 Şubat 2015
115 Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 14 Şubat 2015
116 Kur’ân’da Ruh Kavramı 7 Şubat 2015
117 İcmanın Delilleri ve Değerlendirilmesi 24 Ocak 2015
118 Fıkıh Müzakereleri | Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 17 Ocak 2015
119 Nebiye Hakaretin Cezası 10 Ocak 2015
120 Noel ve Mevlid Kandili Kutlamalari 3 Ocak 2015
121 Kelime Oyunları ve Şeb-i Arus 27 Aralık 2014
122 Evlilik Nedeniyle Ortaya Çıkan Haramlık 20 Aralık 2014
123 Talak’ın Şarta Bağlanması 13 Aralık 2014
124 Kadının Boşanma Hakkı 6 Aralık 2014
125 Boşanmanın Hükümleri 29 Kasım 2014
126 Küçüklerin Evlendirilmesi 22 Kasım 2014
127 İslam Hukuku-Roma Hukuku Karşılaştırması 15 Kasım 2014
128 Beni Kureyza Yahudileri ve Esirlerin Öldürülmesi 8 Kasım 2014
129 İslâm Miras Hukukunda Kelâle 3 Kasım 2014
130 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı – 2 25 Ekim 2014
131 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı 18 Ekim 2014
132 İslam Alimlerinin Işid’e Gönderdikleri Mektubun Eleştirisi 11 Ekim 2014
133 Kurban İbadeti 27 Eylül 2014
134 Birbirimizden yardım istemek şirk midir? 9 Ağustos 2014
135 Nafile Oruç 2 Ağustos 2014
136 Zekat ve Fitre 26 Temmuz 2014
137 Kadir Gecesi 19 Temmuz 2014
138 Tarihi gelişimi ve Hükümleri Açısından İtikaf 12 Temmuz 2014
139 Yatsının Son Vakti 5 Temmuz 2014
140 Vakti Dışında Namaz, Süresinden Fazla Oruç 28 Haziran 2014
141 Bakara 187. Ayet Işığında Oruç İbadeti 21 Haziran 2014
142 Kimler Oruç Tutabilir 14 Haziran 2014
143 Orucun Tarihi ve Meşruiyeti 7 Haziran 2014
144 Ecel ve Şehitlik – Sorular ve Cevaplar 24 Mayıs 2014
145 Ecel ve Şehitlik 17 Mayıs 2014
146 Seferilik Mesafesi ve Müddeti 10 Mayıs 2014
147 Yolculukta Namaz – 2 26 Nisan 2014
148 Dinden Dönmek 19 Nisan 2014
149 Yolculukta Namaz 5 Nisan 2014
150 Namazı Terketmenin Hükmü 29 Mart 2014
151 Namazda Zikir 8 Mart 2014
152 Kadınların Cemaate Katılması 1 Mart 2014
153 Cemaatle Namaz – 2 22 Şubat 2014
154 Cemaatle Namaz 15 Şubat 2014
155 Sehiv Secdesi 8 Şubat 2014
156 Namazı Bozan Haller – 2 1 Şubat 2014
157 Namazı Bozan Haller 18 Ocak 2014
158 Cumanın Farzından Önceki ve Sonraki Sünnetler 11 Ocak 2014
159 Cuma Hutbesi 4 Ocak 2014
160 Cuma Namazı 28 Aralık 2013
161 Sünnet Namazları 21 Aralık 2013
162 Vitir Namazı 14 Aralık 2013
163 Teheccüd Namazı 7 Aralık 2013
164 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – Sorular 23 Kasım 2013
165 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – 2 18 Kasım 2013
166 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları 2 Kasım 2013
167 Cezanın Amacı Açısından Mağdur Hakları 26 Ekim 2013
168 Bayram Namazı ve Teşrik Tekbirleri 12 Ekim 2013
169 Tarihi, Amacı ve Ahkamı Yönüyle Kurban 5 Ekim 2013
170 Kur’an’da Münafıkların Durumu – 2 28 Eylül 2013
171 Kur’an’da Münafıkların Durumu 21 Eylül 2013
172 Günümüz İslam Dünyasının Problemleri 14 Eylül 2013
173 Bedel Hac – Doç.Dr. Servet Bayındır 7 Eylül 2013
174 Allah’ın Bilgisi ve Kader 24 Ağustos 2013
175 Mısırdaki Müslümanların Durumu 17 Ağustos 2013
176 Kadir Gecesi 3 Ağustos 2013
177 İmsak Tartışmaları 27 Temmuz 2013
178 Kutup Bölgelerinde İbadet Vakitleri 20 Temmuz 2013
179 Kader 19 Ocak 2013
180 Kıyamet Alametleri 22 Aralık 2012
181 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Kurban İbadeti 20 Ekim 2012
182 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Hac İbadeti 13 Ekim 2012
183 Faiz-Zekat İlişkisi 6 Ekim 2012
184 Namazların Birleştirilmesi 29 Eylül 2012
185 İslama Yönelik Saldırılar 22 Eylül 2012
186 Alternatif Bir Finansal Ürün Olarak Kira Sertifikaları(SUKUK) 15 Eylül 2012
187 Öğle ve İkindi Namazlarının Vakitleri 8 Eylül 2012
188 Yatsı Namazı Vaktinin Bitişi 1 Eylül 2012
189 Kur’an’a Göre Gelenek 25 Ağustos 2012
190 Bayram Namazı ve Fitre 18 Ağustos 2012
191 Televizyondan Kabe İmamına Uyulabilir mi? 11 Ağustos 2012
192 Ramazan Ayının İnsana Sunduğu Fırsatlar 4 Ağustos 2012
193 İmsak Vakti ve Seher – 2 28 Temmuz 2012
194 İmsak Vakti ve Seher 21 Temmuz 2012
195 Nesih, Kıblenin Değişmesi Örneği 23 Haziran 2012
196 İsra ve Miraç 16 Haziran 2012
197 Uydurma Hadisler – Harun Ünal 9 Haziran 2012
198 Sezaryen Doğum 2 Haziran 2012
199 Vahiy – Sünnet İlişkisi 26 Mayıs 2012
200 Nesih Kavramı 19 Mayıs 2012
201 Din ve Tıp Açısından Sünnet 14 Mayıs 2012
202 Din ve Müzik 5 Mayıs 2012
203 Hadislerin Kur’an’a Arzı 28 Nisan 2012
204 Türkiye’de Kutlu Doğum Etkinlikleri 21 Nisan 2012
205 Allah’ın Elçisini Doğru Anlamak 14 Nisan 2012
206 Kur’an Öncesi Mekke Toplumu 7 Nisan 2012
207 Faizsiz Bankacılğın Problemleri 31 Mart 2012
208 Hz.Muhammed’in(S.A.V.) Tebyin Görevi 24 Mart 2012
209 İslam ve Türk Medeni Kanunu(TMK) Miras Sistemlerinin Mukayesesi 17 Mart 2012
210 Kur’an’a Göre Tağut Kavramı 10 Mart 2012
211 Farklı İnançların Birlikte Yaşamasının Doğal Kuralları 3 Mart 2012
212 Kur’an’a Göre Resule İman, İtaat ve İttiba 25 Şubat 2012
213 Organ Nakli 18 Şubat 2012
214 Sebeb-i Nüzul Meselesi 11 Şubat 2012
215 Daru’l-Harbde Faiz 4 Şubat 2012
216 İftida 28 Ocak 2012
217 Talak (Boşanma) 21 Ocak 2012
218 Gayrimüslimlerle Evlilik 14 Ocak 2012
219 A’raf Ehli 7 Ocak 2012
220 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? – 2 31 Aralık 2011
221 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? 24 Aralık 2011
222 Çocukların Evlendirilmesi 17 Aralık 2011
223 İnanç Özgürlüğü 10 Aralık 2011
224 Evliliğin Denetlenmesi 3 Aralık 2011
225 Adetli Kadın Kur’an’a Dokunabilir mi? 26 Kasım 2011
226 Hz.İsa’yı(a.s.) Geri Getirmek İsteyenlerin Hedefi 19 Kasım 2011
227 Nebi ve Resul Kavramları 12 Kasım 2011
228 Kurban Bayramına Nasıl Hazırlanmalıyız? 5 Kasım 2011
229 İcma Delili ve Değerlendirilmesi 22 Ekim 2011
230 Vekaletle(Bedel) Hac 15 Ekim 2011
231 İhram Yasakları 8 Ekim 2011
232 Kadınların Yolcuğu 1 Ekim 2011
233 Kur’an ve Sünnet Işığında Hac İbadeti 24 Eylül 2011
234 Faiz Anlayışı 10 Eylül 2011
235 Bayram Namazı 27 Ağustos 2011
236 İmsak Vakti 20 Ağustos 2011
237 Teravih Namazı Konusunda Diyanet’e Cevap 13 Ağustos 2011
238 Oruç Tutamayanlar Ne Yapmalı? 6 Ağustos 2011
239 Güneşin Batmadığı Yerlerde Namaz Vakitleri 2 Temmuz 2011
240 Yatsı Namazının Vakti 7 Mayıs 2011
241 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler – 2 30 Nisan 2011
242 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler 23 Nisan 2011
243 Günahlarla İlgili Kavramlar – 2 2 Nisan 2011
244 Günahlarla İlgili Kavramlar 26 Mart 2011
245 Büyük Günahlar – 3 19 Mart 2011
246 Büyük Günahlar Nelerdir? 12 Mart 2011
247 Büyük Günah İşleyenlerin Durumu 5 Mart 2011
248 Ye’cüc ve Me’cüc 26 Şubat 2011
249 Dabbetü’l-Arz 19 Şubat 2011
250 Tarikatlarda Vesile ve Tevessül 12 Şubat 2011
251 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar – 2 5 Şubat 2011
252 Kutuplarda Namaz Vaktinin Tespiti 29 Ocak 2011
253 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar 22 Ocak 2011
254 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular – 2 1 Ocak 2011
255 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular 25 Aralık 2010
256 Mehdi İnancı 18 Aralık 2010
257 Kur’an’a Göre Zekat Oranları 4 Aralık 2010
258 Artan Malı İnfak Etme 27 Kasım 2010
259 Vitr Namazı 13 Kasım 2010
260 Bayram Namazları 6 Kasım 2010
261 Sehiv Secdesi – Mukayeseli Fıkıh Dersleri 30 Ekim 2010
262 Kurban İle Alakalı Sorular 23 Ekim 2010
263 Hac Farklı Aylarda Yapılabilir mi? – Fıkıh Dersi 9 Ekim 2010
264 Başkasının Yerine Hacc Yapmak 2 Ekim 2010
265 Hilal İle İlgili Sorulan Sorular 25 Eylül 2010
266 Cariyeler İle İlgili Sorulan Sorular 18 Eylül 2010
267 ORUÇ BOZMANIN CEZASI 4 Eylül 2010
268 Zekat 28 Ağustos 2010
269 İmsak ve Yatsı Vakitleri – 2 21 Ağustos 2010
270 İmsak ve Yatsı Vakitleri 14 Ağustos 2010
271 İsra ve Miraç -2 10 Temmuz 2010
272 İsra ve Miraç -1 3 Temmuz 2010
273 İcma’a Delil Getirilen Hadisler 26 Haziran 2010
274 İcma 19 Haziran 2010
275 Başörtüsü ve Örtünme 12 Haziran 2010
276 Mezheplerin Tutarlılığı 29 Mayıs 2010
277 Asabe Siyaset İlişkisi (Kızın Çocuklarının Mirasçılığı Örneği) 22 Mayıs 2010
278 Kur’an’ı Açıklama Usulü 15 Mayıs 2010
279 Kartepe Programı Değerlendirme 5 Mayıs 2010
280 Abdestte Ayakların Mesh Edilmesi 24 Nisan 2010
281 Hudeybiye’den Geri Kalanlar 13 Nisan 2010
282 Peygamberimizin Zeynep (ranha) ile Evliliği 3 Nisan 2010
283 Bedir Savaşı 20 Mart 2010
284 Kur’an Sünnet Bütünlüğü: Allah’ın İzni Meselesi 13 Mart 2010
285 Vahiy Çeşitleri 6 Mart 2010
286 Kadınların Özel Halleri 11 Şubat 2010
287 Kur’an’a Göre Zekat Nispeti 6 Şubat 2010
288 Vahy-i Gayr-i Metlüv’e Dair Getirilen Deliller -1 30 Ocak 2010
289 Iskat (Ölen Kimseyi İbadet Borçlarından Kurtarmak) 16 Ocak 2010
290 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrailin Rolü -2 2 Ocak 2010
291 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrail’in Rolü 26 Aralık 2009
292 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kurban 21 Kasım 2009
293 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -2 14 Kasım 2009
294 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -1 7 Kasım 2009
295 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kur’anı Anlama 31 Ekim 2009
296 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Yolculukta Namazin Kısaltılması Örneği 24 Ekim 2009
297 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? -2 17 Ekim 2009
298 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-1 10 Ekim 2009
299 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-2 10 Ekim 2009
300 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -1 3 Ekim 2009
301 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -2 3 Ekim 2009
302 Mirasta Avliye Meselesi -1 26 Eylül 2009
303 Mirasta Avliye Meselesi -2 26 Eylül 2009
304 Kasten Orucu Bozanın Cezası -1 12 Eylül 2009
305 Kasten Orucu Bozanın Cezası -2 12 Eylül 2009
306 Oruç Keffareti -2 29 Ağustos 2009
307 Oruç Keffareti -1 29 Ağustos 2009
308 Adetli Kadının Orucu -1 22 Ağustos 2009
309 Adetli Kadının Orucu -2 22 Ağustos 2009
310 Hastaların Orucu -1 15 Ağustos 2009
311 Hastaların Orucu -2 15 Ağustos 2009
312 Namazda Örtünme / 2-1 8 Ağustos 2009
313 Namazda Örtünme / 2-2 8 Ağustos 2009
314 Namazda Örtünme / 1-1 1 Ağustos 2009
315 Namazda Örtünme / 1-2 1 Ağustos 2009
316 Kur’an’da Örtünme -1 18 Temmuz 2009
317 Kur’an’da Örtünme -2 18 Temmuz 2009
318 Gayrimüslimlerle Evlilik -1 11 Temmuz 2009
319 Gayrimüslimlerle Evlilik -2 11 Temmuz 2009
320 Müşriklerle Evlilik -1 4 Temmuz 2009
321 Müşriklerle Evlilik -2 4 Temmuz 2009
322 Ehli Kitap ve Müşrikler -1 27 Haziran 2009
323 Ehli Kitap ve Müşrikler -2 27 Haziran 2009
324 Hayvan Kesimi / 2-1 20 Haziran 2009
325 Hayvan Kesimi / 2-2 20 Haziran 2009
326 Hayvan Kesimi -1 13 Haziran 2009
327 Hayvan Kesimi -2 13 Haziran 2009
328 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -1 6 Haziran 2009
329 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -2 6 Haziran 2009
330 Nafile Namazlar -1 9 Mayıs 2009
331 Nafile Namazlar -2 9 Mayıs 2009
332 Vitir Namazı -1 2 Mayıs 2009
333 Vitir Namazı -2 2 Mayıs 2009
334 Kur’an’ın Genel Açıklaması -1 25 Nisan 2009
335 Kur’an’ın Genel Açıklaması -2 25 Nisan 2009
336 Namazın Mekruhları -1 11 Nisan 2009
337 Namazın Mekruhları -2 11 Nisan 2009
338 Namazı Bozan Şeyler -1 4 Nisan 2009
339 Namazı Bozan Şeyler -2 4 Nisan 2009
340 Namazda Konuşmak -1 28 Mart 2009
341 Namazda Konuşmak -2 28 Mart 2009
342 Namazda Abdestin Bozulması / 2-1 21 Mart 2009
343 Namazda Abdestin Bozulması / 2-2 21 Mart 2009
344 Namazda Abdestin Bozulması / 1-1 14 Mart 2009
345 Namazda Abdestin Bozulması / 1-2 14 Mart 2009
346 Namazda İmamlık / 3-1 28 Şubat 2009
347 Namazda İmamlık / 3-2 28 Şubat 2009
348 Namazda Saf Düzeni -1 21 Şubat 2009
349 Namazda Saf Düzeni -2 21 Şubat 2009
350 Namazda İmamlık / 2-1 14 Şubat 2009
351 Namazda İmamlık / 2-2 14 Şubat 2009
352 Namazda İmamlık / 1-1 7 Şubat 2009
353 Namazda İmamlık / 1-2 7 Şubat 2009
354 İmamın Arkasında Kıraat -1 24 Ocak 2009
355 İmamın Arkasında Kıraat -2 24 Ocak 2009
356 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-1 17 Ocak 2009
357 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-2 17 Ocak 2009
358 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-1 10 Ocak 2009
359 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-2 10 Ocak 2009
360 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-1 3 Ocak 2009
361 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-2 3 Ocak 2009
Kuran Dersi Canlı Yayın